• Sonuç bulunamadı

17 numaralı Kalebend defterine göre Hicri 1182-1188 (M.1768-1774) yılları arasında Osmanlı Devletinde suç, suçlu, hapishaneler ve cezalar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "17 numaralı Kalebend defterine göre Hicri 1182-1188 (M.1768-1774) yılları arasında Osmanlı Devletinde suç, suçlu, hapishaneler ve cezalar"

Copied!
183
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

17 NUMARALI KALEBEND DEFTERİNE GÖRE HİCRİ 1182-1188 (M.1768- 1774) YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİNDE SUÇ, SUÇLU,

HAPİSHANELER VE CEZALAR (YÜKSEK LİSANS TEZİ)

HAZIRLAYAN UĞUR KOCA

DANIŞMAN Doç. Dr. ÖMER İŞBİLİR

İSTANBUL 2015

(2)

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

17 NUMARALI KALEBEND DEFTERİNE GÖRE HİCRİ 1182-1188 (M.1768- 1774) YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİNDE SUÇ, SUÇLU,

HAPİSHANELER VE CEZALAR (YÜKSEK LİSANS TEZİ)

HAZIRLAYAN UĞUR KOCA

DANIŞMAN Doç. Dr. ÖMER İŞBİLİR

İSTANBUL 2015

(3)
(4)

İÇİNDEKİLER ... i

ÖNSÖZ ... iii

ÖZET ... v

ABSTRACT ... vi

KISALTMALAR... vii

TABLOLAR LİSTESİ ... viii

GRAFİKLER LİSTESİ ... ix

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM ... 9

1. KALEBENDLİK CEZASI HAKKINDA ... 9

1.1. Tanım Olarak Kalebendlik... 9

1.2. Kalebendlik Cezasının Veriliş Süreci ... 11

1.3. Mahkûmların Serbest Bırakılma Sebepleri ve Şartları... 20

İKİNCİ BÖLÜM ... 26

2. 17 NUMARALI KALABEND DEFTERİ'NİN İÇERİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ ... 26

2.1. 17 Numaralı Kalebend Defteri'ndeki Suçların Tasnifi ve Değerlendirilmesi ... 26

2.2. 17 Numaralı Kalebend Defteri'ndeki Suçlular ve Statüleri ... 39

2.3. 17 Numaralı Kalebend Defteri'ndeki Ceza Türleri ... 50

2.3.1. Kalebendlik Cezası ... 52

2.3.2. Nefy (Sürgün) Cezası ... 56

2.3.3. Zorunlu İkamet Cezası ... 61

2.3.4. Cezirebendlik Cezası ... 63

2.3.5. Zindanbendlik Cezası ... 64

2.3.6. Manastırbendlik Cezası... 64

2.3.7. Palankabendlik Cezası ... 65

2.3.8. Kısas Cezası ... 66

2.3.9. Kürek Cezası ... 67

2.4. 17 Numaralı Kalebend Defteri'ndeki Ceza Süreleri ... 71

2.5. 17 Numaralı Kalebend Defteri'ndeki Suç Mahalleri ... 78

2.6. 17 Numaralı Kalebend Defteri'ndeki Ceza Mahalleri ... 90

2.6.1. Kalebend Mahalleri ... 98

2.6.2. Nefy Mahalleri ... 101

2.6.3. Zorunlu İkamet Mahalleri ... 103

2.6.4. Cezirebend Mahalleri ... 103

2.6.5. Zindanbend Mahalleri... 103

2.6.6. Manastırbend Mahalleri ... 103

2.6.7. Palankabend Mahalleri... 103

(5)

2.6.8. Kısas Mahalleri ... 103

2.6.9. Kürek Mahalleri ... 103

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 104

3. 17 NUMARALI KALABEND DEFTERİNİN DİPLOMATİKA AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 104

3.1. Kalebend Defterleri ve 17 Numaralı Kalebend Defterine Dair Teknik Bilgi ... 104

3.2. Defterde Yeralan Hüküm Çeşitleri ... 107

3.2.1. Kalebend veya Diğer Cezaların Verildiği Suç Hükümleri ... 108

3.2.1.1. Tekrar Hükümleri ... 110

3.2.1.2. Suret Hükümleri ... 114

3.2.2. Itlak Hükümleri ... 115

3.2.3. Uyarı Hükümleri ... 118

3.2.4. Emir Hükümleri ... 120

3.2.5. Mahkeme Sonucuna Göre Karar Verilmesi İstenilen Hükümler ... 121

3.3. Hüküm Başlıklarının Yazılışı ... 122

3.4. Metin Kısmı ... 126

3.5. Tarihlendirme ... 130

3.6. Şerhler ... 133

SONUÇ ... 136

EKLER ... 139

BİBLİYOGRAFYA ... 166

Arşiv Kaynakları ... 167

Araştırma ve İncelemeler ... 168

ÖZGEÇMİŞ ... 171

(6)

Osmanlı Devleti'nde suç, suçlu, verilen cezalar ve hapishanelerin durumu gibi konularda daha çok Şer‘iyye Sicilleri ve Kanunnamelere bağlı kalınması Osmanlı hukuk sistemi ile ilgili olan bilgilerimizde önemli bir eksiklik doğmasına neden olabilir. Kuşkusuz bu eksikliğin doldurulması ve Osmanlı Hukuk Tarihi'nin gizli kalmış bu yönüne ışık tutulmasında birinci el kaynak niteliği taşıyan Kalebend Defterleri büyük önem arz etmektedir.

1680 yılından itibaren Divan-ı Hümayun'da tutulmaya başlayan, bu gün ise emsalsiz bir zenginliğe sahip Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde muhafaza edilen Kalebend Defterleri, hem Osmanlı hukuk sisteminin işleyişi hem de imparatorluktaki sosyal yapının ortaya konulması bakımından önemli bilgiler ihtiva etmektedir.

Bu defterler sadece belli bir bölgeye ait olmayıp yazıldığı dönemde tüm Osmanlı coğrafyası üzerinde işlenen suçları içermektedir. Bu bakımdan oldukça kapsamlı bir defter kataloğudur. Defterler incelendiğinde göze çarpacak en önemli özelliklerden birisi, halkın veya yöneticilerin şikayetleri neticesinde yakalanan suçluların yetkili çavuşlar vasıtasıyla daha önceden belirlenmiş kale veya sürgün yerlerine gönderilmeleridir ki bu durum Osmanlı ceza sisteminin uygun bir alt yapıya sahip olduğuna ve merkez ile taşra arasındaki haberleşme ve koordinasyonun iyi bir şekilde işlediğine işaret etmektedir. Bunun yanı sıra suçlulara anında uygun müdahalenin yapılması, adaletin çok hızlı bir şekilde tecelli ettiğinin bir göstergesidir.

Gerek suç işlenmemesi için alınan tüm tedbirler ve yapılan uyarılar, gerekse suçluların tespit edilerek bir daha benzer suçların işlenmemesi için verilen cezalar, Osmanlı Devleti'nde tebaa huzuruna ne kadar önem verildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bunu uygularken Müslüman olsun veya olmasın herhangi bir dinsel ve toplumsal ayırıma gidilmeden sıradan vatandaşlardan paşa gibi üst düzey devlet

(7)

adamlarına varıncaya kadar, herkese eşit mesafede yaklaşılarak suçlu bulunanların işledikleri suça karşılık uygun görülen cezaya çarptırılmaları ise Osmanlı Devleti'ndeki adalet olgusuna vurgu yapmaktadır.

Yapmış olduğumuz tespitlere göre, Kalebendlik cezası ile ilgili sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu konu hakkında çok fazla çalışma olmaması bizi bu konunun araştırılmasına yöneltmiştir. Biz bu çalışmayı gerçekleştirirken sadece ilgili defterde bulunan hükümlerle sınırlı kalmayıp Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki diğer fonlarda bulunan ve ilgili hükümlerin asıl kaynağını teşkil eden vesikalarıda değerlendirmeye özen göstererek suçluların yakalanıp tahliye edilme sürecinde yapılan yazışmaları bir bütün haline getirmeye gayret ettik.

Osmanlı Devleti'nin hukuk sistemine azda olsa ışık tutacağı kanaatini taşıdığımız bu çalışma; 17 numaralı Kalebend Defteri'ne göre H.1182-1188 (M.1768-1774) yılları arasında Osmanlı Devleti'ndeki suç, suçlu, hapishaneler ve cezalara yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu amaçla çalışmanın ilk bölümde asıl konumuz olan Kalebedliğin tanımı, bu cezanın veriliş süreci ile mahkûmların salıverilme sebepleri ve şartları üzerinde durulmaya çalışılmıştır.

Defterin içerik olarak değerlendirilmesi bölümünde ise defterde karşılaşılan suçlar, suçlular, ceza türleri ve süreleri ile suç ve ceza mahallerine ayrılarak defterin diplomatika açısından değerlendirilmesi bölümüyle çalışma tamamlanmıştır.

Çalışmamız sırasında, konunun tespitinde ve tez planının hazırlanmasında bana yol gösteren, her zaman yakın ilgi ve yardımlarını gördüğüm değerli hocam ve tez danışmanım Doç.Dr. Ömer İŞBİLİR'e, ayrıca bilgi ve değerli zamanlarını benden esirgemeyen Osmanlı Arşivi Uzmanı Sinan SATAR ile Yrd.Doç.Dr. İsmail YÜCEDAĞ'a ve bana ömrünü vakfeden değerli aileme desteklerinden dolayı teşekkür ederek bu vesileyle çalışmamızın bizden sonraki araştımacılara yardımcı olmasını temenni ederim.

