• Sonuç bulunamadı

T ü rk t e z y i n a t ı n da H a l k a r i ye d a ir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "T ü rk t e z y i n a t ı n da H a l k a r i ye d a ir"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T ü r k t e z y i n a t ı n d a H a l k a r i y e d a i r

A. S ü h e y l Ü n v e r Güzel san'atlar Akademisi Minyatür Profesörü Ö N S Ö Z

Bu kısa monografi bütün halkârî tezyinatı ihtiva etmiye-cektir. Zira böyle bir eser vücude getirmek için senelerle çalışmak lâzımdır. Hele halkârî tezyinat tarihini yazmak çok müşküldür. Fakat bu tarihin yazılması için bu çeşit monogra-fileri çoğaltmak lâzımdır. Şark tezyini san'atları için böyle kısa tetkiklere ihtiyacımız vardır. Türk çinilerinde lâle tez-yinatı hakkında Feyzi güzel bir mongrafi neşretmiştir. işte bu monografiler çoğalırsa ileride yapılacak tezyini san'atlar tarihine bibliyografi ve kaynak olurlar, işte bu ufak eserin de ileride bu mühim işe yardımı olursa kendimizi bahtiyar Halkârî tezyinatın şark tezyini san'atlarında bilhassa min-yatür etrafına konabilen en sade ve güzel ve tabiî nakışlar ol-ması itibarile çok mühim mevkii vardır. Esasen şarkta tezhip üstadları aynı zamanda ressam oldukları için kendi zevkle-rine göre bu halkârî tezyinatın örneklerini çoğaltmışlardır. Minyatür esasen tezyin edilmiş bir tablodur. Yalnız dar bir sahada çalışmak mecburiyetinden daha ince ve kendisine mahsus bir teknik ile yapılır. Bu müzeyyen levhanın kena-rına yine kendisinden daha çok müzeyyen bir tezyinatın yer alması nazarı yorar ve minyatürü boğar. Pek az ve yerinde nakışlar müstesna eski üstadlar minyatürlerin kenarlarına ufak bir su yapmak veyahut halkâr işlemekle iktifa etmiş-lerdir. Halkârî tezyinat hakikaten minyatürün kenarına ya-kışır çok sade. mütenevvi ve güzel bir nakıştır.

Şark tezyini san'atlar şubesinde çalışan talebe bu mü-tenevvi san'at şubesi amelî ve nazarî derslerini birbirinden ayırmıyarak takip etmelidir. O zaman san'atta bir şahsiyet sahibi olabilirler. Sonra ilerliyecek şubede de tetkiki icap eden her hususu ihmal etmemeli ve eski klâsikleri müzele-rimiz ve kütüphanelemüzele-rimizde tamamen tetkik edip üzerinde etüdler yapmalıdır, işte bu çalışmalar neticesi eski san'at eh-linin gittikleri klâsik yoldan inhiraf etmiyerek yeni bir üs-lûbun meydana geldiği görülür. Bu şubede terakki etmek is-teyenler yalnız taklit eser yapmaktan çekinmeli ve san'atı asrın icabatı cereyanlardan mahrum etmemelidir. Fakat bu eski eserleri tetkik etmeden meydana gelemez.

işte buraya koyduğumuz modeller halkârin nasıl işlene-bileceğine kâfi birer misaldir. Bu tezyinattaki tenevvüe haki-katen dikkat etmelidir. Eğer bu örneklerden halkârî tezyina-tın mahiyeti anlaşılarak istifade olunabilirse bu eser. matlûp gayesine varmış olur.

Şark tezyinî san'atlar şubesine devam eden her talebe tezyinatın esasını iyi kavrayarak bizzat bu esaslar dahilinde örnekler çizmeğe dikkat etmelidir. En yüksek üstadları si-nesinde barındıran bu şubenin değerli hocalarının da fikir-lerinden istifade ederek onlar gibi yetişmeğe gayret etmelidir..

(2)

Muhtelif Halkâri numuneleri

Bu satırlarda bana yüksek feyzlerini muhabbetlerini de katarak saçan ustalarım Nuri. Hakkı Altınbezer, Tahir. Necmeddin Okyay, Kâmil Akdik ve Bahayı bu vesile ile derin bir muhabbet ve hürmetle yâdedeı- ve bizleri himaye eden ve çalışmamızı âzami bir surette kolaylaştıran Maarif Vekâleti yüksek erkânile Akademimizin çok değerli ve fazıl direktörü Burhan Toprağa şükranlarımı sunarım.

Bu esere konmak üzere Beyazıdda umumî kütüphanede mevcut bugüzel eserin halkârlarından istifade ettiren fazıl ve âlim Bay İsmail Şaibe de keza teşekkürler ederim.

A. S. ünver Şarkta resim vs nakış tarihi üzerine kısa bir mülâhaza

Halkâri şarkta Türk ve İslâm dünyasının en büyük ve ince zevklerine bugünün ve dünün birer misali olan tezhi-bin nisbeten kolay yapılan cazip bir şeklidir. Tamamen al-tından yapılan bu tezyinatın ayrı bir üslûbu ve esas hatları vardır. Tamamen çinî (kâşî) nakışlarına uymaz, daha çok Orta Asya, Hatay ve Çinde yapılan ve tabiattan alınmış mi-sallerle üslûplanmış bir tersim tarzı gösterir ve tezhibin de ve çininin de esasını teşkil eder.

