• Sonuç bulunamadı

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı na

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı na"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na

Şikayet Eden : (Avukat) Serdar ÖZTÜRK, TCKN : 18689107606 1 No’lu L Tipi C. İ.K. C Blok No:9 SİLİVRİ/ İSTANBUL

Şüpheli : TAHA AKYOL, Hürriyet Gazetesi Hürriyet Gazetesi Güneşli - İSTANBUL

Suç :Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs, 5237 sayılı TCK. md 288 İnternet ve Yayın Yolu İle Hakaret, 5237 sayılı TCK md. 125/1-2 ve 4 Suç Tarihi : 28 MART 2012

Açıklamalar : Şüpheli Taha Akyol, Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olarak istihdam edilmiş bir kişidir. Şüpheli şahsın, köşe yazarı olarak çalıştığı gazetede, 28.03.2012 tarihinde, gazetenin 24 ncü sayfasında OBJEKTİF adı altında yayınlanan ve alıntı yapılarak değişik internet sitelerinde de yayına sunulan “Başbuğ davası” konulu, ilk defa benim Ankara’daki avukatlık ofisimde bulunduğu iddia olunan “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” adlı sahte belge, Genelkurmay Başkanlığında hazırlanmış ve bu husus yargı kararı ile kesinlik kazanmış bir gerçeklikmiş gibi bir köşe yazısı yayınlanmıştır.

Hürriyet Gazetesi, benim 34 yıldır okuduğum ve bana göre dünyanın en saygın gazetelerinden biridir. Kendi okuduğum ve beğendiğim bir gazetenin yazarı hakkında suç duyurusunda bulunuyor olmak, benim içinde oldukça üzüntü verici olmakla birlikte, objektif olduğunu iddia eden ancak dosyada ortaya çıkan gerçeklerden habersiz olduğu anlaşılan bu yazarın ve kamuoyunun gerçeği öğrenmesi adına bu suç duyurusunu yapmak zorunda kaldım. Zira, sahte belgeleri gerçekmiş gibi kamuoyuna sunarak, onurlu ve şerefli insanları darbeciymiş gibi göstermek kimsenin haddine olmadığı gibi, şüpheli Taha Akyol’un da haddine değildir.

Yazının içeriğinin bu şekli ile gerçeği yansıtmaması, açıkça halkın zihnini bulandırma amacına yönelik olduğu şüphesi uyandırmaktadır. Ayrıca suça konu yazıda, sahte bir belge için

“Genelkurmay’da hazırlanan İrtica İle Mücadele Eylem Planı” şeklinde kesin ifadeler kullanılmış olması devam eden bir yargılamayı da doğrudan etkilemeye matuf bir yaklaşımdır. Bu nedenle, yazının gerçeği yansıtmaması, “burada yargılanan tüm sanıkları ve beni suça konu sahte belge üzerinden darbeci olarak göstermesi” nedeni ile bu eylem benim açımdan “HAKARET” niteliği taşımaktadır.

(2)

Gelinen aşamada, İrtica ile Mücadele Eylem Planı adlı sahte belgenin kimin talimatı ile oluşturulduğu, kim tarafından 3.6.2009 gecesi saat 1.27 ile 5.00 arasındaki bir saat diliminde ofisime Ankara TEM şube polislerin organizasyonu ile yerleştirildiği, ıslak imzalı belgeye, ATK.u heyetinin nasıl ayarlanarak rapor alındığı ortaya çıkmıştır. Suçlama yöneltilen hiçbir belgede benim ve diğer sanıkların parmak izi bulunamamıştır. Dolayısı ile, suça konun yazının bu yönü ile emniyet teşkilatı içindeki “SAHTE DELİL ÜRETEN SUÇ ÖRGÜTÜ” nün faaliyetlerinin aklanması ve korunması amacına matuf olduğu anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra, Mevcut suç duyurusunun hukuki ve manevi unsur bakımından değerlendirilmesinin tam olarak yapılabilmesi için öncelikle “Ergenekon Projesi” nin veya davasının ne olduğu, geldiği aşama ile benim yargılandığım ve kamuoyunda ıslak imza olarak bilinen davanın çok kısa özetlenmesi gerekmektedir.

