• Sonuç bulunamadı

KULLUKTA DİRİLİŞİN SIRRI: TEFEKKÜR BİLGİN EKŞİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KULLUKTA DİRİLİŞİN SIRRI: TEFEKKÜR BİLGİN EKŞİ"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KULLUKTA

DİRİLİŞİN SIRRI:

TEFEKKÜR BİLGİN EKŞİ

22 OCAK 2021

(2)

TEFEKKÜR NEDİR

Kıymetli Müslümanlar,

Düşünmek ve hatırlamak anlamındaki fikr kökünden türeyen tefekkür,

düşünme demektir. Tefekkür, insanı diğer varlıklardan farklı kılan ayırıcı bir özelliktir.

Tefekkür;

kulun rabbine ulaşmasında, İbadetlerin faziletinde, insanın kendini bulmasında, Dünyadaki varoluş gayesinin gerçek anlamda idrak edilişinde önemli bir vasıtadır.

TEFEKKÜR İNSANI RABBİNE GÖTÜRÜR

Kıymetli Müminler,

Rabbimizin yarattığı varlıklar içinde en üstün varlık

olan insanın en üstün yeteneği de DÜŞÜNEBİLEN bir varlık olmasıdır.

Bu sebeple insan

hayatın her anında tefekkür üzere olmalı ve Rabbini düşünmelidir.

Tefekkür ederek

bu düşünce içinde olan kul her an rabbi ile beraber olur.

Kul daima Rabbinin Varlığı hakkında Tefekkür etmelidir.

Çünkü güzel bir kulluğun sırrı tefekkürde saklıdır.

(3)

Bu hususu

Enam Suresinin 76-82 ayetleri

arasında geçen ve İbrahim as Rabbini arayışı ile izah etmek istiyorum;

Babası Azer de putlara tapan birisi idi.

İbrahim as babası AZER’e:

ٍنيّٖبُم ٍلاَل َض ىّٖف َكَمْوَقَو َكيٰرَا ىّٖ نِا ًةَهِلٰا اًماَن ْصَا ُذ ِخَّتَتَا

"Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti.

İbrahim as. Babasına söylediği bu sözler

onun gerçek rabbi arayış içinde olduğunun göstergesidir.

Nitekim

Enam Suresinin 76-82 ayetlerinde

İbrahim as. Bu arayışı ve Rabbini buluşu bizlere anlatılmaktadır.

اًبَكْوَك ٰاَر ُلْيَّللا ِهْيَلَع َّنَج اَّمَلَف

İbrahim as. Gece üzerine karanlık çöktüğünde bir yıldız gördü,

ىّٖ بَر اَذٰه َلاَق

İşte bu benim Rabbim dedi.

Bir müddet sonra,

َلَفَا اَّمَلَف

(4)

Yıldızlar batınca, bunun üzerine İbrahim as;

َنيّٖلِفٰاْلا ُّب ِحُا اَل َلاَق

Ben batan şeyleri sevmem diyerek yıldızların tanrı olamayacağını ifade etti.

Lakin İbrahim as. Rabbini arayışı devam ediyordu. Bu seferde:

َاَر اَّمَلَف اًغِزاَب َرَمَقْلا

Ayı doğarken gördü ve;

ىّٖ بَر اَذٰه َلاَق

İşte benim Rabbim budur dedi. Ancak bu seferde;

َلَفَا اَّمَلَف

Ay batınca,

َنيّٖ لا َّضلا ِمْوَقْلا َنِم َّنَنوُكَاَل ىّٖ بَر ىّٖنِدْهَي ْمَل ْنِئَل َلاَق

"Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum" dedi.

(5)

İbrahim as. Arayışa devam ediyordu.

Bu seferde;

ًةَغِزاَب َسْمَّشلا َاَر اَّمَلَف

Güneşi doğarken gördü ve;

ُرَبْكَا اَذٰه ىّٖ بَر اَذٰه َلاَق

İşte benim Rabbim. Hem bu daha büyük dedi. Ancak bu seferde;

ْتَلَفَا اَّمَلَف

Oda batınca kavmine dönüp,

َنوُكِر ْشُت اَّمِم ٌءیّٖرَب ىّٖ نِا ِمْوَق اَي َلاَق

"Ey kavmim! Ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım"

dedi. Ve kavmine;

ىّٖذَّلِل َىِهْجَو ُتْهَّجَو ىّٖ نِا َنِم اَنَا اَمَو اًفيّٖنَح َضْرَاْلاَو ِتاَوٰمَّسلا َرَطَف

َنيّٖكِرْشُمْلا

"Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim."

