Çiı�A
adındaki ve kendi halindeki dergiç
ıkmış durumda.Gidip satıcıdan aldınız.
Yağmurlu bir gündü belki.
Sirnitçiler tabialarma naylon örtmii§lerdi sanki.
Efil efil ye llerin bile estiği söylenebilir.
Bunların hiçbiri olmamış da olabilir.
Ama ikinci sayfayı açıp künyeyi okumaya başladığınız kesin.
BIR DIZI KLASIK BILGI
Sahibi: MED Yayıncılık adına Mehmet Şenol Beyefendi.
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ayşegül Akyapraklı Hanımefendi.
Başkent: Ankara.
Yazl§ma adresi: P.K. 187, Bakırköy-lstanbul Akdeniz'in rengi: Mavi.
Yönetim yeri: Akdoğan Sok., No: ll, Beşiktaş-lstanbul Telefonu: 0-212-260 68 49
Sinir leri: Bi gevşek, bi gergin.
BİR ADET YENİ BİLGİ
Sorunlu Yazıişleri Müdürümüz Sinyor Allegro Çinturato, Sicilya'ya döndü.
Biliyorsunuz, bazı sorunları vardı. Bu nedenle çall§malarmı (uzunca) bir süre anayurdunda sürdürecek. Dinlenecek .. Ismi künyede bir-iki sayı daha görünüp
sonra kaybolacak.
Gelelim yayın kuruluna: Sayıyla üç kişi. Bir, ki, üç. Ya da, Brigitte Bardot, Jean-Claude Carriere, Michel Platini.
Ne fark eder? Hayır, ne farkeder? Farketse ne olacak? Ne? Ne yani? Hadi diyelim farketti ... Farketse ne olacak yani?
hanım.-
BEN DE OLSAM SES ETMEZDIM.
NE GEREK VAR, DONUPAR�I UYURDUM.
HIR�A DOKUNMASINLAR DA
•••Oblomov Jr .
.- Nazife
Değinmeler
Şizofrengi;
1- Üçüncü yılında.
2- 1992 Şubatı'nda savrulan iki yüz fotokopik çıglık, 1994 Şubatı'nda üç bin kişiye ulaşır vaziyette.
3- Son iki sayı hariç, eski sayıları m ız tükendi.
4- Eski sayıları yeniden basamıyoruz. Ancak bütün sayılardan birer adet -arzu edenlerin fotokopi çektirebilmesi için- Ankara/Dost ve
lstanbui/Pandora kitabevlerine 5- bırakacagız.
6- Frankfurt-Van arası hemen her şehirden mektup alıyoruz
(Amasya'dan hala çıt yok).
Abartmıyoruz ve müteakiben çok teşekkür ediyoruz.
7- Duyuru yapmadan, reklam pisligine bulaşmadan, üç-beş kişinin sırtında gittigi yere kadar gidecegiz. Ne di(le)yelim? Hayırlı yolculuklar di(le)yelim.
8- Dergiyi çıkarırken iki aylık zamana tam anlamıyla sadık kalamadıgımız için özür diliyoruz.
9- Eleştirilerinizi, önerilerinizi, icabında küfürlerinizi bekliyoruz.
l 0- Dergiyi
ll- Beşiktaş'taki mizanpaj tesislerimizde hazırlıyoruz.
Eşlik edenler: Pearl jam, Şeker Mantı'nın çıragı Sabri, Tekel 2000, Rush, Rage Against the Machine, kutu kutu ve lingo lingo biralar,
$�ıMı« mı
Değinelim
bilgi soydıQı iddia edilen soluk benizli makinalar, Neil Young, çocukluk hayalleri, erişkinlik sükut-u hayalleri, Comel, köfte denen irikıyım kıyma molekülleri, Bülent Ortoçgil, çiQ börekler, telefon görüşmeleri, telefon beklentileri, sadece beklentiler.
ı 2- Sivas'tan bu yana yedi oy geçti. Çok öfkeliydik cenozede . Çok boQırdık yokılanlar
gömülürken. Onların do faili belli, bizim de. Yaşoyan ölüleriz.
1 3- "Bile bile" "bile bile" "her şeye" "nereye kadar
14- lodes"?
15- GüneydoQu' do savaş sürüyor.
Insanlar ölüyor. Bize dokunmayan savaş bin yaşoyobilir. Hiç sakıncası
yok.
ı6- Zamlar
17- geliyor allı yeşilli.
ı 8- Saat do ı: 30 olmuş. Toplumsol sorunlara duyarlılıQımız burada sona eriyor. Bir deQinmeler bahsini daha, olon bitenden haberdar olduQumuzu hisettirerek kopatmış bulunuyoruz. Şükürler olsun . Hem yarın işimiz gücümüz var. Hem de zaten sayfa dolmuş. Biz gene oyunumuzo dönelim en iyisi.
ı 9- Selamlar.
2Q- Sevgiler 21-
22- Siz,
23- asılsınız
24-?
?-Ne-ostrol�u ŞIZOFRENIK ARZU, DÜŞ, BOYUN BORVU
Soromadım-Ortalık-çok DIYARBAKlR'DA CÜMBÜŞ YA DA YillN ILK SAATLERINDE HEGEL'I OKUMAK
(Bu yazı dergiye NoziUi'rıin Homml� köyünden gönder� miştir.)
hocam-, l.ŞARKI: YÜREGIMDE HEP O VAJINA 2.ŞARKI: DÜN EVDE DOLAŞTIM DAGLARDA YOKTUM
mi-aldanmış-? ESTEK KÖSTEK
ba�a-girdim BIN BEŞ YÜZ SORUDA SINEMA olan-mı BIŞEYDI, ALIENDI
Emin-degilim NESNE VELISAN KARŞlSlNDA SANATÇI VE RUH HASTASININ DAVRANlŞ FARKLARI - BIR GIRIŞ- DUYUM, IFADE, KATILIM
?.. KARANLIGI TANIYANINIZ VAR Ml ?
(Güneydogu'do görev yop1111kto olon bir sulxıydon l
.-Astrolog HAY BÜYÜK ŞEHRINIZE ADAYIM EMI ! ta-kendisi-Gene KÖTÜMSERIN IÇ KONUŞMALARI
birilerine HAYAT TESPIT TUTANAGI
kalabalıktı-Nasıl-yani- ?-Valla GAZIANTEP ÜÇLEMESI
yanında-da-şu-bizim ORMANDAKI KULÜBENIZE NASIL DÖNEBILIRSINIZ?
....
be ANlT
Neii-Armstrong IR'AYI AGNAM SENI SEVIYORUM, ANLlYOR MUSUN?
gördüm-, ÜLKEMDEN FUTBOLCU MANZARALARI ,-ilk-Nazife-Hanımı ŞAŞKlN KARAYOLU BALINALARI
Olabilir HUKUKTA SIBERNETIK
�Evet
Kötümserim, evet.
Bu şehirle her gün yeniden tanışmak zorunda kaldıgım için. Ve hep aynı yollardan geçip aynı boşluga baktı
gım halde, bu şe
hirden her gün bi
raz daha uzaklaştı
gım için. Kaybet
mekten yoruldum diye dostlara söy-
K ÖlÜMSERiN iç
ra. Bir adı ay�ı·
lıksa, bir adı başlamaktır kır·
l a n g ı ç l a r ı n . Günlerden pa·
zarsa, dürüst el
lerine sıgınmış- sa karanfiller ...
Ben sana geli
rim, yorulma anılara. Oturur, bir aşkın tarihini yazarız, sessiz- leyecek bir sözüm
olmadıgı için. Biri
lerini ya da bir şeyleri sevebilmek-
KONUŞMALARI
ce biriktirdigimiz ayrıntılar
dan. Anlamını
ten, birilerine ya
da bir şeylere inanabilmekten başka istegim olmadıgı halde, "bizimkilerN ve "onlar"ın dar, ilkel ama sürekli dayatan seçimine tutsak oldugum için ...
· "Oglum, sen bacak kadar ço
cukken henüz ve lastikli kravat takar·
ken daha ve görünürde hiç bir ne
den yokken, bu şehirden kaçmadın mı? Sonra süt dökmüş kediler gibi mahcup, sıkılgan ve suçlu, geri dön·
medin mi?"
Kötümserim, haklısınız.
Çünkü. yüregimdeki soyut ve somut ayak izlerini içime sindiremiyorum.
Görüntü ve ses kutularından, posta kutularından ve kapı altlarından fışkı
ran, birbirimizi ve varolan her şeyi pazarlamaktan başka kaygısı olma·
yan, reklam adı verilen monologlar·
dan nefret ediyorum. Minik benlikleri üşümesin, köşelere sıkışmasın diye,
ta�.-
•wo fGirler lteywa kl•len JIIIH'IIr
yıkll•lf kiprilerl• �ı•ıll
ürk•� kfluktaa ltlrllaDyomı
•• fGirler o1lara gelıll•l•r• yaıarllr-
kendileri ile ilgili her türlü gerçegi tahrifat yaparak algılayanların, bunu nasıl yaptıklarını anlayamıyorum (çok beceriksizim, çok). Tahrip olu·
yorum.