A- Ergenekon Davası (Projesi)

Bu bağlamda ifade etmek gerekirse, Ergenekon belgeleri, ilk defa 2000 yılında, Amerikalılara ·özel hizmetlerde bulunduğunun ortaya çıkmasını müteakip çalıştığı gazetenin yönetimi tarafından işinden çıkartılan FEHMI KORU adlı kişi tarafından yayınlanmıştır.

Bu belgeler daha sonra Mart 2001 de başka bir suçtan gözaltına alınan Tuncay Güney ‘ den elde edilmiştir. Bahse konu belgelerin kaynağının ise Amerikalılar olduğu daha sonra deşifre olmuştur.

Zira, 2000 yılında ABD Ankara Büyükelçiliğin de siyasi müsteşar olarak görev yapmakta olan ve CIA görevlisi olduğu iddia edilen JOHN KUNSTADTER adlı kişinin FETULLAH GULEN adlı şahsın daha önce özel sekreterliğini yapmış olan TUNCAY GUNEY’i, Temmuz 2000' de Amerika Birleşik Devletlerine gönderdiği, bu kişinin 9 gün Amerika da kaldıktan sonra Türkiye 'ye döndüğü, devam eden süreçte ise, bahse konu Ergenekon belgelerini Mart 2001 de başka bir suçtan gözaltına alınmasını müteakip polise verdiği ve kendisine sorulmamasına rağmen, sanki bu hikayeleri anlatması için özel olarak görevlendirilmiş ve kurgulanmış gibi Ergenekon Örgütü masalını anlattığı gelinen aşamada açıklığa kavuşmuştur. ABD.lilerin angaje ederek kullandığı Tuncay Güney ile arkadaşlarında ele geçen Ergenekon belgelerinin sahte olduğu o tarihte anlaşıldığı için, bu belgelerle ilgili olarak, MİT müsteşarı sayın Şenkal Atasagun, dönemin özel yetkili Başsavcısı sayın Aykut Cengiz ENGİN ve Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı sayın Sabri Uzun tarafından herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Suça konu Ergenekon belgelerinin sahte olduğu bu gün dahi'sadece şu noktadan anlaşılabilir.

Belgelerin açılmayan bölümlerinde örgütün basın kanadı yöneticisi olarak Zaman Gazetesi yazarı

(3)

HUSEYIN GULERCE adlı kişi görünmektedir. Sırf bu bilgi dahi belgelerin sahte olarak üretildiğini, özel bazı amaçlara matuf olarak yargı makamlarına iletilmeye çalışıldığını göstermektedir. Dönemin İstihbarat Daire Başkanı SABRİ UZUN 20/Eylül/2010· tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü müfettişlerine vermiş olduğu ifadede bu sahte belgelerin 2001 ve 2006 yıllarında iki defa kendisine getirildiğini, ancak belgelerin ve diğer bazı bilgilerin sahte olduğunun çok açık olması nedeniyle kendisinin herhangi bir işlem yapmadığını, şu anda operasyonu yapanların o dönemde kendi iradesini iğfal edemedikleri için 2001 ve 2006 yıllarında bu 'operasyonu başlatamadıklarını anlatmıştır.

Bu operasyonun hazırlık safhasında 2006 yılında bazı Emniyet görevlilerine, Amerika Birleşik Devletlerinde “delil üretme ve suçlu yaratma” veya benzeri adla bir kurs verildiği, keza 2007 yılında KOM Daire Başkanlığında 40 adet polisin özel olarak çilingir eğitimi gördüğü, aynı şekilde, Ergenekon soruşturma ve kovuşturmalarına katılacak olan hakim ve savcılara da, Amerikalı savcı

“Susanne Hayden” tarafından soruşturmalar başlamadan önce eğitim verildiği, Mehmet Eymür’ün MİT’den emekli olduktan sonra CIA ‘de (Virginia ‘da ki merkezinde) öğretmenlik yapmakta iken, Ergenekon operasyonundan hemen önce apar topar Türkiye’ye geldiği ve Ergenekon soruşturmaları kapsamında yapılan gözaltı ve tutuklama işlemlerinden önce ve sonra Ergenekon projesini uygulamak için Şubat 2007 de İstanbul emniyet müdürlüğünde özel olarak görevlendirilen Ali Fuat Yılmazer ve Mutlu Ekizoğlu ile Princess otelde görüşmeler yaptığı bugün açıklığa kavuşmuştur.

