• Sonuç bulunamadı

2 — 1962

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2 — 1962"

Copied!
52
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

:::::::: .:

:::::::::::::::::::•

: : : : : ; : : : : : : : : : : : : . : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : :

::::::

::::::

:::::::::

ifiiii::::

2 — 1962

XXXII nci YIL İ S T A N B U L FîATI : 12,50 T.L

(2)

m o

«

k a G İ T SANAYİİ

gibi muhtelif sanayi kollarında kullanılan TUTSAN BONCUK j TUTKAL yüksek evsafta STANDARD bir imalâttır.

• DAİMA AYNI EVSAFTA imâl edilir.

• Kuruma müddeti daha kısadır

• Yapıştırma kabiliyeti yüksektir

• Suda çabuk erir

• Leke bırakmaz yabancı madde

O T S ^

e t m e z

• Kullanışta fire vermez

h ® a s ^ T U T K A L s a n a y i i A . Ş .

\ § ) ^ Q Aşir efendi Cad. Alyanak Han Kat 3

^ İstanbul Tel: 224820

ARK. 176

(3)

L'ARCHITECTE T H E A R C H I T C E T

P E R I O D I Q U E D ' A R C H I T E C T U R E P E R İ O D İ C A L PUBLICATION O N A R C H I T E C T U R E , O ' U R B A N I S M E e t d e D E C O R A T I O N T O W N P L A N N I N G A N D D E C O R A T I O . M

No. 307 _ 1962 İ Ç İ N D E K İ L E R :

• Edirnenin 600. Fetih yılı münasebetile, Y. Mimar Zeki Sayâr, 51 • Bir apartman binası, Y. Mimar R. Zipcı, A. Akın, 53 • Kilyos tesisleri, Türkiye Turizm Bankası, 57 • Edirne, Ord. Prof. K. İsmail Gürkan, 64 • 600 sene sonra Edirnenin müstesna manası, Ord. Prof. S. Ünver, 67 • Türkiye ile Yunanistanı bağlıyan yeni köprü, 73 • İsviçre mimarîsi, Y. Mimar E. Evren, 74 • Y. Mimar Vasfı Egeli, 75 Q

E s k i s u

tesislerinde menba başlarında konan nişan taşları, Dr, Saadi Nirven, 77 • Adana Va - kıf İş ham proje müsabakası, 79 • Haberler, 81 • Ankara Gülhane Askerî Tıp Aka- demisi mimarî proje müsabakası, 82 nBibliografya, 92 • Piyasa fiyat cetveli, 94.

No. 307 — 1962 S O M M A İ R E :

• A l'occasion du 600 eme anniversaire de la conquete de la ville d'Edirne, Arch.

Zeki Sayâr, 51 • Un nouveau immeuble â appartements sis â Maçka (istanbul), Arch. R. Zipci, A. Akın 53. • Les installations touristiques â Kilyos, 57 • Edirne, Ord. Prof. K. İsmail Gürkan, 64 • La situation exceptionnelle d'Edirne apres 600 ans, Ord. Prof. S. Ünver, 67 • Le nouveau pont qui relie la Turquie et la Grece, 73 Q L'Ar- chitecture en Suisse, Arch. E. Evren. 74 • A propos de la mort de l'architecte Vasfı Egeli, 75 Q İndicateurs en pierres placees pres d'anciennes sources d'eaux, Dr. Saadi Nirven, 77 • Projet du concours d'un immeuble bureaux â Adana, 79 • Nouvelles, 81 • Projet du concours pour l'Academie militaire medicale Gülhane â Ankara, 82

• Bıbliographie, 92 • Liste des prix des materiaux de construction, 94.

No. 307 — 1962 C O N T E N T S :

• The 600 th Anniversary of the Conquest of Edirne, Arch. Z. Sayâr, 51 • A new Appartment, Arch. R. Zipcı, A. Akın, 53 • The touristic Establishments at Kilyos .(İstanbul), The Turkish Bank of Tourism, 57 • Edirne, Prof. K. İsmail Gürkan, 64 . • The special meaning of Edirne after 600 years, Prof. S. Ünver, 67 • The new bridge which links Turkey and Greece, 73 • Swiss Architecture, Arch. E. Evren,

•<4 • The late architect Vasfı Egeli, 75 • Sign stones which were put to indicate old fountains, Dr. S. Nirven, 77 • Building Design contest for the Adana Vakıf Of- fice Building, 79 • News, 81 • The Architectural project competition of the Gülhane military Medicine Academy at Ankara, 82 • Bibliography, 92 • Market price list, 94.

Pour tout payement et demande des ren- seignements; ainsi que pour tout envoi des documents, tels que photos, articles, annon- ces bibliographie a inssrer, s'adresser â la Direction.

Abonnements pour l'etranger I an 5 Dollars Prix de ce numero 1.25 »

Ali subscriptions, letters, photos, articles, advertisements ete. Should be addressed T o : A R K İ T E K T

No. 33, Anadolu han Eminönü, İstanbul Turkey Subscription rates :

Annual subscription Dollars 5.00 Single copy » 1.25

(4)
(5)

M İ M A R L I K , Ş E H İ R C İ L İ K V E B E L E D İ Y E C İ L İ K D E R G İ S İ

•Revııe t r i m e s t r i e l l e D ' a r c L i l e c t u r c - Q Q u a r t e r l y p u b l i c a t i o ı ı otı A r c h i t e c - D r e i r a o n a t s z e i t s c h r i f t f ü r T V u r b a ı ı i s m e et d e s a r t s d ö c o r a t i f s t ü r e c i t y p l a ı ı n i a g a n d d e c o < a t i o n b a u k u n s t , s t a e d t e b c u u n d d e k o r a t i o n

İ M T İ Y A Z S A H İ B İ V E B A Ş Y A Z A R I : Z E K Î S A Y A R . U. N E Ş R İ Y A T M Ü D Ü R Ü A B İ D İ N M O R T A Ş A D R E S : A R K İ T E K T A N A D O L U H A N N o . 33 E M İ N Ö N Ü . İ S T A N B U L T E L E F O N : 2 2 İ 3 0 7

BAŞ YAZI

K U R U L U Ş U : 1931

Cilt: 31 No. 307

. A b o n e ş a r t l a r ı :

Yıllığı 40.— T.L.

Altı aylığı 22.50 T.L.

Bu sayı 12.50 T.L.

Yabancı m e m l e k e t l e r için: 50.— T.L.

EDÎRNE'NÎN 600. FETİH YILI MÜNASEBETİLE!

Zeki SAYAR

ARKlTEKT'in KOLLEKSİYOMLARI • 1931 — 1935 beher cildi 30.— T.L.

1 9 3 6 — 1 9 4 0 » » 30.— T.L.

1941 — 1945 » » 30.— T.L.

1946— 1 9 8 1 » » 35.— T.L.

İlân tarifemiz talep üzerine gönderilir.

Yazı; foto; r e s i m ve a b o n e b e d e l l e r i ARKİTEKT'in adresine posta ile gönderil- melidir. Basılmıyan yazılar iade edilir.

Adreslerini değiştiren abonelerin en geç iki ay içinde idarehanemizi haberdar etme- leri lâz:mdır. Aksi takdirde kaybolan der- g i l e r d e n M ü d ü r l ü ğ ü m ü z m e s ' u l i y e t k a -

b u l e t m e z .

Muhabirlerimiz :

Almanya : Prof. Eyüb K Ö M Ü R C Ü O Ğ L U Fransa : Y. Mimar Halûk T O G A Y — İs- viçre : Y. Müh. Mimar Güneri D U T İ P E K — İtalya : Baran Ç A Ğ A — İzmir : Y. Mimar Harbi H O T A N — A N K A R A : Y. Mimar Ferzan BAYDAR.

Önümüzdeki günlerde, Edirnenin 600.

Fetih yılı kutlanacak... çok sakin bir şekilde hazırlanan bu törene, ne yazık ki gereken ehemmiyeti veremiyoruz. Bu biraz da bu gibi merasimlere alışık olmamamızdan ileri geliyor. Edirneliler ve idareciler şehirlerinin şanlı ve büyük geçmişini kutlamağa hazır- lanırken, gönüller bunun memleket çapında bir anı olmasını ne kadar istiyor.

Osmanlı Türklerinin tarihinde Edirne'nin er/jdiği medeniyet seviyesini ve bugünkü Edirne'yi hepimiz biliyoruz. Edirne Osmanlı hükümdarlarına başkentlik etmiş, bu sebep- le kültür, san'at, mimarî yönlerinden yük- sek bir seviyeye erişmişti.

Sonra, sonradan Osmanlı devrinin geril- mcsile beraber, Edirne'de her şeyi yavaş ya- vaş kaybetmiş, erişdiği medeniyet seviyesi ise bu gün tarihe mal olmuştur.

Edirne, yalnız Osmanlılar devrinde değil.

Cumhuriyet devrinde de maalesef çok ih- mal edilmiştir. Hattâ, tarihî mimarî eserle- rin bir çoğu daha çok Cumhuriyet devrinde tahrip edilmiştir. Bugün hiç bir kıymeti kalmamış olan stratejik mülâhazalar ve kararlarla, Cumhuriyet hükümetleri Edirne- de hiç bir ümran hareketi yapmadıkları gibi, eskinin de tahribine sebebiyet vermişlerdir.

Se r h a t şehri kompleksi, her hangi bir harp vukuunda tahliye edilme ihtimalleri Cumhuriyet devri hükümetlerini Edirne'ye karşı ilgisiz bırakmış, bu ilgisizlikten yerli halk ta, huzursuz olduğundan Edirne yıldan yıla boşalmış ve mimarî eserleri yıkılmış, bilhassa sivil mimarimizde çok büyük yeri olan ahşap evleri yıkıcılara verilerek sökül- müş, Edirne işi denen ahşap tavan, kapı ve pencereleri, İstanbul antikacılarının eline düşmüştür.

