• Sonuç bulunamadı

Sakin, sıradan bir gece. Allah versin bila(istisna ll arını

Belgede hanım.- Çiı�A ç (sayfa 41-49)

yın yapıyoruz." Son man­ dalinam.

Yatağıma uzanmı�, üzerimde yumu�acık battaniyem,

man-dalina yerken televizyon seyrediyorum. Sunucu hanımefendi:

-"Onurumuz zedelendi, tam da ISKI bantlarını a­ çıklayacaktık" diyor. Fırlatıyorum mandalinayı es­ tetik burnuna, isabet kaydedemiyorum; olsun, bir dahakine vururum; umarsızca yana dönüp battani­ yemin tüyleriyle oyna maya başlıyorum. Özgürlüğün sesi intersitarın üzerinde kara eller dolandığını öğreniyorum.

-"Bakın sevgili seyircileri miz, emniyet güçlerine kapıyı açmamak için kahramanca direnen, �u gözlüklü olan bey, haber müdürümüzdür; tanısa­ nız, öyle tatlı, öyle sevecen bir insandır ki. . ." Ani bir dönüş ve hanımefendinin ba�ını hedefleyerek yaptığım atış maalesef "en büyük intersitar• diye naralar alan adamın altın di�ine geliyor. -"En büyük sizlersiniz, hattımızda sayın Ecevit var, �imdi kınayacak, telin edecek, bu arada bizimle birlikte olmak isteyen seyircilerimiz için adresi­ miz..." Huzurluyum, battaniyemle oynuyarum, iddi­ asızım, atış yapmıyorum.

-"Susturamazlar, halkın sesini susturamazlar, sizlere destek olmaya geldik." Ne desteği ya ... gecenin bu saatinde, hem sen kimsin?

-"Efendim, ben ANAP Ikilelli belediye başkan ada­ yı..." Çüş ... Ne uyduruk adamsın sen be, ağız !adıyla bir mandalina yedirmediniz.

-"Ay ... ne duyarlısınız, hem biz zaten teleandan

ya--"Ben yalnız gelmedim, bütün parti örgütüm burada, ilçe belediye başkan adayiarım burada; kamerayı çevirin, onlar da ko­

nu�sun." N'oluyo be ... yatıp uyurum bok. -"Fakslarımız, telefonlarımız kilille ndi. Polis çe aranan yazarımız bile bize destek olmak için nasıl da bura lara gelmiş .. ." Ölmeden önce d ünya gözüyle Dolan' ı da bir görebilsem ...

-"Böyle rezalet olmaz, hiç merak etmeyin, yanı­ nızdayız. Zaten

27

Mart'ta onlar gidecek, biz ge­ leceğiz." Ne biçim belediye başkan adayısınız siz

be ... Ben olsam ... ben olsam ... ben olurum be! Tek bir hareketle zıpkın gibi yatağımda n fırladım. Gür bir haykırışla gırtlağımı lemizledim. Yokur ve kendimden emin üç adım ve televizyonu kapat­ tım. Aynı ağırbaşlılıkla yatağıma dönerken Isıan-bul'un artık yeni bir belediye ba�kan adayı da­ ha vardı. Bundan sonra

hareket-lerime dikkat etmeliydim, ezdiğim mandalinalar halıyı berbat etmi�ti.

Ne iyi yapıp belediye ba�kan adayı olmuştum. Acıla­ rım azalmıştı. Serbest piyasa düzeninin sonuçları in­ sanlar için daima ocıdır. Heyecan verici bir girişimdi yaptığım ve bu acının toplumsal ve politik kökenie­ rine karşı insani bir çaba harcayacaktım. O gece rüyama ak sakallı dede girdi.

-"Senin onlardan ne farkın var?" Var, var ... çok ko­ nuşma, git başkasının rüyasına gir. Nedir bu rüya dedeleri, ben Dolan ve Kesici ile televizyonda

müna-zara rüyası istiyorum. l�te tamam, te­ �ekkürler, intersitardayız. Dolan ve Kesici bir yanda, ben sunucu hanımefendiyle öbür yanda, milyonlarca izleyici öbür öbür yanda. Hava gergin. Ben rahatım. Bono "beyefendi" diye hitap ediyorlar. Programın akı�ı içinde biri "bey ... bey", öbürü "efendi" demeye bo�lıyor. Prog­ ramlarını açıklıyorlar. Politika ve Istanbul tecrübelerini aktorıyorlor. Benim tecrü­ bem yok. lki�erden 4-0 ön.deler. Konu�­

nız• diyorum. Sunucu hanımın gözpınar­ larındon süzülen bir damla ya� ... uyan­ d ı m . Meğerse götüm açıkta kalmı�. Örttüm. Her şey düzeldi.

