• Sonuç bulunamadı

hanım.- Çiı�A ç

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "hanım.- Çiı�A ç"

Copied!
49
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Çiı�A

adındaki ve kendi halindeki dergi

ç

ıkmış durumda.

Gidip satıcıdan aldınız.

Yağmurlu bir gündü belki.

Sirnitçiler tabialarma naylon örtmii§lerdi sanki.

Efil efil ye llerin bile estiği söylenebilir.

Bunların hiçbiri olmamış da olabilir.

Ama ikinci sayfayı açıp künyeyi okumaya başladığınız kesin.

BIR DIZI KLASIK BILGI

Sahibi: MED Yayıncılık adına Mehmet Şenol Beyefendi.

Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ayşegül Akyapraklı Hanımefendi.

Başkent: Ankara.

Yazl§ma adresi: P.K. 187, Bakırköy-lstanbul Akdeniz'in rengi: Mavi.

Yönetim yeri: Akdoğan Sok., No: ll, Beşiktaş-lstanbul Telefonu: 0-212-260 68 49

Sinir leri: Bi gevşek, bi gergin.

BİR ADET YENİ BİLGİ

Sorunlu Yazıişleri Müdürümüz Sinyor Allegro Çinturato, Sicilya'ya döndü.

Biliyorsunuz, bazı sorunları vardı. Bu nedenle çall§malarmı (uzunca) bir süre anayurdunda sürdürecek. Dinlenecek .. Ismi künyede bir-iki sayı daha görünüp

sonra kaybolacak.

Gelelim yayın kuruluna: Sayıyla üç kişi. Bir, ki, üç. Ya da, Brigitte Bardot, Jean-Claude Carriere, Michel Platini.

Ne fark eder? Hayır, ne farkeder? Farketse ne olacak? Ne? Ne yani? Hadi diyelim farketti ... Farketse ne olacak yani?

hanım.-

(3)

BEN DE OLSAM SES ETMEZDIM.

NE GEREK VAR, DONUPAR�I UYURDUM.

HIR�A DOKUNMASINLAR DA

•••

Oblomov Jr .

.- Nazife

(4)

Değinmeler

Şizofrengi;

1- Üçüncü yılında.

2- 1992 Şubatı'nda savrulan iki yüz fotokopik çıglık, 1994 Şubatı'nda üç bin kişiye ulaşır vaziyette.

3- Son iki sayı hariç, eski sayıları m ız tükendi.

4- Eski sayıları yeniden basamıyoruz. Ancak bütün sayılardan birer adet -arzu edenlerin fotokopi çektirebilmesi için- Ankara/Dost ve

lstanbui/Pandora kitabevlerine 5- bırakacagız.

6- Frankfurt-Van arası hemen her şehirden mektup alıyoruz

(Amasya'dan hala çıt yok).

Abartmıyoruz ve müteakiben çok teşekkür ediyoruz.

7- Duyuru yapmadan, reklam pisligine bulaşmadan, üç-beş kişinin sırtında gittigi yere kadar gidecegiz. Ne di(le)yelim? Hayırlı yolculuklar di(le)yelim.

8- Dergiyi çıkarırken iki aylık zamana tam anlamıyla sadık kalamadıgımız için özür diliyoruz.

9- Eleştirilerinizi, önerilerinizi, icabında küfürlerinizi bekliyoruz.

l 0- Dergiyi

ll- Beşiktaş'taki mizanpaj tesislerimizde hazırlıyoruz.

Eşlik edenler: Pearl jam, Şeker Mantı'nın çıragı Sabri, Tekel 2000, Rush, Rage Against the Machine, kutu kutu ve lingo lingo biralar,

$�ıMı« mı

(5)

Değinelim

bilgi soydıQı iddia edilen soluk benizli makinalar, Neil Young, çocukluk hayalleri, erişkinlik sükut-u hayalleri, Comel, köfte denen irikıyım kıyma molekülleri, Bülent Ortoçgil, çiQ börekler, telefon görüşmeleri, telefon beklentileri, sadece beklentiler.

ı 2- Sivas'tan bu yana yedi oy geçti. Çok öfkeliydik cenozede . Çok boQırdık yokılanlar

gömülürken. Onların do faili belli, bizim de. Yaşoyan ölüleriz.

1 3- "Bile bile" "bile bile" "her şeye" "nereye kadar

14- lodes"?

15- GüneydoQu' do savaş sürüyor.

Insanlar ölüyor. Bize dokunmayan savaş bin yaşoyobilir. Hiç sakıncası

yok.

ı6- Zamlar

17- geliyor allı yeşilli.

ı 8- Saat do ı: 30 olmuş. Toplumsol sorunlara duyarlılıQımız burada sona eriyor. Bir deQinmeler bahsini daha, olon bitenden haberdar olduQumuzu hisettirerek kopatmış bulunuyoruz. Şükürler olsun . Hem yarın işimiz gücümüz var. Hem de zaten sayfa dolmuş. Biz gene oyunumuzo dönelim en iyisi.

ı 9- Selamlar.

2Q- Sevgiler 21-

22- Siz,

23- asılsınız

24-?

(6)

?-Ne-ostrol�u ŞIZOFRENIK ARZU, DÜŞ, BOYUN BORVU

Soromadım-Ortalık-çok DIYARBAKlR'DA CÜMBÜŞ YA DA YillN ILK SAATLERINDE HEGEL'I OKUMAK

(Bu yazı dergiye NoziUi'rıin Homml� köyünden gönder� miştir.)

hocam-, l.ŞARKI: YÜREGIMDE HEP O VAJINA 2.ŞARKI: DÜN EVDE DOLAŞTIM DAGLARDA YOKTUM

mi-aldanmış-? ESTEK KÖSTEK

ba�a-girdim BIN BEŞ YÜZ SORUDA SINEMA olan-mı BIŞEYDI, ALIENDI

Emin-degilim NESNE VELISAN KARŞlSlNDA SANATÇI VE RUH HASTASININ DAVRANlŞ FARKLARI - BIR GIRIŞ- DUYUM, IFADE, KATILIM

?.. KARANLIGI TANIYANINIZ VAR Ml ?

(Güneydogu'do görev yop1111kto olon bir sulxıydon l

.-Astrolog HAY BÜYÜK ŞEHRINIZE ADAYIM EMI ! ta-kendisi-Gene KÖTÜMSERIN IÇ KONUŞMALARI

birilerine HAYAT TESPIT TUTANAGI

kalabalıktı-Nasıl-yani- ?-Valla GAZIANTEP ÜÇLEMESI

yanında-da-şu-bizim ORMANDAKI KULÜBENIZE NASIL DÖNEBILIRSINIZ?

....

be ANlT

Neii-Armstrong IR'AYI AGNAM SENI SEVIYORUM, ANLlYOR MUSUN?

gördüm-, ÜLKEMDEN FUTBOLCU MANZARALARI ,-ilk-Nazife-Hanımı ŞAŞKlN KARAYOLU BALINALARI

Olabilir HUKUKTA SIBERNETIK

�Evet

(7)

Kötümserim, evet.

Bu şehirle her gün yeniden tanışmak zorunda kaldıgım için. Ve hep aynı yollardan geçip aynı boşluga baktı­

gım halde, bu şe­

hirden her gün bi­

raz daha uzaklaştı­

gım için. Kaybet­

mekten yoruldum diye dostlara söy-

K ÖlÜMSERiN iç

ra. Bir adı ay�ı·

lıksa, bir adı başlamaktır kır·

l a n g ı ç l a r ı n . Günlerden pa·

zarsa, dürüst el­

lerine sıgınmış- sa karanfiller ...

Ben sana geli­

rim, yorulma anılara. Oturur, bir aşkın tarihini yazarız, sessiz- leyecek bir sözüm

olmadıgı için. Biri­

lerini ya da bir şeyleri sevebilmek-

KONUŞMALARI

ce biriktirdigi­

miz ayrıntılar­

dan. Anlamını

ten, birilerine ya

da bir şeylere inanabilmekten başka istegim olmadıgı halde, "bizimkilerN ve "onlar"ın dar, ilkel ama sürekli dayatan seçimine tutsak oldugum için ...

· "Oglum, sen bacak kadar ço­

cukken henüz ve lastikli kravat takar·

ken daha ve görünürde hiç bir ne­

den yokken, bu şehirden kaçmadın mı? Sonra süt dökmüş kediler gibi mahcup, sıkılgan ve suçlu, geri dön·

medin mi?"

Kötümserim, haklısınız.

Çünkü. yüregimdeki soyut ve somut ayak izlerini içime sindiremiyorum.

Görüntü ve ses kutularından, posta kutularından ve kapı altlarından fışkı­

ran, birbirimizi ve varolan her şeyi pazarlamaktan başka kaygısı olma·

yan, reklam adı verilen monologlar·

dan nefret ediyorum. Minik benlikleri üşümesin, köşelere sıkışmasın diye,

ta�.-

•wo fGirler lteywa kl•len JIIIH'IIr

yıkll•lf kiprilerl• �ı•ıll

ürk•� kfluktaa ltlrllaDyomı

•• fGirler o1lara gelıll•l•r• yaıarllr-

kendileri ile ilgili her türlü gerçegi tahrifat yaparak algılayanların, bunu nasıl yaptıklarını anlayamıyorum (çok beceriksizim, çok). Tahrip olu·

yorum.

