EKOLOJİ ve
ÇEVRE BİYOLOJİSİ
EKOLOJİ Yunanca kökenli bir kelimedir ve ilk olarak Ernst Haeckel tarafından 1867 yılında
kullanılmıştır.
OİKOS + LOGOS EV BİLİM
Ernest Haeckel
Organizasyon derecesine göre canlılar;
Protoplazma Organizmalar Hücreler Populasyonlar Dokular Komuniteler Organlar Ekosistemler Organ Sistemleri Biyosfer
Populasyonlar aynı türden bireylerin oluşturdukları grupları ifade ettiği
halde komunite belirli bir yeri işgal eden bütün populasyonları
anlatmaktadır.
EKOLOJİ
OTOEKOLOJİ SİNEKOLOJİ
ekosistem ekolojisi populasyon ekolojisi
komunite ekolojisi
EKOLOJİ
Tür ekolojisi
Populasyon ekolojisi
Komunite ekolojisi
Ekosistem ekolojisi
biyocoğrafya,
limnoloji,
oseonografi,
radyoekoloji,
uzay ekolojisi
Ya da Canlı gruplarına göre;
Bitki Ekolojisi
Hayvan Ekolojisi
Omurgalı Ekolojisi
Memeli Ekolojisi
Böcek Ekolojisi Vs.
İnsanın ekosistemde oluşturduğu
değişiklikler ÇEVRE BİYOLOJİSİ bilim dalının doğmasına neden olmuştur.
1960’lı yıllardan bu yana çevremizde ortaya çıkan ve tüm canlıları yakından ilgilendiren çevre sorunlarının boyutları gözle görülüp hissedilmeye başlayınca insanoğlu da harekete geçmek zorunda kalmış ve bazı önlemler almak amacıyla
çeşitli andlaşmalar imzalamış,konferanslar düzenlemiştir.
Küresel çevre sorunlarını çözümlemek amacıyla imzalanmış olan ve Türkiye’ninde taraf olduğu 27
prensibi öngören Rio beyannamesinin 1.maddesinde ;
“İnsanlar sürdürülebilir kalkınmanın
merkezindedir ve doğada uyum içinde sağlıklı ve üretken bir hayat sürdürme hakkına sahiptir” denilmektedir
Herhangi bir önlem almadan üretim ve tüketimin olabildiğince sürdürülmesi,gelecek için doğal
zenginliklerin şimdiden tüketilmesi anlamına gelmektedir.Bu nedenle ;
Sürdürülebilir yaşam ve kalkınma
ifadesinin benimsenmesi gerekmektedir.
Dünyanın her yerinde insanoğlu aşırı
tüketimden kaçınmak zorundadır.Bize sonsuz imkanlar sunan DOĞA yı korumak ve
paylaşmak zorundayız.
Eğer hızlı nüfus artışıyla birlikte aşırı üretim ve tüketim dolayısıyla çevre
kirlenmesi bu durumda devam ederse dünyada yaşam koşulları istenilen düzeyde sürmeyecektir
İNSANLARIN YARATTIĞI ÇEVRE SORUNLARI
Hızlı bir endüstrileşme ve sanayi ülkelerinde görülen tüketim artışı.
Şehirleşmenin ölçüsüz bir şekilde gelişimi.
Şehirlerde ısınma,trafik ve sanayi kaynaklı hava kirliliği ve ağır metallerin neden olduğu hastalıklar
Seyahat etme isteğinin çok artması.
Kirlenme ve insan sağlığı problemleri
Nüfus artışı, doğum kontrolü ve optimal bir
toplumun gerçekleştirilmesi dolayısıyla kaliteli bir yaşamın sağlanması
Dünya barışı,Biyolojik ve Kimyasal Savaşlar
CO2 gazının artışına paralel olarak ortaya çıkan sera etkisi ve dünya iklimlerindeki değişimler
CO2, O2, S, su, vb. biyojeokimyasal çevrimlerin değişmesi veya bozulması
Ozon tabakasının incelmesi ve UV ışınlarının
yeryüzüne ulaşması sonucu ortaya çıkan hastalıklar
Ekzos ve baca gazlarının neden olduğu asit yağmurları
Organik pestisitlerin biyosfere yayılması
Denizlerin kirlenmesi ve balık neslinin tükenmesi
Bitki örtüsünün, kaçak kesim, aşırı otlatma ve yangınlarla tahrip edilmesi ve bunun sonucu olarak toprak erozyonunun
başlaması.