(8)

Suçluların kale sınırları içerisinde tutulması manasına gelen ve Osmanlı Devleti'nde genellikle XVIII.yy.'da yaygınlaşmaya başlayan Kalebendlik cezası, suçluların kaleden dışarı çıkmamak üzere tutulmaları sebebiyle bir çeşit hapis, kendi memleketinden uzak kalelere gönderilmeleri yönüyle de bir çeşit sürgün (nefy) niteliği taşımaktadır. Divan-ı hümayun'dan verilen ve örfi hukuk içerisinde yer alan bu cezaya ait hükümlerin kaydına mahsus defterlere ise Kalebend Defterleri denilmektedir.

Ele alınan çalışma, bu defterler arasından seçilen 17 numaralı Kalebend Defteri'nin H.1182-1188 (M.1768-1774) değerlendirilmesinden oluşmaktadır.

Defterde, kalebendlik ve nefy cezalarının yanı sıra az da olsa cezirebendlik, zorunlu ikamet, palankabendlik, kürek, kısas ve zindanbendlik gibi ceza türlerine de rastlanmıştır. Bu bakımdan Kalebend defterleri Osmanlı Devleti'nde uygulanan ceza usullerine dair zengin bir içeriğe sahiptir denilebilir.

Bu çalışma gerçekleştirilirken defterde mevcut bulunan tüm hükümler incelenerek, işlenen suç, bu suçu işleyen suçlu veya suçlular, suçun işlendiği mahaller, ceza mahalleri, verilen cezalar ve bu cezaların süreleri ile ilgili veriler elde edilmeye çalışılmıştır. Bu sayede ilgili dönemde Osmanlı coğrafyasında en çok işlenen suçlar, bu suçları en çok işleyen sosyal tabakalar, yaygın olarak kullanılan kale ve sürgün yerleri ile suç oranının en yüksek olduğu bölgelerin tespit edilmesi, kısacası dönemin suç ve ceza haritasının çıkarılması amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kalebend, Kalebendlik, Nefy, Itlak.

(9)

Meant confining the prisoners in the fortress, Kalebend Penalty, became widespread in the 18th century in Ottoman Empire. It can be considered both as a kind of imprisonment because of restraining the prisoners without ever leaving the castle and as a kind of exile because of sending the prisoners to the castles far away from their homelands. The books used to record this penalty, a subject of the customery law and given by Divan-ı hümayun, are called Kalebend Defterleri (Kalebend penalty books).

This study is an assessment of the 17th Kalebend book which involves the dates H.1182-1188 (M.1768-1774). In this book, besides kalebend and exile penalties, there are some other penalties observed like exile, obligatory residence, inmprisonment in a fortress, condemination to the golleys, retaliation ve confinement in a dungeon. In this respect, Kalebend books have a wide and rich content about the penalties implemented in Ottoman Empire.

During this study, all of the judgements were examined and the data about the crime, the criminal/s who committed that crime, the place or area the crime was committed, penalty area, the penalty and duration of the penalty were tried to be gathered and assessed. By this means, it is aimed to create the crime and penalty map of that period by determinig the most committed crimes, the social stratum of the criminals, the mostly used castles and the banishment places and the territories with the most crime rates in Ottoman land.

Key Words: Kalebend, Kalebend Penalty, Exile, Releasing.

(10)

bkz.: Bakınız Haz.: Hazırlayan H.: Hicri

M.: Miladi s.: Sayfa S.: Sayı C. : Cilt.

vs.: ve saire nr.: Numara

BOA. : Basbakanlık Osmanlı Arsivi A.DVN.:Divan-ı Hümayun Kalemi

A.DVN.KLB.: Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Kalebend Kalemi

A.DVNS.KLB.d.: Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Kalebend Defterleri A.DVNS.NEFY.d.: Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri Nefy ve Kısas Defterleri

a.e.g.: Adı geçen eser a.e.m.: Adı geçen makale C.ADL.: Cevdet Adliye C.BLD.: Cevdet Belediye HAT.: Hatt-ı Hümayun

DİA: İslam Ansiklopedisi (Türkiye Diyanet Vakfı)

OTAM: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi.

(11)

Tablo 2.1. Suçların Hükümlere Göre Dağılımı. ... 27

Tablo 2.2. Kalebendlik Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 53

Tablo 2.3. Nefy Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 58

Tablo 2.4. Zorunlu İkamet Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 62

Tablo 2.5. Cezirebendlik Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 63

Tablo 2.6. Zindanbendlik Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 64

Tablo 2.7. Manastırbendlik Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 65

Tablo 2.8. Kürek Cezalarının Hükümlere Göre Dağılımı. ... 68

Tablo 2.9. Suç Mahallerinin Hükümlere Göre Dağılımı. ... 78

Tablo 2.10 Kalebend Mahalleri ve Hüküm Adetleri ... 98

Tablo 2.11 Nefy Mahalleri ve Hüküm Adetleri ... 101

Tablo 2.12 Zorunlu İkamet Mahalleri ve Hüküm Adetleri ... 103

Tablo 3.1. 980 Numaralı Bab-ı Asafi Defterleri Kataloğu'ndaki Kalebend Defterleri. ... 104

Tablo 3.2. 989 Numaralı Divan-ı Hümayun Defterleri Kataloğu'ndaki Kalebend Defterleri. ... 105

Tablo 3.3. 976 Katalog Numaralı Kalebend Kalemi Belgeleri. ... 105

(12)

Grafik 2.1. Suçluların Toplumsal Sınıflara Göre Dağılımı. ... 43

Grafik 2.2. Müslim ile Gayr-ı Müslimler Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 44

Grafik 2.3. Erkekler ile Kadınlar Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 45

Grafik 2.4. Müslüman Kadın ile Erkek Reaya Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 46

Grafik 2.5. Gayr-ı Müslim Kadın ile Erkek Reaya Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 46

Grafik 2.6. Müslüman Erkek Reaya ile Gayr-ı Müslim Erkek Reaya Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 47

Grafik 2.7. Müslüman Kadın Reaya ile Gayr-ı Müslim Kadın Reaya Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 48

Grafik 2.8. Müslim ve Gayr-ı Müslim Reaya ile Devlet Görevlileri Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 48

Grafik 2.9. Reayanın Meslek Gruplarına Göre Suç İşleme Oranı. ... 49

Grafik 2.10. Devlet Görevlileri Arasındaki Suç İşleme Oranları. ... 50

Grafik 2.11. Ceza Türleri Oranı. ... 52

Grafik 2.12. Suç Mahallerinin Oranı. ... 87

Grafik 2.13. Suç Mahallerinin Eyaletlere Göre Oranı. ... 88

Grafik 2.14. Anadolu ile Rumeli Arasındaki Suç İşleme Oranı. ... 89

Grafik 2.15. Defterde Yeralan Kalebend Mahalleri Oranı. ... 100

Grafik 2.16. Defterde Yeralan Nefy Mahallerinin Oranı. ... 102

Grafik 3.1. Hüküm Çeşitleri. ... 107

Grafik 3.2. Hükümlerin Yıllara Göre Dağılımı. ... 132

Grafik 3.3. Şerhlerin Türlerine Göre Dağılımı. ... 133

(13)

Devletlerin uzun süre varlıklarını devam ettirebilmelerinin temel etmenlerinden birisi yazılı veya yazısız kurallardan oluşan hukuk sistemleridir. Hiç kuşkusuz Osmanlının küçük bir beylikten imparatorluğa uzandığı süreçte ayakta kalma sebeplerinden belkide en önemlisi hukuk sistemine verdiği önemden kaynaklanmaktadır denilebilir.

Osmanlı Devleti'nin kısa zamanda bir cihan devleti olmasında, ilk dönem hükümdarlarının dini heyecanları ve gaza düşünceleri oldukça önemli bir rol oynamakla birlikte topraklarının genişlemesine paralel olarak nüfusun artması, her alanda olduğu gibi hukuk alanında da yeni düzenlemeleri beraberinde getirmiştir.

Kuruluş dönemi padişah ve devlet adamları bir taraftan İslam dinini yayma düşüncesiyle canlarını tehlikeye atarak Osmanlı Beyliği'ni bir imparatorluk haline getirmeye çalışırken diğer bir taraftan da bu dini temel alarak sağlam bir hukuk sistemi kurmaya çalışmışlardır. Osmanlı hukukunun esasını İslam hukukunun oluşturması, çağdaşı veya daha önce kurulmuş bulunan diğer İslam devletleri için de geçerlidir.1 Ancak çağdaşı olan İslam devletleri arasında İslam hukukunu en fazla dikkate alan yine Osmanlı Devleti olmuştur.2

Osmanlı Hukuku şer‘i hukuk ve örfi hukuk olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Şer‘i hukuk, kaynağı Kur'an, sünnet, icma ile kıyas olan ve fıkıh kitaplarında yazılı halde bulunan normlar manzumesidir. Örfi hukuk ise padişahın iradesine dayanmakta olan ferman ve kanunnamelerle ortaya çıkan hukuktur.3 Dolayısıyla bu hukuk bir yandan fıkha, bir yandan da sultanın iradesine

1 M. Akif Aydın, "Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve İşleyişi", Türkler, c. 10, Ankara 2002, s. 15, 16.

