• Sonuç bulunamadı

cansız ortamla ilk temas kurduğu, zaman ve mekân kavramlarını algılamaya başladığı, doğa ile etkileşime girdiği, çevre bilincinin ve duyarlılığının oluşmaya başladığı, çevre yönelik tutumlarının şekillendiği, çevre kültürünün temellerinin atıldığı, çevresel davranış ve alışkanlıklarının kazanılmaya başlandığı sosyal bir kurum olması yönünden önem taşımaktadır (Yanakieva, 2000, akt. Atasoy, 2006, s. 86). Dolayısıyla aile, okul ve içinde bulunulan çevre, çevre eğitimi açısından önemli unsurlar olarak değerlendirilebilir (Bener ve Baloğlu, 2008, s. 5). Çünkü çevre eğitimi ilk olarak ailede başlar ve okulda geliştirilir (Soydan, 2013, s. 36; Fegebank, 1990, s. 185-191). Bunundan dolayı da çevre eğitimini öğrenci, aile, kitle iletişim organları, sivil toplum örgütleri, okul yönetimi ve öğretmen birlikte çalışarak şekillendirmelidir (Kiziroğlu, 2004b, s. 337). Ancak bu yolla etkili ve verimli bir eğitim gerçekleştirilebilir.

Çevre eğitimi, çocuğun evinde ve yakın çevresinde başlamaktadır. Çocuklar çevrelerinde olup bitenleri öncelikli olarak anne ve babası ile kurdukları iletişim aracılığıyla anlamaya başlamaktadırlar. Bunun için bu konuda anne ve babalar çocuklarına ileride örnek oluşturabilecek çevresel davranışlar konusunda model olmaları gerekmektedir. Çünkü aile bireylerinin çevre anlayışı; ev içerisindeki düzen, bitki ve hayvanlara verilen değer, evin bahçesinde yetiştirilen çiçekler ve ağaçlar, elektrik, su, gıda ve yakıt gibi kaynakların kullanılmasında gösterilen savurganlık veya tutumluluk çocuğun çevresel davranışlarını olumlu veya olumsuz anlamda etkilemektedir (Atasoy, 2015, s. 121; Önder ve Özkan, 2013, s. 109).

Anne ve babaların çocuklarının çevreye yönelik davranışları, tutumları ve farkındalıkları üzerindeki belirleyici etkisi büyüktür. Dolayısıyla anne ve babalar tüm konuların ve kavramların öğretiminde olduğu gibi çevrenin tanıtılması, sevdirilmesi ve çevre bilincinin oluşturulmasında da katkı sağlayacaklardır. Bu noktada ailelerin çocuklara çevre bilinci kazandırmak için daha önce denenmemiş etkinlikler yapmalarına gerek yoktur. Çünkü aile katılımı olarak gerçekleştirilen çalışmaların büyük bir kısmı çevre eğitiminde de etkili olarak kullanılabilmektedir (Gülay Ogelman, Körükçü, Güngör ve Erten Sarıkaya, 2014, s. 98). Bundan dolayı okul öncesi eğitimcileri anne babaları da aile katılımı çalışmalarıyla hem bilgilendirmeli hemde eğitimin devamlılığını sağlayıcı hale getirmelidirler (Gülay ve Öznacar, 2010, s. 4). Çünkü çevre eğitimine aile katılımının anne, baba, çocuk, öğretmen ve daha birçok paydaşa olumlu kazanımları olduğu

araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda çevre eğitiminde aile katılımının sağlayacağı yararlar şu şekilde ifade edilmiştir.

 Anne-baba, çocuk ve öğretmen arasındaki iletişimi artıracak ve daha etkili ve nitelikli hale getirecektir.

 Anne ve babaların çevre konularında eğitilmelerini, farkındalıklarını artıracak ve çevre duyarlılıklarını yükseltecektir.

 Çevre eğitimi programları çok yönlü bir şekilde değerlendirilebilecektir (Ballantyne, Connell ve Fien, 1998; Istead, 2009: akt. Gülay ve Öznacar, 2010, s. 4).

Yukarıda ele alınan kazanımlara ek olarak; panzehir olarak doğa, stres azaltımı, daha iyi fiziksel sağlık, daha derin bir manevi yaşam, daha fazla yaratıcılık, bir oyun duygusu ve hatta daha güvenli bir yaşam; bunlar çocuklarının yaşamında doğaya daha fazla yer açacak olan aileleri bekleyen ödüller arasında yer almaktadır (Louv, 2012, s. 195- 196).

