• Sonuç bulunamadı

HADiS TARTIŞMALARINA. YENi YAKLAŞIMLAR EDİTÖR. ~nbiya Yıldırım. İstanbul, 2020

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "HADiS TARTIŞMALARINA. YENi YAKLAŞIMLAR EDİTÖR. ~nbiya Yıldırım. İstanbul, 2020"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HADiS

TARTIŞMALARINA

YENi

YAKLAŞIMLAR

EDİTÖR

· · ~nbiya Yıldırım

İstanbul, 2020

(2)

en sar '='

ENSAR NEŞRiYAT TIC. A.Ş.

© Eserin her türlü basım hakkı anlaşmalı olarak Ensar Neşriyat'a aittir.

ISBN: 978-605-2174-39-5 Sertifika No: 17576

Kitabın Adı

Hadis Tartışmalarına Yeni Yaklaşımlar

Editör Enbiya YILDIRIM

Yayın Yönetmeni Hüseyin KADER Adem SAYDAN

Yayına Hazırlayan

Hüseyin KAHRAMAN

Kapak Halil YILMAZ

Baskı-Cilt

Matsis Matbaa Hizmetlen San. ve Tic. Ltd. Şti.

Tevfikbey Malı. Dr. Ali Demir Cad. No: 51 Sefaköy-İstanbul Tel: 0212 624 21 11 pbx Faks: 0212 624 21 17

Sertifika No: 40421

1.Basım

Ocak 2020 / 2.000 adet basılmıştır.

İletişim Ensar Neşriyat Tic. A.Ş.

Düğmeciler Malı. Karasüleyman Tekke Sokak No: 7 Eyüpsultan / İstanbul Tel: (0212) 491 19 03 - 04 Faks: (0212) 438 42 04

www.ensarnesriyat.com.tr siparis@ensamesriyat.com.tr

(3)

-İNSANA DAİR NEBEVİ HADİSLERİN BİLİMSEL İ'CAZI-

Şeref Mahmud el-Kudat44 Çeviri: Adil Öztekin45

Bu araştırma, tıp alanıyla ilgili Hz. Peygamber'in hadislerini ele almaktadır. Konuyla ilgili en önemli görüş ve kanıtlan gözden geçirdik ve yeni iki delile dayanarak bu rivayetlerin vahiy eseri oldu- ğuna kanaat getirdik. İlki: Tıbba dair hadislerde Hz. Peygamber çev- resinde ve yaşadığı dönemde yaygın olan yanlışlara düşmemiştir. Bu da çevreden kaynaklandığı varsayımını çürütmektedir. İkincisi: Tıpla ilgili hadislerde, ister insan yaratılışıyla ilgili olsun isterse de hasta-

lık, koruyucu tıp ve tedavi yollan gibi birçok hususta olsun, modem

tıbbın ancak tespit edebildiği ilmi keşiflerin olduğu görülmektedir.

Bunların tamamının rastlantı olmasının mümkün olmadığuıa göre·

Allah tarafından vahyedildiği kuşkusuzdur.

Giriş

Ey Allah'ım! Peygamberimiz Muhammed'e, aline, ashabına

ve ihsanla onlara uyanlara saliit-u selam eyle.

''Nebe~ihadiste bilimsel i'caz" adlı bir makale hazırlamış ve bunu 1991 yılında Ürdün Üniversitesi'ne sunmuştum. Zikri geçen makalede iki konu üzerinde durdum: "İnsan ve kainat". Konunun çok uzun olduğunu tespit ederek her bir konunun müstakil bir makale ola- cağı kanaatine vardım: İnsana dair nebevi hadislerin bilimsel i'cazı

44 Ürdün Üniversitesi Şeriat Fakültesi. Makalenin orijinal adı: He! Ehadisu't-Tıbbi'n­

Nebevi Vahy. el-İ'c~zıı'l-İlmi fi'l-Hadisi'n-Nebevi fi Meciili'l-İnsiin.

45 Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi.

(4)

konusunu ele aldığımda çok önemli bir konuyla yakından ilgili oldu-

ğunu fark ettim. Bu da beni tıpla ilgili hadislerin vahiy olup olmadığı düşüncesine sevk etti.

Bu konu etrafında tartışmaların özellikle de günümüzde alev- lendiği ve çeşitli görüşlerin ileri sürüldüğü bilinmektedir. İlim talebe- lerinin ve bazı uzmanların kafa karışıklığı yaşadıklarından dolayı bu konudaki doğrulari geçmişte yaşayanların muttali olmayacağı pozitif ilimler ve yeni kanıtlar -aynca şer'1 deliller-ışığında değerlendirmek

ve bu konuya ışık tutarak gerçekleri aydınlatmak istedim. Alanla ilgili kitaplara ve tıbbi araştırmalara imkanlar ölçüsünde müracaat ettim. Yaklaşık yirmi bir kitap ve bu konuda yapılan araştırmalara başvurdum. Bunlardan sekizine direkt ulaşamadığımdan dolayı ilgili kaynaklardan alıntı ve nakiller yaptım.

Bu konu başka bir konunun bir parçasıdır. O da Hz. Peygam- ber (s.a.v.) tarafından telaffuz edilen her söz Allah tarafından vah-

yedilmiş midir? Ya da hadislerin bir kısmı vahiy eseri olmayıp Hz.

Peygamber' in kendi görüşü müdür?

Bu bir yandan araştırmanın tam anlamıyla konusu olmama-

sına, diğer yandan bu alanla ilgili araştınna ve kitaplarda46 mevcut

olmasına rağmen kısaca bu husustaki görüşlere değineceğim.

1. Hz. Peygamber'in hadislerinde sırf kendi görüşü.,

olup da vahiy eseri olmayan hususlar var mıdır?

Bu konuda meşhur iki görüş vardır.

1.1. Birinci görüş: Hz. Peygamber' den gelen her şey Allah tara-

fından vahyedilmiştir. Bu görüşte olanlar şu delilleri ileri sürmüşlerdir:

a) Allah Teil.la şöyle buyurmaktadır "O kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir".41

46 Bkz. Abdulgani Abdulhiilık, Hııcciyyeti!ı-Sıınııe, Diiru'l-Kur'ani'l-Kerim, Beyrut;

Yusuf el-Karadiivi, es-Sııııııetıı lvfasdaraıı lil-lvfa 'rifeti ve 'l-Haddra, Merkezu Buhii- si's-Sunne ve's-Sire, Katar Üniversitesi.

47 53 Necıİı 3, 4.

(5)

Bu ayet ve benzerlerinin ifade ettiği husus şudur: Allah Rasıl­

lü 'nün söylediği her söz vahiydir. Farklı hususlarda olması durumu etkilememektedir.

b) Abdullah b. Amr (r.a) anlatıyor: Ben, Rasıllullah'tan işitti­

ğim her şeyi ezberlemek için yazıyordum. Kureyş beni bundan men etti ve "Allah Rasıllü hem kızgınlık hem de sükılnet hallerinde konu-

şurken sen ondan işittiğin her şeyi yazıyor musun?" dediler. Bunun üzerine yazmayı bıraktım. Bilahare durumu peygamberimize arz etti- ğimde, eliyle ağzına işaret ederek şöyle dedi: Yaz! Nefsim elinde olan Allah 'a yeminler olsun ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz."48

c) Ebı1 Sa1d el-Hudrl'den (r.a.) gelen rivayete göre bir kişi

Peygamber'e (s.a.v.) gelerek: "I.<ardeşimin karnı ağrıyor." dedi.

