• Sonuç bulunamadı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI"

Copied!
147
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI

KÜRESELLEŞMENİN TÜRK BÜROKRATİK SİSTEMİNE ETKİLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZi

Hazırlayan Lütfi Çağlar BİLİR

Tez Danışmanı Doç. Dr. Şenol DURGUN

Ankara–2009

(2)
(3)

KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI

KÜRESELLEŞMENİN TÜRK BÜROKRATİK SİSTEMİNE ETKİLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZi

Hazırlayan Lütfi Çağlar BİLİR

Tez Danışmanı Doç. Dr. Şenol DURGUN

Ankara–2009

(4)

Sistemine Etkileri” başlıklı bu çalışma, tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda (oybirliği/oyçokluğu) ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Kamu Yönetimi Anabilim dalında yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

[ İ m z a ]

……….

[Unvanı, Adı ve Soyadı] (Başkan)

……….

[ İ m z a ]

……….

[Unvanı, Adı ve Soyadı]

……….

[ İ m z a ]

……….

[Unvanı, Adı ve Soyadı]

……….

(5)

dünya düzeninde köklü değişimler yarattığı ve bu değişimlerin sonuçlarının çeşitli boyutlarda incelendiği bilinmektedir.

Dünya tarihinde çeşitli dönemlerde çeşitli uygarlıkların kurmuş olduğu yönetsel yapılar bir devinim içinde olmakla birlikte bu devinim günümüzde küreselleşme ile birlikte ulus-devlet yapılanmalarını da etkilemeye başlamıştır. Ulus-devlet yapılanmasında yönetsel yapıda görülen bürokratik sistemin de bu değişimden payını alması kaçınılmaz olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana Türk Bürokratik Sistemi incelendiğinde özellikle Osmanlı Devleti’nin yükselme döneminde gelişen ve en üst noktasını yaşayan yönetsel yapı zamanla bozulmaya başlamış ve Tanzimat döneminde yapılan müdahaleler ile yeniden yapılandırma çabaları görülmüştür. Ancak bu çabalar altyapı yetersizliği nedeniyle sonuçsuz kalabilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde de özellikle çok partili dönem ile birlikte başlayan bozulmalar günümüze kadar gelebilmiştir. Bu bağlamda küreselleşme ile birlikte ihtiyaç duyulan yeniden yapılanma çalışmaları hem bu bozulmaları önleme amaçlı hem de yeni dünya düzenine ayak uydurma amaçlı olabilmiştir.

Bu tezin hazırlanmasında ve yazımında bana desteklerinden dolayı tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Şenol Durgun’a, eşim Lütfiye Yasemin Koç Bilir’e, Sayın Prof. Dr. Şükrü Koç’a, Sayın Prof. Dr. Leyla Açık’a, Sayın Abdullah Açık’a, Sn. Soner Aladağ’a annem Zahide Lamia Bilir’e, babam Mustafa Bilir’e, kardeşim Mert Bilir’e, Sayın müdürüm Nurgül Çetin’e ve çalışma arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım.

(6)

ÖNSÖZ ... i

İÇİNDEKİLER ... ii

KISALTMALAR ... iv

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE ULUS-DEVLET ANLAYIŞINA ETKİLERİ...5

1. KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE KÜRESELLEŞME SÜRECİ...5

1.1. KÜRESELLEŞME KAVRAMI...5

1.2. KÜRESELLEŞME SÜRECİ...12

1.2.1. SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME...12

1.2.2. EKONOMİK BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME...20

1.2.3. SİYASAL BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME...27

2.KÜRESELLEŞMENİN DÜNYA’DAKİ GELİŞİMİNDE ROL OYNAYAN.... 30

AKTÖRLER 2.1. ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER...31

2.1. KÜRESEL ÖRGÜTLER...35

3. KÜRESELLEŞMENİN ULUS DEVLET OLUŞUMUNA ETKİLERİ...40

3.1. ULUS-DEVLET ANLAYIŞI...40

3.2. KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN ULUS-DEVLET YAPILANMASINA ETKİLERİ...43

İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE BÜROKRATİK SİSTEMİNİN GELİŞİMİ VE KÜRESELLEŞMENİN ETKİSİ...48

2.1. OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE BÜROKRATİK YAPILANMA SÜRECİ...49

2.2. CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK BÜROKRATİK SİSTEMİ...57

2.2.1. 1923- 1945 YILLARI ARASI...57

2.2.2. 1945 VE SONRASI DÖNEM...61

2.3. KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE ULUS – DEVLET YAPILANMASINDA GÖRÜLEN DEĞİŞİMLER...67

(7)

DEĞİŞİMLER...75

2.3.1.2. DİĞER KÜRESEL ÖRGÜTLERİN GETİRDİĞİ DEĞİŞİMLER...80

2.3.1.2.1. IMF ETKİSİ...81

2.3.1.2.2. DÜNYA BANKASI (DB) ETKİSİ...84

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRK BÜROKRATİK SİSTEMİNDE KÜRESELLEŞMENİN ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA...89

1-ARAŞTIRMAYLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER...89

2-ARAŞTIRMANIN KAPSAMI, AMACI VE ÖNEMİ...90

3-ARAŞTIRMANIN VARSAYIMLARI...92

4-ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ VE UYGULANMASI...92

5-ARAŞTIRMANIN VERİ VE BULGULARI...93

GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ...120

KAYNAKÇA...128

EK 1. ANKET...132

ÖZET...136

ABSTRACT...137

(8)

AB: Avrupa Birliği BM: Birleşmiş Milletler ÇUŞ: Çok Uluslu Şirketler

DB : Dünya Bankası ( World Bank ) DPT: Devlet Planlama Teşkilatı DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla

IMF: Uluslararası Para Fonu ( International Monetary Fund ) KİT: Kamu İktisadi Teşebbüsleri

NATO: Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization)

TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu

UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı ( United Nations Conference of Trade and Development )

WTO: Dünya Ticaret Örgütü ( World Trade Organization )

(9)

bir kavramdır. Siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik boyutları ile ayrı ayrı incelendiğinde çok çeşitli tanımlar ortaya çıkmıştır. Bir süreç olarak düşünülmesi gereken küreselleşme olgusu bu sayılan boyutları ile toplum ve devlet yapısına etki etmekte ve bu etkiler uluslararası boyutlara taşınmaktadır. Buradan hareketle küreselleşme ile dünyanın sınırlarının daralarak, ülkelerin ve toplumların birbirlerine daha fazla yaklaşarak birbirleri üzerinde etki alanları olusturduklarını söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır.1 Bu etkileşimler, sonuçları itibariyle de ülkelerin bu süreçten kendini soyutlamasını bir anlamda engellemektedir. Nitekim, gelişmekte olan ülkeler çerçevesinde konu ele alındığında Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerin talep etmiş olduğu birtakım kurallar dahilinde yapılanmalarını değiştirmeleri söz konusudur. Bu bağlamda devletler bu sürece dahil olarak küreselleşmenin gelişiminde rol oynamaktadırlar. Gelişmiş ülkeler ise dünyadaki gelişmelerin belirleyici aktörleri konumundadır.2

Küreselleşme sürecindeki belirleyici faktörler yukarıda değinilen kültürel, siyasal, ekonomik ve sosyal boyutlarda ayrı ayrı etkiler oluşturmaktadır. Özellikle ekonomik ve siyasal alanda etki gösteren bu faktörler devlet yapılanmalarını doğrudan etkilemektedir.

Genel itibariyle çalışmanın temelinde hemen tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi küreselleşme olgusunun Türkiye için de kaçınılmaz bir durum olduğu öngörülmektedir. Bu öngörüyle birlikte; artılarıyla ve eksileriyle de bu sürecin içerisinde Türkiye’nin yaşadığı yönetsel anlamdaki değişimlerden bürokratik sistemin ne derece etkilendiği ve hangi eksik yönlerinin

1 Metin İspirli, Küreselleşme Olgusunun Türk Devlet Yapısına Etkileri ve Olası Sonuçları, 2007, s.1

2 M. İspirli, a.g.e. s.1

(10)

küreselleşme süreciyle birlikte tamamlanacağı ve iyileştirilebilirliği ele alınmaktadır.

Bu temeller ile birlikte “Küreselleşmenin Türk Bürokratik Sistemine Etkileri” tezin konusunu oluşturmaktadır. Bu konu altında amaçlanan, küreselleşme sürecinin kamu yönetimlerinde ve özellikle Türk kamu yönetimi sisteminde bürokrasi açısından ne gibi değişimlere neden olduğunun saptanmasıdır. Bölümler itibariyle bu gelişimin yeni dünya düzenine uyum süreci çerçevesinde Türk bürokrasisinin olumlu yönde etkilendiği ve gelişim gösteren bir yapı içerisinde olduğu öngörülmektedir.

Tezin yazımında literatür araştırması ile birlikte bir alan araştırması yer almaktadır. Bu alan araştırması da kamu yönetiminde yer alan bir kurum çalışanlarının küreselleşmeye bakış açıları ve gerek kendi gerekse genel anlamda Türk kamu yönetiminin diğer bürokratik kurumları açısından küreselleşmenin nasıl bir sonuç doğuracağına dair bakış açıları saptanmaya çalışılmıştır.

