• Sonuç bulunamadı

E. H V. K O R G. D R. E R D O Ğ A N K A R A K U Ş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "E. H V. K O R G. D R. E R D O Ğ A N K A R A K U Ş"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E . H V. K O R G . D R . E R D O Ğ A N K A R A K U Ş

(2)
(3)

Şimdilerde Amerika Birleşik Devletleri'nin Büyük Ortadoğu tasarımı olasılığının gittikçe azalması nedeniyle, bölgedeki sudan değişik şekillerde yararlanılması için stratejiler üretilmektedir. Bunlardan bir tanesi Libya ile Mısır'ın birleştirilmesidir. Bu suretle Libya'nın petrolünden yararlanıla- rak her yıl bir miktar suyun Mısır'a sulama suyu olarak aktarılması, nüfusu fazla ve fakir olan Mısır halkının belirli ölçülerde tatmin edilmesi, bu işlem- den yararlanılarak Nil Nehri'nden bir miktar suyun İsrail'e verilmesi amaç- lanmaktadır. Belki de Nil suyunun paylaşılmasından tedirgin olan Mısır, İs- rail'in su ihtiyacının % 35'ni temin ettiği Golan Tepeleri'nin Suriye'ye devriy- le ilgili arabuluculuğa yanaşmamakta,Türkiye'nin arabuluculuğundan mem- nuniyet duymaktadır. Türkiye de iyi niyetle arabuluculuk yapayım der- ken, İsrail'in Golan'ı vererek kaybedeceği su miktarını Fırat ve Dic- le'den karşılama yükümlülüğü ile karşı karşıya kalabilir. Çünkü Avru- pa Birliği bildirgesinde, Fırat ve Dicle ile İsrail'in hiçbir fizikî bağı olmama- sına rağmen, İsrail'in Fırat'ın sularından yararlandırılması maddesi bulun- maktadır. Türkiye Dünyanın kaynaklarını paylaşılmasında her olaya iyi ni- yetle yaklaşmakla birlikte, Fırat ve Dicle Nehrinin küresel ısınmanın etkisiy- le, taşıdıkları su miktarında büyük azalma olacağı değerlendirilmektedir. Ni- tekim İsrail'in de küresel ısınmanın etkilerini hesapladığı ortadadır. Golan Tepelerinden eskisi kadar su gelmeyeceğini bilmektedir. O nedenle, şimdiye kadar pek sözünü etmediği Golan Tepelerinin geri verilebilmesi konusunda arabuluculuğa rıza göstermemektedir. Türkiye iyi niyetle arabuluculuğuna devam etmeli ancak, arabuluculuk kendisine bir külfet yüklemektedir. Tür- kiye için Libya suyunun kullanılmasını teşvik etmek doğru bir hareket tarzı olacaktır.

Küreselleşme serbest rekabeti arttırarak, dünyada ki yaşam ortamını da- ha düzgün, güvenli bir hale getireceğine, içine siyaset, dünyayı küreselleşme

Su Savaşlarından Kurtulma Stratejileri

E. Hv. Korg. Dr. Erdoğan Karakuş (*)

(*) Emekli Hava Korgeneral, tarih doktoru, Türk Hava Kurumu eski Genel Başkanı

(4)

vasıtasıyla ele geçirme, sömürgecilik ve haksız rekabeti de katarak, dünyayı çok yönlü küresel bir savaş alanına çevirmiş genelde küresel güçlerin yarattı- ğı bu ortam, zaten var olan çevre kirliliği ve küresel ısınmayı da hızlandır- mıştır.

Aslında adı küresel ısınma olan üçüncü dünya savaşı başlamıştır.

Bu savaşın doğa ile insanlar arasında başladığı zannedilmemelidir. Bu savaş iyi insanlarla, kötü, bencil insanlar arasındadır. Doğayla olsa çözmesi kolay, ancak insan bencilliğiyle başa çıkmak çok zor, o nedenle, bu savaşın korkunç acılarını çekmeden birlik olamaz ve savaşı kazanamayız.

Bundan yarım, çeyrek asır önce de çevre kirliliği, küresel ısınma vardı.

Ancak bu kadar nefes darlığı yaratacak noktada değildi.1984 yılında ABD'ye görevli gittiğimde bir çok yerde, insanların denize girmediğini, sadece ke- narda koştuklarını gördüm. Amerika kıyılarının büyük bir kısmı sanayi atık- larından, kirlilikten bitmişti. Daha sonra da Teksas'ta kalınlığı 3 metre olan yer altı su kaynaklarının 1,5 metresinin bitmiş olduğunu öğrenmek, beni ol- dukça şaşırtmıştı.

Birkaç sene sonra İngiltere'de görevliyken ekilebilir topraklarının

%40'ının şiddetli olmak: üzere,%70'inin tarım ilaçlarıyla zehirli topraklar haline geldiğini öğrenince de çok üzülmüştüm. Toprak, çevre kirliliği zaten kendisini gösteriyordu. Deli dana hastalığı almış yürümüştü. Yumurtalarda- ki hastalık nedeniyle, 10.000 kişinin öldüğü, ancak gizlendiği gazetelerde ya- zıyordu. Tarım Bakanı değiştirildi. Kimse yumurta,et,tavuk yemez oldu. O sırada Ermenistan'da deprem olmuştu. Milyonlarca yumurta oraya gönde- rildi. Kıbrıslı Türk balıkçım vardı. Baltık'ın kirli sularından çıkan uskumruyu bana ve sevdiği müşterilere vermezdi. Temiz denizlerden geldiğinde bize haber verirdi