Nükleer denemeler,nükleer santralller,nükleer enerjiyle çalışan denizaltılardan kaynaklanan kirlilik
Akuatik ortamların organik ve inorganik kirlenmesi
Kentleşme ve sanayiden doğan ÇÖP sorunu
Denizlerdeki petrol kirliliği,kıyı şeridinde betonlaşmayla ortaya çıkan kirlilik
Açlık ve susuzluk problemleri
TÜRKİYE’NİN TARAF OLDUĞU ANDLAŞMALAR
Bern Sözleşmesi
Amacı doğal fauna ve florayı, bunların yaşam ortamlarını korumak olan bu sözleşme Avrupa
konseyine dahil ülkelerle diğer bazı ülkeler arasında imzalanmış olup Türkiye bu sözleşmeye 1984 yılında taraf olmuştur. Sözleşmede tür ve alan korunması hedeflenmiş olup korunması gereken bitki ve hayvan türleri ek listelerle belirtilmiştir. Bu amaçla “Zümrüt Ağı” adı altında ekolojik bir ağ kurulmuş olup soyu tükenme tehlikesi altında olan bitki ve hayvan türleri ile bunların habitatlarının korunması için “özel
korumaya değer alanlar” oluşturulmuştur.
Türkiye bu çerçevede pilot ülke olarak seçilmiş ve aşağıdaki alanların korunmaya alınması teklif edilmiştir:
Akyatan Lagünü (Yumurtalık)
Beydağları (Antalya)
Gediz Deltası
Göksu Deltası (İçel-Silifke)
Ilgaz Dağları Milli Parkı
Manyas Gölü (Balıkesir)
Sultan Sazlığı (Kayseri)
Tuz Gölü ve Çevresi
Mersin-Kızıl Liman
Orta Toroslar Geçiş Zonu
Ulubat Gölü (Bursa)
Ramsar Sözleşmesi
1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açıldığı için bu adla anılan anlaşma “Sulak Alanlar Sözleşmesi” olarak da bilinmektedir. Türkiye’de ise 1994 yılında yürürlüğe
konulmuştur. Bu sözleşme; sulak alanların su rejimlerinin düzenlenmesi, karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının, özellikle su kuşlarına barınak sağlanması, kültürel,
ekonomik, bilimsel ve rekreasyonel olarak kaynak oluşturması nedenleriyle korunmalarının önemini vurgulamaktadır.
Türkiye’de Sultan Sazlığı (Kayseri), Manyas Gölü
(Balıkesir), Seyfe Gölü (Kırşehir), Göksu Deltası (İçel), Burdur Gölü sulak alan ekosistemleri sözleşme listesine dahil edilmiştir.
CITES Sözleşmesi
Yabani bitki ve hayvan türlerinin uluslararası ticaretini kontrol altına alan bir sözleşmedir. Yabani türlere
duyulan talep bunların populasyonları üzerinde bir baskı oluşturmakta ve soylarının tükenmesi noktasına kadar getirebilmektedir. Cites ülkemizde 1996 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme çerçevesinde bitki ve hayvan
türlerinin ihracatı, ithalatı için yetki Orman ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlıklarına, taraf ülkeler arasındaki
haberleşme yetkisi ise Çevre Bakanlığına verilmiştir.
(tıbbi bitki dışındakiler Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca, Tıbbi bitkiler, orman ürünleri Orman Bakanlığına).
BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi
Bu sözleşme 1993 yılında 30 devletin katılımıyla dünyada yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise
sözleşmeyi 1996 yılında imzalamıştır.
Sözleşmenin başlıca amaçları:
Biyoçeşitliliğin korunması
Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı
Biyolojik kaynaklardan, bilhassa genetik çeşitlilikten sağlanan faydanın eşit ve adil paylaşımı
Biyolojik çeşitlilik; Genetik çeşitlilik, Tür çeşitliliği, Ekosistem çeşitliliği ve Ekolojik çeşitliliği içerir.
Genetik Çeşitlilik: Genetik çeşitlilikle aynı türün bireyleri
arasındaki genetik farklılaşma yani tür içindeki çeşitlilik ifade edilmektedir. Genetik çeşitlilik türlerin soylarını devam
ettirebilme güçlerinin ve biyolojik kaynak zenginliğinin göstergesidir. Tarımda islah edilmiş tür ve çeşitler evrim
sürecinde yabani atalarından doğal ya da yapay olarak seçilmiş kültür tipleridir. Bunlar insanların istekleri doğrultusunda yetiştiği yerin çevre özelliklerine uyum sağlayan genlerce
zenginleştirilmiştir. Bugünde kültür bitkilerine daha üstün
özellikler kazandırmak için yapılan islah çalışmalarında yeni gen kaynakları aranmaktadır. Bu ise kültür bitkilerinin yabani
atalarında mevcuttur.