Küreselleşme olgusu her ne kadar 20. yüzyılın söylemlerinden biri olsa da değişim olgusu tarihsel süreç içinde sürekli yer almış ve devlet yapılanmalarını etkileyen bir faktör olmuştur. Küreselleşme olgusunun genel hatlarıyla incelenmesi esnasında görülecektir ki kavram üzerine objektif ya da subjektif olarak yazarların birçok yorumu ve bu yorumlar ile ilgili gelişen birçok tartışma bulunmaktadır. Ayrıca kavramın tanımının yanısıra incelenmesi gereken bir diğer unsuru da küreselleşmenin gelişim sürecidir.

Bu konuda da yazarlar birbirinden farklı yaklaşımlar sergileyerek, gelişim sürecinin açıklanmasında da birçok alternatif görülecektir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yerleşmiş olan ve uzun yıllar boyunca çok önemli değişimler yaşamamış olan bürokratik sistemde imparatorluk döneminin sonlarına doğru özellikle kültürel ve ekonomik boyutlardaki gelişmeler sonucu “ihtiyaçtan” kaynaklanan değişimler incelenmektedir. Kimi yazarlara göre küreselleşme sürecinin başlangıcı

(11)

olarak ele alınabilecek olan modernleşmenin sonucu olarak bu değişimlere gereksinim duyulduğu söylenebilir. Nitekim, değişimlerin çok sıklıkla yaşanmadığı Osmanlı’da devlet yapısı özellikle 19. yüzyılda büyük sorunlar ile karşı karşıya gelmiş ve zaruri sayılabilecek yapısal değişimler yaşanmıştır.

Varsayımsal olarak bu süreç 19. yüzyılın çok daha öncelerine ortaçağın bitiminden sonraki döneme dayandırılabilir. Ortaçağın bitimiyle tohumları atılmaya başlayan kapitalizm sonraki dönemlerde zamanla siyasal yapıların değişimini zorunlu kılmıştır. 18. yüzyılda aynı yüzyılın olgusu olan ulus’u devlet iktidarının meşruluk temeli yaparak ulus-devlet formunun icadına yol açtığı söylenmektedir.3 Ancak bu sürecin Osmanlı İmparatorluğu’nda yerleşmesinin çok sağlıklı biçimde gerçekleştiğini kabul etmek çok da olası değildir. Gerekli altyapının sağlanmadan yapılanmanın değişmesi ve geleneksel yapıdan kaynaklanan rijitlik gibi nedenlerden dolayı devlet yapılanması ve bürokratik sistem bu değişime daha kırılgan bir şekilde tepki göstermiştir. Eleştirilebilecek diğer bir nokta da yeniden yapılanma sürecinin ağırlıklı olarak askeri alanda görülmesi sayılabilir.

Cumhuriyet döneminde ise Osmanlı İmparatorluğu döneminden gelen birçok kurum yerini batılı devletlerde yerleşmiş olan kurumlara bırakmış ve geleneksel yapını ve anlayışın temelinde yer alan İslam düzeni devlet yapılanmasından ayrılmıştır. Bu bağlamda modernleşmenin getirdiği birtakım değişimler köklü biçimde devlet yapılanmasında yer almıştır. Ancak zamanla siyasal yapıdaki değişimler ile birlikte bürokratik kurumların önemi geri plana bırakılmış ve bu da devletin işleyişindeki bozukluklara yol açmıştır. Tek parti döneminden çok partili siyasal hayata geçiş, esasında bir bütün olarak hareket etmesi gereken devlet yapısı ile siyasi yapının arasındaki eşgüdümün bozulmasıyla birlikte yapısal anlamda işlevsizliklere yol açmıştır.

Hatta günümüzde halk arasındaki söylemlerde bürokrasi, kırtasiyecilik boyutunun dışında çok bir anlam ifade etmemektedir. Bu durum da ister istemez bir yeniden yapılanma ihtiyacının olduğunu ortaya koymaktadır.

3 Zümrüt Akca, Ulus-Devlet ve Küreselleşme İlişkisi, 2005, s. 3

(12)

Tarihsel süreç boyunca devlet yapıları incelendiğinde değişimin kaçınılmaz olduğu rahatlıkla söylenebilir. Günümüzde de değişimin adının küreselleşme olduğunu varsayarsak devlet yapılanmlarında bu sürece uyum sağlamanın avantajları olduğu öne sürülebilir. Ancak sürecin gelişimi ile birlikte bu değişimleri devlet yapılanmalarında ne şekilde uygulanacağı, hangi kurumlarda uygulanacağı titizlikle incelenmeli ve uygulanmalıdır. Aksi takdirde sürecin dışında kalmaya çabalamanın sonuçları devlet yapılanmalarına zarar verecek boyutlarda olabilmektedir.

Bu tez çalışmasında küreselleşme sürecinin Türk devlet yapılanmasında bürokratik sistemi nasıl etkilediği incelenmiştir. Sürecin tarihsel gelişimi ile birlikte Türk bürokratik sisteminin gelişimi incelenerek nasıl etkiler yarattığı ve ne sonuçlar doğurduğu ele alınmıştır.

Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde küreselleşme kavramı incelenerek kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal boyutları ele alınacak ve küreselleşme sürecinde oluşan kurumlar ve örgütler incelenecektir.

İkinci bölümde Türk bürokratik sisteminin tarihsel gelişimi Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden Cumhuriyet dönemindeki bürokratik yapılanma öncelikle ele alınacaktır. Ardından küreselleşme sürecinin Türkiye’deki gelişimi ile birlikte sürecin Türkiye’deki yönetsel etkileri ve bu süreç içerisinde Türkiye’nin yeri incelenecektir. Bölümün devamında uluslararası örgütlerin Türk yönetsel yapısına olan etkileri ele alınacaktır

Son bölümde ise küreselleşme süreci ile birlikte değişen Türk bürokratik sistemi üzerine bir araştırma yer alacaktır. Genel değerlendirme ve sonuç bölümü ile birlikte çalışma sona erecektir.

(13)

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL OLARAK KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE ULUS-DEVET ANLAYIŞINA ETKİLERİ

1. KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE KÜRESELEŞME SÜRECİ 1.1. KÜRESELLEŞME KAVRAMI

Mevcut dünya düzeninde yerleşmiş ve olmazsa olmaz kavramlardan küreselleşme kavramı bir anlamda yeni dünya düzenini belirleyici olarak ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal boyutlarıyla her alanda karşımıza çıkmaktadır. Kavram hakkında sayısız tanımlama yapılmakta olup bu tanımlamalar az önce sayılan boyutları ile değerlendirildiğinde birçok farklılık içermektedir. Esasında bu boyutlar altında ayrı ayrı ele alınması yerine boyutlara göre yapılan tanımlamaların bir bütün olarak incelenmesi daha sağlıklı olacaktır. Küreselleşme siyasal, ekonomik, kültürel yapılar değiştiren/dönüştüren karmaşık süreçler bütünüdür.4 Nitekim, her bir boyut içinde farklı kavramları barındırsa da herbiri toplumla ilgili öğeler içermekte ve küreselleşme de toplumsal düzeni etkileyen bir rol oynamaktadır.

Küreselleşmeyi tarihin akışı içinde ortaya çıkan bir olgu (realite) olduğu kadar; uluslararası ticaretin yaygınlaşması, emek ve sermaye hareketlerinin artması, ülkeler arasındaki ideolojik kutuplaşmaların sona ermesi, teknolojideki hızlı değişim sonucunda ülkelerin gerek ekonomik, gerekse siyasal ve sosyo-kültürel açıdan birbirlerine yakınlaşmaları olarak da tanımlayabiliriz.5 Bu yoruma göre de küreselleşmenin birçok boyutu olduğu ve bu boyutların birbiriyle ilişkili oldukları rahatlıkla söylenebilir.

Wallerstein’e göre küreselleşme, siyasal ekonomik ve kültürel yapıların birbirine yakınlaşması anlamında yüzyıllardır sürmektedir.6 Kimileri de özellikle 1980 yılından itibaren teknolojik ilerleme ile birlikte bilgi çağına

4 Nazan Özer, Küreselleşme ve Bürokratik Seçkinler, Lotus Yayınevi, 2006, s.22

5 C.C.Aktan ve H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999.

(çevirimiçi) http://www.canaktan.org/yeni-trendler/globallesme/kavram.htm, 22Mart 2009

6 N. Özer, a.g.e. , s. 28

(14)

girildiğini ve asıl küreselleşmenin bundan sonra gelişme gösterdiğine vurgu yapmaktadırlar.7 Martin Albrow küreselleşmeyi dünya insanlarının tek bir dünya toplumunda yani küresel toplumda bütünleştirilmesi süreci olarak tanımlamakta, Robertson ise “tek bir mekan olarka tüm dünyanın kristalleşmesi”, “bir bütün olarak dünya bilincinin yoğunlaşması” ve bununla beraber “dünyanın sıkışması” olarak küreselleşmeye göndermede bulunmaktadır.8

Eleştirel bir yaklaşıma göre, küreselleşme yeni bir dünya düzeninin değil fakat yeni dünya düzensizliğinin, hatta üst üste gelen ve rekabet halindeki otoritelerin, çoklu bağlılıkların ve kimliklerin, prizmatik uzay ve inanç nosyonlarının oluşturduğu “yeni bir ortaçağ işaretçisi olarak görülebilir.9