- "Sevgilim, kırılma sonbaho-
biz susarız baş
langıçların ... "
Tamam tamam, kabul ediyo
rum. Açık seçik ifade
eq
ryorum. Suskun, küskün ve karamscır bir yaban- . cıyım ben. Proust'un kurabiyelerine
(ama alaturka modifiye edilmiş form·
!arına; burgulu, yıldız ya da kalp şeklinde) tutkun, Kafka'nın iç saatine (Serkisof ve tepesinde çanıyla çınlar·
ken zıplayan) kurulu, Zebercet'in ipinde (saçma ve gözüpek) sabahlo
yan ... Hep bir şiirin öncesi olan yazdıkları. Ya da sonrası. Şiirin ken
disi nerdeydi bilmeyen. Dalda mı, yaprakta mı? Sessiz akan suda, do
lanan sarmaşıkta mı? Paris komünün·
de, Fatsa'da, Ant (Kof degil} dagı
nın ardında mı? "Yenildiler/Yenen
ler, yenilenlerin/dikişsiz ak gömle·
ginde sildiler/kılıçlarının kanını/ve hep beraber söylenen bir türkü gi·
bi/hep beraber kardeş elleriyle işle
nen bu toprak/Edirne sarayında do-
mızlanmış arları/ eşiidi nallarıyla/Ta
rihsel, sosyal, ekonomik şartla
rın/zaruri neticesi bu!/ deme, bili
rim/O dedigin nesnenin önünde ka
famla egilirim/ Ama bu yürek/O bu dilden anlamaz pek/O, hey gidi kambur felek, hey gidi kahbe dev
ran hey der" ( 1) (şiirin kendisi bu iş
te!). Doktorum diyor ki, ben her şeyi felaket gibi algılıyormuşum. Ne za
man pis bir olay olsa, ben hemen genellemeler yapıyormuşum. Benim
le dogrudan ilgisi olmayan olaylar
da bile, ne yapıp edip faturayı ken
dime çıkarıyormuşum. Benim için sa
dece siyah ve beyaz varmış, ortası yokmuş. Ortada fol yok yumurta yokken, acıklı sonuçlar çıkarıyormu
şum. Aslında haklı adam. Üstelik ona güveniyorum da. Yine de beni anladıgını sanmıyorum. Bana oto
matik düşüncelerimin degişmesi ge
rektiginden söz ediyor. Onun otoma
tik düşünceleri de bunlar işte! Ona hep şu şiiri okumak isterdim: "Hay
vanlar konuşmadıkları için/kimbilir ne güzel düşünürler /tıpkı ellerimiz gibi/ ah okumaya başlamadan ön
ce/ çi çekiere su vermek lazımdır"
(2). O da bana bir şiir okur muydu?
Kim bilir, belki (ne de olsa içli adam)!
- "Seni hatırlıyorum. Böyle bezgin, süzgün bir çocuklun işte.
Büyümüş de küçülmüş gibi."
Ben de sizi hatırlıyorum. Sizi ve her şeyi... Benim problemim bu zaten! Hatırlıyorum: Mısır tarlasında kaybolmuş bir çocuk. Panik ve suçlu
luk ... Babasının sesini arayan bir ço-
cuk. Denizlere aglayan. Allende: on üç yaşımın gözyaşı (siz onur nedir bilmiyor musunuz?). Hatırlıyorum, daimi yahlı bir çocuk. Haritada göl kıyıları işaretleyen. Ve "Heraklit'in Suları"nı okuyan bir ögretmen: O st.r larda bir kez yıkanırız. Peki kaç kez boguluruz?
-" 'Bu oglan' dedi, 'daha ne kadar kaçacak? On ikisinde kaçtı, on alhsında kaçıyor' (3). 'On altıy
mış ... Otuzu geçlin oglum, otuzu!
Hala aklın bir karış havada (duygt.r ların iki karış) ...
Böyle işle. Aklım bir karış, duygularım iki karış havada. Dola
nıp duruyorum. Vitrinlerin, barların, cinlerin, ibocinlerin, patlamış mısır
IEMIM IÇIII SADECE SIYAH YE IEYAZ
YIRMI$, ORTADA FOL YOK YUMURTA
YOKKEN, ACIKLI SONUÇLAR
ÇIUIIYORMU$UM. ISLIMDA HAKLI
DUL OnELIK OMA GÜVEMlYOlUM DA. YINE DE IENI AIIWI61MI
SANMlYORUM. IDI OTOMATIK
DÜ$ÜMCELERIMIM DE61$MESI
GEREKTICINDEM SÖZ EDIYOR.
ve çöp yıgınlarının, kaldırımların, kazmaların, mazdaların, mezarcıla
rın, T ürkiye genelinde bayiliklerin, kovboyların, !arikatların, Rus pazar
larının, yilmiş arkadaşların, hanların, hamamların, ördeklerin, kanalların, kepekli ve kepeksiz saçların, yarış
maların ve yarışmamaların, ücretsiz pazar eklerinin, ücretli pazartesile
rin, termik ve psişik santralların, ani
matörlerin, armatörlerin, senyörlerin, cünyörlerin, şefierin, tek seçicilerin, iki tek dümencililerin, meşin ve me
şin olmayan yuvarlakların, mevduat hesapları n ın, fosfor! u ve fosforsuz prezervatiflerin, biyo-psiko-sosyal de
mokratların, tesettürde yeni çizginin, kartvizirlerin, perdelerin, perde arka
larının, görünen ve görünmeyen köy
lerin, kılavuzların, kargaların, gıcır
dayarak açılan kapıların, otomatik açılan kapıların ve açılmayan kapı
ların arasında-içinde-kıyısında hangi
miz daha beyazız? "Fark göremiyo
rum. Farkımız fiyahmız". Bu şartlar
da kötümserim, haklısınız: "Dört ya
nım puşt zulası/ dost yüzlü/ dost gülücüklü/ cigaramdan yakar/ alnı m öperler/suskun, hayın, çıyansı/dört yanım puşt zulası/ döneri m döneri m çıkmaz/ ey leylim gecede ölesim tut
muş/etme gel/ay karanlık . .. " (4) - "Durumunu hiç iyi görmüyo
rum yavrucugum. Sen insanlara olan güvenini yitirmişsin. Herkes kö.,.j de, bir sen mi iyisin? Hoş, igneyi kendi
ne batırmayı da ihmal etmiyorsun, ama bunu daha çok başkalarına da
ha rahat saidırabilmek için yaptıgın her halinden belli oluyor. Üç vakte
� kendisi
kadar yavrucugum, üç va k te ka
dar. .. "
Iyimserlik hazin şey neonların altında (şiirin kendisine merhaba:
"bu hürriyet hazin şey yıldızların al
tında").
(5)
- "Şimdi nasıl oluyor, şiirin ön
cesi veya sonrası dedigin şey ela
lemden çagrıştırdıgın, ne çagrıştır
ması, düpedüz arakladıgın dizelere kofiye düşürmek mi oluyor? Şimdi bunu söylemekle dürüst mü davran
mış oluyorsun?"
Konuyu karıştırma kardeşim!
Bir kere Nazım baba elalem degil, bir. Ikincisi, sen bütün bu anlattıkla
rımdan aniaya aniaya bunu mu an
ladın? Üçüncüsü ... Yeter ulan, sana hesap vermek zorunda mıyım? Hem sonra .. Bu iş niye böyle karşılıklı ko
nuşmaya döndü bö�e? Ben içimden konuşuyordum öyle. Derrli derrli. ..
- "Tamam işte. Ben de senim.
Anlayamadın mı? 581, gel bakiim tahtaya, anlat bakiim ne ögrendin hayat bilgisinden?"
Yalnızım. Bıyıklarımı yiyorum durmadan. Ve yadsınan her dogru için, anıHar dikildigini düşünüyorum.
Sonradan.
- "Yadsınan dogrum benim.
Bezgin muhalifim. Omega bakışlım.
Geç bakiim şöyle. Ne var sinirleni
cek? Hadi sen konuş yine. Ben ka
rışmıyorum. Ama şunu söylemeden de edemiyecegim: o dikilen anıNarı da yıkıyorlar. En sonradan."
Tamam tamam, nasıl diyor
san öyle olsun. Ben gidiyorum za
ten. Artık hiçbir şey ilgilendirmiyor
Gene .u.-
beni. Kötümser mötümser de degilim (hayırlısı dur inşallah). Boş gözlerle bakıyerum dünyaya. Dünya bana bakmıyor. Bellegimi de ihaleye çı
kardım. Gazeteye ilan verdim. Ilan şöyle: Sahibinden sahlık, temiz fakat karışık bellek. Her ne kadar dekto
rum durumumu begenmiyorsa da, KÖTÜMSERLIGIM GEÇTI (doktorum
benim. �lah olmaz kötümserim). Ar
hk çok iyi seyrediyorum. Bugün şöy
le bir olay oldu mesela: Iki adam güpegündüz bir kadını oracıga yıkı
vermi�er, tecavüz ediyorlardı. Insan
lar şöyle bir bakıp geçiveriyorlardı.
