• Sonuç bulunamadı

4. ĐSTANBUL STRATEJĐK PLANLAMA ÇALIŞMALARI

4.3. Đstanbul Đl Bütünü Çevre Düzeni Planı

4.3.1. Çevre Düzeni Plan Sistematiği

Đstanbul Đl Bütünü Çevre Düzeni Planı çalışmaları kapsamında geliştirilen yöntemsel yaklaşım temelde, insan-doğa çatışmasının ürünü olan ekonomik-ekolojik çatışmanın mekansal boyutlarıyla ele alınmasına dayanmaktadır. Tarihler boyunca insanlar doğanın oluşturduğu ekolojik sistemin bir parçası veya alt-sistemi olarak küresel coğrafyada yer almışlar ve yaşamsal ihtiyaçlarını gidermek için doğa ile sürekli ilişki içerisinde olmuşlardır. Đnsanların avcılık ve göçebelik evrelerini arkalarında bırakarak yerleşik düzene geçmeleri ve kendilerine yer ve mekân tutmalarıyla birlikte, insan ekolojisi oluşmaya başlamıştır.

Đçlerinde karmaşık ilişkiler barındıran bu ekolojik sistemlere bakıldığında, doğal sistemin kendine özgü ve tavizsiz kurallara dayalı bir sistem bütünlüğü içerisinde işlediğini, insan faaliyetlerinin oluşturduğu alt-sistemin ise doğal sistem üzerine kurulduğunu ve bundan beslendiğini görmek mümkündür. Başka bir deyişle; insan ekolojisi doğal ekolojiden faydalanmak üzere kendisini yapılandırmakta ve faydalanırken de ekolojik sistemi etkilemektedir. Đnsan-doğa çatışmasının kaynağı,

anılan iki ekolojik sistem arasındaki ilişkilerin denge bozucu ve zarar verici boyutlara varmasında yatmaktadır.

Doğal ekolojik sistem ile insan ekolojik alt-sistemi arasındaki ilişkilerin denge bozucu boyutlara varması ve insanoğlunun ilerleyen teknolojiye de dayanarak; doğal sistem üzerinde baskınlığını giderek artan bir güçle devam ettirmek istemesi, ilişkileri germekte ve çatışmaları doğurmaktadır. Đhtiyaçlarını gidermek adına doğa üzerinde baskınlığını arttırmaya çalışan insanoğluna doğanın kendine özgü kurallarıyla tepki vermesi; ihtiyaçların sağlandığı sınırlı ve kıt kaynakların zamanla yetersiz kalması şeklinde olduğu gibi, afetlerin ortaya çıkması şeklinde de olabilmektedir. Bu tür sonlara varılmaması için gerekli olan; insan-doğa çatışmalarının yumuşatılması, bozulan dengelerin tekrar kurulması, zararlı etkileşimlerin giderilmesi, iki sistemin birbirini besleyecek ve varlıklarını devam ettirebilecek ilişkiler türüne dönmesini sağlamak üzere ve çatışma yönetimi aracılığıyla sürdürülebilirliğin güvence altına alınmasıdır.

Sürdürülebilirliğin gereği; sosyal yaşamda, ekonomik faaliyetlerde ve doğal kaynakların kullanımında sistemler arası dengeyi karşılıklı beslenme ve dayanışma ilkesini uygulayarak sağlamaktır. Doğaya duyarlılık olan ana koşulun yerine getirilmesiyle ancak insanoğlu varlığını devam ettirebilecek ve kendi oluşturduğu yapay çevrede yaşam kalitesini yükseltebilecektir.

Doğal çevre sistemi Đstanbul’un içinde bulunduğu coğrafya tarafından oluşturulurken, yapay çevre sistemi ise Đstanbul’un yerleşim (mekânsal) dokusuna yansıyan (sosyo-ekonomik) faaliyetleri gerçekleştiren ve yapılandıran bireyler tarafından oluşturulmaktadır. Birbirileriyle doğrudan bağlantılı olan bu sistemlerin aralarındaki ilişkiler; her iki taraf için yapıcı olduğu kadar, birinin diğerine baskın çıkması halinde yıkıcı da olabilmektedir.

Doğal çevre ve yapay çevre ilişkilerinin çelişkiye dönüşmesine neden olabilecek durumların kaynağını iki unsur oluşturmaktadır. Bunlardan ilki; insanların üremesi ve nüfuslarının artmasıyla bağlantılı olarak, yerleştikleri mekânların

genişlemesi ve karşılanması gereken ihtiyaçlarının çoğalmasıdır. Đnsanın sayısında ve ihtiyaçlarındaki artışın karşılığı, doğanın daha fazla sömürülmesidir. Şayet bu ilişkilerin türü ve dozu sürdürülebilirlik ilkesini ihlal eder ve doğayı yenileyici önlemler insanoğlu tarafından alınmazsa, doğal çevre kirlenmeye ve kalitesizleşmeye, kaynaklar da yitirilmeye başlar. Böylesine bir demografik çelişkinin çözümlenmesi; yerleşim merkezlerindeki nüfusun, çevre kaynaklarını tahrip etmeksizin varlığını sürdürebileceği bir büyüklükte tutulmasıyla mümkündür. Bu da demografik büyüklüğün ve büyümenin yönetimi anlamına gelmektedir.