Sabah orkodo�larımla yaptığım isti�ore­ lerde kimse " Nasıl olsa kozanamazsın, vazgeç" demedi. Aferin onlara. Hepsine aday olmolarını önerdim. Bütün Istanbul aday olmalıydı. Sonuçta herkes bir oy alacaktı. Seçimi yine porolar kozonocoktı belki. Ama kar�ılarında milyonlarca bir

malorı, diksiyon­ ları müke mmel, konularına hakim­ ler, izleyicileri derhal etkileri al­ tına alabiliyorlar, benim b u n lo r ı m B i r e r o y s a h i b i m i l y o n l a r ­ c a l s t a n b u l l u . Ta m a m , b i ­ r a z k a r q ı k a m a g ü z e l v e h o � o l d u ğ u n u k a b u l e d i n oy olacaktı. Birer oy sahibi milyon­ larca lstanbullu. Tamam, biraz karışık ama

do yok; tom bilateral hat tirik yopo­ coklorken ikisinin de sesleri monoton­ loşmoyo ba�lıyor. Herkes �o�kın, ko­ nu�malorı anla�ılmıyor. Metalik, �ıngır �ıngır sesler çıkarıyorlar. Biraz dikkat edince seslerin para sesine benzediğini anlıyoruz. S unucu hanımefendi çok korkuyor, elimi tutuyor, lütfen Tanrım, uyanmayayım. Derkencağızıma ikisi de ba�kala�ımo uğruyorlar. Saniyeler içinde gıcır gıcır dolar haline geliyor­ lar. Kamerolar zum yapıyor, sessizlik hakimiyeti ve işte parlak sonuç: En fazla oy benim 900'Iü hallıma geliyor. "En büyük intersitar" diyorum. Sunucu hanım:

-"Bu turun sonunda kazandığınız hedi­ yeleri bir görelim" diyor. Yerimden kalkı­ yorum, dolarları el ime a l ıyorum ve stüdyo yönetmeninin suralına fırlatarak: -"Beni parayla satın olamazsınız; sevgi­ mi, duygularımı poroyla satın

olomozsı-güzel ve ho� ol-d uğunu kabul edin. Böyle sonuçlanmı� bir seçim bence büyük başarıdır. "Ba�arının ölçüsünü kendisinin, ailesinin, toplumun ve dünyanın sağlığı değil, eıya, servet ve �öhret birikimi sonanlara kar�ı bir to­ vır."(l ) "Ben bu seçime katıldım ve bir oy aldım, poroları seçmedim" diyebilme cesareti. Porolı, zengin fabrikatörün su­ rotına fırlatan Cüneyt Arkın'ı çok seve­ riz. Duyguları söz konusudur. Orada

paranın yeri olamaz. Bazı d egerler paroyla satın alınamaz. Işte bir oy ka­ zonmı� milyonlarca insan, poranın satın alamayacağı değerlere sahip çıkacaktı. Güzel anlattım.

Ben bu seçimde kendime oy

vereceğim. Sizler bana oy vermek durumunda değilsiniz. Dolayı­ sıyla ben de propaganda yapmak duru­ munda değilim. Varolan bütün kurumlar, bu sistem her �eyi berbat etmiş durumda. "Bu sistem gitse de bizler kalacağız.

Sis-tem ' kamunun huzur ve güveni' adı al­ tında dışımızda terör estirirken, bizler aynı terörü 'yalnızlık ve g üvensizlik' biçiminde içimizde estiriyoruz."

(2)

Aday olun ve kendinize oy atın.

Kamuoyumuz, ki demonstır, daha önce defalarca bastığı kabağa bir kez daha basmak üzeredir. Halkın sağduyusu, ki yoktur, bir kez daha yonılacak gibidir. Toplumumuz, ki birçok zihinsel acının kaynağıdır, bu seçimlerin sonunda davul zurna e�liğinde tüketim ekonomisini �aha kaldıracaktır, borsa endeksi tavana vura­ caktır. Meraklılarını uyarıyorum. Poranızı öncelikle repoya, sonra borsaya, olmadı dolara ve marka yotırın. Banka faizleri bi bok vermiyor. Ama unutmayın, bütün ta­ butlor aynı anda en fazla dört ki�i tara­ fındon to�ınobilmektedir.

Bu seçim, öncesiyle son rasıyle sabun köpüğüdür. Unutulur gider ama güvensiz­ liğiniz kalır. Bo�ko seçimler gelir, sandığa gideriz, aslanlar gibi oylarımızı otorız, pormağımıza boya sürerler, sorarlar son­ ra "Sen kime attın?", "Attık işte, ee daha ne var ne yok?" Ne olsun ulon, daha ne

olsun!..

