• Sonuç bulunamadı

1. KALEBENDLİK CEZASI HAKKINDA

3.4. Metin Kısmı

Kalebend defterlerindeki kayıtlarda hüküm başlıklarından sonra olayın anlatıldığı metin kısmı yazılmaktadır ki bu bölüm hükümlerin muhteviyatını oluşturması bakımından oldukça önemlidir. Metinlerin kalıplaşmış bir giriş şekli 406 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 161/3. 407 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 5/2. 408 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 85/1. 409 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 77/1. 410 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 71/4. 411 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 148/2. 412 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 103/2. 413 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 71/2. 414 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 28/4. 415 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 156/3.

olmamakla birlikte yazılan hükümlerin uzunluğunun suçluların sayısı ve işlenen suça paralel olarak değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir.

Süreç kısmında da belirtildiği üzere suçluların cezalandırılmasında merkeze yapılan şikayetler önemli rol oynardı. Yapılan bu şikayetler genel olarak metnin giriş

kısmında belirtilmiştir. Zilhicce 1182/Mayıs 1769 tarihli hükümde416; Bayındır

Kazası Naibi'nin merkeze mektup göndererek bazı şahıslar hakkında şikayette bulunduğunu giriş cümlesindeki "Sen ki Bayındır kazası Nâ’ibi Mevlânâ-yı mûmâ-ileyh Seyyid Mustafa zîde ilmuhûsun Rikâb-ı hümâyûnuma mektub gönderüp …" ibaresinden anlaşılabilir.

Eğer bir şahıs hakkında suç işlediğinden ötürü bir şikayet varsa, bu şikayetin hangi belge türüyle yapıldığı da ayrıca giriş kısmında belirtilmektedir. Hükümlerden anlaşıldığı kadarıyla yapılan şikayetlerin genel olarak arzuhal, arz-ı mahzar, ilâm, takrir, telhis gibi belge türleriyle gerçekleşmekte olduğu tespit edilmiştir.

Cemaziyelahir 1184/Ekim 1770 tarihli hükümde417

; "Hâlâ Saray-ı atik-i maʻmûrem ağası olan İbrahim zîde uluvvuhû Rikâb-ı hümâyûnuma mühürlü arz gönderüp …" şeklinde bir giriş yapılarak şikayeti yapan şahıs zikredilerek bu şikayetini mühürlü arz ile gerçekleştirdiği belirtilmiştir.

İşlenen suçtan ötürü ahaliden birçok kimsenin zarar görmesi sebebiyle ahalinin toplu bir şekilde merkeze şikayette bulundukları "Bilecik Kasabası ahalileri Rikâb-ı

mülûkâneme arzuhâl sunup …418

" gibi bir giriş cümlesiyle anlatılmaktadır.

Ahali toplu olarak arzuhal gönderebildiği gibi, şikayetlerini meclise toplanarak Kadı veya Naib'e iletip onun vasıtasıyla da gerçekleştirebilirlerdi. Mesela;

Rebiyülevvel 1185/Haziran 1772 tarihli hükümde419

; "Sen ki mevlânâ-yı mûmâ-ileyh Mustafa zîde ilmihûsun Rikâb-ı hümâyûnuma mektub gönderüp merhûm ve 416 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 3/2. 417 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 82/2. 418 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 80/1. 419 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 116/1.

mağfurûnleh Sultan Selim Hân tâbe serâhunun vakfı mukâtaʻatından nâhiye-i mezbûrede sâkin ulemâ ve sülehâ ve e’imme ve hutebâ ve reʻâya ve berâya Meclis-i şerʻa varup …" ifadesiyle bir giriş yapılarak ahalinin toplu bir şekilde meclise gidip şikayette bulunduğu ve bu şikayetlerini merkeze naib aracılığıyla ilettikleri belirtilmiştir. Görüldüğü gibi devlet görevlilerinin başvuruları ile yapılan şikayetler üzerine yazılan hükümler "Sen ki" ifadesiyle yazılmaya başlanırken, halktan kişilerin başvurularında başvuran kişinin ise ismine hitap edilmiştir. Mesela; Zilkade

1185/Şubat 1772 tarihli hükümde420

; "Mehmed nâm kimesne Rikâb-ı hümâyûnuma arzuhâl idüb …" şeklinde başvuru yapan kişinin ismiyle bir giriş yapılmıştır.