Tür Çeşitliliği: Aynı ortamda bulunan farklı tür sayısını ifade eder.
Ortamdaki tür sayısı fazla ise habitat ve ekosistem
olarak değeri artar, işlevi artar ve sunduğu doğal kaynak zenginleşir ve çeşitlenir. Bir ortamda tür sayısı az ise
biyolojik kaynak olarak fakir olduğu anlaşılır. Çevre koşulları değiştikçe tür bu yeni koşullara uyum
gösterebilmeli ve yeni davranış şekilleri geliştirebilmelidir.
Ancak bunu başarabilen türlerin devamlılığı söz
konusudur, aksi takdirde ortadan kalkması kaçınılmazdır.
Bundan dolayı yeryüzündeki canlılık çeşitliliği sürekli
değişim göstermiştir, bazılarının soyu tükenirken onların yerini farklı türler almıştır.
Ekosistem Çeşitliliği:
Ekosistem çeşitliliği denildiğinde bir bölgedeki habitat, yaşama ortamı çeşitliliği ifade edilir.
Ekosistem çeşitliliği evrim sürecinde genetik ve tür çeşitliliğini yönlendirmiş ve şekillendirmiştir.
Bazı türlerin ortaya çıkmasını sağlarken bazılarının yok olmasına neden olmuş ve
olmaktadır. (Türkiye’deki fitocoğrafi bölgeler).
Ekolojik Çeşitlilik: Diğer üç çeşitliliğin
evrimsel bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Canlı ve cansızların arasındaki ekolojik
olaylara Proses denir. Prosesler sayesinde biyolojik çeşitliliğin bileşenleri arasındaki
karşılıklı denge ve düzen sağlanır.
Ekosistemdeki elemanlar arasındaki en çok bilinen ilişkiler; av-avcı, simbiyoz yaşam,
parazitlik, yuva seçimi ve yapımı gibi.
Farklı coğrafi düzeylerde tür çeşitliliğini göstermek için sayısal indeksler geliştirilmiştir, bu da korumaya en çok ihtiyacı olan alanları belirlemede koruma biyologlarına yardımcı olacaktır;
Alfa Çeşitlilik;
Belli bir komunite veya belli bir alandaki(habitattaki) tür çeşitliliğini ifade eder. Genellikle tür sayısı ile belirtilir(küçük alanlardaki yerel çeşitlilik).
Gama Çeşitlilik;
Büyük bir alan yada kıta gibi farklı ekosistemleri kapsayan daha büyük coğrafi alanlardaki çeşitliliği ifade eder
Beta çeşitlilik;
Alfa ve Gama çeşitlilikte bağlantılıdır.Belli bir çevre boyunca yada dereceli değişim gösteren bir coğrafyada tür kompozisyonundaki değişim oranını ifade eder. İki ya da daha fazla alan veya
ekosistemin tür zenginliğine bağlı olarak tür çeşitliliğindeki
farklılıkları ölçen, varlık-yokluk veya bolluk indeksleri yardımıyla tür benzerliklerini karşılaştıran çeşitliliktir.Bu çeşitlilik için farklı ekosistemler karşılaştırılır ve her ekosisteme özgü türler hesaba katılırken ortak bulunan türler değerlendirme dışı bırakılır.
Biyoçeşitlilikle ilgili bu ana göstergelere
(tür,genetik,ekosistem ve ekolojik çeşitlilik) ilaveten ayrıca son yıllarda ;
-Kompozisyon çeşitliliği -Yapısal çeşitlilik
-Fonksiyonel çeşitlilik te değerlendirmeye tabi tutulan diğer göstergelerdir.
BİYOÇEŞİTLİLİĞİN İZLENMESİ
Ekosistemin canlı ve cansız ögeleri ve arasındaki karmaşık ilişkilerin ortaya konması ve izlenmsi çoğu zaman olanaklı değildir. Bu nedenle ekosistemi temsil edebilir özellikte canlı/canlılar bilimsel yöntemlerle araştırılıp belirlenir ve gerekli izlemeler bunlar üzerinden yapılır. Diğer bir deyişle ekosistemde yer alan cansız varlıklarla biyoçeşitliliğin tam olarak ortaya konması olanaklı değildir.