Tezyini san'atların daha Orta Asyadan iran sahasına ve Mezopotamyaya inmeden ve dünyanın islâm kültürile yüksel-dikeri yerlere gelmeden evvel halkârın esasları ile dolu ta-biî nakışlara tesadüf ediyoruz. Tezhip daha üslûplanmış ve daha ziyade hendesî şekillerle bezenmiş bir tezyin usulüdür. Bugün tasnife sığdırılması müşkül olan pek çok şubelere ve bu şubeler de birçok nevilere ayrılmıştır. Fakat halkâri sa-de nakışlar tezhip usulü ile tezyin olunan kâğıtta hasıl olan zıddiyeti ortadan kaldırmış bir tezhip ve yazı kenarlarında nazarî okşar, hendesî nakışlar arasında tabiata çok yakın ör-•neklerile hoş bir âhenk teşkil etmiştir.

Her Türk ve islâm memleketinin nakış tarihinde halkâr büyük inkişaflara mazhar olmuştur. Halkârî yalnız sade al-tınla ve onun sulu gölgesile değil herçeşitte renkli ve renk-siz; tahrirli ve tahrirsiz lâyuat tabiî ve bazan hendesî şe-killerle işlenmişlerdir. Bu Türk İslâm memleketlerinin na-kış tarihlerine esas olan minyatürlerle süslü kitaplar, mec-mualar. yazı murakka'ları, tszhipli eserler ve levhalar ve sair resim ve tezyinat tarihini alâkadar eden birçok kaynaklar da bunların en iptidaî ve güzel örneklerinden, en mütekâmil şe-killerine kadar tesadüf ederiz.

Tezyinatın tarihi şarkta daima şayanı dikkat inkişaf mer-haleleri göstermiştir. Lâkin muhtelif İslâm ve Türk ülkele-rinde bu tezyinatın bazan o kadar birbirinin tersim tarzına benzer ki yalnız İran tezyinatı ile meşgul olan bir mütehassıs dar görgüsünün kendisine bahşettiği liyakat derecesinde bun-ları da kâmilen İran tezyinatına maleder ve maalesef san'-at âleminde san'san'-at tarihi ile uğraşanlar da böyle düşünür. Fakat unutmamalıdır ki şarkta resim yapan millet yalnız iranlılar değildir. Hintliler, Orta Asya Türkleri ve İran sa-hasında yaşayan Türklerin, Mezopotamyada Abbasîlerin, Mı-sırlıları, Suriyelilerin, büyük Selçukî imparatorluğu havza-sında bulunan Türk hükümetlerinin, nihayet Anadolu Selçu-kilerin, İranlıların ve bunlardan daha evvel Osmanlı Türk-lerinin hâlâ örnekleri istanbul ve dünya kütüphane ve müze-lerini süsliyen kıymetli esermüze-lerini unutmamak lâzımdır. Şark-ta tezyinat san'atına iranlılara verilen mevki kadar diğer şark milletlerinin de hakları inkâr olunmamalıdır.

(3)

koya-mıyacağımızı beyan ederiz. Yalnız Istanbulda X V I ncı asırda yaşamış Türk sanatkârlarının halkâr san'atında en mütenev-vi ve olgun misallerini taşıyan Türkçe bir esarin halkâr ör-neklerinden koyacağız ve bunla* ı tavsif etmekle iktifa ede-ceğiz.

Burada halkârî örneklerini koyduğumuz bu eser Beya-zıdda umumi kütüphanede 4969 numarada kayıtli Murad (1) bin Selim Han namına yazılmış (Kitabı iklimi Cedid) dir. Mehmed bin Lûtfullah elile 991 (1593) tarihinde yazılan bu eser scnebi dilde yazılmış ve Amerikanın keşfine ait bir eser-den iktibas edilmiş, şark ve garp âlimlerinin fikirlerile telif mahiyetinde güzel bir eser vücude getirilmiştir. Müellifi Emir Mehmsd bin Hasan Elsuudî'dir. Resimlerle süslü bu açık Türkçe eser 1266 da Bezmiâlem Valde tarafından kütüpha-neye vakfedilmiştir. Kitap çok güzel bir nesih ile yazılmıştır. Eserde birkaç sahnesi garip hayvanlara ait birkaç levha, bi-risi yarım iki dünya haritası vardır. Sahife eb'adı 18 X 31,5 dur. Halkâı-lar yanlarda 7 santim eninde, alt ve üstte 4,5 santim-dir. Yanlarda motifler 7X 16, üst ve altta 4,5 X 13,5 halinde tekerrür eder. Bilhassa burada 23 çeşit esaslı halkâr var-dır. Tali olan dar halkârları hesap etmiyorum. Bunların renk-leri ufak tefek farklarla eserde birkaç defa tekerrür etmiş-tir. Eser 282 sayfa olduğuna göre 22 şekil birçok defalar te-kerrür etmektedir. Bunlar çok serbest ve güzel çalışılmış ve tezyinatta terkip kabiliyeti yüksek olan bir san'atkâr tara-fından çizilmiştir. Onun bu halkârları çizmedeki vukuf ve kabiliyeti şayanı hayrettir. Lâkin derin araştırmalarımıza rağmen san'atkârın kim olduğu anlaşılamamıştır. Yalnız bu tezhip kârhanesi ıtlak olunan müzehhiplerin çalıştığı dük-kândan çıkmış olmasını zannediyoruz. Ekseri eserlerde görül-düğü veçhile müşterek çalışmağa bir misaldir. Belki onun içindir ki imza konmamıştır diyebiliriz.. Topkapısarayında re-van odası kütüphanesinde 1264 numarada kayıtlı (Şemailna-mei Alosman) namında 12 padişahın hayat ve şemailinden bâhis eserin zemini renkli püskürme boya ile boyanmış hal-kârlarında bu eserin birkaç örneğine tesadüf ediyoruz.