- "Sevgilim, kırılma sonbaho-

biz susarız baş­

langıçların ... "

Tamam tamam, kabul ediyo­

rum. Açık seçik ifade

eq

ryorum. Sus­

kun, küskün ve karamscır bir yaban- . cıyım ben. Proust'un kurabiyelerine

(ama alaturka modifiye edilmiş form·

!arına; burgulu, yıldız ya da kalp şeklinde) tutkun, Kafka'nın iç saatine (Serkisof ve tepesinde çanıyla çınlar·

ken zıplayan) kurulu, Zebercet'in ipinde (saçma ve gözüpek) sabahlo­

yan ... Hep bir şiirin öncesi olan yazdıkları. Ya da sonrası. Şiirin ken­

disi nerdeydi bilmeyen. Dalda mı, yaprakta mı? Sessiz akan suda, do­

lanan sarmaşıkta mı? Paris komünün·

de, Fatsa'da, Ant (Kof degil} dagı­

nın ardında mı? "Yenildiler/Yenen­

ler, yenilenlerin/dikişsiz ak gömle·

ginde sildiler/kılıçlarının kanını/ve hep beraber söylenen bir türkü gi·

bi/hep beraber kardeş elleriyle işle­

nen bu toprak/Edirne sarayında do-

(8)

mızlanmış arları/ eşiidi nallarıyla/Ta­

rihsel, sosyal, ekonomik şartla­

rın/zaruri neticesi bu!/ deme, bili­

rim/O dedigin nesnenin önünde ka­

famla egilirim/ Ama bu yürek/O bu dilden anlamaz pek/O, hey gidi kambur felek, hey gidi kahbe dev­

ran hey der" ( 1) (şiirin kendisi bu iş­

te!). Doktorum diyor ki, ben her şeyi felaket gibi algılıyormuşum. Ne za­

man pis bir olay olsa, ben hemen genellemeler yapıyormuşum. Benim­

le dogrudan ilgisi olmayan olaylar­

da bile, ne yapıp edip faturayı ken­

dime çıkarıyormuşum. Benim için sa­

dece siyah ve beyaz varmış, ortası yokmuş. Ortada fol yok yumurta yokken, acıklı sonuçlar çıkarıyormu­

şum. Aslında haklı adam. Üstelik ona güveniyorum da. Yine de beni anladıgını sanmıyorum. Bana oto­

matik düşüncelerimin degişmesi ge­

rektiginden söz ediyor. Onun otoma­

tik düşünceleri de bunlar işte! Ona hep şu şiiri okumak isterdim: "Hay­

vanlar konuşmadıkları için/kimbilir ne güzel düşünürler /tıpkı ellerimiz gibi/ ah okumaya başlamadan ön­

ce/ çi çekiere su vermek lazımdır"

(2). O da bana bir şiir okur muydu?

Kim bilir, belki (ne de olsa içli adam)!

- "Seni hatırlıyorum. Böyle bezgin, süzgün bir çocuklun işte.

Büyümüş de küçülmüş gibi."

Ben de sizi hatırlıyorum. Sizi ve her şeyi... Benim problemim bu zaten! Hatırlıyorum: Mısır tarlasında kaybolmuş bir çocuk. Panik ve suçlu­

luk ... Babasının sesini arayan bir ço-

cuk. Denizlere aglayan. Allende: on üç yaşımın gözyaşı (siz onur nedir bilmiyor musunuz?). Hatırlıyorum, daimi yahlı bir çocuk. Haritada göl kıyıları işaretleyen. Ve "Heraklit'in Suları"nı okuyan bir ögretmen: O st.r larda bir kez yıkanırız. Peki kaç kez boguluruz?

-" 'Bu oglan' dedi, 'daha ne kadar kaçacak? On ikisinde kaçtı, on alhsında kaçıyor' (3). 'On altıy­

mış ... Otuzu geçlin oglum, otuzu!

Hala aklın bir karış havada (duygt.r ların iki karış) ...

Böyle işle. Aklım bir karış, duygularım iki karış havada. Dola­

nıp duruyorum. Vitrinlerin, barların, cinlerin, ibocinlerin, patlamış mısır

IEMIM IÇIII SADECE SIYAH YE IEYAZ

YIRMI$, ORTADA FOL YOK YUMURTA

YOKKEN, ACIKLI SONUÇLAR

ÇIUIIYORMU$UM. ISLIMDA HAKLI

DUL OnELIK OMA GÜVEMlYOlUM DA. YINE DE IENI AIIWI61MI

SANMlYORUM. IDI OTOMATIK

DÜ$ÜMCELERIMIM DE61$MESI

GEREKTICINDEM SÖZ EDIYOR.

ve çöp yıgınlarının, kaldırımların, kazmaların, mazdaların, mezarcıla­

rın, T ürkiye genelinde bayiliklerin, kovboyların, !arikatların, Rus pazar­

larının, yilmiş arkadaşların, hanların, hamamların, ördeklerin, kanalların, kepekli ve kepeksiz saçların, yarış­

maların ve yarışmamaların, ücretsiz pazar eklerinin, ücretli pazartesile­

rin, termik ve psişik santralların, ani­

matörlerin, armatörlerin, senyörlerin, cünyörlerin, şefierin, tek seçicilerin, iki tek dümencililerin, meşin ve me­

şin olmayan yuvarlakların, mevduat hesapları n ın, fosfor! u ve fosforsuz prezervatiflerin, biyo-psiko-sosyal de­

mokratların, tesettürde yeni çizginin, kartvizirlerin, perdelerin, perde arka­

larının, görünen ve görünmeyen köy­

lerin, kılavuzların, kargaların, gıcır­

dayarak açılan kapıların, otomatik açılan kapıların ve açılmayan kapı­

ların arasında-içinde-kıyısında hangi­

miz daha beyazız? "Fark göremiyo­

rum. Farkımız fiyahmız". Bu şartlar­

da kötümserim, haklısınız: "Dört ya­

nım puşt zulası/ dost yüzlü/ dost gülücüklü/ cigaramdan yakar/ alnı m öperler/suskun, hayın, çıyansı/dört yanım puşt zulası/ döneri m döneri m çıkmaz/ ey leylim gecede ölesim tut­

muş/etme gel/ay karanlık . .. " (4) - "Durumunu hiç iyi görmüyo­

rum yavrucugum. Sen insanlara olan güvenini yitirmişsin. Herkes kö.,.j de, bir sen mi iyisin? Hoş, igneyi kendi­

ne batırmayı da ihmal etmiyorsun, ama bunu daha çok başkalarına da­

ha rahat saidırabilmek için yaptıgın her halinden belli oluyor. Üç vakte

� kendisi

(9)

kadar yavrucugum, üç va k te ka­

dar. .. "

Iyimserlik hazin şey neonların altında (şiirin kendisine merhaba:

"bu hürriyet hazin şey yıldızların al­

tında").

(5)

- "Şimdi nasıl oluyor, şiirin ön­

cesi veya sonrası dedigin şey ela­

lemden çagrıştırdıgın, ne çagrıştır­

ması, düpedüz arakladıgın dizelere kofiye düşürmek mi oluyor? Şimdi bunu söylemekle dürüst mü davran­

mış oluyorsun?"

Konuyu karıştırma kardeşim!

Bir kere Nazım baba elalem degil, bir. Ikincisi, sen bütün bu anlattıkla­

rımdan aniaya aniaya bunu mu an­

ladın? Üçüncüsü ... Yeter ulan, sana hesap vermek zorunda mıyım? Hem sonra .. Bu iş niye böyle karşılıklı ko­

nuşmaya döndü bö�e? Ben içimden konuşuyordum öyle. Derrli derrli. ..

- "Tamam işte. Ben de senim.

Anlayamadın mı? 581, gel bakiim tahtaya, anlat bakiim ne ögrendin hayat bilgisinden?"

Yalnızım. Bıyıklarımı yiyorum durmadan. Ve yadsınan her dogru için, anıHar dikildigini düşünüyorum.

Sonradan.

- "Yadsınan dogrum benim.

Bezgin muhalifim. Omega bakışlım.

Geç bakiim şöyle. Ne var sinirleni­

cek? Hadi sen konuş yine. Ben ka­

rışmıyorum. Ama şunu söylemeden de edemiyecegim: o dikilen anıNarı da yıkıyorlar. En sonradan."

Tamam tamam, nasıl diyor­

san öyle olsun. Ben gidiyorum za­

ten. Artık hiçbir şey ilgilendirmiyor

Gene .u.-

beni. Kötümser mötümser de degilim (hayırlısı dur inşallah). Boş gözlerle bakıyerum dünyaya. Dünya bana bakmıyor. Bellegimi de ihaleye çı­

kardım. Gazeteye ilan verdim. Ilan şöyle: Sahibinden sahlık, temiz fakat karışık bellek. Her ne kadar dekto­

rum durumumu begenmiyorsa da, KÖTÜMSERLIGIM GEÇTI (doktorum

benim. �lah olmaz kötümserim). Ar­

hk çok iyi seyrediyorum. Bugün şöy­

le bir olay oldu mesela: Iki adam güpegündüz bir kadını oracıga yıkı­

vermi�er, tecavüz ediyorlardı. Insan­

lar şöyle bir bakıp geçiveriyorlardı.

Bazıları yüksek sesle "Cık cıkH diyor, bazıları "Aslında müdahale etmek lazım ama zamanım yok" filan di­

yorlardı. Hiç görmeden geçenler de vardı. Kafasında huni olan memur giyimli bir adamc<J9ız, "Olmaz böy­

le şey, olmaz böyle şe/ diye bagırı­

yordu. Onunla da ilgilenen yoktu.