Günümüzde doğanın çocuklara ve yetişkinlere birçok faydasının olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ancak bu bilgimizi uygulama aşamasına geçirmekte zorlanmaktayız. Çünkü anne ve babalar doğanın çocuğa sunacağı sınırsız zenginlikleri bilmelerine rağmen çeşitli bahaneler öne sürerek çocuklarını doğadan uzaklaştırmaktadırlar. Doğadan uzaklaşma sonucunda ise çocuklarımız sadece kitaplardan okuduğu ve televizyonlardan izlediği kadarıyla kuramsal ve kavramsal olarak doğayı tanırken, doğadaki yaşantısının azlığından dolayı doğanın içerisine girdiğinde doğayı anlamlandırmakta zorlanmaktadırlar. Bunun için bu konuda ailelere büyük sorumluluk ve görevler düşmektedir. En büyük sorumluluk ve göre ise kuşkusuz çocukların doğa ile ilgili kavramları ezberlemeden önce doğada yaşamayı ve doğayı sevmelerini sağlamak olmalıdır. Çünkü Rachel Carson, yaptığı geniş gözlemlerde bilmenin, hissetmenin yarsısı kadar bile önem taşımadığını görmüştür (Gökler ve Yılmaz, 2004, s. 442). Konu ile alakalı Sahn (2014) ve Louv (2012) yetişkinlerin çocuk ile doğa arasındaki ilişkiyi anlayış biçimlerini şu şeklide ifade etmektedirler.

“Yetişkinler olarak bizler veriler ve olguların değerini biliriz ve bu nedenle çocuklarımızın da doğa hakkındaki çeşitli detayları, ağaçların, kuşların ve jeolojik oluşumların isimlerini bilmelerini isteriz. Ancak bu bilgilerin kök salacağı yerde bir empati temeli oluşmamışsa, bu isimler akılda kalmaz. Bizler geleceğin yetişkinlerini, onlara miras bıraktığımız ekolojik yıkımlarla başa çıkmaya hazırlamaya çalışırken, onları insan-doğa ilişkilerinin barındığı olumlu olasılıklar yerine sorunlar hakkında bilgilendirme eğilimine gideriz. Onlara küresel sorunları ve sorunlu eylemliliği öğretme telaşı içinde, küçük çocukların sadece önlerinde duran şeyle ilgilendiklerini, kavramsal

genellemelerden ziyade duyusal deneyimler gerektiren inanılmaz bir merakları olduğunu göz ardı ederiz” (Sobel, 2014, s. 17-18, Ed. Jennifor Sahn)4.

“Basitçe ifade etmek gerekirse, birçoğumuzun, çocuklarımızla yaptığımız herhangi bir şeyin, doğru yapmadığımız sürece yapılmaya değer olmadığı düşüncesini aşmamız gerekiyor. Eğer çocuklarınızı doğaya götürmek bir kusursuzluk arayışı ya da bir başka angarya olursa, kusursuzluğa ya da angaryaya olan inanç, sevinci yener. Doğa hakkında daha fazla şey öğrenmek ve bunları çocuklarla paylaşmak iyi bir şeydir; bir yetişkin ile bir çocuk doğa hakkında birlikte bir şeyler öğrenirlerse, bu daha da iyidir ve çok daha eğlencelidir” (Louv, 2012, s. 196).

Çocuklarımızın doğayla bağ kurmasının en etkili yolu bu bağı ilk olarak kendimizin kurmasıdır. Eğer anne ve babalar doğada zaten zaman geçiriyorlarsa bile bunun daha fazlasını yapmaya çalışmalıdırlar. Çünkü bir yetişkinin gerçek coşkusunu hisseden çocuk bu ilgiyi kendi içinde de gerçekleştirecektir. Bu konuda anne babaların ve öğretmenlerin yapmış olduğu hatalardan birisi doğadaki olayları ve unsurları kendi görüşleri çerçevesinde “iyi” “kötü”, “yararlı” “yararsız” ve “güzel” “çirkin” diye nitelendirmeleri ve bu düşüncülerini açıkça çocuğa yansıtmalarıdır. Ayrıca masal kitaplarında ve hikâyelerde “korkunç ve acımasız kurt” “tembel tilki” gibi yakıştırmalarla çocuklara hayvan ve bitki sevgisi kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bunun için çocukların iyi birer gözlemci oldukları unutulmamalı ve ailelerin ve çocuğun yakın çevresinde bulunanların tavır ve davranışları doğa unsur ve olaylarına karşı örnek teşkil etmelidir (Louv, 2012, s. 199; Atasoy, 2006, s. 87).