TURGUT ADATEPE

( 1 ) : Radikal Teropist: Manifesto Çev. Hakan Atalay, Şizofrengi, Temmuz 1 993

(2)

: Belki. Fatih Altınöz, Şizofrengi, Kasım 1 993

B i şey d i,

a l i e n d i ...

Geçm iş, şimdi ve g e lecek o n la· r ı n ı n te k bir n o ktada, kendisin· de b u l u ştuğu n u n farkındaydı ve görüntüler d ünyasındaki her şe· yin g ö r ü ş v e e m i r l e r i n e h a z ı r o l d u g u n u z a t e n b i l m e kt e y d i . D e n e y i m l i y d i , ç o k g ö r m ü ş ç o k s_a b r e t m i ş t i . Tu h a f ya ş a n t ı v e ş a h ı s l a ra k a r ş ı i l a h i b i r s a b ı r s e rg i l e d i . S o r u n l a ra h e r z a m a n soğ ukkanlı, m antıklı ve kend in· den e m i n b i ç i m d e yaklaşı r, b i r süre a ltta n b i l e o la b ilirdi, g ö r· m e z l i kten g e l i rdi a deta. Erdem· lerinden biride buydu. Değerl e· ri.n o n l a m ı n ı o g öste rdi ve ög· re tti.

Kutsa l d ü z l ü kte k i d ü z l ü ğ e kim· s e d o y o n o m o z d ı , d irenç göste· re n l e r in s a d e c e s ü r e l e r i f a r k l ı o l u rd u ve b u n u n bilgisine sahip· ti, b il i rdi. Ö l ü me doğru olanları b i l g isine h ü kü m l ü k ı l d ı . A r d ı n d a k i g i z l i v e a n l a ş ı l m a z sı rro u l a ş m a k m ü m k ü n o l m a sa· d o b a ş a r ı s ı k a l a b a l ı k l a ra o l a n y a k ı n l ı ğ ı n a b a ğ l a n d ı . ( B a ş a r ı m ef h u m u d o o n u n l a b a ş_l a d ı , o n u n l a s ü rd ü . ) B i l h assa k e n d i· l e r i n i " B a ğ ı m s ı z ! Ko m p l o te· o r i s t l e r i H o l a r a k a d l a n d ı r a n Koşm ir Çevresi ( ( a s h mere Circ· l e ) bu k o n u ü ze r i n d e ı s r a r l a

olan �

d u rd u . Ö z e l l ikle a raştırmacı ve sosyolog o l a n J . K . Ç e m b ı rl a y n b u n u n ü z e r i n e b a s a r a k , a lt ı n ı ç i z e r e k ( k a l ı n c a ) v e s l o ytto g ö s t e r e r e k b e l i r t m i ş , ç e ş i t l i ü l ke l e rd e verdiği konfe r a n s l a r­ d o birkoç dilde dile g etirm iştir. B o ş a r ı s ı n d a ka l a b a l ı ğ a s e s l e n ­ mesi yatmaktadır d e n m işti ya ni umumi idi. Fa kat h us usiydi aynı z a m o n d a ve ilk kez b e l k i d e . D i l , d i n , ı r k , c i n siyet v e e t n i k a y r ı m gözetmeksizin s o n de re­ ce g l ob a l (küresel) -poro ntezler birbirini oçıklam ıyor d i mi? -bir etki o l a n ı n a , söyl e m e s a h i pti. D e r i n l e m e s i n e k a l a b a l ı k l a r a nüfuz etmiş b i r d a h a d o dışarı ç ı ktığı görül m e m işti.

Ö d ü l l e ri doyo n ı l m o z d ı . Hazırla­ dığı yollar g ü l l ü ve dikenli ol­ m a k üzere iki ana başlık a ltın­ da toplansa da ona ulaşan b i r· birinden farklı o l m ayon tek bir patikayd ı . B i r üçüncüden b a h­ sederler, iddia e d e n l e r gafi l d i­ ler, tec rit edildi le r. Tecrit e de n­ ler, m u vaffak o l a n l a rd ı b u yol­ da. Seve rdiler, g ö n ü l l üydüle r. E n g e l l e r ve ö n l e m lerin m e ş h u r ve m ü k e m m e l o l d u g u , h e p i ş e yarad ı ğ ı b il i n i r d i zaten ve b u­ n u n bilincindeydi. Kendi ve