Ben en yakın bakkaldan iki torba parlamış mısır aldım, dalgın dalgın onları seyretmeye koyuldum. Hemen yanımda bir özel TV kameramanı çekim yapıyordu. Spiker arkadaşı da kadına ve adamlara "ne hissettik­

lerini" soruyordu. Sonra benim yanı­

ma yaklaştı, mikrofonu uzatıp HNa­

sıl, iyi mi?" diye sordu. Ona cevap vermedim. Yaglı, tuzlu, şekerli mısı­

rımdan bir avuç daha aldım. Spiker, kamerarnana HNe duyarsız adamlar var ya!" diye söylendi. Bu arada adamlar işlerini bitirdikten sonra ka­

dını öldürdüler ve bir taksiye binip

"kaza mahalli"nden uzaklaştılar. In­

sanlar işlerine gidiyorlardı. Kamera-

man ve spiker aleHerini toparlayıp, koştura koştura naklen bir yargısız infaz çekimi yapmaya gittiler. Boş gözlerle ortalıga baktım. Kafasında huni olan memur giyimli adamcagız hala "Olmaz böyle·şey, olmaz böy­

le şey" diye bagırıyordu. Beni ilgi­

lendirmiyordu. Sahi, ben algılarımı da satışa çıkarsam ya! Nasıl olsa artık bir işe yaramıyor. Böyle işte, dedigim gibi, arhk çok iyi seyrediyo­

rum.

-"Eeeeee?"

lnanmadın mı? Haklısın, ben yukardaki gibi degilim. Olarnam da ...

Bu Hfarkında olma"yı hep sırtımda taşıyacagım ben. Bir duygu hamalı gibi. O örnek nerden çıktı mı diyor­

sun? Bir gazete haberinden ... Olay Amerika'da yaşanıyor. lşlek bir kara­

yolunun kenarında ... Kimse arabası­

nı durdurmuyor. HERKES BASlP GE­

ÇIYOR. Biz geçarniyoruz işte ... Ne diyelim? .. Şairlere gidelim: "Kazdı durdu bahçemizi b unca yıl acı/umutsuzlugumuz insan kalmak içindi".

(6)

A.HALDUN SOYGÜR

i· Nazım Hikmet 2· Melih Cevdet Anday

J llhan Berk 4· Ahmed Arif

5· Nazım Hikmet 6· Melih Cevdet Anday

(10)

le yap1yoruı? g•l•ek, glt•ek, gel••k kelay la, tak, ,.kar, , ... , sakla.

YafiJOruı. olsu1 diye aralta lstlyoruı. Ye

Dostlar• ltlle göre•lyo-

Y•••••k "1• ylyoruı, kavga aralta ahyoruı. Ilasil ahyoruı? ruı. lleyu ki ltuau Ö1cede1 edlyoruı, sevl,lyoruı, 41h,1yo· Tabltle. Tabii öd•••k l4l1 ller

düşü1üp, telefoa ahyoruı. KolU-

ruı. Y•••••k 1,1. ltar••••k, lta- ay ltaakaya gldlyoruı, kaj1t ahp ,uyoruı, koau ,uyoruı. Soara r••••k l4l1 ev lstlyoruı. para verlyoruı, verdlğl•lı par• ller ay postaHierde kuyruk so•

le yap1yoruı?

y1 al•ak l4l1 dalaa 40k 41llf1yo- lar111 taklllyoruı.

KalorlferD, laldroforlu, asa•· ruı. Araltay1 koru•ak "1• slgor-

ll• yap1yoruı?

sirlü, � oda ltlr salo1, ltlr salo-

talar yaptn�yoruı.

Fatura ödüyo ruı. Öd e·

-•le ev tutuyoruı. Ek••k, 1• ll Iye?

•eısek, kapallyorlar. Kolay vaı·

ıete, te•lıllk soru• ol•as11, Kolaylik olsu• diye.

1•4•1yoruı. Ü4 gü• uğra,lp, kav·

kolay olsua diye kapKI da lstlyo- lrt1k aralta lle geılyoruı. ga divü, 14llr1yoruı.

ruı. Park ••••k 1,1. tildır flld1r ltlr

Yar111•1ı kolay olsu1 diye

So1ra •• oluyor? delik ar1yoruı. Otoparkiara ko- ltugü• ,.h,IJoruı.

O, oda ltlr salo•• ltlr f•Y ol· yuyoruı. Dergiler ahp okuyoruı, H1rsla•1yoruı. Altta kaiM1yo·

•uyor ••a, kalorlfer, laldrofor, örtüler ahp örtüyoruı. Herkes ruı. Yüksellyoruı. Dur•uyoruı.

asaasör ve kap1c1 ltoıulaltlllyor. kolayhk olsu1 diye aralta ahyor. Dalaa koşuyoruı. Yüksektel ko·

lu kar•••1k duru•u Idare edi· So•ra •• yap1yoruı?

,uyoruı. llt•lyor, lllrsla•1yoruı.

yoruı. •AJd..-1 yaraiiJoruı. 01u S1k1ş1yoruı. Trafik s1k1ş1yor, Altta kala•1yoruı, yük10llyo·

ôde••k "1• 40k ,aii,IJoruı. M .. "l•lı darallyor. Kalaltalik trafik· ruı

• • •

salye kaiiJoruı. Evi gör•üyoruı.

te yal11ıhj1•1ı1 gidersil diye

Blı,yaş1yoruı.

lllye? araltaya teyp ahyoruı. �als11, Blllyoruı.

Kolayl1k olsu• diye. ralaathyoruı. Çal•as11lar diye lle yap1yoruı?

l,t•• eve, evdea 1•• gldlyo-

o•u araltada ltlr ltaş11a lal4 lt1·

KÜLTEGIII ÖGEL ruı. Yorgu•luk art1yor. Glt•ek, rak•1yoruı. Tak, 41kar, taş1, sak·

srııeı birilerine

(11)

Aklın yüceligi şuradadır ki, ona karşı çıkanlar bile ondan ya­

rarlanmak zorundadırlar. Yoksa kimse dinlemez onlan.

Dogu'da -Mısır, Asur, Babil ve Fenike- gerek aritmetik, ge­

rekse astronomi bilgisi ileriydi;

çünkü arazi ölçümleri için,

Nil

'in sulanrun yükselme ve al çalma za- . manlannı ve güneş tutulmalannı hesaplamak için bu bilgiler ge­

rekliydi. Ancak bu bilgileri rahip­

ler gizli tutuyorlardı.

Aklın(ın) gücünün farkında olmayanlar ya da bunu kendileri­

ne yakıştıramayanlar, aklın (ın) ç özdügü bilmeeelerin büyüklügünden şaşkınlıga düşer ve zihinlerinin bir köşesinde hep bir sır bulundugu inancını taşı­

mayı sürdürürler.

Günümüzden beş bin yıl ön­

ce Mısır'da bir terzi yaşadı. Bu terzi, yüz bin yıllık bilinç diyalek­

tiginin oldurdugu bir düşüncey­

di. Beş bin yıldan beri gök ve yer ölçüleri içinde parlayan bütün ışıklarda, bu terzinin kıvıl­

amı

vardır. Terzi mısır papirüsle-

.

mı .-

rinde Hermes Tut adını taşıyor.

Yunanlılar ona Ermis, ya da üç kez bilgin anlamına Trismegiste diyorlar. Yahudilere göre adı Ha­

nok'tur. Araplar, Hermes-ili He­

ramise adıyla anmaktadırlar.

Kur'an'a göre o, Adem ve o�u Şit'ten sonra gelen üçüncü pey­

gamber !dris'dir. llginçtir, e ren görüşünün dünya merkezli oldu­

gu (dünyanın sabit sanılıp dig-er gökcisimlerinin dünyanın çevre­

sine sıralandıgı) zamanlarda in­

sanlar uyumun, yasanın, yetkenin kaynağıru gökte an}'Orlardı

·

oysa dünyanın güneşin çevresinde - üstelik hiç de öyle Pisagorik kut­

sal bir daire yapmadan dolanıp duran diger gezegenler gibi sıra­

dan bir gezegen oldugunun bu­

lunmasına, tüm yetkenin insanda (insan aklında) oldugu inancı eş­

lik

etti: Dünyanın evrenin merke­

zi olmaktan çıkması,

insaru

evre­

nin merkezine o

turttu

.

Terzi Hermes, evrensel düşünü şöyle kuruyor: kocaman boşlugun en altında ölümlülük yeri dünya var, en üstünde de

ölümsüzJük

yeri Zuhal y ı l d ı - zı... Zuhal yıldızı evrensel aklın bütü n esrarını taşımaktadır, yedinci ve son kattır. Maddeye boyun egmeyen başarılı ruh, yeryüzündeki kısa sınavını ver­

dikten sonra, bu katlan basamak basamak çıkar: İlk basamak Ay dır (düşünce). Sonra sırasıyla Utarit (soyluluk), Zühre (aşk), Güneş (güzellik), Merih (adalet), Müşteri (bilim) yıldızları gelir.

Yedinci ve son kat, ölürnsüzlüge kavuşulan büyük aydın­

lık,

tümel aklın tüm sırrını sakla­

yan Zuhal yıldızının katıdır.

Yetkenin gökten yere indiril­

mesi ve .Tanrı'dan insana geri ve­

rilmesiyle, yani burjuva düşünce­

sinin dorugunu temsil eden Ay­

dınlanma ile yaygınlaşan insan aklına inanç (hatta

kimi

zaman akıl tapırnı), burjuvazinin ilerici konumunu yitirip yozlaşmasıyla birlikte, onun öteki degerieri eşitlik, özgürlük ve kardeşlik gi­

bi, yerini aklın küçümsenmesine

(eşitsizlik, baskı ve ayrımcılıga)

bıraktı .

