• Sonuç bulunamadı

Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Adına. SAHİBİ Ömer DELİBAŞ Okul Müdürü. GENEL YAYIN YÖNETMENİ Rabia YILDIZ Müdür Yardımcısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Adına. SAHİBİ Ömer DELİBAŞ Okul Müdürü. GENEL YAYIN YÖNETMENİ Rabia YILDIZ Müdür Yardımcısı"

Copied!
60
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2015

(2)

2

Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Adına SAHİBİ

Ömer DELİBAŞ Okul Müdürü

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Rabia YILDIZ

Müdür Yardımcısı YAZI İŞLERİ Seda ÖZTÜRK KALKAN T.D. ve Edebiyatı Öğretmeni

Burcu BORA T.D. ve Edebiyatı Öğretmeni

Fidan DURMUŞ T.D. ve Edebiyatı Öğretmeni

Serap EROL Büro Yönetimi Alan Şefi

Hayrunisa ÖZBAŞ Tarih Öğretmeni

Sakine ŞEN Felsefe Öğretmeni

Memiş ESEN

Pazarlama ve Perakende Alanı Öğretmeni TASARIM ve DİZGİ

Serap EROL

KAPAK TASARIMI ve BASKI Bilişim Teknolojileri Alanı

YAYIN KURULU Seda ÖZTÜRK KALKAN

Burcu BORA Fidan DURMİŞ Hayrunisa ÖZBAŞ

Sakine ŞEN ADRES

Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Talatpaşa Bulvarı No: 3 Opera

Altındağ/Ankara TEL : 312 312 45 16 FAKS: 312 310 88 46 http://ankaratml.meb.k12.tr/

e-mail: 813148@meb.k12.tr

(3)

3

İÇİNDEKİLER

Baş Yazı Okul Müdürü Ömer DELİBAŞ 05

Kimler Geldi Kimler Geçti 06-07

Sana Çok Yakınım 08-09

100. Yılında Çanakkale Zaferi 10-11

Çanakkale Üzerine Yazılmış 9 Kitap 12

Çanakkale Üzerine Çekilmiş 9 Film 13

Çanakkale Savaşına Dair Bunları Biliyor Muydunuz? 14

Atatürk Çanakkale’de 15

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL İle Röportaj 16-17

İstiklal Marşının Kabulü Ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Programı 18-19

Geleneksel Türk Tiyatrosu 20

Notre Dame’in Kamburu Tiyatro Gösterisi 21

Etnografya Müzesine Ziyaret 22

Geleneksel Bilgi Yarışması 23

Osmanlı’da Şair Padişahlar 24-25

Binbir Gece’nin Kerameti 26

Mevlâ’ya Şikâyet 27

Mutluluk 27

Çimen 28

Vatan 28

Ölüm Seni Almadan 26

Sorumlu Birey Bilinçli Toplum 9

Türkçesi Varken 30

Bulmaca-1 31

Doğumunun Yüzüncü Yılında Haldun Taner 32-33

Bulmaca-2 34

Sudoku-1 34

Karikatürler 35

Öfke Konusunda Sayın Prof. Dr. İbrahim Yıldırım İle Yapılan Röportaj 36-37 Adalet Meslek Yüksekokulunun Tanıtımı Konusunda Yard. Doc. Hakan Furtun İle Yapılan Röportaj 38-41

İşbirliğinde Yardımlaşmaya Dayalı Öğrenmede Öğretmenin Rolü 42-43

Kendini Tanıma Testi 44

Görünenin Ardındaki Gerçek 45

Kitap Tanıtımı 46-47

Renklerin İnsan Psikolojisine Etkileri 48-49

DNA Da Bilgi Depolamak 50

Dünyanın En Zor Dokuz Sorusu 51

Mars Sizi Çağırıyor, Gidiyor Musunuz? 52-53

Bulmaca-3 54

Sudoku-2 54

Çaresizim 55

Sportif Faaliyetler 56-57

Biraz Da Gülelim 58

Cevaplar 59

(4)

4 Rabia YILDIZ / Müdür Yardımcısı /Editör

Merhaba…

Değerli okurlarımız,

Her yıl büyük bir heyecan ile hazırlayıp sizlerin beğenisine sunduğumuz okul dergimizin bu sayısının genel yayın yönetmeni olarak belirtmek isterim ki bu görevi üstlenmiş olmak benim için çok mutluluk verici bir deneyim oldu.