Müdafi olduğum süreçte, SABRİ UZUN' la yaptığımız görüşmelerde kendisi bana "2006 yılında bu belgeleri geri çevirmesini müteakip, kendisine bu belgeleri getiren emniyet istihbarat daire başkan yardımcısı RECEP GÜVEN' in İstanbul Emniyetinde görevli TEM ve İstihbarat Şube Müdürleri ile görüştüğünü, kendisinin bu görevliyi o tarihte takip ettirdiğini, Recep Güven’in bu görevlilere kendilerinin bir projesi olduğunu, projeyi sadece belirli emniyet mensuplarının bildiğini, dolayısıyla bu kişilerin İstanbul Emniyetinde projeyi uygulamak üzere kendilerinin yerine atanacaklarını, projenin gerçekleştirilebilmesi için kendi görevlendireceği emniyet mensuplarının atanmasının zorunlu olduğunu, bu yer değişikliği nedeniyle husumet gütmemelerini istediğini belirlediğini anlatmıştır.

Müteakiben, Sabri Uzun’un görevden alınmasından sonra, Ümraniye’de el bombaları bulunmadan önce, “Ergenekon Projesi” ni uygulamak için, Ali Fuat Yılmazer ve Mutlu Ekizoğlu İstanbul emniyet Müdürlüğüne atanmışlardır.

Bugün gelinen aşamada, ortaya çıkan belge ve bilgilere göre suikast hücreleri lideri olduğu iddia edilen ve DEMANS (iradi hareket edememek) hastası olduğu belirlenen İBRAHIM ŞAHİN’ in, bazı MİT görevlileri tarafından iradesinin iğfal edildiği ve bu MİT görevlilerince angaje edilen kişilerce bir kurgu yapıldığı açıklığa kavuşmuş, MİT görevlilerinin kimlikleri ve resimleri dava esnasında tespit

(4)

edilmiştir. Keza Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olayına karışan bir sanık bu işin polis tarafından kendisine yaptırıldığını, anneannesinin hesabına bu nedenle para yatırıldığını somut isimlerle açıkça mahkemede deklare etmiştir. Danıştay davasının bu dosyalarla birleştirilmesinin en önemli kanıtlarından biri olan CD'nin MEHMET EYMÜR' e ait olduğunun ortaya çıkmasından sonra, bu CD Beşiktaş Adliyesinde Adli Emanette kaybolmuş, keza sanıklardan Mustafa Levent Göktaş’ın tutuklanmasının tek gerekçesi olan ve aleyhindeki tek delil olan 51 nolu DVD, bu DVD.yi ofise koyan polisin resminin Ankara’daki C. Savcısına (2009/8745 S.N.lı dosya) verilmesini müteakip adli emanette kırılmıştır.

Tüm bu olgular ortada hukuki bir sürecin bulunmadığını, belirli siyasi ve dini görüşe sahip kişilerin Amerikalılar tarafından angaje edilmiş bazı emniyet ve MİT görevlilerinden oluşan bir suç örgütü tarafından hedef olarak seçildiğini, hedef seçilen kişilerin ofislerine, evlerine, arabalarına delil bırakılmak veya el konulan CD, DVD, FLAŞ DİSK gibi dijital veri depolama aygıtlarının kopyalarının usul yasasına aykırı olarak şüphelilere ve müdafilerine verilmeyip, içeriğinde geriye dönük tarihli suç teşkil edecek veri ve delil yaratılması, savcıların kendiliklerinden iddia etmeye ve bağlantı kurmaya utanacakları hususlarda da, organize bir ihbar maili şebekesinin devreye sokulması sonucu hedef seçilen kişilerin tutuklattırılarak, yasal olmayan bir şekilde uzun süre hürriyetlerinden yoksun bırakıldıklarını göstermektedir.

Bu süreçte, yine cemaate bağlı bazı yayın organları tarafından yasak olan “25 nci kare” tekniği kullanılmak sureti ile, olmayan bir örgüte ilişkin olarak varmış gibi algı yaratmak ve halkın bilinçaltına bu olguyu yerleştirmek maksadıyla yayınlar yapıldığının anlaşılması üzerine ilgili yayın kuruluşu (Samanyolu TV) hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.