(12)

Kopernik'in güneş merkezli evren mo­

delini açıkladıgı yapıtı

Gökyüzü Küreleri­

nin Dönmesi,

onun öldügü yıl, l543'te ya­

yınlandı.

lnsanlann olan bitenlere anlam vereme­

dikleri dönerrılerde hep akıldışı öne çıktı.

Örne�, savaş ve ekonomik çöküntü dö­

nemlerinde insanın insana karşı kıyıcılıgına, acımasızlıgına tanık olunması sonucu olu­

şan karamsar görüşler, insan davranışl

annın

kökenini akıldışında aramaya yöneltti.

Büyük akılcılarsa, gerek toplumun, gerekse insan zihninin yasalanru başka bir yerde de­

§!, onların ta içinde, derinlerinde arama­

mız gerektigini gösterdiler. Böylece bir yandan toplum, o güne kadar bir olgular yıgınından ibaret olan tarihin yasalarının keşfiyle, dönüşüme açık bir hale gelirker;

öte yandan yalnızca bilinçle ya da iradeyle bir tutulan

akıl

da sırurlarını genişletti, ken-

disini ço� zaman hiç de sezdi.rmeden yönlendiren bir yanının (bilinçdışının) aynmına vardı.

Galile, Kopernik sisteminin bir modelini herke­

sin görebilecegi bir şekilde ortaya çıkarmıştı.

l610'da, en çok okunan bilimsel kitap o 1 a c a k olan ve içinde gözlemlerini kısaca ve açıklıkla sırala­

dıgı Yıldızlardan Gelen Haberci'yi

yayınladı.

Aklın, ürünlerine bakarak karar verilerneyecek kadar çok boyutlu bir işleyişe sahip oldu� anlaşıl­

rıvştı. Çünkü akıl bir yandan her türden hatalanrnı­

za karşı bahane bulmaya çalışırken, bir yandan ken­

dimizi eleştirmernizi saglayan; bir yandan dünyayı toternlerle, ruhlarla, yıldızlarla ... açıklamaya çalışır­

ken, bir yandan olgulardan genellernelere giden, soyutlayan, düzenleyen; kısacası, bir yandan bilin­

mezin, gizernlinin, anlaşılmazın etkisiyle inanca, bir yandan da bildiklerine karşın kuşku duymaya yönel­

ten bir etkinlik. ri. Sonuçta akıl birtakım içeriklecin toplandıgı bir depo degil, işlerligiyle anlaşılabilen bir enerji olarak kavramsallaşorılmalıydı.

Çünkü akıl bir yandan her

türden

hatalanriııza karşı bahane bulmaya

çalışırken, bir yandan kendimizi

eleştirmemizi ...

Stevin l585'te ondalıklan, Napier l614'te loga­

ritmayı buldu. Evrendeki her şey gibi aklın özü de diyalektiktir. Dogru ve yanlış, saçma ve manoklı, bi­

linçsiz ve bilinçli ... gibi kuşku ve inanç da aklın ol­

mazsa olmaz kategorileridir. Aynı şekilde akıl yal­

nızca düşünce degil, hatta ondan daha çok eylem­

dir. Akıllı insan derken, diger insanlardan belli bir miktar daha çok akla sahip olan birini degil, akıllıca hareket eden bir insanı anlatmak isteriz. Nitekim akıl da insanın kendi davraruşını bilmesine, yargıla­

masına ve tayin etmesine yarayan yetenek olarak ta­

nımlanır.

lbni Sina'nın deyişiyle: "Kafamızda akıl

iki

türden olabilir. Birincisi, kusursuz bilgidir ... İkinci­

si, kusursuz eylem."

Harvey l627'de kan dolaşımını buldu.

Bugün yanlışın içindeki dogruyu, saçmanın mantıgını, kuşkunun altındaki inancı seçemeyen;

varolanın özündeki gelecegi, görünenin alundaki potansiyel gerçekligi sezemeyen, kısacası hayatın di­

yalektik ruhunu kavrayamayan, bu yüzden de

dünyaya k

arams

ar bakan, oysa aklın yanında olması

su& aldanmış

(13)

gereken birçok insan, duygu adı­

na akla, öznel adına nesnele, so­

nuçta da bilinemezcilik adına bi­

lime karşı çıkıyor. Mutlak diye bilinen zamanın ve uzarnın göre­

celiğinin anlaşılması (diyelim, bir parçacı�ın aynı zamanda hem konumunun hem de

hızının

he­

saplanamayacagının görülmesi) gibi sonuçları dolayısıyla kuan­

tum fiziğinin sergiledigi tekinsiz­

lik d

urum

u, bu bilim karşıtı anla­

yışiara dayanak olarak kullanıldı.

Örneğin, deneysel sonuçların ne­

dense! baglantısını belli bir olası­

lıkla öngörme gereksiniminden çıkan belirsizlik kuramı, her şeyirı rastlantısal oldu�, olayların ön­

ceden kestirilemeyecegi, neden-

selligin yalnızca insan zihninin niteligi oldugu savına dönüştürüldü. Bilim adamının

"görecelik "ten söz ettigirıi gören bazıları, buradan "görecilik"e çok kolay geçtiler ve "her şey gö­

relidir" sonucuna vanverdiler.

"Aklımıza kanat degil, kur­

şundan çarık gerek" diyen, tümevarımın babası

F.

Bacon'ın NoPum Organum'u l620'de ya­

yınlandı.

Postmodernizm ("her

şey

gi­

der" anlamında), okültizm, rnis­

tisizm, astroloji, vs. vs.'nirı aklı­

mızın ırzına geçmeye devam etti­

gi bir dünyada, aklımıza "mukay­

yet" olmalıyız. Nerelerde bittigi­

ni bilmesem de, aklımızın da sı-

Postnıoderniznı

( "her şey gider"

anianıında),

okkültiznı, nıistisiznı, astroloji, vs. vs.nin

aklınıızın arzına geçnıeye devanı ettiği bir dünyada ...

nırlarının oldu�nun, bildikleri­

mizden çok bilmediklerimizin bulundu�unun, kaldı ki, "bil­

me"nirı tek başına yeterli olmadı­

gının farkındayım. Bunu, akıl sözcü�ün Arapça "köstek"ten geldigini ögrendigimde bir kez daha anladım. Yine de sözü edi­

len sınırlan genişletmenin, kös­

teklerimizi açmanın yolunun da aklımın kullanmaktan geçtigi ka­

nısındayım. Elbette bu köstekle­

rin ( ak1ırnızın yani) ayaklarırnıza dolanmasını istemiyorsak, teker teker kendi aklımıza da fazla güvenmeyelim. Çare kuşkuyu el­

den bırakmamaktır. Gereksinim duydu�muz şey ELEŞTlREL A.KILDIR.

Descartes'in Aklın ldaresi lçin Kurallar'ı l628'de yayın­

landı. (Descartes metodik bir şüpheden yola çıkar. Bu metot, yanılgı ve ön yargıları ön­

!emek, eleme yoluyla şüphe edi­

lemez bir gerçege u 1 a ş - mak için, her şeyden şüphe et­

meye dayanır.)

HAKAN ATALAY

·Berna!, J. D.: Bilimler Tarihi, Sosyal Yayınlar, 1979

-

Hançerlioglu, 0.: Mutluluk Düşüncesi, Varlık Yayınlan, 1965

· Hızır, N.: Felsefe Yazılan, Çagdaş Yayınlan (2. bası), 1981

· Kirilenko, G.; Korshunova, L.: Fel­

sefe Nedir (Çeviri: Gül A ysu )

,

Bilim ve Sanat Kiuplan, 1987

· Meydan Larousse

(14)

Hukukta Sibernetik

Amaç beni devletin en üst düzey makarrılanna karşı suçlu göstererek elimi kolumu baglamaktır.

Burada yürütülen düşünce bir kompütür programı gibidir.

akıl hastanesinden sıyırttı

1

mahkemelik durum yaratın

(

-

)

kaba kuvvete başvur

nasılsa elimizde

akıl

hastası

raporu var

(

-

)

: aleyhimize

(+)

:Lehimize

akli ( +)

oldugunaan mahkem

denge raporu :

karar::

cezadan muaf tutulamaz ve mahkemenin kararına uymak zorundadır.

akıl hastanesine yatmrız.

akıl hastası d� vurolduğu için onu sürekli tehdit altında tutar,

istediğimizi

yaptınnz.

kaba kuvvete

başvur ölüm le

!

tehdit et

(

-

)

� olabilir.