2 Neşe Erim, "Osmanlı İmparatorluğunda Kalebendlik Cezası ve Suçluların Sınıflandırılması Üzerine Bir Deneme", Osmanlı Araştırmaları, c. 4, İstanbul 1984, s. 79.

3 Murat Şen, "Osmanlı Hukukunun Yapısı", Osmanlı, c. 6, Ankara 1999, s. 335.

(14)

dayanmaktadır. Osmanlı hukuk düşüncesinin temel özellikleri, bu iki otoritenin birbirleriyle olan farklı ilişkilerinin açılımı ile ortaya çıkmaktadır.4

Osmanlı Devleti, kendine özel bir hukuk düzeni geliştirmiştir. Bu yolu açan prensip ise örf, yani hükümdarın sırf kendi iradesine dayanarak şeriatın kapsamına girmeyen alanlarda devlet kanunu koyma yetkisidir.5 Şer‘i hukukun izin verdiği oranda ve şer‘i hukuka aykırı olmamak üzere örfi hukuk mevzuatına müsaade edilmiştir ki bu da örfi hukukun şer‘i hukuk kapsamı dahilinde olduğunu, yani onun hemen yanı başında ve onunla beraber olduğunu göstermektedir. Şu halde, uygulamadaki aksaklıklar ve suistimaller bir tarafa bırakılırsa, örfi hukuka, şer‘i hukukun dışında ve ona karşı bir hukuk nazarıyla bakılmamalıdır.6 Zira örfi hukuk, şer‘i hukukun birtakım hükümlerini ortadan kaldırmak veya değiştirmek maksadıyla ortaya çıkmış değildir. Şer‘i hukukun tanıdığı yetki çerçevesinde veya bu hukukun düzenlememiş bulunduğu alanlarda hüküm koyması söz konusudur.7

Örfi hukukun bir anda oluştuğunu söylemek mümkün değildir. Türkler, tarihleri boyunca dinleri ve alfabeleri gibi hukuk sistemlerini de zamanla değiştirmişlerdir. İslamiyetin kabul edilerek yaygınlaşmasıyla birlikte Türklerde, İslam kültür ve hukuku egemen olmaya başlamıştır.8 Osmanlı Devleti ise tevarüs ettiği bu hukuki mirası, toplumsal ve siyasal ihtiyaçlar doğrultusunda zamanla değiştirmiş ve geliştirmiştir.

Osmanlı örfi hukuku, devletin kuruluşundan itibaren ihtiyaç duyuldukça konan kanun hükümlerinden oluşmuştur. Bu şekilde koyulan kurallara, belli bir yeküne ulaşınca oluşum biçiminin klasik İslam hukukundan farklı olması göz önüne alınarak

4 Vejdi Bilgin, "Klasik Dönem Osmanlı Hukuk Düşüncesinin Temel Özellikleri", Türkler, c. 11, Ankara 2002, s. 52.

5 Halil İnalcık, Osmanlı'da Devlet, Hukuk, Adalet, İstanbul 2000, s. 27.

6 Şen, a.g.m., s. 335.

7 Şen, a,g,m., s. 324.

8 Mustafa Avcı, Osmanlı Ceza Hukuku, Konya 2008, s. 15. (Bundan sonra; Avcı, Osmanlı Ceza…)

(15)

ayrı bir isim verilmiş ve bu kurallar örf veya örfi hukuk olarak anılmaya başlanmıştır.9

Tarihi kaynaklarda örfi hukuk ifadesine ilk olarak Fatih dönemi tarihçisi Tursun Bey'in eserinde rastlanmaktadır. Tursun Bey, örfi hukuku şu sözlerle tarif etmektedir: "Yani bu tedbir ol mertebe olmazsa belki mücerred tavr-ı akl üzere nizam-ı alem-i zahir için mesela tavr-ı Cengiz Han gibi olursa sebebine izafe ederler siyâset-i sultânî ve yasağ-ı pâdişâhî derler ki örfümüzce ona örf derler". Burada dikkati çeken nokta Fatih dönemi gibi erken bir dönemde Osmanlı hukukunun böyle ikili bir oluşum tarzının kabul edilerek yerleşmiş bulunmasıdır. Bu şekilde ikili bir yapı arz eden ve kendi içinde belirli bir uyumu temsil eden Osmanlı hukuku geniş Osmanlı coğrafyasının her tarafında istikrarlı bir biçimde uygulanmıştır.10

Kanun hükümleri oluşturulurken ise İslam hukukunun sultana tanıdığı takdir ve düzenleme yetkisinden faydalanılmıştır. Bu sayede İslam hukukuna aykırı olmamak üzere padişahlar ceza kanunnameleri çıkarabilmişlerdir.11 Padişahlar, çıkardıkları kanun mahiyetindeki emir ve fermanların, şeriata uygun olup olmadığını belirlemek için Şeyhülislam'dan onay istemişler, böylelikle aynı alana ait emir ve fermanları zaman içerisinde çeşitli sebeplerle bir araya toplayarak kanunnameler oluşturabilmişlerdir.12

Örfi hukukun yazılı kaynağı olan kanunnamelerde dikkati çeken önemli bir husus, örfi hukukun uygulanmasının ancak şer‘i bir hukuk kuralı bulunmayan durumlarda mümkün olmasıdır. Osmanlı padişahlarının, şer‘i hukukun ayrıntılı olarak düzenlemiş bulunduğu alanlarda kanun koymamaya, diğer alanlarda kanun koyarken de bu hukukun genel prensiplerine ters düşmemeye özen gösterdikleri görülmektedir. İlke olarak Osmanlı Devleti'nde bir hukuki olgu, şer‘i hukuk ile çatışırsa, şeriat hükümlerinin esas alınması gerekliydi. Ebu's-Suud Efendi'nin,

9 Aydın, a.g.m., s. 16.

10 Aydın, a.g.m., s. 16, 17.

11 Avcı, Osmanlı Ceza…, s. 16-17.

12 Erim, a.g.m., s. 79.

(16)

"Olmaz! Emr-i sultânî ile nâ-meşrû olan nesne meşrû olmaz; haram olan nesne helâl yokdur13" sözü durumu özetlemektedir.

İstanbul'un fethiyle birlikte Fatih Sultan Mehmet'in sınırsız bir otorite kazanarak, merkeziyetçi ve mutlak imparatorluğunu kesin olarak kurma yoluna girmesi sonucu devlet hukuku üstün bir seviyeye ulaşmıştır. Halil İnalcık'ın deyimiyle, Osmanlı sultanlarının en nüfuzlusu ve serbest fikirlisi olan Fatih, mutlak hükümdarlık haklarını, devleti belli bir amaca göre düzenleme ve örfi kanun koyma doğrultusunda kullanmıştır.14 Yazılı olarak elde mevcut en eski kanunname olarak bilinen ve son dönemlerinde hazırlandığı anlaşılan Kanunnâme-i Âli Osman isimli Fatih'in kanunnamesi üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, merkez ve taşradaki ileri gelen devlet adamlarının protokoldeki yerlerine, padişaha kimlerin arzda bulunabileceklerine ve kadıların mertebelerine tahsis edilmiştir. İkinci bölüm devlet ve saltanat işlerinin tertibine ayrılırken üçüncü ve son bölüm ise suçlar ve bu suçlara karşılık verilecek cezalar ile mansıp sahiplerinin gelirlerine ayrılmıştır.15

Fatih'ten sonra sırasıyla II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim'in kanunnamelerini görmekteyiz.

Yavuz Sultan Selim'in hazırlattığı umumî Osmanlı Kanunnamesi, II.

Bayezid'in kanunnamesine oranla daha kapsamlı ve geniştir. En önemli farkı ise şahsiyetine uygun olarak cezaların daha şiddetli olmasıdır.16

Diğer bir önemli kanunname Kanuni Sultan Süleyman'ın kanunnamesidir.

İslam hukukunun kendisine verdiği yasama yetkisine dayanarak mülkî, askerî ve cezaî alanda önemli düzenlemeler yaptığı bu kanunlar, oldukça önemlidir. Kısa, öz

13 Ahmet Akgündüz, "Ebüssuûd Efendi", DİA, c.10, İstanbul 1994, s.367.

14 Halil İnalcık, "Türk Tarihinde Töre ve Yasa Geleneği", Doğu Batı, S. 13, Kasım-Aralık-Ocak 2000- 2001, s. 170.

15 Abdülkadir Özcan, Atam Dedem Kanunu, İzmir 2013, s. XXIII, XXIV.

16 Halil Cin, Ahmet Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, c. 1, İstanbul 1995, s. 331,332.

(17)

ve açık olması ile icrası mümkün olmayan hükümlerin bulunmaması kanunnameye ayrı bir nitelik kazandırmıştır.17

Sultan Süleyman zamanında artık ceza kanunları suçlara göre sistematize edilmekteydi; oysa Fatih ve II. Bayezid kanunlarındaki ceza bölümleri, suçlara uygulanacak cezalara göre düzenlenmişti. Kanunnameler arasında böyle yapısal bir değişikliğin ortaya çıkmış olması, modern hukuk alanında önemli bir yeri olan suç kavramının da gittikçe belirginleşmeye başladığının bir göstergesidir. Öte yandan ceza kanunlarının uygulanmasında bölgesel farklılıkların gözetilmemesi veya toplumsal sınıf ve gruplar için aynı kanunların geçerli olması, ceza kanunlarına has, diğer Osmanlı kanunlarında rastlamadığımız bir özelliktir. Bu sebeple Osmanlı kanunları içinde modern hukuk yasalarına en çok benzeyen ceza hukukudur, denilebilir.18 Toplam üç yüz maddeyi bulan Sultan Süleyman'ın kanunnamesi, daha sonraki devirlerde sadece bazı küçük değişiklikler ve ilavelere yürürlükte kalmıştır.

