• Sonuç bulunamadı

1.4 Değişimler Karşısında Örgütün Çevreye Tepkisi

1.4.1 Çevreye Uyum Gösterme

İçinde yaşamakta olduğumuz çağda, bugünün örgütlerine gerek toplumsal, gerek ekonomik, gerekse teknolojik anlamda değişimin akıl almaz derecede hızlandığı, dinamik bir çalışma atmosferi sunmaktadır. Örgüt yöneticileri, örgütlerini yaşatabilmek ve yoğun rekabet yarışında başarılı olabilmek için, çevrelerindeki değişimleri fark etmek ve zaman kaybetmeden örgütlerinde gerekli düzenlemeyi yaparak gereken uyumu sağlamak durumundadırlar (Keleş ve Özkan, 2010, s. 2900).

Örgütün varlığını sürdürmesi ve amaçlarını gerçekleştirmesi temel amaç olduğu için değişim içinde olan çevresine uyum göstermesi gerekmektedir. Her örgütün içinde bulunduğu çevresel belirsizlik düzeyleri birbirinden farklıdır. Örgüt yöneticileri ise örgütlerinde yaşanan belirsizliğin etkilerini en aza indirmeye çalışmaktadırlar. Örgüt yapıları da yöneticilerin çevresel belirsizliği kontrol altına almaları konusunda önemli bir araçtır. Bu kapsamda örgüt

yapılarının çevresel şartlara uyum gösteren niteliklerde olma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (Tekel, 2009, s. 162-163).

Örgütler, çevreyle karşılıklı değişimde bulunarak yaşamını sürekli hale getiren ve çevreye uyum gösteren birimlerdir (Karababa, 2010, s. 17). Örgüt içinde bulunduğu çevrede faaliyetlerini sürdürürken belirsizlikleri en aza indirmek ve çevreyle bir ahenk içinde etkileşimini devam ettirebilmek için kendisini çevreye uyumlu hale getirirken bir yandan da çevreyi şekillendirmeye çalışmaktadır (Demers, 2007). Örgütün faaliyetlerini sürdürdüğü çevre örgüt üzerinde o kadar fazla etkiye sahiptir ki, örgüt tipini, üretim sistemini, boyutunu ve hatta örgütün yaşını (yani yaşam süresini) etkileyebilmektedir (Mintzberg, 1989’dan aktaran Atılgan, 1994, s. 98).

Eğer bir örgütün varlığını sürdürme ve amaçlarını gerçekleştirme temel amaçlardan biri ise, örgütün sürekli değişmekte olan çevresine uyum göstermesi gerekmektedir (Taşdemir, 2011, s. 4). Her örgüt farklı çevresel belirsizlik ortamında bulunmakla birlikte örgüt yöneticileri de çevreye uyumu artırarak kendi örgütlerindeki belirsizliğin etkilerini en aza indirmeye çalışmaktadırlar (Tekel, 2009, s. 162).

Yöneticilerin büyük bir çoğunluğu, çevresel taleplerin karşılanması için yapılan faaliyetleri (çevreye uyum kapsamında) örgüt açısından ilave bir maliyet olarak görmektedirler. Ancak, “uygun şekilde tasarlanan çevresel politikalar” örgütlere verimsiz alanları ile ilgili ipuçları verirken, aynı zamanda rekabet avantajı sağlayabilecekleri kaynaklarını da daha etkin tanıma fırsatı sunarak, yenilik oluşturan bir düşünceye sevk etmektedir (Bekiroğlu, 2011, s. 25).

Amerika Birleşik Devletleri'nde, aktif durumlarına ve satış potansiyellerine göre belirlenmiş olan 500 büyük şirket ele alınarak, bu şirketlerin 1949-1969 yılları arasında yaşadıkları örgütsel değişim ve çevreye uyum durumları incelenmiştir. Bu araştırmaya göre şu veriler elde edilmiştir (Yönet, 1984, s. 37-38).