20. yüzyılın belileyici özelliklerinden birisi olan karşılıklı olarak ve artan bir şekilde etkileşimde olan yerelleşme ve küreselleşme olguları ve bunların ulus üzerindeki uygulamalarıdır.10 Küreselleşme olgusunun ortaya çıkışı üzerinde kesin bir tanı yapılmamış olsa da gelişiminin 20. yüzyılın sonlarına denk geldiği söylenebilmektedir. Bu dönemdeki teknolojik gelişmeler küreselleşmenin gelişimine ivme kazandırmış ve kavramın anlamını tam olarak bulmasına yani dünya ülkelerinin tümünü ilgilendiren ve etkileyen bir olgu olarak yerini almıştır. Esasında kelime olarak ilk kullanılması “global köy” terimi ile birlikte Marshal McLuhan’ın “Komünikasyonda Patlamalar”

kitabında görülmüştür. Diğer yandan da farklı görüşler olarak Marx ve Engels gibi önemli yazarlara göre 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren burjuvazinin yeni pazarlar arama amacı ile birlikte yayılmacı politikalar izlenmesi de küreselleşmenin süreç olarak başlangıcının kavramın kullanılmaya başlanmasından çok öncelere dayandığını gösterebilmektedir. Buradan yola çıkıldığında 15. yüzyılda coğrafi keşiflerin başlamasını da küreselleşme

7 M. İspirli, a.g.e. , s. 6

8 Dr. Mehmet Aktel, Küreselleşme ve Türk Kamu Yönetimi, 1. Baskı, Asil Yayın Dağıtım, 2003, s. 7

9 Murteza Hasanoğlu, Küreselleşmenin Devlet Yönetimine Etkileri, Sayıştay Dergisi, t.y., sayı 43, s.

69 10

Natascha Gentz, Stefan Kramer, Globalization, Cultural Identities and Media Representations, State University of New York Press, 2006, s. 25

(15)

süreci içerisinde sayabiliriz. Bu durumda sürecin başlangıcını çok daha önceki dönemlere götürebilmekteyiz. Merak, hırs, seyahat, ticaret, göç gibi hususların insanları kendi coğrafyalarını aşan düşünce ve davranışlara ittiği, dolayısıyla küreselleşmenin insanlığın tarihiyle yaşıt olduğu görüşü, küreselleşmenin başlangıcı hususunda ortaya atılan başlıca tezlerdendir.11

Giddens, küreselleşmeyi modernitenin bir sonucu olarak görmektedir.12 Burdan hareketle ileriki bölümlerde değineceğimiz Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yeniden yapılanma hareketlerini modernitenin bir gereği ve dolayısıyla küreselleşmenin etkilerinin başlangıcı olarak görebilmekteyiz.

Çoğu yazarın değindiği ortak nokta küreselleşmenin temel dayanağının, batılı toplumların kabul etmiş olduğu ekonomik sistemin temeli sayılan kapitalizm olduğudur. Ekonomik ilişkilerin ulus sınırlarını aşmasıyla birlikte küreselleşmenin de tohumları filizlenmeye başlamıştır. Ticaret ağlarının oluşması, şirketlerin çok uluslulaşması bu gelişimde önemli araçlar olmuştur. Yukarıda değinildiği gibi küreselleşmenin başlangıcını her ne kadar 15. yüzyıla dayandırabilsek de önemli olan sürecin şu anda geldiği nokta ve dünya düzenin götürdüğü yeni yapılanma olarak görülmektedir.

Nitekim tüm bu gelişim süreci yuvarlanan bir kartopu gibi sürekli gelişim göstermektedir. Bugün geldiği nokta ise öncelikle ekonomik ardından da politik anlamda sınırların inceldiği bir dünya düzeni olarak göze çarpmaktadır.

Batının tek kutuplu dünya düzenini yaratma ve bu düzene hakim olma çabası bir anlamda küreselleşme sürecini yaratan ana nedenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme; ekonomik, sosyal ve kültürel alanda artarak homojenleşen bir dünyayı ve eğer fizik güçle dayatılmıyorsa, bu homojenleşmeyle aynı anda var olan, farklılığın onaylanıp sürdürülmesine yönelik diyalektik tepkiyi içeren bir süreci ifade etmektedir.13 Küreselleşme, birbirine karşıtlık oluşturacak biçimde, bütünleşirken parçalanan,

11 Köksal Şahin, Türkiye’de Küreselleşme Tartışmaları Işığında Ulus Devlete Bakış, 2006, s. 16

12 N. Özer, a.g.e., s. 23

13 M. İspirli, a.g.e., s. 9

(16)

küreselleşirken yerelleşen bütün bunların da birbirine karıştığı bir süreci simgelemektedir.14

Tanımlamalar incelenirken göze çarpan önemli bir nokta ise;

tanımlayanların küreselleşmeyi genellikle subjektif olarak yorumlamasıdır.

“Yeni Dünya Düzeni” veya “Küreselleşme” olarak adlandırılan değişim süreci ideolojik bir süreçtir. Bu yüzden bakış açılarına göre, farklı farklı tanımlanmıştır.15 Kimi yazarlar küreselleşme yandaşı olarak konuyu irdelerken kimileri de küreselleşme karşıtı olarak tanımlamalar yapmaktadır.

Ne var ki, her iki yaklaşım da bize göstermektedir ki küreselleşme yeni dünya düzenini şekillendiren ve kaçınılmaz bir biçimde hemen tüm dünya ülkelerini etkileyen bir olgudur. Radikaller olarak adlandırabileceğimiz aşırı küreselleşmeciler devletten ziyade piyasanın sürecin şekillenmesinde daha esnek olabileceğini, dönüşümün daha hızlı ve köklü yapılması için devlet kurumunun geri plana bırakılarak piyasanın diğer bir deyişle reel sektörün adımlarını hızlandırması gerektiğini savunmaktadırlar. Küreselleşme karşıtları ise küreselleşme olgusunu kabul etmekle birlikte bu olgunun yeni bir şey olmadığını varsaymaktadırlar. Onlara göre sürecin varlığı değil dünya düzeninin mevcut durumu ve ulaşacağı noktanın önemle ele alınması gereken konudur. Küreselleşme karşıtları için küreselleşme, refah devletini yok edecek minimal devleti amaçlayan çevrelerin, sık sık kullandığı basit bir terim haline gelmiştir.16

Her iki görüş de toplu olarak değerlendirilirse; sürece karşı çıkmak yerine sürecin dünya düzenini nasıl geliştirebileceği ve düzenleyebileceğini saptamak ve buna ulusların kendi benliğini kaybetmeden nasıl adapte olabileceğini belirlemek gerekmektedir. Dönüşümcüler olarak adlandırılabilecek bir diğer grup ise şüphecilerin de radikallerin de küreselleşmeyi doğru anlamadıklarını, fenomene yalnızca ekonomik açıdan yaklaştıklarını, halbuki küreselleşmenin ekonomik olduğu kadar siyasal,

14 Melahat Kutun, Küreselleşme ve Kamu Yönetimi: Türkiye Örneği, 2005, s. 11

15 Yaşar Coşut, Kültür Süreci Olarak Küreselleşmenin Mekansal Dönüşüme Etkileri, 2005, s. 25

16 M. Aktel, a.g.e., s. 15

(17)

teknolojik ve kültürel boyutları da bulunduğunu söylerler.17 Tüm bu farklı yaklaşımlar ışığında bir parantez açmak gerekirse; farklı yaklaşımlar ile birlikte tanımlamaların da insanı farklı noktalara getirmesi tehlikesi mevcut olduğundan küreselleşmenin tanımını belli bir ideolojiye göre değil de sürecin gelişimine göre incelemenin faydası olacaktır.

Küreselleşme kavramının incelenmesi gereken bir başka unsuru da dünya düzeninde meydana gelen kutuplaşmanın boyutudur. Batının yaratmak istediği tek kutuplu dünya düzeninden bahsederken esasında tek bir kutup değil birden fazla kutuptan bahsetmek gerekmektedir. Burada dikkat çekilmesi gereken noktalar A.B.D’nin dünya düzenine hükmetme çabası, Avrupa’lı devletlerin özellikle A.B.D.’ye karşı oluşturmak istediği etki ve buna ek olarak hızla büyüyen bir potansiyel olan Asya ekonomilerinin geldiği konumlardır. Görüldüğü üzere esasında üç kutuplu bir dünyadan bahsedebilinmektedir. Soğuk savaş sonrası dönemde A.B.D. teknolojik gelişmeler ile birlikte dünya üzerinde en hakim ülke konumuna gelmişken Avrupa Birliği oluşumu ile birlikte Amerika’nın karşısında özellikle ekonomik olarak ayakta kalabilen bir örgüt olarak göze çarpmaktadır. Son dönemde ise özellikle Çin’in yaptığı atak ile birlikte yükselişe geçen Asya ekonomileri tek kutuplu bir dünya düzeninin oluşmasına izin vermemekte ve dünya düzeninde sözünü geçirmek için önemli uluslararası aktörler durumuna gelmektedirler.

Çok sıklıkla dile getirilmese de askeri anlamda küreselleşmeden ya da küreselleşmenin askeri boyutuyla tanımlanmasından da bahsedilebilir.