Halbuki Edirne, mimarî eser bakımından başkentlik yapmış şehirlerimizin en karakte- ristik olanıdır. Hiç bir şehrimizde, mimarî e- serler Edirnedeki kadar toplu bir halde değil- dir. Muhtelif tarihlerde inşa edilmiş olmala- rına rağmen bu mühim eserler, bir manzu- me teşkil edecek şekilde toplu bir haldedir.

Bilginler Edirnedeki eski eserlerin sayısını 350 den fazla olarak tesbit ediyorlar. Ne yazık ki, ancak bunlardan 75 - 80 kadarı ayakta kalmış diğerleri tahrip edilmiş, bir kısmı tamamen ortadan silinmiştir.

Tıpkı Avrupadaki, tarihî şehirler gibi, Roma'yı gezenlere rehberler, şöyle hitap e- derler :

Rcma'yı yalnız tabiî afetler değil, bel- ki onlardan fazla, kendi sakinleri tahrip

(6)

ARK. 177

etmiştir. Her yeni bina yapılırken bir kaç eski bina yıkılmıştır. Çünkü o devirler- de, bu eserlerin değerleri hakkında kimse- nin bilgisi yoktu. Buna rağmen yine de Romada bir çok eser kalmıştır.

Biz de aynı sözleri Edirne için söyleyebili- riz. Yine de Edirnede bir çok eser kalmıştır.

Evet, yalnız bir farkla, Romalıların yüz- yıllar önce yaptıkları tahribatı biz yaşadığı- mız yüz yılda yaptık, el'an da yapmaktayız!

Evet Edirne, ayakta kalmış ve yarı tahrip edilmiş seksen - yüz eski eseri ile bir tarih hazinesidir. Öyle bir hazine ki, bir benzeri daha yoktur.

O halde, Edirneyi nasıl kalkındıracak ve 600 yıllık medeniyetini nasıl dile getirece- ğiz?

Edirne, Türkiyenin Avrupadaki kapısı ol- ması itibarile tarih ve kültür değerinden başka politik değer de taşımaktadır. Edirne, metodlu bir plân ile Türkiyenin, bir Vero- nası, bir Floransası olabilir. Bunu temin için Edirne ve Trakyaya özel bir Devlet plânı hazırlamak kâfidir. Edirne'yi derleyip topla- yacak olan bu plân sayesinde, Avrupadan memleketimize girenlere, Türk medeniyeti- ni gerçek yüzüyle göstermek imkânını elde edebiliriz. Bugün Edirne için ayrı ayrı yapı- lan çalışmaları birleştirmek lâzımdır. Va- kıflar, Turizm ve Eğitim Bakanlıklarının ve diğer resmî teşekküllerin gayretlerini birleş- tirmek, belli yıllara bölünmüş bir «Edirne ve çevresi plânı» ile çalışmak çok verimli sonuçlar verebilir. Çünkü Edirne tabiat, Coğrafya, kültür bakımından Türkiyenin

en zengin bölgelerinden biridir. Artık «ser- hat» şehri kompleksinden kurtulmak ve bu sahada Avrupa şehirlerini gözlemek kâfidir.

Avrupa'da hudutlar kasabaların içinden ge- çer şehirlerin yarısı bir memlekette diğer yarısı başka memlekette olduğu halde, hiç bir millet kendi şehrini ihmal etmez. Bilâ- kis, oralarda, kültürü ve ekonomisile daha kuvvetli olmağa çalışır ve gayret gösterir.

Harplerde, şehirler bir müddet için kay- bedilebilir. Fakat medeniyeti, kültürü olan milletler yeniden şehirlerine sahib olurlar.

Yakın tarihte bıınun bir çok misalleri gö- rülmüştür. Bugün bu gerçeği daha iyi anlı- yor ve duyuyoruz. Yıllar boyu ihmal ettiği- ğimiz Edirne ve çevresini kalkınaıralım ve dünyaya Edirne Medeniyetinin belgelerini tanıtalım.

(7)

BİR APARTIMAN BİNASI (Emlâk caddesi)

Proje ve kontrol : Y. Mimar Rana Zipcı Y. Mimar Ahmst Akın

Bu apartıman, Emlâk caddesi üzerinde i- kiz olarak teşekkül eden bloklardan birinde-

dir. Bir tarafı bitişik, üç tarafı bahçe için- de tanzim edilmiştir. Arkada servis bahçe-

sinde apartımamn hususî garajı vardır.

Bodrumda, kalorifer ve şoför odaları ile

(8)

h

i l l i l

v S Ş K . • '< - ı- <...

to^msRy,*

zemin kattaki dairelerden birisine ait dahilî merdivenle irtibatlı yatak odaları vardır. Bu dairenin salonları zemin katta tanzim edil- miştir. Ayrıca arka kısımda ikinci bir daire

vardır. Birinci ve ikinci katlar çift daire, di- ğ3r katlar tek daire olarak yapılmıştır. Te- rasda bahçe içinde bir daire yapılmıştır.

Tek daireler 3 ayrı salon, 4 yatak odası,

iki banyo, hizmetçi odası, iş ofisi, duşu, W.

Cl. ti, mutfak ve W.C. li vestiyerden ibaret- tir. Manzaraya hakim olan köşede salonlar- b. i.tibatlı bir kış bahçesi yapılarak, tabiat

(9)

apartıman bünyesine alınmak istenmiştir.

Parka nazır bulunan bu binanın tabiatla bağdaşmasını temin etmesi ve daha sıcak bir tesir yaratması için dış cephelerde bel ahşap kullanılmıştır. Bu itibarla, ahşap jaluzilere ilâveten, korkuluklar ve cephe parçaları ci- lâlı ahşap ile kaplanmış, Cephede ayrıca motif olarak beton petekler kullanılmıştır.

Apartmanın muhtelif görünüşleri

(10)
(11)

i

Umumî görünüş

T Ü R K İ Y E T U R İ Z M BANKASI

K U M K Ö Y « K İ L Y O S » T E S İ S L E R İ

Proje ve Tatbik : Türkiye Turizm Bankası Fen Heyeti

Birkaç yıl önce Türkiye Turizm Bankası- nın (Kilyos) Kumköyde yaptırdığı plâj, otel, gazino ve dinlenme evlerinden teşekkül eden tesis, yaz aylarında İstanbul.un dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarına geniş bir şekilde cevap

vermekte ve rağbet görmektedir. Banka projelerini yayınladığımız büyük oteli bu sene ikmal edecek, bu suretle gelecek yaz daha geniş bir şekilde halkın istifadesine a- çılacaktır.

4 i A

(12)
(13)

Plajın bir görünüşü

(14)
(15)

K U M K Ö Y , otel ve gazinonun toplu görünüşü

Gazino Terası

(16)

TUklZM BANKASİ KİLYOS OTELİ &AUCC TANZİMİ

(17)
(18)

E D İ R N E

Grd. Prof. Kâzım İsmail GÜRKAN

T U N C A ile ARDA Meriç nehrine orada dökülürler, bu kavşakta şehir kurulmuş ve büyümüştür.

Yirmi yıl önce bir yıl dönümü münase- betiyle Edirneye misafir gittiğimiz zaman umum müfettiş oturduğu konağın balkon- larına bu adları verdiğini söylemişti: Meriç.

Arda, Tunca...

Edirne ve Paşaeli livası hakkında, sanat, tarih, coğrafya ile ilgili bir kaç yayın da o zaman yapılmıştır. Bugünkü Edirnede tür- lü iyi hareketin üstünde vâli Hacı Adil be-

yin adı var. Son devirde ebedileşmiş bir isim.

Balkan Faciasına kadar devletimizin en büyük vilâyetlerinden biri olan Edirne 42 bin kare kilometre arazi üzerinde idi. Dü- şünmeli ki, Kırklareli, Tekirdağ, Gelibolu- dan başka şimdi Yunan arazisinde kalan De- deağaç (Alexandrupolis) ile Gümülcüne de Edirnenin parçaları idi. Bir ülke kadar bir vilâyet.

Bunları verdikten daha doğrusu parçala- dıktan sonra Edirne şimdi bir hanedan düş- künü manzarasını gösteriyor. Fakat yine de güzel, kıymetli ve yarın için ümitli.

E D İ R N E anıtlarının toplu bir halde bulundukları semtin plânı

(19)

Edirneden söz edişimizin vesilesini tabiî înlıycrsunuz. Birinci sultan Murad'ın Lala Şahin Paşa, Evrenos bey, Hacı il bey ku- mandasındaki orduları 1362 yılı temmu- zunda Edirne tekfurunu kaçırtarak şehre girmişlerdi. İşte onun 600. yıldönümündeyiz.

O günden bu güne Edirnenin tarihimiz- de mühim vak'alara sahne olduğu, sanat, edebiyat, ilim tarihimizde yer aldığı bilinir.

Profesör Arif Müfit Mansel'in (Trakyanın kültür ve tarihi) adlı eseri bıı alanda geniş bilgi verir.

Edirnenin abideleri: başlıca camileri top- hane. Darüşşifa medeniyetimizin birer şahi- di halindedirler. Başta Sinanın şaheseri Seli- rıiye! Çarşısı, Kervansarayı, bedesteni, medreseleri, çeşmeleri, köprüleri Bursadan sonra Osmanlı devletinin 2 ci merkezi olan (payitaht) bu şehirde oturan insanların za- manına göre bir (site) yi nasıl kurmuş ol- duklarını gösteriyor.