 1949 yılında 500 şirketin % 33'ü bir iş kolunda faaliyet göstermekte iken, 1969 yılına gelindiğinde bu oranın % 6,2 olduğu görülmüştür.

 1949 yılında şirketlerin % 62,7’si fonksiyonel ve % 19,8’i mamül (yapın) esasına göre yapılandırıldığı, 1969 yılında ise % 11,2'si fonksiyonel, % 75,5 mamül (yapın) esasına göre yapılandırıldığı görülmüştür.

Bu oranlardan da açıkça anlaşıldığı üzere 1949 ile 1969 yılları arasında dış çevrenin gösterdiği yapısal değişimlere, örgütsel yapılardaki değişimlerle uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Tek alanda faaliyet sürdüren örgütün taşıdığı risk, tüketici tercihlerinin zaman içinde değişmesi gibi nedenlerden dolayı örgütü birden fazla iş kolunda faaliyet göstermeye

zorunlu kılmaktadır. Bu değişiklik ise dış çevrede yaşanan değişime örgütün uyum sağlayabilmek amacıyla verdiği bir tepki olarak değerlendirilmektedir (Yönet, 1984, s. 38).

Örgütün çevre ile olan ilişkisi örgüt kararlarını da kapsayan bir model olarak ele alındığında Şekil 1.8’te görüldüğü gibi hem örgüt çevre üzerinde hem de çevre örgüt üzerinde etkili olmaktadır. Kaynak bağımlığı kuramı, bu noktada çevrenin örgüt tarafından oluşturulduğunu belirtmektedir (Pfeffer ve Salancik, 1978). Kuramın, örgütün çevreye uyumu ile ilgili üç temel prensibi bulunmaktadır (Johnson, 1995):

 Bu prensiplerden ilki, örgüt yöneticileri her daim örgütün ayakta kalmasını devam ettirme çabası içindedir.

 İkincisi, yöneticiler çevresel sınırlılıklardan dolayı örgütün karar verme mekanizmalarında ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri en aza indirmeye çalışmaktadırlar.

 Üçüncüsü ise, yöneticiler örgütün çevreye uyumunu sağlayabilmek için en üst düzeyde bağımsızlık elde etmeye çaba göstermektedirler.

Şekil 1.8 Örgüt-Çevre İlişkisi

Kaynak: Johnson, 1995’den aktaran Meydan, 2012, s. 170.

Çevre birçok kaynağa sahip olmakla birlikte bu kaynakların sürekli bir değişim göstermesi nedeniyle çevrenin kontrol edilememesi durumunda örgüt kendi yapısını ya da çevreye karşı olan davranışlarını düzenlemekte, böylece örgütün çevreye uyumu sağlanmaktadır (Meydan, 2012, s. 171).

Pfeffer ve Salancik’e (1978) göre örgütlerin çevreye uyum sağlama yönünde davranış geliştirmeleri için bazı şartlar vardır. Bunlar;

 Örgüt içinde bulunduğu çevresel taleplerin farkında olmakla birlikte, kendisinden talepleri olan diğer bir örgütten bazı kaynakları temin etmektedir.

Çevre * Kaynaklar

* Kaynakların dağılımı * Örgütler arası ağlar * Kaynak değişiminin oluşturduğu ilişki (bağımlılık, eşitlik, baskınlık) * Belirsizlik * Diğer Örgüt * Kaynak ihtiyaçları * Otonomi * Diğer örgütlerle ilişkiler * Üretim süreçleri * Örgüt yapısı * Güç dağılımı * Diğer Örgütün Stratejik Kararları * Kritik kaynak akışının garantiye alınması * Gereksiz bağımlılıkların azaltılması * Örgütsel sınırlılıklara karşı otonominin artırılması

 Kaynağa ihtiyacı olan örgüt hayatta kalmak ister ve ihtiyaç duyduğu kritik ve önemli kaynakları çevreden tedarik eder.