öte-kinin, bilincindeydi g a l i b a . Ade· t a b i r h e s a p k i t a p a d a m ı yd ı . Pordon bir a d a m değildi, bişey­ di, o l i e n d i , g i z e m l i y d i , g ö r ü n - · m ey e n s a d e c e ke n d i n i serg i l e ­ yen d i, p ara m parça ve b üt ü n d ü . D ü z e n i n , itaotin ve g ü c ü n , öz­ lenilen ve sürekli ihtiyac ı duyu­ l a n b u m uhteşem üçlünün o n u n f�m e l ilkeleri ve a ma ç l a rı oldu­ ğ u yine a raştı rmacılar ve n e go· r i ptir s ı r a d a n kişilerin (sıradan o l m a y a n ı n d e ğ i l i m i d i r, h a n g i s ı r a d ı r, n e d i r ? ) v u r g u l o d ı ğ ı b i r diğer önemli n o ktayd ı . B i ç i l m i ş koftan o l a r a k k a m u b u z o r ve m e ş o H o t l i g ö r e v i n a l t ı n d o n k o l k o b i l e c e k b i r y a p ı , g ö n ü l l ü­ l e r g ü r ü h u o l m a l ı y d ı . Ka m u v e m e d y a a d ı altı n d a g üze l bir b e­ r o b e r l iğe d e m o k r a s i e ş l i k etti­ ğ i n d e bu ü ç l ü b a ş d ö n d ü r ü c ü olur. B u n u tec rübelerinden b i l i r· d i . Ka m u ö n e m l iydi, i l i ş i l m e l iy· d i ona. Ka m u varl ı ğ ı n ı bu b u lo­ ş a n a l e t l e r d e n d u y d u ve b e n ka m u yu m d e m e d i a s l a o m a ol­ s u n , komuydu, o louıktı, h e rkes k o m u l u ğ u n u b i l e c e k t i . B i r i l e ri yoktu, kola b a l ı k vardı ve b i r b ir­ lerine değil b u araçlara g e re � s i­ n i m leri o l m a l ıydı il işki için. Zo· ten i l i ş k i d e ğ i l , b i l g i l e n m e y d i

"YACMURLU BIR ESKİŞEHİR AKŞAMlNDA ATLAR ARNAVUT KALDlRlMLARlNDAN DIGIDIK DIGIDIK TARZlNDA iLERLEYEREK GEÇlYORLARDI. VE KUYRUKLARI BOŞLUKTA SALLANIYOR THE."

g ereken. H i ssetme degil bakma, y o r u m l a m a , a n l a m a d e g i l g ö z g e z d i r m e . U y u l m a l ı , a d a p t e o l u n ma l ı y d ı olanlara, çok ö n c e söylemişti zaten. Kurg ulanan ve gerçekleştirilen kalab a l ı k, kamu a d ı altında fırı na veri ldi ve .. . Farklı algılamaya, farklı ilişki ve yaşantılara çaba ve cüret göste­ renierin de çıkabilmesi kuvvetle m u htemeldir. Başta d a söylenildi her şeyin ö nlemi alınmış engeli h azırlanmış, eks i ksiz sürmektey­ d i , z o r o l m u ş tu a m a o l m u ş t u . Ü stün b i r z e ka n ı n egemen l i g i n­ d e , b i r r u t i n i m parato r l u g u y d u i ç i n d e olunan . . . Dışarıdan verile­ meyen, fre kanslarına ulaşı lama­ yan, ölçüle m eyen, formüle d ökü­ l e meyen, teknolojinin bile yeter­ siz kaldıgı ancak ölü ele geçiri­ lebilen duygularımız kalm ıştı bi­ ze, bir tek onlar kalmıştı, ölüme dogrul ukta, belki d e b i r tek on­ lar vard ı . D uyma, hissetme, his­ setme çabası için ta pulanmış za­ manda ta bii k i yer bırakılmam ış­ t ı . Z a m a n e l e g e ç i ri l m i ş ti ç o k ö n c e . Z a m a n d ış a r ıd a d ı r a rt ı k . B a h ş e d i l e n d i r z a m a n , d o l u v e b o ş olarak ve d iger alt bölümler­ den oluşa n d ı r, gösterilen,