O yıllarda Marsilya'nın atık suyu temizlenmeden doğrudan denize akı- yordu. Alp Dağları’ndaki ormanların %40'ı bazı yerlerde hava kirliliğinden kurumuştu. Kuruyan ağaçları neden kesmiyorsunuz diye sorduğumda, “kı- şın buralara kar yağınca ağaçların yaş mı, kuru mu olduğunu kayakçılar fark etmiyor” denmişti. Adını bizim koyduğumuz Alp Dağları bile ne hale gelmiş demiştim. Almanya Baltık Denizi'nde kıyısı olduğu için, Baltık Denizi'ne gi- decek atıklarının büyük çoğunluğunu Tuna'ya vererek, hem Tuna Nehrinin hem de Karadeniz'in kirlenmesine neden oluyordu. .

Söylemek istediğim şudur. Özellikle sanayi devrimi esnasında bencil in- sanlar zenginleşmek için kendi uluslarının insanların bile düşünmeden çev- reyi kirletmiş, onlar gibi düşünenler kirletmeye devam etmektedir. 2000 yılı-

(5)

na gelinceye kadar dünyadaki çevre kirliliğinin ve küresel ısınmanın %90 sorumlusu sanayileşmiş ülkelerdir. Şimdi buna yenileri katılmıştır. Denile- bilir ki 10-15 yıl öncesine kadar kirlilik ülkelerin toprakların çevresindeki de- nizlerdeydi. Yani daha çok yöreseldi. Hava tabakasındaki kirlilik ve ısınma bu kadar etkin bir şekilde hissedilmiyordu. Ancak özellikle son yıllarda, yer kürenin üzerinde soğan zarı gibi kalınlığı olan hava tabakasının ı- sınması ve kirlenmesi şiddetlenmiş, olay küreselleşmiştir. Meksika Körfezinin deniz kirliliğinden “bana ne” diyebilirsiniz. Çünkü onun etkisi başka ülkelerde hemen görülmez. Ancak hava kirliliği, ısınması kısa bir za- manda bütün dünyada görülür. O nedenle; havanın ısınması kirlenmesi en tehlikelisidir. Bu bilinmesine rağmen şimdi küresel ısınma bizi dönülmez bir noktaya yaklaştırmaktadır.

Şair, “Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç: Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl ge- çersen geç” demiş ya -onu kendisi için söylemiş.

Biz, bizden sonrakilere bizi lânetleyeceği bir dünya bırakabilir miyiz? Asla. Bundan altı yıl ka- dar önce, çevre kirliliği, orman yangınlarıyla mücadele konularında bir konuşma yapmıştım.

Bu konu terörden de önemli,o nedenle her ülke savunma bütçesinin %10'u kadar bir bütçe ayırsa dünya tertemiz olur,geç kalmadan demiştim.

Geçen o zamanda hiçbir basın yayın kuruluşu benim konuşmamı yan- sıtmamıştı. Geçen sene kuraklık olunca aynı geminin içinde olduğumuz an- laşıldı. Neyse; Al Gore geldi bu konuyu anlattı. Bizim basın anlata anlata bi- tiremedi. Onun için ben Al Gore'un değinmediği konuları anlatayım bari diyorum.. Neyse kimse adamcağıza, “Siz iktidarda iken bu konuya neden bu kadar önem vermediniz? Neden bütçeden para ayırmadınız? Küresel ısınmayla ilgili Kyoto sözleşmesini neden imzalamadınız;?” diye sormadılar.

Ben de çok sevindim. Misafire ayıp olurdu. Ne olursa olsun bu konuda geç de olsa gayret gösterenleri emek verenleri takdirle karşılıyorum.

Gelelim küresel ısınmanın Türkiye'yi nasıl etkileyeceğine. Şimdilik bili- nen şu: Türkiye'nin kuzey kesiminde bir miktar yağış artışı, güneyinde ö- nemli ölçüde yağış azalması ve bütün bölgelerde hava sıcaklığının artışı, bu- nun denizlere yansıması, susuzluk, sıcaklık nedeniyle, orman yangınlarının artması, dolayısıyla havadaki oksijen miktarının azalması orman yetiştirme- nin zorlaşması ve çölleşme olarak görülmektedir. Türkiye için çölleşme tehlikesi, aşınma sonucu toprak kaybı nedeniyle zaten vardı. Bir de bu çıktı

2000 yılına gelinceye ka-

dar dünyadaki çevre kir-

liliğinin ve küresel ısın-

manın %90 sorumlusu

sanayileşmiş ülkelerdir.

(6)

karşımıza. Kuraklık aşınmayı bir miktar azaltacak, ancak bu sefer susuzluk ve ısınma çölleşmeyi hızlandıracaktır. Karamsar olmaya gerek yok. Yeter ki bütün dünya bu konuya önem versin. Ne yapması gerektiğini bilsin. Devlet siyaseti haline gelsin yeter. Bu arada Yavruvatan Kıbrıs'ın durumu daha bü- yük zorluklar içinde olacaktır. İçme ve kullanma suyu çok az yağan yağ- murdan, deniz suyunu tatlı suya çevirerek sağlansa bile, tarım için ihtiyaç du- yulan suyun Anavatan Türkiye'den sağlanması zorunludur. Küresel ısınma Kıbrıs Türkü'nün, hatta Kıbrıslı Rumların yönünü, Avrupa Birliği'nden zi- yade Türkiye'yle işbirliğine zorlamaktadır.