Ayni zamanlarda bu şekillere diğer yazma eserlerde na-dir olsa bile tesadüf edilir.

Bu halkârların müteaddit iğnelenmiş kalıpları hazırlan-mış ve ismini maalesef öğrsnemediğimiz bu san'atkârın ya-nındaki çıraklarile beraber birçok yerde tekrar ile yapılmış-tır. Eskiden kitapların nakışları şimdi olduğu gibi ciltlenme-den evvel tamamlanmak icap ettiğinciltlenme-den birbiııne benzeyen sayfalar birden elde çıkarılmıştır. Çok emek ve zaman alan bu sahifeler eserin çok ince bir zevkle okunmasında âmil olmakta mazrufu kadar zarfı da değerli bu eser bu noktadan mühimdir.

Nakışları güzel olan eski eserler bugün bazı metinlerden daha kıymetlidir. Bu nakışlar eserleri süslemek için yapıl-mıştır. Fakat bugün bu nakışlardır ki san'at tarihimizin en belli başlı örneklsrini ve kaynaklarını teşkil etmektedir.

Bugün olduğu gibi eskiden de tezhip ve nakış sanatkâr-larının kendilerine göre hususiyetleri vardır. Bu eserde min-yatürler, haritalar ve hendesî olarak çizilmiş bazı şekillere tesadüf ediyoruz. Ne yazık ki bunların ressamlarının aynı olup olmadığına bir hüküm veremiyoruz. Hattatların bu gibi eserleri nerelerde ve hangi tarihlerde istinsah ettikleri yazılı olduğu halde san'atkârların çok defa imzalarına tesadüf et-meyiz. Onlar yalnız san'at heyecanını duymakla iktifa etmiş-ler ve isimetmiş-leri etrafında maalesef heyecan uyandırmamışlar

(4)

ve buna lüzum görmemişlerdir. Belki zamanlarına göre bu tevazuda haklı idiler. Fakat bugün isimlerini öğrenemediği-miz bu san'atkârlaı-ın eserlerile kendi şahsiyetlerini yaşatamı-yoruz. Onlar san'atlarında hakikî bir ruh yaratmağa muktedir olmuşlardır ki bunları ancak o sayede anlayabiliyoruz. O da Türk ruhudur. O ruh ki hâlâ eserlerinde yaşıyor ve onu bu-günün san'atkârları yaşatmağa çalışıyor. İşte bu eseri de bir Türk yapmıştır. Bunu bir Türk yapmış derken diğer Türk us-talarının emsalsiz eserleri bazan imzalarile karşımızda duru-yor. İşte o imzalılar ve tarihliler, bu bazan tarihli fakat imzasız eserlere imza oluyorlar. O da bu eserlere artık vurul-ması icap eden Türk vasfıdır. Bu ince ve hususi vasıf diğer memleket ve milletlerin san'at tarihlerinde bu şekilde görü-lemez. Bunların tefriki için bütün nakış kolleksiyonlarını göz-den geçirmek âzımdır.

Bu eserlerle biz geçmiş asrın san'at hareketlerini iyi kav-rıyoruz. Bugün olduğu gibi mazide de Türkün kendisine has incelikleri ve zevkleri vardır ki bu muhitte doğmadan ve bu inceliği ve zevki Türk aile bucağında yetişmeden hisset-menin imkânı yoktur. Bunlar öyle inceliklerdir ki san'atın tarihine vukuf ile mütehassıs olduğunu iddia eden yabancılar asla vâkıf olamazlar, ona en büyük misal bu eserlerin Türk-lerin yapamıyacaklarına hükmetmeleridir. Bir insan diğer birisinin babasını tanımayabilir, fakat herkes kendi babasını bilir. Yalnız bilmekle kalmaz tarif edeceği his ve heyecan-larla kaynaşır. Onun içindir ki san'at mütehassısları bu işin zevkini tatmış ve benliğinin inceliklerini taşıyan bu eserler hakkındaki hükümlerimize dikkat etmelidir. Aksi takdirde san'at tarihi hakkında yazılan bütün yazılar indî bir mülâha-zadan öteye geçemez, asırlar sonra düzeltilecek hataları şim-diden çoğaltmamak lâzımdır.

Tam rubu asırdır san'at âleminde, yüksek şahsiyetli san'-atkârlarla yaşamış ve san'atın inceliğine vukuf peyda etme-ce çalışmış ve bunları bizzat da yapmış ve yapmakta bu-lunmuş bir fert sıfatile şarkta tezyini san'atların en incele-rini ve güzelleincele-rini yapan milletler çok olduğunu tasdik ede-• im. Fakat bunlar içinde Türkler bu tezyinatın en mütekâ-bilini ve tarife sığmaz benliklerindeki yüksek hisleri en iyi ifade eden millettir. Türk vatanı haricindeki eserler ve san'at eserleri olmak dolayısile iftihar etmekte haklıyız. Fakat bizim yurdumuzdaki san'at eserleri ve âbideleri bizim en büyük if-tiharımızı celbetmelidir. Bunları iyi tanımalı, sevmeli ve âle-me de tanıtmalı ve sevdirâle-meliyiz.

(5)

dikine olarak iğnelenmiş ise <1( bu kalıp san'atkârın cildin-de cildin-de birçok işlerine yarar. Böyle yapmayıp da san'atkârane olmıyarak lâalettayin bir kopya kâğıdile istenen yere çizilir-se hem fena ve hem kaba olur. Bunun mutlaka bir kalıbını dikkatle hazırlamalıdır. Halkâr kalıbı istenilen mahalle mut-laka bir çıkın 'içine konmuş söğüt ağacı kömürü tozile silki-lecektir (2).