H. V.

(15)

Nesne ve ve ruh

� : 0::: 0 I :f:10 : 0ıN:::::iMt:Jrr;: m:::: �::: tı k 08 d a s a n a t ç

ı

�::,: l � i-lii� �!iiii [Jii/1 /Ji j( j!ifi j liJjll.i/ilijji' /l d av ra n

ı

ş

Ca r k 1 a r

ı -

b i r ' \, ·jijl�j!jJ.!j!)iii!l i !: ,::rr?� iCad e,

Nesneyle, onun kütlesi ve boyutlarıyla karşılaştığımız anda oluşan duyum he­

men sonra onun rengi ve tarzına ait özelliklerle çeşitlenir ve değişik insan­

larda değişik ifade etme biçimlerine yol açabilir, bunun sonsuz bir değiş­

ken yarattığı söylenebilir, yahut ifade etmenin dialektiğine yol açan sürecin her değişkeni kendini degiştiren za­

man içinde farklıdır denebilir. Böyle bir sarkma yaptığımızda geriye dönüp nesnenin bazı özelliklerinin daha ölçülebilir ve yakın tepkilere yol açtı­

ğını, renk gibi bazı özelliklerinin ise daha soyut bir alana doğru hareket halinde olduğunu söyleyebiliriz ve ör­

neğin renk hatıradır dersek tercihsel bir yönelimde bulunmuş oluruz. Bu durumda ruh hastasının nesneyle te­

masının an,* sanatçınınkinin zaman duyumlarıyla gözlemlenebilecegini söylemek zorundayım ilki lisana ula­

şamazken ikincisi lisanı aşama çaba­

sındadır. lıkinin i çinde bulunduğu dünya ile ilgili hiçbir somut veri elde edilmezken ikincisi bize bir kültür pa-

Emin�

zarı sunar. Şimdi nesne kelimesi ile başladığımız yere dönelim, eşya de­

mek isterdim: ama eşya nesneden da­

ha kültürel yüklenmiş bir kelime, hem tabiatı itibariyle böyle bu, hem bazı özel nedenlerle, bö lece daha yalın bir zemine oturur daha çok kelime ile karşılaşır lisanla oynadığım çıldırtıcı oyunda zevkli "bir artı daha kazanmış olurdum ama biz göçebe Türkler mah­

rumiyeti severiz. Aynı bunun gibi sat­

rancın ortalarında taşlar, içinde bu­

lundukları kare içinde kendi mahiyet­

lerinden kopmuş, hareketin her anın­

da kazandıkları her yeni anlarula bütünleşmi'$1 rdir. Size ruh hastası ve sanatçıları değerlendirirken üçüncü bir yaratık türünü romantiği ele alma­

yı öneri orum. Bir romantiğİn talepler kimyası zamandan kopup onun içine eridiğinde o artık bir satranç taşı ha­

liyle üslup kazanır. Romantiği, ruh hastasına daha akın bir yere koyduk şimdi de am edelim. Bir göçebe mesa­

fe içinde bir satranç taşı zaman içinde

birbirlerine benzeyen bir durum yara-

(16)

tırlar, kendi başlarına bir manaları ol- . dugu iddia edilemez . Böyle bir du­

rumda ve her durumda öngörülebilir ki, hayatla her temasımızda ilk duyum ve hareketlerimiz birbirine benzer, bu yüzden ancak çok küçük farklılıklada ayrılabiliriz birbirimizden. İşte bu çok küçük farklılıkları bakımından diger­

lerinden biraz ayrılıp kendi aralarında daha çok ayrılan kimi insanlar hem insan hem göçebe hem bir satranç taşı haliyle kelimeleri biryandan gerçek boyutlarına indirip biryandan sonsuz­

ca sembolleştirerek psikiatri ilmine konu olurlar. Sanatçıların kültür üreti­

mi nesneleri ile girdikleri ilişki ise kendilerini ve bulundukları zaman­

mesafe birimini ifade etme konusun­

daki tercihlerinde ortaya çıkar. Nasıl seçersek demokrasilerde oyla yahut oy hakkımızı kullanmayarak öyle katılırız iktidar etme biçimierimize gündelik tercihlerimizle. hemen söyleyelim eğer bir özgürlük varsa ifade etme biçimle­

rimizle seçtiğimiz tarz özgürlüğün boynuna vurulmuş kilittir. Peki ama ne? Başka bir şey mi var? Evet başka birşey de var.

Başka türlü kültür üretimi saha­

sında at oynatan ve sanırım tercilıli oy haklu bulunan bütün kültür üreticileri gibi sanatçıların da yapıp etmelerimiz içinde böylesine rahat yer almaları na­

sıl izah edilebilirdi? Hem korkaklar

biryandan hem pervasız ve küstah öte yandan. Bazı farkları yaklaştırıp bazı­

larını uzaklaştırdık ama sakın kork­

mayın derin farklılıklar arasında da derin bir farklılık kalabilir her zaman.

B öylece eğer biraz b agım sız düşünürseniz fark bizim yazgımızdır.

Siz de kabul edersiniz ki bunda bir özgürlük bulmak tuhaftır. Evet, keşfe­

dilen alan arttıkça keşfe konu alan azalır. İşte o yüzden gündelik iktidara en fazla katılımda bulunan biz sanatç­

ılar katılım zorluğu içinde bulunan ruh hastaları ile hiçbir açıklanabilir yakınlığımızın bulunmadığını bilmek anlatmak ve hayatın esası zemininde soyumuzun sürmesini (dışardan) sağ­

layan, düşünmenin varlığı için kaçınıl­

maz olan delilikle, hayatın sarkiDala­

rında yer alan dehiliğe giden yol ara­

sında bir mahiyet, üslup ve ahlak farkı olduğunu kanıtlamalıyız. (Hastamızın romantik bir kimyası var doktor ha­

nım "Başka Bir Şey Var'mış"). Tarif etmiyor. Bizi izlemeye devam edin.

SERDAR KOÇAK

*An aniden oluşur ve birdenbire yok olur bu bir alışkanlıktu.

8

Agustos

1992

�değilim

(17)

Diyarbakir 'da

c

ü

m

b ü ş

Y 1 ll N

��ttı 1

:�.:. '·�·'·: ·.·

:

.

:

.

.. .

. ·.·.·.: •,'•

,,f u ::

.

:

:.

.

·

.

:. :::· :::

' 1 1

ilK �AAlliRiNDI

Hegel'i

T

o t (,{ /1( a

ikiye ayıran cellatları, dönekleri, ceki gerçekle tanımlayacak kendi- hainleri gördüğü kadar da yabanıl, ni o Büyük Ölüm' de. Evet, dalga- tüylü ellerle sevgiyi tunçlaştıran lar gücünü tarihin ateşinden alan ataları, mağara içlerinde döllenen o eşsiz tayfunla şahlanacak ve dal- Belki okyanusa ulaşahilen son ne- paylaşımı, petekler gibi ağır ağır galardan sıçrayan su,

tüm

volkan- hirde g idiyorum. Yazgısı değilim örülen erdemi, yani Sokrates'i, ların ateşini alıp son insana mut- ama tüm insanların, belki haber- Kant'ı, Bruno'yu, yani Pir Sultan'ı, lak ıfırı bırakacak. Ve her şey, aç- cisiyirn son sığındığını kanıyla bo- Şeyh Bedrettin'i, Yunus'u, yani lıktan kendilerini yiyen hamam yayan son insanın. Yolumun baş- Nazım'ı ve o koca Ruhi'yi ve daha böceklerinin kabuklarında bula- langıcı çok uzaklarda kaldı, hatır- nicelerini. Ve ben bensem eğer, cak anlamını ... (Şamata yaklaşıyor, larnıyor artık su almaya yakın san- beni ben yapan tarihi bir özbilinç- Tchaikovsky'nin uzaklaşmasından dalım,

o

soğuk, berrak ve yüce ka- ti bu sandaL belli.)

yaların bağrından fışkıran pınarla- Evet, o Büyük Ölüm'e yak- Sandalın benden önceki

rı.

Bu sandal çok şeyler görmüş; laşıyorum. Belki okyanus son ge- son yolcusu Nietzsche'ymiş. Göz-

kan emici yarasaları, ince, narİn rçekle son kez buluşacak, ya da yaşları hala yerlerde, kurumamı.ş.

boyunları

kör

ve

paslı kılıçlada son gerçeğe kavuşamadan bir ön- Ne garip, "aptalmışım ben" diyor,

soramadım

(18)

o yüce vicdan. Çünkü unuttuğu bir şey varmış; yerçekimi. İşte onun için en yüce doruklardan düşmüş, düşerken de erimiş ka­

yan yıldızlar gibi o zavallı üstin­

san. Zavallı üstinsan şimdi ağla­

mayan ayın altında çingene çalgı­

larıyla son kez dönüyor ölüm val­

siyle, kendini bile ısıtamayan post-modern ateşin etrafında. Za­

vallı üstinsan suça köşküne gider­

ken çöl fırtınasına tutulmuş. Bal­

konlarında çiçek yetiştiren zavallı üstinsan, ölümün leş kokan kanı­

nı bir kompüter oyunu sanmış.

Zavallı, sonsuz kere zavallı en so­

nunda düşlerinden de atmış, bili­

nçaltını süsleyen Tchaikovsky'i.

Canlı ya da cansız yayuılar. Baya­

ğılıklar yarı.şıyor iğrençlik tacı iç­

in. Yeni yıla girerken, şans size gülerken. Ruhu yüzüne yansıyan aptal spiker üstinsan olduğunun bilincinde olmadan şansların de­

vam ettiğini haber veriyor. Açarsı­

nız di mi? (Bu sorunun gayri-

mantıki oluşundan habersiz sa­

lak.) Kanal Değişim: Müslüman Medya. Bir Bosnalı çocuk, ama o Büyük Ölüm'ün habercisi bir ço­

cuk. Bana bakıyor, yalnızca bana.