…diyerek GERÇEK RABBİNE dönüşünü ilan etti.

(6)

RABBİMİZ, DÜNYA HAYATI ÜZERİNE TEFEKKÜR HALİNDE OLMAMIZI İSTİYOR

Değerli Müslümanlar,

Dünya hayatı üzerinde derin derin tefekkür edilmesi gereken bir âlemdir.

İnsanoğlu olarak dünyanın yaratılışını, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişini düşünüp tefekkür halinde olmamız gerekir.

Bu hususta Rabbimiz Ali İmran Suresinin 190. Ayetinde:

ىِلوُاِل ٍتاَيٰاَل ِراَهَّنلاَو ِلْيَّلا ِفاَلِتْخاَو ِضْرَاْلاَو ِتاَوٰمَّسلا ِقْلَخ ىّٖف َّنِا ِباَبْلَاْلا

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.

…İfadesiyle Rabbimiz biz Kullarını TEFEKKÜRE davet etmektedir.

Ali İmran Suresinin 191. Ayette ise bir önceki ayette yapılan Tefekkür davetine kulak veren kulların TEFFEKKÜR edişinden bahsedilmektedir…

(7)

َهّٰللا َنوُرُكْذَي َنيّٖذَّلَا

Onlar Allah’ı anarlar, ifadesinin ardından Rabbimiz bu anış şeklini ayrıntılarıyla tarif etmektedir.

اًماَيِق

Ayakta iken,

اًدوُعُقَو

Otururken,

ْمِهِبوُنُج ىٰلَعَو

Yanları üzere yatarken ifadesi kullanılmış olunup, ayetin bu bölümlerinde kulun her anında Rabbini tefekkür üzere olduğu belirtilmiş ayetin devamında ise;

ِضْرَاْلاَو ِتاَوٰمَّسلا ِقْلَخ ىّٖف َنوُرَّكَفَتَيَو

Yerin ve göğün yaradılışını devamlı düşünürler ifadesine yer verilerek kulların YARADILIŞ gayesi üzerinde düşünmelerinin önemi ifade edilmiştir.

(8)

Ayetin son kısmında ise,

YER ve GÖĞÜN YARADILIŞI ÜZERE TEFEKKÜR eden kullarda Rabbe sesleniş ve TEFEKKÜRÜN YANSIMASI olan DUA BOYUTU aktarılmıştır.

اَنَّبَر

Sonra Rablerine seslenerek,

اَم اًلِطاَب اَذٰه َتْقَلَخ

Rabbimiz, Sen bunu boş yere yaratmadın derler.

ِراَّنلا َباَذَع اَنِقَف َكَناَحْبُس

Seni tüm eksikliklerden uzak tutarız. Sen bizi ateş azabından koru diye dua ederler.

(9)

KUL OLARAK BİZLERİ BEKLEYEN BÜYÜK HESAP GÜNÜ HAKKINDA TEFEKKÜR HALİNDE OLMAK

Değerli Müslümanlar,

Yüce Rabbimiz bizleri imtihan olarak gönderdiği bu dünya hayatında ilahi emirlerinden haberdar etmek amacıyla bizleri Kutsal Kitaplarla ve Peygamberleri ile desteklemiştir. Gayesi büyük gündeki hesaba hazır olmamızdır. Bu sebeple de Kuranda birçok ayette HESAP GÜNÜNDE pişmanlık içinde olan kişilerin hallerinden kesitler sunarak bizlerin bu ibretlik haller üzerinde TEFEKKÜR etmesini arzulamaktadır.

Bu hususu

Hakka suresinin 25, 26 ve 27. Ayetleri

ile açıklamak istiyorum:

ُلوُقَيَف ّٖهِلاَم ِشِب ُهَباَتِك َىِتوُا ْنَم اَّمَاَو

Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der:

ْهَيِباَتِك َتوُا ْمَل ىّٖنَتْيَل اَي

"Keşke kitabım bana verilmeseydi."

ْهَيِباَس ِح اَم ِرْدَا ْمَلَو

"Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim."

َةَيِضاَقْلا ِتَناَك اَهَتْيَل اَي

"Keşke ölüm her şeyi bitirseydi."

İşte bu ayeti kerimeler dünya hayatında hesap gününü düşünmeden ve o güne hazırlanmadan yaşayan insanların akıbetlerinden haber vermekte ve bizlerinde bunlardan ibret almamız istenmektedir.