Bazıları yüksek sesle "Cık cıkH diyor, bazıları "Aslında müdahale etmek lazım ama zamanım yok" filan di
yorlardı. Hiç görmeden geçenler de vardı. Kafasında huni olan memur giyimli bir adamc<J9ız, "Olmaz böy
le şey, olmaz böyle şe/ diye bagırı
yordu. Onunla da ilgilenen yoktu.
Ben en yakın bakkaldan iki torba parlamış mısır aldım, dalgın dalgın onları seyretmeye koyuldum. Hemen yanımda bir özel TV kameramanı çekim yapıyordu. Spiker arkadaşı da kadına ve adamlara "ne hissettik
lerini" soruyordu. Sonra benim yanı
ma yaklaştı, mikrofonu uzatıp HNa
sıl, iyi mi?" diye sordu. Ona cevap vermedim. Yaglı, tuzlu, şekerli mısı
rımdan bir avuç daha aldım. Spiker, kamerarnana HNe duyarsız adamlar var ya!" diye söylendi. Bu arada adamlar işlerini bitirdikten sonra ka
dını öldürdüler ve bir taksiye binip
"kaza mahalli"nden uzaklaştılar. In
sanlar işlerine gidiyorlardı. Kamera-
man ve spiker aleHerini toparlayıp, koştura koştura naklen bir yargısız infaz çekimi yapmaya gittiler. Boş gözlerle ortalıga baktım. Kafasında huni olan memur giyimli adamcagız hala "Olmaz böyle·şey, olmaz böy
le şey" diye bagırıyordu. Beni ilgi
lendirmiyordu. Sahi, ben algılarımı da satışa çıkarsam ya! Nasıl olsa artık bir işe yaramıyor. Böyle işte, dedigim gibi, arhk çok iyi seyrediyo
rum.
-"Eeeeee?"
lnanmadın mı? Haklısın, ben yukardaki gibi degilim. Olarnam da ...
Bu Hfarkında olma"yı hep sırtımda taşıyacagım ben. Bir duygu hamalı gibi. O örnek nerden çıktı mı diyor
sun? Bir gazete haberinden ... Olay Amerika'da yaşanıyor. lşlek bir kara
yolunun kenarında ... Kimse arabası
nı durdurmuyor. HERKES BASlP GE
ÇIYOR. Biz geçarniyoruz işte ... Ne diyelim? .. Şairlere gidelim: "Kazdı durdu bahçemizi b unca yıl acı/umutsuzlugumuz insan kalmak içindi".
(6)
A.HALDUN SOYGÜR
i· Nazım Hikmet 2· Melih Cevdet Anday
J llhan Berk 4· Ahmed Arif
5· Nazım Hikmet 6· Melih Cevdet Anday
le yap1yoruı? g•l•ek, glt•ek, gel••k kelay la, tak, ,.kar, , ... , sakla.
YafiJOruı. olsu1 diye aralta lstlyoruı. Ye
Dostlar• ltlle göre•lyo-Y•••••k "1• ylyoruı, kavga aralta ahyoruı. Ilasil ahyoruı? ruı. lleyu ki ltuau Ö1cede1 edlyoruı, sevl,lyoruı, 41h,1yo· Tabltle. Tabii öd•••k l4l1 ller
düşü1üp, telefoa ahyoruı. KolU-ruı. Y•••••k 1,1. ltar••••k, lta- ay ltaakaya gldlyoruı, kaj1t ahp ,uyoruı, koau ,uyoruı. Soara r••••k l4l1 ev lstlyoruı. para verlyoruı, verdlğl•lı par• ller ay postaHierde kuyruk so•
le yap1yoruı?
y1 al•ak l4l1 dalaa 40k 41llf1yo- lar111 taklllyoruı.KalorlferD, laldroforlu, asa•· ruı. Araltay1 koru•ak "1• slgor-
ll• yap1yoruı?sirlü, � oda ltlr salo1, ltlr salo-
talar yaptn�yoruı.Fatura ödüyo ruı. Öd e·
-•le ev tutuyoruı. Ek••k, 1• ll Iye?
•eısek, kapallyorlar. Kolay vaı·ıete, te•lıllk soru• ol•as11, Kolaylik olsu• diye.
1•4•1yoruı. Ü4 gü• uğra,lp, kav·kolay olsua diye kapKI da lstlyo- lrt1k aralta lle geılyoruı. ga divü, 14llr1yoruı.
ruı. Park ••••k 1,1. tildır flld1r ltlr
Yar111•1ı kolay olsu1 diyeSo1ra •• oluyor? delik ar1yoruı. Otoparkiara ko- ltugü• ,.h,IJoruı.
O, oda ltlr salo•• ltlr f•Y ol· yuyoruı. Dergiler ahp okuyoruı, H1rsla•1yoruı. Altta kaiM1yo·
•uyor ••a, kalorlfer, laldrofor, örtüler ahp örtüyoruı. Herkes ruı. Yüksellyoruı. Dur•uyoruı.
asaasör ve kap1c1 ltoıulaltlllyor. kolayhk olsu1 diye aralta ahyor. Dalaa koşuyoruı. Yüksektel ko·
lu kar•••1k duru•u Idare edi· So•ra •• yap1yoruı?
,uyoruı. llt•lyor, lllrsla•1yoruı.yoruı. •AJd..-1 yaraiiJoruı. 01u S1k1ş1yoruı. Trafik s1k1ş1yor, Altta kala•1yoruı, yük10llyo·
ôde••k "1• 40k ,aii,IJoruı. M .. "l•lı darallyor. Kalaltalik trafik· ruı
• • •salye kaiiJoruı. Evi gör•üyoruı.
te yal11ıhj1•1ı1 gidersil diyeBlı,yaş1yoruı.
lllye? araltaya teyp ahyoruı. �als11, Blllyoruı.
Kolayl1k olsu• diye. ralaathyoruı. Çal•as11lar diye lle yap1yoruı?
l,t•• eve, evdea 1•• gldlyo-
o•u araltada ltlr ltaş11a lal4 lt1·KÜLTEGIII ÖGEL ruı. Yorgu•luk art1yor. Glt•ek, rak•1yoruı. Tak, 41kar, taş1, sak·
srııeı birilerine
Aklın yüceligi şuradadır ki, ona karşı çıkanlar bile ondan ya
rarlanmak zorundadırlar. Yoksa kimse dinlemez onlan.
Dogu'da -Mısır, Asur, Babil ve Fenike- gerek aritmetik, ge
rekse astronomi bilgisi ileriydi;
çünkü arazi ölçümleri için,
Nil'in sulanrun yükselme ve al çalma za- . manlannı ve güneş tutulmalannı hesaplamak için bu bilgiler ge
rekliydi. Ancak bu bilgileri rahip
ler gizli tutuyorlardı.
Aklın(ın) gücünün farkında olmayanlar ya da bunu kendileri
ne yakıştıramayanlar, aklın (ın) ç özdügü bilmeeelerin büyüklügünden şaşkınlıga düşer ve zihinlerinin bir köşesinde hep bir sır bulundugu inancını taşı
mayı sürdürürler.
Günümüzden beş bin yıl ön
ce Mısır'da bir terzi yaşadı. Bu terzi, yüz bin yıllık bilinç diyalek
tiginin oldurdugu bir düşüncey
di. Beş bin yıldan beri gök ve yer ölçüleri içinde parlayan bütün ışıklarda, bu terzinin kıvıl
amı
vardır. Terzi mısır papirüsle-
.
mı .-
rinde Hermes Tut adını taşıyor.
Yunanlılar ona Ermis, ya da üç kez bilgin anlamına Trismegiste diyorlar. Yahudilere göre adı Ha
nok'tur. Araplar, Hermes-ili He
ramise adıyla anmaktadırlar.
Kur'an'a göre o, Adem ve o�u Şit'ten sonra gelen üçüncü pey
gamber !dris'dir. llginçtir, e ren görüşünün dünya merkezli oldu
gu (dünyanın sabit sanılıp dig-er gökcisimlerinin dünyanın çevre
sine sıralandıgı) zamanlarda in
sanlar uyumun, yasanın, yetkenin kaynağıru gökte an}'Orlardı
·oysa dünyanın güneşin çevresinde - üstelik hiç de öyle Pisagorik kut
sal bir daire yapmadan dolanıp duran diger gezegenler gibi sıra
dan bir gezegen oldugunun bu
lunmasına, tüm yetkenin insanda (insan aklında) oldugu inancı eş
lik
etti: Dünyanın evrenin merke
zi olmaktan çıkması,
insaruevre
nin merkezine o
turttu.
