• Sonuç bulunamadı

1. KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE KÜRESELLEŞME SÜRECİ

1.2. KÜRESELLEŞME SÜRECİ

1.2.2. EKONOMİK BOYUTUYLA KÜRESELLEŞME

Küreselleşmeyi salt ekonomik bir değişim süreci olarak gören kesime göre kapitalizmin yaygınlaşması ile birlikte küreselleşme süreci yükselişe geçmiştir. Nitekim küreselleşme denince akla gelen anahtar kelimelerin çoğu ekonomi ile ilgili kelimelerdir. Uluslararası piyasalar, uluslararası ekonomik organizasyonlar, çok uluslu şirketler vb. bu hipotezin çok da asılsız olmadığını göstermektedir.

44 M. Aktel, a.g.e, s. 26

45 M. Aktel, a.g.e., s. 53

46 K. Şahin, a.g.e, s. 66

Ekonomik anlamda küresellesmeyi ele aldıgımızda, kapitalist pazarın dünya üzerindeki etkinligini yücelten bir kavram olarak bir genelleme yapmak mümkündür. 47 Kapitalist pazar kavramı incelendiğinde; dünya düzeninde söz sahibi olan ülkelerin sanayi devriminden bugüne ülkelerinin dışında pazar arayışları içerisindeyken günümüzde bu pazar arayışlarının yanlızca satış anlamında değil üretim anlamında da geçerli olduğunu görmekteyiz. Önceleri gelişmiş ülkeler; kendi ürettikleri ürünleri satmak ve hammadde aramak için gittikleri az gelişmiş olan ülkeleri şimdilerde daha ucuza iş gücünü bulabilmeleri nedeniyle buraya yerleşmeye karar vermiş ve ülkelerin ekonomilerinde söz sahibi olmaya başlamıştır. Bu da eski sömürgecilik anlayışına yeni bir yorum olarak görülebilmektedir. Serbest pazar ekonomisinin sağladığı bu “serbestlik” ülke ekonomilerinin de küreselleşmesini sağlamaktadır. Ticaretin serbestleştirilmesi, vergiler veya diğer yasal sınırlamaların bulunmaması ya da en aza indirilmesi suretiyle ülkeler arasındaki mal ve hizmet ticareti önündeki engellerin kaldırılmasını ifade eder.48 Bu durumu bir nedene bağlamak istersek eğer; iç piyasaların yetersiz kalması ya da bir başka deyişle alınabilecek verimin sonuna gelinmesi ile daha yüksek gelir sağlayabilmek için maliyetleri azaltabilmek ve daha çok satış yapabilmek nedenler olarak sayılabilir.

Ekonomik açıdan küreselleşme esas olarak kamu sektöründen çok özel sektörde daha belirgindir. Üretim, düşük maliyet, yüksek kar marjları gibi unsurlar özel sektöre has unsurlar olması nedeniyle küreselleşme mantığına daha uygun unsurlar olarak görünmektedir.49 Post-modernizmin küreselleşmenin kültürel boyutuna etkisi nasılsa kapitalizm de küreselleşmenin ekonomik boyutuna aynı şekilde etki etmektedir. Bu etkileşim öyle derindir ki sosyalizmi en derinden yaşayan toplumlarda dahi yabancı sermayenin etkisi bir şekilde görülmektedir. Yabancı sermayenin

47 M. İspirli, a.g.e., s. 29

48 Ekrem Öncü, Küreselleşme ve Ulus Devlet, 2006, s. 25

49 Sismondi de küreselleşmenin, alışverişe getirilecek bütün engellerden kurtulmus , bütünüyle arz talep kanununa tabi olmuş tek bir evrensel pazar, ” bütün evrenin pazarı” şeklindeki liberal fanteziyi daha iyi canlandırmak için olduğunu vurgulamaktadır, Jacques Adda’dan Aktaran E. Öncü, a.g.e, s. 26

ulusal ekonomiye dahil olması ve giderek yaygın hale gelmesi ekonominin

“ulusal” kimliği ile ilgili soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Devletçi politikaların uygulanmasının hali hazırda zorlaştığı bir konumda ekonomideki devlet etkinliği de ister istemez azalmakta ve özel sektörün bu şekilde yükselişi de devlet elinin ekonomiden artık yavaşça değil hızlı bir şekilde çekilmesine neden olmaktadır. Tablo 1’de görüleceği üzere özel sektör hızlı biçimde yükselirken dışarıya bağımlılık ithalat ve ihracat yönüyle hızlı bir biçimde artmaktadır.