Bu aşamada unutulmaması gereken ise anne ve babalar doğaya dinleme, üretme, gezip görme, kar sağlama, faydacı ve çıkarcı bakarken, çocukların gözünde doğa keşif, eğlence, deney ve oyun alanıdır. Başka bir açıdan doğa çocuğun hem fiziksel ve yaşam çevresini hemde eğlence ve oyun çevresini oluşturmaktadır. Büyüklerin aksine çocuklar doğal çevrede daha mutlu olmaktadırlar. Çocuklar doğa ilişkilerinde büyüklerden daha samimi, bitki ve hayvanlarla olan ilişkilerinde daha içtendirler. Dolayısıyla yetişkinler olarak bizler çocuklarımızın doğada daha fazla zaman geçirmelerine fırsat vermeliyiz (Atasoy, 2006, s. 91).

Ailenin çevre ile ilgili üzerinde durması gereken durumlardan bazılarını şu şekilde belirtmek mümkündür.

 Kâğıt, plastik, pet, cam, pil toplamalı ve geri dönüşüm konusunda çocuklarına model olmalıdırlar. Ayrıca bu tür malzemelerden yapılan ambalajlar daha az tercih edilmeli geri dönüşebilir doğa dostu malzemeler seçilmelidir.

4David Sobel’ in yazmış olduğu, Ekofobiyi Aşmak: Doğa Eğitiminde Kalbin Yeri adlı kitabın giriş bölümünden Editör

 Her türlü deterjan yeterli ölçüde kullanılmalı, aşırı ve gereksiz kullanımın hem çevresel problemlere yol açacağı hemde ekonomik yönden zarar vereceği akıldan çıkarılmamalıdır.

 Su ve elektrik gereksiz olarak tüketilmemeli, daha az kullanım olanağı varsa bu değerlendirilmelidir. Bu konuda ışığın gerekli alanlarda kullanılması, sularının boşa akıtılmaması, dinlenmeyen radyo ve televizyonun kapatılması ve daha az enerji tüketmek için ısı yalıtımı gibi tedbirler alınabilir.

 Kullanılmış piller ayrı olarak toplanmalı ve çocuklara bu konuda oynaması için verilmemelidir. Pillerin nikel ve kadmiyum maddeler içerdiği unutulmamalı, doldurulabilir piller tercih edilmelidir.

 Ev ve iş yerlerinde kullanılan yakıta dikkat edilmeli ve hava kirliliğini artırmayacak yakıtlar tercih edilmelidir.

 Konu ile alakalı kampanyalara karşı duyarlı olunmalı, katılmalı ve çevreye karşı uyarıcı olunmalıdır. Markasız, etiketsiz plastik malzemeler kullanılmamalıdır. Bu kapsamda kullanılan araç ve gereçler tercih edilirken estetik ölçütler göz önüne alınabilir (Güven, 2004, s. 436; Ünlü, 1992, akt. Şafak ve Erkal, 2004, s. 435).

Çocuğun dünyaya gelmesinden itibaren kendi kuralları olan bir grubun üyesi olduğu ve kendinin de yapması gerekli bazı görevlerinin olduğunun anlatılması anne babanın görevleri arasında yer almaktadır. Anne ve babaların yükümlü oldukları temel ebeveynlik görevlerinden biri ise çevre konusunda çocuğun duyarlılığını artırmaktır (Güven, 2004, s. 439). Bu konuda anne ve babalar aşağıdaki önerileri dikkate alarak çocuklarına çevre eğitimi veridelerse kalıcı davranışların ve alışkanlıkların oluşumuna katkı sağlayabilirler.

Anne babalar;

 Çocuklarıyla yaşamlarını gezilerle, gözlemlerle ve ev dışında uyguladıkları çevre koruyucu davranışlarıyla zevkli hale getirebilirler. Bu doğrultuda aile üyelerinin katıldığı bir kır gezisine çıkma, hayvanat bahçesine gezi düzenleme, botanik bahçelerine veya müzelere gitme, gezilere katılma, doğa tatillerine girme, bahçeye çiçek, ağaç dikme, hayvan besleme, birlikte alış verişe çıkma ve alınan ürünlerin tercihinde çevre konusunu gözetme gibi faaliyetler çocukların çevreyi tanıma ve koruma konusunda bilinçlenmeleri açısından önemlidir. Ayrıca çocuklara kullandığımız ve yaşamımız devamı için gerekli olan şeyleri doğadan edindiğimiz ve doğanın sonunun bizimde sonumuz olacağı belirtilerek çocuklarımıza çevre sevgisini aşılamalıyız.