Terzi Hermes, evrensel düşünü şöyle kuruyor: kocaman boşlugun en altında ölümlülük yeri dünya var, en üstünde de
ölümsüzJük
yeri Zuhal y ı l d ı - zı... Zuhal yıldızı evrensel aklın bütü n esrarını taşımaktadır, yedinci ve son kattır. Maddeye boyun egmeyen başarılı ruh, yeryüzündeki kısa sınavını ver
dikten sonra, bu katlan basamak basamak çıkar: İlk basamak Ay dır (düşünce). Sonra sırasıyla Utarit (soyluluk), Zühre (aşk), Güneş (güzellik), Merih (adalet), Müşteri (bilim) yıldızları gelir.
Yedinci ve son kat, ölürnsüzlüge kavuşulan büyük aydın
lık,
tümel aklın tüm sırrını sakla
yan Zuhal yıldızının katıdır.
Yetkenin gökten yere indiril
mesi ve .Tanrı'dan insana geri ve
rilmesiyle, yani burjuva düşünce
sinin dorugunu temsil eden Ay
dınlanma ile yaygınlaşan insan aklına inanç (hatta
kimizaman akıl tapırnı), burjuvazinin ilerici konumunu yitirip yozlaşmasıyla birlikte, onun öteki degerieri eşitlik, özgürlük ve kardeşlik gi
bi, yerini aklın küçümsenmesine
(eşitsizlik, baskı ve ayrımcılıga)
bıraktı .
Kopernik'in güneş merkezli evren mo
delini açıkladıgı yapıtı
Gökyüzü Kürelerinin Dönmesi,
onun öldügü yıl, l543'te ya
yınlandı.
lnsanlann olan bitenlere anlam vereme
dikleri dönerrılerde hep akıldışı öne çıktı.
Örne�, savaş ve ekonomik çöküntü dö
nemlerinde insanın insana karşı kıyıcılıgına, acımasızlıgına tanık olunması sonucu olu
şan karamsar görüşler, insan davranışl
annınkökenini akıldışında aramaya yöneltti.
Büyük akılcılarsa, gerek toplumun, gerekse insan zihninin yasalanru başka bir yerde de
§!, onların ta içinde, derinlerinde arama
mız gerektigini gösterdiler. Böylece bir yandan toplum, o güne kadar bir olgular yıgınından ibaret olan tarihin yasalarının keşfiyle, dönüşüme açık bir hale gelirker;
öte yandan yalnızca bilinçle ya da iradeyle bir tutulan
akılda sırurlarını genişletti, ken-
disini ço� zaman hiç de sezdi.rmeden yönlendiren bir yanının (bilinçdışının) aynmına vardı.
Galile, Kopernik sisteminin bir modelini herke
sin görebilecegi bir şekilde ortaya çıkarmıştı.
l610'da, en çok okunan bilimsel kitap o 1 a c a k olan ve içinde gözlemlerini kısaca ve açıklıkla sırala
dıgı Yıldızlardan Gelen Haberci'yi
yayınladı.
Aklın, ürünlerine bakarak karar verilerneyecek kadar çok boyutlu bir işleyişe sahip oldu� anlaşıl
rıvştı. Çünkü akıl bir yandan her türden hatalanrnı
za karşı bahane bulmaya çalışırken, bir yandan ken
dimizi eleştirmernizi saglayan; bir yandan dünyayı toternlerle, ruhlarla, yıldızlarla ... açıklamaya çalışır
ken, bir yandan olgulardan genellernelere giden, soyutlayan, düzenleyen; kısacası, bir yandan bilin
mezin, gizernlinin, anlaşılmazın etkisiyle inanca, bir yandan da bildiklerine karşın kuşku duymaya yönel
ten bir etkinlik. ri. Sonuçta akıl birtakım içeriklecin toplandıgı bir depo degil, işlerligiyle anlaşılabilen bir enerji olarak kavramsallaşorılmalıydı.
Çünkü akıl bir yandan her
türden
hatalanriııza karşı bahane bulmaya
çalışırken, bir yandan kendimizi
eleştirmemizi ...
Stevin l585'te ondalıklan, Napier l614'te loga
ritmayı buldu. Evrendeki her şey gibi aklın özü de diyalektiktir. Dogru ve yanlış, saçma ve manoklı, bi
linçsiz ve bilinçli ... gibi kuşku ve inanç da aklın ol
mazsa olmaz kategorileridir. Aynı şekilde akıl yal
nızca düşünce degil, hatta ondan daha çok eylem
dir. Akıllı insan derken, diger insanlardan belli bir miktar daha çok akla sahip olan birini degil, akıllıca hareket eden bir insanı anlatmak isteriz. Nitekim akıl da insanın kendi davraruşını bilmesine, yargıla
masına ve tayin etmesine yarayan yetenek olarak ta
nımlanır.
lbni Sina'nın deyişiyle: "Kafamızda akıl
ikitürden olabilir. Birincisi, kusursuz bilgidir ... İkinci
si, kusursuz eylem."
Harvey l627'de kan dolaşımını buldu.
Bugün yanlışın içindeki dogruyu, saçmanın mantıgını, kuşkunun altındaki inancı seçemeyen;
varolanın özündeki gelecegi, görünenin alundaki potansiyel gerçekligi sezemeyen, kısacası hayatın di
yalektik ruhunu kavrayamayan, bu yüzden de
dünyaya k
aramsar bakan, oysa aklın yanında olması
su& aldanmış
gereken birçok insan, duygu adı
na akla, öznel adına nesnele, so
nuçta da bilinemezcilik adına bi
lime karşı çıkıyor. Mutlak diye bilinen zamanın ve uzarnın göre
celiğinin anlaşılması (diyelim, bir parçacı�ın aynı zamanda hem konumunun hem de
hızınınhe
saplanamayacagının görülmesi) gibi sonuçları dolayısıyla kuan
tum fiziğinin sergiledigi tekinsiz
lik d
urumu, bu bilim karşıtı anla
yışiara dayanak olarak kullanıldı.
Örneğin, deneysel sonuçların ne
dense! baglantısını belli bir olası
lıkla öngörme gereksiniminden çıkan belirsizlik kuramı, her şeyirı rastlantısal oldu�, olayların ön
ceden kestirilemeyecegi, neden-
selligin yalnızca insan zihninin niteligi oldugu savına dönüştürüldü. Bilim adamının
"görecelik "ten söz ettigirıi gören bazıları, buradan "görecilik"e çok kolay geçtiler ve "her şey gö
relidir" sonucuna vanverdiler.
"Aklımıza kanat degil, kur
şundan çarık gerek" diyen, tümevarımın babası
F.Bacon'ın NoPum Organum'u l620'de ya
yınlandı.
Postmodernizm ("her
şeygi
der" anlamında), okültizm, rnis
tisizm, astroloji, vs. vs.'nirı aklı
mızın ırzına geçmeye devam etti
gi bir dünyada, aklımıza "mukay
yet" olmalıyız. Nerelerde bittigi
ni bilmesem de, aklımızın da sı-
Postnıoderniznı
( "her şey gider"
anianıında),
okkültiznı, nıistisiznı, astroloji, vs. vs.nin
aklınıızın arzına geçnıeye devanı ettiği bir dünyada ...
nırlarının oldu�nun, bildikleri
mizden çok bilmediklerimizin bulundu�unun, kaldı ki, "bil
me"nirı tek başına yeterli olmadı
gının farkındayım. Bunu, akıl sözcü�ün Arapça "köstek"ten geldigini ögrendigimde bir kez daha anladım. Yine de sözü edi
len sınırlan genişletmenin, kös
teklerimizi açmanın yolunun da aklımın kullanmaktan geçtigi ka
nısındayım. Elbette bu köstekle
rin ( ak1ırnızın yani) ayaklarırnıza dolanmasını istemiyorsak, teker teker kendi aklımıza da fazla güvenmeyelim. Çare kuşkuyu el
den bırakmamaktır. Gereksinim duydu�muz şey ELEŞTlREL A.KILDIR.
Descartes'in Aklın ldaresi lçin Kurallar'ı l628'de yayın
landı. (Descartes metodik bir şüpheden yola çıkar. Bu metot, yanılgı ve ön yargıları ön
!emek, eleme yoluyla şüphe edi
lemez bir gerçege u 1 a ş - mak için, her şeyden şüphe et
meye dayanır.)
HAKAN ATALAY
·Berna!, J. D.: Bilimler Tarihi, Sosyal Yayınlar, 1979
-
Hançerlioglu, 0.: Mutluluk Düşüncesi, Varlık Yayınlan, 1965· Hızır, N.: Felsefe Yazılan, Çagdaş Yayınlan (2. bası), 1981
· Kirilenko, G.; Korshunova, L.: Fel
sefe Nedir (Çeviri: Gül A ysu )
,
Bilim ve Sanat Kiuplan, 1987
· Meydan Larousse
Hukukta Sibernetik
Amaç beni devletin en üst düzey makarrılanna karşı suçlu göstererek elimi kolumu baglamaktır.