Organize bir şekilde yapılan bu eylemlerin, TCK.'nun 77 ve, 78. Maddeleri bağlamında

“İnsanlığa karşı suç islemek” fiilini oluşturduğu kuşkusuzdur. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmadığı ve Uluslararası anlaşmalar bağlamında da bu suçların af kanunlarının kapsamı dışında olduğunu, insanlıkla ve Müslümanlıkla zerrece ilgisi bulunmayan, küresel bir çetenin emrinde olduğu anlaşılan bu suç örgütüne kasten veya ihmal suretiyle yardım eden herkesin bilmesinde yarar bulunmaktadır.

B- Kamuoyunda “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” Olarak Bilinen Dava

İrtica İle Mücadele Eylem Planı adlı sahte belgenin oluşturularak, Ankara dışında olduğum bir tarihte, 3.6.2009 gecesi, kimlikleri bugün için tarafımızdan bilinen Ankara Tem Şube görevlilerince benim avukatlık ofisime konulmasının bir tek nedeni bulunmaktadır; Oda benim Ergenekon soruşturmasına yardımcı olan emniyet içindeki suç örgütünün “askeri casusluk” yaptığına dair bazı somut bulgulara ulaşarak, elde ettiğim bulgular ve kanıtlar doğrultusunda yasal gereğini yapmaya

(5)

tevessül etmemdir.

Emniyet içindeki suç örgütü benim telefonlarımı ve maillerimi takip ettikleri için askeri casusluk eyleminden ötürü bazı görevliler hakkında suç duyurusu hazırladığımı biliyorlardı. Bu belgenin, 4.6.2009 tarihinde benim ofisimde bulunmasını müteakip, 12 Haziran 2009 günü, bu operasyonun basın ayağı olan ve sırf bu operasyon için, Alkım yayınevine 3.6 trilyon teşvik verilerek kurdurulan

“The Taraf” gazetesinde yayınlanmasını müteakip, 26 Haziran 2009 da, diğer parti gruplarından gizlenerek gece yarısı verilen kaçak bir teklifle, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne geçilmiş, bu da kamuoyuna sivilleşme diye açıklanmıştır. Oysa ki gerçek bambaşkadır. Bu belge ile askeri casusluk eylemi içindeki asker, polis, savcı, basın mensubu maskesi kullanan ajanlar ve siyasetçilerden oluşan bir suç örgütü, askeri savcılığın “askeri casusluk eylemi yönünden” yapacağı bir soruşturmadan kurtarılmışlardır.

Belge ile ilgili ciddi bir soruşturma yürüten Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden’in, 3.6.2009 gecesi Ankara Tem Şube de görevli bazı polislerce avukatlık ofisime girilerek bu sahte planın ve diğer belgelerin bırakılması eyleminde, polisin içindeki şebekenin, kullandığı adamı doğru tespit etmesi ve onunla ilgili Ekim 2009 ayı başında detaylı araştırmalara girişmesi sonucu, birden bire 15 Ekim 2009 da ıslak imzalı belge ortaya çıkmış ve soruşturma C. Savcısı sayın Abbas Özden’den alınmıştır.