Sultan II. Selim devrindeki ilaveler on maddeyi geçmez. III. Murat devrinde ise yirmi küsür madde yürürlükten kaldırılarak bir o kadar madde ilave edilmiştir.19

Kanunnamelerin en önemli fonksiyonu Osmanlı tebaasına uygulanacak hükümlerin belirgin ve biliniyor olmasını sağlamak ve bu yolla hukuk uygulamasında keyfiliği önleyerek hukuk düzenine güveni sağlamaktır. Bunu temin için sadece kanunname neşriyle yetinilmemiş, kanunname nüshalarının her tarafa yayılmasına özen gösterilmiştir. Mesela, Yavuz Sultan Selim tarafından Manisa'da bulunan Şehzade Süleyman'a gönderilen siyasetnamede adı geçen kanunnamenin münadiler vasıtasıyla halka duyurulması emredilmektedir.20

Kısaca bahsettiğimiz kanunnameler, muhteva ve üslup açısından pek çok ortak özelliğe sahiptirler. Kanunnamelerin Hanefi mezhebini esas almasının yanısıra fıkıh

17 Cin, Akgündüz, a.g.e., s. 333.

18 Erim, a.g.m., s. 79, 80.

19 Cin, Akgündüz, a.g.e., s. 333-334.

20 Aydın, a.g.m., s. 18.

(18)

kitaplarında açıklanan hadd cezalarına21 aykırı hükümler ihtiva etmemesi buna örnek olarak gösterilebilir. Yine kanunnamelerde, para ve diğer taʻzir cezaları22 açıklanırken "taʻzir cezalarının alternatifi olması gerekir" şeklinde şerʻi esasa da uygun davranılmaya özen gösterilmiştir. İnsanların para cezalarında, zengin, orta halli, fakir ve daha fakir şeklinde gruplara ayrılması ve bunun tespitinin kadılara bırakılması sayesinde halk, kendi geliri oranında para cezalarını ödeyebilme imkanı bulabilmiştir.23

Fatih'ten sonra Kanuni zamanında örfi hukuk, örfi niteliğini kaybederek şer‘i prensiplerle yorumlanmıştır. Özellikle Şeyhülislam Ebu's-Suud Efendi'nin fetvaları burada etkili olmuştur. Bu durum hukuk alanında örfi prensibin zayıflayarak devlet idaresinde yaratıcı esnekliğin kaybolduğuna işaret etmektedir.24 Hukukun üstünlüğü, hiçbir kişi ya da kurumun, hukukun üstünde veya yargı karşısında ayrıcalıklı konumda olmaması anlamına gelmektedir. Bu anlamda İslam Hukuku'nun getirdiği bir anlayış olarak, Osmanlı Hukuku'nda da herhangi bir kişi ya da zümreye ayrıcalıklı bir konum tanınmadığını ve bunun da pratikte önemli ölçüde uygulandığını iddia edebiliriz. Osmanlı Devleti'nde, en üst konumda olan kişi şüphesiz padişahtır. Padişah; Türk egemenlik anlayışına göre ülkenin sahibi, İslâm düşüncesine göre de ulu'l-emr olduğu için geniş yetkilerle donatılmış ve belirli kurallar dahilinde mutlaka itaat edilmesi gereken bir kişidir. Padişahı sınırlayan husus ise İslâm Hukuku'dur. Buna göre padişah, emir ve uygulamalarında İslâm Hukuku'na uymak zorundadır.25

XVII. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti'nde klasik dönemdeki gibi etkili ve güçlü kanunların çıkarılmadığı görülmektedir. XIX. yüzyıl başları ve Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra hukuk alanında yapılan yenilikler ile beraber Osmanlı

21 Şeriatçe verilen ceza manasına gelen Hadd cezaları; yalnız Allah hakkı olarak kabul edilen zina, şarap içme, içki içerek sarhoş olma, yol kesme ve hırsızlık suçlarıdır. Abdulaziz Bayındır, "Örneklerle Osmanlı'da Ceza Yargılaması", Türkler, c. 10, Ankara 2002, s. 72.

22 Taʻzir; Kur'an ve sünnette belirli bir hükmü olmayan, suçlunun suçuna göre verilen cezaya denmektedir. Bayındır, a.g.e., s. 74.

23 Cin, Akgündüz, a.g.e., s. 335.

24 İnalcık, a.g.m., s. 173.

25 Bilgin, a.g.m., s. 57.

(19)

Hukuku yeniden yapılandırılarak hukukun modernizasyonu sağlanmıştır. II. Mahmut döneminden itibaren Osmanlı hukukuna modern hukuk kavram ve ilkelerinin girmeye başladığını görmekteyiz. Bu dönemde Osmanlı hukukunda beliren en önemli değişikliklerden birisi de padişahın ayanların baskısıyla kabul etmek zorunda kaldığı Sened-i İttifak'ta yer alan iktidarın denetlenmesi fikridir.26

Tanzimat ile birlikte eğitim, öğretim, askeri, idari, siyasi ve cemiyet hayatında başlayan Avrupalılaşma hareketleri, hukuki ve adli sahada da millilik vasfını yitirici neticelerin meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu dönemde hazırlanan kanunlarda Avrupa, özellikle de Fransa kanunlarının etkisi oldukça belirgin bir şekilde görünmektedir. Mesela, 1258 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu'nda Fransa Ceza Kanunu esas alınmıştır.27

Gülhane Hatt-ı Hümayunu olarak tarihe geçen Tanzimat Fermanı, Lale Devri ile gayr-ı resmi olarak başlayan Batı'ya yönelişi resmileştirmiştir.28 Gülhane Hatt-ı Hümayunu "Kur'an hükümlerine ve şerʻi kanunlara kemaliye riâyet olunarak" yeni kanunlar yapılacağını vaat etmiştir. Bu vaat, daha sonra çıkarılan çeşitli kanun ve nizamnameler ile gerçekleştirilmiştir. Sultan Abdülmecit devrinde, icra vekilleri, büyük alimler, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ve devlet erkandan 44 kişilik bir heyet tarafından 1256/1840 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu oluşturulmuştur.

1840 tarihli bu kanunun eksiklerinin tamamlanabilmesi için ise 1267/1851 tarihli Kanun-ı Cedid Ceza Kanunnamesi vücuda getirilmiştir. Daha sonra başkanlığını Ahmet Cevdet Paşa'nın yaptığı ve Meclis-i Âli-i Tanzimat'ın 8 üyesinden meydana gelen komisyon tarafından hazırlanan 1274/1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu oluşturulsa da, bu kanunname uygulama bakımından tam olarak anlaşılamayarak pek çok tartışmalara yol açmıştır.29

26 Güler Bayraktar, Osmanlı Devleti’nde Kalʻa-bend Cezası (5 Numaralı Kalʻa-bend Defteri, Z. 1150- B. 1151), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2003, s. 8, 9.

27 Osman Öztürk, "Osmanlılarda Tanzimat Sonrası Yapılan Hukuki Çalışmalar ve Mecelle-i Ahkam-ı Adliye", Osmanlı, c. 6, Ankara 1999, s. 504, 506.

28 Osman Kaşıkçı, "Osmanlı Medeni Kanunu: Mecelle", Osmanlı, c. 6, Ankara 1999, s. 519.

29 Cin, Akgündüz, a.g.e., s. 336, 337, 338.

(20)

Tanzimattan sonra çıkarılan kanunlardan birisi de Mecelledir. Asıl ismi, adliyeye ilişkin hükümler mecmuası anlamına gelen Mecelle-i Ahkam-ı Adliye'dir.