Bu nedenle çeşitliliğin izlenebileceği HEDEF türlerin belirlenmesi gerekmektedir.İzlenecek türlerin yayılışları , biyolojileri ve IUCN (International Union for Conservation of Nature)
kategorilerinden CR(Çok tehlikede),EN (Tehlikede)ve VU(Zarar görebilir) gibi tehlike kategorileri bilinmeli ve bunlar ekosistemlerin izlenmesi ve planlanmasında öne çıkmalıdır.
- Anahtar tür : Bu türlerin populasyonlarındaki herhangi bir
değişim bulundukları ekosistemde büyük etkiler yaratabilir.Ör; tek bir tohum yayıcı kuş türüne bağımlı bir ekosistemin bu kuş
türünün alandan yok olmasıyla yapısal olarak değişime uğraması
- Bayrak tür : koruma amacına ulaşmak için yerel halkı bilinçlendirme çalışmalarında kullanmak ve bu faaliyetleri
gerçekleştirmek üzere gereken finansal kaynakları sağlamak için stratejik olarak seçilirler
- Şemsiye tür ; bu tür ile beraber yaşayan türlerinde
korunabileceği ilkesinden yola çıkılarak seçilir. Burada türün nadir olma durumu ile insan müdahalelerine karşı duyarlılığı şemsiye türün seçiminde önde gelen iki faktördür
- Gösterge tür ; İzlenmesi gereken herhangi bir çevresel soruna gecikmeksizin tepki veren türlerden seçilir. Ya toplum
kompozisyonunu temsil etmesi yada çevresel değişiklikleri yansıtması için kullanılır.
Her dört anlamda da biyoçeşitlilik açısından son derece önemli bir potansiyel ve zenginliğe sahip olan Türkiye’de bu sözleşme ile bu çeşitliliği koruma taahhüdü altına girmiştir.
Sözleşmede öngörülen hükümlerden bazıları:
Biyoçeşitlilik unsurlarının belirlenmesi
Biyoçeşitliliğin doğal ortamında korunması (in-situ)
Biyoçeşitliliğin doğal ortamında korunması çalışmalarını tamamlayıcı olarak gen bankaları, herbaryum gibi
ortamlarda (ex-situ) korunması
Koruma ve sürdürülebilir kullanıma yönelik olarak sosyal ve ekonomik teşvik tedbirlerinin geliştirilmesi.
BM Cartagena Biyogüvenlik Protokolü
Önceki birleşmiş milletler biyoçeşitlilik
sözleşmesine ek olarak genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların güvenli transferi, muamelesi,
kullanımıyla ilgili prosedürleri belirlemek üzere hazırlanmış bir protokoldür. Türkiye adına Çevre Bakanlığı 2000 yılında bu protokolü imzalamıştır.
BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi
KYOTO PROTOKOLÜ
Kyoto Protokolü, sera etkisi yaratan gazların salımlarını (emisyon) kısmak üzere
sanayileşmiş ülkelere çeşitli hedefler belirleyen uluslararası bir anlaşmadır.
Kyoto Protokolü,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine
(BMİDÇS) ek nitelikteki uluslararası bir çevre anlaşmasıdır.
11 aralık 1997’de Kyoto/Japonya’da imzaya açılmıştır.
16 Şubat 2005’de yürürlüğe girmiştir.
18 Haziran 2008’de Türkiye taraf oldu.
Kyoto Protokolü 2012 yılına kadar Türkiye`ye yükümlülük getirmemiştir.
Ekolojide Temel Kavramlar
Biyosfer :
İlk kez Lamarck tarafından kullanılmış ve sonra Rus araştırıcı Vernadsky (1926) tarafından bilime
kazandırılmıştır.
“Canlıların hayatlarını sürdürdükleri ve bir arda bulundukları yerdir”
Fiziksel niteliklerine göre ;
Litosfer
Hidrosfer
Atmosfer olmak üzere 3 kısma ayrılır
Biyosferin 2 önemli karakteri;
1. Su
2. Güneş ışınları
Ekolojide Temel Kavramlar
Ekosistem = Mikrokozm = Holosön
Ekosistem Kavramı: Canlı organizmalarla cansız çevre faktörleri birbirleriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak biçimde birbirine etki eden canlı organizmalarla cansız maddelerden oluşan doğa parçasına ekosistem denir.