(Gözümden birkaç damla yaş akı­

yor, tarihten kalma.) Kanal değişi­

mi: Akbabalar. Kanal Değişimi:

Alem buysa kral kimmiş? Çakmak çakmaya gelen kim? Bir reklam:

Gördüğünüz bu holding kaderci işçi sınıfı tarafından sonsuza ka­

dar sigortalanmıştır. Stop. Sanat adına iğrençlik tacı için yarı.şıyor­

lar. (Ay ışığı ağlıyor.) Sokaktan canlı yayın. Peder Noe=Noel Ba­

ba, hediye olarak o Büyük Ölüm'ün negatiflerini veriyor her­

kese. Madem sokaktayız, bu tele-

kaçmış, değişen dünyadaki köşesi­

ne. Acı kayıp benim için.) Kanal Değişimi: Akbabalar. Kanal Deği­

şimi: Sürpriz sanatçı kim acaba?

Belki Orhan'dır. Bari eskilerden okusa. Biraz bilinemezci takılıp,

"meçhulden gelmişiz, meçhule gi­

deriz" dese bari. (Ama bu konuda ciddiyim) Bir reklam:

Gördüğünüz bu holding devlet ve toplumun şekillendirdiği sürego tarafından sonsuza değin sigorta­

lanmıştu. Stop. Hani haberler, ne­

rede haberler?! Ammavela- kincümhürcematin, güzel söz ne­

tekim. Sahi o nerde? Şu şamata­

nın resini yapsa olmaz mı nete­

kim? Canım onun işi vardu. Kim bilir pembe bir havada, mor ka- vizyon neden ıssız cami avlularını ranlığın resmini yapıyordur.

göstermiyor; mesela musaila taşı- nı? Bosna yollan taşlı, geliyor ka­

lem kaşlı. Kanal Değişimi: (Biraz kızgınca.) Gibiyim gibi gibiyim, beyni çalınmış bir salak gibiyim.

Ortada kuyu var. Lütfen atlayarak geçiniz. Aa, o da ne, bir beyin görüyorum. Pardon, çorba yapıla­

cakmış. Lütfen obur obur yeme­

yin, biraz ağu için. (Eyvah! Zülfü

Kanal Değişimi: Beynine silikon taktırmayı unutan dişi spi­

ker kendiden emin bir şekilde, ye­

ni yıla artık bir saat kaldığını söylüyor. Neden çok sinirlenip;

"Bunu idierinin güdümündeki timsahlar da biliyor, salak!" diye

sıııaı

Ortalık

(19)

bağıhyorum. Duysa beynine sili- kon taktırır mıydı acaba? Kanal Değişimi: Müslüman medya soru- yor; Bizi kim böyle sorumsuz ve duygusuz hale getirdi? Paranoid karakter, obsesif fikir, depresif du- rum=Ajitasyon, tahrik ve önlene­

meyen(!) yangın. Kanal Değişimi:

Akbabalar. Kanal Değişimi: Bir reklam: Gördüğünüz bu holding, silah fabrikalarım sigortalayan şir- ket tarafından sigortalanmıştır.

Stop. (Bu reklamın anlamını düşünüyorum .. )

ma, sen de alkışla, program yönet­

meni misin nesin!? Kanal Değişi­

mi: Sürpriz şarkıcı Orhan değil!

N ane şekeri, yatı olan, yani hüzünlü gitar, büyük nikah şahi­

di, hani sarı kızın şeyi (neyi?). Ka­

nal Değişimi: Haydi şimdi gel (=ne olursan ol yine gel mi aca­

ba?). Ama sen orda dur Bosnalı çocuk. Yani şimdi sırası değil.

(Dur dedik ya, yarın bir konser de senin için yaparız). Kanal Değişi­

mi: Artık beynim donmuştu. Yal­

nızca bakıyordum. Yarı çıplak bir kadın etini pazarlıyordu. Göğüsle­

rini, kalçalarını. Kadına boş boş bakıyordum. Ama göremiyordum;

Tuvalete gidiyorum. (En çılgın nasıl bir pazardı orası?!

düşüncelerimi tuvaİette yakalamı­

şımdır hep. B\lnları yayınlamayı Şizofrengi yayın kurulunun uygun görmeyeceğini düşündüğümden dolayı yaz-a-mıyorum)

··:·

Büyük an=

40 000 000 000=

dışa açık tip ranıbo karakter= çoşkusal patlama= us yarılması= Tanrı bizi korusun ve bölmesin= amin (al­

kışlar alkışlar) Şi.şt! fazla ciddi ol-

çok_..

Gerçek buz gibi soğuktu. Bosnalı çocuğun yüzünden de soğuk. Ve gerçek aydınlanma çağından kal­

ma bir portrenin soğuk ve sorgu­

layan gözleriyle baktı bana. Ve elimde tuttuğum kanal değiştirme cihazını, sanki çok eski tarihler­

den kalma kör bir kılıcı buakırmı-

şçasına yere buaktım. Sonra yavaş yavaş benliğimi şekillendiren ki­

taplarla dolu odama geçtim. O an­

da gerçeğin buyruğuyla kaset çala­

rıma Mussorgsky'in Pictures at an Exhibition adlı eserini koydum.

(Bu Hegel'i okumadan önce bir ayindi). Artık her şey müziğin o korkunç büyüsünde kaybolup gi­

diyordu. Ve ben artık yavaş yavaş aklımla baş başa kalıyordum. Ve benim artık aklımdan başka tüke­

tecek hiçbir şeyim yoktu (onu ye­

niden üretebilmek için).

·::.:·· -:::

G. W. F. HEGEL - TARIHTE AKIL

SON BÜYÜK YALNIZLIK

Şizofrengi'nin Notu : Bu yazı postadan çıkmış ve Nazi lli 'nin Hamzallı köyünden postalanmıştır.

(20)

ftaziante

K ey Word s: Huma*n being, in,anity1 psych!a.try1 p�y,hia trist�

rahonal1 nrahonGI1 ne«essıt1es*

4 Kasım 1993 Gaziantep

llgilenene;

Mektup yazmay sevmişimdir hep. Düşüncelerimi, duygularımı aktarmanın en uygun, bazen de uy­

gunsuz! yolu olmuştur benim için. Gaziantep'te, ortak bir dil kullanamadığım, anlamakta o kadar değilse de anlaşılmakta güçlük çektiğim insanlar­

la b irlikte yaşamak zorunluluğunun ve "gözden ırak olanın gönülden de ırak olduğu" gerçeğiyle i l etişimde b u lunabi leceğim insanl ardan günbegün uzaklaşmarnın getirdiği "muhabbet öz­

lemi" söz konusu o lduğunda uygunsuz düşme kaygısı önemini yitiriyor b enim için.

Yazmak, özellikle mektup yazmak bir anlamda hesaplaşmalarıma aracılık eder. Kendime bile iti-

raf edemediğim birçok şey, çoğu zaman kalemim­

de dilleniverir. Yazarken, kontrolü bir b aşka Süheyla alır sanki. O yüzden, yazmak aynı zaman­

da iç dünyamla da iletişim kurmam anlamına ge­

lir. Kendimle ilgili keşfe çıktığımda ve bu keşfe sevdiklerimi tanık kılınayı istediğimde mektup en iyi araçtır benim için.

Bugün mektup yazma havasındaydım. Yazmak ko­

nusunda kararlıydım ama kime yazacağım konu­

sunda kararsızdım. Ankara'ya gidişimde fark etti­

ğim "insanların benimle sohbet etmeye ayıracak zamanlarının kalmaması" gerçeğini anımsadığım­

da doğrusu hitap edeceğim isim de bulamadım.

Yazabileceğim insanlar da bu gökten düşereesine gelen mektup için belki de kaygıya kapılıp sağlı­

ğıını merak edeceklerdil Bu yüzden ilgilenenler için açık bir mektup yazarak dergiye göndermek

kalabalıktı

(21)

düşüncesi cazip geldi. ma gidiyor dersem yalan olmaz. Ama böylesi ya- Mektup yazmak dışmda başka kötü alışkanlıkla- nıtlar, biliyorum ki hem kolay, hem de eksik olur.

rım da var elbet. Bunlardan biriside hemen her Aslında psikiyatri, başka sorunların yanıtını arar- şeyi sorgulamam. Çocukluğumdan bu yana bu ken k�rşımda bulduğum bir yol oldu benim için.

kötü alışkanlık yüzünden başıma neler gelmedi Kendimi, gerçeği, yaşamı ararken ve sorgularken, ki! Başıma gelenlerin içinde en dehşetengiz olanı .eııt2.�Ueltiliid�;:n kurtulup, görmediklerimi gör- da psikiyatriye bu la§�9:1§ •: QJ:ı:Jlll.Jri.i. @ ����Pll:; %)f'::}I t?•'IIII::::t'f!I.i (�! F dl1 � ��Üi ., e :a ·: :& . larımı işitmek, yapamadıklarımı

Evet, şimdiye dek · ımı geliştirmek için çıktığım yol-

reni, Tanrı'yı, dini, toplumu,

·

gideceğim yere eriştirebilirmiş

talığı, psikiyatriyi, yani aydın ge

sorguladığı her şeyi ben de sorgul ad i ·ı, � · · ı · ı ı : �� ��� f �� J �� ij ll l l i J i l l i l 11 r j ��r���i 1 1 :1işimin salt bu masumane ama- layıştan hemen herkes, her kurum, ij andığını söylersem yine kendimi

sibini aldı. �lbette kendimi de En az bunlar kadar güçlü baş-

şitli nedenlerle kırmızı koltuğa varlığı da söz konusu. Söz e-

mek kimi zaman zor geldi. Burada lar olacak daha çok.

eksik kaldığını düşünmüş olabilirs

· .

n en önemlisi hesaplaş-

yazmadım, çünkü sorguladığım şey İstenmeyen bir çocuk olarak

gerçek ve gerçekçilik. Bu yüzden anne- babamın mutlulukianna

yin "gerçek" olduğundan da kuş : duygusu çocukluk yıllarıının en samalarıının bir süre sonra gerçe . : .· du. Kendimi affettirmek, varsay- ceğinden, yön değiştireceğinden .. ndirmek, "iyi ki varsın" dedirt-

ni savunmalarım devreye girmeden geleni yaptım.

zurunda sorgulanmaya girişimdeki yüp, daha çok insanla biraraya

bu. başka reddediliş yaşadım. Diğer

lns�nlar "niçin psikiyatriyi seçtiği olduğurnun farkına vardırıldım.

idealistçe, bilgece birçok laf ederk i olmayan bir özelliğimden do-

kendimi ve gülümsüyorum gizlice. insanlar bana acıyor ya da alay

tırma düzeneğini iyi kullandığım

·

ki acınası, hayıflanılası ya da

tebrik ediyorum! Oysa bu soruyu k durumdaydım. Şaşkın, kırgın ve

ğurnda bu kadar keyifli· olamıyorum!