Nitekim ülkeler arası savaşlar gün geçtikçe azalsa da terör boyutuyla dünya düzenine bakıldığında küresel terörün varlığından söz edilebilmektedir. Bu bağlamda NATO gibi uluslararası bir askeri örgütün varlığını sürdürmesi kaçınılmaz olacaktır. NATO’nun kurulduğu günden bugüne silahsızlanma yönündeki çabası ve müdahaleleri küreselleşmenin askeri boyutuyla da ele alınabileceğini bizlere göstermektedir.

17 M. Aktel, a.g.e., s. 19

(18)

Küreselleşme sürecinde tüm yaklaşımların buluştuğu nokta ulus-devlet sürecinin yükselişi dönemecidir. Nitekim bu dönemeç öncelikle Fransız Devrimi ile birlikte feodal sistemin ortadan kalkması ve ardından sanayi devrimi ile birlikte imparatorlukların tarihsel süreç içinde yerlerini ulus- devletlere bırakmasını içermektedir. Bu dönemeç devamında bilgi toplumuna ulaşmayı ve güncel anlamda küresel topluma ulaşmayı sağlayacak bir çıkış noktasını da ifade etmektedir.

Dünya düzeninin dönüşümünde seyredilen rota olarak da adlandırabileceğimiz küreselleşme olgusu yukarıda değinildiği gibi ekonomik düzen başta olmak üzere siyasal ve kültürel düzenlerdeki değişimi de yansıtmaktadır. Küreselleşme, paranın ve malların dolaşımından daha fazla olarak zaman ve mekan kavramalarının eski anlamını yitirmesi, sınırların ortadan kaybolmaya başlaması ve yeryüzündeki tüm insanların (ve ülkelerin) karşılıklı bağımlılığının artmasıdır.18

Neden küreselleşme gibi bir olguya ihtiyaç duyulduğu şeklinde bir soru da incelenebilir. Cevap için ise yine yukarıda sıklıkla değinilen ve ileriki aşamalarda detaylı bir şekilde açıklanacak olan boyutlara atıfta bulunmak gerekebilir. Ekonomik anlamda sermayenin dolaşımı sanayi devriminin ardından ulusların yeni pazarlar arayışı ve buna paralel olarak gelişen reel sektörün ulusal sınırları aşması ile birlikte birtakım düzenlemelere gereksinim duymuştur. Bir başka söylemle kapitalizmin doğuşu ile ilişkilendirildiğinde;

Kapitalizm, tarih sahnesine çıktığı andan itibaren yöresel değil küresel bir özellik taşımaktadır.19 Çok uluslu şirketler(ÇUŞ)in yükselişinin söz konusu olmasıyla da bu düzenlemeler tüm dünya üzerinde yerleşmeye başlamıştır.

Ekonomik düzenlemelere paralel olarak dünyanın siyasal düzeninde de birtakım gelişmeler yaşanmış ve günümüze değin oluşan ve gelişmeye devam eden organizasyonlar gerek ekonomik gerekse siyasal anlamda yeni bir dünya düzeni için çalışmalarda bulunmuş ve bulunmaya da devam

18 Prof. Dr. Veysel Bozkurt, Küreselleşme; Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar, (çevirimiçi), http://www.genbilim.com/content/view/ 1659/86/, 11 Nisan 2009

19 Y. Coşut, a.g.e., s. 25

(19)

etmektedirler. Sözkonusu organizasyonlar ve örgütler ile birlikte uluslararası arenada ana aktörler bundan böyle devletler değil uluslarüstü örgütler olmaya başlamıştır. Uluslararası sistemin sadece devletlerden oluşan görünümünü kaybetmeye başlaması da günümüz küreselleşmesine has bir durumdur.20 Fransız devrimi ile birlikte yerini ulus-devletlere bırakan imparatorlukların ardından ulus-devletler de özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren geri plana kaçınılmaz bir şekilde çekilmeye başlamışlardır.

Dünya düzeni üzerindeki bu değişimin ekonomik ve siyasal zorunluluklarının dışında yadsınamayacak olan bir diğer önemli nedeni de teknolojilerdeki değişimlerdir. Son yıllardaki hızlı değişimlere değinmeden önce 20. yüzyılın başlarına dönüldüğünde bu sürecin başladığını görebilmekteyiz. İlk radyo sinyallerinin yayınlanmaya başlaması, telefonun yaygın biçimde kullanılabilmesi gibi değişimler ile birlikte reel sektörde bir devrim niteliğinde olan Fordist üretim tarzının benimsenmesi süreç içerisindeki kilometre taşlarından önemli olanlardır. Üretimde yaşanan teknolojik değişimler ekonomik boyutta incelenmesi gereken konularken özellikle haberleşme alanındaki yenilikler yönetsel anlamda değişiklikler getirmiştir. Teknolojik gelişmeler; mobil telefonların, internet bağlantılarının, medya ve networklerin gösterdiği ilerlemenin dünyanın küçüldüğüne ve büyük bir köye dönüştüğüne ilişkin söylemleri güçlendirmesi şeklinde ifade edilmektedir.21 Bu değişimler devleti bürokratik anlamda küçültmeye başlayarak etkisini göstermiştir. Birçok ülkede uygulandığını gördüğümüz e- devlet uygulamaları bu durumun en çarpıcı örneğidir.

Tanımlamalar sınırsız denebilecek kadar çok olmakla birlikte genel hatları ile birlikte aynı noktalar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Süreç de tanımlamalar ışığında belirli dönüm noktaları ile belirtilmiştir.

20 K. Şahin, a.g.e., s. 13

21 M. Kutun, a.g.e., s. 14

(20)

1.2. KÜRESELLEŞME SÜRECİ

1.2.2. SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME

Medeniyetler tarihi sürekli devinim içerisinde olan ve bu devinimin kaçınılmaz olduğu bir süreçtir. İnsanların birlikte yaşama geçmelerinden bugüne gelişen tarih boyunca kabileler, klanlar, boylar, imparatorluklar, uluslar gibi birçok isim altında bu birlikte yaşam kurumları varolmuş ve varlığını sürdürmektedirler. İsimler değişmekte, yaşayış tarzları değişmekte ama değişim baki kalmaktadır.

Günümüzde bu değişime ek olarak etkileşim de yaşayış tarzlarını etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme sürecinin de kültürel boyutuna baktığımızda küreselleşme ile birlikte kültürler arası etkileşimin kaçınılmaz bir olgu olduğu görülmektedir.22 Bu etkileşimin detaylarına inildiğinde ise özellikle küreselleşmenin radikal savunucularına göre batılı kültürün hatta daha spesifik bir şekilde Anglo-Amerikan kültürün hakim olduğu bir kültürel etkileşimden söz etmek mümkündür. Bunu destekleyen doneleri de özellikle iletişim alanında görülen teknolojik gelişmelerin batıdan yayılmaya başladığı ve bu şekilde “melez bir küresel kültür”23ün oluşmasında bulabilmekteyiz. Dünya üzerinde tüm kültürler üzerinde rahatlıkla görebildiğimiz giyim tarzları, beslenme şekilleri ve hatta diller üzerinde görülen İngilizce kullanımların yaygınlığı da bu etkileşimin hangi yönde olduğunu ya da hangi baskın kültürden kaynaklandığını gösterebilmektedir. Anglo-Amerikan kültür kalıplarının dünya ölçeğinde bu şekilde yaygınlık kazanmasını kültürel türdeşleşme olarak ifade etmek mümkündür.24 Buna karşın bir anti-tez olarak sunulabilecek bir durum ise bu türdeşleşmeye karşılık küreselleşmenin temeli olarak belirttiğimiz yerelleşme ile birlikte yerel değerlere daha sıkı sarılma ve kültürü muhafaza etme durumu da söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durum tamamen batı tarzı

22 K. Şahin, a.g.e., s. 60

23 M. Aktel, a.g.e., s. 14

24 K. Şahin, a.g.e., s. 61

(21)

yaşam biçimine karşı çıkılması durumunda söz konusu olabilmekte ve nispeten muhafazakar toplumlarda görülebilmektedir. Kültürel sahada görülen birbirine tezat bu dünya çapındaki iki gelişme, küreselleşmenin çelişkili karakterini oldukça açık bir şekilde ortaya koymaktadır.25

Sürecin kültürel boyutu, “postmodernizm” olarak ifade edilmekte ve felsefe, siyaset, ahlak ve yönetimde kültürel yapılanmanın kendisi için uygun koşulları yarattığı gözlenmektedir.26 Postmodernite olgusu açılacak olursa;

1968 sonrası dönemde yaşanan değişim süreci ve bir anlamda medeniyetsel bir kırılma dönemi olduğu söylenebilmektedir. Kavram esasında içinde barındırdığı modernitenin o güne kadar getirmiş olduğu tüm değerleri yeniden değerlendirmeye almıştır. Modernitenin ardından postmodernizm dönemine gelindiğinde modernitede görülen ideolojik çatışmaların, sınıfsal farklılıkların ve düşünsel sınırlamaların postmodernistlere göre sonu gelmiş ve insan odaklı, bilişsel gücü yücelten yepyeni bir dönem başlamıştır.27 Artık devir bilgi ve bilişim devridir. Bilgi en değerli olgudur ve bilginin kaynağı doğal olarak insandır. Mouffe’ye göre; post-modern yaklaşımlar, hayatın her alanında esneklik, farklı durumlar karşısında değişebilme, kısacası hissedildiği gibi yaşamayı savunmaktadırlar.28 Bu bağlamda artık topraklar değil insanlar ve insanların oluşturduğu kültürler önem kazanmaktadır. Etkileşimlerin öncelikli öznesi de insan olmaktadır. İnsanlar kültürlerini diğer kültürlerle paylaştığı takdirde kendi kültürleri önem kazanmakta ve onları paylaşarak yaşatabilmektedir. Bu paylaşımın çapı büyüdükçe küresel bir kültürün varlığı söz konusu olabilmektedir.