Tablo 1, Yıllar itibariyle ithalatın ihracatı karşılama oranı

Yıllar Toplam

İthalat (USD)

Toplam İhracat (USD)

İhracatın İthalatı Karşılama

Oranı ( %)

1980 7909 2910 36,8

1985 11343 7958 70,2

1990 22302 12959 58,1

1995 35709 21637 61,5

Kaynak; DİE, Türkiye İstatistik Yıllığı, Ankara, 1999

Tablo 2’de de AB sürecine giren Türkiye’nin AB ülkeleri ile ilgili ihracat ve ithalat rakamlarının artışı açık bir şekilde görülmektedir

Tablo 2; AB ülkeleri ile ihracat ve ithalat

Kaynak; TÜİK, Türkiye İstatistik Yıllığı, Ankara, 2007

Ekonomi üzerinde küreselleşme etkisinin en belirgin biçimde görülebileceği durum da Tablo 3’te açıkça gözler önündedir. Dış ticaret, gayrisafi milli hasılayı oluşturan kalemler arasında en önemli kalemlerden birini oluşturmakta ve her geçen yıl önemini daha da artırmaktadır. Artık uluslararası pazardaki alışverişler ülkelerin iç ticaret hacmini katlamaya başlamıştır. Sermayenin hareketliliği ulusların sınırlarını aşmış ve kompozit bir yapı içerisinde çok uluslu bir yapılanma içerisine girmiştir.

Tablo 3; İthalat ve ihracatın GSMH içineki payı

Kaynak; TÜİK, İstatistiki Göstergeler 1923-2007, Ankara, 2008

Tablolarda da görüleceği üzere dış ticaret ülke ekonomisi üzerinde çok önemli bir kalem konumuna gelmiştir. Dış ticaretin hareketliliği ülke ekonomisine katkıda bulunan mikro düzeydeki sermayedarların etkinliğini

geri plana iterek büyük sermayedarlar ve en önemlisi IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans örgütleri ülke ekonomilerine şekil veren, yön gösteren ya da bir anlamda yola koyan aktörler olmuşlardır. Hatta radikal bir yaklaşıma göre uluslararası kuruluşlara üyelik ve uluslararası antlaşmaların imzalanması, devletlerin, egemenliklerini kendi iradeleri ile sınırlandırmaları, aynı zamanda egemenliğin mutlak ve bölünmez niteliğini ortadan kaldırmaları anlamına gelmektedir.50 Ne var ki, geri plana itilse de küçük esnafın serbest piyasa ekonomisindeki yeri de özellikle ekonomik kriz dönemlerinde hissedilir düzeyde bulunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin bulunduğu bir ekonomik sistemde bir zincirin halkası gibi en büyük sermaye sahiplerinden en küçük sermaye sahiplerine kadar herkes konjonktürden az ya da çok etkilenmektedir. Küreselleşmenin etkilerinden biri de dünya ekonomisi üzerindeki her türlü gelişmenin hemen her ülkede hissedilebilir olmasıdır.

Tablo 4’e göre Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde Çin, Vietnam, Kamboçya ve Laos; Doğu Avrupa ve Orta Asya’da Polonya, Letonya, Estonya, Litvanya, Azerbaycan ve Kazakistan; Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde Bolivya, Panama, Nikaragua, Şili, Kolombiya, Brezilya, Meksika gibi ülkeler; Afrika’da ise Tanzanya, Angola ve Uganda gibi ülkeler yabancı sermayeyi ülkelerine çekme yönünde başarı göstermişlerdir.51 Bunun nedeni de oldukça net olarak bu ülkelerdeki ucuza bulunabilen işgücü olarak açıklanmaktadır. Emek yoğun mallar ya da nihai bir malün emek-yoğun parçaları için ücretlerin daha düşük, sosyal giderlerin daha az ve işçi haklarının daha kısıtlı fakat işçilerin beceri düzeyinin yüksek olduğu ülkeleri tercih etmektedirler.52

ÇUŞ’ların üretim ayağı ağırlıklı olarak az gelişmiş ülkelerde gerçekleşirken pazarlama ayağı gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir.