Kömür tozile kalıplar silkildikten sonra mutlaka üzerin-den gayet ince uçlu ve sert kurşun kalemile çizilmelidir. Nis-beten koyu renk kâğıtlara tebeşir tozu ile kalıp silkilecek olursa bunun üzerinden çizmeden de işlenebilir. Kömür to-zunda olduğu gibi sonra parlatılırken leke bırakmaz, yalnız işlendikten sonra gayet ince kürk parçası ile bu tozları temiz-lemelidir.

Halkâr altınla işleneceği zaman yeşil ve sarı ıtlak ettii-ğimiz altın varaklar dikkatle ezilmiş ve hazırlanmış bulun-malıdır.

Altın varak ezilmesi, sürülmesi, parlatılması ve gölgeleri

Tezhipte kullandığımız altın varakı mutlaka zamkı arabî mahlûlü veya tozu ile parmakla veyahut eczacıların kullan-dıkları ufak cam havanlar ile ezmelidir. Tezhipte kullandı-ğımız altın varaklar muhteliftir. Avrupada yapılıp memleke-timize gelen ayarı düşük altın varaklar vardır. Bunlar yerli altın kadar kırmızımtrak ve tatlı bir surette parlamaz, za-manla biraz ilk taravetini bile kaybederler. Lâkin tamamen kararmazlar. Bu altınların en iyisi piyasada Double orang6 denilen ve 24 ayar diye satılan varaklardır. Bunun ayarı daha az olanları 22,5 veya daha aşağısı olanlar da vardır. Yeşil al-tın muayyen bir nisbette alal-tına gümüş katarak vrak haline getirildiği için daha açık renktedir. Sarı ve yeşil altınlar sürülünce ve parlatılınca veya her hangi birisi donuk bı-rakılınca hoş bir imtizaç husule getirir. Fakat yeşil altınlar rutubetli yerlerde kalırsa eski taravetini muhafaza etmez, içindeki gömüş tesirile biraz esmer renk alır. Daha donuk-laşır. Piyasada satılan bir de halis gümüş varaklar vardır. Bu da tezhipte kullanılırsa da zıd bir renk husule getirdiği için makbul ve güzel değildir. Az miktarda ve bazı yerler-de kullanılması caiz olabilir. Bu da altın gibi ezilir ve kul-lanılır. tstanbulda müzehhiplerin ve hattatların en çok be-ğendikleri altın muhakkak ki yerli altın ıtlak olunan altın varaklardır. Bunların bir defterinde Avrupanın 80 X 80 mi-limetre eb'adındaki 24 varakına mukabil 5,5 X 10,5 mimi-limetre eb'admda 10 arak vardır. Bu altının da ince döğülmüşü makbuldür. İnce döğülmemiş ise kolay ezilmez ve yine ha-vanla bile olsun ezilmeyen kısımları kalır. Sonra ince iyice ezilmemiş altın ile ince işler yapılamaz ve ince hatlar çeki-lemez. Kaba ezilmiş altın parlatılırken de büyük parçaları

(6)

düşürür ve yerleri sakil kalır.

Yerli altın varak çok iyi hazırlanmış ise ayarı ve bilhas-sa renginin kırmızılığı hasebile çok makbuldür. Bu halis 24 ayar altındır. Avrupanın 24 ayar denilen altını bunun ya-nında derhal farkedilir. Muhakkak ki Avrupa ayarları bo-zuktur. işte bu saydığımız evsaftaki altınlardan icabına göre birkaç deste alınır. Gayet iyi hazırlanmış ve iyi cinsten zamkı arabînin koyu mahlûlünden veyahut süzme baldan birkaç damla alınır. Ufak içi münhani, yağdan tecrid edilmiş ve iyi temizlenmiş eski büyük çini veyahut ateşe mukavim beyaz tabak ortasına konur. Zamkı arabî ya tozundan veyahut par-ça zamkların en berraklarından seçilerek ve suda bir müd-det bırakılıp bir orta kalınlıkta bezden süzülerek hazırlanır ve bu zamkın üstadı mükerremimiz Üsküdarlı hattat ve pro-fesör ismail Hakkı Altınbezer bir müddet bırakılarak sonra kullanılmasını tavsiye eder. Süzme bal hariçte kolaylıkla bu-lunabilir, lâkin bununla altın ezildikten sonra balın çıkartıl-ması için ezilmiş altının tabakta birkaç defa su ile yıkançıkartıl-ması lâzımdır, üstad Altınbezer'e göre bal ile ezilmesi de muva-fıktır zira ezilirken bal çabuk kurumaz, fakat zamkla ezer-ken kuruması mahzuru vardır. Her iki suretle de kullanıla-bilir. Çok acele zamanlarda eczaneden tedarik edilen ve ta-babette kullanılan toz zamkı arabîden de bir miktar tabak ortasına konup su ile hamur haline getirildikten sonra da altın ezilebilir.

Altını ezmeden evvel ellerin sabunla iyice temizlenerek bilinmez kirlerden ve yağlardan tecrid edilmesi icap eder. Ezilecek masa üzerinde bir bardak iyi su bulunmalıdır.