Rasıllullah (s.a.v.): "Bal şerbeti içir." buyurdu. Sonra adam Hz. Pey- gamber'e ikinci defa geldi (ve hastalığının geçmediğini söyledi).

Rasıllullah yine "Bal şerbeti içir." buyurdu. Daha sonra adam üçüncü

· defa geldi. Hz. Peygamber "Bal şerbeti içir." buyurdu. Adam tekrar gelip "İçirdim (fakat geçmedi.)" deyince, Rasıllullah (s.a.v.): "Allah sözünde doğrudw;fakat kardeşinin karnı yalancıdır." buyurdu. Dör- düncü defa içirince iyileşti. "49

Bu görüş sahiplerinin ileri sürdükleri tez şudur: Hz. Peygam- ber ictihad etse dahi ictihadında ya isabet etmiş ve Allah bunu onay-

lamıştır ki böyle bir ikrar vahiy çeşitlerinde~ biridir ya da yanılmış ve

düzeltilmiştir. Çünkü Allah, Hz. Peygamber'in hatasını onaylamaz.

Böyle bir düzeltme de Allah tarafından bir vahiydir. Öyleyse Allah

Rasıllü'nden sadır olan. her şey Allah tarafından vahiy olmaktadır.

Böylece kendisinden sadır olmadan önce gelen vahye tevki'fi sünnet,

48 Ebfi Davııd, II, 286, 1. baskı, Mustafa el-Babi, 1952; Dılrimf, Diiru'l-Kitabi'l-Arabi, Beyrut, rakam: 484; Ahmed b. Hanbel, Mıısııed, Muessestu Kurtuba, Mısır, Mus- iıedu'l-Muksirin, rakam: 6474; Hakim, e!-Mııstedrek ale's-Salıfhayıı, hzr. Mustafa Atıl, Diiru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut. Hadisin ravileri sikadır ancak Ubeydullah b.

el-Ahnes sadiiktur. ·

49 Bııluirf, terkim: Mı.ıhammed Fuad Abdulbaki, Diiru'l-Ma'rife,'Beyrut, Tıb, rakam:

5684; Mııs!im. lızr. Muhammed Fiıad Abdulbiiki, Selam, rakam: 2217; Tirnıizf, lızr.

Ahmed Muhammed Şakir, Daru İhyiii't-Turiisi'l-Ariibi, Beyrut, Tıb, rakam: 2082.

(6)

sadır olduktan sonra gelen ve tasdik eden vahye ise tevfild sünnet denir.

1.2. İkinci görüş: Allah Rasfrlü'nün sözlerinde vahiy olma- yanlar da vardır. Bu görüşte olanların en önemli delilleri hurmayı

dölleme hadisidir. Musa b. Talha babasından şöyle rivayet etmek- tedir: Allah Rasfılü'yle birlikte hurma ağaçlarının tepelerinde duran bir topluluğa uğradık. Rasülullah (s.a.v.) "Bunlar ne yapıyor?" diye sordu. Dedim ki: "Onu döllüyorlar; erkeği dişisine koyarlar da o döl- lenir!" Rasfılullah "Bunun pek fayda getireceğini zannetmiyonım"

buyurdu. Bu söz insanlara haber verilince döllemeyi bıraktılar ancak hurma ağaçları ürün vermez oldu. Rasfılullah (s.a.v.) bunu duyunca

şöyle buyurdu: "Eğer bu onlara yarar sağlıyorsa yapsınlGl: Ben sa- dece bir zanda bulundum. Ama size Allah 'tan bir şey haber verdiğim­

de onu muhakkak alın. Zira b,enAllah 'a karşı asla yalan söylemem."50 Rafı' b. Hadic'den (r.a.) gelen diğer bir rivayette "Bilin ki, ben bir beşerim. Size dininizle ilgili bir einirde bulunursam onu derhal yerine getirin. Eğer kendi reyime dayanan bir şey emredersem, bilin ki ben bir beşerim!"51

Enes b. Malik'ten (r.a.) gelen diğer bir rivayette ise: "Siz dün-

yanızın işini ~aha iyi bilirsiniz" dedi."52

Böylece Hz. Peygamber iki tür sözü olduğunu bizzat ~endisi açıkça ifade etmiştir. Birincisi - gerek tevkifi, gerekse tevfıld olsun-

diiıi konularda olup Allah tarafından vahyedilen ve hata yapma ihti- mali olmayan sözleridir. Diğeri ise tam_amen kendi görüşü olup beşer olması münasebetiyle hem hata hem de isabet ihtimali olan sözleridir.

Bu görüş, İbn Abbas'ın (r.a) görüşüdür. İbn Tufeyl'den (r.a.) gelen rivayette şöyle geçmektedir: İbn Abbas'a şöyle dedim: "Beyt'i üç tavafta remel yapmak ve dört tavafta da yürümek sünnet midir?

50 Mııslim, Fedai!, rakam: 2361; İbn Mace, hzr. Muhammed Fuad Abdulbiiki, Beyrut, Ahkiim, rakam: 2470; Ahmed b. Hanbel, Mıısned, Musned u'l-Aşarati'l­

Mubeşşerine bil-Cenneti, rakam: 1398.

51 Mııslim, Fedai!, rakam: 2362.

52 Mııslim, Fedai!, rakam: 2363.

(7)

Zira insanlar, bunun sünnet olduğunu söylüyorlar. Bu husustaki görüşün nedir?" İbn Abbas (r.a.) "Hem doğru söylemişler, hem de

yanlış!" dedi. Ben "Bu, hem doğru söylemişler ve hem de yanlış,

sözünle ne demek istiyorsun?" diye sordum. İbn Abbas "Rasfılullah

(s.a.v.) Mekke'ye (kaza umresi için) gelince, müşrikler 'Muhammed ve arkadaşları zayıflıktan dolayı Beyt'i tavaf etmeye güçleri yetmi- yor.' dediler. Böylece Peygamber'e haset ediyorlardı. Bunun üzerine

Rasfılullah (s.a.v.) sahabelerine tavafın üç şavtında koşmalarını, dör- dünde de yürümelerini emretti." dedi.53' ·

İbn Abbas, teşri! sünnetle teşrii olmayan sünnet arasında ay-

rım yapmıştır. Diğer bir ifadeyle Hz. Peygamber'in vahye dayanarak söyledikleriyle kendi ictihadıyla s9yledikleri arasında ayrım yapmış­

tır. Ancak sahabenin geneli bunu kabul etmemişlerdir. Fakat bu gö-

rüşü benimseyenler nezdinde vahiy olanla vahi~ olmayan arasındaki ayırımın nasıl yapılacağı problemi ortaya çıkmaktadır.

Bir kısmı şöyle söylemektedir. Din işleriyle ilgili olan vahiydir dünya işleriyle ilgili olan ise reydir. "Siz dünyanızın işini daha iyi bi- lirsiniz" rivayetini de buna delil olarak göstermektedirler. Ancak dilli meseleler ile dünyevi işler arasındaki ayırt edici sınır nedir? Nitekim zikri geçen İbn Abbas'ın görüşüne göre, hac menasiki dini bir konu

olmasına rağmen hacla ilgili bazı hükümler dünya işleriyle ilgilidir.

Ve yine bilindiği gibi, alışveriş, savaş, barış, yiyecek, içecek, giyim kuşam gibi konular dünyevi meseleler olmasına rağmen bu konular- la alakalı bir takım hükümlerin dilli boyutu olup bu konularla ilgili Allah tarafındaıı ayetler ,indirilmiştir. Bu nedenle farklı alanlarla ilgili

sının ve ölçüyü belirleme çabasının sağlıklı olmadığı kanaatindeyiz.