25 K. Şahin, a.g.e., s. 61

26 M. Kutun, a.g.e., s. 26

27 Post-modernizm çağdaş (modern) toplumun rahatsız edici yönlerini öne çıkaran, eleştiren, sorgulayan ve ortak tarzda da olsa yeni bir dünyanın çerçevesini çizen bir tavrı ifade etmektedir.

“Modernizm, dünya problemlerine artık çözüm üretemiyordu. Yavaş yavaş hülyalar alemini terkedip gerçeklerle yüz göz olma vakti gelmişti. Realitenin keskin solukları, insanları bir uçuruma sürüklüyordu. Yeni çıkış yolları aranmalıydı... Postmodernizm, işte tam bu noktada ‘modernizme yöneltilmiş en sert ve en yeni alternatif’ olarak yüzünü gösteriyordu” [ Öztürk’ten aktaran Dr.

Mehmet Aktel, a.g.e, s. 55]

28 K. Şahin, a.g.e, s. 37

(22)

Post-modernitenin reddettiği tek tipli ya da homojen bir toplum yaklaşımı kendisinden önceki dönemde yükselen ulus-devlet oluşumunu da geri plana itmekte ve yerellikten küreselliğe doğru giden bir kültür oluşturma çabasında görünmektedir. Küreselleşme karşıtlarının üzerinde durduğu önemli bir nokta da burada göze çarpmaktadır. Bir takım yerel topluluklar bu duruma adapte olmakta zorlanmazken kültürel yapıları değişime uygun olmayan nispeten rijit görünen kültürlerde bu değişim oldukça sancılı geçmektedir. Bu tip kültürler ya tamamen kaybolmakta ya da kendilerini bir başka medeniyetin içerisinde buluvermektedirler. Post-modernizmin de içerisinde bulundurduğu esneklik unsuru bahsi geçen kültürler için ne yazık ki geçerli olamamakta ve bu eksiklik de post-modernizm olgusunun genel geçerliliğini sarsmaktadır.

Burada oluşan paradoksal bir durumdan söz etmek gerekmektedir.

Post-modernizmin reddettiği homojenlik unsuru modern dönemden gelen ulus-devlet oluşumunun amaçladığı milli kültür yapısına ters düşmektedir. Bu şekilde geçmişten gelen birikim bırakılacak mıdır yoksa bu kültür korunarak milletin diğer unsurlarında mı heterojenlik sağlanacaktır. Tabi ki bu bir kimya deneyi gibi bir durum olmadığından bu heterojenliği yapay bir biçimde sağlamak mümkün değildir. Bu nedenle kaçınılmaz bir durum olan küresel kültürün oluşması engellenemeyeceğinden, bu paradoksal durumdan post- modernizmin ulus-devlete karşı olan bir baskınlığından söz etmek mümkün görünmektedir.

Küreselleşmenin kültürel boyutta gerçekleşmesini teoride bu şekilde anlatabilirken pratikte ise yine yukarıda değinilen bir hakim kültürün varlığından ve bu hakim kültürün diğer kültürlerle etkileşiminden değil de kendi kültürünü benimsetme çabasından söz edebilmek de mümkündür. Batı dışı toplumların, bu sürecin önüne geçmesine ihtimal verilmemekte; bu toplumların popüler kültürün değerlerini yerel kültür öğeleri ile harmanlayarak yeni yaklaşımlar oluşturmaktan başka çareleri olmadığı ileri sürülmektedir.29

29 K. Şahin, a.g.e., s. 61

(23)

Bir başka anlatımla “çağdaş teknostrüktürlere, küresel ekonomik yapılara ve evrensel değerlere uyum sağlayamayan toplumlar küreselleşme süreci tarafından kültürel değerlerini kısmen de olsa değiştirmeye zorlanmaktadırlar.”30 Çağdaş dünyadaki kültürün deneyimi ile ilgili olarak ilginç olan durum ise ulusal alanda zorlayıcı ve ilginç yollar ile bu karmaşık sürece biçim katması ve ön plana çıkmasıdır.31

Kültürün unsurları olarak sayılabilen dil, din, etnik yapılanmalar, gelenekler, mitler gibi unsurlar ise küreselleşme sürecinde yeniden değerlendirilmektedir. Modernitede ön planda olan üst kimlikler yerlerini post- modernizm ile birlike alt kimliklere bırakmaktadır. Toplumun yerine birey ön plana çıkmaktadır. Ulus yerine etnisite gelişmektedir. Bir başka anlatımla kültürel anlamda yerelleşme küresel kültürün çıkış noktasıdır. Yerel hiç bir zaman durağan değildir, sınırları yoktur veya geçidir ve durmadan değişimi hedeflemektedir.32

Pratiğe geri dönüldüğünde ise durumun farklı olduğunu tekrar görebilmekteyiz. Hakim kültür olarak adlandırabileceğimiz batılı kültür yerel kültürü asimile edebilmekte ve onun birçok özelliğini yok edebilmektedir. Bu bağlamda evrensel bir kültür değil de batılı kültürün hakim olduğu yeni bir küresel kültürün varlığından söz edebilmek mümkün olmaktadır. Esasında bu durum ileride bahsedeceğimiz küreselleşmenin ekonomik boyutuyla da ilintilidir. Nitekim batı, kapitalizmin bir sonucu olarak yeni pazarlar arayışı sırasında kendi pazarlarını oluşturmak istemekte ve bunu da kültürel değişimi yerleştirerek sağlamak istemektedir. Bu noktada şunu belirtebiliriz ki, popüler kültürün yerleşmesinde ve kültürel türdeşleşmenin oluşmasında etkili olan unsurlar bu kültürün yayılmaya başladığı Anglo-Amerikan kültürün yerleşik olduğu A.B.D. de ağırlıklı görülen bir kültür endüstrisinin varlığı yadsınamaz.

30 Dr. H. Ömer Köse, Küreselleşme Sürecinde Devletin Yapısal ve İşlevsel Dönüşümü, Sayıştay Dergisi, Sayı 49, s. 12

31 W. Dissanayake, a.g.e, s. 25

32 Wimal Dissanayake, Globalization and the Experience of Culture: The Resilience of Nationhood, Globalization, Cultural Identities and Media Represantations, State of New York University Press, 2006, s. 25

(24)

Günümüzde giyimi, müziği, beslenmeyi hatta enformasyonu biçimlendiren ve dünya toplumunu pazar olarak gören güçlü bir sektör söz konusudur.33

Kültürün küreselleşmesi beraberinde bir takım avantajları getirdiği gibi kimi toplumlar bu avantajlardan kendilerine pay alamamaktadır. Daha önce değinilen küreselleşme sürecine adapte olabilecek esnekliği bünyesinde barındıran kültürler küresel sistemin teknolojisini kullanarak uluslararası boyutta kendi bölgesel bilgi ve iletişim ağlarını kurabilmektedir.34 Ancak bu süreçte varolmayı başaramayan kültürler için aynı şeyleri söylemek mümkün olmamaktadır. Özellikle az gelişmiş toplumlarda ya tamamen kendini dünya düzeninden soyutlamak şeklinde ya da bu süreçte kendini reddederek kültürel anlamda başka bir yaşam tarzının benimsenmesi şeklinde sonuçlanabilmektedir. Bu da yapısal olarak uyum sağlayamayacak kültürler için dezavantaj olarak sayılabilmektedir. Esasında post-modernizmin küreselleşmeye olan en büyük katkısı içinde barındırdığı esneklik unsurudur.

Zira esnek kültürler küresel bir kültürün oluşmasına elverişlidir. Bu esneklik hem geçiş dönemindeyken mevcut kültürün korunabilmesini hem de yeni kültürün kendine uygun yanlarını kendi kültürüne uygulayabilmesine de olanak vermektedir. Bu anlamda da bilgi toplumunda kültür bir yönü ile bütünleştirici bir fonksiyon görürken, diğer yandan yerel kültürel zenginliklerin korunmasına titizlik gösteren ve geçmişin birikimini ve kültürel zenginliğini yaşatmayı amaçlayan bir anlayışla ele alınmalıdır.35

Post-modernizmin homojenliği reddeden yaklaşımı Thomas Hobbes’un doğa durumu açıklamasıyla benzeşmektedir. Hobbes doğa durumu ile; genel bir güç ve kuralların olmadığı toplumsal hayatı kastetmektedir. 36

33 K. Şahin, a.g.e, s. 62

34 H. Ö. Köse, a.g.e., s. 13

35 Muharrem Kara, Küreselleşme Sürecinde Ulus Devlet, 2007, s. 17

36 Hobbes’a göre böyle bir ortamda güç ve zeka olarak herkes eşittir. Eşitlikten güvensizlik, güvensizlikten de kavga ortamı doğduğundan doğa durumunda her zaman herkes savaş halindedir.