Bu sayımızda da, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, edebiyat, tarih, sanat, spor, aktüalite gibi alanlardaki çalışmalarımızı aktarırken, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma yoluna ışık tutan öğretmenler ve o yolda yılmadan yürüyen öğrencilerimizi bir araya getiren güncel etkinliklerimizi de paylaştık.

İki yıldır ekip olarak çıkardığımız okul dergimizin her sayısı bir nedenle bizim için özel oldu. Geçen sene okulumuzun 90. Yılı özel sayısını çıkarttık. Bu sene Çanakkale Zaferi’nin ülke olarak 100. yılını kutladık ve bizlerde dergimizde bu zaferi makalelerle, kitaplarla ve filmlerle andık.

12 Mart “İstiklal Marşı’nın Kabulü” nü il düzeyinde hazırladık. Dergimiz, okulumuzun bir sene boyunca yaptığı sanatsal, sportif faaliyetlerin bir özetidir. Bu çalışmalar sırasında öğretmenlerimizle, öğrencilerimizle çok güzel anılar biriktirerek, öğrencilerimizin çok özel yeteneklerinin keşfettik. Tabi ki bu yetenekli öğrencilerimizin arkasında yetenekli öğretmenleri vardı. Öğrencilerimizi sınırları yokmuşçasına çalıştırdılar ve başarılı eserler ortaya çıkardılar.

Bu yolda sizlerle yürümekten ve böyle güzel çalışmalara imza atmış olmaktan gurur duyuyor, hepinize başarılar diliyorum.

(5)

5

Değerli Öğretmen Arkadaşlarım, Kıymetli Veliler, Sevgili Öğrenciler…

Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Okul Dergisi 2015 yılı sayısını siz değerli okurlarımıza sunmaktan derin mutluluk duyuyorum.

Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ailesi olarak, alışılagelmiş dergicilik etkinliklerinden farklı olarak, okulumuzu her yönden ifade eden bir e-dergi ile okuyucularımızın karşınızdayız. Bilgi ve teknoloji çağının gereklerine uygun olarak, internet altyapısıyla Eğitim Bilişim Ağı destekli FATİH Projesi kapsamında son teknolojiyi öğretimimizde verimli bir biçimde kullanan bir okul olarak, okul dergimizi de elektronik platformda yayımlamaya karar verdik. Böylece, basılı yayının ötesinde, zaman ve mekan kısıtlaması olmaksızın, en geniş kitleye ulaşma amaç ve hedefimizi gerçekleştirebilmeyi umuyoruz.

Bundan böyle her yıl e-dergi formatında yayımlamayı umduğumuz ve planladığımız okul dergimizin bu ilk sayısında, okulumuzun genel tanıtım bilgileri, idari personelimiz, çalışanlarımız, okulumuzdan haberler, etkinliklerimiz, projelerimiz hakkında bilgiler, öğrencilerimizin deneme ve inceleme metinleri, yazı ve şiirleri yer alıyor.

Önümüzdeki yıllarda yayımlayacağımız dergilerle, okulumuzun öğretim yönünü kapsayan ve her yıl geliştirdiğimiz bilimsel, akademik başarılarımız ile Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ailesinin eğitim yönünü oluşturan okuldaki sosyal hayatımızın güncel gelişim aşamalarını izleyebileceksiniz. Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi dergisi böylece, kurumsal kimliğimizin öğrenci, veli ve yurttaşlarımıza yönelen yüzü olacaktır.

E-Dergimizin ilk sayısının hazırlanmasında emeği geçen öğretmenlerimize, yazılarıyla bize destek olan öğrencilerimize teşekkür eder; Ankara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ailesinin bir ferdi olarak sevgi ve saygılarımı sunarım.