Ekosistem= Biyotop + Biyosenoz
Doğada ekosistemlerin sınırı sabit değildir,açık ekosistemler şeklindedir
Ekosistemler zaman faktörünün etkisi altında değişerek öncül safhadan sıralı değişimle
(süksesyon) olgun ekosistemlere(kimaks) dönüşebilirler.
Olgun ekosistemler sekonder olarak değişime uğrayabilir(Antropojenik ekositemler)
Habitat ve Ekolojik Niş
Bir organizmanın habitatı onun yaşadığı ya da aranıldığı zaman bulunduğu yerdir.
Ekolojik niş, organizmanın adaptasyonu, fizyolojik tepkileri, kalıtsal ya da öğrenerek elde ettiği özel davranışlarından doğan
komunite ya da ekosistemdeki halidir. Bu
organizmanın ekolojik nişi yaşadığı çevrede yaptığı işe bağlıdır. Kısaca habitat bir
organizmanın adresi, niş ise onun işidir.
EKOSİSTEMİN ELEMANLARI
Abiyotik maddeler (çevrenin temel organik ve inorganik bileşikleri)
Üreticiler, ototroflar (başlıca yeşil bitkiler)
Tüketiciler, heterotrof organizmalar
Ayrıştırıcılar (başlıca bakteri ve mantarlar olup heterotrofturlar)
Ekosistemlerin İşlevleri
Tüm ekosistemlerde canlı ve cansız ögeler üç temel işlevle birbirine bağlanır:
Enerji akımı
Kimyasal madde döngüleri (biyokimyasal çevrim)
Populasyon denetimleri
EKOSİSTEMDE ENERJİ AKIMI
Güneş Enerjisi Temel Üreticiler Birincil Tüketiciler İkincil Tüketiciler
Ayrıştırıcılar
Ekosistemlerde Madde Döngüsü
Temel Üreticiler Birincil Tüketiciler İkincil Tüketiciler
Ayrıştırıcılar
Biyokimyasal Çevrim
Protoplazmanın yapısında bulunan temel elementlerin tümü biyosferde kendine özgü bir çevrime sahiptir. Buna biyokimyasal çevrim denir.
Elementlerin çevrimi açık yada kapalı olabilir;
Azot,Karbon,su,atmosferle doğrudan doğruya alış-veriş halinde olduğundan Açık bir çevrime sahiptir.
Ca,S,P,K çevrimleri,bu maddelerin kazanılması;
ana materyalin aşınıp parçalanması
çıkışı ise hasat yada yer altı suları aracılığı ile drenajı şeklindedir
AZOT ÇEVRİMİ
Ekosisteme azotun girişi;
Atmosferden
Biyolojik
Fotokimyasal,Elektrokimyasal yolla (Yapay gübreleme bir yana bırakılırsa tek Azot kaynağı atmosferdir. Atmosferde % 79 oranında bulunur)
Ekosistemdeki ölü bitki ve hayvan dokularının parçalanmasıyla
Ekosistemden çıkışı;
Yıkanma(suda eriyen nitratlar)
Ürün kaldırılması
Denitrifikasyon
AZOT DÖNGÜSÜ
Bitkiler aminoasit, protein sentezleyebilmek için azota ihtiyaç duyarlar. Ama hiçbir bitki havanın serbest azotunu alamaz.Ancak kökleriyle suda çözünmüş olarak alabilirler. Hayvanlar ise yedikleri bitki ve canlılardan alırlar.
Atmosfer azotu azot bağlayıcı bakteriler tarafından ve şimşek yıldırım ve yağmurların etkisiyle toprağa bağlanır . Havadaki azot gazının toprağa bağlanmasına fiksasyon denir. Toprağa bağlanan azot tuzlarının bir bölümü denitrifikasyon bakterileri
tarafından azot gazına dönüştürülür. Böylece havadaki azot sabit kalır. Topraktaki azotun bir bölümünü bitkiler tarafından alınıp aminoasit organik baz gibi azotlu bileşiklere dönüştürülür. Bu azotlu bileşikler bitkileri besin olarak kullanan
hayvanlara geçer. Azotlu bileşikler bitki hayvan artık ve ölüleri olarak toprağa karışır.
Bitki hayvan artıklarıyla ölülerindeki azotlu organik bileşikler üre ve ürik asit
ayrıştırıcılar tarafından parçalanınca NH3(Amonyak) ve H2S oluşur. Aminoasitlerin saprofitler tarafından oksijensiz yıkımına pütrifikasyon denir. Ayrıştırıcıların
oluşturduğu NH3 gazı kemosentez yapan nitrit bakterileri tarafından kimyasal enerji eldesinde kullanılınca nitrik asit (HNO2) meydana gelir. Nitrik asit bir başka
kemosentetik bakteri olan nitrat bakterisi tarafından enerji eldesinde kullanılınca nitrat asit (HNO3) oluşur. Böylece azot dolanımını tamamlamış olur.