Bazı kimseler yukarıda sözünü ettiğimiz hadisi öne çıkararak

sünnet kaynaklarının zikrettiği alışveriş, muamelat, sosyal, iktisadi ve siyasi hayatla ilgili pek çok hadisi yok saymaya çalışmışlardır.

Sanki onlara göre Hz. Peygamber bu hadisini, sünneti oluşturan di-

53 Mııslim, Hac, rakam: 1264

(8)

ğer bütün kavli', fiili' ve takriri hadislerin hükmünü ortadan kaldırmak

(neshetmek) için söylemiştir.54

Bu çok tehlikeli bir durum olup özelliklerle "dünyanızın işleri''

sözünden inanç ve ibadetin dışında kalan her şey anlaşılacak olursa

örneğin; ahval-i şahsiyye alanına giren mali tasarruflar, siyasal sis- tem, devletlerarası ilişkiler, cezalar, eğitim, medya gibi birçok konu dini kapsamın dışında kalır. Bu çok tehlikeli görüşü genel olarak oryantalistler ve Müslüman ülkelerin laik ve batıcı kesimleri savun-

maktadır.

Hurmayı dölleme hadisini açıklayan Nevevi'nin söyledikleri tercihe şayandır. O, şöyle demektedir: Hz. Peygamber'in dini olarak söylediklerine uymak gerekir. Rey yoluyla söylediği ve dünya işle­

riyle ilgili söylediklerine ise uymak gerekmez.

Böylece rivayet edilen hadisin hangi alanla ilgili olduğuna ba-

kılmaksızın rey olduğuna dair yeterli bir karine bulunmadığı müddet- çe Allah Rasfılü 'nün söylediği her şey-v!!hİY sayılmaktadır.

Tahir b. Aşfu'un dışında bunu açıkça ifade edeni görmedim.

O, şöyle demektedir: Allah Rasıllü'nün en hususiyet arz eden hali

teşrii halidir. Çünkü Allah tarafından gönderilmesinin ana gayesi teşridir. Öyle, ki Allah, onun asli vazifesinin "Muhammed ancak bir _ elçidir."55 sözüyle peygamberlik olduğunu vurgulamıştır. Bundan do-

layı Allah Rasıllü'nden sadır olan söz ve davranışların -ümmeti ilgi-

'

lendiren hususlarda- aksini gösteren delil olmadığı sürece teşriden kaynaklanır ve buna hamledilmesi gerekir.56

Bu söylenenleri hurmayı dölleme hadisine uygulayacak olur- sak Hz. Peygamber'in ilk baştan itibaren bu hurma dölleme işinin

kendi reyi olduğunu ifade etmiştir. Talha'nın rivayetinde "Bunun bir

şeyi değiştireceğini zannetmiyonmi." buyurması bunun delilidir. Bu hadis imam Muslim'in konu başlığından sonra ilk zikrettiği hadistir.

54 Yusufel-Karadiivi, es-Sııııııetıı Masdaraıı, s. 14.

55 3 AI-i İınriin 144.

56 Tiihir b. Aşfır, Mektisidu 'ş-Şerfa, s. 39, eş-Şeriketu't-Tfinisiyye li't-Tevzi'. 1978

(9)

İmam Muslim'in Sahlh'inde takip ettiği metoda göre böyle bir riva- yetin en güçlü rivayetlerden biri sayıldığı bilinmektedir.

2. Tıpla ilgili hadisler

Tıpla ilgili hadisler, diğer nebevi hadislerin tamamı gibi, Hz.

Peygamber'in kendi görüşü olduğunu gösteren bir delil yoksa doğru

olan onun da vahiy olduğudur.

Tıpla ilgili hadislerin açık ve güçlü delillerinden biri de yukar- da zikredilen bal hadisidir. Orada Allah Rasfılü şöyle buyurmuştur:

"Allah sözünde doğrudur, fakat kardeşinin karnı yalancıdır. Ona bal içir." Bunun üzerine kardeşine tekrar bal şerbeti içirdi ve o da iyileş­

ti."

Anlaşılan o ki; özellikle tıpbadisleri etrafında kimse onun Al- lah Rasülü'nün kendi reyi olup olmadığı ihtimali üzerinde durma- mıştır. Bu iddia Hz. Peygamber' den asırlar sonra ortaya atılmış olup kanaatimizce bunun sebebi o dönemde yaygın olan sağlık teorilerinin hakim olmasıdır. Zira o dönemde yaygın olan kanaat ile hastalıklar, sıcaklık ve soğukluk; nem ve ktiruluk; siyahlık ve sarılık gibi ne- denlerle irtibatlandırılıyordu. Öyle ki insanlar o dönemde bunların

tartışma kabul etıneyen hakikatler olduğunu zannediyorlardı. Hatta

I

kimi ilim adamları tıpla ilgili hadislerin tıbbi gelişmeler seviyesine

ulaşamadığından dolayı bunların Allah tarafından vahyedilıniş değil

de Hz. Peygamber' in çevresinden etkilenerek kendi görüşü olduğunu

iddia ettiler.

Bazı ilim ada~arı ise Hz. Peygamber'in bunun için gönderil- mediği ve tıp}lmini bildiğini iddia etınediğini ileri sürerek görüşlerini pekiştirmeye çalıştılar. Bu iddialara şu şekilde cevap verilebilir: Hz.

Peygamber, embriyo bilimini bilmiyor ve buİıun için gönderilmemiş

olmasına rağmen Kur'an 'ın bir çok ayetinde örneğin Mu 'minun sure- sinde olduğu gibi insanın anne karnındaki yaratılış evrelerini en ince tafsilatına kadar zikrettiğini görmekteyiZ. Öyleyse Ktir'an da benzeri cilan bir şeyin sünnette olmasını neden inkar ediyoruz?

(10)

Şimdi ise bilimin büyük bir ilerleme kaydettiği bir çağda ya-

şıyoruz. Günümüzde bilimin ilerlemesiyle ,dinin akıllara hayret ve- ren bilimsel mucizevi yönü ortaya çıkmıştır. Tüm bu ilmi gelişmeler

"Varlığımızın delillerini, (kainattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, O Kur 'an 'ın gerçek olduğu

onlara iyice belli olsun. "51 ayetini doğrular niteliktedir.

Tercih ettiğimiz bu görüşü pekiştirmek üzere bu makaleyi ka- leme aldım. Bu görüş ise genel olarak Hz. Peygamber'in sözlerinin Allah tarafından vahyedilmiş olmasıdır. Aksine bir delil bulunmadığı

müddetçe -ister tıpla ilgili olsun ister başka bir konuyla ilgili olsun- bu kural geçerlidir.

Bu çalışmamda konuyla ilgili öncekilerin zikretmediği biri

kısa ve öz, diğeri detaylı iki yeni delil zikredeceğim.

2.1. Kısa ve öz delil '

Halle arasında yaygın olan geleneksel tıbbi yöntemler pek çok

yanılgıya düşmüştür. Buna dönemindeki tıp anlayışı da dahildir. Hat- ta modern tıp da pek çok hataya düşmüş ve hala düşmeye devam etmektedir. Bu da ki.ısurlu olan insan aklı ve tecrübesinin ortaya çı­

kardığı bir durumdur. Nitekim deney ve tecrübeye dayalı bu alanda ilim adamları ·hatalarından dersler çıkararak yeni bilgiler öğrenirler.