Burada yürütülen düşünce bir kompütür programı gibidir.
akıl hastanesinden sıyırttı
1
mahkemelik durum yaratın
(
-)
kaba kuvvete başvur
nasılsa elimizde
akıl
hastasıraporu var
(
-)
: aleyhimize(+)
:Lehimizeakli ( +)
oldugunaan mahkemdenge raporu :
karar::cezadan muaf tutulamaz ve mahkemenin kararına uymak zorundadır.
akıl hastanesine yatmrız.
akıl hastası d� vurolduğu için onu sürekli tehdit altında tutar,
istediğimizi
yaptınnz.kaba kuvvete
başvur ölüm le
!
tehdit et
(
-)
� olabilir.
H. V.
Nesne ve ve ruh
� : 0::: 0 I :f:10 : 0ıN:::::iMt:Jrr;: m:::: �::: tı k 08 d a s a n a t ç
ı�::,: l � i-lii� �!iiii [Jii/1 /Ji j( j!ifi j liJjll.i/ilijji' /l d av ra n
ış
Ca r k 1 a r
ı -b i r ' \, ·jijl�j!jJ.!j!)iii!l i !: ,::rr?� iCad e,
Nesneyle, onun kütlesi ve boyutlarıyla karşılaştığımız anda oluşan duyum he
men sonra onun rengi ve tarzına ait özelliklerle çeşitlenir ve değişik insan
larda değişik ifade etme biçimlerine yol açabilir, bunun sonsuz bir değiş
ken yarattığı söylenebilir, yahut ifade etmenin dialektiğine yol açan sürecin her değişkeni kendini degiştiren za
man içinde farklıdır denebilir. Böyle bir sarkma yaptığımızda geriye dönüp nesnenin bazı özelliklerinin daha ölçülebilir ve yakın tepkilere yol açtı
ğını, renk gibi bazı özelliklerinin ise daha soyut bir alana doğru hareket halinde olduğunu söyleyebiliriz ve ör
neğin renk hatıradır dersek tercihsel bir yönelimde bulunmuş oluruz. Bu durumda ruh hastasının nesneyle te
masının an,* sanatçınınkinin zaman duyumlarıyla gözlemlenebilecegini söylemek zorundayım ilki lisana ula
şamazken ikincisi lisanı aşama çaba
sındadır. lıkinin i çinde bulunduğu dünya ile ilgili hiçbir somut veri elde edilmezken ikincisi bize bir kültür pa-
Emin�
zarı sunar. Şimdi nesne kelimesi ile başladığımız yere dönelim, eşya de
mek isterdim: ama eşya nesneden da
ha kültürel yüklenmiş bir kelime, hem tabiatı itibariyle böyle bu, hem bazı özel nedenlerle, bö lece daha yalın bir zemine oturur daha çok kelime ile karşılaşır lisanla oynadığım çıldırtıcı oyunda zevkli "bir artı daha kazanmış olurdum ama biz göçebe Türkler mah
rumiyeti severiz. Aynı bunun gibi sat
rancın ortalarında taşlar, içinde bu
lundukları kare içinde kendi mahiyet
lerinden kopmuş, hareketin her anın
da kazandıkları her yeni anlarula bütünleşmi'$1 rdir. Size ruh hastası ve sanatçıları değerlendirirken üçüncü bir yaratık türünü romantiği ele alma
yı öneri orum. Bir romantiğİn talepler kimyası zamandan kopup onun içine eridiğinde o artık bir satranç taşı ha
liyle üslup kazanır. Romantiği, ruh hastasına daha akın bir yere koyduk şimdi de am edelim. Bir göçebe mesa
fe içinde bir satranç taşı zaman içinde
birbirlerine benzeyen bir durum yara-
tırlar, kendi başlarına bir manaları ol- . dugu iddia edilemez . Böyle bir du
rumda ve her durumda öngörülebilir ki, hayatla her temasımızda ilk duyum ve hareketlerimiz birbirine benzer, bu yüzden ancak çok küçük farklılıklada ayrılabiliriz birbirimizden. İşte bu çok küçük farklılıkları bakımından diger
lerinden biraz ayrılıp kendi aralarında daha çok ayrılan kimi insanlar hem insan hem göçebe hem bir satranç taşı haliyle kelimeleri biryandan gerçek boyutlarına indirip biryandan sonsuz
ca sembolleştirerek psikiatri ilmine konu olurlar. Sanatçıların kültür üreti
mi nesneleri ile girdikleri ilişki ise kendilerini ve bulundukları zaman
mesafe birimini ifade etme konusun
daki tercihlerinde ortaya çıkar. Nasıl seçersek demokrasilerde oyla yahut oy hakkımızı kullanmayarak öyle katılırız iktidar etme biçimierimize gündelik tercihlerimizle. hemen söyleyelim eğer bir özgürlük varsa ifade etme biçimle
rimizle seçtiğimiz tarz özgürlüğün boynuna vurulmuş kilittir. Peki ama ne? Başka bir şey mi var? Evet başka birşey de var.
Başka türlü kültür üretimi saha
sında at oynatan ve sanırım tercilıli oy haklu bulunan bütün kültür üreticileri gibi sanatçıların da yapıp etmelerimiz içinde böylesine rahat yer almaları na
sıl izah edilebilirdi? Hem korkaklar
biryandan hem pervasız ve küstah öte yandan. Bazı farkları yaklaştırıp bazı
larını uzaklaştırdık ama sakın kork
mayın derin farklılıklar arasında da derin bir farklılık kalabilir her zaman.
B öylece eğer biraz b agım sız düşünürseniz fark bizim yazgımızdır.
Siz de kabul edersiniz ki bunda bir özgürlük bulmak tuhaftır. Evet, keşfe
dilen alan arttıkça keşfe konu alan azalır. İşte o yüzden gündelik iktidara en fazla katılımda bulunan biz sanatç
ılar katılım zorluğu içinde bulunan ruh hastaları ile hiçbir açıklanabilir yakınlığımızın bulunmadığını bilmek anlatmak ve hayatın esası zemininde soyumuzun sürmesini (dışardan) sağ
layan, düşünmenin varlığı için kaçınıl
maz olan delilikle, hayatın sarkiDala
rında yer alan dehiliğe giden yol ara
sında bir mahiyet, üslup ve ahlak farkı olduğunu kanıtlamalıyız. (Hastamızın romantik bir kimyası var doktor ha
nım "Başka Bir Şey Var'mış"). Tarif etmiyor. Bizi izlemeye devam edin.
SERDAR KOÇAK
*An aniden oluşur ve birdenbire yok olur bu bir alışkanlıktu.
8
Agustos
1992�değilim
Diyarbakir 'da
cü
mb ü ş
Y 1 ll N
��ttı 1
:�.:. '·�·'·: ·.·:
.:
.· ... .
. ·.·.·.: •,'•,,f u ::
.:
:..
·.
:. :::· :::' 1 � 1
ilK �AAlliRiNDI
Hegel'i
T
o t (,{ /1( a
ikiye ayıran cellatları, dönekleri, ceki gerçekle tanımlayacak kendi- hainleri gördüğü kadar da yabanıl, ni o Büyük Ölüm' de. Evet, dalga- tüylü ellerle sevgiyi tunçlaştıran lar gücünü tarihin ateşinden alan ataları, mağara içlerinde döllenen o eşsiz tayfunla şahlanacak ve dal- Belki okyanusa ulaşahilen son ne- paylaşımı, petekler gibi ağır ağır galardan sıçrayan su,
tümvolkan- hirde g idiyorum. Yazgısı değilim örülen erdemi, yani Sokrates'i, ların ateşini alıp son insana mut- ama tüm insanların, belki haber- Kant'ı, Bruno'yu, yani Pir Sultan'ı, lak ıfırı bırakacak. Ve her şey, aç- cisiyirn son sığındığını kanıyla bo- Şeyh Bedrettin'i, Yunus'u, yani lıktan kendilerini yiyen hamam yayan son insanın. Yolumun baş- Nazım'ı ve o koca Ruhi'yi ve daha böceklerinin kabuklarında bula- langıcı çok uzaklarda kaldı, hatır- nicelerini. Ve ben bensem eğer, cak anlamını ... (Şamata yaklaşıyor, larnıyor artık su almaya yakın san- beni ben yapan tarihi bir özbilinç- Tchaikovsky'nin uzaklaşmasından dalım,
osoğuk, berrak ve yüce ka- ti bu sandaL belli.)
yaların bağrından fışkıran pınarla- Evet, o Büyük Ölüm'e yak- Sandalın benden önceki
rı.