Buradan da sanayi devriminden bugüne devam eden pazar arayışı

50 Kemal Cebeci, Küreselleşme Bağlamında Ulus-Devletin Egemenlik Gücünün Dönüşümü, Sayıştay Dergisi, sayı 71, s. 30

51 C.C.Aktan ve H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999.

(çevirimiçi) http://www.canaktan.org/yeni-trendler/globallesme/boyutlar.htm, 9 Mayıs 2009

52 E. Öncü, a.g.e., s. 31

içerisindeki ÇUŞ’ların sermaye hareketinin gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere ve oradan da tekrar gelişmiş ülkelere doğru olacak bir sarmal şeklinde olduğu çıkarımı yapılabilecektir. Yani ülkeler mevcut finans kaynaklarını az gelişmiş ülkelerdeki iş gücüne yöneltirken bu kaynağın geri dönüşünü gelişmekte olan ülkelerden aldığını söyleyebiliriz. Esasında küreselleşme de buna paralel bir gelişim göstermektedir demek çok da yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda 19. ve 20. yüzyıllarda sömürgecilik, 20. yüzyılın ortasında emperyalizm ve 20. yüzyılın son çeyreğinden bugüne kapitalizm kavramları bu anlatılan duruma birer etiket olarak seçilmiştir denebilir.

Bununla birlikte liberalizm akımının yarattığı serbestlik ortamı da bu etiketlere eklenebilecektir. Liberalizm ile birlikte ekonomi ulus odaklı olmaktan çıkarak birey odaklı olmaya yönelmiştir.

Ekonomik küreselleşme kapsamında, gelişmekte olan ülkeler aleyhine birçok olumsuz gelişmenin görülmesi, evrenselleşmenin Amerikan değerleri etrafında seyretmesi, küreselleşmenin daha çok dünyanın Amerikanlaştığı bir süreç olarak algılanmasının bunda etkili olduğu söylenebilir.53 Bu küreselleşmeye A.B.D karşıtı olanların bir yaklaşımıdır denebilir.

Tablo 4; 1990-97 Yılları Arasında Doğrudan Yabancı Sermaye

Letonya 0.0 8.4 8.4

Kaynak: World Bank, Global Development Finance, 1999, s.50’den derlenmiştir.

Esasında A.B.D. ekseninde değil de sermayenin yoğunluğu ekseninde düşünülürse yukarıdaki paragraftaki Amerikan sözcüğünün yerine ÇUŞ’ların yerleştirilmesi daha uygun olabilecektir. Nitekim A.B.D. menşeili olmayan birçok ÇUŞ bulunmaktadır. Özellikle bankacılık ve finans alanında ülke ekonomileri üzerinde gerek makro gerekse mikro boyutta etkin olan bankalar ortaklık yapılarında birçok çok uluslu bankanın bulunduğu görülmektedir.

Türkiye örneğinde görülecektir ki kamu bankaları haricindeki bankaların

%80inde ya bir Avrupa bankası ortaklığı ya da tamamen bir Avrupa bankasının sermayesinden oluştuğu görülmektedir. Bunun gibi daha birçok alanda bu tip yatırımlar görülmektedir. Literatürde Doğrudan Yabancı Yatırımlar (DYY) olarak geçen bu durum ortalamada dünya ekonomisi üzerinde %30’luk bir paya sahiptir.

Küreselleşmenin ekonomik boyutu ağırlıklı olarak sermayenin uluslararası hareketi ve uluslarüstü ekonomik örgütler ekseninde incelenmektedir. Küresel ekonomiyi şekillendiren ve düzenleyen bu aktörlerdir. Bu şekillendirmenin uluslar tarafından nasıl karşılandığı ve ulusları olumlu ya da olumsuz etkilemesi de büyük ölçüde ulusun mevcut ekonomik yapılanmasına bağlıdır. Tüm bunlarla birlikte küreselleşmenin kaçınılmaz olduğu en belirgin alanlardan biri de ülke ekonomileridir.

Günümüzde dünya üzerinde hemen hiç bir ülke ekonomik anlamda kendi içinde yeter konumda değildir bu bağlamda ekonomik ilişkilerin ulus sınırları dışına çıkması kaçınılmaz olmakla birlikte bunun ülke ekonomisine olan katkıları da yadsınamaz olmaktadır. Nasıl bir insan her türlü ihtiyacını kendisi yaparak karşılayamaz ise, ülkeler de doğal kaynakların kullanılması, iş gücü, teknoloji ve pazar açılarından birbirlerine muhtaçtır.54 Ekonomik alanda küreselleşme, ulusal ekonomilerin bütünleşmesiyle gerçekleşebilir. Bu bütünleşmenin ise dış ticaret, uluslararası mali fon akımları ve yabancı sermaye yatırımları ile gerçekleşeceği açıktır.55