BAŞ YAZI

Okul Müdürü/Ömer DELİBAŞ

(6)

6

Hayrunnisa ÖZBAŞ

Tarih Öğretmeni

KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ

Kral Midas, Büyük İskender, Alaaddin Keykubad, Timur, Yıldırım Bâyezid, Hacı Bayram -ı Veli, Akşemseddin, Fatih, Sermimarân-ı Hassa Sinan, Mustafa Kemal Atatürk…

Ankara. Mutluluğumuza, üzüntümüze, heyecanımıza, öfkemize şahit olan şehir. Kim bilir binlerce yıldan beri kimlerin yaşamına, duygularına şahit oldun… Öylesine ilginç, zengin, anlamlı, özel; olaylar, kişiler ve mekânlar var ki Ankara tarihinde saşırmamak elde değil. Tarih boyunca krallara, şahlara, imparatorlara;

göçlere, esaretlere ve savaşlara şahit olmuş, depremler, yangınlar, kuraklıklar yaşamış, çekirge istilasından nereden geldiği anlaşılamayan kuşlar sayesinde kurtulmuş bir şehir.

Rivayet bu ya, bir gece Frig Kralı Midas bir rüya görür; gemi çapası bulduğu yerde bir şehir kurması söylenmektedir. Uyanır ve arar uzun zaman. Nihayet Anadolu’nun ortasında bulur çapayı ve şehrini kurar. Bu yüzdendir ki şehrin adı Frig dilinde “Aykupa”, antik Grekçede “Ancyra” olarak gecen gemi çapası anlamındadır. Tanrıya şükranını sunmak ister ve tam da bugün ki Hacıbayram Camii’nin olduğu yerde bir tapınak inşa ettirir meşhur Midas.

Ankara, Paleolitik çağdan beri bir yaşam alanı olarak karşımıza çıkar. Anadolu’daki ilk merkezi devlet olan Hititler zamanında belki bir garnizon belki de bir yaşam alanı olarak kullanılmıştır. Bilinen o ki Hititler için önemli bir şehirdir.

Heredot, Makedonya’dan Anadolu’ya geçen Friglerin Ankara’da yaşadığını, burayı kendilerine başkent yaptıklarını yazar. Makedonyalı İskender’in tarihçisi Flavius Arrianus ise Perslerle savaşa yürüyen hükümdarının M.Ö 334 kışını Ankara’da geçirdiğini kaydeder.

İlk çağ Anadolu'sunu Mezopotamya'ya bağlayan en önemli ticaret yolu Kral Yolu’nun Ankara’dan geçmesi Ankara’nın önemini vurgulama açısından yeterlidir.

M.Ö III. yüzyılda, Ankara Galatların eline geçer. M.Ö I.yüzyıla kadar Galatların elinde kalan şehir bu yüzyılda Roma İmparatorluğu’na bağlanır ve eski ihtişamına kavuşur: Roma İmparatorluğu Galatya Eyaleti Başkenti. Şehir, İlk çağdaki en parlak günlerini de bu sayede yaşamıştır. Elmadağ’dan taş borularla şehre su getirilmiştir. Bu su mahallelerdeki çeşmeler sayesinde evlere ulaşmıştır. Ankaralıların çeşme başı muhabbeti o günlerden kalma olsa gerek…

(7)

7

Roma İmparatoru Arcadius zamanında Ankara bir tatil merkezi olur. Kale yolu civarında bulunan kalıntılar Dionysos şenliklerinin yapıldığı bir tiyatronun varlığına işaret eder. Bu tatil beldesinde av partileri düzenlenmiş, gladyatör dövüşleri yapılmıştır.

270’lere kadar Kale’den, kurulduğu Hacıbayram ve çevresine kadar genişleyen şehir Pers saldırıları karşısında savunmasını güçlendirmiş, dış surlarla çevrilmiştir. Ancak bu surlar günümüze kadar gelememiştir.

Roma İmparatorluğu parçalanınca Bizans’ın hissesine düşen Ankara, çok önemli bir kışlık askeri merkez haline getirilmiştir. Ayrıca hıristiyanların “hac yolu” üzerinde bulunduğu için dini merkez özelliği de kazanmıştır. Friglerin tapınağının üzerine inşa edilen Augustus Tapınağı’nın kilise haline gelmesi bu döneme rastlar.