Mecelle, İslam Hukuk tarihinin ilk Medeni Kanunu özelliği taşımaktadır. Batılılaşma devrinde hazırlanmış olmasına rağmen herhangi bir batı kanunundan etkilenmemiş, temelleri tamamen İslam Hukuku'na dayandırılmıştır. 1869-1876 yılları arasında hazırlanarak oluşturulan bu kanun, 17 Şubat 1926'da TBMM genel kurulunda Türk Medeni Kanunu olarak kabul edilmesine kadar yürürlükte kalmıştır.30

Netice itibarı ile Osmanlı Devleti, sadece döneminin şartları ışığında bir hukuk sistemi geliştirmekle kalmamış; bunların hayata geçirilerek etkin bir biçimde uygulanması için de elinden geleni yapmıştır. Altı asır boyunca geniş ve problemli bir coğrafyada ayakta kalmasının sırrı muhtemelen burada yatmaktadır.31

30 Kaşıkçı, a.g.m., s. 519, 524, 529, 531.

31 Aydın, a.g.m., s. 19.

(21)

1. KALEBENDLİK CEZASI HAKKINDA

1.1. Tanım Olarak Kalebendlik

Kalʻabend, Arapça "kal‘a" ve Farsça "bend" (bağlamak) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelir ve "Bir kalenin dahilinde serbest gezip ancak dışarısına çıkmamaya mahkum, kabahatli" manasına gelmektedir.32 Divan-ı hümayun'dan verilen bu cezalara ait hükümlerin kayıtlarının tutulduğu defterlere ise Kalʻabend Defterleri denilmektedir.33

Osmanlı Devleti'nde suç işleyen şahıslar, daha önceden herhangi bir suç işlememişler ise öncelikle birkaç defa uyarılırlar; eğer yapılan bu uyarıları dikkate almazlar ise cezalandırılırlardı. Birçok hükümde geçen "tenbih olunmasına rağmen mütenebbih olmamak…" ifadesi bu kanıyı destekler niteliktedir.34 Siyasi suçların dışında kalan suçlar için, taʻzir, para cezası, kürek, hapis, sürgün, zorunlu ikamet (evinde veya çiftliğinde), cezirebendlik, zindanbendlik, kalebendlik, gibi cezalar verilmekteydi.35 Şahıslara verilecek cezanın türü ise zaman içerisinde değişiklikler göstererek bazı dönemlerde belirli cezalar daha fazla kullanılmıştır.

Osmanlı örfi hukuku içinde ta‘zir suçları arasında yer alan kalebendlik cezası, klasik dönemde pek fazla uygulanmayan bir ceza türü olsa da, XVII. yüzyılın sonlarından başlayarak XVIII. yüzyılda yaygınlaşan bir ceza türü olarak karşımıza

32 Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, İstanbul 1987, s. 1079.

33 Y. İhsan Genç, Mustafa Küçük, Raşit Gündoğdu, Sinan Satar, İbrahim Karaca, H. Osman Yıldırım, Nazım Yılmaz, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Ankara 2010, s. 50.

34 Benzer hükümler için bkz: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 121/2, 128/1, 160/3, 160/4, 188/1 vs.

35 Ömer İşbilir,"XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devletinde Limni Kalebentleri", Zindanlar ve Mahkumlar, İstanbul 2006, s. 48. (Bundan sonra; Limni Kalebentleri…)

(22)

çıkmaktadır.36 Asli amacı suçluları sürekli kontrol altında tutmak olan ve devlet tarafından belirlenen kalelerde infazı gerçekleşen bu ceza türü, 1858 Ceza Kanunnamesi'nin 23, 24, 25 ve 30. maddelerinde açık bir şekilde ifade edilmiştir.37

Günümüzde ağır hapis, hapis ve hafif hapis olarak düzenlenen hapis cezaları, Osmanlı döneminde ağır işlerde çalıştırmayı içeren hapis anlamında kürek ve prangabentlik, bir kale içerisinde ikamete mecbur etme şekline ise kalebendlik olarak adlandırılmıştır ki bu ceza türü ağır işlerde çalıştırılmaya oranla daha hafif bir ceza türüdür. Benzer cezalar olan zindanbendlik ile kalebendliği ise birbiriyle karıştırmamak gereklidir. Zira kalebendlik ile zindanbendlik yakın tabirler olsa da ayrı ceza usulleridir. Zindandan tahliye edildiği halde kaleden ayrılmaması emredilen suçlular olmuştur.38

Hakkında kalebendlik hükmü verilerek belirlenen kaleye gönderilen şahıslar burada ağır işlerde çalıştırılmaz, işkence görmezlerdi. Firar ve benzeri durumlarda bulunmamak şartıyla kale halkıyla bir araya gelip konuşabilirlerdi.39 Fakat suçluların incelemesi yapılan dönemde kalelerde genel olarak çok uzun müddetlerde tutulmamaları, kendilerinin sadarete yazdıkları arzuhallerde durumlarının ağır ve kötü olduğunu belirtmeleri, ayrıca şahsın yakınlarının yazdıkları arzuhallerde kalebend olan kişinin oldukça kötü durumda olduğunu belirtip ıtlak edilmesini rica etmelerinden yola çıkılarak o dönemde kale şartlarının bir hayli ağır olduğu kanısına varılabilir.

36 İşbilir, Limni Kalebentleri…, s. 48.

37 Cin, Akgündüz, a.g.e., s. 330.

38 Mustafa Avcı, "Osmanlı Uygulamasında İnfazı Özellik Gösteren Hapis Türleri: Kalebendlik, Kürek ve Prangabentlik", Yeni Türkiye Türkoloji Özel Sayısı III, S. 45, Ankara 2002, s. 128, 134. (Bundan sonra; Avcı, Osmanlı Uygulamasında…)

39 Mustafa Avcı, Hukuk Tarihimizde Hapis Kurumu, Diyarbakır 2000, s. 150.

(23)

1.2. Kalebendlik Cezasının Veriliş Süreci

Buraya kadar şahısların işledikleri suçtan dolayı şikayet edilerek yakalanmasından serbest bırakılmasına kadar olan süreç anlatılmaya çalışıldı.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yapılan taramalar neticesinde bu çalışmanın konusu olan defterde geçen hükümler hakkında adli süreci bütünüyle gösteren belgelere ulaşılamamıştır. O nedenle farklı örnekler bir araya getirilerek süreç, bir bütün haline getirilmeye çalışılmıştır.

Herhangi bir sebeple bir kimsenin cezalandırılması gerekiyorsa mensup olduğu makamlar, Kadı veya bizzat ahali, bu durumu Divan-ı hümayun'a arz eder ve burada ilgili şahıs için gerekli karar alınırdı. Eğer herhangi bir ceza uygun görülürse divanda karara bağlanarak bir buyuruldu veya ferman düzenlenir, ceza alan şahıs ise işinden atılır veya çoğu zaman rütbesi alınırdı.40 Verilen emirle birlikte suçlular, olayın geçtiği mahaldeki yöneticilere bildirilerek daha önce suç işlememiş veya hafif suçlu ise uyarılırlardı. Eğer önceden uyarılmışlar ise bir an önce yakalanmaları emredilip belirlenen çavuşlar vasıtasıyla kalelere veya sürgün yerlerine gönderilmek suretiyle burada cezalarını çekmeleri için tutulurlardı. Suçlular cezalarını çekmek için gönderildikleri mahalde, eğer kaleye kalebend için gönderilmişse kale dizdarlarından, sürgüne gönderilmişler ise mahallin yöneticilerinden suçluların ceza yerlerine ulaştıklarına dair bir arz veya ilâm göndermeleri istenirdi. Bu sayede merkez, suçluların ceza mahalline ulaştıkları bilgisini elde etmekteydi. Suçlular ceza yerlerine gönderilirken belli bir mahkumiyet süresi tayin edilemez, "ıslâh-ı nefs oluncaya dek" gibi muğlak bir ifade kullanılırdı. Ceza yerlerine ulaşan suçluların cezalarını çekecekleri süre müddetince suç mahallinden firar girişimlerine karşı iyi bir şekilde muhafaza edilmesi ve emir yazılmadıkça ıtlak edilmemeleri için kale dizdarlarına emirler verildiği yazılan hükümlerde açık bir şekilde ifade edilirdi.41

40 Uluçay M. Çağatay, "Sürgünler-Yeni ve Yakın Çağlarda Manisa’ya ve Manisa’dan Sürülenler", Belleten, c. 15, No: 60, Ankara 1951, s. 532, 533.

41 BOA, A.DVNS.KLB.d.,nr. 17, s. 9/1.

(24)

Suçluların serbest bırakılma süreci, yine şikayette olduğu gibi merkeze yazılan arzuhal, arz, arz-ı mahzar, ilâm gibi belgelerin onaylanması sonucu gerçekleşirdi.

Salıverilme hadisesi, şahsın kendi halinde olduğunu belirten bir arzuhal yazarak Divan'da onaylanması suretiyle gerçekleşebildiği gibi, ailesinin kendi durumlarının kötü olduğunu belirterek merhamet dilemesi veya kadı tarafından yazılan bir ilâmın yine Divan'da onaylanması neticesinde de gerçekleşebilirdi.

Osmanlı adalet sisteminin düzenli bir şekilde işlemesi, halkın merkezden kopuk olmadığı, adaletin ise gelişigüzel bir şekilde işlemediğinin göstergesidir denilebilir.

Mahkumların yakalanıp serbest bırakılmalarına kadar geçen süreçte kalebendlik veya diğer cezalara çarptırılmalarında, ait oldukları sosyal statü oldukça önemlidir.42 Yapılan ilk şikayetlerin ise arzuhal, arz-ı mahzar, ilâm, takrir, telhis gibi belge türleriyle gerçekleştiği görülmektedir. Ahali suçluları doğrudan devlete şikayet edebildiği gibi bu şikayetini kadı aracılığıyla gerçekleştirebilir veya kadı'nın kendisi de gerekli gördüğü takdirde yazdığı ilâmla durumu merkeze bildirebilirdi. Kadılar hüküm vermeyerek şer‘i meclise yapılan şikayetleri dinleyip gerekli gördüğü cezayı divana iletir ve gerekli ceza divanda karara bağlanırdı.