Edirne coğrafi durumu, askerî önemi ik- tisadî önemi ile tarihten beri dünyanın üze- rinde durduğu merkezlerden biri haline gel- miş, Edirne üstüne yabancı dillerde çok e- ser yazılmıştır. Bizde de (Riyazi beldeyi E- dirne) den (Evliya Çelebi) den bu yana e- peyce kitap çıkmıştır. İşte (Mahrusa-ı Edir- ne) böylece mühim bir merkezimizdir.

Bu arada Darüşşifa biraz daha incelen- meye değer. Zira Çelebi Sultan Mehmed'in Bursa'da kurduğu Sultaniye medresesinden sonra hükümet merkezinin Bursadan Edir- nîve geçmesiyle tabiî büyük ulema, bu ara- da hekimler de yer değiştirmişlerdir. Zaten Anadolu Selçuk devletinde de, Osmanlı dev- letinde de bu hep böyle olmuştur. Edirne hükümet merkezi olunca devletin siyaseti oradan Avrupaya ve Bizans'a empoze edil- meye başlanmış, İstanbul fethi orada hazır- lanmış; Hacı Bayram-ı Veli'den Ak Şem- seddine kadar büyük bilginler orada padi- şahın sarayında toplanmışlardır.

İkinci Selim zamanında — ki İstanbul fet- hinden çok sonradır — Darüşşifa hekimle- rinden (Sinan oğlu Atai) isminde birisinden bahis edilir. Edirne daruşşifasında yetişmiş, meşhur olmuş bir hekim, lâkin eseri yok.

Bu itibarla bu akşam gençlerimizden bir ri- cam olacak: Edirne Daruşşifasını biraz da- ha incelemek... Bu önemli bir konudur, zi- ra bu Daruşşifada müzik ve su ile akıl has- talarının tedavi edildikleri muhakkaktır.

Sayın dinleyenlerim;

İkinci ricamızı da Millî Eğitim Bakanlı- ğına, Vakıflar İdaresine ve diğer ilgililere

tevcih etmiye müsaadenizi rica ederim. Ben son yıllarda bu serhat şehrimize bir kaç defa gittim küçücük bir otel bile Edirnede kal- mayı kolaylaştırdı. Şehrin sivil mimarisi bel- ki o kadar mühim değil. Ama bizim tarihi- mizde çek esaslı yeri olan dinî mimarimizin burada büyük izleri var. Selimiye ve Mu- radiyenin tamir edilmekte olduklarını gör- düm, bir de çarşı bitmiş !

Acaba diğer büyük camiler bilhassa Be- vazit, medreseler, türbeler de tamir edile- mez mi? Bu şehirden iki ayrı kapıdan çıka- rak iki komşuya geçtiğimiz zaman görülen farkı herkes biliyor. İşin turistik tarafı, ma- lumu ilâm olacak amma şu 600. yıldönü- münde bu kadarının olsun ele alınmasını candan dileriz.

Ben size (Edirne sarayı) adlı mükemmel eseri yazmış olan rahmetli bir meslektaşımı da hatırlatacağım : Radyolog doktor Rıfat Osman. 1933 yılında vefat etmiş olan Os- man bevi pek az ben de tanırım. Hassas, ince ruhlu, biraz gamlı, ressam olan bu zat devamlı tetebbü eden olgun bir insandı.

Memleketi olan Edirne ile çok yakından il- gilenmiş ve bize adını ettiğimiz kitabı bırak- mıştır, Bu kitap 1957 de Türk Tarih Kuru- munun yedinci serisi arasında 30 numara ile basılmıştır. Önce bu muhterem insanı biraz tanıyalım. Rifat Osman Fatihin babası ikin- ci Sultan Murat zamanında Tosyadan Edir- neye gelip yerleşen seceresi muntazam, için- de maruf insanlar bulunan eski bir ailenin çocuğudur. Babası Tosyevî yazıcı zade Os- man beyidir. İstanbul'da oturmuştu. Rifat bey 1874 yılında Üsküdarda doğmuştu. Se- limiye ilk okulu. Edirne Paşa kapısı, okulu, Çengelköy Kuleli Tıbbiye İdadisini bitirdik- ten sonra Askerî Tıbbiyeye geçmiş oradan da 1898 de yüzbaşı rütbesile doktor olmuş- tu. Tarih, Wurtenburg Fizik hocası VVilhelm Conrad Röntgen'in adı ile anılan ışınların tatbikata girdiği yıllara rastlıyor.

Bu itibarla Rifat Osman arkadaşı Esat Fevzi ile beraber bu işe merak ediyor ve bizde ilk röntgenciler olarak yetişiyorlar.

Rifat Osman şahsen Edirne, Selânik Ma- nastır askerî hastanelerinde ilk röntgen ci- hazlarını kurmuş sonra yine bir müddet E- dirne ve Haydarpaşa askerî hastanelerinde çalıştıktan sonra emekliye ayrılmıştır. 1933 yılı Mayıs ayında Edirnede vefat edince onu şehrin dışında Mimar Sinanın torununun gö- müldüğü secdegâhın hatiresine gümdüler.

İstanbul'dan Edirneye girerken şehre çok yakın caddenin sağına rastlayan bu secde- gâhın önünde durunca Rifat Osman'ın kab- ri de ziyaret edilmiş olur.

Çok sevdiği Edirneye dışarıdan bakarak Selimiyenin narin minarelerinin himayesinde yatmaktadır. Rifat Osmanın pek çok resim- leri ve yayınları kalmıştır. Basılanlar ara- sında Edirne Rehnüması adlı bir kitabı da vardır. Denilebilir ki, Edirne müzesini ku- ran da odur. Edirne Sarayı eserine bir göz atalım.

Türk Tarih Kurumunun himmeti ve Sü- heyl Ünver'in gayretile yayınlanan bu kita- bın başında Rifat Osman'ın kaleminden çık- mış bir önsöz vardır. Müellif henüz genç bir tıb talebesi iken dünya ve millî tarihimize na- sıl merak sardığını orada anlatıyor. 3 üncü Selim vakasını okuduğu için mektep hapis- hanesinde 28 gün, Fransa ihtilâli tarihini tercümeye kalktığı için de Harbiye hapis- hanesinde 3 ay yattığını hikâye ediyor. Ab- dülhamit'in meşhur hafiyesi İsmail Paşanın emri ile babasının kütüphanesinin nasıl ya- kıldığını anlatıyor. Kendi tabirile, Abdülha- mit hükümetinin ilim ve irfana ve bilhassa tarihe ilânı husumet ettiğini - söylüyor ve kitabını geleceğin genç kuşağına ithaf edi- yor.

Rifat Osman'ın tıb talebesi iken başına gelenler tabiî Sultan Hamid'iıı bir çoklarına reva gördüğü marifetlerindedir? Sarayı cedi- di âmire denilen ana konuya gelinceye ka- dar Bizanstan itibaren Edirnenin kasırları- nı, köşklerini, bahçelerini ve saray odala- rını ve sofalarını tarif ederek, ayrıca kita- ba güzel vesikalar, fotoğraf, kroki ve plân- lar eklemiştir.

Edirne sarayının ikinci Rus istilâsı sırasın- da yani, 93 harbi denilen 1878 seferinde başkumandan olan Ahmed Eyüb paşanın emrile yakıldığını da yine Rifat Osman bey söyler.

Bu saray kışla artığı eski saray vesai- re... Edirnenin bu büyük kayıpları or- tasında tarihî gezdirirken neler hayal et- tim bilir misiniz. Geçenlerde sık sık sözü edildiği halde bugünlerde unutulmuş gibi görünen bir Edirne Üniversitesi konu- muz vardı. Acaba, Avrupaya açılan kapımız olan biricik bu serhat şehrinde tıpkı Erzu- rumdaki Atatürk Üniversitesine nazire gibi, büyük bir bilgi sitesini esaslı bir plânla bu tarihî toprağa yerleştirmeğe başlıyamaz mı- yız?

(20)
(21)

«... Üç Şeref eli Camii'nin burnıalı bir mina- resi vardır... Bir de Takınıcı Ali Ağa vardır, onun karşısında çalışır akşamlara kadar. Si- garalara ağızlık yapar elli yıldır. Bıçakla de- ğil, yürekle yontar kızılcık ağacını sanırsın.

Edirne tarihi ile eserleri ile tüm onun par- maklarındadır. Burmalı Minare kıvrım kıv- rim ağızlık olur onun elinde. Bir türkü gi- bi ağızdan ağıza bütün Türkiyeyi dolanır durur... Bir, Takınıcı Ali'yi gördüm Edirne- de, gerçekten ysşaysn yaşatan. Var olsun...»

TAN ORAL

600 SENE SONRA EDİRNEMIZIN MÜSTESNA MANASI

Türk milleti 9 asırdır Ana Vatanda ve 6 asırdır Edirne'de, niçin 600 yıldır Rumelin- deyiz? Çünkü Türk, şahsî ve memleket a- daletinde, karakterinde vs cemiyet hayatın- da örnek bir millet yetişmesi için daha ön- ceki üç asrı kâfi geldi. Öyle bir olgunluk i- çinde Rumeline geçti ki onun adaleti Bal- kanları bir asırda fethediverdi. Ona bir mi- sâl mı? İşte :

Türkler Edirne'yi muhasara ettikleri za- man vakit yaz idi. Varlıklılar kalesine sığın- mış, Türkü tanımıyan korkanlar da kaçmış- lardı. Ş^hir kısa bir zamanda alındı. Sükû- net teessüs etti. Türklerin asla fenalık yap- madıklarını duyanlar geri döndü. Kale için- de evlerini ve dükkânlarını taarruzdan ma-

1362 — 1962

Ord. Prof. Dr. Süheyl ÜNVER

sun kapalı buldular. Bağı olanlar bağlarına girdi. Türkler bağlara girmiş, üzümleri bir güzel yemişler. Fakat her kütüğün dibinde paralan.