Evvela sağ elin orta parmağı memesine bir zerre zamk-tan dokunularak defter veya yaprak arasındaki altından bir varak kaldırılır, parlaklığı tamamen kayboluncaya ve ha-mur haline gelinceye kadar ufak bir sahada ezilir. Bunu ay-nı emeliye ile diğer varaklar takip eder. Bunları hemen ezilmeden üst üste tabağa doldurmamalı, yavaş yavaş alma-lıdır. Heyeti umumiyesi bir, iki veya üç deste ne ise tabağa tamamen alındıktan sonra iyice ve dikkatle ve önce mahdut bir sahada hamur haline gelen altın tabakta tabağın cesame-tine göre bir veya diğer parmakların yardımile yayılarak ezilmekte devam edilir (1). Arada zamk ve bal parmak ha-reketine mâni olacak olursa koyulaşırsa bir damla altınlı ol-mıyan bir parmak ile bardaktan birkaç damla su ile ıslatılır, icap ederse bu ameliye birçok defalar tekrar olunur. Nihayet altın varakların iyice ezildiklerine kanaat gelirse bardaktan bir parmakla su alınarak tabağın bir köşesinde herhngi ezil-miş bir satıh üzerine konarak orada pek mahdut sahada ya-pılan calihada büyük parçalar görülürse yeniden aynı tarz-da ezilmeğe devam edilir. Eğer mütecanis bir hal almış ise ezmeğe nihayet verilir. O temiz su ile altınlı olan parmaklar tabak içinde suyu akıtılarak ezilir. Parmaklar iyice temizle-nince bir parmakla tabaktaki altın bu su ile karıştırılır, bü-yük tabakta ise küçük tabağa akıtılır, küçük tabakta karıştı-rıldıktan sonra bırakılır ve üzerine tabağın alabileceği ka-dar su koyup ve karıştırılıp suyun durulup altının dibe çök-mesine kadar üzeri kapalı olduğu halde sarsılmaz bir yere bırakılır. Su sıcak olursa altın daha çabuk dibe çöker, iyi ezilen altın zerreleri çok ince olduğuğundan teressübü için bazan bir gün veya bir gece su ile bırakmak icap edebilir, (1) Eskiden altını büyük çini tabaklar içinde avuç içi ile ezerlerini;. Çok defalar da eski müzehhipler sık sık altın ez-memek için uzun zaman için kendilerine lâzım olan altını ezip bir hokkada teressüp ettirirler, lüzum oldukça biçak ucu ile alıp eritip kullanırlarmış.

Halkari sahife köseleri 306

(7)

zira kolay dibe çökmez. iyi ezilmiyen altınlar hemen pek az bir müddette dibe tabağa yayılmış bir halde değil, ortada birikmiş halde toplanır. Bu iyi ezilmediği için iyi kulllanı-lamaz, yeniden dikkatle ezmek icap eder.

Tabakta altının üzerinde kalan kirli ve zamklı su altın durulduktan sonra biraz dikkatle tabağı çok sarsmadan mu-tedil bir hareketle diğer bir kaba aktarılır. Bir yere götürü-lecekse ateş müvacehesinde kurutulur veyahut kendi halinde bırakılır, işte bu altın bilâhare çok iyi tutkaldan biraz çen-tilmekle veyahut iyi jelâtin biraz suda eritmekle husule ge-len hafif tutkallı veya jelâtinli su karıştırılarak sürülür.

Kaba halkâr işlenirken ince ve beyaz cinsten iyi tut-kallı su kullanılabilir fakat sahifede halkâr işlenirken iyi ve ince olması matlûp olduğu için jeâtinli suyu tercih etme-lidir. Zira sahifelerde tutkallı altın çatlar ve dökülebilmesi ihtimali vardır.

Üstadı muhterem reisülhattatin (Kâmil Akdik) in ver-diği izahata göre altın tabakta sulu olarak uzun zaman du-rursa bozulur. Su onu bozabilir. Daima kuru bir halde bıra-Kilmalıdır. Kaynatmakla halis ve saf altın bir değişiklik yap-maz ve altın hararetle yanyap-maz. İçindeki zamkı yanabilir. O da sulandırılmakla veyahut yeniden ezilip yeniden su ile du-rulmakla bertaraf olur.

Eski müzahhipler altının çok parlak olmasını temin için szildikten sonra suda uzun müddet kaynatırlarmış.

Ezilmiş altın ile bazan kalın ve bazan çok ince işler yapmak icap eder. İnce olmazsa fırça ile ince çekilemez, onun için altın ezildikten sonra mutlaka bir temiz mendil veya el-yafı sık bir bezle kendi haline bırakılarak süzülmelidir.

Üstad Kâmil Akdik'in verdiği izahata göre çok itina ile altın ezen, hattat Şevki ve Sami ve diğer muasırı mühim hat-tatların müzehhibi iken ihtiyarlığında ihtiyaç içinde ölen mü-zehhip ve mücellit Hüsnü efendi (1) de ezdiği altını mendilile süzermiş ne kadar temiz ve itinalı ezilirse ezilsin altın va-raklar arasında bulunması melhuz olan pislikler böyle ber-taraf olur.

Ekseriya bu şekilde süzülen altın da kalın olabilir o za-man bu süzülmüş altını yeniden sulandırmalı bir dakika ka-dar bırakmalıdır. Kalınları dibe çöker, inceleri daha suda muallak haldedir, kolay teressüp etmez, işte bu ince zerreleri muallâk halde tutan su diğer bir tabağa aktarılır, bu dibe çöken altın zerreleri çok ince tahrirlere ve fırça ile işleme-lere müsait bir inceliktedir. Bu altın ufak ve ince sürülmesi ve şekil yapılması lâzım yerlere sürülür, diğer kalınca olanı da cetvellerde ve kap işlemekte ve diğer büyük ve kaba iş-lerde kullanılır.