Mesela; İstanbul Kadısı Mevlana Yahya'nın Zilkade 1184/Şubat 1771 tarihli ilâm'ına göre43; İstanbul'da Ayakapı yakınlarında kömürcü olan es-Seyyid Mehmed isimli şahsın, olması gerekenden yüksek fiyata kömür satmasından dolayı birkaç defa tenbih olunmasına rağmen bu uyarılara kulak asmaması sebebiyle kalebend olunmasını istenmiştir. Kadı'nın Divan'a gönderdiği bu ilâm üzerine şahsın Seddülbahir Kalesi'ne kalebend edilmesi hükmü verilmiştir.44 Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu suçları işleyen şahsın daha önceden uyarılmış olmasıdır. Suçlunun uyarılmasına rağmen yine de bu suçları işlemeye devam etmesi sebebiyle kalebend edildiği hükümde açık bir şekilde ifade edilmiştir.

42 İşbilir, Limni Kalebentleri…, s. 53.

43 BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/42.

44 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 92/2.

(25)

Kadı veya naibinin yanı sıra ahali de bir araya gelerek zarar gördükleri gerekçesiyle toplu dilekçe manasına gelen arz-ı mahzar ile bazı kişi veya kişiler hakkında şikayette bulunabilirlerdi. Beypazarı ahalisinin yazdığı kırk kişilik arz-ı mahzar ve Beypazarı Naibi'nin Divan-ı hümayun'a gönderdiği Safer 1184/Haziran 1770 tarihli ilâm'a göre45; Beypazarı Mahkemesi Katibi el-Hâc İsmail'in ahali ve askerler arasında fitne çıkarıcı hareketlerde bulunma, ahalinin parasına haksız yere el koyma ve ahlaksız davranışlarda bulunma gibi suçlar işlediği belirtilerek şahsın zimmetindeki paraları hak sahiplerine geri verdikten sonra Ankara Kalesi'ne kalebend olunması istenmiştir. Bunun üzerine şahsın yakalanıp mahkemeye çıkarılması ve zimmetindeki paraları hak sahiplerine ödemesinden sonra Ankara Kalesi'ne kalebend olunması için hüküm verilmiştir.46

Suçlu, Seyfiye, Kalemiye veya İlmiye sınıfına mensup biri ise suçlunun cezalandırılması için amirleri tarafından da arz veya ilâm yazılabilirdi. Mimarbaşı Abdi'nin Divan-ı hümayun'a verdiği arz'da47, Hassa Mimarı Halifesi Seyyid İbrahim'in, Selanik Kalesi'nin keşfi için harcırah verilerek fermân-ı âlî ile tayin olunmuş olmasına rağmen İstanbul'dan gitmeyerek saklandığı, bu suretle mühim işlerin aksamasına neden olduğu, ayrıca ocaklılarının da kendisinden hoşnut ve razı olmadıkları belirtildikten sonra eğer verilecek hükümden sonra görev yerine gitmek isterse dahi izin verilmeyerek ibret için Kavala Kalesi'ne kalebend olunması istenmiştir. Mimarbaşı'nın bu arzı üzerine yazılan hükümde48 şahsın yakalanarak Kavala Kalesi'ne kalebend olunması hükmü verilmiştir.

Merkeze yapılan şikayet türlerinden birisi de gizlice yapılan teftişler neticesinde tespit edilerek yapılan şikayetlerdir. Şöyle ki; "narh-ı cârisinden ziyâdeye lahm-ı ganem furûht ider deyü devletlü, inayetlü veliyyünniʻam efendimiz hazretleri tebdîlen teşriflerinde iştikâ etmeleriyle…" şeklinde devam eden telhise göre49 dönemin Sadrazamı tarafından kıyafet değiştirmek suretiyle yapılan bu teftişte,

45 BOA, A.DVN.KLB., nr. 56/22.

46 BOA, A.DVNS.KLB.d.,nr. 17, s. 62/1.

47 BOA, A.DVN.KLB., nr. 56/30.

48 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 68/2.

49 BOA, A.DVN.KLB., nr. 54/23.

(26)

Ahmed isimli kasabın olması gerekenden yüksek fiyata koyun eti sattığı tespit edilmiş ve şahıs hakkında şikayette bulunulmuştur. Bunun üzerine Divan-ı hümayun'da yazılan hükümde şahsın Seddülbahir Kalesi'ne kalebend edilmesi kararı verilmiştir.50 Oldukça ilgi çekici olan bu örnek, Sadrazamın kendisinin emir vermeyerek kararı divana bırakıp Osmanlı adalet sistemine ne derece önem verdiğini kanıtlar niteliktedir.

Ehl-i zimmet reayanın mahkumiyetleri ise ahalinin şikayeti, Kadı'nın ilâmı veya bağlı bulunduğu patrikhanenin arzuhalleri ile gerçekleşebilirdi. İstanbul Rum Patriği ve Cemaat-i metropolitan'ın Divan-ı hümayun'a gördediği mühürlü arzuhal'de51; İstavraki isimli zimmi'nin sahte davalarla dolandırıcılık yaparak ahaliye zarar vermesinden dolayı tenbih olunmasına rağmen uslanmaması sebebiyle yakalanıp yasakçı52 tarafından ibret için Samsun Kalesi'ne kalebend edilmesini istemişlerdir. Bunun üzerine Rebiyülevvel 1184/Temmuz 1770 tarihinde yazılan hükme göre şahsın Samsun Kalesi'ne kalebend olunması emredilmiştir.53

Divan-ı hümayun'a gönderilen şikayetler burada görüşüldükten sonra padişahın da görüşü alınarak karara bağlanıp suçun işlendiği mahallin yöneticisine ve suçlunun gönderileceği kalenin dizdarına ferman yazılırdı. Mesela; Yenice-i Vardar'da Hayrettin isimli kimsenin ödemesi gereken dühan gümrüğü'nü ödemekte muhalefet ederek, gümrük gelirinin eksik olmasına sebebiyet vermekten dolayı şikayet edilmesi sebebiyle, üzerine edası lazım gelen dühan gümrüğü'nü ödemesi, eğer ödemez ise Gelmeriye Kalesi'ne dühan gümrüğü'nü ödeyinceye dek kalebend edilmesi için

50 BOA, A.DVNS.KLB.d. nr. 17, s. 15/2.

51 BOA, C.ADL., nr. 63/3800.

52Yasakçı: Muhafaza memuru. Tanzimattan evvel sefaretlerin muhafazasında Yeniçeriler bulundurulur ve bunlara yasakçı denilirdi. Yasakçılar potür ve üst giyerler, bellerine bağladıkları kuşaklarına tabanca takarlardı. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.3, İstanbul 1983, s.606.

53 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 53/3.

(27)

Selanik mütesellimi ve Gelmeriye Kalesi dizdarına hitaben ferman gönderilerek54 kalebend defterine kaydedilmiştir.55

Suçluların merkezden atanan çavuşlar mübaşeretiyle cezalarını çekecekleri yerlere götürülmeleri sürecinde merkez daima bilgilendirilmeye çalışılırdı. Yazılan hükümlerde yakalanan suçluların ceza yerlerine ulaştıklarında merkezin bilgilendirilmesi istenerek emr-i şerif verilmedikçe serbest bırakılmaması emredilirdi.56 Nitekim, Sapanca Kasabası'nda eşkiyalık ederek adam yaralama, adam öldürme, askerlere yüksek fiyattan yem vesair mal satmak suçlarından haklarında Seddülbahir Kalesi'ne kalebend kararı verilen57 el-Hâc Feyzullah, Azaboğlu İbrahim ve Sarrac Molla Mehmed isimli kimselerin Seddülbahir Kalesi'ne gönderilmeleri için İznikmid İskelesi'ne götürmekle görevli olan Serdar'a teslim edildiğine dair Sapanca Naibi es-Seyyid Feyzullah Efendi merkeze Rebiülahir 1183/Ağustos 1769 tarihli bir ilâm göndermiştir.58 Suçluların Hüseyin Çavuş mübaşeretiyle İznikmid İskelesi'nden Seddülbahir Kalesi'ne ulaştırılarak kalebend edilmesi üzerine ise Seddülbahir Kalesi dizdarı el-Hâc Ahmed merkeze bir arz yazarak59 merkezi durumdan haberdar etmiştir.

Yine İstanbul Kumkapı civarında yaşayan ve para karşılığı bazı davalarda yalancı şahitlik yapan Uzun Mehmed'in ahali tarafından Rumeli Kazaskeri Mehmed Emin'e şikayet edilmesi üzerine Rumeli Kazaskeri tarafından bir ilâm yazılarak60 durum Divan-ı hümayun'a bildirilmiş ve Uzun Mehmed hakkında Bozcaada'ya kalebend hükmü61 verilmiştir. Suçlunun yakalanarak çavuş ile ceza yerine götürülmesiyle birlikte Bozcaada Kalesi dizdarı İbrahim bir arz yazarak, suçlunun es-

54 BOA, A.DVN.KLB., nr. 61/37.

55 BOA, A.DVNS.KLB.d.,nr.17, s. 205/4.

56 BOA, A.DVNS.KLB.d.,nr.17, s. 9/1.

57 BOA, A.DVNS.KLB.d.,nr.17, s. 13/1.

58 BOA, A.DVN.KLB., nr. 54/30.

59 BOA, A.DVN.KLB., nr. 54/39.

60 BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/38.

61 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 91/1.