Ne yapmamız gerektiğine başlamadan ön- ce, olayların doğasını basitçe değerlendirerek, yapmamız gereken işlemlere hep birlikte inana- lım, amaç edinelim. Dünyanın kendi etrafında dönüşü nedeniyle, bütün cepheler genel olarak batıdan doğuya doğru hareket eder. Rüzgârın, dağların durumuna, cephenin cinsine göre ha- fifçe kuzeye veya güneye savrulur. O nedenle, Türkiye'nin batı, güneybatı, kuzeybatısının ne- mi, yağışı, ormanı, denizi, havası Türkiye için çok önemlidir. Türkiye'nin ba- tısındaki ülkelerde orman yangını varsa Türk halkı endişe etmelidir. Çünkü bu Türkiye için genellikle kuraklık, nadiren sel demektir. Aynı şey Türkiye için de geçerlidir. Teke Yarımadası'ndaki orman yangını, Güney Doğu Ana- dolu için genellikle kuraklık, nadiren sel demektir. Nitekim geçen sene Tür- kiye'nin batısında ve özellikle Yunanistan'daki büyük orman yangınlarının etkileri, bu sene Güneydoğu Anadolu'da kuraklık şeklinde kendisini hisset- tirmektedir.

1989 yılında İngiltere'de büyük bir kuraklık yaşandı. Araç yıkamak, bah- çe sulamak yasaklandı. Londra'ya su sağlayan havuzlarda kurtçuklar oluştu.

Kuraklığın sebebinin ise; o yılarda Brezilya'da tarla açmak için ormanları ya- kan köylüler olduğu değerlendirildi ve köylülere ormanları yakmamaları için 200 milyon Sterlin civarında yardım yapıldı. İngiltere'ye gelen cepheler, Bre- zilya'nın nemli yağmur ormanlarında oluşuyor, Körfez Akıntısı yani Gulf Stream'le daha da nemlenerek İngiltere'ye geliyordu. Doğal olarak halen de bir değişiklik yok.

Ne yapmalıyıza geçmeden evvel, birileri de kendi halkı kadar bizler için, insanlık için iyi şeyler yapıyor. O da Kaddafi. “Yiğidi öldür. Hakkını ver”

derler ya, petrol aramaları esnasında, Libya'da korkunç miktarda yeraltı tatlı

Küresel ısınma Kıbrıs

Türkü'nün, hatta Kıbrıslı

Rumların yönünü, Avru-

pa Birliği'nden ziyade

Türkiye'yle işbirliğine

zorlamaktadır.

(7)

su kaynağı olduğu belirlendi. Eskiden yağmur ormanlarıyla kapalı olan Bü- yük Sahranın altında, Fırat-Dicle-Nil Nehirlerinin yıllık toplam akışının 1000 katı su bulunmaktadır. Bu kaynak kesin olarak belirlenmiştir. Bir o ka- dar daha su bulunması olanağı vardır. İleride petrol yerine, su savaşları o- lacağı düşünülürse, ABD'nin gerçekleşmesi ihtimali gittikçe zayıfla- yan Büyük Ortadoğu Tasarımında Kuzey Afrika'nın neden bulundu- ğu daha rahat anlaşılmaktadır. Kaddafi daha şimdiden bu kaynakla ilgili 60 milyar dolarlık sulama ve içme suyu yatırımı yapmıştır. Küresel ısınmada bu su kaynağının önemi şudur. Eğer kandırmaca tasarımlar yerine, barış i- çinde kalınabilir, Kuzey Afrika'nın büyük bir kısmı sulanabilirse, Türkiye'- nin güneyi de eskisinden daha fazla yağış alabilecek hale gelecektir.

Türkiye'ye cepheler kışın, Fethiye'den, sıcak cephe, Edirne'den, soğuk cephe halinde girer. Fethiye'nin gerisindeki Teke Yarımadası'nda, hem nemlenir, hem de yağış bırakır. Güneyli rüzgâr şiddetliyse, bulutlar Torosları aşarak, iç bölgelere yağış bırakır. Rüzgâr şiddetli değilse, Torosları aşamaz.

Antalya'ya, sonra Çukurova'ya, Anadolu'nun güneydoğusuna geçer. Cephe- nin geçtiği yerler ne kadar yeşillik, ne kadar sulaksa, nem alarak o kadar yağış bırakır. Burada kilit bölge, Teke Yarımadası'dır. Bu bölge ne kadar yeşillik, ormanlık sulaksa iç bölgeler, güney kıyılar, GAP Bölgesi o kadar iyi yağış alır.

Aynı durum Edirne'den gelen soğuk cephe için de geçerlidir. Kuzeyli

(8)

rüzgar kuvvetli ise, Trakya'dan nemlenerek güneye iner, iç, doğu, güney do- ğuya genellikle kar şeklinde yağış düşer. Kuvvetsizse dağları aşamaz, Kara- deniz kıyılarını yalayarak yurdu terk eder. Karadeniz kıyıları ormanlık oldu- ğundan, Gürcistan iyi yağış alır. Burada da kilit bölge Trakya'dır. Trakya'nın sanayi tesisleri ve binalarla dolmuş olması, havayı ısıttığı, kirlettiği için nem miktarını azaltmakla, özellikle iç bölgelerde yağışın azalmasına neden ol- maktadır. Bu nedenle; hem Teke Yarımadası'na hem de Trakya'ya yapa- bildiği kadar bent yapılması, sulama alanlarının ve yangına dayanıklı ağaçla- rla, ormanların arttırılması küresel ısınma ortamında hayatîdir.