Islak imzalı sahte belge, böyle bir usul ve uygulama olmamasına karşın, altına başbakan tarafından Mercedes verilen ve özel yetkileri alındığında “ne yaptıysam devlet için yaptım” diyerek bir nevi tevilli ikrar yolu ile soruşturmalar esnasında suç işlendiğini kabul eden C. Savcısı Zekeriya ÖZ tarafından bizzat 16.10.2009 tarihinde ATK.na götürülmüş ve 19.10.2009 tarihinde de bu sahte belgeye rapor alınmıştır. Raporda imzası bulunan Hacı Mehmet Akın, belgenin ATK.na savcı ÖZ tarafından getirildiği tarihte, yani 16.10.2009 da belge inceleme şubesinde görevlendirilmiştir. Bu kişi aynı zamanda, Behçet Oktay Cinayetinin, intihar olarak kapatılmasına neden olan Adli Tıp Raporunun altında imzası olan doktordur. Hüseyin Bülent Üner, ATK. Fizik İhtisas Dairesi başkanı olmasına rağmen, belge ve imza inceleme uzmanı değildir. (Balistik uzmanıdır) Belgede imzası bulunan diğer uzman ise, eşi doğum yaptığı için o tarihte izinde olmasına rağmen izinden çağrılan Lokman Başer’ dir. Oysa ki o tarihte, dairede 8-15 yıllık tecrübeye sahip dört adet uzman görevinin başındadır. Islak imzalı belgeye verilen ve ”imza Dursun çiçek eli ürünüdür” şeklinde olan 19.10.2009 tarihli ilk rapor (bu tarih aynı zamanda PKK.lıların Habur’dan giriş yaptığı tarihtir. Bu raporla kopartılan yaygara ile Habur olayı ört bas edilmeye çalışılmıştır.) adı geçen üç uzman tarafından imzalanmıştır. Bahse konu rapor bilimsel bir rapor değildir. ATK.nun aynı tip imzalarda daha önce verdiği binlerce raporla da çelişmektedir. Çünkü Dursun Çiçek’in imzası “BASİT TERSİMLİ” imzadır. ATK. daha önceki bütün raporlarında, (yaklaşık tüm ATK kararlarının %20 si) basit tersimli imzalar için “TESPİT YOK” şeklinde karar vermiştir. Basit tersimli imzanın anlamı

(6)

şudur: bizzat o kişinin imza attığını görmedikten sonra, “imza bu kişinin eli ürünüdür”

diyemezsiniz. Çünkü basit tersimli imza herkes tarafından kolayca taklit edilebilen imza demektir.

İşte ıslak imzalı belgeye ilk rapor bu şekilde alınmıştır. Heyet ayarlanmış, yeterli sayıda uzman var iken, izinden personel çağrılmış, uzman olmayan kişilere imza attırılmıştır. Bu nedenle, C. Savcısı Zekeriya ÖZ hakkında HSYK.na suç duyurusunda bulunulmuştur.

İkinci rapor ise, usule aykırı olarak Fizik İhtisas Dairesi Kurulu tarafından verilmiştir. Oysa ki, ATK nun iç yönetmeliklerine göre, kurul incelemesi için iki ayrı uzman heyetin vermiş olduğu iki farklı rapor olması ve bu raporlar arasında çelişki bulunması gerekmektedir. Ancak ıslak imzalı olduğu iddia olunan belge sadece üç kişilik bir heyet tarafından bir kez incelenmiştir. Dosyada, farklı bir bilirkişi heyeti tarafından verilmiş ve çelişki yaratan ikinci bir ATK. raporu bulunmamaktadır. Öte yandan, ATK. Başkanı, kendisi ve raporu düzenleyen uzmanlar hakkında yapılan suç duyurusu nedeni ile Bakırköy CBS.lığınca 2009/113352 numarasına kayıtlı olarak yürütülen soruşturma dosyasına göndermiş olduğu yazıda, belge inceleme şubesinde görevlendirilen kişilere, “belirli bir süre geçmeden ve belirli sayıda olgu incelemeden imza yetkisi vermiyoruz” denilmesine rağmen, 19.10.2009 tarihli ilk raporun hemen akabinde, Kasım 2009 da bazı ATK görevlilerine bir haftalık kurs verilerek, belge inceleme uzmanı sıfatı kazandırıldığı, normalde imza yetkisi olmaması gereken bu kişilerin kurula katılarak, Şubat 2010 tarihinde düzenlenen kurul raporunun 7 evet /4 muhalif şeklinde çıkmasının sağlandığı anlaşılmaktadır. Devam eden süreçte de, Samanyolu televizyonunun her gün bas bas bağırarak “Jandarma Kriminale gönderecekler raporu ayarlayacaklar” şeklinde yayınlarda bulunması ve bu şekilde rapor verecek görevlilerin Ergenekon soruşturmalarından tutuklanacaklarını ima eden haberler yapması sonucu “Jandarma Kriminal görevlileri üzerinde oluşturulan korku psikozu” ile rapor alınmıştır. Ancak bu raporların hiç birisi bilimsel niteliğe sahip değildir ve tamamı ATK.nun daha önce benzer olgularda vermiş olduğu

“tespit yoktur” şeklindeki binlerce karar ile çelişmektedir. “İşte Islak imzalı” davaya ilişkin süreç bu şekildedir. Islak imzalı belge ile ilgili İhbar zarflarındaki çelişkileri ve 2nci ihbar zarfının ısrarla saklanması, ihbar mailindeki maddi olgularla ters düşen hataların detaylarına girmeyeceğim.