İnsanları topyekün korku altında tutacak bir güç oluşmadıkça bu savaş ve kargaşa durumu devam edecektir.(Hobbes’dan aktaran Köksal Şahin, a.g.e. s. 40)

(25)

Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan kültüre bir ad verilecek olursa en doğru seçim tüketim kültürü olacaktır. Kültürün değişim sürecinde ekonomik nedenler de yer almaktadır. 70li yıllardan önceki dönemlerde makro düzeyde uygulanan politikaların mikro düzeye indirgenmesiyle birlikte yeniden yapılanmalar ortaya çıkmış ve bu yapılanmalar kısa zamanda tüketim kültürünün oluşmasını sağlamıştır. Nitekim sanayi devrimi ile üretim ağırlıklı olan medeniyetler 70 li yıllar ile birlikte tüketim ağırlıklı olmuştur. Şöyle ki, ister New York sokaklarında olsun, ister Pekin, ya da İstanbul’da, parıltılı alışveriş merkezleri, fast-food lokantaların varlığı, içilen sigaranın, giysilerin aynı markadan olması, aynı bilgisayar oyunlarının oynanıp, aynı Hollywood filmlerinin izlenmesi, aynı pop müzik yıldızlarının dinlenmesi tüketime ilişkin yaratılan homojen kültürün varlığını vurgulamaktadır. 37 Artık üretim ucuzlamakta tüketim ise değer kazanmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkeler artık üretimi ucuz olan az gelişmiş ülkelerde, özellikle güney doğu Asya’da, gerçekleştirmekte ancak tüketim dünya çapında yapılmaktadır. Tüketimin ortak biçimde tüm dünyada yükselmesi popüler bir kültürün yaratılmasına olanak sağlamaktadır. 20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana ve yine özellikle A.B.D’nin başı çektiği şekilde gelişen bu durum sayesinde bir çok marka küresel bir marka olarak tanınmaya başlanmıştır.

Teknolojik gelişmeler sayesinde bireylerin daha fazla boş zamanı kalmakta ve bu boş zamanlarını değerlendirecek yeni mekan arayışları başlamaktadır. Özellikle metropollerde bu durumun belirgin olarak izlenebildiği alışveriş merkezleri bu tezi doğrulamaktadır. Bir anlamda toplu yaşam alanları olarak adlandırılabilecek olan bu mekanlar bireylerin tüketim güdüsünü harekete geçiren ve her ihtiyacı karşılayabilecek şekilde tasarlanmış kompakt mekanlar olarak tasarlanmıştır. Kentler, mimari olarak, belli bir prototipten geliştirilmiş birbirinin aynı alışveriş merkezleri, lokanta

37 M. Kutun, a.g.e., s. 27

(26)

zincirleri ve bunlara daha hızlı ulaşmayı sağlayan otomobiller ve otoyollarla tüm dünya üzerinde birbirlerine benzemektedirler.38

Küresel kültürün oluşması bireyin sınıf kültüründen soyutlanması biçiminde kendini ortaya koymakta ve kendisine, yaşadığı topluma ve dünyaya karşı bir ilgisizliğin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 39 Artık teknolojik gelişmeler ile birlikte iletişim yaygın hale gelmiş ve sınıflar arası sınırlar kalkmıştır. Bunun yanında ideolojik sert ayrımlar da kendini oluşan kültürden soyutlamak zorunda kalmaktadır. Bundan böyle aşırı sağ ya da aşırı sol uçlarda yer alan ideolojiler bireyler üzerindeki etkisini yitirmekte ve zamanla yok olmaktadır. Yeni yerleşen ideoloji ise ileriki bölümlerde detaylı olarak incelenecek olan neo-liberalizm adını almaktadır.

Tarihsel süreç içerisinde küreselleşme sürecinin başlangıcının ortaçağa dayandırılabileceğini belirtmiştik. Bu süre içerisinde küresel bir kültür anlamında en belirgin dönemin 1970’li yıllardan bugüne görüldüğü söylenebilir. Nitekim daha önceki dönemlerdeki gelişmelerin toplumun kültürel yapısını derinden etkileyecek şekilde değil de daha çok siyasal ve ekonomik yönlerden etkilerinin olduğunu görmekteyiz. Sanayi devrimi üretim alanındaki yenilikleri ile ekonomik anlamda köklü değişimler getirmiş, Fransız devrimi demokrasi kavramını siyasal literatürde üst sıralara taşırken siyasi anlamda etkin bir değişime neden olmuştur. Ancak günümüzdeki değişim ise tüm bu alanlardaki değişimlerin yanında kültürel anlamda yepyeni bir dünya kültürü oluşturmaktadır. Tabi bu noktada bir parantez açmak gerekirse sanayi devrimi ile birlikte “üretimin ihtiyaç duyduğu hammaddeler ile yeni pazarlara duyulan ihtiyaç, başta İngiltere olmak üzere sanayileşen ülkeleri sömürgeciliğe itiyordu.40 Bu şekilde günümüzde bu ülkelerin yerini alan ÇUŞlar işgücünü ucuza maledebildiği Güneydoğu Asya, Afrika’nın bir çok

38 Y. Coşut, a.g.e., s. 41

39 M. Kutun, a.g.e., s. 29

40 M. Aktel, a.g.e., s. 27

Hobsbawn, sanayi devriminin arkasında yatan sebebin temelinde deniz aşırı sömürgeler ve az gelişmiş pazarlar üzerindeki yoğunlaşma ve bunları kimseye kaptırmamak içi verilen başarılı bir mücadelenin yattığını ileri sürmektedir.(Hobsbawn’dan aktaran Dr. Mehmet Aktel, a.g.e., s. 27)

(27)

ülkesi gibi yerlerdeki kültürü de zamanla bu şirketlerin hakim olduğu kültürler ile değişime uğratmakta ve zamanla yok edebilmektedir.

20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana popüler kültür adı verilen bir kültür oluşmaya başlamış ve geçmişten gelen bilgi olan geleneklerin yerini geleceğe dönük bir kavram olan “trend” almıştır. Artık toplumların günlük yaşayış biçimlerini gerek taşrada gerekse metropollerde olsun bu trendler belirlemekte ve sıklıkla değiştirmektedir.41 İletişim alanındaki teknolojik gelişmeler ile birlikte bu yeni yaşam biçimlerinin yaygınlaşması ve yerleşmesi çok kısa bir zaman almaktadır. Yıllarca süregelen kültürün bu denli esnek olması da esasında şaşkınlık vericidir. Küreselleşmeye taraftar olan düşünce sahiplerinin savundukları teze göre, günümüzde küresel kültürün alternatifi kalmamıştır.42 Ancak bir diğer yaklaşıma göre ise birçok toplum alternatif küreselleşmeler olarak nitelenen “Batı dünyasının dışından kaynaklanan ve hatta onu etkileyen küresel uzantılı kültürel hareketler” geliştirmeyi başarmıştır.43 Bu bağlamda dünya üzerinde yayılan özellikle Asya’ya özgü geleneksel bir takım öğretilerin teknolojik gelişmeler ile birlikte yaygınlaşmasını örnek gösterebiliriz.

Değişen kültür ile birlikte sosyal yapılanmaların en temeli olan aile de dönüşüme uğramıştır. Özellikle sanayi devriminden itibaren geniş aile olarak bilinen aile yapılanması çekirdek aileye dönmüştür. Tarıma dayalı geleneksel toplumun ev ve küçük atolyelerdeki üretimi fabrikalara kayarken, kitle üretimi

41 Bu tarz uyumlaştırmalar, modernleşme süreçlerinden bu yana zaten söz konusudur. Batıdan birtakım kurumlar alınırken yerel bir forma oturtulmaya çalışılmakta, yerel değerlerle yeniden tanımlanmak istenmektedir. Genellikle batılı kültürel kodlar aslında yerel kültürde mevcut olan bir kodla aynı olduğu gerekçesiyle bilinçli bir sentez çabasına tabi tutularak milli bünyeye aktarılmıştır Bu tutumun küresel kitle kültürü karşısındaki güzel bir örneği hızlı yemek sektöründe yaşananlardır.

Amerika’da ortaya çıkan “McDonald’s kültürü” müşterilerin hızlı bir şekilde yemeklerini yemesi ve çıkması şeklindedir. Bu durumu müşteriler temiz ve ucuz yiyecek sunmanın bir yolu olarak algılarken firma da hizmetin devamı için müşterilerden hızlı davranmasını beklemeyi kendisinde bir hak olarak görmektedir. Asya ve Ortadoğu’da ise hızlı yemek kültürü böyle bir anlaşma olmadan yerleşebilmiştir. Adı “hızlı yemek” olan lokantalarda insanlar uzun süre oturup sohbet etmemektedir.

(Berger, Sarıbay ve Dursun’dan aktaran K. Şahin, a.g.e., s. 63)

42 M. İspirli, a.g.e., s. 35

43 K. Şahin, a.g.e., s. 65

(28)

kentleşmeyi ve kent yapısını değiştirmeye başladı.44 Üretimin değişmesi ve son yıllarda görülen tüketim toplumu gerçeği sosyal yapılanmaları da değiştirmektedir. Birey artık üretim için değil tüketim için yaşamaktadır.