(10)

ALLAH c.c DÜNYA HAYATININ GEÇİCİLİĞİ HUSUNDA TEFEKKÜR ETMEMİZİ İSTİYOR

Allah c.c dünya hayatının geçiciliği husunda

tefekkür etmemizi istiyor bu hayattaki tüm makamların son bulacağı ve kalıcı hayatın ahiret hayatı olduğu hususunda kuranı kerimde birçok ayette misaller vererek bizleri tefekküre davet etmektedir.

Bu Dünya’da malı ve serveti ile övünenleri;

ْهَيِلاَم ىّٖ نَع ىٰنْغَا اَم

"Malım bana hiçbir yarar sağlamadı."

…ayetiyle malın faydasız yönünü vurgulayarak

Makam mevki ve saltanatı ile övünenleri;

ْهَيِناَطْلُس ىّٖ نَع َكَلَه

"Saltanatım da yok olup gitti."

...ayetiyle makam ve mevkinin geçiciliği hususunda bizlere kesitler sunmaktadır.

(11)

Ala Suresinde ise

Dünya ve Ahiret hayatı hakkında şu hakikate dikkat çekmemiz istenmiştir.

اَيْنُّدلا َةوٰيَحْلا َنوُرِثْؤُت ْلَب

Israrla dünya hayatının isteyenlere،

ىٰقْبَاَو ٌرْيَخ ُةَر ِخٰاْلاَو

ahiret hayatı daha hayırlı ve kalıcıdır sözü ile bu hakikati bizlere bildirmektedir.

Dünya ve ahiret hayatı hakkında tefekkür eden kul dünyanın geçiciliğini mutlaka idrak edecektir. Çünkü hergün etrafımızda insanlar ölmekte, camilerden Salalar verilmektedir. Her ölüm dünya hayatının sonu ahiret hayatının başlangıcıdır. Bu sebeple son bulacak bir hayat için çırpınmak yerine baki olan ahiret hayatı için hazırlanmak insanın bu dünyada yapacağı en önemli görevidir.

Bu dünya hayatına bakışımız, tıp ki Peygamber efendimizin ‘’ Benimle dünyanın hali ancak bir ağacın gölgesinde bir müddet dinlenip de bırakıp giden bir yolcu gibidir”. (Müsned-i Ahmed, Tirmizi, İbn-i Mace) sözünde bahsettiği şekilde olmalıdır.

Çünkü dünya hayatı bir durak,

ahiret hayatı ise ebedi kalınacak mekândır.

(12)

ALLAH c.c İBADETLERİNİ İHMAL EDENLERİN HALLERİNDEN MİSALLER VEREREK TEFEKKÜR ETMEMİZİ İSTİYOR

Değerli Müminler,

Rabbimiz Mülk Suresi 2. Ayette:

َةوٰي َحْلاَو َتْوَمْلا َقَلَخ ىّٖذَّلَا اًلَمَع ُنَسْحَا ْمُكُّيَا ْمُكَوُلْبَيِل

O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.

…diye buyurarak biz kullarından salih ameller beklemektedir. Nitekim ameller İmanın bedene yansıması ve kulluğunda göstergesidir. Bu sebeple Allah c.c birçok ayette ibadetlerini ihmal eden kulların ahiretteki hallerinden misaller vererek bizleri bu misaller üzerinde düşünmeye davet etmektedir.

Bu hususta Müddesir Suresinde 42-45. Ayetlerde:

َرَقَس ىّٖف ْمُكَكَلَس اَم

"Sizi Sekar'a (cehenneme) ne soktu?"

َنيّٖ ل َصُمْلا َنِم ُكَن ْمَل اوُلاَق

Onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik."

َنيّٖكْسِمْلا ُمِعْطُن ُكَن ْمَلَو

"Yoksula yedirmezdik."

(13)

ALLAH cc. VERDİĞİ NİMETLER ÜZERİNDE TEFEKKÜR ETMEMİZİ İSTİYOR

Kıymetli Müslümanlar,

Bizler yaratan ve bizlere birçok nimet bahşeden rabbimiz bu nimetleri karşısında kendisini tanımamızı ister. Çünkü dünyada var olan ve biz insanların istifadesine sunulan herşey rabbimizin ikramıdır. Bu ikramı geri çevirmeyen biz kulların, ikramı vereni de görmezden gelmesi düşünülemez. Aksi takdirde bu nankörlük olur. Çünkü rabbimiz her bir nimeti verirken kendinin bizler tarafından tanınmasını murad etmektedir.