 Çocuklarına çevre koruyucu davranışlar kazandırmak amacıyla israftan kaçınmayı öğretmelidirler. Bu konuda su ve elektrik tasarrufu, aşırı kâğıt kullanımının önüne geçilmesi, çöplere atılan cam, kâğıt, plastik gibi malzemeleri ayrı ayrı gruplandırmak atılması gibi davranış örnekleri sergileyebilirler.

 Çocuğun geçek çevresinin evi olduğunu unutmayarak, çevreyi çocuğa tanıtırken verilmesi gereken mesaj bu ortamın kendisine ait olduğu ve kendisinin bu ortamın parçası olduğu vurgulamalıdırlar. Böylece çocuk da çevreyi benimseme ve aitlik duygusu gelişecektir. Bundan sonraki aşama ise sorumluluk duygusudur. Çünkü çocuklar küçük yaşlarda çevreye karşı sorumluluk duygusu duyarlarsa çevreyi koruyucu davranışlara yönelirler. Bu noktada anne babalar evi temiz, düzenli ve sağlıklı tutmanın önemini anlatarak ve uygulayarak çevreyi koruyucu davranışların çocuk da filizlenmesine olanak tanıyabilirler.

 Ozon tabakasına zarar veren gazlar içeren, parfüm ve spreylerin, canlılara zarar verecek olan deterjanların, doğada çözünmesi çok zor olan plastiklerin, yakıldıklarında zararlı gazlar açığa çıkaran maddelerin kullanılmaması ve satın alınmaması için çocuklarına çevre korum eğitimi vermeleri gerekmektedir. Ayrıca bu konuda aileler çevre koruma konusunda pek çok konuyu ele alabilirler.

 Açıkçası çocukların okul öncesi yaşlarda çok iyi birer gözlemci ve taklitçi oldukları unutmayarak çevresel davranışlar konusunda onlara örnek olmalıdırlar (Güven, 2004, s. 438-439).

Alilerin çevre eğitiminde yanlış bir düşüncede şu şekildedir. Anne-babalar çocuklara çevre eğitimi verirken her şeyi bilmediklerini ve bundan dolayı bu eğitim sürecine girmedikleri görülmektedir; tabiattaki varlıkların kimliklerini tespit etmek mutlaka faydalıdır ancak isimler çok önemli değildir; önemli olan bu varlıkları çocuklara basitçe öğretmektir (Gökler ve Yılmaz, 2004, s. 442).

Kısacası anlatılanları özetleyecek olursak, bireylerin ilk eğitimini aldığı en küçük sosyal birim olarak kabul edilen aile, çevre eğitiminin verilmeye başlandığı bir yer olmalıdır. Anne ve babalar çocukların kaynak tasarrufu, temiz bir çevreninin önemi, insan çevre etkileşimi ve her bireyin temiz bir çevrede yaşama hakkı olduğu fikrini aşılaması gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi de tabi ki anne ve babaların bu konuda bilinçli olmalarına bağlıdır. Bu durumda ancak eğitimciler, akademisyenler, öğretmenler, bürokratlar olmak üzere tüm topluma yayılacak doğru ve etkili çevre eğitimi ile mümkün gözükmektedir. Ayrıca anne ve babalar çocuklarına eğitim için kaynaklarını seferber

ederken gelecekte onlara yaşanabilir bir çevre bırakma sorumluluğunu taşıdıklarını da akıllarından çıkarmamalıdırlar (Duygu, 2004, s. 298; Ünal, Mançuhan ve Alp Sayar, 2001, s. 7).

Okul Öncesi Dönemde Çevre Eğitiminde Kullanılabilecek Yöntem ve Teknikler

Erken çocukluk yıllarında etkili ve kalıcı davranışlar doğrultusunda çevre eğitimi vermek için eğitim sürecinde kullanılan bazı eğitim yaklaşımları ve öğretim yöntem ve teknikleri bulunmaktadır. Özellikle çocukların gelişim seviyelerine uygun olarak ve yerleşim biriminin çeşidine bağlı olarak bu yaklaşımlar ve yöntem-teknikler kullanılabilmektedir. Bu yaklaşımlardan ve yöntem-tekniklerden bazılarını aşağıdaki gibi maddeler halinde belirtmek mümkündür.

 Proje yaklaşımı  Eğitici drama yöntemi

 İşbirliğine dayalı öğretim yöntemi  Problem çözme yöntemi

 Beyin fırtınası tekniği  Gezi-gözlem yöntemi  Soru-cevap tekniği  Deneyler

 Kavram haritaları ve kavram karikatürleri