Bunu bize bir Rum müverrihi naklediyor.

İşte bu rııh olgunluğu içinde Edirne'ye sahib olduk. Orada müstesna bir medeniyet yarattık.

Edirne'yi alan'Birinci Sultan Murad. Şeh- ri kuran İkinci Sultan Murad. Edirne'de Es- klsaray'da doğan İstanbul Fatihinin Babası.

Bütün devrinin varlıklı devlet ve hükümet adamları ve şehrin ileri gelen zenginlerinin el birliği ile şehir kuruluyor. Kale içinden dtşarlara taşıyor. Artık her asırda Edirnede, İstanbul'la boy ölçüşecek ve Rumeli'de Tüık

şehirlerine örnek olacak bir yeni ve muaz- zam bir site doğuyor.

Kenya, Bursayı, Bursa Edirneyi, Edirne Filibeyi yapıyor. Edirne okadar güzel ve herkesin gıbta ettiŞi bir şehir oluyor ki şair- ler her asırda Edirneyi terennüm ede ede bitiremiyorlar.

Anadolu Selçuk İmparatorluğunun son se- nelerinde Uc Beği Osmanlıların payitahtları Yenişehirde, akabinde Bursa'da, ondan son- ra da Edirne sırada üçüncü oluyor. Dördün- cü de yine Edirne'nin bize mâl edeceği İs- tanbul'da olacak amma Edirne payitahtlık şerefini asla bırakmamış, Osmanlı saray ve hükümetinin adeta asırlar boyunca İstanbul'- dan sonra ikinci baş şehri olarak kalmıştır.

Edirne'de Birinci Sultan Murad ancak

(22)

W)

t?e T"«k e o R p ü t . T U T M Î H E T Tüe«ısr._we « V . çfvAiıst.Hİ5Î JU^U

«ÎMkCi çie sıvı*, tprvııj K" »U ZATA. WİM&C,Pİ

onflcr CifŞE^E BÎR ÎUCE KU88E oTUBT-

uîfs* o . T^SMTİ-uicr çâp

p o l p u t M u f U s . SuauVKÜÎUc. fctvt . t u k . s e K 4 . » t o L u u? < x T l R (JKTIÎ. C a t I a H ! ? S ü <U2 gTfc

L)ERIVJT>E|J S£î,ıuı OUL(ne.AW«,K,f utfJE US» îLaTl'SÎUE U6

toÎKut sesT a ^ - T s r - l ^ t î

devlet idarelerini de içine alan bir saray yaptırabiliyor. Yıldırım zamanında bir sem- tini ve camiini buluyoruz. Fetret devrinde Emir Musa ve İsâ ve Süleyman çelebiler za- manında eski camie başlanıyor. Onu Çelebi Sultan Mehmed bitirebilmiştir. Oğlu İkinci Sultan Murad'dan sonra Edirne esaslı olarak ele alınıyor. Yeni Saray'a başlanması onun zamanında. Üç Şerefeli ve Muradiye de ve hamam, medrese gibi imaret sistemimize da- hil olan âbideler de öyle.

Fatih zamanında bir taraftan yeni payi- taht olan İstanbul'da imar hareketlen' devam ederken Edirne asla ihmâle uğramamıştır.

Oğlu Bayezid orada muazzam bir site kur- duruyor. Yavuz Sultan Selim'in kısa padi- şahlık devri hep şark'a müteveccih geçiyor.

Edirne'de birşey bulamıyoruz. Lâkin oğlu Kanunî, Edirne'yi ihmal etmiyor. Yeni Sa- ray'ın noksanları tamamlanmıştır. Zira her geçişte orada kalıyor.

Oğlu İkinci Sultan Selim meşhur Selimi-

yeyi Mimar Koca Sinan'a kurduruyor. Ar- tık Edirne mamur şehirlerimizin başında ci- hanşümul mimarı abideleriyle birinci safın- da yer alıyor.

Ondan sonra ufak tefek imar hareketleri devam ediyor. Artık Edirne Osmanlı padi- şahlarının XIX uncu asır başına kadar ikin- ci payitaht olarak ehemmiyetini kaybetmi- yor.

Vaktaki XIX uncu asır geliyor. Şehir- lerin de insanlar gibi bir devresi var. Artık felâket çanı çalmıştır. Garplıların teşvikiy- le iki defa Rus istilâsı olmuş. İkisi ve bil- hassa 1877 - 1878 de sonuncusu Edirneyi perişan etmiştir. Balkan Harbinde Rumeliyi malûm sebeplerden kaybettik. Hududu Garplı medenî devletler kasden Edirneyi i- kiye bölercesine içinden geçirdiler. Edirne boşaldı ve binaları da çözüldü. U f a k tefek tamirle ayakta tutulmak istenmekte. Nüfusu da artmış bulunmakta. Fakat bu çözüntü berdevam. Bir defa Edirne medeniyetinin mehdi olan bu şehri içinden geçirilen turis-

tik (!) yol hançerlendi, yani önünde bir- şey bırakmıyarak açıldı. Mezarlıkları imha edildi. Birkaç kıymetli taş güç kurtarıldı.

G ü l d e n güne sönmekte olan bu şehrin ör- n3ı'< medeniyetini gelenekleriyle ihya edilme- mesinden dolayı duyulan teessür çok derin- dir. Hele cnun 600 üncü yılı ile bu şehrin idarecilerinden başka meşgul olan da yok- tur. Hükümet bunun ehemmiyetini idrak et- memiştir.. İstanbul'un 500. yılında Türk me- deniyeti tes'idini zamanın idarecileri nasıl sabete ettiler meydanda.

Türkiyemizin hemen her şehrinin bir hu- susiyeti vardır. Onları inkilâplarımız koru- yamadı. Edirne şehrimizin de sayılmıyacak derecede hususiyetleri, üstelik incelikleri var- dır. Her veçhile örnek bir şehrimiz olan bu ikinci payitahtımızda ele alınacak konular okadar çoktur ki bunları bir makale çerçe- vesine sığdırmak mümkün değildir.

Mimari eserlerin beyânını ehillerine bı- rakalım. Fakat şu halk el sanatları ve ince sanatkârların mümtaz eserleri mevzuu bile ayrı ayrı birer monografi mevzuudur.

Bunlar pek çeşitli ve çok sayıdadır. Yani bunların Edirne'de zaman zaman en iyileri ve en inceleri yapılmıştır. Zira padişahların burada kısa ve uzun süren ikametleri Edir- neyi şahane bir şehir halinde mümtaz bir mevkide tutmuştur. Çünkü burada el emeği ve mahsulü işlerin en güzeli mutlaka padi- şaha takdim olunur. Beğendirmek endişesi sanatkârları titiz bir durumda çalıştırmıştır.

Edirnenin içtimaî bünyesi diğer Osmanlı İmparatorluğu şehirleri gibi muhtelif imaret- lerin mamureleri bu meyanda medreseleri, kütüphaneleri ve mektepleri gibi bilim mües- seseleri başta gelir. Hanlar, İmaret, aşhane ve misafirhaneleri, hastahaneleri. İçtimaî ve ticari durumun düzeninde gitmesi için her türlü yerler mükemmelen vazifelerini görür. Her sınıf halk ve esnafın kendilerine göre içtimaî ahlâkta titizlikle örnek olduk- ları müşahede edilmiştir. Hani Garbin İsviç- re gibi bakımlı memleketlerinin şehirleri bugün içtimaî ve turizm bakımından ne de- recede itinalı, temiz ve câzib bir durum ile rağbeti mucib olmakta ise Edirne de Garp'- tekilerden daha eski asırlarda en birinci ör- neklerden gösterilebilir. Seyyahların yazdık- ları ve tarihçilerin bildirdikleri ve şairlerin tasavvura çalıştıkları hususlar birer hakikat- ti. Bu cihetle Edirne, hemşehrilerine, zi- yaretçilerine ve diğer şehirlerimize ahlâk ve gelenekleriyle her asırda örnek olmuştur.

Edirne'de halk sanatlarının bir harcıâlem, yani kutu, sandık, ev takımları, süsleri ve lüzumlu âletleri ve eşyayı hazırlıyanların da mahallî hususiyetleri ancak pek ender kalan misallerinden öğrenilebiliyor. Bir de yazı,.

(23)

TO'PKAPI H A M A M I :

550 yıllık Topkapı hamamı yıkıcılarla sa- vaşmakta. İki ayak duvarı söküldüğü halde kubbesi ayakta durmakta. Bu manzara yü- rekleri dağlıyor.

tezhib, bilhassa lake ve el yapması süslü cildler, lavhalar ve oyma yazılarda muhak- kak ki Edirneye mahsus özellikler müşahede olunabiliyor. Bunlardan mühim sanatkârları ve eserleri bulunmuştur. Cidden İstanbul'un en itinalı eserlerinden daha da mükemmelle- ri var. Meselâ Talik yazı ve çiçek oyanlar- dan Naıksî, Edirnekârî cild üzerine nakış ya- panlardan keza Hacı Dede, Mehmed Nakşı ve emsali imzalı eserleri de çok sayıdadır.

Edirnekârî çiçeklerde Edirneli Seyyid Mus- tafa ortaya çok cazib ve sayısız örnekler koymuştur. İmzalı olarak cildlerde ve me- tin aralarında oldukça rastlanır.

Edirnenin mimari âbidelerinde her neka- dar sanatkâr imzaları az ise de Edirneye mahsus bir stilde meharet göstermişlerdir.