Bu sandal çok şeyler görmüş; laşıyorum. Belki okyanus son ge- son yolcusu Nietzsche'ymiş. Göz-
kan emici yarasaları, ince, narİn rçekle son kez buluşacak, ya da yaşları hala yerlerde, kurumamı.ş.
boyunları
kör
vepaslı kılıçlada son gerçeğe kavuşamadan bir ön- Ne garip, "aptalmışım ben" diyor,
soramadım
�o yüce vicdan. Çünkü unuttuğu bir şey varmış; yerçekimi. İşte onun için en yüce doruklardan düşmüş, düşerken de erimiş ka
yan yıldızlar gibi o zavallı üstin
san. Zavallı üstinsan şimdi ağla
mayan ayın altında çingene çalgı
larıyla son kez dönüyor ölüm val
siyle, kendini bile ısıtamayan post-modern ateşin etrafında. Za
vallı üstinsan suça köşküne gider
ken çöl fırtınasına tutulmuş. Bal
konlarında çiçek yetiştiren zavallı üstinsan, ölümün leş kokan kanı
nı bir kompüter oyunu sanmış.
Zavallı, sonsuz kere zavallı en so
nunda düşlerinden de atmış, bili
nçaltını süsleyen Tchaikovsky'i.
Canlı ya da cansız yayuılar. Baya
ğılıklar yarı.şıyor iğrençlik tacı iç
in. Yeni yıla girerken, şans size gülerken. Ruhu yüzüne yansıyan aptal spiker üstinsan olduğunun bilincinde olmadan şansların de
vam ettiğini haber veriyor. Açarsı
nız di mi? (Bu sorunun gayri-
mantıki oluşundan habersiz sa
lak.) Kanal Değişim: Müslüman Medya. Bir Bosnalı çocuk, ama o Büyük Ölüm'ün habercisi bir ço
cuk. Bana bakıyor, yalnızca bana.
(Gözümden birkaç damla yaş akı
yor, tarihten kalma.) Kanal değişi
mi: Akbabalar. Kanal Değişimi:
Alem buysa kral kimmiş? Çakmak çakmaya gelen kim? Bir reklam:
Gördüğünüz bu holding kaderci işçi sınıfı tarafından sonsuza ka
dar sigortalanmıştır. Stop. Sanat adına iğrençlik tacı için yarı.şıyor
lar. (Ay ışığı ağlıyor.) Sokaktan canlı yayın. Peder Noe=Noel Ba
ba, hediye olarak o Büyük Ölüm'ün negatiflerini veriyor her
kese. Madem sokaktayız, bu tele-
kaçmış, değişen dünyadaki köşesi
ne. Acı kayıp benim için.) Kanal Değişimi: Akbabalar. Kanal Deği
şimi: Sürpriz sanatçı kim acaba?
Belki Orhan'dır. Bari eskilerden okusa. Biraz bilinemezci takılıp,
"meçhulden gelmişiz, meçhule gi
deriz" dese bari. (Ama bu konuda ciddiyim) Bir reklam:
Gördüğünüz bu holding devlet ve toplumun şekillendirdiği sürego tarafından sonsuza değin sigorta
lanmıştu. Stop. Hani haberler, ne
rede haberler?! Ammavela- kincümhürcematin, güzel söz ne
tekim. Sahi o nerde? Şu şamata
nın resini yapsa olmaz mı nete
kim? Canım onun işi vardu. Kim bilir pembe bir havada, mor ka- vizyon neden ıssız cami avlularını ranlığın resmini yapıyordur.
göstermiyor; mesela musaila taşı- nı? Bosna yollan taşlı, geliyor ka
lem kaşlı. Kanal Değişimi: (Biraz kızgınca.) Gibiyim gibi gibiyim, beyni çalınmış bir salak gibiyim.
Ortada kuyu var. Lütfen atlayarak geçiniz. Aa, o da ne, bir beyin görüyorum. Pardon, çorba yapıla
cakmış. Lütfen obur obur yeme
yin, biraz ağu için. (Eyvah! Zülfü
Kanal Değişimi: Beynine silikon taktırmayı unutan dişi spi
ker kendiden emin bir şekilde, ye
ni yıla artık bir saat kaldığını söylüyor. Neden çok sinirlenip;
"Bunu idierinin güdümündeki timsahlar da biliyor, salak!" diye
sıııaı
Ortalık
bağıhyorum. Duysa beynine sili- kon taktırır mıydı acaba? Kanal Değişimi: Müslüman medya soru- yor; Bizi kim böyle sorumsuz ve duygusuz hale getirdi? Paranoid karakter, obsesif fikir, depresif du- rum=Ajitasyon, tahrik ve önlene
meyen(!) yangın. Kanal Değişimi:
Akbabalar. Kanal Değişimi: Bir reklam: Gördüğünüz bu holding, silah fabrikalarım sigortalayan şir- ket tarafından sigortalanmıştır.
Stop. (Bu reklamın anlamını düşünüyorum .. )
ma, sen de alkışla, program yönet
meni misin nesin!? Kanal Değişi
mi: Sürpriz şarkıcı Orhan değil!
N ane şekeri, yatı olan, yani hüzünlü gitar, büyük nikah şahi
di, hani sarı kızın şeyi (neyi?). Ka
nal Değişimi: Haydi şimdi gel (=ne olursan ol yine gel mi aca
ba?). Ama sen orda dur Bosnalı çocuk. Yani şimdi sırası değil.
(Dur dedik ya, yarın bir konser de senin için yaparız). Kanal Değişi
mi: Artık beynim donmuştu. Yal
nızca bakıyordum. Yarı çıplak bir kadın etini pazarlıyordu. Göğüsle
rini, kalçalarını. Kadına boş boş bakıyordum. Ama göremiyordum;
Tuvalete gidiyorum. (En çılgın nasıl bir pazardı orası?!
düşüncelerimi tuvaİette yakalamı
şımdır hep. B\lnları yayınlamayı Şizofrengi yayın kurulunun uygun görmeyeceğini düşündüğümden dolayı yaz-a-mıyorum)
··:·
Büyük an=
40 000 000 000=dışa açık tip ranıbo karakter= çoşkusal patlama= us yarılması= Tanrı bizi korusun ve bölmesin= amin (al
kışlar alkışlar) Şi.şt! fazla ciddi ol-
çok_..
Gerçek buz gibi soğuktu. Bosnalı çocuğun yüzünden de soğuk. Ve gerçek aydınlanma çağından kal
ma bir portrenin soğuk ve sorgu
layan gözleriyle baktı bana. Ve elimde tuttuğum kanal değiştirme cihazını, sanki çok eski tarihler
den kalma kör bir kılıcı buakırmı-
şçasına yere buaktım. Sonra yavaş yavaş benliğimi şekillendiren ki
taplarla dolu odama geçtim. O an
da gerçeğin buyruğuyla kaset çala
rıma Mussorgsky'in Pictures at an Exhibition adlı eserini koydum.
(Bu Hegel'i okumadan önce bir ayindi). Artık her şey müziğin o korkunç büyüsünde kaybolup gi
diyordu. Ve ben artık yavaş yavaş aklımla baş başa kalıyordum. Ve benim artık aklımdan başka tüke
tecek hiçbir şeyim yoktu (onu ye
niden üretebilmek için).
·::.:·· -:::
G. W. F. HEGEL - TARIHTE AKIL
SON BÜYÜK YALNIZLIK
Şizofrengi'nin Notu : Bu yazı postadan çıkmış ve Nazi lli 'nin Hamzallı köyünden postalanmıştır.
ftaziante
K ey Word s: Huma*n being, in,anity1 psych!a.try1 p�y,hia trist�
rahonal1 nrahonGI1 ne«essıt1es*
4 Kasım 1993 Gaziantep
llgilenene;
Mektup yazmay sevmişimdir hep. Düşüncelerimi, duygularımı aktarmanın en uygun, bazen de uy
gunsuz! yolu olmuştur benim için. Gaziantep'te, ortak bir dil kullanamadığım, anlamakta o kadar değilse de anlaşılmakta güçlük çektiğim insanlar
la b irlikte yaşamak zorunluluğunun ve "gözden ırak olanın gönülden de ırak olduğu" gerçeğiyle i l etişimde b u lunabi leceğim insanl ardan günbegün uzaklaşmarnın getirdiği "muhabbet öz
lemi" söz konusu o lduğunda uygunsuz düşme kaygısı önemini yitiriyor b enim için.
Yazmak, özellikle mektup yazmak bir anlamda hesaplaşmalarıma aracılık eder. Kendime bile iti-
raf edemediğim birçok şey, çoğu zaman kalemim
de dilleniverir. Yazarken, kontrolü bir b aşka Süheyla alır sanki. O yüzden, yazmak aynı zaman
da iç dünyamla da iletişim kurmam anlamına ge
lir. Kendimle ilgili keşfe çıktığımda ve bu keşfe sevdiklerimi tanık kılınayı istediğimde mektup en iyi araçtır benim için.
Bugün mektup yazma havasındaydım. Yazmak ko
nusunda kararlıydım ama kime yazacağım konu
sunda kararsızdım. Ankara'ya gidişimde fark etti
ğim "insanların benimle sohbet etmeye ayıracak zamanlarının kalmaması" gerçeğini anımsadığım
da doğrusu hitap edeceğim isim de bulamadım.