Kabaca bir tabirle artık yiyeceği nasıl üreteceğini düşünmeyen bireyler yiyeceğini hangi şekilde tüketeceğini düşünmektedir. Bu bağlamda günümüzdeki değişimleri sanayi sonrası bilgi toplumu ve post-fordist üretim yerinde daha derin değişiklikler oluşması nedeniyle post-modern toplum diye niteleyenler de bulunmaktadır. 45

Görüldüğü üzere oldukça kompleks bir değişim süreci olan küreselleşmenin kültür üzerindeki etkisi de çok yönlü olarak gerçekleşmektedir. Bu farklılaşmaların nedenleri de oldukça çeşitlidir.

Öncelikle kültürel yapıların esnek ya da rijit oluşu mevcut kültürün varoluşuyla doğrudan ilintilidir. Bununla birlikte baskın kültür olarak görülen batılı kültürlerin etki altına almak istediği kültürlerin buna cevap verme şekilleri de bu değişim sürecinde rol oynayan aktörlerdir. Bu şekilde de çok boyutlu bir kültürel yapı ortaya çıkmaktadır. Kısacası benzeşme, benimseme, hatta kimi zaman dayatmalar da görülse bir kültürel karışım sürecinden geçilmekte dünyanın, ortak bir küresel kültürün varolduğu tek bir mekâna dönüşmesi çoğulcu bir ortamda gerçekleşmektedir.46

1.2.2. EKONOMİK BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME

Küreselleşmeyi salt ekonomik bir değişim süreci olarak gören kesime göre kapitalizmin yaygınlaşması ile birlikte küreselleşme süreci yükselişe geçmiştir. Nitekim küreselleşme denince akla gelen anahtar kelimelerin çoğu ekonomi ile ilgili kelimelerdir. Uluslararası piyasalar, uluslararası ekonomik organizasyonlar, çok uluslu şirketler vb. bu hipotezin çok da asılsız olmadığını göstermektedir.

44 M. Aktel, a.g.e, s. 26

45 M. Aktel, a.g.e., s. 53

46 K. Şahin, a.g.e, s. 66

(29)

Ekonomik anlamda küresellesmeyi ele aldıgımızda, kapitalist pazarın dünya üzerindeki etkinligini yücelten bir kavram olarak bir genelleme yapmak mümkündür. 47 Kapitalist pazar kavramı incelendiğinde; dünya düzeninde söz sahibi olan ülkelerin sanayi devriminden bugüne ülkelerinin dışında pazar arayışları içerisindeyken günümüzde bu pazar arayışlarının yanlızca satış anlamında değil üretim anlamında da geçerli olduğunu görmekteyiz. Önceleri gelişmiş ülkeler; kendi ürettikleri ürünleri satmak ve hammadde aramak için gittikleri az gelişmiş olan ülkeleri şimdilerde daha ucuza iş gücünü bulabilmeleri nedeniyle buraya yerleşmeye karar vermiş ve ülkelerin ekonomilerinde söz sahibi olmaya başlamıştır. Bu da eski sömürgecilik anlayışına yeni bir yorum olarak görülebilmektedir. Serbest pazar ekonomisinin sağladığı bu “serbestlik” ülke ekonomilerinin de küreselleşmesini sağlamaktadır. Ticaretin serbestleştirilmesi, vergiler veya diğer yasal sınırlamaların bulunmaması ya da en aza indirilmesi suretiyle ülkeler arasındaki mal ve hizmet ticareti önündeki engellerin kaldırılmasını ifade eder.48 Bu durumu bir nedene bağlamak istersek eğer; iç piyasaların yetersiz kalması ya da bir başka deyişle alınabilecek verimin sonuna gelinmesi ile daha yüksek gelir sağlayabilmek için maliyetleri azaltabilmek ve daha çok satış yapabilmek nedenler olarak sayılabilir.

Ekonomik açıdan küreselleşme esas olarak kamu sektöründen çok özel sektörde daha belirgindir. Üretim, düşük maliyet, yüksek kar marjları gibi unsurlar özel sektöre has unsurlar olması nedeniyle küreselleşme mantığına daha uygun unsurlar olarak görünmektedir.49 Post-modernizmin küreselleşmenin kültürel boyutuna etkisi nasılsa kapitalizm de küreselleşmenin ekonomik boyutuna aynı şekilde etki etmektedir. Bu etkileşim öyle derindir ki sosyalizmi en derinden yaşayan toplumlarda dahi yabancı sermayenin etkisi bir şekilde görülmektedir. Yabancı sermayenin

47 M. İspirli, a.g.e., s. 29

48 Ekrem Öncü, Küreselleşme ve Ulus Devlet, 2006, s. 25

49 Sismondi de küreselleşmenin, alışverişe getirilecek bütün engellerden kurtulmus , bütünüyle arz talep kanununa tabi olmuş tek bir evrensel pazar, ” bütün evrenin pazarı” şeklindeki liberal fanteziyi daha iyi canlandırmak için olduğunu vurgulamaktadır, Jacques Adda’dan Aktaran E. Öncü, a.g.e, s. 26

(30)

ulusal ekonomiye dahil olması ve giderek yaygın hale gelmesi ekonominin

“ulusal” kimliği ile ilgili soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Devletçi politikaların uygulanmasının hali hazırda zorlaştığı bir konumda ekonomideki devlet etkinliği de ister istemez azalmakta ve özel sektörün bu şekilde yükselişi de devlet elinin ekonomiden artık yavaşça değil hızlı bir şekilde çekilmesine neden olmaktadır. Tablo 1’de görüleceği üzere özel sektör hızlı biçimde yükselirken dışarıya bağımlılık ithalat ve ihracat yönüyle hızlı bir biçimde artmaktadır.

Tablo 1, Yıllar itibariyle ithalatın ihracatı karşılama oranı

Yıllar Toplam

İthalat (USD)

Toplam İhracat (USD)

İhracatın İthalatı Karşılama

Oranı ( %)

1980 7909 2910 36,8

1985 11343 7958 70,2

1990 22302 12959 58,1

1995 35709 21637 61,5

Kaynak; DİE, Türkiye İstatistik Yıllığı, Ankara, 1999

Tablo 2’de de AB sürecine giren Türkiye’nin AB ülkeleri ile ilgili ihracat ve ithalat rakamlarının artışı açık bir şekilde görülmektedir

Tablo 2; AB ülkeleri ile ihracat ve ithalat

(31)

Kaynak; TÜİK, Türkiye İstatistik Yıllığı, Ankara, 2007

Ekonomi üzerinde küreselleşme etkisinin en belirgin biçimde görülebileceği durum da Tablo 3’te açıkça gözler önündedir. Dış ticaret, gayrisafi milli hasılayı oluşturan kalemler arasında en önemli kalemlerden birini oluşturmakta ve her geçen yıl önemini daha da artırmaktadır. Artık uluslararası pazardaki alışverişler ülkelerin iç ticaret hacmini katlamaya başlamıştır. Sermayenin hareketliliği ulusların sınırlarını aşmış ve kompozit bir yapı içerisinde çok uluslu bir yapılanma içerisine girmiştir.

Tablo 3; İthalat ve ihracatın GSMH içineki payı

Kaynak; TÜİK, İstatistiki Göstergeler 1923-2007, Ankara, 2008

Tablolarda da görüleceği üzere dış ticaret ülke ekonomisi üzerinde çok önemli bir kalem konumuna gelmiştir. Dış ticaretin hareketliliği ülke ekonomisine katkıda bulunan mikro düzeydeki sermayedarların etkinliğini

(32)

geri plana iterek büyük sermayedarlar ve en önemlisi IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans örgütleri ülke ekonomilerine şekil veren, yön gösteren ya da bir anlamda yola koyan aktörler olmuşlardır. Hatta radikal bir yaklaşıma göre uluslararası kuruluşlara üyelik ve uluslararası antlaşmaların imzalanması, devletlerin, egemenliklerini kendi iradeleri ile sınırlandırmaları, aynı zamanda egemenliğin mutlak ve bölünmez niteliğini ortadan kaldırmaları anlamına gelmektedir.50 Ne var ki, geri plana itilse de küçük esnafın serbest piyasa ekonomisindeki yeri de özellikle ekonomik kriz dönemlerinde hissedilir düzeyde bulunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin bulunduğu bir ekonomik sistemde bir zincirin halkası gibi en büyük sermaye sahiplerinden en küçük sermaye sahiplerine kadar herkes konjonktürden az ya da çok etkilenmektedir. Küreselleşmenin etkilerinden biri de dünya ekonomisi üzerindeki her türlü gelişmenin hemen her ülkede hissedilebilir olmasıdır.

Tablo 4’e göre Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde Çin, Vietnam, Kamboçya ve Laos; Doğu Avrupa ve Orta Asya’da Polonya, Letonya, Estonya, Litvanya, Azerbaycan ve Kazakistan; Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde Bolivya, Panama, Nikaragua, Şili, Kolombiya, Brezilya, Meksika gibi ülkeler; Afrika’da ise Tanzanya, Angola ve Uganda gibi ülkeler yabancı sermayeyi ülkelerine çekme yönünde başarı göstermişlerdir.51 Bunun nedeni de oldukça net olarak bu ülkelerdeki ucuza bulunabilen işgücü olarak açıklanmaktadır. Emek yoğun mallar ya da nihai bir malün emek-yoğun parçaları için ücretlerin daha düşük, sosyal giderlerin daha az ve işçi haklarının daha kısıtlı fakat işçilerin beceri düzeyinin yüksek olduğu ülkeleri tercih etmektedirler.52

ÇUŞ’ların üretim ayağı ağırlıklı olarak az gelişmiş ülkelerde gerçekleşirken pazarlama ayağı gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir.