Hem çevre kirliliği hem de küresel ısınma a- çısından bakıldığında, Trakya ve İstanbul çevre- sinde artık nüfus arttırıcı yatırım yapılmamalı- dır. Aksi takdirde kuzeyden giren fazla etkin ol- mayan cepheler, bulutluluk yapar yağış bırak- maz. Çünkü büyük şehirlerin sanayi tesislerinin üzerinde ısınan hava yukarı çıkar ve bulutların içinde ki su buharının yoğunlaşmasına, damla haline gelmesine mani olur. O nedenle; ısın- maya mani olucu tedbir almadıkça, sanayi ve nüfusun bir yere toplanmasına müsaade edilmemelidir. Hele Trakya'nın cephelerin girişinde kilit bölge olu- şu konunun önemini artırmaktadır.

Trakya Bölgesinde Meriç Nehri ve kollarının sularından daha iyi yarar- lanmak konusunda özellikle Bulgaristan'la daha sıkı ilişki kurulmalıdır.

Meriç Nehri ve kolları ile ilgili, Trakya'nın sulanması, yeraltı sularının takvi- yesi Ergene Nehrinin temizliğinin devam ettirilmesi, taşkın zararlarının a- zaltılması, özellikle Arda Nehrinden içme ve kullanma suyu açısından ya- rarlanarak amaçlı, kapsamlı çalışmaya ihtiyaç vardır. Bu çalışma sadece Trakya değil İstanbul ve çevresinin de bir kısım ihtiyaçlarını da karşılaya- bilecektir. Trakya'da sulanabilecek arazi miktarı Güney Doğu Anadolu tasa- rımı(Projesi-GAP)’nın yarısından daha büyüktür. Trakya'da yapılacak sula- ma gıda maddelerinde artış sağlayacak ve Trakya'nın İstanbul'a yakınlığı ne- deniyle, Avrupa'nın en büyük şehri olan İstanbul'da, gıda maddelerinin u- cuzlamasına neden olacaktır. İstanbul ve çevresinde gıda maddelerinin u- cuzlaması ise Türkiye'nin dış ticaretinde rekabet gücünü arttıracaktır. Bu ne- denle Trakya'nın sulanmasının ulaştırma giderlerinin her geçen gün arttığı şu günkü ortamda, Gap'tan daha büyük Stratejik etkileri olacak.

Küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için Türkiye'nin elinde büyük im- kânlar bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı daha önce küresel ısınmaya bağlı

Hem çevre kirliliği hem

de küresel ısınma açısın-

dan bakıldığında, Trakya

ve İstanbul çevresinde

artık nüfus arttırıcı yatı-

rım yapılmamalıdır.

(9)

olmaksızın yapılan kentlerdir. Şimdiye kadar 40.000 km. kare arazi sulanır hale getirilmiştir. GAP başlı başına büyük faydaları olan bir tasarımdır. Böl- gede yapılan bentler ve sulanan araziler şu anda dahi yağışı, nemi arttırmış- tır. Şu ana kadar 20 milyar dolar civarı yatırım yapılmış, bu kadar daha yapıla- caktır. Dicle üzerine yapılacak Ilısu Bendi’nden, tam verimle yararlana- bilmek isteği, Hasankeyf'te 5000 yıllık Ön-Türk eserlerine zarar verebile- cektir. Zararın yok edilmesi, su altında kalacak eserlerin kurtarılması çalış- malarına bağlıdır. Nitekim bir kısmı Birecik Bendi altında kalan, Saba Me- likesi Belkıs tarafından kurulan Belkıs Şehri'nin önemli bütün eserleri kurtarılmış, Gaziantep'te bütün dünyaya sergileme olanağı doğmuştur. Da- ha önce, bugün Zeugma denen Belkıs Şehri'nin ismini duyan var mı?

Doğal olarak özellikle Dicle Nehri ve kolları üzerine yapılacak bu bent- ler, PKK Terör Örgütü yandaşları ile, onlarla işbirliği içindeki, Irak'ın kuze- yindeki Türkiye karşıtlarını rahatsız etmektedir.

Çünkü Türkiye, bu suretle derin vadilerde az sayıdaki PKK Terör ör- gütü mensuplarını, gizleme ve yaşam imkânı veren, çok sayıda ki mağara, in, kovuklarının surlar altında kalmasını sağlayarak, onların yaşam alanlarını da- raltacak derin vadilerin su ile dolması nedeni ile de su geçitleri özel teçhizat

(10)

gerektireceğinden hareket kabiliyetini kısıtlayacaktır.

Irak'ın Kuzey'indeki Türkiye karşıtları ise, PKK Terör örgütü güç kay- bına uğrayacağından, halkımızın refahını artıracağından, özellikle de Türki- ye'nin Irak'ın kuzeyine gidecek sular üzerinde etkinlik kazanacağından ra- hatsızlık duymaktadır.