Edirnemizin her sahada örnek misalleri pek çoktur. Bunlar ayrı ayrı monografi mevzuu da olabilir. O mübarek şehri buka-

Müftü Ali Efendi Sebili

TM

(24)

SELÇUK H A T U N CAMİİ

dar bilerek ve bilmiyerek tahrip ve ihmali- mize rağmen halâ yüzümüzü ağartacak eser- leri çoktur. Bugün yarısı yabancı elinde bı- raktırılan bu mübarek ülkelerin vatanımı- zın bağrında mühim bir yeri vardır. Bu ka- darcığını da bize ihmal ettiğimiz Türk me- denî eserlerimizin bıraktırdığını da ibretle unutmamak lâzımdır. Her Türk kendisini Edirnemizi korumak ve onu benimsemekle mükellef saymalıdır. Zira orası yüzümüzü ağartan ve güzelleştiren benlerimizin en can alıcılarındandır. Madem ki Edirne bizi ta- mamlıyor kalbimiz biraz da onun için çarp- malı ve bize heyecan veren bu mübarek şehri bütün millî hasletlerimizi koruyan bir ülke sayarak üzerine titremeliyiz. Onu, in- malin ağır ve telâfisi güç neticelerinden kur- tarmalıyız.

D E M I R T A Ş CAMİİ Saray Hamamı

(25)

Saray Hamamı

' -

'İAÇ fERBfçUuİM ftEplvPA MtpÇESE VAR= - P E l ^ l E P - ^

ftHDIM Kls.fi.lAR_

O.KA&-MIŞ' OSUM>M0„ ı^tVJİ DÛ- GÜ^EL İŞLEÇ. l|f\pf>.&VkeM\S , ©ÎÇL ÜUV&E. KAUA\$. M6..tt2UW , İBE£T vi«E Bu ûUtJÜtJ fcnPirJ ka.ça-

La.iz.-tNf>, ..._,,

Desenler: TAN ORAL G. S. A. Yüksek mimarlık öğrencisi

(26)
(27)

Tarihî M E R İ Ç K Ö P R Ü S Ü

T Ü R K İ Y E İLE Y U N A N İ S T A N I

B A Ğ L A Y A N Y E N Î K Ö P R Ü

Türk - Yunan hududunda, İpsala - Kipi yolunda Meriç nehri üzerindeki Yeni Meriç köprüsünün özellikleri aşağıda bildirilmiştir : Maliyet bedeli : 4.109.709.01

35 gözlü olan köprünün açıklıkları : 2 X 18.25 + 24 X 22.00 + 2 + 23.50

nan hükümeti tarafından aynı tarihlerde ya- pılan ihaleler ile müteahhitlere inşa ettiril- miştir. Türkiye tarafındaki 22 m. lik gözler Yunanistan tarafındakine nazaran 4 adet, yani 88 metre fazla olmak üzere, diğer kı- sımlar aynıdır. Türkiye tarafındaki inşaatın müteahhidi Kadri Veziroğlu idi. Köprü bey- nelmilel yol şebekesi üzerinde bulunmakta- dır. Köprü gerber sisteminde betonarme o-

lup temeller kazıklar üzerine inşa edilmiş- tir.

Bu köprünün inşası ile Türkiye Yunanis- tan giriş kapısından Avrupa karayolu şebe- kesine turizm bakımından bağlanmış bulun- maktadır. Petrol ofis halen köprüye yakın bir yerde benzin ikmal istasyonu, motel, ga- zino vesair tesisler inşa etmekte ve bu işe bir milyon lira sarfetmektedir.

+ 2 + 25,50 + 2 X 26.50 + 2 + 28"00

Cem'an 802.50 m. uzunluğundaki bu köp- rünün Türkiye hududu içinde kalan kısmı 445.45 m. Türkiye hükümeti. Yunanistan -hududu içinde kalan kısmı da 357.25 m Yu-

(28)

İ S V İ Ç R E D E M İ M A R Î !

Yazan: Ercan EVREN Y. Müh. Mimar

İsviçreyi «Güzelliklerin fakir kıldığı memleket» diye tarif edenler vardır. Zaten, pek u f a k olan memleket sarp dağlar, göller ve ormanlarla doludur. İşlenecek arazi ka- dar, ham madde de yok denecek kadar az- dır. Onun için İsviçrenin bugünkü refahını ve üstünlüğünü yaratan unsurun «İnsan gü- cü» olduğuna inanmak lâzımdır. İsviçre demek; yorulmadan çalışmak demek... işi- nin hesabını iyi yapmak demek... hassasiyet demektir. Bunların neticesi, beyaz k ö m ü r enerjisi, saat ve her türlü presizyon aletleri, ilâçlar, bankalar ve turistik tesisler İsviçreyi ayakta tutuyor. Bir milletin mimarisinden, Sun'atmdan bahsedebilmek için o milletin karakterinin esas hatlarını bir kaç satırla çizmeyi faydalı buldum.

Şu çabucak geçiveren birkaç sene içinde gördüm ki, her memleketin kendi iklim, ya- şayış şartlan ve mazisine göre bir karakteri var. Bunu da ilk bakışta en iyi ifade eden

«Mimarî». Almanların sert, disiplinli, gu- rurlu, iddialı halleri, Danimarkalıların tath sempatikliği ve küçük memleketleriyle bağ- daşan sıcak, şen mimarisi, İsveçin soğuklu- ğu, donukluğu yanında sosyal refahı, Fin- landiyanın bütün bu Cermen, ve Skandinav ırkından ayrı, biraz daha fakir f a k a t daha samimî, olgun, çok dert çekmiş bir mille- tin sadeliği ve tevekkülü, (Kuzey memle- ketleri içinde gerek mimarisi, gerek halkına en çok ısındığımız memleket Finlandiya ol- du. Belki ırklarımız arasındaki akrabalıktan

olacak). Bunun yanında İtalyanın güneşi, hareketliliği, renkleri, hayatiyeti bambaşka bir âlem. Hudutlardan geçtikçe insanlarla beraber mimarî de öylesine değişiyor!...

Yüksek dağlarla çemberlenmiş olan İsviç- re, topraklarının kısırlığı ve ufaklığı yüzün- den çok çalışmaya mecbur olmaları, İsviçre- lileri dar görüşlü, his tarafı az, biraz egoist, çok çalışan, sağlam ve hassas eser mey- dana çıkartan insanlar haline getirmiş.

İsviçrenin eski mimarîsi, şahsiyeti olan, tabiatla bağdaşan fevkalâde güzel binalar.

Hele bahar aylarında çiçeklerle donatılan bu ahşap yapıların doyum olmaz bir man- zarası oluyor. Şahane Alp dağları, göller ve ormanlarla pek güzel uyuşan bu karak- teristik binalara Avrupanın başka yerlerinde pek az rastladık. Dik çatılı, serbest formlu ve t a m a m e n fonksiyonel anlayışdan doğ- muş olan bu yapılar, modern dediğimiz pek çok binaları yarı yolda bırakır kanaatin- deyim.

Yeni binalara gelince İsviçre mimarîsi Prof, Tchumi'nin Veveydeki Nestle binası, Prof. Schad'ın Zürich deki mektebi ve da- ha pek çok yapılarıyla dünya aleminde ol- dukça iyi yer alıyor. Sosyal yapıların, bil- hassa okulların mükemmelliği zannedersem Amerikadan sonra gelmekte. Planlamada fonksiyon, f a y d a ve dayanıklılık baş rolü oynamakta. Buradaki mimarların yeni bir form yahut değişik bir malzeme denemeleri

BERN çok zor. Emniyete çok düşkünler, onun için de daima m u h a f a z a k â r kalıyorlar. Binalarda renk görmenin imkânı yoktur dersem mü- balâğa olmaz. Gri, beyaz ve siyah başlıca renkleri. Renk deneyenler de pek m u v a f f a k olamamışlar zaten. Grafik san'atlarda ve vitrincilikte çek ileri olan İsviçrenin mima- risinde de bu grafik hava seziliyor. Alümin- yum, beton ve sunî malzemelerin bolluğu bu nötr renkli binalarda daha da soğuk bir hava veriyor. İşçilikteki hassasiyet ve disip- lin, malzemedeki temizlik bu soğukluğu bi- raz daha arttıran bir unsur. - Hassas işçiliğin ve temiz malzemenin hasretini çeken Türkler için bu hususu tenkit etmek çok tuhaf ama - Meselâ içeride kullanılan bir ahşap öyle- sine işleniyor ki, ahşap o Danimarkadaki yahut Finlandiyadaki sıcaklığını, hayatiye- tini kaybediyor ve sanki sunî bir malzeme haline beliyor.

Gerçek güzele, gerçek mimariye zanne- dersem dünyanın her yerinde rastlamak pek zor, eski binaların ruhunu yenilerde ara- mak bütün mimarlardan şaheserler beklemek boş birşey. Yeter ki her m i m a r «meslekî ahlâkını» bilsin, temiz, insanî binalar mey- dana getirsin. Mimari endişesi olanları d a bırakalım güzeli arasınlar, denesinler. F a - kat, asıl bu endişesi olanlar bütün bir mil- leti ifade ediyorlar. D a n i m a r k a d a Jacopson gibi... Finlandiyayı Finlandiya yapan Aalto- gibi.

(29)

KAYIPLARIMIZ :

Y. Mimar, G. S. A.

V A S F İ E G E L İ

— 1890 — 1962

Uzun yıllar İstanbul Vakıflar İdaresi Baş mimarlığını yapan, bütün meslek hayatını Eski Eserlerin bakım ve onarımile geçiren, bu arada müteaddit Mescit ve Camiler inşa eden. Y. Mimar Vasfı Egeli 10. Nisan 1962 tarihinde hayata veda etti.