Eğer tıpla ilgili hadislerde de durum böyle olsaydı Hz. Peygamber'in dö!leminde ve çevresinde yaygın olan bu hatalar neden hadislerde görülmemektedir? Neden bu hadislerin tedavi, korunma, teşhis ve bilgi aktarımı gibi alanlarda tıbbi hatalardan arınmış olduğıınu gör- mekteyiz? Tıpla ilgili hadislerde bu hataların olmaması acaba rast-

lantı mıdır?! Hz. Peygamber (s.a.v.) başkalarının düştüğü bu hatalar~

dan kendisini koruyacak vahyin dışında deneye bağlı bir bilgiye mi sahipti? Bu hadislerin yaygın olan bu tür hataları içermiyor olması

Allah tarafından vahyedilmiş olduğunu göstermez mi?

57 41 Fussilet 53.

(11)

2.2. Detaylı delil

Bu delil çalışmanın geriye kalan kısmını içermekie ve tıp ala-

nındaki nebevi hadislerin ilınl keşif yönlerini detaylı bir şekilde açık­

lamakiadır. Bu da bu alanla ilgi birçok kaynağa müracaat edip araş­

tırma, karşılaştırma, eleme ve seçme yapmamızı gerekiirdi. Çünkü önceki asırlarda yazılmış tıbb-ı nebevi kitaplarında doğru olmayan bilgiler var olduğu gibi hadisleri delil getiren modem tıp kitaplarında

da sahih olmayan pek çok hadis bulunmaktadır.

Bu araştırmada Hz. Peygamber'den gelen ve modem ilmi bu- luşlarla örtüşen sahih hadisleri kaydettik. Öyle ki bunların ümm1 bir peygamber olan Hz. Peygamber' den gelmiş olması veya fenill ilim- lerin gelişmediği, okuma yazmanıp da yaygın olmadığı o çevreden

kaynaklanıyor olması veya o asrın bilgilerinden akianlıyor olması

mümkün değildir. Çünkü verdiğimiz örnekleri bilim adamları ancak bin iki yüz yıl sonra keşfetmişlerdir. Bunların bir kısmı on dokuzuncu

yüzyılda bir kısmı da yirminci yüz yılda keşfedilmiştir. Böylesi bir durum bu bilgilerin sadece Allah tarafından vahyedildiğinin ve bu dinin şüphesiz hak din olduğunun yeni bir kanıtıdır.

Bilinen şudur ki: Nebevi hadisler uzmanlık isteyen tabiat ilim- lerini insanlara bildirmek için söylenmemiştir. Ancak içinde kapsam-

olmasa da örneklendirme tarzında bazı ilınl hakikatler gelmiştir.

3. Takip ettiğimiz yöntem

Zikrettiğimiz örneklerde şu metodu takip ettik:

a) Sahih olmaya~ hadisler delil olamayacağından sadece sahih hadislerle ye~eceğiz.

b) Tıp alanında sadece tabiplerin kaleme aldığı kitap ve araş­

tırmalara atıfta bulunacağız. Çünkü bu alanda uzman olmayanların

kitap ve araştırmaları da var olduğu ve bunların pek çoğunun dakik

olmadığı ve fazlaca abartılı olduğu bilinmekiedir.

c) Konu çok uzayacağı ve araştırma sınırlarını· aşacağından dolayı nebevi hadislerde zikredilen abdest, namaz, oruç gibi amel-

(12)

lerin ilmi ve teşrii hikmetlerine değinmeyeceğiz. Çünkü böyle bir

çalışma birkaç kitap yazılmasını gerektirecek kadar uzun ve detaylı­

dır. Hamdolsun ki bu konuyla ilgili pek çok kitap yazılmaktadır. Bu

kitapların bir kısmına kaynakça bölümünde işaret ettik.

d) Delil olarak kullandığımız hadislerin genel açıklamasına değinmeyip sadece ilmi i' caz yönünü açıklamakla yetineceğiz.

e) Hadisin Kur'an'la birlikte müştereken zikrettiği mesele~

lere değinmeden sadece nebevi sünnetteki ilmi i'cazla yetineceğiz.

Çünkü Kur'an ve sünnette zikri geçen şeyin Allah Rası1lü tarafından

Kur'an'a dayanarak zikretme ihtimali ve müstakil vahiy olmama du- rumu söz konusudur.

Konuyu iki kısımda ele alacağız. İlki; insanın yaratılışıyla il- gili rivayetler, ikincisi ise lia.stalık, koruyucu hekimlik ve tedavi yön- temleriyle ilgili rivayetlerdir.,

4. İnsan yaratılışıyla ilgili nebevi hadisler 4.1. Kadının menisi

Enes b. Malik (r.a) şöyle demektedir: Rası11ullah (s.a.v.) Me- dine'ye hicret edince, Abdullah b. Selam onun yanına geldi ve "Ey

Allah'ın Rasıllü! Sana üç soru soracağım ki, bu soruların cevabını

ancak peyga~ber olan bilir." dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) "Sof' dedi.

Abdullah b. Selam "Kıyamet alametlerinin ilki nedir? Cenn~tlikler ilk önce hangi yemeği yiyecekler? Çocuk niçin baba ve annesine benzer?" dedi. Rasıllullah (s.a.v.) "Biraz önce bunları Cebrail bana haber verdi." dedi. Abdullah b. Selam "O (Cebrail), yahudilerin düş­

manı olan meleklerdendir." dedi. Rası11ullah (s.a.v.) "Kıyametin ala- metlerinin ilki, insanları doğudan batıya toplayan bir ateştir. Cennet- liklerin yiyeceği ilk yemek de balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır.

Çocuğun baba ve annesine gelince, erkeğin suyu kadınınkinin önü- ne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer." buyurdu. Bunun üzerine Abdullah b.

(13)

Selam "Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın rasıllü ol-

duğuna şehadet ederim." dedi.58

Abdullah b. Mesud'dan (r.a) gelen diğer bir rivayyette o şöyle

geçmektedir: Allah Rasülü ashabıyla konuşurken yanından bir yahu- di geçti. Kureyş dedi ki: "Ey Yahudi! Bu adam peygamber olduğu­

nu iddia ediyor!" O da "Öyleyse ancak peygamberin bilebileceği bir şey ona sorayım." deyip gelip oturdu ve "İnsan neyden yaratılıyor ey Muhammed?" dedi. Bunun üzerine Allah Rasıllü "Ey Yahudi! Her ikisinden yaratzlıy01; hem erkeğin suyundan hem de kadının suyun- dan." buyurdu.59

Bu ve benzeri nebevi hadisler sadece bir asır önce tespit edil-

miş ilml bir hakikatten balısetmelgedir. Bu hakikat ise erkekte oldu-

ğu gibi kadının da suyunun olduğu ve ceninin her ikisinin suyundan

yaratılmasından bahsetmektedir. Halbuki milattan önce dördüncü

asırdan milattan sonra on yedinci asra kadar bilim adamları arasında yaygın olan teori Aristo'nun ceninin teşekkülüyle ilgili teorisiydi. Bu teoriye göre, ceninin tam olarak teşekkülünün adet kanıyla oluştuğu

ve erkeğin suyunun ise mayanın sütü peynire dönüştürdüğü gibi sa- dece adet kanını dönüştürdüğü düşünülmekteydi.