Buradan da sanayi devriminden bugüne devam eden pazar arayışı

50 Kemal Cebeci, Küreselleşme Bağlamında Ulus-Devletin Egemenlik Gücünün Dönüşümü, Sayıştay Dergisi, sayı 71, s. 30

51 C.C.Aktan ve H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999.

(çevirimiçi) http://www.canaktan.org/yeni-trendler/globallesme/boyutlar.htm, 9 Mayıs 2009

52 E. Öncü, a.g.e., s. 31

(33)

içerisindeki ÇUŞ’ların sermaye hareketinin gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere ve oradan da tekrar gelişmiş ülkelere doğru olacak bir sarmal şeklinde olduğu çıkarımı yapılabilecektir. Yani ülkeler mevcut finans kaynaklarını az gelişmiş ülkelerdeki iş gücüne yöneltirken bu kaynağın geri dönüşünü gelişmekte olan ülkelerden aldığını söyleyebiliriz. Esasında küreselleşme de buna paralel bir gelişim göstermektedir demek çok da yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda 19. ve 20. yüzyıllarda sömürgecilik, 20. yüzyılın ortasında emperyalizm ve 20. yüzyılın son çeyreğinden bugüne kapitalizm kavramları bu anlatılan duruma birer etiket olarak seçilmiştir denebilir.

Bununla birlikte liberalizm akımının yarattığı serbestlik ortamı da bu etiketlere eklenebilecektir. Liberalizm ile birlikte ekonomi ulus odaklı olmaktan çıkarak birey odaklı olmaya yönelmiştir.

Ekonomik küreselleşme kapsamında, gelişmekte olan ülkeler aleyhine birçok olumsuz gelişmenin görülmesi, evrenselleşmenin Amerikan değerleri etrafında seyretmesi, küreselleşmenin daha çok dünyanın Amerikanlaştığı bir süreç olarak algılanmasının bunda etkili olduğu söylenebilir.53 Bu küreselleşmeye A.B.D karşıtı olanların bir yaklaşımıdır denebilir.

Tablo 4; 1990-97 Yılları Arasında Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında En Fazla Artış Olan Ülkeler

Doğrudan Yabancı Sermaye / GSYİH (%) Bölge ve ülke 1990-91

ortalaması

1996-97 ortalaması

Değişim yüzdesi Doğu Asya ve

Pasifik

Kamboçya 0.0 8.0 8.0

Vietnam 1.3 6.8 5.5

Çin 1.1 4.9 3.8

Laos 0.7 5.4 4.7

Doğu Avrupa ve Orta Asya

Azerbaycan 0.0 15.6 15.6

Kazakistan 0.0 5.7 5.7

53 K. Şahin, a.g.e., s. 21

(34)

Letonya 0.0 8.4 8.4

Estonya 0.0 4.6 4.6

Arnavutluk 0.0 2.7 2.7

Polonya 0.3 3.5 3.2

Litvanya 0.0 2.8 2.8

Bulgaristan 0.3 3.0 2.7

Latin Amerika ve Karayipler

Bolivya 0.8 6.9 6.1

Panama 1.6 7.4 5.8

Nikaragua 0.0 6.7 6.7

Şili 2.2 7.0 4.8

Peru 0.1 4.2 4.1

Venezüella 2.3 4.5 2.2

Kolombiya 1.2 5.0 3.8

Brezilya 0.2 1.9 1.7

Meksika 1.3 2.9 1.6

Afrika

Tanzanya 0.0 2.4 2.4

Angola 1.1 4.3 3.2

Uganda 0.0 2.4 2.4

Kaynak: World Bank, Global Development Finance, 1999, s.50’den derlenmiştir.

Esasında A.B.D. ekseninde değil de sermayenin yoğunluğu ekseninde düşünülürse yukarıdaki paragraftaki Amerikan sözcüğünün yerine ÇUŞ’ların yerleştirilmesi daha uygun olabilecektir. Nitekim A.B.D. menşeili olmayan birçok ÇUŞ bulunmaktadır. Özellikle bankacılık ve finans alanında ülke ekonomileri üzerinde gerek makro gerekse mikro boyutta etkin olan bankalar ortaklık yapılarında birçok çok uluslu bankanın bulunduğu görülmektedir.

Türkiye örneğinde görülecektir ki kamu bankaları haricindeki bankaların

%80inde ya bir Avrupa bankası ortaklığı ya da tamamen bir Avrupa bankasının sermayesinden oluştuğu görülmektedir. Bunun gibi daha birçok alanda bu tip yatırımlar görülmektedir. Literatürde Doğrudan Yabancı Yatırımlar (DYY) olarak geçen bu durum ortalamada dünya ekonomisi üzerinde %30’luk bir paya sahiptir.

(35)

Küreselleşmenin ekonomik boyutu ağırlıklı olarak sermayenin uluslararası hareketi ve uluslarüstü ekonomik örgütler ekseninde incelenmektedir. Küresel ekonomiyi şekillendiren ve düzenleyen bu aktörlerdir. Bu şekillendirmenin uluslar tarafından nasıl karşılandığı ve ulusları olumlu ya da olumsuz etkilemesi de büyük ölçüde ulusun mevcut ekonomik yapılanmasına bağlıdır. Tüm bunlarla birlikte küreselleşmenin kaçınılmaz olduğu en belirgin alanlardan biri de ülke ekonomileridir.

Günümüzde dünya üzerinde hemen hiç bir ülke ekonomik anlamda kendi içinde yeter konumda değildir bu bağlamda ekonomik ilişkilerin ulus sınırları dışına çıkması kaçınılmaz olmakla birlikte bunun ülke ekonomisine olan katkıları da yadsınamaz olmaktadır. Nasıl bir insan her türlü ihtiyacını kendisi yaparak karşılayamaz ise, ülkeler de doğal kaynakların kullanılması, iş gücü, teknoloji ve pazar açılarından birbirlerine muhtaçtır.54 Ekonomik alanda küreselleşme, ulusal ekonomilerin bütünleşmesiyle gerçekleşebilir. Bu bütünleşmenin ise dış ticaret, uluslararası mali fon akımları ve yabancı sermaye yatırımları ile gerçekleşeceği açıktır.55

1.2.3. SİYASAL BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME

Küreselleşme süreciyle birlikte ulus-devlet kavramı her yönüyle tekrar sorgulanmaya başlamıştır. Devleti oluşturan unsurlar da bununla beraber yeniden değerlendirilmektedir. Bu unsular ana hatlarıyla egemenlik ve kimlik unsurlarıdır. Her iki unsur da küreselleşme ile birlikte büyük ölçüde değişime uğramaktadır. Ulusların birbirlerine bağımlı hale gelmeleri ile birlikte kendi topraklarındaki tek hakim olma konumlarını sarsmakta ve uluslararası hukuk kurallarının dünya üzerinde kabul edilmesi ile birlikte devletin otoritesini de yeniden değerlendirmeye alınmasını gerektirmektedir.

54 M. Kara, a.g.e., s. 15

55 M. Aktel, a.g.e. s. 59

Referanslar

Benzer Belgeler

Yukarıdaki çizelgeye göre madde puanının Cronbach’s Alfa değerinin ,981 şeklinde çok yüksek çıkması araştırmada kullanılan ölçeğin yüksek düzeyde güvenilir olduğunun

Örneklem olarak ergenler seçildiği için, bölümün ilk kısmında ergenlik dönemi genel özellikleri ve dini gelişim özellikleri; ikinci kısmında görsel

Bu bölümde, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Fõrat Üniversitesi, İnönü

Geçmiş deneyimleri hatırlamak için kodlama sırasında kullanılan şemalar ile hatırlama sırasında kullanılan mevcut şemalar (bellek yapıları) aynı

1) Araştırmanın başlangıcında yapılan ön gözlem sonucu kontrol ve deney gruplarının okul ve sınıf kurallarını davranışa yansıtmaları bakımından

Bilgi iletişim teknolojilerinin, çok çeşitli uygulamalar, fonksiyonlar içerdiğinden genellikle bilişsel yönden farklı yetilere değindiği ve bu yetiler için

Bu araştırma, RRMS hastalarının kısa süreli bellek, çalışma belleği ve yönetici işlevlerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve bahsi geçen bu işlevlerin, hastaların

ارﻷا ءاﺮﻘﻔﻟ ﻪﻟﻮﻗ ﺔﻟﺰﻨﲟ ﻰﻬﺘﻧا ﻒﻗﻮﻟا ﻚﻟﺬﻛو ﻞﻣ. وأ نﻮﺼﳛ ﺢﻴﺤﺻ ﻒﻗﻮﻟﺎﻓ ﺔﺟﺎﳊاو ﺮﻘﻔﻟا ﻰﻠﻋ ﺺﻧ ﻪﻴﻓ ًﺎﻓﺮﺼﻣ ﺮﻛذ ﱴﻣ ﻪﻧأ ﻞﺻﺎﳊا ﺔﻳراﺰﺒﻟا ﰲ لﺎﻗو ﻮﻬﻓ نﻮﺼﳛ ﻻ نإو ﻚﻠﻤﺘﻟا ﻖﻳﺮﻄﺑ ﺢﺻ نﻮﺼﳛ