Vasfı EGELİ'nin kısa biyografisi şöyle- dir :

1890 yılında İstanbul'da doğdu. Babası mabeyinci Ömer Lûtfi bey, annesi Seher ha- nımdır. İstanbul'un eski ailelerinden birine mensup olan Vasfi hiç evlenmedi. İdadî tah- silini yaptıktan sonra, Güzel San'atlar Aka- demisine girdi. Buradan 1913 yılında mezun

oldu. Meslek hayatı devamlı olarak, memu- riyetlerde geçti. Vakıflar Fen heyetinde, mi- mar Talât, mimar Kemalettin, mimar Ni- hat'ın yanında meslekî tecrübe ve muma- resesini tamamladı.

Zamanla eski eser onarımlarında müstaki- len görev aldı ve sonunda İstanbul Vakıflar İdaresi Baş mimarlığını yıllarca yaptı. Vas- f ı Egelinin şahsiyeti ve mizacı hakkında bir kaç söz söylemek icap ederse, çok terbiyeli.

eski bir İstanbul efendisi tipini temsil eder, asabî mizaçta, hakikî dostları az, fakat sev- diklerine karşı derin bir alâka duyan bir kimseydi. Meslekî hayatında, üstadlarından öğrendiklerini dikkatle tatbik etti. Türk klâ- sik mimarisine sadakatle bağlı idi. Bu se- beple, yaptığı bir çok yeni Mescit ve Ca- mi'de, ananevî klâsik uslubu devam ettirmiş, her hangi yeniliği benimsememiştir.

En büyük eseri Şişli camiidir. Bu caminin yapılmasına aynı zamanda bir organizatör gibi çalıştı ve eserin vücut bulmasında bü- yük gayret sarfetti. Camiin mimarisi hak- kında yapılan kritiklere rağmen, yukarıda belirttiğimiz gibi eserini 17. yüzyıl Türk mimarî anlamında meydana getirdi. Cami- in plânı ve diğer mimarî elemanlarında ta- mamen eski devrin klâsik ölçülerini muha- faza ve aynen kabul etti.

Vasfı Egeli Şişli Camisini inşa ettikten son- ra, memleketin her tarafında cami yaptıran- lar tarafından aranan bir mirnar oldu ve şöhreti yayıldı.

Bu arada, Pakistan'dan Mehmet Ali Ciıı-

nah'in türbesini inşa için teklif aldı ve Pa- kistana gitti. Cinnah'm Anıt ve Kabri için yaptığı incelemelerden sonra, projesini ha- zırladı ve Pakistana gönderdi. Bu proje hakkında bir de İngilizce broşür neşretti.

Kat'iyetle bilinmeyen sebeplerle bu proje realize edilmedi. Pakistan hükümeti, daha ziyade siyasî sebeplerle, Cinnah türbesini bir İngiliz mimarına sipariş etti. Bu sahifa- larda nakil ettiğimiz her üç projede, Vasfı EGELİ'nin projesinin üstünlüğü yek nazar- da anlaşılmaktadır. V. EGELİ, Cinnah'ın projesini de, yetiştiği klâsik ekolde, yani es- ki Türk mimarisinde hazırlamış fakat, Türk- Hind mimarî tesirini projesinde tebarüz et- tirmeği de, ihmal etmemişti.

ingiliz mimarı Raglan Squire tarafın- dan yapılan ilk projeyi Pakistan halkı be- nimsemediğinden değiştirildi. Halen tatbik edilmekte olan proje, her ne kadar Hind mimarî karakterine uygun olduğu iddia edi- liyorsa da, Pakistan mimarî karakteri ile hiç bir alâkası olmadığı, daha ziyade, 19 yüzyıl monumantal Avrupa mimarî tesirin-

(30)

de bir proje olduğu yek nazarda anlaşılmak- tadır.

Vasfı EGELİ'nin «Cinnah» türbe ve ca- miinden müteşekkil mimari manzumesinin inşa edilmemesi hem kendisi hem de dost Pakistan hükümeti için bir talihsizlik olmuş- tur. Çünkü V. EGELİ'nin projesindeki Türk ve İslâm mimarî karakteri diğer projelerden daha bariz olduğu aşikârdır.

V. EGELİ emekliye ayrıldıktan sonra mes- lekî faaliyetine devam etti. En son Eyüb Ca- mii civarındaki türbe ve mezarların onarımı işile görevlendirildi. Bu işle meşgul iken, hastalandı ve iki sene süren üzücü bir has- talıktan sonra hayata veda etti.

Vasfi E G E L İ yaptığı cami ve mescitlerle Türk mimarî tarihine mal olmuş bir san'- atkâr olarak daima anılacaktır.

Mehmet Ali Cinnah Türbesi için yapılan üç proje :

1 — ingiliz Mimarı Raglan Squire tarafın- dan yapılan ilk proje.

2 — Aynı mimar tarafından yapılan ve tat- bik edilmekte olan ikinci proje.

3 — Vasfi Eğeli'nin projesi

Vasfi Egeli projesinin plânı QUÂID-|-AZAM UEMORIAI SITC -ıp»

(31)

ESKİ SU TESİSLERİNDE MENBA BAŞLARINA

KONAN N İ Ş A N T A Ş L A R I

Yazan : Dr. SAADİ NİRVEN

Profesör Celâl Esat ARSEVEN'e Şekil 1

İstanbul'a su temini işi, bu güzel şehrin ilk kuruluş yıllarındanberi, en önemli mese- lelerden biri olmuş ve bilhassa Osmanlı sul- tanları zamanında yapılan bendler, havuzlar, akadükler, su terazileri, çeşme ve sebillerile bir su medeniyetini senbclize edebilecek bir hal iktisab etmiştir. Bu eserlerdeki süs ve tezyinat, sanatte güzellik mefhumunun be- yaz mermerlere oyularak nasıl manalaştırı- lıp şekilleştirildiğini ifade ederken, aynı za- manda o yüz yıllarda, Türklerin su ilminde- ki derin vukuflarını da bildirmektedir. Bu- rada ilk defa olarak, Türklerin su tesisleri sırasında bir yer almak üzere menba başla- rına konmuş nişan taşlarını bahis konusu etmek istiyoruz.

Türkler bir yere su getirmek istedikleri zaman bu işi geniş bir nizam ve kadro i- çinde organize etmiş oldukları görülür. Şe- hirdeki çeşme, sebil ve saire gibi hayrat- larının tesisi sırasında, kırların vadilerin boş tenhalıkları içinde süzülüp giden suları bir yol içine almadan evvel, suyun çıkış yerine mermer bir nişan taşı dikerlermiş. Bu su- retle hem suyun kimin tarafından şehirdeki hangi çeşmeye akıtıldığı öğrenildiği gibi, hem de menbaın civarını daima korumak ve suyun yerini kolayca tayin etmek kabil olur- muş. Nişan taşları şekillerinde de devrin üs- lûp ve tarzına uygunluk gösterilmiş, bazan bir dikdörtgen, bazan da yuvarlak silindir şekline gidilmiştir. İnce kokulu kır çiçekleri- nin, mavi dikenli otların birbirine karıştığı, garip ağaçların sınırlarında solmuş yeşillik- lerile, örselenmiş eski bir dekor gibi gölge- lendiği boş tarlalar içinde, asırlarca evvel di- kilmiş bu mermer taşlar günlerin gölgeleri, boşluğun sükûn ve rüyalarında, geçmişten silik bir hayal gibi duruyor. Kuzey rüzgârla- rının ince bir yeşil yosun tabakasıyla üzeri örtülmüş yazılarında hayrat sahiplerinin ha- lâ adları okunulabilen bu taşlar, denizlerin sahillerin kumları üzerinden çekilişlerinde bıraktıkları çakıl taşları gibi. Zaman onları

o ezeli huzur ve sükûna terk edip geçip git- miş.

İstanbul'un kuzey rüzgârlarının tatlı esin- tileri içinde taze renklerle parıldayan kırla- rında dolaşırken rastladığımız bu mermer taşlardan birinin kitabesini okuyoruz (No. 1).

Fatih Yemen Gazi Siııaıı Paşanın Irğat Pazarında sebilin maı lezizi rnenbaıdır

Taşın altı kırık tarih okunamıyor. 156°

da Yemen isyanını bastırarak Yemen fatihi olarak şöhretlenen ve beş defa Sadırazam olan koca Sinan Paşanın İstanbul'daki sebi- linin suyunun menbaı burası olduğu an- laşılıyor. Buraların adı eski kayıtlarda De- mir kapı diye geçer. Topkapı dışında Sağ- macılar köyünün arazisi, şimdiki adı Altın tepsi.. Su vaktile Fatih suyunun ana yolu- na bağlı bir katma su imiş.

Diğer bir başka nişan' taşına şehirden ol- dukça uzak bir yerde Atış okulunun yolu civarında, eskiden Ermeni mekânı denilen beş t a i a l a r içinde buluyoruz. Yuvarlak mermer taşı üzerinde (No. 2)

Hasbenellah

İ'dyiiz aitmiş bsş senesinde Fetva Emini Ahmed Efendinin Aî pszarı başında

b:sa eylediği çsşmenin fnıyusııdur

vaz'lı. Fatih suyunun katmalarından olan bu su da şehirde Hacı Muhittin mahallesin- de, Tetemmeler sokağında, Fetva Emini Ah- med Efendinin çeşmesinden akarmış.