Metindeki giriş cümlesinden sonra suçlu veya suçluların nereli oldukları, meslekleri, lakapları ve isimleri belirtilerek işlenen suç hakkında bilgi verilmektedir. Kimi hükümlerde işlenen suçlar tam olarak belirtilmezken hükümlerin çoğunda işlenen suçlar ayrıntılı bir şekilde anlatılmaya çalışılmıştır. Genellikle taşra bölgelerinde işlenen ve halkın genelinin mağdur duruma düştüğü durumlarda halkın işlenen suçlardan ötürü duyduğu rahatsızlığı belirtmek için, "ahâlinin perâkende ve perişân olduğu", "kasaba-i merkûmenin mezbûrun cevr ü ezâ ve taʻaddisinden vâreste olmak içün", "kalebend olunmadıkça reâya ve ahâlinin emîn ü râhatı olmayacağı" gibi ifadeler kullanılarak ahalinin bu suçlu veya suçlulardan kurtulmaları gerektiği belirtilirdi. Bazen işlenen suçun ispatlandığını anlatmak için "şakî-i mezbûrun ahvâli lede's-sû‘al sû-i hâli bâlâda tahrîr olunduğu vech

üzere…421

" gibi bir ifadeye yer verilerek suçlunun ahaliden sorulduğu ve hükmün yukarısında anlatılan suçun sabit bulunduğu belirtilmektedir.

Suçlulara ceza verilirken zaman zaman başka şahıslara da gözdağı vermek ve bu sayede benzer suçların işlenmesini önlemek amacıyla metin kısmında suç

anlatıldıktan sonra, "ibret olmak içün kalebend olunmak bâbında422

", "emsâline ibret 420 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 159/2. 421 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 26/2. 422 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 219/4.

zımnında nefy ve iclâ ve menfiyyen ikâmet itdirilüp423

" gibi ifadelerinde sıkça kullanıldığını görmekteyiz.

Suçlular için eğer işledikleri suçlar ağır değilse ceza verilmeden birkaç defa tenbih edilme yoluna gidilirdi. Fakat suçlular tenbih edilirken uyarılara uymaz ise ceza verileceği de hükmün metin kısmında ayrıca belirtilmekteydi. Şaban 1186/Kasım 1772 tarihli hükmün sonunda yer alan "maʻrifet-i şerʻle kendülerine tenbîh ve eğer bundan sonra memnûʻ ve mütenebbih olmayûp harekât-ı

nâ-ber-câlarında ısrâr iderler ise ibreten li'l-gayr kalʻabend olunmaları424

" ifadesi bu uyarının açık bir göstergesidir. Şahısların uyarılara kulak asmayarak suçları işlemeye devam ettiklerinde ise verilen ceza hükmünde bu suçlu veya suçluların daha önceden uyarıldıkları ancak suçları işlemeye devam ettikleri "bi'd-defaʻât kendülere tenbih

olunmuşken mezbûrlar mütenebbih olmayup425

", "kendüye tenbîh olunmuşken

mütenebbih olmayup426

" gibi sıkça rastladığımız ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Metinlerde suç anlatıldıktan sonra sırada suçlulara ne ceza verileceği ve bu cezayı nerede çekeceği kısmı yer almaktadır. Bu şekilde suçlular için, ceza ve ceza yerleri belirtildikten sonra verilen emir yeniden tekrar edilerek suçluların tayin olunan çavuş gözetiminde ceza mahalline ulaştırılması, ulaştığında ise kale Dizdarı veya mahallin yöneticisine, suçlunun firarına karşın iyi bir şekilde muhafaza etmesi son olarak da suçlunun oraya ulaştığına dair İstanbul'a bir ilâm gönderilmesi emredilmektedir.

Suçluların tahliye edilmeleri için yazılan ıtlak hükümlerinde ise genellikle serbest bırakılması için kimin hangi belge türü ile başvurduğu belirtilirdi. Başvurular şahsın kendileri tarafından yapılabildiği gibi ailesi, yakınları, ikamet ettiği mahallin ahalisi veya bir yönetici tarafından da gerçekleştirildiği pek çok hükümde ayrıca yazılmaktadır. Ancak bu başvurulara metnin başında olduğu gibi daha sonra da 423 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 185/1. 424 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 197/3. 425 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 161/2. 426 BOA, A.DVNS.KLB.d., nr. 17, s. 177/1.

değinildiği gözlemlenebilmektedir. Zilhicce 1184/Nisan 1771 tarihli ıtlak

hükmüne427

; "İstambol sâkinelerinden Hadice nâm hatun Rikâb-ı hümâyûnuma arzuhâl idüp" şeklinde şahsın salıverilmesini isteyen kişinin belirtildiği bir giriş yapılmışken başka hükümlerde suçlu, işlenen suç ve bu suça verilen ceza zikredildikten sonra da kimlerin tahliye için başvuru yaptığı belirtilebilmektedir.

Tahliye için yapılan başvurunun giriş kısmında belirtilmesinden sonra suçlunun kim olduğu, suçu nerede işlediği, hangi suç veya suçlardan dolayı ceza aldığı ve bu cezayı nerede çektiği yazılarak tahliye başvurularında belirtilen gerekçeler anlatılmaktadır. Sonrasında tahliye için gerekli şartlar da ileri sürülülerek hüküm son buldurulurdu.

Benzer Belgeler