Bu hususta

Nahl 11. Ayetinde

şöyle buyrulmaktadır:

َو َعْرَّزلا ِهِب ْمُكَل ُتِبْنُي ِتاَرَمَّثلا ِّلُك ْنِمَو َباَنْعَاْلاَو َلي ّٖخَّنلاَو َنوُتْيَّزلا

َنوُرَّكَفَتَي ٍمْوَقِل ًةَيٰاَل َكِلٰذ ىّٖف َّنِا

‘’Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır.’’

Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz ve ashâb-ı kiram

daima bu nimetlerin hesabını tefekkür ve şükrünü edaya gayret şuuruyla yaşadılar.

Aldıkları nefesin dahi şükrünü edâ edebilme gayretiyle hayat sürdüler.

(14)

Ebû Hüreyre (r.a) asr-ı saadetin şartlarını anlamamızı sağlayan şu hâdiseyi anlatır:

Rasûlullah (s.a.v) bir gün, çıkılmayacak bir vakitte evinden dışarı çıkmıştı. Baktı ki, Ebubekir ve Ömer (r.a) da oradalar.

Onlara;

“–Bu saatte sizi evinizden dışarı çıkaran sebep nedir?” diye sordu.

Onlar;

“–Açlık, yâ Rasûlâllah! (Yani bir rızık bulabilmek için.)” dediler.

Bu tarihte, Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz

, Medine’de bir devlet başkanı. Hazret-i Ebubekir ve Ömer (r.a) ise, O’nun birçok hususta danıştığı, bir bakıma vezirleri… Fakat evlerinde karınlarını doyuracak bir lokma yok. Çünkü ne gelirse âhiret hesabı endişesiyle infâk etme hâlinde yaşıyorlar. Bir muhtaç ile karşılaştıklarında, onun derdini çözme mesuliyetiyle, derhâl neleri varsa ellerinden çıkarıyorlar.

Peygamberimiz;

“–Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, sizi evinizden çıkaran sebep beni de evimden çıkardı; haydi kalkınız.” buyurdu.

İkisi de kalkıp, Rasûl-i Ekrem’le birlikte Ensar’dan birinin evine geldiler. O zât da evinde değildi. Fakat hanımı Rasûlullah (s.a.v)’i görünce çok sevindi;

“–Hoş geldiniz! Buyurunuz.” dedi.

(15)

Rasûlullah (s.a.v);

beyinin nerede olduğunu sordu.

Kadın;

“–Bize tatlı su getirmek için gitti.” dedi. Tam o sırada evin sahibi olan Medineli sahâbî geldi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ve iki arkadaşına baktıktan sonra;

“–Allâh’a hamdolsun, bugün, hiç kimse misafire ikram etme yönünden benden daha bahtiyar değildir!” dedi. Hemen gidip onlara içinde koruğu, olgunu ve yaşı bulunan bir hurma salkımı getirdi:

“–Buyurun, yiyiniz.” dedi ve eline bıçak aldı.

Rasûlullah (s.a.v)- ona;

“–Sağılan hayvanlara sakın dokunma!” buyurdu. Ev sahibi, onlar için bir koyun kesti. Onlar da koyunun etinden ve hurmadan yediler; tatlı sudan içtiler. Hepsi yemeğe doyup suya kanınca, Rasûlullah (s.a.v) Ebubekir ve Ömer’e (r.a) hitaben şöyle buyurdu:

“–Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, kıyâmet gününde bu nimetlerden sorguya çekileceksiniz. Sizi evinizden açlık çıkardı, sonra evinize dönmeden şu nimetlere kavuştunuz.”(Müslim, Eşribe 140)

O derecede açlık çektikten sonra gelen ve günümüz imkânlarına göre gayet mütevazı olan bu sofra üzerine Efendimiz, sual ve şükrü hatırlatmaktadır.

(16)

ALLAH c.c KULLARININ DEVAMLI ÖLÜMÜ HATIRLAMALARINI ve TEFEKKÜR HALİNDE OLMALARINI ARZULAR

Kıymetli Kardeşlerim,

Her doğan canlı vakti gelince;

َنوُعَجْرُت اَنْيَلِا َّمُث ِتْوَمْلا ُةَقِئاَذ ٍسْفَن ُّلُك

Her canlı ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

…ayetiyle ölüm hususunda dikkatimiz çekilmektedir.