Şehirden daha uzaklaşınca, Halkalı su- larının toplandığı tarihi Cicoz çiftliği hara- belerinden kalıntılar civarında, başka bir işaret taşına rastlanılıyor. Toprak üstünden bir buçuk metre yüksekliğinde ve kırk san-

tim genişliğinde olan bu taşın üzerinde, (No. 3)

Asıtanei saadette Nuri dede Mahallesinde Bakizade Elhaç İsmail Efendinin müceddeten bina eylediği çeşmenin rnenbaıdır

sene 1177

yazılı. Bu iki yüz senelik taşta, Fatih Sultan Mehmed vakfından Turunçluk su yoluna bağlı bir katma suyuna ait. Baki zade bu suya, İstanbul'da Yüksek Kaldırım semtin- de Nuri dede mahallesinde Topkapı soka- ğında bir mermer çeşme yaptırmış. Güneşin altında, kırların nereden estiği his edilme- yen esintileri içinde dolaşırken Kirazlı köy civarında boş tarlalar içinde başka bir men- ba taşı görüyoruz. Bundan bir buçuk asır evvel, II. Sultan Mahmud Topkapı sarayı için Beylik suyu adı altında eski Aypah bu günkü Kirazlı köy civarındaki müteaddit

j

Resim 2

(32)

3 4

kaynaklardan toplanan suları şehre isale et- tirmişti. Bunların eski Kalfa köyü civarın- da ve köyün kısmen kuzey cihetinde ekin tarlaları içinde bir nişan taşı kalmış. Taşın hususiyeti üzerinde II. Sultan Mahmud'un Adli yazılı tuvrasını taşıması (No. 4). 236 tarihinin altında,

Menbaı evvel Sarayı Hümayun

işlenmiş. Köyün içinde Halkalı sularından Siileymaniye sularına ait bir su deposuyla bunun yakınında geniş yalağına şakır şakır sular akan büyük bir çeşme bulunuyor. Mus- luğunun üzerinde «Cennet mekan Sultan Süleyman Han hazretlerinin çeşmesidir» ya- zılı. Kitabenin yanında motifli bir taş, za- manın elinden, bütün çevresini süsleyenler- den yalnız arta kalabilmiş (No. 5).

Şehre dönerken yolumuzun üzerinde, dört köşe şeklile diğerlerinden ayrılan başka bi- rini görüyoruz. Edirnekapı, Arnavutköy Yassıviran asfalt yolunun atış alanı köyü ve okula ayrılan yol ile cimri deresinin baş- langıç noktası arasına tesadüf eden kısmın- da ve asfalt yol kenarında bulunan, evvel- ce Mihrimah sultan suyuna, sonradan kış- lalara tahsis edilen Devecioğlu maslağı su- yu adıyla anılan maslağa gelen suyun işa- ret taşı. Üzerinde güzel bir yazı okunuyor, (No. 6)

İstanbul

Ycîurda Zincirli kuyu civarında vaki

r "ıibiil hayrat Nişancı cedîd Mehmed P?«anın Kuyuları menbaı

Artık adetleri çok azalmış bu menba taşları

arasına «İstanbul'da Fatih II. Sultan Meh- med devri Türk su medeniyetinde bir neb- ze bahis ettiğim Mahmut Paşa suyu katma- larından Gürcü Mehmed Paşa suyu nişan taşıyla bir kaç tanesini daha koymak belki mümkün.

Bütün bu nişan taşları kimsesiz kırlarda, sürülmüş ıslak tarlalarda menekşe rengine boyanan gölgeler üzerinde soluk sarı yal- dızlı ışık parçalarının titreştiği akşam sa- atlerinde, altlarından süzülüp künklerinde toplanan sulardan sızıyormuş zannını veren renklerle daha beyazlaşan, hayal ve gölge aleminden bakı kalan son hikayeciler gibi.

Birbirinin peşinden akıp gitmiş mevsimler, üzerlerindeki hatlarını, yazılarını ince yo- sunlarla örtmeğe uğraşırken her şey onları toprağa doğru itmekte. Ne yazık ki zaman- dan daha kuvvetli bir çok sebebler, geçmi- şin bir su sanatinin bu taştan şahitlerini de daha çabuk yok etmekte.

(33)

ADANA VAKIF ÎŞ HANI PROJE MÜSABAKASI

Dergimizin 305 inci sayısında yayınladı- ğımız, Adana Vakıf İş hanı proje müsaba- kasında mansiyon kazanan projelerden Y.

Mimar Muhlis Türkmen, Orhan Şahinler ve Hamdi Şensoy'un projelerini yayınlıyo- ruz.

Maket

U m u m î vaziyet plânı, ikesit

(34)

f

a

I '

"e /

m

u - ,

33

i l l l l

MU um

İ l i

a

III|İ İllll

S | | | t r d -l . J § L

BimNCi KAT PLANİ tam

" 1

I

T

1 T 1

W \

t Tl 1 4

: ?

! 1 I i f 1 1 s İ E1

• 1 |

wre i l i -

» r

f r, n

Kat plânları

(35)

HABERLER:

G E O R G E S M A R Ç A I S

Cihanşumul bir şöhrete ait meşhur islâm san'atı müştehriklerinden fransız Georges Marçais Mayıs ayında Pariste vefat etmiş- tir, hatırasına hörmeten Roger Le T O U R - N E A U tarafından 23-5-1962 tarihli Le Monde gazetesinde çıkan makale aşağıdadır:

Fransız İslamolojisi, Georges Marçais'nin vefatiyle büyük bir kayba duçar olmuştur.

Zarif bir Brötanyalı olan bu san'atkâr ev- velâ Güzel San'atlar Akademisine yönelmiş ve orada hiçbir zaman inkâr edilmemiş o- lan, ressam ve desinatör kabiliyetini geliştir- miştir. Sonradan Cezayirdeki Tlemcen şeh- rinde Arap lisanı üzerinde etüd yapmakta olan ağabeyi VVilliam Marçais'nin daveti ü- zerine Cezayire gelmiş ve hayatının sonuna kadar aşağı yukarı bu memlekette kalmış- tır. Cezayirds evvelâ Edebiyat fakültesinin İslâm arkeolojisi profesörü, müteakiben Ste- phane - Gsell müzesi ile Edebiyat Fakültesi- nin Şark etüdleri müdürü olmuş ve yakın bir tarihde Afrikayı terkedişine kadar bu görevlerini muhafaza etmiştir.

Elli seneden fazla bir zaman içinde faali- yetini, kabiliyetini, bilgisini, islâm medeniye- tine ve fakültedeki tedrisatına hasretmiştir.

Tekaüdlüğünü aldığında, yüksek bir ihtisas ile iyi niyetini ahenkli bir şekilde müvazene- Iendirmiş, ve çok sevilen bir ûstad hüviye- ti hatırasını bırakmıştır.

Marçais arkasından mühim eser bırak- mıştır. İkinci Dünya harbinden hemen ön- ce Edebiyat ve Kitabe Akademisi çalışmala- rını kendisine tahsis etmiştir. Onun şu veya

"bu metnini neşretmek suretiyle şeref duy- mamış hiçbir büyük bir ilmî dergi hemen h^men yoktur.

En mühim makaleleri, kendi yardımlariy- le, 1957 senesinde Cezayirde . (Melanges d'histoire et d'archeologie de l'Occident mu- sulman) adlı bir eserde toplanmış ve bu e- ser kendisine sekseninci yıldönümü münase- betiyle hediye edilmiştir.

. Marçais'nin çalışmalarının esas mevzuu- nu Şimalî Afrika ve İspanyadaki islâm san'- atı teşkil eder. Fakat, o, bir san'atın ser için- deki bir çiçek almaktan uzak olduğunu ve bu san'atın cemiyet, içinde.geliştiğini ve bunu an- lamak için cemiyeti gayet iyi tanımak icap et- tiğini, biliyordu. Bu bakımdan cemiyeti tanı- mak için tarih üzerinde çalışmış ve eser yaz- mıştır. Evvelâ XI inci asırdan XIV üncü aşı- ra kadar Berberistanda yaşıyanlar hakkındaki bir etüdü, Afrikanın gelişmesinde kat'î rolü cynıyacak kütle hareketlerine aittir: sonra- dan müslüman bir âlimle teşriki mesaide bu-

lunarak Mereide sülâlesine ve Ortaçağa ait bir eser neşretmiştir; nihayet gayet sağlam ve harikulade yazılmış olan, Ortaçağ Avrupası ile islâm dünyasının samimî münasebetlerini taçlandıran etüdünü yayınlamıştır.

Marçais umumiyetle hadiselere dayanan tarihi tutmuş; senteze ve tarihî tefekküre dalmadan hadiselerin ve devamlarının müm- kün olabileceği hadiselere inanmıştır.

İl'-: çalışmalarını Tlemcen şehrindeki arap sanatına hasretmiş ve ağabeyi ile müştereken neşretmiştir.

Sonradan kendi kanatlariyle uçmaya baş- lamış ve birkaç teknik ve mahdut mevzuya münhasır eserinden sonra, büyük çaptaki e- serlerini neşretmiştir. Tunus, Cezayir, Fas, İspanya ve Sicilyadaki Arap mimarisi üze- rinde yazdığı (Manuel D'art Musulman) adlı eseri çok takdir kazanmıştır; daha sonra çok iyi takdim edilmiş bulunan ve müellifin diğer şehirlerden daha çok sevdiği Tlemcen şehri üzerindeki etüdü neşredilmiş; nihayet gerek muhtevası ve gerekse resimleri bakı- mından uzun müddet bu meselede ana kitap mahiyetini muhafaza edecek olan (Architect- ture Musulmane d'Occident) eseri neşredil- miştir.

Kardeşinin Arap lisanı sahasında ebedi- leştirdiği Marçais ismi Marçais'nin muazzam eserleriyle daha da ebedileşmiştir.

