• Sonuç bulunamadı

1. EDEBİYATTAN SİNEMAYA SANATSAL BİR ANLATI TÜRÜ OLARAK

1.5. Edebi Türde Polisiye Anlatısı ve Özellikleri

1.5.3. Polisiye Romanın Türk Edebiyatındaki Gelişimi

1.5.3.1. Çeviri Polisiye Romanlar

Victor Hugo’nun Sefiller isimli romanının, Türk edebiyatına 1862 yılında Ahmet Münif tarafından çevrildiği bilinmektedir. Ahmet Münif tarafından çevrilen eser, Türk edebiyatında “Hikâye-i Mağdûrîn” ismiyle bilinmektedir. Bu tarihten 19 yıl sonra ise 1881 yılında, Türk edebiyatının ilk çeviri polisiye roman olma özelliğini barındıran “Paris Faciaları” isimli kitap yine Ahmet Münif tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Araştırmacılar bu nedenle Türk okurların polisiye roman türüyle tanışmasının, roman türüyle tanışmasından 19 yıl gibi kısa bir süre geçtikten sonra gerçekleştiğini belirtmektedir. Erol Üyepazarcı, Türk edebiyatındaki çeviri polisiye romanları iki gruba ayırarak incelenmesi gerektiğini savunmaktadır. Üyepazarcı, ilk polisiye romanın çevrildiği yıl olan 1881 yılı ile 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği yıl olan 1908 yılları arasındaki romanlarda görülen çeviri unsurlarıyla; harf devriminin gerçekleştiği 1908 yılı ile 1928 yılları arasında gerçekleşen çeviri unsurlarının birbirinden farklı özellikler sergilediğini savunmaktadır (Üyepazarcı, 1997: 65).

1.5.3.1.1. İlk Dönem Polisiye Çevirileri (1881-1908)

1881-1908 yılları arasında çevrilen polisiye romanların Fransızca dilinden çevrilmeleri, bu dönem içerisinde çevrilen polisiye romanların ortak özelliği olarak nitelendirilmektedir. Bu durumun nedenleri arasında, o dönem içerisinde yer alan Tanzimat Aydınları olarak adlandırılan bazı edebiyatçıların Fransız kültürü ile kendilerini geliştirmiş olmaları gösterilmektedir. Bu dönem içerisinde Türkçeye toplamda 57 eserin çevrildiği belirtilmektedir (Balcı, 2005: 19). Polisiye romanları Türkçeye çeviren isimler arasında, ileriki yıllarda Türk edebiyatının klasik eserlerini ortaya koyan isimlere de rastlanmaktadır. Erol Üyepazarcı bu isimleri Hüseyin Rahmi Gürpınar, Süleyman Nazif, Ahmet Rasim, Ali Kemal ve Servet-i Fünun dergisi sahibi Ahmet İhsan olarak örneklendirmiştir (Üyepazarcı, 1997: 67).

İlk dönem polisiye çevirileri arasında dikkat çeken bir diğer olay ise bazı kaynaklarda Osmanlı Devleti padişahlarından II. Abdülhamit’in 6000 polisiye roman çevirtmesi yönündedir. Kurthan Fişek’in 1985 yılında yayımlanan Milliyet Sanat

dergisindeki makalesine göre “Türkiye’de polisiye romanın tadına ilk varan II. Abdülhamit’ti.” Fişek, II. Abdülhamit’in “saray kütüphanesinin kadrolu 16 mütercimine 6000 cinai roman çevirttiğini” belirtmektedir (Fişek, 1985: 2). Ancak Üyepazarcı, polisiye romanlara ilgisiyle bilinen II. Abdülhamit’in çevirttiği eserlerin tamamının, polisiye roman olma düşüncesine karşı çıkmaktadır. Üyepazarcı’ya göre o tarihe kadar bu sayılarda polisiye romanın yazılması imkânsızdır. “Poe’nin ilk polisiye romanı 1841 yılında yazdığı düşünülürse ve polisiye romanın gelişimi göz önüne alınırsa bu sayının çok abartılı olduğu açıktır” (Üyepazarcı, 1997: 69). Ayrıca 31 Mart olaylarında II. Abdülhamit’in tahttan indirilişi esnasında bahsedilen kütüphanenin yağmalanması da edebiyatçılara göre bu sayıların güvenilirliğini sarsmaktadır.