2- “Ergenekon Projesi” nin Uluslararası Boyutu Ve Tüm Mevcut Eylemlerin TCK. Bağlamında Değerlendirilmesi

Büyük Ortadoğu Projesinin ne olduğunu bilmeden ve BOP içinde Türkiye’nin durumu ve ülkemize biçilen rolü bilmeden Ergenekon ve bağlantılı süreçleri anlamak mümkün değildir. Öncelikle şunun iyi bilinmesi gerekmektedir ki, bu yapılan işlerin ne Müslümanlıkla, ne insanlıkla, ne ileri demokrasi ile, nede devletin bağırsaklarının temizlenmesi ile en ufak bir ilişkisi bulunmamaktadır. Bu sözlerin tamamı, asıl yapılmak istenenleri halkın ve herhangi bir partinin militanı olmamış sadece adalet

(7)

duygusu ile hareket eden samimi inanç sahibi hakimlerin ve savcıların yani bağımsız yargının gözünden kaçırmak için kullanılan maskeleme faaliyetinin bir parçasıdır. Gerçeklerle de en ufak bir ilişkisi bulunmamaktadır.

BOP projesi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, Türkiye dahil, 24 Müslüman ülkenin sınırlarının değiştirilmesi ve Türkiye’de Halifelik makamının olduğu ılımlı İslam devleti kurularak, bu yeni kurulan devlet üzerinden tüm İslam coğrafyasının batılı ülkelerce kontrolünün sağlanmasını öngören akılsızca bir plandır.

Ben bir din alimi filan değilim. Son derece sıradan bir Müslümanım. Ancak bugün yaşanan olayların tüm boyutları ile değerlendirilmesinin yapılabilmesi için aşağıda anlatacaklarımın bilinmesi gerekmektedir. Bunlar bilinmeden, olayı tüm boyutları ile değerlendirmek ve anlayabilmek mümkün değildir.

Bahse konu BOP adı altındaki ABD planı, saçma bir plandır. Zira, planda Türkiye’de ılımlı bir İslam devleti kurulması yönünde bazı kurgulamalar olmasına karşın, kutsal kitabımızda, bir devlet şekli öngörülmez. Bu bağlamda zorunlu olduğu için izah etmek gerekirse, Kur’anı- Kerim’de Devlet ile ilgili üç hüküm vardır. Bunlarda : “Adaletle hükmedeceksin”, “işi ehline vereceksin” ve

“Danışmadan karar vermeyeceksin” şeklindedir. Bunun dışında kutsal kitabımızda devletle ilgili bir hüküm bulunmaz. Peygamber efendimizin açıkladığı şekli ile, Kur’an’ı Kerim’in asıl amacı, kamil insanı yaratmaktır, devlet kurmak veya devlet şekli belirlemek değildir. Dolayısı ile “ılımlı İslam”,

“soğuk İslam”, “sert İslam” veya “yumuşak İslam” diye bir şey yoktur. Bir tek İslam dini vardır. Ve O’nun bir tek kutsal kitabı ve bir tek peygamberi bulunmaktadır. Keza, İslam coğrafyası, dört halife devri dışında hiçbir zaman tek bir halifeye biat etmemiştir. Emeviler devrinde Bağdat’ta bir halife var iken, Endülüs’te başka bir halife var idi. Aynı şekilde Halifelik Osmanlı ’ya geçtiği dönemde Acem Müslümanları, Afgan Müslümanları ve Afrika Müslümanları Osmanlı Halifesini tanımadıklarını açıklamışlardır. Dolayısı ile, BOP planı uygulanması tümü ile imkansız ve ABD.lilerin Ortadoğu haritasını yeniden dizayn etmeyi amaçlayan hayal ürünü bir plandır.

Diğer taraftan aynı plan Türkiye’nin doğu ve Güneydoğusunun ayrılarak büyük bir Kürdistan devleti kurulmasını öngörmektedir. Bu planın nedeni ABD.nin kürt sevgisinden filan kaynaklanmamaktadır.