Maalesef, çok tatlı bir insan olan Marçais, ebediyete intikal etmiştir. Sevimli, biraz mahcup ve ihmalkâr kıyafetiyle Marçais sa- dece mümtaz ve çelebî bir insan değil, aynı zamanda gençlerin mesaisini destekliyen bir şahıstı. Bu emeğini Enstitü müdürü olarak fazlasiyle ifade etmiştir.

Mükemmel bir fransız âlimi olan müte- veffa, benzerlerinin hiç bir zaman bu şekil- de dünya çapında bir şöhrete mazhar ola- cağından bihaber olarak bu mertebeye yük- selmiştir.

Halûk TOGAY n Emin ONAT anıldı.

İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından, bi- rinci ölüm yıldönümü olan 17 Temmuz

1952 salı günü saat 10.30 da Üniversitenin merkez binasında yapılan bir tören ile anıl- mıştır.

Bu münasebetle bir çok hatipler söz al- mıştır. Bu mevanda, Rektör Prof. Dr. Hik- met Binark, Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Said Kuran, Prof. Sabri Oran, Mi- marlar Odası İkinci Başkanı Y. Müh. Mi- mar Doğan Tekeli, Doç. Orhan Bolak, Asis.

Erol Kulaksızoğlu ve Öğrencilerinden: Mine

Özbil, konuşmuşlar ve hocayı anmışlardır.

Sonra da kabrini ziyaret etmişlerdir. Bu yıl- dönümü münasebetile O N A T hakkında bir de kitap yayınlanmıştır.

• BEYAZ ÇİMENTO MESELESİ!

Son zamanlarda, inşaat piyasasında beyaz çimento fiyatları anormal bir şekilde pahalı- laştırılmıştır. Bilhassa ithalâtçılar tarafın- dan, ilgili makamların alâkasızlığı yüzünden çok sııistimal edilen bu malzeme fiyatlarına hükümetin gereken ilgiyi göstermesi icap et- mektedir.

İlk nazarda lüks bir malzeme gibi görü- len beyaz çimento, hakikatte modern inşaat- ta seneden seneye daha fazla kullanılmak- tadır. Avrupada beyaz çimento esasen bir lüks olmayıp normal Portland gibi sayıl- makta, fiyatı da pek az farklı bulunmakta- dır. Halbuki bizde, liberasyonda olmaması ve kotalarda da çok az kontenjan verilmesi, bu neticeyi doğurmaktadır. İthalâtçıların 50 kg. lık torbaları 40 kilograma indirmeleri ve torbası 30 liraya satılması icap eden ithal mallarını 55 - 60 liraya kadar yükseltmeleri, yapılan oyunları açıkça göstermektedir. Tar- sus beyaz çimento fabrikasının imalâtı da memleketin ihtiyacını karşılamaktan çok u- zaktır.

İlgili makamların beyaz çimentonun dün- ya piyasalarındaki fiyatlarını incelemeleri, bu malzemenin ithalini kotadan çıkartıp, li- berasyona alması gerekmektedir. Bu günkü vaziyet karaborsanın tam kendisi olup müs- tehliki mahdut bir ithalâtçı kütlesinin türlü oyununa mahkûm etmiş bulunmaktadır. Tar- sus fabrikasının beyaz çimento fiyatları da, anormal derecede yüksektir. Yerli beyaz çi- mentonun da, maliyet fiyatlarının incelen- mesi gerekli bulunmaktadır Beyaz çimento fiyatları hakkında Ticaret Bakanlığının alâ- kasını sur'atle beklemekteyiz.

| | Sümerbank tarafından Bolııda inşa edilen sıkıştırılmış tahta elyafı «SELOTEKS» fab- rikası tecrübe imalâtını başarı ile bitirmiş ve piyasaya mal arz etmeğe başlamıştır.

Memleketimizde inşaat ve mobilya sanayiin de büyük yer tutan bu malzemenin satışa arz edilmesi piyasada ferahlık yaratacaktır.

| | Yeşilköy hava meydanının büyütülmesi için gereken projelerin tanzimi Paris «OR- LY» hava meydanını yapan Fransız firması- na 20 milyon Türk lirasına ihale edilmiştir.

Projelerin tanziminden sonra tevsi işine baş- lanacak ve meydana 200 milyon lira sarfedi- lecektir. Büyütülmesinden sonra en büyük uçaklar meydana rahatça inebilecektir.

(36)

ANKARA GÜLHANE ASKERÎ TIP AKADEMİSİ MİMARÎ PROJE MÜSABAKASI

ANKARA, GULHANE ASKERÎ TIP AKADEMİSİ MİMARÎ PROJE MÜSABAKASI

JÜRİ RAPORU ÖZETİ:

1 — J ü r i , p r o j e l e r i i n c e l e m e d e n önce, m ü s a b a k a k o n u s u ile ilgili y a - p ı n ı n , y a p ı l a c a ğ ı a r s a n ı n y e r i n i t e k - r a r v e t o p l u c a incelemiş;

a) S a h a n ı n ölçü ve t o p o ğ r a f i k özel- l i k l e r b a k ı m ı n d a n u y g u n oldu- ğ u n u ,

b ) O r y a n t a s y o n b a k ı m ı n d a n isabet- le seçilmiş o l d u ğ u n u ,

c) M a n z a r a , ş e h r e h â k i m i y e t , şehir içindeki yeri, y o l l a r l a m ü n a s e b e t , d) H â k i m l ü z g â r l a r , t e m i z h a v a ,

p e y z a j güzelliği b a k ı m ı n d a n k e - za u y g u n o l d u ğ u n u ,

e) Z e m i n i n j e o l o j i k özelliği b a k ı m ı n - d a n i n ş a a t a elverişli o l d u ğ u n u , i t t i f a k l a k a b u l v e tesbit e t m i ş t i r .

2 — Eğitim v e ö ğ r e t i m b a k ı m ı n - d a n b i r ç o k özellikleri b u l u n a n A k a - d e m i n i n , seçilen b u y e r d e y a p ı l a r a k gelişmesinin, ş e h r i n g e l e c e k t e k i inki- şafı b a k ı m ı n d a n da a y r ı c a isabetli v e h a s t a h a n e arsası o l a r a k şehir içinde en u y g u n / e r olduğu k a n a a t i n e v a r ı l - m ı ş t ı r .

3 — J ü r i . ş a r t n a m e v e p r o ğ r a m h a k k ı n d a k i m ü ş t e r e k g ö r ü ş ü n ü tesbıt etmiş, p r o ğ r a m m ağırlığını da göz ö n ü n d e t u t m a k s u r e t i y l e t a k d i r h a k - k ı n ı k u l l a n a r a k ;

a) Ş a r t n a m e y e g ö r e istenilen b e l g e - l e r i t a m a m l a m a m ı ş olan v e b u sebeple t e t k i k edildiği z a m a n h a k k ı n d a k o n u ile ilgili b i r f i k i r

v e r m e y e n p r o j e l e r i m ü s a b a k a d ı - şı t u t m u ş ,

b) P r o ğ r a m ile ilgili o l a r a k m ü s a - b a k a y a i ş t i r a k e d e n b ü t ü n p r o j e - l e r d e bazı n o k s a n l a r ı n b u l u n d u - ğu tesbit edilmiş a n c a k , b u n o k - s a n l a r ı n esas b ü n y e y e tesir e d e - cek d e r e c e d e n o l m a d ı ğ ı göz ö n ü n - d e t u t u l a r a k p r o j e l e r i n i n c e l e m e - y e t â b i t u t u l m a l a r ı n a i t t i f a k l a k a -

r a r v e r i l m i ş t i r .

4 — Î n ş a î b a k ı m d a n , b ü t ü n p r o - j e l e r i n k a t d ö ş e m e l e r i n d e n e r v ü r l ü b i r sistem k a b u l edilmiştir. B u h â l şekli dolayısiyle s a r k a n k i r i ş l e r b u - l u n m a d ı ğ ı n d a n v e d ö ş e m e l e r d e l ü - z u m l u d e l i k l e r i n açılması m ü m k ü n

Referanslar

Benzer Belgeler

(1982) worte a book in Urdu, entitled, &#34;Sir Sayyid Aur Aligarh Tehrik (Sir Syed a n d Aligarh Movement)&#34;.^^ In this book, the common topics are, life a n d works of

Yabancı Dilde Rezervasyon ve Sipariş İşlemleri, Konaklama ve Seyahat Hizmetleri Modülü.. Milli Eğitim

Halkâr yalnız bir çeşit değildir. Bunun gerek tersim tarzı ve gerek az boyanmaları itibarile muhtelif şekilleri vardır. En çok gördüklerimiz resim ve yazıların

Bu katta, pencereleri şimale bakan resim salonu, önün- de açık havada resim yapmak için terası; 3 sınıf, bir kütüp- hane, bir tedris aletleri odası, muallim odası, fizik, kimya

Madde 52— Rakımları tayin ve tesbit olunan röper nok- talarına istinaden poligon ve nirengi noktalarının rakımları kezalik ayni şeraite tâbi olarak tayin ve tesbit olunur..

Oktay Akbal, “Bir Dergi Çıkarmak” başlıklı yazısında, “Lise son sınıfta, yani 1941’de Yenilik adlı bir gazete çıkardık.. Koskoca

Poliklinik kısmı yatak holünün ortasına a - muden alınmış, bu suretle erkek ve kadın kısım- larile en kısa bir yoldan, doğrudan doğruya bir- leşmiştir.. Binanın

Bilâkis gölge tarafındaki (şimale nazır) odalar oldukça serindirler ve diğer cephedeki odalardan daha fazla mahrukatla ısıtılabilirler. Son seneler zarfında Almanyada