O nedenle; PKK Terör örgütü yandaşları ile Irak'ın kuzeyindeki işbir- likçileri gizli emellerini açığa vuramadıklarından, anılan bentlerin yapılması için, çevreler ve tarihi eserleri koruma amacı güdenleri kullanarak, Türkiye ve Dünya Kamuoyu'nu etkilemeye çalışmaktadırlar. İçlerinde samimi olan çevreci ve tarihi eserleri koruma amacı güdenleri kutluyorum. Özellikle, Ön-Türk Subaru'lardan günümüze gelinceye kadar, birkaç Türk Devletine başkentlik yapmış Hasan Keyf ’deki eserlerin kurtarılmasının, beni de onlar kadar mutlu edeceğini belirtmek istiyorum. Ancak; fayda-zarar mukayese- sinde, kötü insanların gizli emellerine karşı durabilme sorumluluğunu da i- çimde hissederken faydasının büyüklüğü karşısında varsa zararını sineye çe- kebiliyorum.

Küresel ısınma her geçen gün özellikle sınırı aşan sularla ilgili sorun ve gerginlikleri arttırma eğilimindedir. O nedenle, dış ilişkilerde sınır a- şan sularla ilgili taahhütler ve strateji belirleme daha önemli bir hale gelmektedir. Türkiye için sınır aşan sularda en sorunlu olanları Fırat ve Dicle'dir. Çünkü Türkiye çevresindeki en sıcak ve kurak bölgeye doğru akmaktadır. Küresel ısınma etkin değilken Fırat'tan Türkiye saniyede 500 metre küp su vermek- teydi ve bütün Gap arazisi sulanmaya açılsa Fırat ve Dicle'nin suyunun 4/1'i olan 5 milyar metre küp yeterli olacak. 4/3'ü Suriye ve Irak'a akabilecekken Suriye'yi destekleyen bazı Arap Ülkeleri halkları durumu bilmedikleri gibi, bilinçsizce Türkiye'ye hiçbir hak tanımadan Suriye daha fazla su verilmesini istemektedir. Öte yandan Küresel ısınma hem belirsizliklere neden olmakta, hem de imkânları giderek azaltmaktadır. O nedenle, Sınır Aşan Sular Stra- tejisi daha önemli bir hale gelmiştir.

Ülke Stratejisi olarak Fırat ve Dicle tek havza olarak belirlenmiştir. Bu strateji GAP'ın da esas sulamasının Fırat Nehri ile yapılacağı üzerine kurgu- lanmış, Fırat Nehri'nden az su verildiği tenkidi, Dicle'den de yeterli su veril- diği şeklinde önlenmeğe çalışılmıştır. Ancak bu tutum Fırat'la hiçbir irtibatı olmayan İran'ı anlaşmalara hukukî açıdan taraf yapmaktadır. Aynı şekilde

Dış ilişkilerde sınır aşan

sularla ilgili taahhütler ve

Strateji belirleme daha ö-

nemli bir hale gelmekte-

dir.

(11)

Dicle ile belirli irtibatı olan Suriye'yi taraf yapmakta, sıkıntılar yaratmakta- dır. Bu nedenle, Ilısu Bendi bitirilip her iki nehirden sulama yapılarak, ilgisi olmayan ülkeleri devre dışı bırakarak, çift havza yani Dicle ve Fırat'ın ayrı ayrı havza kabul edilmesi uygulamasının yararlarından faydalanmak müm- kündür.

Geçmiş yıllarda tek havza ile ilgili yaşanan sıkıntılara, Atatürk Bendi'- nin dolumu esnasında, Suriye'nin Fırat'tan verilen su miktarının eksilmeden devam etmesi isteğine, İran'ın hukukî açıdan destekleme imkânı elde etmesi örnek olarak verilebilir. Daha sonraki yıllarda Fırat üzerindeki Birecik Bendi’nin temel atma töreninde, sayın Demirel mana olarak “Benim Pa- landökenimden çıkan sudan kime ne. Biz başkalarının topraklarındaki pet- role karışıyor muyuz?” dediğinde her iki ülke de PKK Terörünü özellikle kışkırtmış ve uluslar arası sınır aşan sular hususuna aykırı davrandığımızı söyleye-bilmiştir.

Bir devlet büyüğümüz bizden doğan suların kullanım önceliğinin, diğer ülkeleri de mağdur etmeyecek şekilde yine bize ait olduğunu belirtirken, Gübümüz hükümetlerinin girilip girilmeyeceği belirsiz olan Avrupa Birliği (AB) ne aşırı ödünleri nedeni ile, Fırat ve Dicle ile irtibatı olmayan İsrail'e dahi su verilmesi konusu AB raporuna girmiştir. Barışsever Türkiye, dünya

(12)

kaynaklarının bütün insanlık için kullanılması konusunda, zaten hassasiyet göstermektedir. Ancak su konusunda küresel ısınma esnasındaki belirsizlik- ler nedeni ile, güvence verirken bir şey almadan vermemelidir.

Türkiye son zamanlarda, Suriye-İsrail arasında sorun olan Golan Tepe- leri'nin Suriye'ye geri verilmesi konusunda arabulucu olmuştur. İsrail Golan Tepeleri'ni verip, ülkesinin %36 oranında suyunu temin ettiği Golan Tepele- ri suyunu almaya devam mı edecektir? Yoksa Suriye almadığı Golan Tepe- leri suyu miktarındaki suyu Türkiye'den mi alacaktır? Türkiye'nin arabulu- culuk nedeni ile herhangi bir taahhüdü var mıdır? Belirsizdir. Ancak; Türki- ye'nin daha önce belirttiği gibi, almadan vermemek ilkesine uyarak arabulu- culuk yapması hem dünya barışı için gereklidir, hem de uluslararası itibarını arttıracaktır.