öQreti-l e n , is te n i öQreti-l e n b i ç i m d e d o öQreti-l d u r u öQreti-l ­ malıyd ı . -malıydı çünkü zorunlu­ luktu, o l mazsa o l m a z d ı . Zaman yoktu aklı ve ruhu karıştırmaya, ken d i n i h ı r p a l a m a y a , sorun e t­ meye, d u rmaya, hissetmeye ay­ rıca gereg ide yoktu yaşa mak iç­ in. Yaşam kend i n i n ve ö t e k i n i n s o r u n l a rı y l a c e b e l l e ş rn e k i ç i n , b i r şey için, "için" yaşanan d e­ g i l d i ki, akıp g i d e n d i kendi ku­ ral la rıyla, normal ve saglı klı b i r biçimde, ken d i ne kap ılanları se­ verdi, sürüklenenleri, birbirlerini itenleri, akıntının üstüne " i le rle­ yenleri" isterdi o . Dinlemek, is­ temek, vermek ke n d i n i , yorum­ lamak olmadı k i yaşam için ge­ rekenler. Akıl n e çok a l et e d i l­ mişti a kı ntı içine, sürüklenmeye. Belki dogası geregi s ü rü k l e n e n­ l e rd i k v e b u n u d i l i m i z e a l a ra k ç ı k a b i l i r d i k d ışarı v e d o l a y a r a k bir b a ş k a b i ç i m d e g ö m ü l d ü k iç­ ine, k i m b i l i r .. .

Yitirilen gecelere, günler tab i i ki eklenecek, grintisiz, uçurumsuz sapmadan i l erlene c ekti o kutsal düzlüge, ta h a m m ü l gö sterile rne­ y e c e k kad a r geç k a l ı n m ı ştı b i ­ l e .. .

Bir

TV Karesi :

Talk Show' cu bir maç

sonra-sı sokağa dökülen insaniann rasgele silah kullandıklarını, o sırada evinin balkonunda belki de çocuklarıyla birlikte - oturmakta olan bir kadının

o kurşunlardan biriyle öldüğünü ıııevzu bahis ediyor. Yüzünün olan­

ca 'epikliğiyle' ... Zira bir insanın böyle lanet olası bir biçimde ölmesi­ ni eşine az rastlanır zırıl zırıl bir cı­ vıklıkla anlatmak yetenek itibariyle az buz bir şey değildi doğrusu. lğre­ nçti. Karşısında oturan pop yıldızı ve ünlü bir mülki amir basıyorlardı kahkalıayı. Gerçi kahkahaların o cı­ vıklıö-a mı, voksa ölüme mi ilişkin b ' oldu•ı-u doiial olarak ayırt edilemi-e "

yordu ama o ikisi nezdinde de bu

pespaye cıvıklık, bunca bir ölümün her sıradan insanda uyarması

wnu-acıyı, çaresız­ liği (tam o sırada insani olan her şe­ yi) siliyor, olmaz kılıyordu.

Bir TV Karesi: Bir soygun sonrası polisle çatışmaya giren bir örgüt üyesi (örgütün sonradan Isla­ mi Hareket Örgütü olduğu öğrenili­ yor) yaralanıyor, arabanın içinde ve besbelli ki ölm4 üzere - bütün vücudunu saran istenı-dışı seyirme­ ler eşliğinde boğulurcasına nefes alıp veriyor, başını kontrol edemi­ yor, çevresinde olup bitenlerin far­ kında değil. Insanlar bekleşiyorlar başında, sonra yine bekleşiyor/sey­ rediyorlar. Gazeteciler, TV kamera­ lan önden, arkadan, sağdan, soldan, dakikalarca süren fotograf çekimi aşamasına geçiyorlar. Bir çuval gibi yere bırakılıyor, biraz sonra. Herhal­ de ölüyor. Öyle görünüyor ki, hiç

kimse, ama hiç kimse hastaneyi, arnbulansı

vb. h atırlamıyor.

Orada, o sırada, öy­ lece bir insanın öl­ mekte oluşunu bil­ miyor. Her şey için· de cereyan ettiği Se­ yir'in çekim alanında, ona tabi oluyor. Sadece

sey-rediyor olmanın geçicilik duy­ gusu, her türden sorumluluğu iptal edişi, heyecanı hoş yürek çarpıntıla­

n olarak tecelli ediyor belli ki. Son· ra bu herze bütün safahatıyla akşa· ma naklen yayınlanıyor. Anlamaya çalışıyorum. Epeydir gerçek ilişkile­ rimizi bir şeyirigösteri dolayımıyla kurar old�Ieaumuzu; bir hayli işlek ve kolay oluşuyla, yedeklediği 'dışarı­ dalık' duygusuyla (yargısız infazlar­ da dışarıda, şehirleriköyler bomba­ lanıyorken dışarıda, çocuklar öldürülüyorken dışarıda, insanlar kayboluyorken dışanda ... ); aynı do­ layımın gerçekle yüzleşme, gerçeğe maruz kalma şaşkınlığımız/anksiye­ temizi yatıştırmaya yarayan 'bilinç­ dışı' bir savunma düzeneği işlevi görür oluşunu, hayatımızı hayalinin ve sahtenin gerçeğe ikame edildiği yapay dünyalar içinde yaşar oluşu­ muzu ha tırlanyorum kendime.