Yazabileceğim insanlar da bu gökten düşereesine gelen mektup için belki de kaygıya kapılıp sağlı
ğıını merak edeceklerdil Bu yüzden ilgilenenler için açık bir mektup yazarak dergiye göndermek
�
kalabalıktı
düşüncesi cazip geldi. ma gidiyor dersem yalan olmaz. Ama böylesi ya- Mektup yazmak dışmda başka kötü alışkanlıkla- nıtlar, biliyorum ki hem kolay, hem de eksik olur.
rım da var elbet. Bunlardan biriside hemen her Aslında psikiyatri, başka sorunların yanıtını arar- şeyi sorgulamam. Çocukluğumdan bu yana bu ken k�rşımda bulduğum bir yol oldu benim için.
kötü alışkanlık yüzünden başıma neler gelmedi Kendimi, gerçeği, yaşamı ararken ve sorgularken, ki! Başıma gelenlerin içinde en dehşetengiz olanı .eııt2.�Ueltiliid�;:n kurtulup, görmediklerimi gör- da psikiyatriye bu la§�9:1§ •: QJ:ı:Jlll.Jri.i. @ ����Pll:; %)f'::}I t?•'IIII::::t'f!I.i (�! F dl1 � ��Üi ., e :a ·: :& . larımı işitmek, yapamadıklarımı
Evet, şimdiye dek · ımı geliştirmek için çıktığım yol-
reni, Tanrı'yı, dini, toplumu,
·gideceğim yere eriştirebilirmiş
talığı, psikiyatriyi, yani aydın ge
sorguladığı her şeyi ben de sorgul ad i ·ı, � · · ı · ı ı : �� ��� � � f �� J � � �� ij ll l l i J i l l i l 11 r j ��r���i 1 1 :1işimin salt bu masumane ama- layıştan hemen herkes, her kurum, ij andığını söylersem yine kendimi
sibini aldı. �lbette kendimi de En az bunlar kadar güçlü baş-
şitli nedenlerle kırmızı koltuğa varlığı da söz konusu. Söz e-
mek kimi zaman zor geldi. Burada lar olacak daha çok.
eksik kaldığını düşünmüş olabilirs
· .n en önemlisi hesaplaş-
yazmadım, çünkü sorguladığım şey İstenmeyen bir çocuk olarak
gerçek ve gerçekçilik. Bu yüzden anne- babamın mutlulukianna
yin "gerçek" olduğundan da kuş : duygusu çocukluk yıllarıının en samalarıının bir süre sonra gerçe . : .· du. Kendimi affettirmek, varsay- ceğinden, yön değiştireceğinden .. ndirmek, "iyi ki varsın" dedirt-
ni savunmalarım devreye girmeden geleni yaptım.
zurunda sorgulanmaya girişimdeki yüp, daha çok insanla biraraya
bu. başka reddediliş yaşadım. Diğer
lns�nlar "niçin psikiyatriyi seçtiği olduğurnun farkına vardırıldım.
idealistçe, bilgece birçok laf ederk i olmayan bir özelliğimden do-
kendimi ve gülümsüyorum gizlice. insanlar bana acıyor ya da alay
tırma düzeneğini iyi kullandığım
·ki acınası, hayıflanılası ya da
tebrik ediyorum! Oysa bu soruyu k durumdaydım. Şaşkın, kırgın ve
ğurnda bu kadar keyifli· olamıyorum!
..
. •· •· :e kabul edilememişken ( o za-
şimdi olduğu gibi. .. öyleydi), insanların dünyasına da
Psikiyatriyi niçin seçtim? Neden y demek. Ölsem daha iyi!
ok şeyi geri plana atarak, onu ön pl Bu soruların yanıtlarını vermek . h v l..lı
.. ···"'"''""de zor benim için.
ırn;a:nı:aNasıl .-
rı"nın üstünlük sağladığını görmek) ona sıkıca sa
rılmama neden oldu.
Ergenliğe girdiğim yıllarda kendimle daha çok uğraşmaya başladım. Güzelliğin, aristokratlığın,
rnek saçma gelir oldu. Oyuna geldiğimi düşünür oldum. Zayıflığımdan vuran toplumun -oyununa gelmiştim. Ağzıma çalınan bir parmak hal karşılı
ğında toplumun çöplüğü yüklenmişti omuzlarıma.
statünün, zenginliğin toplum için ne denli değerli Elime sihirli bir değnekmişçesine tutuşturulan bir olduklarını gördüm. Güzel değildim, üs tüne . . . � .MPW� � {�� : JW.:manlık diplomamla), aykırılıkları, üstlük özürlüydüur :: :��W:r��rn:: : r� :!:�������!ili!���:::·li!! !i: : :��R.ift��l,����İ,i·: ııormaldışılıkları temizlernem iste-
� . :� : ; .nn cad � ı : : : · �� ği ! : :ı ; t :�: � -���· � � � � t ! ' i l f Jt �( { ���� ���:: ::. �u � c ��� i � · ::: y �::;:
yordum. Böylesi acı çektirdikle d.·i,�;�·�··:·: i,*�*ijl�f�·.-:·:;:; - ::: �@$�J�y J. @. ::·.� nla r a! !şimi iyi yapmayı öğrenmek Tanrı ve ailem hana horçluydular. B�ti;�)fJ:�it' -:-:-:-·-·.·,·.·.:-:-:.:-:-- · -:-:--· :-·.;-:-.-:-:-·-:-:.·-··· y�5 :: i!i� �* i. !Ji���t;ii ··.-.·.·. · ·· ·· j#�madım ki? Iyi bir çöpçü olmak ne ·.· . ·· ·.
şam, mutluluk horçluydular. < ·:: .. :
...•.• ··• • ·:; · ·: .
.ypE� 9i,i��)ı#H:
Ama haktım ki, kimsenin bu h orç t�� f-h ;�b�!i;J 1iı. � ! · !i::i.:IY � :·. �:� · :· QBP�! bırnam da yetmedi, insanları mem
yok, üstelik alacaklı gibi davranıy�t��� < ,�-';#��� -- ;'·i ·· : #.9&! ;:,y� i-'m��metmem, rahatlatmam da gerekiyor
borçlarını ödetmenin bir yolunu af,�Y,� !,·!�§.&* ı i !: :::.:::::- �tı,i : ' ! :§�lj !�� i�:,:��ğn eğimle büyücülük de yapmalıy
dum! O sıralarda TV' de izlediğim hi! �:i p�W.iy�ft'ij it::·.::: ;< ·. a�§ J,:!�t���\�j:�· de hekimlik yapahilirdim.
zisi yol um u bulmamda hana ışık t4tt�!! !!f����r�t� !· ·· : :::�fl.#!· ; ��i� �Jnİ anlamak beni az kızdırmadı. Bu üstünlük sağlamanın yolu iyilik y��m���ijW, .·y�j ::·; .. i· ' (��w :�4 ��i�}�; ,:.�ntipsikiyatr kesildim, psikiyatriyi dım etmekten geçiyordu! Sihirli hi�j!;����� ! ! � :�tj!. �e ;, lJ ! !i ! !ij !j �� ım E �!-!i � �� �tirdim, yadsıdım, alay ettim. Ama saniara yardım etmekle bir adım B# :� · ' 9U §r# r�� f:: ;{ ' 'b#/ 1l�:' b�#i#):/'iyileştirme"nin sağladığı üstünlük n uz, ayrıcalığınız ve dokunulmaziıtıhıi>:�lÜ}'.S i.d �i-; · . · - �rl�� f �fi�J §.jan gereksinimi azalttı, ne de insan- Ilişkiyi siz kontrol ediyor, sınırlari( � i,�- �z �!!i J�rf jj!Jr ::{� i�j ������:::j;sağlıklarına kavuşturulma" heklen- dunuz. Bir insanın kendisinin hile:::gi:�§�y�·::p@af.:; ···: :·ji�e,iW,.�i :.;�fb.:l�K!razı, satan razı" gibi bir kahullen
ret edemediği dehlizlerine giriyor@*ij�'� '·X��� -@� lO:·_ .;. : .· Mı�jg :; iy��id�� temizliğe, yeniden hizmete koyul
hağışlıyordunuz onlara. Ne harika ı h�:· �i yai·'1*-! :·::·.·::: -,:·,! �4:�;_.· ı.Ji� :hrl ' iş "imansız" olmuyor. Bir şekilde Aslında ne kadar büyük yanılsamay4.i'j:���:: u.�!t{��:l·!�·· .:: ���M�� it,�i�]��:em" lazım.
zin, hem de sizden yardım isteyen i::����i.��j-� }'�F ( ŞJÇ ·p$i�Jy��H:de değil, benim ve insanların ona nılsaması. Ama bu yanılsamaya heni::� i� i*;:: he M� ��- ·U Mi � �i�i >�iıl�mda aslında. Psikiyatriden ve ken- onların gereksinimi vardı. Bu yanils �Jıi@�� : �ii.� > ; : �§ı d �� :lj�kf�#tilerimde daha gerçekçi ve mütev�
kendinizi büyük ve güçlü hissetti ren?:��- y �J��s · : : # :()l§�(ı}j:�? !\ma insanın masallardan vazgeçme-
�::� 1u o ;�
:: ��:: � ��� isn � : �� � � : ; ; e : � J t � 1 ( � 1 ��� � �l i i !! : ill lfl� c � � f � � : � �: ::::
,'.: :: · �::� i : i· �;�:; :
içine girdiğİrnde hendeki sihri kayhö iJ.# . )f:\ yÜ�� f-:_:·.: ;· :;��- ! � � �l.lW e* �i�k bu sorunu çözümleyehilirim hel- lık mı ş gih i görüne:�: Z��,l�g,, ��:�:T: :�: ,: � r � � i ! ! J ? 1 �� : : i J i � i,;t :! ! iijij:iiii��.::::ı:ji:::J ji :::i ii· !i>!i !:! :.;:ı:,,,,,,,, ... ... . ,,
. ..