Diğer yandan son günlerde Türkiye'nin GAP'taki yatırımları hızlandırılacağını açıkla- ması üzerine, Irak'ın Güney'inde Türkiye'ye pet- rol arama izni vermeyen Irak, Su Kaynakları Ba- kanını Türkiye'ye göndererek, Türkiye'nin Dic- le ve Fırat'ta planlandığı yarımlarla ilgili bilgi ver- mesini ve su güvencesi istemiştir. Güvence iste- yenler özellikle Uluslar arası ilişkilerde, önce gü- ven vermeleri gerektiğini unutmamalıdır.

Ayrıca Karadeniz ve Akdeniz'e dökülen bütün suların İç Anadolu'ya ak- tarılması, uygun durumdaki sulak alanların korunması, yeşil alanların arttı- rılması için gereklidir. Bu sağlanabilirse, İç Anadolu'da artan nem, hem İç A- nadolu, hem de Doğu Anadolu'nun yağışını, cephelere bağlı olmaksızın, bölgesel olarak arttıracak, belirli bir soğuma yaratacaktır. Ancak denize dö- külen suların İç Anadolu'ya aktarılması, güç, zaman alıcı, büyük sermaye ge- rektiren bir işlemdir. Bu işlem devam ederken derinliği olmayan, büyük ne- hirlerle beslenmeyen, birkaç yıllık kuraklık sonunda, tamamen kuruyacak o- lan sulak alanların korunması yerine, daha uygun yerlerde sulak alanlar yara- tılmalıdır. Örnek olarak, Nasrettin Hoca'nın yoğurt çalmasıyla ünlü, tarihi Akşehir Gölü çevre nüfusunun çok artması, göl suyunun ve çevresindeki yeraltı sularının aşırı bir şekilde sulamada kullanılması, bir de üstüne ku- raklık eklenince göl bitme noktasına gelmiştir.

İvedi yapmamız gereken şudur. Akşehir Gölü'nün kenarındaki Sultan Dağları'nın üzerindeki vadilerde yapılacak bentlerle, yeni sulak alanlar ya- ratmak, bu suretle, hem dağların yüksekliği nedeniyle ortamın daha soğuk,

Karadeniz ve Akdeniz'e

dökülen bütün suların İç

Anadolu'ya aktarılması,

uygun durumdaki sulak

alanların korunması,

yeşil alanların arttırılması

için gereklidir.

(13)

hem de vadilerin derinliği nedeniyle, bentlerin gerisindeki su sathının küçük oluşu buharlaşmayı azaltacağından, su daha rahat korunacaktır. Benzeri bir örnek. Aşağı yukarı gerilerinde aynı miktar su barındıran Keban ve Atatürk Bendi. Keban Bendi'nin daha derin vadide ve daha yüksek, dolayısıyla daha serin bölgede oluşu nedeniyle, Atatürk Bendi'ne göre buharlaşması % 50 daha azdır. Akşehir Gölü çevresinde suyun bentlerde tutulması, hem daha i- yi korunmasını, hem de küresel ısınma nedeniyle, ne zaman geleceği belli ol- mayan sellere engel yaratılmasını da sağlayacaktır. Göl tabanının faydalı bit- ki ormanı haline getirilmesi ise; bugününden daha fazla nem ve oksijen sağ- layacaktır. İç Anadolu'nun ortasında 100.000 dönümlük ceviz ormanının güzelliğini tasavvur edemiyorum.

Çevre kirliliğini arttıran hususlardan bir ta- nesi de atık sulardır. Şimdiye kadar bu konu, ba- kanlık olsa da genelde mahalli idarelere bırakıl- mıştır. Her mahalli idare de haklı olarak “Gemi- sini kurtaran kaptan” deyip kendi bölgesinin dı-

şını düşünmemiştir. Zaten düşünseler de güçleri yetmez. Özellikle İç Ana- dolu'da bazı büyük kent ve kasabaların atık suları nehirlere çıkışı olmadığın- dan göllere atılmaktadır. Konya'nınki Tuz Gölü kenarındaki göle, Afyo- n'unki, Bolvadin'in Eber Gölü’ne atılmaktadır. Her ne kadar temizleniyor dense de yeterli olmadığı görülmektedir.. Atık suların temizlenerek derin denizlere aktarılması kesin çözümdür. Atık sular nedeniyle birçok akarsu- dan, içme ve kullanma suyu olarak yararlanmada sorunlar meydana gelmek- tedir.

Buna en güzel örnek Sakarya'dır. İstanbul ve çevresindeki temiz içme ve kullanma suyu kaynakları yeterli olmadığı halde, arkasında ki 3 büyük bende, debisinin yüksekliğine rağmen, Sakarya'dan yararlanılması uygun görülmemiş, Melen Çayı'na yönelinmiştir. Bunun nedeni Sakarya'nın, An- kara, Eskişehir, Kütahya gibi büyük şehirlerin atık suyunu almasıdır. O ne- denle yapılan hareket doğrudur. Ancak; bugünkü küresel ısınma şartlarında, birkaç yıl kurak gittiği taktirde, arkasında büyük bir bendi olmayan Melen Çayı'nın da yetersiz kalacağı düşüncesindeyim. Hem Melen Çayı'na bent ya- pılması, hem de Sakarya Nehri'nin atık sulardan arındırılması İstanbul için güvenilir su kaynakları yaratacaktır.

Ankara ise bu konuda kötü tercih yapmak mecburiyetinde kalmıştır.