NOT: Azot döngüsü sırasında ayrıştırıcıların oluşturduğu NH3 gazından kemosentetik bakterilerin azot oluşturmasına nitrifikasyon denir .
Azot Çevrimi
Atmosferik Elektrokimyasal
Fotokimyasal 35 mg Biyolojik
Rhizobium (Köklerde, toprakta) Azotobackter (aerobik, toprakta) Clostridium (anaerobik, toprakta)
140-700 mg
NH3
Nitrifikasyon
Nitrosomonas NO2
Nitrobacter NO3
Aminoasit Bitkiler
Protein
Saprofit Bakteriler Pseudomonas
Denitrifikasyon Atmosfere
Atmosfer
Amonifikasyon
Nitrobakter
Amonifikasyon + Nitrifikasyon
Azot Mineralizasyonu Mineral Azot oluşumu NH(Amonyum), NO2, NO3
Mineral Azot
NH3 (Amonyak)Nitrifikasyon NO2 NO3 KEMOSENTEZ
Nitrosomonas Nitrobacter
Mineral Azot Atmosfer Azotu
AZOT ÇEVRİMİ
AZOT ÇEVRİMİ
KARBON ÇEVRİMİ
Karbon kaynağı gaz halde CO2 olarak
atmosferde ve suda erimiş olarak bulunur
Ekosisteme girişi Fotosentez’le
Sistemde ana kaynağına dönüşünde
Bakteri ve mantarlar(ayrıştırıcılar)rol oynar
Bir kısmı mercan resifleri ve canlı iskeletlerinde depolanır,zamanla aşınmayla çevrime döner
Bir kısmı tam parçalanamadığı için fosil yakıt olarak depolanır,bunların kullanımı sonucu zamanla ana kaynağına döner
Karbon Çevrimi
Karbon Çevrimi
FOSFOR ÇEVRİMİ
Başlıca Fosfor Kaynakları;
Fosfor içeren kayalar
Fosil hayvanlar
Fosfor içeren gübreler
Bu kaynaklardan;
Aşınma, erime,madencilik faaliyetleri
gübre yapımıyla serbest hale geçer
topraktan bitkiler vasıtasıyla ekosistemin diğer ögelerine taşınır,
çürümeyle tekrar iade edilir.
Bir kısım fosfat yıkanarak denizlere taşınıp sığ yada derin deniz sedimanlarında depolanır
Fosfor Çevrimi
SU ÇEVRİMİ
SU ÇEVRİMİ
KÜKÜRT ÇEVRİMİ
Kükürdün doğal kaynakları;
Kayalar (FeS – demir sülfit, FeS2 – Pirit)
Yanardağ ve Bataklıklar (H2S)
Jeolojik aşınmayla taş küre yüzeyine çıkarlar,denizlerde sedimenter kayaların oluşmasıyla taş küreye geri
dönerler
Açığa çıkan kükürtlü bileşiklerdeki kükürt havadaki O2 ile reaksiyona girerek SO2 ve SO3 ve sonunda su buharıyla temas edince H2SO4 şeklini alır.
Havadaki kükürt genellikle bu biçimiyle yani sülfirik asit olarak toprağa döner ve çevrime girer.
Oksijensiz sistemlerde kükürt iki grup bakteri arasında
değişik kimyasal şekillerde alınıp verilir.Sülfit bakterileri SO4 içeren maddelerdeki oksijeni kullanarak H2S’e dönüştürür.Bir grup bakteri bunu enerji kaynağı olarak kullanır
KÜKÜRT ÇEVRİMİ
KALSİYUM ÇEVRİMİ
Kalsiyum çevriminde toprak bir besinsel element deposu olarak iş görmektedir,ekosistemin biyotik kesimine serbest bırakılan miktar bu rezervin
sabit bir bölümüdür.
Populasyon Denetimi
Bir ekosistemdeki canlı öğeleri oluşturan bitki ve hayvan populasyonlarının denetimi olayı, sistemin dengeli bir bütün olarak işleyişini sağlar. Populasyonların denetimi sistem
içinde canlıların birbirleriyle ve cansız ortamla ilişkilerini denetlemek suretiyle gerçekleşir
(otokontrol).