.

.

. •· •· :

e kabul edilememişken ( o za-

şimdi olduğu gibi. .. öyleydi), insanların dünyasına da

Psikiyatriyi niçin seçtim? Neden y demek. Ölsem daha iyi!

ok şeyi geri plana atarak, onu ön pl Bu soruların yanıtlarını vermek . h v l..lı

.. ···"'"''""

de zor benim için.

ırn;a:nı:a

Nasıl .-

(22)

rı"nın üstünlük sağladığını görmek) ona sıkıca sa­

rılmama neden oldu.

Ergenliğe girdiğim yıllarda kendimle daha çok uğraşmaya başladım. Güzelliğin, aristokratlığın,

rnek saçma gelir oldu. Oyuna geldiğimi düşünür oldum. Zayıflığımdan vuran toplumun -oyununa gelmiştim. Ağzıma çalınan bir parmak hal karşılı­

ğında toplumun çöplüğü yüklenmişti omuzlarıma.

statünün, zenginliğin toplum için ne denli değerli Elime sihirli bir değnekmişçesine tutuşturulan bir olduklarını gördüm. Güzel değildim, üs tüne . . . � .MPW� � {�� : JW.:manlık diplomamla), aykırılıkları, üstlük özürlüydüur :: :��W:r��rn:: : r� :!:�������!ili!���:::·li!! !i: : :��R.ift��l,����İ,i·: ııormaldışılıkları temizlernem iste-

� . :� : ; .nn cad ı : : : · �� ği ! : ; t :�: -���· t ! ' i l f Jt �( { ���� ���:: ::. �u c ��� i · ::: y �::;:

yordum. Böylesi acı çektirdikle d.·i,�;�·�··:·: i,*�*ijl�f�·.-:·:;:; - ::: �@$�J�y J. @. ::·.� nla r a! !şimi iyi yapmayı öğrenmek Tanrı ve ailem hana horçluydular. B�ti;�)fJ:�it' -:-:-:-·-·.·,·.·.:-:-:.:-:-- · -:-:--· :-·.;-:-.-:-:-·-:-:.·-··· y�5 :: i!i� �* i. !Ji���t;ii ··.-.·.·. · ·· ·· j#�madım ki? Iyi bir çöpçü olmak ne ·.· . ·· ·.

şam, mutluluk horçluydular. < ·:: .. :

...•

.• ··• • ·:; · ·: .

.

ypE� 9i,i��)ı#H:

Ama haktım ki, kimsenin bu h orç t�� f-h ;�b�!i;J 1iı. � ! · !i::i.:IY � :·. �:� · :· QBP�! bırnam da yetmedi, insanları mem­

yok, üstelik alacaklı gibi davranıy�t��� < ,�-';#��� -- ;'·i ·· : #.9&! ;:,y� i-'m��metmem, rahatlatmam da gerekiyor­

borçlarını ödetmenin bir yolunu af,�Y,� !,·!�§.&* ı i !: :::.:::::- �tı,i : ' ! :§�lj !�� i�:,:��ğn eğimle büyücülük de yapmalıy­

dum! O sıralarda TV' de izlediğim hi! �:i p�W.iy�ft'ij it::·.::: ;< ·. a�§ J,:!�t���\�j:�· de hekimlik yapahilirdim.

zisi yol um u bulmamda hana ışık t4tt�!! !!f����r�t� !· ·· : :::�fl.#!· ; ��i� �Jnİ anlamak beni az kızdırmadı. Bu üstünlük sağlamanın yolu iyilik y��m���ijW, .·y�j ::·; .. i· ' (��w :�4 ��i�}�; ,:.�ntipsikiyatr kesildim, psikiyatriyi dım etmekten geçiyordu! Sihirli hi�j!;����� ! ! � :�tj!. �e ;, lJ ! !i ! !ij !j �� ım E �!-!i � �� �tirdim, yadsıdım, alay ettim. Ama saniara yardım etmekle bir adım B# :� · ' 9U §r# r�� f:: ;{ ' 'b#/ 1l�:' b�#i#):/'iyileştirme"nin sağladığı üstünlük n uz, ayrıcalığınız ve dokunulmaziıtıhıi>:�lÜ}'.S i.d �i-; · . · - �rl�� f �fi�J §.jan gereksinimi azalttı, ne de insan- Ilişkiyi siz kontrol ediyor, sınırlari( � i,�- �z �!!i J�rf jj!Jr ::{� i�j ������:::j;sağlıklarına kavuşturulma" heklen- dunuz. Bir insanın kendisinin hile:::gi:�§�y�·::p@af.:; ···: :·ji�e,iW,.�i :.;�fb.:l�K!razı, satan razı" gibi bir kahullen­

ret edemediği dehlizlerine giriyor@*ij�'� '·X��� -@� lO:·_ .;. : .· Mı�jg :; iy��id�� temizliğe, yeniden hizmete koyul­

hağışlıyordunuz onlara. Ne harika ı h�:· �i yai·'1*-! :·::·.·::: -,:·,! �4:�;_.· ı.Ji� :hrl ' iş "imansız" olmuyor. Bir şekilde Aslında ne kadar büyük yanılsamay4.i'j:���:: u.�!t{��:l·!�·· .:: ���M�� it,�i�]��:em" lazım.

zin, hem de sizden yardım isteyen i::����i.��j-� }'�F ( ŞJÇ ·p$i�Jy��H:de değil, benim ve insanların ona nılsaması. Ama bu yanılsamaya heni::� i� i*;:: he M� ��- ·U Mi � �i�i >�iıl�mda aslında. Psikiyatriden ve ken- onların gereksinimi vardı. Bu yanils �Jıi@�� : �ii.� > ; : �§ı d �� :lj�kf�#tilerimde daha gerçekçi ve mütev�­

kendinizi büyük ve güçlü hissetti ren?:��- y �J��s · : : # :()l§�(ı}j:�? !\ma insanın masallardan vazgeçme-

�::� 1u o ;�

:: ��:: � ��� isn : �� : ; ; e : J t 1 ( � 1 ��� � �l i i !! : ill lfl� c f : �: ::::

,'.

: :: · �::� i : �;�:; :

içine girdiğİrnde hendeki sihri kayhö iJ.# . )f:\ yÜ�� f-:_:·.: ;· :;��- ! � � �l.lW e* �i�k bu sorunu çözümleyehilirim hel- lık mı ş gih i görüne:�: Z��,l�g,, ��:�:T: :�: ,: � r � � i ! ! J ? 1 �� : : i J i � i,;t :! ! iijij:iiii��.::::ı:ji:::J ji :::i ii· !i>!i !:! :.;:ı:,,,,,,,, ... ... . ,,

. .

.

.... ,, .

.

,

,

,,,

,

,

h aşka insanın yaş #ffilP:'�.:- ·.· . . ·.· .. · ��r,: �#.��W� :.-mM���.J.� : �ır·· : : : 'P.·���� : �g::

,

: :::,:::; ::.::. _:.:;:,: . ·.;:,..:. ·:·: :,::::. :.;.:-::: ·:::·::::::::::: , .. ,;:,,,, ,· ;::

_.

yaru

(23)

2 OCAK 1994 Gaziantep

�aü.r istemin nerede, gücün nerede? Ben varolmanın day

anılmaz

hafifliğini ya§ıyorken, sen varolmakta na­

sıl

direnebiliyorsun? İstemen elde etmene yeterli de-

Yine

ilgilenene,

ğil,

eyleme geçmek gerek, hadi kımılda biraz! Ne di- Yine yangınlardaym-ı. 'burn out'

diyorlar

galiba buna. yorsun doktor hey, içeri

mi

tıktıracaksın beni?

Ttikenrnişliğimi

bile paylaşamıyorum bu ilde.. dokundun mu, bir beyni mıncıkla-

duğumu,

tükendiğirni,

burnumdan .

Ş(

�lu!l��!id�i#t:t:: �IA:f: �r =: ,�j��� j���.: :y�amlar içinde kendi yaşamın

· seye söyleyemem, çünkü

be11

· . . .· ·. .

. .. şeytana sattın mı? Ce- yok

böylesi insani

şeyler�;: h�n.:pslkiyatr'ım, hiç böyle

· ·. · .

.

?