Gerede Bendi'nin her ne sebeple yapılamayışı, billur gibi suyu olan Devrek Çayı'nın düşünülmeyişi, Kızılırmak'tan su getirilmesi çalışmalarını başlat- mıştır. Ancak Kızılırmak; Sivas, Kayseri, Kırşehir, Nevşehir'in atık sularını

Çevre kirliliğini arttıran

hususlardan bir tanesi de

atık sulardır.

(14)

da taşımaktadır. Atık sular ne kadar temizlenirse temizlensin kafada sorular vardır. O nedenle; suyun getirilmesi kadar, atık suların başka mecralara alınması da önemlidir. Bu işlem mahalli idarelere bırakılmadan, devlet ça- pında ele alınıp ivedi çözümlenmelidir. Ayrıca, Kızılırmak'tan alınacak su- yun miktarı oldukça fazladır. Suyun alınma noktasından itibaren Kızılırmak 5-600 km. daha akmaktadır. Bu bölgelerde doğanın dengesininn bozulma- ması için, Kızılırmak Doğu Karadeniz'de denize dökülen çaylardan takviye edilmelidir. İçme ve kullanma sularının istenilen özellikleri sağlamaması, halkın kaynak sularına yönelmesine neden olmaktadır. Bu ise; ülke kaynak- larının büyük ölçüde heba olmasına yol açmakta ve kazançlarını katlayanları artırmaktadır. Bu ortam sanki bazı belediyelerle, su satış şirketlerinin gizli bağı varmış gibi görüntü vermektedir.

Küresel ısınmada hazine arazilerinin etkin kullanılması, büyük önem arz etmektedir. Hazi- ne arazileri satılmadan, uzun süreli kiralanarak iklime uygun, yararlı bitkiler yetiştirilmelidir.

Finlandiya'da orman varlığı, genelde kendi va- tandaşlarına uzun süreli kiralandığı için, kârlı iş- letilmektedir. Zaten bunun böyle olduğu orman gelirlerinden görülmektedir. Her iki ülke aynı miktar orman varlığına sahip olmasına rağmen, Türkiye 1 milyar dolar, Finlandiya 50 milyar do- lar yıllık gelir temin etmektedir. Ayrıca Türkiye zeytin, ceviz gibi çok yararlı, uzun ömürlü bitkilerin önemli merkezlerinden birisidir. 2 milyar adet zeytin ağacı yetiştirebilirsek, sorunlarımızın büyük çoğunluğunu çözebileceğimiz değerlendirilmektedir.

Türkiye, Japonya kadar olmasa bile, bir deprem ülkesidir. Bir çok yerde, mağaranın yer yüzüne yakınlığı ve kırıklar depreme neden olmaktadır. An- cak; her nimetin bir külfeti olduğu gibi, eğer araştırılırsa, her külfetin bir ni- meti var galiba. Evet deprem ülkesiyiz, ancak bu da ülkemizde, birçok yerde kaplıcalar, şifalı su kaynakları, sıcak suların bulunmasını sağlamaktadır. Sı- cak sular ısı derecesine bağlı olarak, elektrik üretimi, ev ve iş yerlerinin ısıtıl- ması, seracılık yapılması, sağlık hizmetleri gibi konularda kullanılmaktadır.

Bu durum; anılan hizmetleri yürütmek için diğer kaynakların kullanılmasına göre, nisbî olarak çevre kirliliği ve küresel ısınmayı azaltmaktadır.

Bu gün Türkiye'de mevcutlara ilâveten, 500.000 hanenin jeotermal kay- naklar yoluyla daha kolaylıkla ısıtılabileceği hesaplanmaktadır. Araştırmala- ra devam edildikçe bu miktarın beklenenin çok üstüne çıkması mümkün-

Atık sular ne kadar te-

mizlenirse temizlensin

kafada sorular vardır. O

nedenle; suyun getirilme-

si kadar, atık suların baş-

ka mecralara alınması da

önemlidir.

(15)

dür. Ayrıca jeotermal suların ısısından yararlanarak,elektrik elde edebilmek için derin kuyular açılmaktadır. Bir kuyudan soğuk su verilmekte,verilen su diğer kuyudan sıcak su olarak gelmektedir. Bu işlem diğer ülkelerde petrol kuyusu açmanın 4-5 katına mal olmaktadır. Buna rağmen; büyük miktarda elektrik üretimi sağlanabildiğinde, maliyet uygun karşılanmaktadır. Türki- ye'de maliyetin çok daha düşük olacağı hesaplanmaktadır. Bu durum,çevre kirliliği, küresel ısınma ve tehlike yaratan, diğer elektrik üretim merkezleri- nin, tarih sahnesinden silinmesini sağlayabilir. Temiz ve ucuz elektrik üreti- mi,binek araçlarının hidrojen veya elektrikle çalıştırılması gayretlerini de teş- vik edecektir. Ancak bu konuda küresel güçler temiz güç kaynağı teminin- den ziyade dünyayı istediği istikamete sürüklemek için petrolü, ülkeleri sı- kıştırma aracı olarak kullanmaktadır.

Çevre kirliliği, küresel ısınma ateşi dünyayı sarmıştır. Bundan kurtulmanın yolu da insan ol- makta, fedakârlıkta yatmaktadır. Dünyayı en çok kirleten, küresel ısınmaya neden olan bazı ülkelerin Kyoto Sözleşmesi’ni dahi imzalama- mış olmasını kınıyorum. Türkiye'nin de imzala- mamış olmasını kınıyorum. Töresi; insanlığa

hizmet, adalet, eşitlik olan Türk Ulusu tarihinde bu konuda ki güzel örnek- lere bakarak, bu savaştan galibiyetle çıkacak, insanlığa hizmete devam ede- cektir. Tarihte yaptıkları bu günün teminatıdır. Şu güzel örneklere bir ba- kınız.