Sosyalizme saldınrlarken as­ lında, insanın umut ve hayal etme kapasitesini, karşı çıkma ve değiştir­ me istencini, yaratıcılığını, özgürlük ve eşitlik inancını, hepsinin üstünde de her türden değişim olasılığını tahrip etm eyi planladıkların ı

düşünüyorum. Ezilenlerin görüp gö­ receği en zalim çaresizliğin sosyalist alternatif tasfiye edilmiş bir dünyaya mahkum edilmeleri olacağını, şim­ dilik bu temel hakikati en çok onla­

nn bildiğini, bizim de öğreneceğimi­ zi ... Sosyalizme/insana saldınrlar­ ken, medyadan /medyayla saldırır­ larken; hışımla medyaya/gösteri toplumuna kaçışımızın /sığınışımı­ zın trajikliğini sonra.

Bulantım yatışmaya başla­ mışken, başka birilerinin Sivas'ta tutuşturdukları ateşte yaktıklan in­ sanlan seyrederkenki yüzleri geli­ yor gözlerimin önüne, kusmak için TV'a doğru yekiniyoruın.

Bir TV Karesi: MHP Genel Başkanı'na şimdi Tıirkiye'nin en acil sorununda -daha önce de sık sık ya­ pıldığı gibi- düşündüğü çözümler soruluyor. Arkaplanda o çözümlerin sahiden bir kıymet-i harbiyesi olabi­ leceği havasının bir tutarn kurt pusu halinde asılı kalakaldığı bir garip in­ sanın gerçeküstü ıliyesi geliyor.

Ko-nuşulanları duyamıyorum. Sadece l 977'de Ankara'da Yükseliş öğrenci­ lerinin toplandıkları kahveye faşist­ lerio koyduğu saatli bombanın lanet olası bir sabah vakti patlaması sonu­ cu vücudu delik deşik olan, sonra da ölen sevgili dosturnun, Adnan'ın insanda hiç bitmezmiş duygusu uyandıran, ama sahiden hiç bitme­ yecekmiş gibi başlayan apansız gülmeleri çınlıyor kulağımda.

Bir

TV

Karesi: Liseli, gence­ cik bir kız, 17 yaşında. Yıllardır aynı evde oturuyorlar, anası babasıyla birlikte. Okuduğu lise, çalıştığı kafe­ terya herkesçe biliniyor. Yıllardır oturduklan aynı evde bir gece vakti polisin düzenlediği bir operasyonla çatışma sonrası ölü ele geçiriliyor: Böyle geçiyor bülteni erde.

*****

Bütün bir psikanalitik hareket bir yönüyle de arzu ile dil arasındaki karmaşık ilişkiyi aydınlatrnaya has­ redilmiş devasa bir çaba olarak görülebilir. Cas­ toriadis'in dediği gi­ bi, analizi vareden olgu, yaşama (cin­

siyetimiz ne olursa

olsun) bir kadını arzu­

layarak başladığımız, bu arzunun asla ortadan

kaldırıla-mayacağı, bu arzu olmaksızın bizim asla insan olamayacağımız, hatta hiç yaşamayacağımızdır. Aynı olgu, ana­ lizi açıkça isteğİn mahkum edilme­ sine, yani dolayısıyla, suçluluk duy­ gusuna dayanan tüm etiklerio karşı­ tı olarak konumlandınr. Ama anali­ zin merkezinde duran şey bu kendi­ liğinden arzu değil, daha çok onun dilidir. Insani arzunun anlamına ilişkin sorular, dolayısıyla arzunun konuşmayı nasıl mümkün ve nasıl imkandışı kıldığıyla ilgilidir.

*****

Şizofreniyi karaklerize eden temel özelliklerden birisi, dünyadan çekil­ me/uzaklaşmadır. (Withdrawal). Bu bir enerjinin (libidonun), bir obje yüklenmesinin (cathexis) çekilme­ sinden ziyade, belki de dünyaya iliş­ kin bir tavır alış, bir kaçma arzusu:

Dünyanın kayda değer bıJunınadığı, ilişki kurmaya ve giderek ona

kalll-ınaya

mez olarak yaşandığı duygusu ile birlikte var oluyor. Arzu/istek ile haz/doyum arasında bugün bir hayli açılmış mesafeye, aradaki

dolayım-* dolayım-* dolayım-* dolayım-* dolayım-*

Freud için düşler yalruz onun ilk ele aldığı nesnelerden biri old�ıru için değil, ama aynı

zamanda

me. Bu acıyı taşımaya, yalnızca taşı­ maya içim yetişrniyor, hiçbir zaman

�"'lledi.

Kıvnlıyorum.

.. . .