(28)

Seyyid Hacı Mustafa, Çavuş vasıtasıyla kaleye ulaştığını ve cezasını çekmesi için kalebend edildiğini merkeze bildirmiştir.62

Burada değinilmesi gereken önemli bir husus Divan-ı hümayun çavuşluğu ve bu çavuşların amiri olan Çavuşbaşılık'tır. Kendisine Divan Beyi'de denilen Çavuşbaşı, Divan'dan çıkan hükümlerin icrası ve sefirlerin kabulünde onlara refakat etmekle vazifeliydi. Sadrazam divanının başkan yardımcısı sıfatıyla adli icra kuvvetinin başı ve teşrifat işlerinin en büyük amiri idi.63 Bundan başka merkezden çıkan emirleri vilayet ve sancaklara tebliğ işlerini idare ve Divan'da halkın arzuhallerini sunmalarına da delalet ederdi.64 Divan çavuşları ise konumuzla ilgili olması hasebiyle bizi daha çok ilgilendirmektedir. Divan çavuşlarının özellikle suçluları ceza mahallerine götürmek ve ilgili emri kale dizdarına ulaştırmak görevi oldukça önemlidir. Nitekim bu önemli görevi icrada ihmalkarlık ettiklerinde kendilerinin de suçlu sınıfına girerek cezalandırıldıkları görülmüştür. Mesela; Divan- ı hümayun çavuşlarından Mısırlı Çerağı Hüseyin Çavuş, mübaşir olarak Kayserili Molla Mustafa'yı İstanbul'a götürmekle görevlendirilmişken üşengeçlik ve tembellik edip bu görevi yerine getirmemesi sebebiyle Cemaziyelahir 1183/Ekim 1769 tarihinde İznikmid'de ikamet ettirilerek emr-i şerif verilmediği sürece buradan başka bir mahale gönderilmemesi emredilmiştir.65

Divandan çıkan kararlar neticesinde yakalanarak kalebend veya sürgün edilen mahkumların bir müddet ceza çektikten sonra tahliye edilmeleri için atılan ilk adım tahliye talebi başvurularıdır. Suçlunun cezasını çekmek için gönderildiği mahallin yöneticisi, daha önce yaşadığı yerin yöneticileri, üst amiri, annesi, çocukları, kardeşi, eşi gibi yakınları, gayr-ı müslim vatandaşların bağlı bulundukları dini cemaat liderleri veya bizzat kendileri tarafından yapılan başvurularda, tutukluların hasta olması, sefalet çekmesi veya ailesinin çektiği güçlükler gibi durumlar ifade edilerek,

62 BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/55.

63 Orhan F. Köprülü, "Çavuş", DİA, c.8, İstanbul 1993, s.237.

64 BOA Rehberi, s. 95.

65 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 28/4.

(29)

merhamet istenip, tahliye edilmeleri talebinde bulunuluyordu.66 Pek çok hükümde suçluların tahliye olmak için merkeze arzuhal yazdığını görülmektedir. Mesela;

İstanbul'da ekmekçi olup Yeniçerilerin elli birinci bölük neferatından olan Abdi isimli şahsın, gramajı noksan ve esmer ekmek yapmaktan dolayı ibret için ıslah-ı nefs edinceye dek Seddülbahir Kalesi'ne kalebend edilmesi67 üzerine bir müddet burada ceza çeken şahsın salıverilmek için merkeze sunduğu arzuhalde68, kendisinin durumunun oldukça kötü, evlat ve ıyalinin durumunun ise sefil bir halde olduğunu belirtmesi üzerine İstanbul Kadısı es-Seyyid Abdullah'ın da ilâmıyla serbest bırakılması emredilmiştir. Kalebend hükmü ile serbest bırakılma hükmü69 arasındaki geçen zamanı ele alırsak şahsın bu suçtan ötürü yaklaşık on beş gün kadar cezalandırıldığını öğrenmekteyiz.

Kadı veya naibi ile ahalinin gönderdiği arz-ı mahzarlar da suçlunun tahliye edilmesinde önemli rol oynamaktadırlar. Ceza verilmesi hususunda bahsi geçen Beypazarı Mahkemesi Katibi el-Hâc İsmail, bir süre ceza çektikten sonra serbest bırakılması için ahalinin gönderdiği arz-ı mahzar ile Beypazarı Naibi'nin gönderdiği ilâm ile70; Ankara Kalesi'ne kalebend edilen mezkur İsmail'in "pîr u ihtiyar" olduğu ve pek çok hastalığının yanı sıra çok miktarda borcunun olduğu, evlat ve ıyallerinin ise ekmeğe muhtaç bir halde perişan olduklarını belirterek bu mübarek günlere hürmeten (yazıldığı tarih Şaban ayıdır) tahliye edilmesini istemişlerdir. Gönderilen mahzar ve ilâm üzerine şahsa merhamet edilip af ve ıtlak edilmesi buyurularak beş buçuk ay gibi bir süre ceza çektikten sonra ıtlak hükmü yazılmıştır.71 Devlet görevlilerinin merhametini celp etmek amacıyla içinde bulunulan kutsal günlere bu tür atıflarda bulunularak çeşitli af dileme yöntemlerinin zaman zaman kullanıldığı bazı vesikalar ve hükümler de karşımıza çıkmaktadır.

66 Tuğba Acar, 3 Nolu Nefy ve Itlak Defteri'nin (S. 1-110) Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2006, s. 40.

67 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 188/3.

68 BOA, A.DVN.KLB., nr. 60/52.

69 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 190/3.

70 BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/18.

71 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 85/4.

(30)

Suçlunun cezalandırılması için amirleri tarafından da arz veya ilâm yazılabildiği gibi aynı durum salıverme hadisesi için de geçerli olabilmektedir. Az önce değinilen Hassa Mimarı Halifesi Seyyid İbrahim'in Kavala Kalesi'ne kalebend olunarak bir müddet burada ceza çektikten sonra Selanik Kadısı'nın divana yazdığı ilâmda72; Mimar Halifesi'nin Bina Emini maiyetine verilmek suretiyle affedilmesini rica etmiştir. İlâm üzerine çekilen ilk buyuruldusunda sadrazam, Hassa Mimarı Halifesi Seyyid İbrahim'in amiri olan mimar ağanın görüşüne müracaat etmiş, mimar ağanın olumlu görüş belirtmesi üzerine çekilen ikinci buyurulduda ise sadrazam, ilâm gereğince Hassa Mimarı Halifesi Seyyid İbrahim'in affedilerek eskisi gibi görevini sürdürmesini emretmiştir. Görüldüğü gibi devlet hizmetindeki görevlilerin ceza almaları veya tahliye edilmeleri sürecinde ilgili şahısların üst amirlerinden de görüş alınmasına özen gösterildiği ve onların bu görüşleri doğrultusunda karar verilebildiği merkezin yaptığı yazışmalardan ve defterde yer alan bazı hükümlerden anlaşılmaktadır.

Ehl-i zimmet reayanın salıverilmesi ise yine ahalinin arzuhali, Kadı'nın ilâmı veya bağlı bulunduğu Patrikhane'nin arzuhalleri ile gerçekleşebilirdi. Yukarıda bahsi geçen İstavraki isimli zimmi, Samsun Kalesi'nde beş buçuk ay kalebend kaldıktan sonra, İstanbul Rum Patriği ve Cemaat-i metropolitan'ın Divan-ı hümayun'a gördediği mühürlü arzuhalde73; şahsın kendi halinde olduğu eğer bu tür hareketlerde bulunur ise yakalanarak tekrar kalebend edilmesi şartıyla affedilmesini istemeleri üzerine kaleden serbest bırakılması buyurularak kalebend defterine ıtlak hükmü yazılmıştır.74

Mahkumlarının aileleri de kendi perişanlıklarını ileri sürerek mahkumların serbest bırakılmalarını arzuhal sunarak isteyebilirlerdi. Yine İstanbul'da Pirinççiler Kethüdası otuz bir bölük bayraktarı olan Osman'ın, Özi Kalesi'nde Serdengeçdi bayraklarından otuz bir bölük bayrağı neferatını tahrik edip fesatlık çıkararak kalede bulunan mahbusların tahliye edilmesine yardım etmek, fermân-ı âlî ile Karadeniz

72 BOA, C.BLD, nr. 11/546.

73 BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/3.

74 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 81/2.