Bir yere işlenen veya sürülen altını kabartmağa gelince: Bu. iki usulde parlatılır. Ya doğrudan doğruya süleymanî taşından mamul ve sureti mahsusada bu iş için yapılmış ve zermühre ıtlak olunan kalemtraş sapı boyunda ve sap ucu kalınlığında bir taşı havi mührelerle parlatılır. Parlat-mada usul budur.

Altın kâfi derecede zamklı olursa mühre ile altın sıyrıl-maz ve altın zermühreye bulaşsıyrıl-maz. Eğer altın fazla zamklı ise o zaman mühreyi tutar ve mühre parlatmakta müşkülât çeker ve altını bu fazla zamk .hasebile çizer ve çok zamklı altın da esasen iyi parlamaz ve altının parlaklık ve taravetini (1) Hüseyin Hüsnünün Topkapı sarayında Hazine Kütüp-hanesinde Şevki efendi hattile pek nefis olarak yazılmış bir kur'anı kerimin tarafından tezhibi ve teclidi çok şayan dikkattir.

de bozar. Her halde zamktaki karara dikkat etmelidir. Ba-zan altın üzerinde mühre bir türlü yürümez, takılır gibi ola-bilir. Bir parça iyi kaymasını temin için parmakların hafif yağından istifade edilerek mühreye sürülebilir. Fakat bunda pek ileri varmamalı, zira altın üzerinde bir. yağ tabakası kaplar. Kenarlarına iyi cetvel çekilemediği gibi üzerinde iş yapılamaz, topak topak ve fena bir hal alır.

Altın mat (donuk) olarak parlatılmak istenirse ki koyu zeminlerde bu şekil tercih olunduğu gibi bazı zıt altınlar da parlak ve donuk altının da bir arada güzel bir âhenk yaptığı unutulmamalıdır, işte bu donuk altın perdahını altınlı satıh ile zermühre arasında konan ince ve düz bir saman kâğıdı ianesile yapılır. Artın zerratı bu tesirle sıkışarak donuk bir parıltı hasıl eder. Bazı satıhlar mühre ile çizgiler peyda ede-bilir. işte bu donuk parlatmada da bu mahzur yoktur.

işte altın bu suretle hazırlanıp ve şekillere sürüldükten sonra asıl halkârî vasfın verilmesi için buraya ilâve olunan şekillerde görüldüğü veçhile iç gölgelerinin yapılması icap eder. Bunun için de yerine göre büyük vaya küçük fırça-larla altın tabağındaki altın suyundan alınarak kenarlarına hafif temas edilmek suretile zemine gölge yapar gibi sürülür ve bazı yerleri çok hafif bir gölge ile bırakılır veyahut göl-ge yapılmaz. Bu da zermühre ianesile donuk olarak parlatı-lır. Halkârı nakışları ekseriya donuk parlatmalıdır. Daha ca-zip olur ve ziyaya karşı gözü alıcı ve görmeğe mâni halden çıkar, nazara karşı daha hoş gelir. Bu sulu clarak sürülen altın da kendisine göre parlar.

Halkâr çeşitleri

Halkâr yalnız bir çeşit değildir. Bunun gerek tersim tarzı ve gerek az boyanmaları itibarile muhtelif şekilleri vardır. En çok gördüklerimiz resim ve yazıların etrafında muhtelif renklerde aherli kâğıtlar üzerinde bazan tamamen ve bazan kısmen altınla yapılmış ve daha ziyade tabiattan alınmış ve iyi üslûplanmış tarzda şekiller halinde çizilmiştir. Çok defa zemine de delikli kalıplarla renkler püskürtümüştür. Şekille-rin esası altındır. Altın zeminin icabına göre ya parlatılır veyahut donuk bırakılır. Donuk bırakılmasının hikmeti muh-telif zeminler üzerinde daha iyi görünmesini temindir. Par-lak altın ise yalnız bir vecihde parPar-lak görünür ve ekseriya nazarda hoş bir tssir bırakmaz. Fakat usulen çizgiler araları altın suyu ile gölgelendirilir. Keza bu da donuk bırakılır, işte halkârın yapılış tarzı budur. Bu mütenevvi şekillerin kenarlarına tek ve bazan çift tahrir de yapılmıştır. Tahrir-lerin muhtelif renklerde olabildiğine dair misaller az değil-dir. Yapılan tahrirler de bütün çizgilere mahsus değlidir, ba-zı yerlerine ve sapların bir kenarına konmakla da iktifa olun-muştur.

(8)

Halkâr yapılırken kullanılan çiçekler ve bunların Halkârda her çeşit şekle ve çiçeğe tesadüf edebiliriz. Ufak bir dikkatle anlaşılabilir ki buraya koyduğumuz halkâr nümunelerinde de yıldız çiçeği, çam kozalağı, kuş gövde ve kanatlan, çınar yaprağı, gül reyhan, nergis, servi, lâle, gül goncesi, sünbül, pek çok yaprak nevileri yonca yaprakları, yer menekşesi, enginar yaprağı, rumîler, hataîler ve envai, seberk <3 yapraklı) berki ıtrî veya berki halkârî denilen penc berkleri, asma yaprağı, hendesî şekiller ve münhaniler ve sair tezyinî teferruat görülür. Bunları intihapta ressamın görgüsü esastır.