!ara -serbest piyasaya, paraya, med- insan arzusunun bütün ikame

edici

yaya, modaya, reklamlara-, hazzın emir kipinde yaşanan bir amaç ola­ rak hep varılan noktanın uzağında kuruluşuna bir meydan okuma ola­ rak zuhur ediyor. P�işik aygıtın şi­ zofrenik regresyonunu arzu ile haz arasındaki bir kaynaşmayı topogra­ fik anlarnda gerçekleştirmeye matuf bir eylem olarak yeniden yorumlu­ yorum.

Şizofreni metaforunu izliyo­ rum. (Bu hareketin bu yazıyı ciddi bir anianı kayması ile malül !alaca­ ğının farkındayım).

Şimdi, bu zamanda konuş­ mak/söz hiçbir şeye/yere yetişemi­ yor; iç burucu bir çaresiılikle kendi üstüne kapanıyor, kilüleniyor, me­ calsiz düşüyor. Belki de söz yalnızca oyun oynuyor; artık zamanının çok­ tan aşıld.ığını bilerek bu bilgisini bir çaresizlik gibi sunuyor, dünyadan çekiliyor. Başka bir düzeyden anla­ mayı deniyorum: şimdiki zamanı ar­ zun un konuşmayı imkansız kılışı belirliyor. Toparlayarak söylüyorum:

Şimdi, bu zaman dört bir yandan Sürekli Ekim zamanı.

astroloğu

ve

lalık

değiştirmiş ifadeleri için bir model oluşturduğundan bir ha li önemlidir. Düş bastmlmış arzulann

lalık

değiştirmiş gerçekleşimi niteli­ ğiyle farklı düzlemlere

ait iki kavra­

mı biraraya getirir. Anlam düzlemi­ ne ait olan gerçekleşmeyi ve güç/enerji düzlemine ait olan bastır­ mayı. Tam da bu nedenle, düş bir yorumu gerekli kılar. Yorum bas­ tırılmış arzunun bu karanhğına anlamın aydınlığını düşürmek

üzere gereklidir.

Gramerin olmadığı düşlere en çok seviniyorum. Bu eksikliğin sonsuzluk çağ­ rışımlarına da ... Bir

ucun-Herkesin kendince bir boyun

borcu vardır, kim

bilir ... Yüreğinden

vmulup

bu toprağa düşenleri asla

unu1marnak

bizim boyun borcumuz.

Göreceğiz.-ERDOCAN ÖZMEN

kan veren düzlüğüyle o . . ·

B

ADA, · · ·· B . . · ·· yı goruyorum. u : -::::·.·. düzlüğün ve bakıştaki bu derinliğin sağladığı

jj;fll�.ııldrı

dinginlik duygusu ola-

11HJij'1fi.olıi

· .

-���.ll.•fll

ğanüstü. Ölmüş adalı-

röliiro;

·

larıhatırlıyorum bir .·.··· .· · ·. · .· · . .

:�1�::·::;·-H i çb i r z a m a n k e n d i m i t a m a n l a m ı y l a b u l a m a m . B e n i m l e y ü z y ü z e g e l e m e z s i n i z . Ç o k d e r i n l e rd e n b a k a n ın . O k y a n u s l a r ı n k a r a n l ı k l a r ı n d a n . O r t a y a k o y d u ğu n o l a y ı n b i r a n l a m ı y o k ! D e vi re ce ğ i n p a r a n ı n a n l a m ı v a r . S a m a n t a rl a l a r ı ! Ve o k u r b a n e di l i r. A d i ş i ş k o ! Ve y ü z ü n d e n s a n a t y a p ı l a m a z O n u n ! N e i ğ r e n ç t i o s a h n e y i a n l a t ı r k e n . S o n d e r e c e s e v i m l i t a r z a b o y u n e ğ d i r t m e m . B u k o n u d a b e n i a ş a ğ ı l a y ı n ! Ö ğ ü n c ü m o l u y o r. O rt a ç a ğ y a z ı n ı . F i l o zo f ç a . R u h u y o k b u n u n . H u y l u h u y u n d a n v a zge ç m e z . B ü y ü k p ı r ı l t ı l ı g ü z e l m a k i n a l a r i ç i n d e g e z i n e n i l k e l r u h l a r ! I y i s i n i b i l e n k ö t ü l ü k y a p a n ! I y i l i k k ö t ü l ü ğe h i z m e t e t m e z ! R u h u m u y i t i r i r s e m Z a t e n ö l ü rü ro Ta n rı m k e n d i m e a i t . I l k ç a ğı a rı y o ru m . H e rk e s k e n d i b a ş ı n a n e k o m i k t i . Va h ş e t s e n d e n u z a k t a v e n e g ü z e l ! F a r k l ı d eğ e r l e r. Ü s t ü n l ü k t a r t ı ş m a l a rı y a p ı l m a m a l ı . D e ğers i z l i k d e ğ e r d e ği l d i r ! Ç o k v u rgu! a y ı c ı y d ı ! I çi n de m i z a h d a v a r ! S o ru d a ? O d ö n e m i çi n d e o k i l i t k ı r ı l m a l ı . I çi m d e n a t a r ı m . S o n ra d a s o k m a m i ç i me . G i r e m e z . Yal v a rt ı r ı m . Aği a t ı r ı m Z e n g i n l i k , ç o ğ u n l u k i ç i n d e ! ? B en s i z A c ı m a m . Yo rgu n u m ; z a v a l l ı l ı ğ ı n ı z d a n ! H e p h a k l ı l ı k b ı k t ı m ! H ep c i d d i y e t b ı k t ı m H o ş gö r ü n e r e d e ? Ö l d ü r d ü n ü z . Ta c i z c i l er. Z a v a l l ı l a r . Ö l d ü r d ü n ü z . A n n e m i ! ? ! ? H o ş gö r m e ın İ e n g e l l e y e n s i z i n z a v a l l ı a n n el er i n i z a n n e a n n e l e r i n i z .. ! I n a n ı n ın s a d e c e ve s a d e c e a ş k a . N ew Yo r k ' t a b i r a t ö l y e y e d e !