Tam aksine, 1975 Cezayir anlaşması ile tarihte Kürtlere en büyük kazığı atan ülke ABD.dir. Bu anlaşma sonucu binlerce Kürt Saddam’ın ordusu tarafından öldürülmüş ve yüz binlercesi de yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır. Dolayısı ile bu planın asıl amacı, Türkiye’den kopartılacak bölgedeki petrol ve maden yatakları ile su kaynaklarını ele geçirmektir.

(8)

Bu nedenle, bugün “Ergenekon projesi” ne bilerek veya bilmeden destek verenler, işte BOP adı altında yapılan bu ihanete ortak olmaktadırlar. Bütün bu projeyi yürüten ve ABD.lilerle müşterek çalışan çekirdek kadro 30 kişi civarındadır. Diğer emniyet MİT, yargı ve TSK.de kullandıkları kişilerle birlikte, gizli tanık olarak kullandıkları, kadın satıcıları, katiller, itirafçılar ve hakkında rüşvet ve haksız mal edinmekten soruşturma açıldıktan sonra nadim olmuş bir cumhuriyet savcısı gibi yan elemanları da topladığınızda bu sayı 300 kişiyi geçmemektedir. Ancak hukukçu olmayan bu kişiler, işledikleri suçları garabet bir biçimde “tarih yazmak” olarak görmekte, buna rağmen, soruşturma ve kovuşturma safhasında, adam öldürmek dahil NAZİ yöntemlerini kullanarak işledikleri suçları, halktan gizlemeye ve örtbas etmeye çaba sarf etmektedirler.

Şunu herkes iyi bilmelidir ki, bu işi yapanlar bir suç örgütü, bir ihanet şebekesi ve bir menfaat grubudur. Herhangi bir şekilde insanlıkla veya Müslümanlıkla da zerrece ilişkileri yoktur. Bu proje esnasında bir çok suç işledikleri için (Behçet Oktay’ın öldürülmesi dahil) tabi olarak korkmaktadırlar. Bu nedenle, mevcut ihanet projesini yürütenlerle korkmadan, bana neci davranmadan, idare-i maslahatçı hareket etmeden cesaretle mücadele etmek zorunludur. Bu mücadelede, öncelikle gerçekten samimi inanç sahibi, yüksek ahlaki cesarete sahip hukukçular tarafından yapılabilecek bir mücadeledir.

Sonuç olarak, hukuki bakımdan yukarıda da izah olunduğu üzere, belirli bir plan dâhilinde, belirli siyasi ve dini görüşe sahip kişilerin aleyhlerinde sahte deliller üretilip, kamuoyunda makbul görülmeyen ve adları çetelerle özdeşleştirilmiş bazı kişilerle ve gruplarla bir araya getirilerek örgüt görüntüsü yaratılmaya çalışıldığı, bu şekilde asıl hedef seçilen ve masum olan kişilerin uzun süre hürriyetlerinden yoksun bırakıldığı anlaşılmakla, bu yapılan eylemlerin, TCK.'nun 77 ve, 78.

Maddeleri bağlamında “İnsanlığa karşı suç islemek” fiilini oluşturduğu anlaşılmaktadır. Yine yukarıda da izah olunduğu üzere, İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmadığını ve Uluslararası anlaşmalar bağlamında da bu suçların af kanunlarının kapsamı dışında olduğunu, insanlıkla ve Müslümanlıkla zerrece ilgisi bulunmayan bu suç örgütüne kasten veya görevini ihmal sureti ile yardım eden herkesin bir gün “hukuki süreç” maskesi altında işlenen suçların hesabının sorulacağını bilmesinde yarar bulunmaktadır. Ki tarihte de hep böyle olmuştur.

Uluslar arası boyutu bakımından da, bu operasyonları emniyet ve MİT içindeki uzantılarını kullanarak yaptırtan yabancı güçlerin amacı, Ülkenin bölünmesinin önündeki en büyük güç olan Türk Ordusunu eski hataları üzerinden vurup zayıflatarak, ülkenin Doğu ve Güneydoğusunun ayrılmasını sağlamaktır. Bunun nedeni de, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Kürtlere sempati ve sevgi beslenmesinden değil, Doğu ve Güneydoğuda ki temiz su kaynakları ile petrol ve maden yataklarını elde etmektir. İşte bugün Ergenekon ve Balyoz adı altında yaratılan

(9)

kaosun ve Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırının esas nedeni budur.