Halkârda görülüyor ki yapılmadık hiçbir tezyinat nü-munesi kalmamıştır. Buna dair örnekler çoğaldıkça anlaşıla-caktır. Ressamlar halkâr mevzuunda çok serbest ve görgülü çalışmışlar ve tabiatin zenginliğinden istifade etmişlerdir. Bugün tabiatte mevcut, yalınkat dediğimiz basit, ekseriya ko-kusuz ve vahşi ıtlak ettiğimiz çiçekler, meyvalar, yapraklar ve diğer tabiî örneklerinden X X nci asırda güzel ve bu klâsik usulden ayrılmayarak tanzim olunmakla güzel diğer şekiller ibda edebiliriz. Esas bunları muayyen hendesî şekiller ve in-hinalar içinde yerli yerine oturtmaktır. Bunların terkibi usu-lü hiç te zor değildir. Halkârî tezyinatın esas hatlarının al-fabesi iyi kavranacak olursa bu muayyen kaideler dahilinde yeni eserler ibda olunabilir. Bunlar da ekseriya geniş, dar münhaniler iç ve dışında ve inhinalar üzerinde, münkesir ve zaviyeli hatların üzerlerinde zaviyeli ve münhani hatların geçmeleri aralarında bir merkezden dağılan münhani dalla-rın iç ve üzerlerinde, bir takım birbirine muvazi hatlar ve münhaniler münasip yerlerinde münasip büyüklükte ve im-tidatta yerine göre bazan sade ve bazan da mürekkep bir halde tasni olunur. Yapılan halkârlara dikkat etmekle kona-cak çiçeklerin yerleri ve eb'adı hakkında bir fikir edinmek kabildir. Halkâr işleyen sanatkârlar bu resimlerde görüleceği veçhile hatların ve kıvrıntıların muhtelif yerlerde inceli ve kalınlı olmasına dikkat etmelidir, asıl Halkârî bu güzel

gös-Halkâr asrî ve millî tezyinata güzel bir örnektir. Bugün tezyinat çok basit bir hal almıştır. Fakat yeni şe-killer icat ederken bunun eski tetkiklere müstenit olması icap eder. Eski nakışlarımız asrileşebilir. Elverir ki bunla-rın ne kadar asrî tezyinata uyabileceği tetkik edilmelidir. Tezyinatta yeni şekiller ibda olunabilir, fakat bunun için es-kileri iyice tetkik etmiş olmak lâzımdır.

Bu asrın 2 nci devresinde tezyinat basite ve tabibate doğ-ru gitmemiştir. Geçen asrın hendesî tezyinatı mevkiini kıs-men asrî tezyinata terketmekle beraber bu asrın tezyinat zevkine uymamaktadır. Bu asırda tabiî ve serbest çizgiler, az renk ve basit şekiller büyük revaçtadır, iste halkâr hiç ufak bir tadile bile lüzum görülmeden asrî tezyinatımızın motiflerini teşkil edebilecek değerini hâlâ muhafaza

etmek-Işte buraya dercettiğimiz tezyinat bugünün tezyinatcı-ları tarafından iyi tetkik olunacak olursa kendi fikirlerinin çok eski asırlarda düşünülerek kitaplarda tatbik sahasına gir-diğini göreceklerdir. Bugün bir tezhip örneği ve bir çini (kâşî) olarak mahal istimalinden başka nakışları rastgele her yere tatbik olunamaz. Meselâ câmilerimizin kapılarına ve du-varlarına büyültülmüş kıt'alarda çinî şekillerinin tatbiki hoş bir tesir bırakmamaktadır. Câmilerimizin ve evlerimizin eski nakışlarına dikkat edersek halkârî tezyinatın esasına uyarlar. Yeni tezyinatımız ve birçok camilerin dahilî süslenmeleri bu

hudut dahilinde yaldızlı veyahut yaldızlarına boyalar ve bu-nun hafif renklerile gülgeler ve münasip yerlere renkler hal-kârlarda olduğu gibi az renk konmakla güzel örnekler elde edilir. İşte eski halkârî nakışlar bu noktalardan bugün sivil mimaride ve evlerimizin asrî tezyinatında kullanılmağa

lâ-Halkâr lügat mânaları

Halkâr altın yaldızlı iş mânasına gelir ki, hakikaten bu-nun güzel bir tarifidir. Lûgatlar bu kelimeyi aldıkları gibi birçok yerlerde halkâr, halkârî, tahrirli halkâr. boyalı hal-kâr, berki halkârî gibi tâbirlere tesadüf ediyoruz.

Hallî arapça yaldızlamak mânasına gelen arapca bir ke-limedir (1). Yaldızlamakla yapılan tezyinata hallikâr, halli-kâri demek doğrudur. Fakat bu galat olan halkâr ve san'at ehlinin tâbirince yeniden galat olarak helkâr, herkâı- gibi tâ-birlerle de kullanılmaktadır.

Biz bugün bu tâbiri resimlerini gösterdiğimiz nakışlara izafe etmekle iktifa ediyoruz. Fakat bu isim altın ve yaldızla yapılan oymalar, yazılar ve nakışlara kadar teşmil olunabilir. Bu kelimenin arabcada tahallî (süslenmek, bezenmek) halli-ye (insanın medarı temayüzü evsafı haricihalli-yesi, zinet, süs), hallî (altın yaldızlı şeyler) gibi iştikakî kelimeler vardır. Halliyat tâbiri de ki altınlı eşyaya alem olmuştur. Halliye-nin cemidir. Bu da taifei nisanın istimal eyledikleri zinet mânasınadır. Nef'inin de bir beytini buluyoruz ki orada da bu kelime geçiyor (1):

Çeşmei âbı hayatı feyzdir tab'ın nule Gülkü halkârî olursa ana zerrin navdan Halkâr san'at erbabınca ve meraklılarınca bilinen ve ko-nuşma ve edebiyat lisanına kadar giren güzel bir tâbirdir. San'atkârlar bunu helkâr, herkâr tâbirile de kendi şivelerine göre Türkçeleştirmek istemişlerdir. Ahterî ve Lügati Rem-zide hallî kılıncın balçığında ve kınında olan zinetler mâna-sına geliyor. Halliye ise aynı mânaya geliyor. Her halde hal-kâr altınla yapılmış ve hafif tezyinat üslûbuna yerinde alem olmuştur.