Uygur Devleti'nin Üç Sümer Dağları bölgesinden çıkan Sümerler, yer- eştikleri Mezopotamya'da bataklıkları kurutarak, sulama arkları açarak, atık suları temizleyerek, bölgeyi binlerce yıl önce cennete çevirdiler.

Aynı şekilde Etiler, Hitit'lerden önce, Uygur Devleti'nin, Angara Nehri kıyılarında ki Angara yerleşim bölgesinden kalkarak, içinde bulunduğumuz Ankara Şehrini kurdular. Çorum'da, içme, kullanma, sulama suyu için dünyanın bilinen ilk bendini yaptılar.

Yine Uygurlar binlerce yıl önce turfanda sebze, meyve yetiştirmek için, deniz seviyesinin çok altındaki, Turfan Şehri'nin olduğu bölgeye, Tanrı Dağları'ndan su getirdiler. Hem de buharlaşma olmasın diye yeraltından 5000 km.lik hat halinde.

Selçuklu Cezerî su gücünden yararlanarak kaldıraç ve yararlı robotlar yapmıştır.

Temiz ve ucuz elektrik

üretimi,binek araçlarının

hidrojen veya elektrikle

çalıştırılması gayretlerini

de teşvik edecektir.

(16)

Osmanlı padişahı, “yaş kesen baş kesmiş gibi hesap verir” demiştir.

Şimdi Suudi Arabistan'da bir şehir olan Cidde'ye yüzlerce yıl önce dünyada ilk defa deniz suyundan tatlı su elde etme fabrikası kurulmuştur.

Bostancıbaşı bizde padişahın koruması ve cellâdı zannedilir. Hâlbuki o; Osmanlı'nın Çevre Bakanı'dır. Kirlenmeye mani olan, çevreyi koruyan, başı boş köpeklerin, hayvanların bakımını yaptıran, onlar için eğlenceler dü- zenleyen, askerin eğitimi esnasında kır çiçeklerinin zarar görmemesi için, eğitimin zamanını belirleyen, su teminiyle ilgili bent ve su kemerlerinin yapı- mında öncülük eden hep odur.

Lâle Devri; dünyada o zamana kadar görülmemiş bir şekilde, ismini bir çiçekten alan; çevreye, çiçeğe, böceğe, hayvana, doğal güzelliklere, doğaya, ormana, suya, havaya, Tanrı’nın verdiği bütün nimetlere önem verip, koru- ma, sevme ve şükran devridir.

Ya Ulu Önder; Onun çevre sevgisi. Yalova Köşkü'ne zarar veren a- ğacın dallarının kesilmemesi için, köşkü raylarda kaydırtması.

Ulus'tan Çankaya'ya çıkarken, Ankara'nın o günkü bozkırında, doğaya tek başına direnen ağacı selâmlaması, yanındakilerin şaşırmasına neden ol- muş. o, “Vatanımın bir canlısı bizlere nefes vermek için nöbet tutuyor”

demiştir. Bu hep böyle devam etmiştir. Bir gün yol çalışmaları esnasında, Atatürk'ün o ağaca olan sevgisini bilmeden kesmişler. Atatürk çok üzülmüş.

Oraya yaklaşınca başı hep öne eğik geçermiş. “Bu güne kadar yüz bine yakın ağaç diktim, diktirdim, ön ayak oldum. Belki acısı birazcık dinmiştir. Ruhu şad olsun.” demiştir.

Ulu Atam dünyayı birçok badireden, sömürge olmaktan kurtaran, Türk Milleti olarak; sana söz veriyoruz ki; şahsî menfaatlerimizi değil, çevre ve insana saygıyı esas alarak, bu dünyayı küresel ısınma illetinden de yine biz kurtaracağız.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sınava geç kalan öğrenciler sınav başladıktan sonra ilk 15 dakika içinde sınava gelenler sınav salonlarına alınarak sınava. başlamaları sağlanır.15 dakika geç

Ayrıca ilk felsefeci Türk kadın olarak da kabul edilen Fatma Aliye Hanım, edebiyatımızda kadın haklarından ve kadın-erkek eşitliğinden ilk kez bahseden yazarımız

[r]

-Sinir kaydırma egzersizleri için resimde görülen sıraya uyunuz, her bir hareketi 5-7 sn boyunca ve yavaşça yapınız?. -Bu hareketleri 10 kez belirtilen

Destek m ktarının %25’ , varsa uygun mal yet olmayan harcamaların kes nt ler yapıldıktan sonra, f nal raporun onaylanmasını tak p eden 15 ş günü çer s nde

Öğrencilerimiz yaşadıkları aile ve akraba çevresinden yapacakları araştırma sonucunda öğrenecekleri Şarkışla ilçesine özgü yemeklerle ilgili çalışmaları okul

Nefret söylem son üç yıllık dönemde kamu yetk l ler tarafından doğrudan üret ld ğ nden, toplum ve kamu görevl ler tarafından LGBTİ+’lara yönel k şlenen nefret suçları

Maddeleri uygulama sırasında yoldan ihdasen gelen parçaların komşu parsel maliklerine satılması; satış ve tescil işlemlerinin yapılması için Belediye