On yedinci asırda mikroskobun icat edilmesiyle sperm ve yu-

murtanın keşfi gerçekleşti. Böylece ceninin teşekkülünde birbiriyle

çelişen iki teori ortaya çıktı. Birinci teoriye ~öre ceninin spermde kü-

çültülmüş mikroorganizma şeklinde var olduğu ve tam olarak yara-

tılmış bulunduğu görüşüdür ki kadının ceninin gıdası ve taşınmasının

dışında hiçbir rolünün olmadığı tezidir. Diğeri ise ceninin kadının yu-

murtasında tam olarak yaratılmış olduğu ve spermin rolünün sadece

yardımcı bir rol olduğu tezidir. On sekizinci asrın sonlarına doğru

·ortaya çıkan ve ceninin oluşumunda hem sperm hem de kadının yu-

murtasının etkisinin olduğunu söyleyen teori ortaya çıkıncaya kadar bu iki teori arasındaki çatışma devam etr;niştir. On dokuzuncu yüzyı- 58 Bulıtirf, Menakib, rakam: 3938.

59 Szınenıı 'ıı-Nestif el-Kııbrti, V, 339, Diiru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, rakam: 9075;

Ahmed b. Hanbel, Mzısned, I, 495, rakam: 4438. ·

(14)

lın sonlarına doğru bu teoriyi ispat etmek mümkün oldu ve yirminci yüz yılda ise şüpheye mahal bırakmayacak şekilde pekiştirildi.60

Müslüman bilim adamları Aristo'nun teorisini kabul etmiyor- lar ve hadislere dayanarak ceninin erkek ve kadının suyundan yara- tıldığını söylüyorlardı. İşte İbn Hacer el-Askalani altı asır önce şöyle diyordu: "Adamın sperminin ceninin oluşumunda katkısının olma-

dığını, sadece mayalama işine yaradığını ve ceninin kadının adet

kanıyla oluştuğıınu anatomiyle uğraşanların birçoğıı iddia ediyorlar.

Halbuki bu konudaki hadisler bu düşünceyi yalanlamaktadır."61

Ceninin erkek ve kadının suyundan oluŞtuğıınu söyleyen teori ancak on sekizinci yüz yılda bilinebilmiş ve 'on dokuzuncu yüz yılda

yani asr-ı saadetten on üç asır soma ispat edilmiş olduğıına göre Hz.

Muhammed (a.s.v.) bu bilgileri nereden öğrenmişti? Kendi bilgile- ri ya da çevresinin ve yaşa4ığı asırdakilerin bilgilerinden öğrenmiş olamazdı dolayısıyla ancak yaratıcı tarafından kendisine vahyedilrtıiş olmalıdır.

Hatta kadının suyunun farklı bir özelliğinden bahseden Mus- lim 'in rivayeti onup. renginin san olduğıınu nakletmektedir. Bu da bilim adamlarının ancak yirminci yüz yılda tespit edebiİdikleri bir durumdur. Spermi taşıyan sıvının beyaz ve yoğıın olduğıı biliniyor olmasına rağillen kadının yumurtasını taşıyan sıvının renginin san olduğıı daha somalan ortaya çıktı.62 Sevban (r.a) anlatıyor: "Rksı1lul­

lah'ın yanındaydım. Yahudilerden bir bilgin geldi ve dedi ki: "Ben sana bir peygamber ya da bir veya iki kişiden başka hiç kimsenin

bilemeyeceği bir şey sormak için geldim. Sana çocuktan soracağım."

60 Muhammed Ali el-Bar, Halk:ıı 'l-İıısdııi beyne ~cTıb ve '!-Kur'an, s. 183-188, 390, 5.

baskı, ed-Diiru's-Sufidiyye, Cidde, 1984; C.S. Joranger ve diğerleri, İlımı 'l-Ecimıeti Fi Dav'i'l-Kıır'aııi ve's-Sıımıe, s. 13, 22, Hey'etu'l-İ'ciizi'l-İlmi bi Rabıtati'l-Ale­

mi'l-İslarni, Mekke.

61 İbn Hacer el-Askalani, Fetlııı 'l-Biiri, XI, 491, Dar'ul-Marife, Beyrut.

62 Mahmud Nazım en-Nesim!, et-Tıbbıı'ıı-Nebevi Ve'l-İlmıı'l-Hadis; III, 327, 1. bas- kı, eş-Şeriketu'l-Muttahide li-Tevzi', Beyrut-1984; Muhammed Ali el-Bar, lİal­

k:ıı 'l-İıısiiıı, s. 3 ı 5.

(15)

Allah Rası'.l.lü "Erkeğin suyu beyazd11: Kadının suyu ise sarıdır." bu- yurdu.63

Bu nebevi hadis-i şerifin ilmi i'caz kapsamına girdiği gayet

açıktır. Çünkü bu gerçeği yirminci yüzyılda keşfedilmeden önce bir beşerin bilmesi mümkün değildir. Öyleyse Hz. Muhammed (a.s.v.) bunu vahiysiz nasıl bilebilecekti? Şüphe yok ki bu söz hevasından konuşmayan ve ancak kendisine vahyedilen bir vahiyden başkası de-

ğildir.

4.2.Azil

Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) rivayet edildiğine göre; Allah

Rası'.l.lü 'ne azil soruldu. "Menini tamamından çocuk meydana gelmez.

Allah bir canlıyı yaratmak istediği zaman, bunu hiçbir güç engelle- yemez." buyurdu.64

Bu hadiste iki açıdan ilmi i' caz bulunmaktadır.

Birincisi: Yirminci yüzyıldan önce ceninin sadece bir" sperm.:.

den oluştuğunu kimse bilmemekteydi. Halbuki bir erkekten bir atışta çıkan meni sayısı iki yüzle üç yüz milyon sperm civarındadır. Bunla-

rın yüzde yirmisi aşılamaya uygun olmayıp büyük bir çoğunluğu da vajinada ölmektedir. Bundan sonra rahim ağzında da belli bir kısmı

ölür ve sonrasında bir kısmı sağ rahim kanalına, diğeri ise sol rahim

kanalına, hangisinde yumurtanın olduğunu bilmeksizin yönelir. So- nuçta ulaşanların sayısı yaklaşık beş yüz civarında olup bunlar içeri- sinden de sadece biri seçilir.65

İkincisi: Azil vb. doğum kontrol yöntemleri tam olarak ha-

mileliğe engel olamamaktadır. Her bir doğum kontrolünün başarısız

olma ihtimali söz konusudur. Tıbbi açıdan bilinen şudur ki: Meninin

inınesini kontrol edememe veya indirmeden önce gelen sperm dola-

yısıyla veya burada zikretmeye gerek duyulmayan başka sebeplerden

dolayı azilde başansizlığın oranı% 22'dir. Hatta doğum kontrolünün

63 Mııslim, Hayd, rakam: 315.

64 Mııslim, Nikfilı, rakam: 1438.

65 Muhammed Ali el-Bar, Halku 'l-İnsdn, s. J 11, 386.

(16)

rahimin iki kanalını kesip vajina üzerinden bağlanmasının başarısız­

lık oranı % 55 civarındadır. Ancak karnın kesilip rahimin mahir bir cerrah tarafından bağlanmasında (kordon bağlama) başarısızlık oran

% . 1 ile % 4 arasındadır. Spiral taktırmada başarısızlık oranı ise %

6'dır. Yumurtlama dönemi sonrası ilişkide% 4 civarında ve hap kul-

lanımında ise% 2,5 oranındadır.66

4.3. Nutfenin rahimde karar kılması

Huzeyfe b. Useyd Allah Rasfılü'nün şöyle buyurduğıınu riva- yet etmektedir: "Nutfe, 40 veya 45 gecede rahimde karar !aldıktan

sonra melek onun yanına girer."67

Bu hadiste ilmi i' caz vardır. Şöyle ki, sperm rahime yerleşme­

den önceki dönemde hareketli bir haldedir. Modern bilim meninin

yumurtayı aşılamasından sonra her ikisinin de rahime doğru hareket

ettiğini ve oraya saplanıp yerleştiğini açıklamaktadır. Rahim kana-

lından rahim duvarının üst kısmın3; ulaşma yolculuğıınun da yakla-

şık bir hafta sürdüğünü bildirmektedir. B_u gerçeği de uzman bilim

adamları ancak bu asrın ortalarına doğru öğrenmişlerdir. Şüphesiz bu bilgiler beşer kaynaklı değil Allah katındandır.68

4.4. Ceninin ilk kırk günü

İbn Mesud'dan (r.a.) gelen rivayette o şöyle demektedir: Bize,

doğru. söyleyen, doğruluğu tasdik ve kabul edilmiş· olan Rasfılullah .