1.5.3.1.2. İkinci Dönem Polisiye Çevirileri (1908-1928)

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Türk edebiyatında sadece polisiye türünde değil, diğer yazınsal türlerin basın faaliyetlerinde de artışlar görüldüğü belirtilmektedir. Fransız edebiyatının etkisinin azaldığı belirtilen bu dönem içerisinde Türk okuyucularının, polisiyenin kurucuları arasında gösterilen Conan Doyle, Maurice Leblanc, Gaston Leraoux gibi yazarların neredeyse tüm eserleriyle tanıştığı belirtilmektedir (Gezer, 2006: 31).

Sherlock Holmes çevirilerinin de yer aldığı bu dönemde ilk Sherlock Holmes çevirisi olarak, Asır Kütüphanesinin sahibi olan Kirkor Faik tarafından 1909 yılında yayımlanan “Dilenci” ya da “Musavver Dilenci” olarak çevrilen kitap olduğu söylenmektedir. 54 sayfa uzunlukta olduğu belirtilen kitabın, Doyle’nin uzun hikâyelerinden birisinin çevirisi olduğu düşünülmektedir. Coğrafya alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Faik Sabri Duran’ın bu kitabın çevirmenliğini yaptığı belirtilmektedir. Arsen Lupin hikâyelerinin ilk Türkçe çevirilerine ise II. Meşrutiyet’in başlangıç yeri olarak görülen Selanik şehrinde karşılaşıldığı savunulmaktadır. Arsen Lupin’in maceralarının ilk olarak Asır gazetesinde tefrikalar halinde yayınlandığından bahsedilmektedir. Asır gazetesinin sahibi ve başyazarı olan Fazlı Necip’in, Arsen Lupin öykülerinin çevirilerini yaptığı bilinmektedir. Türk edebiyatında ilk Gaston Leroux öyküleriyle, A.R. baş harflerinin kullanarak çeviriler yapan bir tercüman aracılığıyla 1909 yılında karşılaşıldığı, edebiyatçılar tarafından

beyan edilmektedir. Gaston Leroux’un “Sarı Odanın Esrarı” olarak bilinen romanı Türkçeye “Glandiye Cinayeti” olarak çevrilmiştir. Olayların Glandiye Şatosu’nda geçmesi, romanın Türkçeye Glandiye Cinayeti ismiyle çevrilmesine neden olduğu söylenmektedir. Sarı Odanın Esrarı isimli kiitabın orijinal isimde Türkçeye çevrilmesi ise 1922 yılında Ahmet Rıza Bey’in çevirmenliğiyle gerçekleşmiştir. Glandiye Cinayeti’nin yayıncılığını yapan gazete aynı yıl Arthur Conan Doyle ve Maurice Leblanc çevirilerine de yayınlarında yer vermiştir. Tercüman-ı Hakikat olarak bilinen bu gazetenin sahibi ve başyazarı, aynı zamanda Türk edebiyatındaki ilk telif polisiye romanın sahibi Ahmet Mithat Efendi olarak belirtilmektedir (Üyepazarcı, 1997: 91-124). Polisiye romanların bu dönem içerisinde popülerliğini arttırarak Türkçeye çevrilmeye devam ettiği görülmektedir.

İkinci dönem polisiye çevirilerinde, çevirmenlerin tercüman ettikleri eserlerden sosyal bir fayda beklediği belirtilmektedir. Bazı yazarların yaptıkları çeviri kitaplarının başında yer alan giriş ve tanıtım yazılarının bu amaca hizmet ettiği düşünülmektedir (Balcı, 2005: 21). Mehmet Tevfik tarafından Türkçeye çevrilen Nick Carter serisinin ilk kitabının tanıtım yazısı, bu duruma örnek olarak gösterilebilmektedir. Mehmet Tevfik tanıtım yazısında; “Bizim polislerimizin de bu romanı okuyarak sözü edilen kişinin davranışlarından bilgi sahibi olduktan sonra; onun görev yaparken kullanmış olduğu rollere, önlemlere uygun davranacakları, onun çalışma yöntemleri ve tutumuna benzer çalışmayı kendilerine büyük bir görev sayacakları doğaldır” ifadesiyle düşüncelerini belirtmiştir (Üyepazarcı, 1997: 130).