Bilindiği üzere, 5237 sayılı TCK.nun 125 nci maddesi “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.”

288nci Maddesi; (1) Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.” Hükümlerini getirmiştir.

Bu itibarla, emniyet içindeki Fetullah Gülen cemaati –Örgütü mensubu polislerce hazırlanan sahte bir belgeyi gerçekmiş ve Genelkurmay Başkanlığında hazırlanmış ve Genelkurmay’da hazırlandığı kesinlik kazanmış gibi bir yazı kaleme alarak, kamuoyunu yanıltan ve bahse konu davada yargılanan sanıkları bu şekilde darbeci imiş gibi gösterip hakaret eden Şüpheli Taha Akyol’un, hakkında gerekli soruşturmanın yapılıp, eylemlerine uyan, 5237 sayılı TCK. nun 125/1-2-4 ve 288 nci maddeleri gereğince, yetkili ve görevli ceza mahkemesinde kamu davasının açılmasını temin için, iş bu suç duyurusunun yapılması gerekmiştir.

Deliller : Hürriyet gazetesinin 28.03.2012 tarihli nüshası, İstanbul 13 ncü Ağ. C. M.sinin (CMK.nun 250 nci Md. İle Görevli) 2010/106 Esas sayılı dosyası, sanık savunmaları, tanıklar bilirkişi incelemesi, vs delail

Sonuç Ve İstem : Açıklanan Nedenlerle;

Şüpheli Taha Akyol hakkında, gerekli soruşturmanın yapılarak, eylemlerine uyan, “Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs” ve “Yayın yolu ile Hakaret” suçlarından görevli ve yetkili ceza mahkemesinde kamu davası açılmasına,

Karar verilmesini sayın Başsavcılığınızdan talep ederim. 30.03.2012

(Avukat) Serdar ÖZTÜRK

Eki :

- Gazete aslı ve ilgili sayfasının fotokopisi

- Mahkemeye ve HSYK.na verilen konuyla ilgili dilekçeler

(10)

- Bu davada bir yargılama yapılmadığını gösteren belgeler (HSYK şikayetleri) - Konuyla ilgili yapılan basın açıklamaları ve bazı gazetecilere gönderilen mektuplar

Referanslar

Benzer Belgeler

sınır kontrollerinde ve ilgili kamu hizmetlerinde (sağlık merkezleri, polis karakolları, çalışma ve sosyal güvenlik destek birimlerinde) dağıtılmak üzere, mağdur hakları

Suç duyurusuna konu olay neticesinde mağdur öğrenciye 10 gün iş göremez raporu verildiği bilgisi edinilmiştir. Şüpheli hakkında gerekli etkin ceza soruşturması

Bir eğitim ve öğretim döneminde özel eğitime ihtiyaç duyan ve kaynaştırma öğrencilerin uyumu ve eğitimi konusunda hizmet içi veya mesleki gelişim eğitimi alan

FETÖ şahsımı açıkça hedef almış Amirallere Suikast davasında adımı zikrederek beni itibarsızlaştırmaya çalışmıştır.2009 yılından sonra da Kozmik Oda

3- Belgenin Teknolojik imkanları kullanmak sureti ile, sahte olarak hazırladığının belirlenmesi halinde, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” adlı belgeyi muvazzaf subay

4- Bu tip operasyonlarda, keşif yapanların, bizzat operasyonu yapanlarla GENELLİKLE doğrudan temas kurmadıkları, dolaylı irtibatlarla bu işi yaptıkları nazara alınarak, bu

Müteakiben, bahse konu kararın gerekçesinde herhangi bir gün ve süre kısıtlaması olmamasına, bilgisayar dershanesinin kurulmasına dayanak olan mahkeme kararında da herhangi

denilmektedir. Ancak yasal zorunluluk gereği görüş alınan kurum ve kuruluşların açıkça ifade edilmemesi ve hangi kurum ve kuruluşların görüş verdiklerinin