(31)

tarafına gidecek olan pirinç, kahve gibi zahireleri asker kuvvetiyle pey-der-pey kayıklara yükleyip Özi vesair taraflara götürmek suçlarından dolayı, cezirebend veyahut kalebend edilmesini isteyen Sekbanbaşı Yusuf'un arzı75 üzerine şahsın katledilmesi yerine Bursa Kalesi'ne kalebend edilmesi hükmü verilmiştir.76 Bir süre sonra evlatlarının ve ıyalinin yazdığı arzuhalde77 mezkur Osman'ın 80 yaşında bir pîr ü fâni ve fukara zümresinden olduğunu, kendilerinin de maaşları olmaması sebebiyle sefil ve perişan durumda olduklarını belirtmeleri üzerine bu tür hareketlerde bulunmaması şartıyla bir defalık ihtiyarlığına merhameten beş buçuk aylık bir cezadan sonra ıtlak edilmesi emri verilmiştir.78

Suçluların çektikleri ceza sürelerinin yeterliliği hususunda o bölgenin kadısı veya kalenin dizdarı merkezi bilgilendirme açısından önemli rol oynardı. Sabık Rumeli Kazaskeri'nin hizmetkarı Şehrî es-Seyyid İbrahim'in, edepsiz ve uygunsuz davranışlarından dolayı bu hizmetinden kovulduktan sonra hırsızlık yapmak, kahve ve cami gibi insanların toplandığı mahallerde Vezir-i azam ve diğer devlet ricalinden kimselerin aleyhinde konuşmalar yapmak suçlarından birkaç kere tenbih edilerek tehdit edilmesine karşın bu suçlarına devam etmesi sebebiyle ıslah-ı nefs edinceye dek Midilli Kalesi'ne kalebend edilmesi emredilmiştir.79 Daha sonra Midilli Kadısı ve dizdarına hitaben yazılan buyurulduda80, zevcesinin Rikab'a arzuhal yazarak, zevcinin akıllandığını belirtip merhamet gösterilerek affedilmesini istirham etmesi üzerine, Şehrî es-Seyyid İbrahim'in kalebend edildiği süre içerisinde gerçekten akıllanıp akıllanmadığının mahallinden öğrenilmesi için tahkikat yapılmasını, yapılacak olan bu tahkikatın ise suçluya söylenmeyerek gizli bir şekilde yürütülüp gerçek durumunun ilâm edilerek Der-Aliyye'ye bildirilmesi emredilmektedir.

Suçluların salıverilmesi için Divan'a sunulan arzuhallerin her zaman suçluların lehine sonuçlanmadığı da bazı vesikalardan anlaşılmaktadır. Mesela; İstanbul'da

75 BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/39.

76 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 91/2.

77 BOA, A.DVN.KLB., nr. 58/39.

78 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 129/2.

79 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 228/1.

80 BOA, C.ADL., nr. 65/3890.

(32)

Yeniçeri ortalarından altmış bir bölük neferatından Kıbrıslı Kara Mustafa, kefereye kuzu satışı yapmasından dolayı memleketi olan Kıbrıs'a nefy edilmiştir. Bir süre sonra kardeşi Mehmed'in divana yazdığı arzuhalde81 Kara Mustafa'nın durumunun kötü olduğu ve Ordu-yı hümayun'a gitmek üzere serbest bırakılmasını dilemektedir.

Fakat bu arzuhal üzerine yazılan Buyuruldu'da şahsın emir verilmedikçe serbest bırakılmaması emredilmiştir. Divanca onay görmeyen bu arzuhalden yaklaşık yedi ay sonra bu kez Kara Mustafa'nın zevcesi Ayşe Hatun, kocası için bir arzuhal yazarak82 üç çocuğunun ekmek parasına muhtaç olduğunu, gece gündüz babaları için gözyaşı döktüklerinden hallerinin perişan olduğunu belirtmesi üzerine ailesine merhameten serbest bırakılması emredilerek ıtlak hükmü yazılmıştır.83

Sonuç itibariyle Osmanlı Devleti'nin, tebaasının güvenliğini ve devlete olan güvenini sürekli kılmak amacı ile herhangi bir sosyal ayırıma gitmeden gereken cezaları hızlı bir şekilde uyguladığı, bunu gerçekleştirirken gerek suçlulara gerekse ailelerine oldukça merhametli davrandığı, ayrıca adli teşkilatının oldukça sistemli ve koordineli olarak işlediği belirtilen pek çok hükümden açık bir şekilde anlaşılabilir.

1.3. Mahkûmların Serbest Bırakılma Sebepleri ve Şartları

Osmanlı Devleti, halkın huzur ve güvenliği için suçluların yakalanarak gerekli cezaları çekmesine verdiği önem kadar, suçluların serbest bırakılmaları hususunda da gerek suçlulara gerekse suçluların ailelerine oldukça merhametli davranmaya özen göstermiştir. Özellikle suçlunun ailesinin sefalet içinde kalması, kendisinin hasta ya da yaşlı olması gibi durumlarda suçluların bu kötü durumlarına merhameten iyi halleri de göz önünde bulundurularak serbest bırakılmışlardır.

Süreç kısmında da değindiğimiz üzere suçluların serbest bırakılmaları hususunda merkeze yazılan arzuhal ve ilâm gibi belgeler önemli rol oynamışlardır.

Mahkumların serbest bırakılmaları için her kesimden insanın hatta mahkumun bizzat

81 BOA, A.DVN.KLB., nr. 53/30.

82 BOA, A.DVN.KLB., nr. 54/61.

83 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 28/3.

(33)

kendisinin bile devlete rahatlıkla başvuruda bulunabildiği anlaşılabilmektedir.

Merkeze yazılan bu belgelerin büyük bir kısmı Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde dosya usulü olarak tasnif edilen A.DVN.KLB kataloğunda ve diğer bazı fonlarda bulunmaktadır.

Suçluların serbest bırakılması için gönderilen bu vesikalarda ve ıtlak hükümlerinde belirtilen ibarelere göre genel olarak karşılaşılan salıverme sebepleri şu şekilde sıralanabilir:

-Mahkumların bizzat yazdıkları arzuhaller.84

-Mahkumların eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşi gibi yakınları tarafından yazılan arzuhaller.85

-Mahkum ailelerinin geçimlerini temin etmekte zorluk çektikleri için sefil ve perişan durumda olduğunun anlaşılması.86

-Mahkumun hasta, sakat veya yaşlılığından ötürü halinin kötü olması sebebiyle daha fazla ceza çekmeye gücünün olmadığının anlaşılması.87

-Mahkumun gönderildiği ceza yerindeki kadı, naib veya dizdar gibi görevlilerin serbest bırakılmasını talep etmeleri.88

-Mahkumun daha önce yaşadığı yerdeki kadı veya naib gibi görevlilerin serbest bırakılmasını talep etmeleri.89

84 BOA, A.DVN.KLB., nr. 60/37, 60/52 vs.

85 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 112/3, 151/2, 154/1 vs.

86 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 155/5, 171/1 vs.

87 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 49/1, 91/2 vs.

88 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 138/5, 177/2(1) vs.

89 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 51/2, BOA, A.DVN.KLB., nr. 59/38 vs.

(34)

-Ahalinin arz-ı mahzar göndererek mahkumun tahliyesini talep etmeleri.90

-Gayr-ı müslim vatandaşların bağlı bulundukları dini cemaat liderlerin yapmış olduğu tahliye talepleri.91

-Mahkuma iftira atıldığının ortaya çıkması.92

-Suçlunun çektiği ceza neticesinde ıslah olması.93

Bu tür ve benzeri sebeplerle serbest bırakılan suçluların salıverilmeleri için ise birtakım şartlar ileri sürüldüğü hemen hemen bütün hükümlerde ve arşiv vesikalarında karşımıza çıkmaktadır.

Suçluların iyi halleri de göz önünde bulundurularak yapılan bu salıverilme işlemlerinde en sık karşılaşılan şartların başında "kendi halinde olmak" şartı gelmektedir. Talep edilen ve yaygın olarak hükümler ile vesikalarda rastlanılan diğer şartlar ise şu şekilde sıralanabilir:

-İstanbul'a gelmemek.94

-Umur-ı memlekete-beldeye müdahale etmemek.95

-Sefere katılmak.96

-Ekmeğin gramajından çalmamak.97

90 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 202/2, BOA, A.DVN.KLB., nr. 57/18 vs.

91 BOA, A.DVN.KLB., nr. 62/29 vs.

92 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 196/1, 208/4 vs.

93 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 108/1, 165/2 vs.

94 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 113/3.

95 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17,s. 40/1.

96 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 30/2.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kalebend defterleri ihtiva ettikleri kimlik, suç ve ceza kayıtları ile sosyal ve hukuk tarihimiz açısından müstesna kaynaklardır. Temel olarak kalebend ve nev’i

Kıdvetü ümerâ‟i'l-milleti'l-Mesîhiyye umdetü küberâ‟i't-tâifeti'l-İseviyye muhabbetlü haşmetlü menziletlü ulu dostumuz Roma İmparatoru başvekîli olan rağbetlü

Ahmed nâm kimesne Südde-i saʻâdetime arz-ı hâl idüp bu zümre-i silahdârân ocağı emekdârlarından her vechile merhamete şâyeste ve bi-kazâillâhi te‘âlâ on iki

Mehemmed nâm kimesne gelüp, bunun oğlu yedinci bölüğün neferâtından Mehemmed nâm yeniçeri töhmeti sebebiyle bundan akdem musahhah fermân-ı âlî ile Boğazkesen

Ancak bazı virüslerin doğal olarak sahip olduğu, bazılarına da genetik müdahalelerle kazandırılan bazı özellikler, onları insanlığın en çok muzdarip olduğu

22 Very Vary Adv v Çok Değiş(tir)mek,değişik olmak Wander Wonder Wonder V V n Amaçsızca dolaşmak,gezinmek Merak etmek şaşırmak,ricalarda kullanılır

.ekil 3.7’de görülen susturucu sistemin say sal ve matematiksel analizi sonucunda elde edilen iletim kayb e rileri .ekil 3.8’de birlikte gösterilmi tir. Matematiksel ve say sal

According to the research results, overall health tourism behaviors of the elderly tourists were at a high level as well as each aspect of the behaviors, namely, attitudes