(s.~.v.) şöyle haber verdi: "Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı,

annesinin karnında !ark günde derlenir toplanır."69

Ceninin rahimde oluşumu, hadisin de ifade ettiği gibi kırk gün-

de tamamlanmaktadır. Hadise dayanarak bu görüşte olan bir kısım

Müslüman bilim adamlarının ve bazı detaylan açıklayan bir takım

tabiplerin varlığı bilinmektedir. İbnu'l-Kayyim bu hadisi zikrettikten

66 Muhammed Ali el-Bar, a.g.e., s. 388, 495, 5.05-509.

67 Mııslim, Kader, rakam: 2644.

68 Nesiıni, et-Tıbbıı'n-Nebevi, III, 331; Muhammed Ali el-Bar, Halku'l-İıısiiıı, s. 204;

Joranger, İlnııı 'l-Eciııııe, s. 49.

69 Bıılıiiri, Bedu'l-Halk, rakam: 3208; Mııslim, Kader, rakam: 2643.

(17)

sonra şöyle bir açıklama yapmaktadır: "Rahim meniyi kuşatıp dışarı atmadığında kendine döner ve altı gün içerisinde olgunlaşır. Kalp, beyin ve ciğer bölgelerinde üç nokta oluşur. Sonra üç gün içerisinde o noktalar arasında da beş çizgi oluşur. Daha sonra ise on beş gün içerisinde oraya kan nüfuz eder ve üç uzuv belirginleşir. Sonra da ke- mik iliğinin rutııbeti on iki günde oluşur. Bundan sonra ise baş, dokuz gün içerisinde omuz ve gövdeden ayrılıp belirginleşir. Sonrada tama- men belirginleşerek dört gün içinde duyu organlarıyla hissedilecek bir şekle gelir. Böylece kırk gün tamamlanmış olur. Bu anlatılanlar

hadiste genel olarak zikredilen hallerin detaylandır."70

Doktor Muhammed Ali el-Bar bunu açıklarken şöyle der: "Biz biliyoruz ki, yaratılışın tamamı k?"k gün içerisinde gerçekleşmekte­

dir. Nutfe, alaka ve mudganın tamamı kırk gün içerisinde oluşmak­

tadır. Altı günde rahimden destek almaksızın döllenmiş yumurta par-

çalanır ve dut gibi olur, daha sonrada top gibi. Bu da mikrobik top diye adlandmlır. Sonra yedinci günde alaka olarak rahimden güç alır.

Bundan sonra üçüncü haftada ceninin kan dolaşımı başlar. Soma ala- ka mudgaya dönüşür; et, deri, kemik, sinir sisteıni ve diğer uzuvların yaratılması başlar. Bunların tamamı da uzuvların oluşum döneminde yani dördi).ncü haftadan başlayıp sekizinci haftaya kadar olan dönem- de gerçekleşir. "71

4.5. Mesh'in nesli yoktur

Abdullah b. Mesud'dan (r.a) gelen rivayette Allah Rasfilü (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Allah Teala bir kavmi helak etti mi ona nesil vermez. Maymun ve domuzlar daha önce de vardı. "72

Bu hadis, meshin zürriyetinin olmadığını ifade etmektedir.

Bu ise insan ve hayvanla ilgili bir ilmf hakikattir. Hadiste zikredilen mesh insanın hayvana dönüşme olaylarına biz şahit olamadık ancak

70 İbn Hacer, Fetlıu 'l-Btirf, XI, 491.

71 Muhammed Ali el-Bar, Hallaı 'l-İıısi'ın, s. 403.

72 Mııslim, Kader, rakam: 2663.

(18)

nisbi ve cüz! olaylara şahit olmaktayız. İlmi açıdan bu kısmi olanların zürriyeti olmadığına göre tam meshin olmaması daha olasıdır ..

Embriyodaki mesh durumlarının bii kısmı diğerlerine nazaran.

daha. ağır olduğu ispat edilmiştir. Şiddetli bir meshe uğramış emb- riyonun ya ölü doğduğuna ya da birkaç gün yaşayıp öldüğürte göre

doğurması mümkün olabilir mi? Mesih durumu daha hafifse genel- likle yaşamakia ancak yine de zürriyeti olmamaktadır.· Cinsiyet kro- mozomunun meshi buna örnektir. Normal durumda insanda asıl olan çift cinsellik kromozomunun olmasıdır. Erkekse (xy) kromozomu

taşır, dişiyse (xx) kromozomu taşır. Bunun dışındakiler mesh durumu olarak kabul edilmektedir. Bunlardan biri de {turner) durumudur ki, bunda cinsiyeti belirleyen tek bir kromozom vardir, o da dişil kromo- zomu olan (x) dir. Bu durumda çocuk dişil olup doğurması mümkün

değildir.Aynısı (kilnefelter) d~mu için de geçerli olmaktadır. Şöyle

ki; bu cinsiyet kromozomu (xxy) iki dişil bir erkek işareti taşımakta

olup şekil itibariyle erkek olmasına rağmen kısır ve çocuğu olma-

maktadır. 73

4.6. Yedinci haftadaki cenin

Abdullah b. Mesud'dan (r.a.) gelen rivayette Allah Rasülü

şöyle buyurmaJctadır: "Nutfenin üzerinden 42 giin.geçince Allah ona bir melek gönderir. Melek ona şekil vererek onun kulak, göz, d~ri, et ve kemiklerini yaratır. Müteakiben "Ya Rabbi! Erkek mi olacak dişi

mi?" diye sorar. Rabbin dilediği hükmü verir. "74

Huzeyfe b. Useyd el Gıfarl'den (r.a.) gelen diğer rivayette "Ya Rabbi! Erkek mi olacak dişi mi? der. Allah da onu erkek veya dişi

yapar. Yine melek "Ya Rabbi! Sağlam mı olacak sakat mı?" der.75 İlk haftalardaki ceninin şekli memeli hayvanlarınkine benze- mektedir. Diğer ceninlerden farklı olarak insana özgü şekli alması

yedinci haftaya tekabül etmektedir. Anatomik ve laboratuvar açısın-

73 Muhammed Ali el-Bilr, Halkıı "/-İnsan s. 408.

74 Mııslim, Kader, rakam: 2645.

75 a.g.e.

J

(19)

dan yedinci haftaya kadar ceninin cinsiyeti nötr olup erkek mi dişi

mi olduğunu ayırt etmek mümkün değildir. Öyle ki üreme organları­

nın testis mi yoksa yumurtalık mı olduğu ilk etapta belirgin değildir.

Ancak yedinci haftada belirgin hale gelmeye başlar. Dış uzuvlardan hareketle on iki haftadan önce onu kolay bir şekilde ayırt etmek ne- redeyse imkansızdır. Ceninin sağlam veya sakat olma durumu da ge- nel olarak yedinci haftadan sonra belli olmaktadır. Müslümanların on dört asırdan bu yana tekrarladıkları bu hadis sadık ve emin olan Hz.