VII. yüzyılda Ankara’da bir Hüsrev rüzgârı eser. Sasani hükümdarı II. Hüsrev şehri ele geçirir ve yağmalar.

Hz. Osman döneminde Arapların eline geçer Ankara ama iç karışıklıkları fırsat bilen Bizans şehri onlardan geri alır. 1073’e kadar bir Bizans şehri olarak yaşamaya devam eder.

Ve nihayet Türk şehri Engürü çıkar karşımızda… Selçuklular Ankara’ya “Darü’l-Hısn” yani tahkimli belde de demişlerdir. Çünkü bu dönemde Ankara bir sınır şehridir. Ancak sadece askeri bir şehir değildir; çok eskiden olduğu gibi bir ticaret merkezidir de.

Ankara’dan tahta giden en meşhur Selçuklu meliki Alaaddin Keykubad’dır. Kaledeki Alaaddin Camii de bu dönemin şahididir.

XIV. yüzyılda Ankara önce Moğolların sonra Ahilerin eline geçer. Osmanlı hükümdarı Sultan Murad Ahilerle anlaşıp şehri alır.

XV. yüzyıl Ankarası tarihinin en kanlı savaşlarından birine şahit olmuştur. Asya’dan gelen Türk hükümdarı Timur, Çubuk Ovası’nı kana boyamıştır. Ankara bir bunu bir de Timur’un fillerini unutamamıştır.

Nasıl unutsun ki yağmur yağar toprak içindeki kemikleri kusar, “beni ekip biçin ben toprak anayım” der ama önce savaşı, acıyı hatırlar, hatırlatır. Ankara Kalesi ise esir sultanını bağrında ağırlamıştır. Nasıl unutsun.

Başka bir Sultan Murad Ankara’yı yeniden Osmanlıya kazandırmıştır. Bundan sonrası Ankaralılar için hep bir iftihar vesilesidir. Sultan II. Murad’a oğlu II. Mehmed’i, Türkün “Fatih”ini müjdeleyen de onun yetişmesinde en çok paya sahip olan da Ankaralıdır, Ankara’dandır: Hacı Bayram-ı Veli. Bu büyük zat kendi müridlerinden en önemlisini “Fatih”i yetiştirmek için görevlendirmiştir: Akşemsettin. Ankaralılar Akşemsettin’i sadece Fatih’in hocası olarak değil “iki dünyanın da ilmine vâkıf şahsiyet” olarak tanır ve sever.

Hacı Bayram Veli’yi tanıtmaya zaten gerek yok… Ve nihayet Ankara 1460’ ta Fatih’i de ağırlar.

Ankara, yüz sene öncesine kadar tiftik keçileriyle ünlüydü. Belki de halkın en önemli geçim kaynağı bu idi. Devlet keçinin ve ham olarak yününün satışına yasak getirerek halkı korumuştu. Ancak dönemin ekonomik ve siyasi şartlarına bir de salgın hastalık ve kıtlık eklenince Ankara’nın nüfusu azalmış, üretim düşmüştü.

Şimdilerde Ankara’nın sembolü olan tiftik keçisinin serüveni de böyle sona ermiştir.

Dünya Savaşı öncesi şehir sakindir, yerleşim alanı kale ve çevresidir. Varlıklı aileler bahar gelince Çankaya, Keçiören civarındaki bağ evlerine çekilir ve sonbaharda kışlıklarını hazırlamış olarak geri dönerler.

Savaş sonrasında ise Ankara işgalcilerin eline geçer. Gar’da ve Cebeci’de İngilizler, Ulus’ta Fransızlarla ve hatta Ermeni komitacılarla karşılaşmamak için halk evinden çıkmak istemez olmuştur. Bu kara günler Gazi Paşa’nın Ankara’ya gelişiyle son bulacaktır. 27 Aralık 1919 günü Ankara halkı Mustafa Kemal ve ekibini işgal kuvvetlerine de gösterircesine eşine az rastlanır bir sevgi ve çoşku ile karşılayacaktır. O günden sonra Ankara yine kahramanlar, fedakârlar şehri olacaktır. Bir taraftan düşmandan kurtulmak için gecesini gündüzüne katan şehir diğer taraftan 20. yüzyılın önemli başkentlerinden birisi olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyecektir.