Halkârın kullanılış yerleri va kullanılan kâğıtların renkleri vs nevileri Renkli ve renksiz, altınlı ve altınsız halkârların tatbik yerleri Türkler arasında çok mütenevvidir. Eski tavan na-kışlarından levha çerçevelerine, yazı kenarlarından, resim ve levha iç ve dışına talik ve bütün çeşit yazıların aralarına ve hattâ muhtelif renklerle bazı çinî (kâşî), yay, kuburlar, ku-tular ve saire üzerine tatbik edilmiştir. Bunların en güzel örnekleri İstanbul kütüphanelerinde ve müzelerinde pek çok vardır. Edirne işi ile yazma ve kısmen lâke (rugan) kap dediğimiz işleme kaplarda halkâr çiçekler ve örneklerine pek çok tesadüf ederiz. Bunların renkli modellerinden kenarları altınla çizilmiş ve tahdit olunmuş halde en nadide kitap kap-ları, mahfazakap-ları, yaylar, yazı kuburları üzerinde buluruz.

Halkâr hakikaten şark tezyinî san'atlarının en velût ve çeşitli bir koludur. O bugünkü asrî tezyinata tamamen mal edi-lebilir ve edilmelidir.

Halkâr tahta, her çeşit deriler, her çeşit kâğıt, kursak, ceylân derisi, çiniler (kâşîler) üzerine işlenmiştir.

Halkâr ne üzerinde ve ne renkte bir zeminde yapılsa da-ima güzel olur ve nazarı yormadan okşar. Açık ve koyu renkte kâğıtlar üzerinde birbirinden farklı, fakat cazip bir

(9)

tatlılık husule getirir. Renkli veya altın suyu ile gölgelen- ince saman kâğıdı Halkâr gölgesi Kopya kâğıdı mesi mutlaka lâzımdır. Ancak bu suretle bu kâğıtlar üze- Yazı kenarı Renkli halkâr Halkâr kalıbı rinde tesirini tamamlar. İyi cins kâğıt ve üzeri iyi yağsız Kitap mahfazası Renksiz halkâr Söğüt ağacı kö-tesviye edilmiş ve hafif boyalı ve boyasız tahtalar üzerinde Şiraze Tahrirli halkâr mürü çıkını halkâr güzel intibaını tamamlar. Kâğıtların kalınca ve bil- Şemseli kap Tahrirsiz halkâr Kalıp hassa aherli olması halkârî tezyinatın iyi yapılmasında en Rumî Minyatür iğnedan başlıca muvaffakiyet amillerindendir. İntihap olunacak kâ- Hataî Mecmua Yeşil altın varak ğıt renkleri resmin ve yazının icabatına göre uygun olmalı .Seberk (3 yap- Yazı murakkaları Sarı altın varak ve zıd renkler kullanmamalıdır. Hafif ve mütecanis renkli raklı) Levha Z a m k ı a r a b î yerler üzerinde halkâr çok güzel olur ve iyi bir tesir ya- Berki ıtrî Nesih mahlûlü par. aÇlışan da muvaffak olur, muvaffak olmuş bir eser de Berki halkârî Tezhip kârhanesi Ayarı düşük altın daima beğenilir. Onun için kâğıda iyi dikkat etmelidir. Emi- Penc berk Müzehhip Varak ci kâğıtlarda gölgeler de iyi olamaz, kâğıtların kalınca ve Hilye Püskürme boya Yerli altın bilhassa aherlenmiş veyahut mührelenmiş bulunması bu mah- Kubur iğnelenmiş kalıp Deste zuru da ortadan kaldırır. Edirne işi Çırak Defter (altında)

Eserde zikri geçen ıstılahlar ve kelimeler Lâke (rugan) kap San'atkâr Tutkal, Tutkallı Eserde zikri geçen ıstılahlar ve kelimeler

Deri Hattat

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Zeki üayâr - Neşriyat müdürü

Otizmli bireyler anlık düşündükleri için ve istedikleri şeyleri elde etmek için anlamsız bağırmalar,ağlamalar,öfke nöbetleri vb durumlarda olabilirler.Bu gibi

Ortada ondan bir adım önde elleriyle bir şey anlatmak ister gibi hareketli olan heyetin sözcüsü Esat Toptani Paşa, onun sağında Aram Efendi ve Ga- lip Paşa ve nihayet

zmir l Müdürlü ümüzce 12 Ocak 2009 tarihinde Ortopedik Özürlüler Derne inde zmir Büyük ehir Belediyesi Yerel Gündem 21 toplulu una, Kurumuzun hizmetleri, özürlülere

8 Temmuz 2008 günü ö leden önce Eski ehir’deki sizlik Sigortas kapsam nda 16 de ik meslekte kursun aç n yap ld projeler kapsam nda pilot okul seçilen Atatürk Endüstri

MATRA programlar kapsam ndaki “ KUR’un Kurumsal Yap n Güçlendirilmesi, Özürlüler için Geli mi Bir stihdam Stratejisi ve Mesleki Rehabilitasyon Projesi” nin faaliyet

[r]