Doğal çevre ve yapay çevre ilişkilerinin çelişkiye dönüşmesine neden olabilecek durumların kaynağını oluşturan ikinci unsur ise, insanoğlunun refah düzeyini yükseltmek amacıyla ekonomik faaliyetlerini doğal sistem üzerinde yoğunlaştırması ve sonuçta çevre değerlerinin; geri dönüşü çok zor olan veya olmayan biçimde yitirilmesidir. Ekonomi-ekoloji çelişkisi olarak anılan bu çatışmanın üstesinden gelinmesi gereği de; üretim, dağıtım ve tüketim odaklı ekonomik faaliyetlerin ve sosyo-kültürel ihtiyaçların, çevreye duyarlı pratiklere ve uygulamalara başvurularak yerine getirilmesidir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Çevre Düzeni Planı’nın temel felsefesini, doğal ve yapay çevre sistemleri arasındaki çatışmaların giderilmesi ve insan kitleleri ile doğal kaynaklar arasında kendi varlıklarını sürdürülebilir kılacak ilişkilerin geliştirilmesi oluşturmaktadır.

Đstanbul Đl bütününün çevre düzenine ilişkin planlama ve raporlama sistematiği olarak; ilkin insan ekolojisinin işlevsel boyutlarının ve yapısının sektör analizleri bazında ele alınması sonra da, benzer yaklaşımın doğal yapıdaki özellikler ve kapasiteler için uygulanması uygun bulunmuştur. Bu bağlamda; her iki bileşen çerçevesinde gerçekleştirilen analiz çalışmalarına dayandırılmış sentezler ve değerlendirmeler yapılmış olup, varılan bulgulara ve geliştirilen alternatiflere yönelik stratejiler ve önlemler dizini de bunu takip eden aşamada oluşturulmuştur. Özünde sürdürülebilirlik ilkesini taşıyan yapay ve doğal çevre yönetimine ilişkin stratejilerin ve önlemlerin uygulamadaki araçları olan yasalar ve ihtiyaç duyulan yeni düzenlemeler de Rapor’da ayrıca yer almaktadır.

Đnsan faaliyetleri sonucu yapay çevreyi oluşturan sosyo-ekonomik ve mekânsal sistem kapsamında;

• Sanayi, Ticaret ve Hizmetler ile Kültür Endüstrileri ve Turizm sektörleri Ekonomik Faaliyet Sektörleri teması çerçevesinde ele alınırken,

• Tarihi Değerler ile Konut ve Yaşam Kalitesi sektörleri Sosyal Yaşam Sektörleri teması kapsamında işlenmekte ve her iki faaliyet bileşenlerini buluşturan işlevleri içeren,

• Ulaşım ve Lojistik sektörleri ise, Đşlevsel Bağlantı Sektörleri teması ışığında değerlendirilmektedir.

Buna karşılık, doğal çevreyi oluşturan ekolojik sistem ve yaşam destek alt sistemleri kapsamında ise;

• Yeraltı Yapısı (jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik ve hidrojeolojik yapı ve doğal risk alanları),

• Yeraltı Kaynakları(madenler),

• Tarımsal Kaynaklar (toprak, iklim ve tarımsal üretim yapısı), • Orman Kaynakları (bitki örtüsü ve ekolojik yapı) ile

• Çevre Sorunları (hava, su, toprak ve gürültü kirliliği ile katı atıklar) sektörel bazda olmak üzere ele alınmaktadır.

Sosyo-ekonomik ve mekânsal sistem ile doğal ve yaşam destek sistemleri arasında denge veya çatışma kaynağı olabilen ilişkilerin iki önemli üst-belirleyicisi bulunmaktadır. Bunlar; bir makro değişken olan demografik büyüklük ile bir politik tercih olan ekonomi-ekoloji ikilemidir. Söz konusu üst-belirleyicilerin, sistemler arası ilişkilerin sürdürülebilirlik açısından yapıcı veya yıkıcı nitelikte olmasına ilişkin önemini yadsımak mümkün değildir. Yapay çevre yönetimi ile doğal çevre yönetiminin ortak odaklanma noktaları da; anılan bu iki üst-belirleyici; yani ‘demografik büyüklük’ ile ‘ekonomi-ekoloji’ ikilemi olmaktadır.

Yukarıda açıklanan sistem yaklaşımında tanımlanan sistem bileşenleri arasındaki ilişkiler türünün planlama açısından önemi; Đstanbul Đl bütünü içerisinde üç temel ayırımın açık ve seçik bir yöntemsel yaklaşımla ortaya konulması

gereğinden kaynaklanmaktadır. Sektörel bazda yapılan analizler ve sentezler tamamlandıktan sonra gerçekleştirilmesi gereken, Karar Verici’ye;

• Yerleşim Alanları’nın, • Yerleşim Dışı Alanlar’ın ve • Yerleşilebilir Alanlar’ın

tanımlanması ve bunların yönetimine ilişkin önerilerin sunulmasıdır. Karar Verici’ye bu olanağın sağlanması, gerçekleştirilen araştırma ve sentez çalışmalarının ışığıaltında yapılacak değerlendirmelerle mümkündür.

Bu itibarla, yapılan çalışmalar ve incelemeler sonucu Đstanbul Đl bütününde yerleşim alanları belirlenmekte ve eşik analizleri sonuçlarının değerlendirmeye alınmasıyla doğal çevrede;

1. yeni yerleşimlere açılabilecek ve 2. yeni yerleşimlere açılamayacak alanlar

saptanmaktadır. Başka bir deyişle, yeni yerleşim mekânlarının nerelerde olabileceği ve nelerde olamayacağı, somut bir şekilde ve sınırları ile birlikte gösterilmektedir. Karar Verici’ye bu kesin tanımlamalar sunulduktan sonra, doğal çevrede

3. yeni yerleşimlere açılabilir alanların da hangi öncelikle ve koşullarla gerçekleştirilebileceğine dair seçenekler sergilenmektedir.