 Kaynağa ihtiyacı olan örgütün elinde diğer örgüt için önemli kaynak bulunmamaktadır.

 Örgütün istenileni yapma yönünde göstermiş olduğu davranışlar çevredeki diğer örgütler ile olan ilişkilerle çatışmamaktadır.

 Kaynağa ihtiyacı olan örgüt, diğer örgütün isteklerini belirleyememektedir.

 Kaynağa ihtiyacı olan örgütün davranışları diğer örgütü tatmin edebilecek düzeydedir.

 Kaynağa ihtiyacı olan örgütün davranışları diğer örgüt tarafından açık bir şekilde görülebilmesinden dolayı kaynağa sahip olan örgüt isteklerinin yerine getirilip getirilmediğini takip edebilmektedir.

 Kaynağa ihtiyacı olan örgütün kullanabileceği başka ikame kaynakların olmaması nedeniyle karşıdaki örgüt kaynağa sahip olmakta ve kaynak kullanımını kontrol etmektedir.

Örgütlerin temel amaçlarına daha kısa sürede ve verimli bir şekilde ulaşabilmeleri de örgüt - çevre uyumuna bağlı olmasından dolayı örgüt yöneticileri aldıkları kararla örgütün dinamik çevreye en kısa ve en iyi şekilde uyum göstermesini sağlamaya çalışmaktadırlar.

Çevre, örgütler için sınırsız kaynaklar sunmakla birlikte bazı sınırlılıkları da beraberinde getirmektedir. Buna göre, çevre örgütün seçimleri ve davranışları üzerinde etkili olmaktadır. Örgütün davranışı söz konusu olduğunda örgütün içinde bulunduğu çevrenin özellikleri önemli olmaktadır (Pfeffer ve Salancik, 1978, s. 39). Çevre, örgüte aşağıdaki Şekil 1.9’da gösterildiği gibi sınırlılıklar ve belirsizlikler sunmaktadır. Bunun sonucunda örgüt hem çevresini kontrol etmekte hem de örgüt içerisindeki güçlü bireyleri örgüt davranışları üzerinde etkili olmasından dolayı örgütün davranışları az da olsa çevreyi etkilemektedir. Örgütün davranışları ise, finansal çıktılar veya müşteri çıktıları olarak sonuçlanmaktadır (Meydan, 2012, s. 164-165).

Şekil 1.9 Çevre, Örgüt ve Örgütün Davranışları Bağlantısı Kaynak: Pfeffer ve Salancik, 1978; Chin vd., 2004'ten uyarlanmıştır.

Örgütlerin çevreyle olan ilişkileri örgüt var olduğu sürece devam edecektir. Söz konusu ilişkilerde örgütlerin izleyebileceği iki yol vardır. Bu yollardan ilki, örgüt çevreyi veri olarak alıp kendisini bu duruma uydurmaya çalışmasıdır. Diğer yol ise, çevreyi örgütün çıkarlarına uyduracak şekilde değiştirmeye yönelmektir (Pfeffer ve Salancik, 1978, s. 106). Bu şekilde karşılıklı bir etkileşim süreciyle çevre, örgütlerin hem çevreye uyum gösterdiği, hem de örgütlerin kendi çıkarları doğrultusunda etkileme çabalarıyla oluşmuş bir ortam olarak görülmektedir. Örgütlerin hangi şartlarda hangi yöntemleri uygulayacağına, örgütün karşı karşıya bulunduğu bağımlılıkların şekline ve derecesine göre karar verilir. Bu ve benzeri durumlarda örgütlerin varmaya çalıştıkları asıl hedef nokta, çevrenin dinamik yapısından kaynaklı belirsizlik ortamını daha belirgin hale getirmek, çevresel unsurlara olan bağımlılıkları minimize etmek ve dışarıdan örgütün işlerine karışılmasını mümkün olduğu kadarıyla azaltmaktır (Üsdiken, 2010, s. 89-90).