Her gece uyku ile canlarımızı alan ve tekrar bizi hayata döndüren Rabbimiz bu hususu

Zumer suresi 42. Ayette bizlere

bildiriyor;

ىّٖتَّلاَو اَهِتْوَم َني ّٖح َسُفْنَاْلا ىَّفَوَتَي ُهّٰللَا اَهِماَنَم ىّٖف ْتُمَت ْمَل

‘’Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında aldığını bildirip bu husus üzerinde de tefekkür etmemizi ister.’’

Çünkü ölüm kişi için iyi bir Tefekkür aracıdır.

Nasihat isteyen için en büyük nasihatçidir.

Ölüp de pişman olmayan kişi yoktur.

Nitekim bu hususta Allah resulünün şu sözleri bizi derin bir tefekküre yönlendirmektedir:

(17)

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasûlullâh (sav) buyurdular ki:

َمِدَن َّالإ ُتوُمَي ٍدَحأ ْنِم اَم

"Ölüp de pişman olmayan yoktur, mutlaka herkes nedamet/pişmanlık duyar:

َداَدْزا َنوُكَي َ ْنأ َمِدَن ًانِسْحُم َناَك ْنإ

İyi yolda olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur, nedamet/pişmanlık duyar.

َنوُكَي َال ْنأ َمِدَن ًائيِسُم َناك ْنإَو َعَزَن

Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur, nedamet/pişmanlık duyar."

[Tirmizî, Zühd 59, (2405).]

BİR KISSA:

Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir viranenin yıkılmak üzere olan eğilmiş duvarına bakıp

sık sık akıbetini tefekkür ederdi.

Yine bir gün derin bir tefekkürle orayı seyrederken duvar aniden çöküverdi.

Bu hâdise Behlül Dânâ Hazretleri’nde gözle görülür derecede büyük bir sürûra vesile oldu.

Onun bu büyük sevincine mânâ veremeyen insanlar, merakla ondaki bu değişikliğin sebebini sordular.

Behlül Dânâ Hazretleri, onlara şu cevabı verdi:

(18)

− Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı! ’

Hazretin az evvelki sevincine bir türlü akıl erdiremeyen insanlar, Behlül Dânâ ’nın bu sözleriyle iyice şaşkınlaştılar. Bu ifadelerle onun neyi kastettiğini anlayamadıklarından bu defa:

− Peki, bunda şaşılacak ne var? ! ’

diye sordular.

O ise insanlara, derin tefekkürünün bir neticesi olan şu hikmetli cevabı verdi:

− Mademki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk’a doğrudur, o hâlde ben de ölünce İnşâallah Hakk’a varırım. Ey ahali, rükû ve secdelerimizle Hakk’a meylimizi her an artırmaya gayret edelim ki, başka yönlere yıkılmayalım! ’

İşte Peygamber Efendimiz (sav) ’in

fem-i muhsinlerinden sâdır olan:

.ِهْيَلَع َتاَم اَم ىَلَع ٍدْبَع ُّلُك ُثَعْبُي

’’Her kul öldüğü hal üzere dirilir’’

(Müslim, Cennet, 2878) hadîs-i şerifinin şerh ve izahı mahiyetinde müşahhas (somut) bir misâl...

(19)

Bu hakikat dolayısıyla bir mü’min, meylini her an Hakk’a yönelterek istikâmet üzere olmaya gayret etmelidir.

Bunun için de;

 SABIRSIZLIĞI SABIRLA

 UNUTKANLIĞI ZİKİRLE

 NANKÖRLÜĞÜ ŞÜKÜRLE

 İSYANI TÂATLA

 CİMRİLİĞİ CÖMERTLİKLE

 ŞÜPHEYİ YAKIN ile

 RİYAYI İHLÂS ile

 GÜNÂHI TEVBEYLE

 YALANI DOĞRULUKLA

 GAFLETİ TEFEKKÜRLE

...bertaraf ederek Allâh’a güzel bir kul olmaya çalışmalıdır.

Hazret-i Mevlânâ bu hususu ne güzel ifade etmektedir:

’Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir.’

’Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun.

Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, kendi iç dünyanın çirkin yüzüdür. Senin ruhun bir ağaca benzer.

Ölüm ise o ağacın yaprağıdır. Her yaprak ağacın cinsine göredir...’

Ölümü, bir hüsran olmaktan kurtarıp bir zafere dönüştürebilmek, onu mâtem değil de ’Şeb-i arûs / vuslat gecesi’ hâline getirmek; ölüm sonrası için arzu edilen saâdet yurduna şimdiden hazırlanıp ölmesini bilenlerin kârıdır.