Peygamber'in mucizelerinden birisidir. Sanki o, on dokuzuncu asrın altmışlı yıllarında yaşayan bir embryologistti.76

5. Tedavi, koruyucu bek.imlik ve hastalıkla ilgili nebevi hadisler

5.1.Vücuttaki rahatsızlıklar ve vücudun verdiği tepkiler Nu'man b. Beşir' den (r.a.) gelen rivayette Allah Rası1lü şöyle buyurmaktadır: "Müminler birbirlerini şevmede, birbirlerine acıma­

da ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve

ateşli hastalığa tııtulur."11

Hz. ,Peygamber ümmetin durumunu bir bedenin durumuna benzetmektedir. Bu benzetme genel anlamı veya mecaz! anlamıyla anlaşılmaktaydı ancak modem. ilim bu hadisteki ilmi i'cazı yirmin- ci asrın son çeyreğinde keşfetmiştir. Hastalikıı uzuv beynin kontrol merkezine his ve istem dışı sinirsel dalgalar göndermektedir. Yarala-.

nan uzuv nedeniyle 'akan ilk damla kanda veya yırtılan ilk lifte veya giren ilk mikropta beynin kontrol merkezine ve bedenin aktif hare- ketlerini kontrol eden uzuvlara kimyasal madde ve hormonlar gön- dermektedir. Bunlar gerçekten şikayet ve yardım isteme mektupları­

dır. Bu mektup bedende herhangi bir yere rastgele gönderilen bir şey

76 Nesimi, et-Tıbbıı 'n-Nebevi, III, 342-344; Muhammed Ali el-Bar, Halkıı'l-İnsan s.

395; Joranger, İlmı(l-Ecimıe, s. 98; T. F. N. Bersoud,l/mıı'/-Ecimıe, s. 119, 169.

77 Mııslim, el-Birr ve's-Sıla, rakam: 2586.

(20)

olmayıp bilakis hastalıklı uzvun kurtarılması adına bedeni harekete geçirebilen beynin belli bölgelerine gönderilmektedir.

Bedenin dayanışması ise rahatsızlığı olan uzvun kendine özgü bir dille bedeni gerçek anlamda yardıma çağırmasıdır.

a) Bedenin dayanışma içerisinde olması demek uzuvların bir- birini yardım görevine çağırması demektir. Böylece his merkezi hi- potalamusta var olan uyarı ve kontrol merkezlerini göreve çağırır. O da hipofiz bezinin hormon salgılayarak geriye kalan diğer salgı

bezlerini harekete geçirip hormon salgılamasını sağlar. Bu sayede

rahatsız uzvun imdadına koşulması adına bütün uzuvların görev yôn-

lendirıneleri yapılır.

b) Beden dayanışması demek var gücüyle hasta olan uzvu kur- tarmaya çalışmak demektir. Kan dolaşımı hızlansın diye kalp atışları hızlanır ve kan damarları bedenin tembelleşen bölgelerinde daralır­

ken hastalıklı olan uzvun etrafındaki damarlar ise genişler. Böylece

hastalığa karşı koyması için ihtiyaç duyduğu güç, oksijen, antikorlar, hormonlar ve yapıcı amino asitler taşınmış olur. Bu da ciğer, iç sal-

bezleri, kaslar ve yağ stoku gibi bedenin farklı uzuvlarının özünü

oluşturmaktadır.

c) Yine. bedenin dayanışma içerisinde olması demek yıkılması

ve çöküyor olması demektir. Hastalıklı uzvun yararına olup ~htiyaç hissettiği yağ stokunu ve kaslardaki eti (proteinler) yıkmaya başla­

yarak kendinden verir. Durumun şiddetine uygıın bir şekilde yıkma işlemi gerçekleştirilir. Belki bazı hallerde beden kilosunun yarısını

kaybeder ve hastalık kontrol altına alınıncaya dek o kiloda kalır.

Daha sonra ise beden yeniden kendini inşa eder.

Öyleyse bu gerçek bir şikayet ve yardım talebidir. Bu alanda ilmin keşfettiği her şeyi Allah Rası1lü (s.a.v.) iki kelimede özetleye- rek o dönemde insanların anlayacakla,n şekilde gerçek bir dayanışma

ameliyesi tarzında açıklamıştır.

Bed~nin tehlikeye düşmesiyle devreye girip uyum sağlayan

sinir sisteminin Allah Rası11ü 'yle batılı ilim adamları tarafından aynı ·

(21)

adla anılıyor olması da hayret vericidir. Onlar bunu (sympathetic) diye isimlendirmişlerdir. Yani sempatik, sevimli veya merhametli an-

lamında kullanmışlardır. 78

5.2. Misvak

Hz. Aişe' den (r.a.) gelen bir ıjvayette Allah Rası'.ilü ( s.a.v.) şöy­

le buyurmaktadır: "Misvak ağzı temizler, Allah rızasını kazandırır." 19

Misvak denildiğinde özellikle ilk akla g'elen şey erak ağacıdır.

Çoğuplukla Allah Rası'.ilü onunla misvaklanırdı. Müslümanlar da o günden bu güne onu kullanmaktadırlar. Erak ağacıyla misvaklanmayı teşvik eden çokça sahih hadis bulunmaktadır. Ancak bu hadis, Allah

Rası11ü zamanında ve ondan sonraki asırlar boyunca sağlık açısından

bilinmeyen bir faydasını açıklamakla diğerlerinden ayrılır. Yirmin- ci yüzyılın sonlarında modem araştırmaların ispat ettiği bu faydanın ağzın dezenfekte edilmesi· olduğu anlaşılmaktadır. Bu rivayet ağzın

temizlenmesi olarak anlaşılıyorken, ilim bunun yeni bir anlamını keş­

fetmiş, o da ağzın mikroplardan dezenfekte edilmesidir.80

Çok sayıda mikrop barındıran ağız, yüzden fazla parazit, virüs ve bakteriyel mikroba ev sahipliği yapmaktadır. Salyanın bir mili- metre küpünde milyonlarla belki de milyarlarla ifade edebileceğimiz

parazit barlnmakta ve bu sayı yaklaşık her saat katlanarak ağzın ko- kusuna ve dişin rengine tesir etmektedir.

Dişlerin temizlenmesinin üzerinden· bir saat geçmemiş olsa dahi hızlıca dişlere yapışan mikrobik bir tabaka oluşmakta ve bu tabaka giderilmediğinde zaman geçtikçe kalınlığı artmaktadır. Mil- yarlarca mikrobu içerdiğinden dolayı bu tabaka damak hastalıkları

ve diş çürümelerine sebep olmaktadır. Bu tabakanın -insanların zan-

78 Mahir Muhammed Salim, Mecelletıı 'l-İ'ciiz, 3. sayı, Hey'etu'l-İ'ciizi'l-İlmi, Mekke.

79 Bıılıdrf. Savın, babu sivaki'r-ratbi ve'l-yabis li's-siiim (Cezm sıygasıyla muallak olarak naklettiği bir hadistir); Salıilııı İbn Hıızeyme, I, 70, rakam: 135, el-Mektebu'l- İslami, Beyrut; Salıilııı İbn Hibbdn, III, 348, rakam: 1067, hzr. Şuayb el-Amafid, Muessetu'r-Risiile, Beyrut ( Şuayb el-Amafid senedinin ceyyid olduğunu, Elbani ise sahih olduğunu söylemiştir).

80 Abdulhamid el-Kudat, mikrop bilim uzmanı, Tefevvıık~-Tıbbi'l-Vikfii fil-İs/dm, s.

14-17, el-Musteşfe'l-İsliimi, l. baskı, 1987.