.... ,, ..
,,
,,,,
,h aşka insanın yaş #ffilP:'�.:- ·.· . . ·.· .. · ��r,: �#.��W� :.-mM���.J.� : �ır·· : : : 'P.·���� : �g::
,: :::,:::; ::.::. _:.:;:,: . ·.;:,..:. ·:·: :,::::. :.;.:-::: ·:::·::::::::::: , .. ,;:,,,, ,· ;::
•
_.
yaru
2 OCAK 1994 Gaziantep
�aü.r istemin nerede, gücün nerede? Ben varolmanın day
anılmazhafifliğini ya§ıyorken, sen varolmakta na
sıl
direnebiliyorsun? İstemen elde etmene yeterli de-
Yine
ilgilenene,
ğil,eyleme geçmek gerek, hadi kımılda biraz! Ne di- Yine yangınlardaym-ı. 'burn out'
diyorlargaliba buna. yorsun doktor hey, içeri
mitıktıracaksın beni?
Ttikenrnişliğimi
bile paylaşamıyorum bu ilde.. dokundun mu, bir beyni mıncıkla-
duğumu,
tükendiğirni,burnumdan .
Ş(�lu!l��!id�i#t:t:: �IA:f: �r =: ,�j��� j���.: :y�amlar içinde kendi yaşamın
· seye söyleyemem, çünkü
be11
· . . .· ·. .. .. şeytana sattın mı? Ce- yok
böylesi insanişeyler�;: h�n.:pslkiyatr'ım, hiç böyle
· ·. · ..
?Sen hiç kendin ol-
böyle şeyler yakışık ao/:§1,! . ? Gelme üstüme
Kötüye kullanıJ # � � � § i, iliklerime kadar
sömürüldüğümü
���cJH?rum. Canı
dersçalışmak
is-:E;�:�ı��il�i���fi��
��::�:1�::�!ill11ijll
;:;��:::�:::��li�tll, olacaklarım öğütlemef4 �Bf��t,ı,�rn, llılil e� f:m wtsallaya- 1 f � : m! "Eşrefi
1Ha- rak, "1-ıuı! Böyle davrahffiaytli dhlWn" demek be-
·: :.: ... : duymuşluğum
nim
görevimmi? Günlük yaşamda bunalmış, sıkılmış,
•şey olduğunu keşfede-
konu.şacak, sırlarını paylaşacak birini bulamayıp, ha- aranın, aranın beni na sığınan birine dert ortaklığı yapmak benim gör .
.· •. . : .·.. .
·•
· · ..
: .·. . . . .. doktor hanım çıldırdı!
vim mi? İnsanların iç dünyalarındaki çöpleri b
.·: . . .. ..
·•. •• ·• .
.·•• ·•• . .•
:. •:·
· ·.aniayabildi benim;':�9ktor hanım ' yerine mutluluk doldurmam gerekmiyor mu?
.:: .• •· ·. · .. Şükretmek lazım, 'heınşir� hanım' da di- Bana teslim edilen yaşamları alıp, isl""!�P:B•.·�·•·s��:l"·•�or;;::•:::::•• i. Hopterelelli... . .
.....
.dönüştürup
geri verınem.· • •· ..
Korkmayın, ne yazık ki oynatmadımlJ'l � yazık
kiak-
parsam yapayım bunu, istenile�
• .· ·.lım hala başımda. Hala
·)lldİ idağıtıyorum.
geri verınem gerekmiyor Yorul-
yım
bunu,
ister ilaçla, · .kırılgan,
la, ister psikanalizl
memeli yi m, yaşam :Y()rrnuŞ. .
. zat�enl :Yorın.achi:n/ $1ijıs!h��( t / ss��r�tiurcıı; M• lŞe. Ya:J'ı.�t®C:ıtiıo:):'i dan, hırpala
.•doktor bey!
> .:Delireceğin-ı. u.··,
, ... . �·""".,_ . ;Kpın,ı:;ıan;ı:�g
ilik
beni
7
Denk 1 994
Gaziantep
görmesini engellemek bana göre! yenilgiyi de özümseyebilmݧ deği- Herkesin akıllı olduğu bir dünya lim. "Iyileştirme" gerçeğinin ya- ne çekilmez olurdu! Deliliklerini şattığı yenilgiyi de özümseyebilmi.ş ya da delilerini iyileştirmem için değilim.
Deliseverlere, bana gelenler bir bilseler insanlık Ne var ki "şifa" ile "sosyal salah"
Paul Auster'ın "New York Üçleme- hali arasındaki farkı öğrendiğim-
si"ne öykünerek, ben de beri, kendirnce rahatladığımı
lanmı üçlemeye karar Meslekte geçen se-
sonunda hitapsızlıktan ��§i@jij:(f:f{t.lij�ıf:fiff lji(y��W.k�leneyim bana, "tıp"tan dum. Benim gibi bir
:;
�m!�:::��g::;e.'o/if!ff�f� ==��vsıkl\l'atr "den beklentimin ancak başka d _eı ıseıv �� i!�t ·: ����):::r::::::: ��m r,::
:
� --�
.... ... ı..,pı;ikiYIWrm�Ui�i�i*ttt .�:':'!��··•!"·�·J·��···"'alah olabileceğini
lir diye düşündüm. yazık ki, .öğrendi-
Bir önceki ::·� = ������ ��i�� ����E: hastalıkianna ya
kızgınlığa bulmam için
ellj�?;el,�?��tifmit:���t:=::tt:::l)�:��#iW:�tt�:®.:i: isteyen insanlara,
olsa gerek, o meyi, girenleri
yi deniyoruro ���:':� 1 ;�� ��; ::: : �����r: ::.::: •:::::::���r�� m ::: �ı
lıkla delilik
; ; ��-��-� iıl�������������� ���ili� :
ğında akıllılardan ' kii . l �. • i l{y�)f$1�iK·r:
da, aslında delilerimi aı · � · � ����iji:•:f korumaya çalışıyorum.
deliliği yaşatmak, delilerin
ks�*��::;:�;•q•�tt:::r=. ı.®l��::=:im.l!L®.tam çok güç. Umu-
"
1 1 1 il ll t ı i ll i i ll �: ; kadar yıkıcı ola-
� halde, insanla-
.- Valla
" b e n d e m i ş i m a y n a d o n d ö n ü l m e z d e m i ş i m "
S e r d a r K o ç o k
b i r d e n y ı k ı l m ı ş ı m / a n n e m i k u n d a k t a b u l m u ş u m / b e n o n u n b a b a s ı o l m u ş u m / b e n g i d e r e k p e k ç o k k i ş i n i n b a b a s ı o l m u ş u m / d u r m a d a n ç o c u k l a r d o g u r m u ş u m / o l m a z d e m i ş i m / y a p a y a l n ı z y a ş a m a y a b a ş l a m ı ş ı m / y a l p a l a m ı ş ı m y a l p a l a m ı ş ı m / i p l i k l e r i m i y a k m ı ş ı m / s a k a l l a r ı m ı k a z ı t m ı ş ı m / ç i n p a d i ş a h ı n ı n k ı z ı n ı r e d d e t m i ş i m / b i r g ü r z a l ı p b a l y o z z a n n e t m i ş i m / i n d i r i r i m u l a n k a f a n ı z a d e m i ş i m / b u I N S A N L A R l N K A F A L A R I N E R D E D I R b u l a m a m ı ş ı m / v e d a h i g ö r e m e m i ş i m / k ö r m ü ş ü m / k e n d i m i s e v e c e k m i ş i m / k e n d i m i d e b u l a m a m ı ş ı m / b e n d e b u l g u e k s i k l i g i v a r m ı ş / h a s t a n e y e k a l k m ı ş ı m / g a z e t e y e ç ı k m ı ş ı m i g ü z e l b i r d e m e ç v e r m e y e k a l K m ı ş ı m i ç a l ı n I s t a n b u l ' u n g ö g ü s l e r i n i ç a l ı n d e m i ş i m / k u ş k u s u z c a z d i n l e m i ş i m / a s l ı n d a y a l a y ı n I s t a n b u l ' u n g ö ğ ü s l e r i n i y a l a -
ho cam · �
ı