T. D U Y G U L U

� be

tt d 1 fl. P. e- t u rlt !' /1( o. z b/!' i o. 1' o. � lt i

1 .

�e t e 1 / b/ lt! d 1'

ll( fl. t a. � a. z ? Se t t /z P. t i!' Ct � j t t tt / ? 8/1/� ll( tt t � / b/le �

1 e- t e rl/1' . S e � /1 b e � / P. e d � fl. i!' t e � 1 e t e rl/1' . �e t e rl/1'

1 /z /ll( /z / 1 /z 1

e,

1

e,

If . tt a !' a If lt it tl' i e 1 /ll( /z / 1 a. ta If .

(/a !' t j it Ct l' t lf .

b/!' f tt rl/1' f O. f O. If O. � . 11Q't le

11

Z Q /f � t- rlt !' ! /� /z . 11b it le

11

d lrla.j a. lf a.

a � IO.f 0. 11( 0. Z ! I � I Z , l11j t 10. I' I O Z i /y d lll( a. f C a. !' ,

8 e-1 � /� /z ! /r . �g'z lt !' /� /z j il' rliii iilf ii rlej /1

1 i!'

e,

t e i /o' t i! 1 e 1' . tt a. 1 ai 1 If

1

z i/ 1' / f / 1 e y /1( / f t / 1' /

lt- e; g' te lt l' rlt �1 d lll( a? a � rla lf lt- a b t l' P. t !' /1'.

Sa � t l' n� t z i /1 i a" a If lt i

11

t a " t 11 rl1?

e,

f 11' Ct la c a i P. t i a l' y l lf t z a rl/i/le- t e- ile- 1' .

11� n zt � . lle-; b e i le- rltj /o'z !t- a lrle-1 t l(

b e i 1 e /1( e ri tj � / z a. � ri a i a. 1' f t l a f a t a. i! 1 �

1

z

d � la. " la. . tu.·" e- il/ b a. � a. rlu.·ru.·� rllı.'j ilf iz lt- a. lrle

y d i f a. f t l' o. t a. i n o z . tt a l b/ n'z ri« 1' a. 1 a z a t a i .

Çt itf t d i t a. !' d !' a. rla . 1//y f O. /' t /1( ia. lll( a z .

Ru.·? a rlei /lrl/1' i/ t/z / a.? a � rlt l' ! l � la l' . td � a. � a

ia rla l' f O. f O. II( a i Z d !' a. � rla tt � t z . lle; t/1( /. lle !'

j t t t . . .

8 a. � la !'1 b /1' d rla. rla f O. rla b/!'

i a t ta i a � e i 1/� tj /� rf

e,

1 a f a � /1( 1! d".

( tfa f a 1 a � u r/! af a.! a � 1 a

" 1

� i a f ta

d lll( a. ! / � 1 b/lt ll( t /1( , ) !lt i' j t t t

b/� lt l' t t it'f /1 b a. u.· lie- � /�

Odj a. 1t a. � rla 1 �u.·� e-t rldj a. 1f « � rla

b « � la l' t f O. ftf d l' .

fa l' e

11,.. a lt i 9 3

1

ll Rf 11

Belgede hanım.- Çiı�A ç (sayfa 41-49)

Benzer Belgeler