Sen hiç kendin ol-

böyle şeyler yakışık ao/:§1,! . ? Gelme üstüme

Kötüye kullanıJ # § i, iliklerime kadar

sömürüldüğümü

���cJH?rum. Canı

ders

çalışmak

is-

:E;�:�ı��il�i���fi��

��::�:1�::�!ill11ijll

;:;��:::�:::��li�tll, olacaklarım öğütlemef4 �Bf��t,ı,�rn, llılil e� f:m wtsallaya- 1 f � : m! "Eşrefi

1

Ha- rak, "1-ıuı! Böyle davrahffiaytli dhlWn" demek be-

·: :.

: ... : duymuşluğum

nim

görevim

mi? Günlük yaşamda bunalmış, sıkılmış,

şey olduğunu keşfede-

konu.şacak, sırlarını paylaşacak birini bulamayıp, ha- aranın, aranın beni na sığınan birine dert ortaklığı yapmak benim gör .

•. . :

.. .

·

· · .

.

: .·

. . . . .. doktor hanım çıldırdı!

vim mi? İnsanların dünyalarındaki çöpleri b

.

·: . . .. ..

·•

. •• ·• .

•• ·•• . .•

:. •:

·

· ·.

aniayabildi benim;':�9ktor hanım ' yerine mutluluk doldurmam gerekmiyor mu?

.:: .• •· ·. · .

. Şükretmek lazım, 'heınşir� hanım' da di- Bana teslim edilen yaşamları alıp, isl""!�P:B•.·�·•·s��:l"·•�or;;::•:::::•• i. Hopterelelli... . .

...

..

.

dönüştürup

geri verınem

•· ..

Korkmayın, ne yazık ki oynatmadımlJ'l � yazık

ki

ak-

parsam yapayım bunu, istenile�

·.

lım hala başımda. Hala

·

)lldİ idağıtıyorum.

geri verınem gerekmiyor Yorul-

yım

bunu,

ister ilaçla, · .

kırılgan,

la, ister psikanalizl

memeli yi m, yaşam :Y()rrnuŞ. .

. zat�enl :Yorın.achi:n/ $1ijıs!h��( t / ss��r�tiurcıı; M• lŞe. Ya:J'ı.�t®C:ıtiıo:):'i dan, hırpala

.

doktor bey!

> .:

Delireceğin-ı. u.··,

, ... . �·""".,_ . ;Kpın,ı:;ıan;ı:�g

ilik

beni

(24)

7

Denk 1 994

Gaziantep

görmesini engellemek bana göre! yenilgiyi de özümseyebilmݧ deği- Herkesin akıllı olduğu bir dünya lim. "Iyileştirme" gerçeğinin ya- ne çekilmez olurdu! Deliliklerini şattığı yenilgiyi de özümseyebilmi.ş ya da delilerini iyileştirmem için değilim.

Deliseverlere, bana gelenler bir bilseler insanlık Ne var ki "şifa" ile "sosyal salah"

Paul Auster'ın "New York Üçleme- hali arasındaki farkı öğrendiğim-

si"ne öykünerek, ben de beri, kendirnce rahatladığımı

lanmı üçlemeye karar Meslekte geçen se-

sonunda hitapsızlıktan ��§i@jij:(f:f{t.lij�ıf:fiff lji(y��W.k�leneyim bana, "tıp"tan dum. Benim gibi bir

:

;

�m!�:::��g::;e.'o/if!ff�f� ==��vsıkl\l'atr "den beklentimin ancak başka d _eı ıseıv �� i!�t ·: ����):::r::::::: ��m r,::

:

� --�

.... ... ı..,

pı;ikiYIWrm�Ui�i�i*ttt .�:':'!��··•!"·�·J·��···"'alah olabileceğini

lir diye düşündüm. yazık ki, .öğrendi-

Bir önceki ::·� = ������ ��i�� ����E: hastalıkianna ya

kızgınlığa bulmam için

ellj�?;el,�?��tifmit:���t:=::tt:::l)�:��#iW:�tt�:®.:i: isteyen insanlara,

olsa gerek, o meyi, girenleri

yi deniyoruro ���:':� 1 ;�� ��; ::: : �����r: ::.::: •:::::::���r�� m ::: �ı

lıkla delilik

; ; ��-��-� iıl�������������� ���ili� :

ğında akıllılardan ' kii . l �. • i l{y�)f$1�iK·r:

da, aslında delilerimi · � · ����iji:•:f korumaya çalışıyorum.

deliliği yaşatmak, delilerin

ks�*��::;:�;•q•�tt:::r=. ı.®l��::=:im.l!L®.tam çok güç. Umu-

"

1 1 1 il ll t ı i ll i i ll �: ; kadar yıkıcı ola-

� halde, insanla-

.- Valla

(25)

" b e n d e m i ş i m a y n a d o n d ö n ü l m e z d e m i ş i m "

S e r d a r K o ç o k

b i r d e n y ı k ı l m ı ş ı m / a n n e m i k u n d a k t a b u l m u ş u m / b e n o n u n b a b a s ı o l m u ş u m / b e n g i d e r e k p e k ç o k k i ş i n i n b a ­ b a s ı o l m u ş u m / d u r m a d a n ç o ­ c u k l a r d o g u r m u ş u m / o l m a z d e m i ş i m / y a p a y a l n ı z y a ş a m a ­ y a b a ş l a m ı ş ı m / y a l p a l a m ı ş ı m y a l p a l a m ı ş ı m / i p l i k l e r i m i y a k m ı ş ı m / s a k a l l a r ı m ı k a z ı t ­ m ı ş ı m / ç i n p a d i ş a h ı n ı n k ı z ı ­ n ı r e d d e t m i ş i m / b i r g ü r z a l ı p b a l y o z z a n n e t m i ş i m / i n ­ d i r i r i m u l a n k a f a n ı z a d e m i ­ ş i m / b u I N S A N L A R l N K A F A ­ L A R I N E R D E D I R b u l a m a m ı ­ ş ı m / v e d a h i g ö r e m e m i ­ ş i m / k ö r m ü ş ü m / k e n d i m i s e ­ v e c e k m i ş i m / k e n d i m i d e b u ­ l a m a m ı ş ı m / b e n d e b u l g u e k s i k l i g i v a r m ı ş / h a s t a n e y e k a l k m ı ş ı m / g a z e t e y e ç ı k m ı ­ ş ı m i g ü z e l b i r d e m e ç v e r ­ m e y e k a l K m ı ş ı m i ç a l ı n I s ­ t a n b u l ' u n g ö g ü s l e r i n i ç a l ı n d e m i ş i m / k u ş k u s u z c a z d i n ­ l e m i ş i m / a s l ı n d a y a l a y ı n I s ­ t a n b u l ' u n g ö ğ ü s l e r i n i y a l a -

ho cam ·

ı

1

.

Ş A R K 1 :

m ı ş ı m

F ı r o y d ' d a n k o r k m u ş u m / N E L A N O B Ü Y Ü K G Ö C Ü S K O M P L E K S I d e m i ş l e r d u y ­ m u ş u m / b i r a z u t a n m a z m ı ­ ş ı m / b i r a z d a u t a n m ı ş ı m / a ş ­ k ı n e n g i n d e n i z i n d e b o ğ u ­ l a c a k m ı ş ı m / d a l g ı n l ı k i ş t e u n u t m u ş u m / a ş k k a z a s ı n d a k u r t u l a n a d a m o l m u ş u m / o l ­ m a y a n v e o l m a z s e v g i l i m i d i z i e r i m e o t u r t u p i k i s o r u s o r m u ş u m ;

l . I l i ş k i m i z i n f ı r t ı n a l ı b i r i l i ş k i o l u p o l m a d ı ğ ı n ı n a s ı l a n l a y a c a ğ ı z ?

2 . S a m a n y o l u v e d i ğ e r u z a k g a l a k s i l e r e n e z a m a n g i d e c e ğ i z ?

"so n s u z a g e ç e r l i söz c ü k l e r y o k t u r .

Referanslar

Benzer Belgeler

Efemçukuru altın madeninin işletilmesi mutlaka engellenmeli ve İzmir’in Tahtalı barajı, Balçova barajı sularının kirlenmesinin önüne geçilmeli ve çaml ı

KARADENİZ’e akan derelerin önünü asfalt yolla kapatıp, sonra “Dere niye taştı?” diye sormanın elbette bir adı vard ır.. Ama

Biliminsanlar› bu tür problem- lerin, yeni bitkilerin di¤er bitkilerden uzak yerlerde büyütülerek ve daha baflka önlemler alarak ortadan kalkaca¤›n› söy- lüyor ve

Bilmek şöyle dursun, onların gün yüzüne çıkartılmasını yasaklayanların, sular altında bırakmak isteyenlerin de ne denli bunlardan yoksun olduklar ını... Cengiz

fiema, flüphelinin sözko- nusu suçla ilgili olarak sorulan sorula- ra verdi¤i fizyolojik yan›tlar›n yan› s›- ra, kontrol sorular›na verdi¤i yan›tlar› da

Denek farelerin göbek ya¤›nda, normal farelere göre 2,5 kat fazla enzim etkinli¤i görülmüfl.. Deneklerde stres hormon düzeyleri de %15-30 aras›nda yükselmifl, ancak

a) İslam hukukunda da davalının -para ile olmasa da- kefâletle salıverilebileceğine dair örnekler vardır. Mesela, Hanefi hukukçusu İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar adlı

Pl (Porta Caligaria adıyla anılan bu kapı ayakta olup adını taşıyan semttedir), AYVANSARAY KAPISI (Kara surları üzerindeki son kapı olup hâlen bir bölümü