(22)

nettiği gibi- yemek artıklarıyla ilgisi yoktur. Dolaysıyla bir saatten az bir sürede sürekli oluşmakta olduğundan dolayı sık sık giderilmesi gerekmektedir. Bu da diş fırçasını kullanmakla mümkün olmamakta- dır. İşte tam da burada Allah Rasülü'nün çokça misvaklanması başka bir mucizesini ortaya çıkarmaktadır. Öyle ki o her uykudan uyandı­

ğında misvaklanmaktaydı. Huzeyfe'den (r.a.) gelen rivayette o şöyle buyurmaktadır. "Allah RasU!ii gece kalktığında ağzını misv_aklardı. "81 Nebevi sünnet, misvaklanmayı, ister oruçlu olsun ister olmasın, kişi­

yi her abdest ve namaz esnasında, uykudan uyanınca veya uykudan önce ve ağız kokusu değiştiğinde buna teşvik etmektedir. 82

Özellikle erak ağacıyla misvaklanmak dişlerin temizlenme- sine ve damakların ovalanmasına sebep olmaktadır. Bu yapılmadı­

ğı takdirde insan, diş çürümesi, tartar, (kalsiyum tuzlarının dişlerin

üzerinde birikmesinden oluşan) ağız ve damak iltihaplan, bademcik iltihaplan vb. hastalıklar gibi birçok hastalıkla karşı karşıya kalabilir.

Erak ağacından elde edilen misvağın özellikleri şunlardır:

a) Artıkları ortadan kaldıran ve dişleri temizleyen ince ve na- rin liflere sahiptir.

b) Temizleyici maddeler, silis kristalleri, mineral tuzlar, yapış­

kan ve nişasta maddeleri içermektedir.

c) Mikrop öldürücü anti küf özellikli kimyasal maddeler içer- - mektedir. Penisiline benzer maddeler ve mikroplara karşı etkili olan

v~ yüksek miktarda tannik asidi bulunduran sinnigirin maddesini içe- rir. Bu asit mikrop öldürücü olup güçlü dezenfekte, damak yara ve

iltihaplarını iyileştirme özelliğine sahiptir. Bu maddeler salyaya ka- rışmakla daha etkili olmaktadır. Rostock Üniversitesi Bulaşıcı Has-

talıklar Ve Mikrop Bilim Enstitüsü müdürü Rodat, erak ağcının ıslak

tozunu ağızda bulunan en önemli mikroplardan biri olan stafilokok üzerine koyduğunu ve konulan bu tozun penisilin görevi gördüğünü açıklamıştır. 83

81 Bııhiirf, .Yudı1, rakam: 246.

82 Abdulcevad es-Savi, Miıı İ 'ciizi 'l-Kıır 'an ve 's-Sıınııe fi ~-Tıbbı 'l-Vikiif, İciiz dergisi, 3. sayı ..

83 a.g.e.

(23)

d) Erak misvağında çözümlenmiş yağlı ve kokulu bir madde

bulunmaktadır. Bu da ağızda hoş bir koku ve güzel bir tat bırakmak­

tadır. Bu faydalardan dolayı özünün alınıp diş bakımıyla ilgili malze- melerde kullanılması iyi olur diye düşünınekteyiz.84

e) Dişlerin yüzey kısmı oluşumlarından birisiyle etkileşime

geçen florür maddesini içermektedir. Böylece zararlı bakteriyel sal-

gılara karşı direnç gösterir ve aynı zamanda çürümeyi önler, bakteri- lerin çoğalmasına mani olur. Bunun yanında, artıkların giderilmesine ve yüzey kısmına yapışmış renklerin izale edilmesine yardımcı olan silikon maddesini içermektedir. 85

1980 yılında misvak kullanan 887 kişi üzerinde gerçekleşti­

rilen tıbbi bir araştırmada bu söyl<;!.diklerimizin doğruluğıınun ispat

edildiği görülmektedir. Bu araştırmanın sonucu olarak misvak kul-

lananların% 83,7'i diş kaybı sorunu yaşamamakta ve dişlerdeki çü- rüme oranlan da düşük olmaktadır. İsviçre'de bulunan ilaç şirketle­

rinden birisi gerekli araştırmayı yaptıktan sonra erak ağacının etkili özünü alıp diş macunu haline getirmiş ve seks'enlerin sonlarına doğru

piyasaya sürmüştür. 86

f) Bu sayılan faydaların yanı· sıra diş t~mizliğinde kullanılan

ve diğer ara9larda bulunmayan pratik bir özelliği daha görülmektedir.

Bu özellik ise cepte taşınabilir ve macuna ihtiyaç duyulmadan her yerde kolaylıkla kullanılabilir olmasıdır. Erak ağacı hem fırça hem de macun yerine geçmektedir. Aynı zamanda ·' diş fırçası ve macunun- da olduğu gibi kişi onu kullandıktan sonra ağzını çalkalamasına da ihtiyaç yoktur. Kişinin onu her yerde ve her an kullanabiliyor olması da çok önemli-bir özelliği sayılmaktadır. Böylece misvak kullanan her bir Müslüman, sağlığa olan faydalannııı yanı sıra sevap kazanma

imkanını da elde etmiş olur. Bu hadis, Romalıların ağız ve diş te-

84 Nesim!, et-Tıbbıı 'ıı-Nebevf, I, 184-190: Eczacı kimyager _Saliihuddin el-Hanefı'nin misvakla ilgili tezinden özetlenmiştir.

85 Abdullah eş-Şemiri, es-Siviik Ecrım ve İliic, el-Mecellet'ııl-Arabiyye, 1985, s. 19:

Muhammed Kiimil'in e/-İ'ciizıı 'l-İlmf fi 'l-İsliim kitabından naklen.

86 Muhammed Kamil, eİ-İ'ciizıı'l-İlmfji'l-İsliim, s. 20.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gündeme geldiğinde büyük tartışma yaratan, nükleer enerji santrallerinin kurulmasını içeren tasarı, erken seçim tart ışmalarının yaşandığı bir dönemde Meclis

Educere ilkesine göre yürütülen eğitim, sonuç olarak, ilk.başta bir yetkinleştimıe; öğrencilerin hem dünyayı hem de kendisini keşfine izin verme; herhangi bir

&#34;Sorgun ve Belek ormanlarında yüz binlerce ağacın kesilmesi, İzmir'in içme suyu havzasındaki Efem Çukuru'nda maden işletme izni alınması, içme suyu havzalarının

Geçmifl araflt›rmalar, geç Kretase dönemine ait modern kufl fosillerinin olmamas›ndan ve bu fosil- lerin erken Tersiyer döneminden kal- ma katmanlarda kuzey

Baz› kuramlara göre madde parçac›k ve karfl› parçac›klar›n›n çarp›flmas› 3 boyutlu evrene yay›lan baflka parçac›klar do¤ururken yaln›zca kütleçekimini

Bu taşlar üzerinde görülen insan ve hayvan figürleri ile ya­ zılan bu devrin özelliklerini açıkça göste­ ren birer tarihi belgelerdir.. Bu tip mezar

Vêtements, bijoux, décoration, vous pouvez y trouver tout ce que vous voulez, par milliers et de diverses sortes et vous y ferez un promenade inoubliable.. Plus de 50

Öyküsünde 10-11 ay kadar önce öksürük, balgam ç›karma, halsizlik, kilo kayb› bafllad›¤›, ara ara balgam›nda kan gördü¤ü; bu yak›nmalarla yedi ay önce