(20)

İNSAN OMUZLARINDA BÜYÜK BİR SORUMLULUK YÜKLENMİŞTİR. PEKİ, İNSAN BUNUN FARKINDA MIDIR?

Kıymetli Müminler,

Allah c.c

Haşir Suresinin 21. Ayetinde

Kur’an’ın emirlerini üzerine yüklenen insana bir misal üzerinden Tefekkür örneği sunuyor:

ٍلَبَج ىٰلَع َنٰاْرُقْلا اَذٰه اَنْلَزْنَا ْوَل

Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik,

ِهّٰللا ِةَيْشَخ ْنِم اًعِّد َصَتُم اًع ِشاَخ ُهَتْيَاَرَل

Elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün

َنوُرَّكَفَتَي ْمُهَّلَعَل ِساَّنلِل اَهُبِر ْضَن ُلاَثْمَاْلا َكْلِتَو

İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.

Kıymetli Kardeşlerim,

Yüce Rabbimiz bu ayette Kur’an’ın içerdiği mesajın önemini ve ona muhatap olan insanın ne büyük sorumluluk altında bulunduğunu vurgulamaktır. Bu örnekle ilgili açıklamaları şöyle özetleyecek olursak:

(21)

ŞAYET BİR DAĞA;

insana verildiği gibi şuur verilmiş olsaydı o heybet timsali eğilmez dağ bile Allah’ın sıfatlarını bilmenin ve sorumluluk duygusunun sonucu olarak O’nun azameti, kudreti ve evrendeki mutlak egemenliği karşısında sonsuz bir saygıyla eğilirdi;

ama bununla kalmaz,

O’na kulluk etmek için kendini parçalardı.

İnsanlar ise genellikle omuzlarındaki yükü hissetmemek için

direnmekte ve gaflet içinde ömürlerini tüketmektedirler. Burada dikkat çeken bir husus, yine âyetin sonunda ifade edildiği üzere, bu örnekten sonuç çıkarmanın da yine insana, daha doğrusu onun muhakeme yeteneğini kullanmasına bağlı olmasıdır.

Kıymetli Müminler;

Sohbetimizi özetleyecek olursa; İnsanoğlu olarak dünyada varedilen herşeyin bir tefekkür meselesi olduğunu, kul olarak bizlere düşen devamlı tefekkür halinde olarak rabbimize olan bağlılığımızı, sadakatimizi devamlı arttırmak, dünya hayatında kalıcı gibi yaşamak yerine bir garîb yolcu gibi bulunmak, en büyük görevimizin rabbimize güzel bir kul olabilmek ve ahiret hayatına hazırlanmak olduğunu her an her saniye ve her durumda devamlı hafızamızda tutarak bir TEFEKKÜRİ BİR HAYAT yaşamalıyız.

Selam ve Dua ile Hayırlı Cumalar Diler, hazırladığımız bu sohbetten önce kendimiz sonrada okuyan dinleyen herkesin istifade etmesini Yüce Mevlamızdan

niyaz ederim.

Bilgin EKŞİ

Referanslar

Benzer Belgeler

DİN KURUCULARINDA ve PEYGAMBERLERDE HAKİKATİ BULMADA BENLİĞE DALMA 258.. Berki, Ali Himmet-

Hâlen Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır..

Cilt: Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157), İSAM Yayınları, İstanbul, 2013. Özkan, Mustafa, “Siyasal-Sosyal Gelişmeler

Sonuç olarak; COVID-19 salgını sağlığı ticarileştiren piyasa odaklı sağlık sistemlerinin iflasını; kamusal temelli, insan odaklı, koruyucu sağlık hizmetlerini

Bu bakımdan Dinler Tarihi, dinlerin tarihî tezahürü yanında kutsal yapıları, dinî kuralları, dindarlık şekilleri, manevi tecrübeleri ve kurumları gibi dinî hayatın

Osman Dönemindeki Ekonomik Krizin Garnizon Kentlere Etkisi - Kufe örneği”, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003/1, cilt: II, sayı:.

Yüzsüren, Taner, Kültürler ve “Ötekı” İmgesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2005. Sevdenur Düzgü- ner), Palutzian, Raymound

Allah c.c dünya hayatının geçiciliği husunda tefekkür etmemizi istiyor bu hayattaki tüm makamların son bulacağı ve kalıcı hayatın ahiret hayatı olduğu hususunda kuranı