Ankara bugünlere kadar birçok kral, imparator, şah, melik, şehzade, sultan, bilim ve sanat insanı, derviş, aziz, komutan, asker, tüccar, seyyah, anne, baba, evlat yaşattı, konuk etti vefakâr ve zengin kollarında… Ve kim bilir daha nicesiyle de henüz tanışmadı…

(8)

8

Hayrunnisa ÖZBAŞ

Tarih Öğretmeni

SANA ÇOK YAKINIM

Altındağ Ankara’nın kalbinin attığı bir yerdir. Binlerce yıl önce şehir burada kurulmuştur. Birçok devlete, kültüre ev sahipliği yapmıştır. Cumhuriyetimiz de burada kurulmuştur. Çok şanşlısınız ki ilk gençlik yıllarınız tarihe tanıklık eden topraklarda geçiyor. Öncelikle okulumuz yani B Blok, hani şu saat kuleli, balkonlu, dersten çok etkinliklerimize yer ayırdığımız, soğuğundan şikâyet ettiğimiz ama yüreğimizle ısıttığımız bina. Ben sesleri ilk defa orada duydum, sonra nöbet tutarken bahçede. Bahçedeki kitabe bana yalvarıyordu sanki, beni oku diyordu acizliğimi yüzüme vururcasına. Utandım, uzaklaştım oradan. Çünkü ben antik dilleri bilmiyorum. Kitabe de bana insafından olsa gerek gitti bahçemizden. Sonra diğer sesleri dinledim, okulda, okuldan eve giderken, alışveriş yaparken. Farkettim ki sesler sadece bana hitap etmiyordu sizler de vardınız. Belki de duydunuz ama umursamadınız belki de hiç duymadınız. Dinlemelisiniz, mutlaka…

Bakın neler anlatıyorlar:

Merdivenlerden koşarak iniyor, yine koşarak koridoru geçiyor ve spor salonuna gidiyorsun. Pencereden bahçedeki arkadaşına sesleniyorsun Nihal. Ben seni duyuyorum. Kulak versen sen de beni duyacaksın, ne çok şey biliyorum inanamazsın. Genç cumhuriyetin tanığıyım ben, Ankara’nın en köklü okullarından birinin binasıyım.

Kimler bu merdivenlerde, koridorlardan koşarak geçti senin gibi. Dinle… İlbilge, sevinçle müzik odasına ilerlerken hiç düşündün mü senin ve kemanının sesini hafızama kaydettiğimi? Duvarlarımda yankılanacak, dinleyenler duyacak. Hem de yıllarca… Peki evine gidip gelirken önünde beklediğin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası binasına hiç kulak verdin mi, yıllarca ne ihtişamlı konserlere, sanatçılara ev sahipliği yaptığını anlatırdı sana.

Şimdilerde olumsuz bir anlam içeren isimle anıyorsunuz beni, Hergele Meydanı diyorsunuz. Bit Pazarı demeniz bile daha sevimli geliyor neredeyse. Oysa ki benim adım Hergelen Meydanı. Ben 200 yıldan fazladır Ankaralının ticaret merkeziyim, Ankara’ya her gelenin ilk önce uğradığı yerim. Çeşit çeşit ürünlerle cazibe merkeziyim. Arif, dolasırken sokaklarımda Nejat Uygur’un kahkahalarını duymuyor musun sahiden?

Ankara’da yaşayıp müzelere yakın olmak ne büyük şans. Etnografya Müzesi, Resim ve Heykel Müzesi bütün ihtişamıyla tam da karşımızda yer alır. Yıl 1927. Afgan kralı Emanullah ve Mustafa Kemal iki yılda tamamlanan Türk milli karakterini, tarihini ve kültürünü yansıtan Etnografya Müzesini açıyorlar. Kalabalıktaki gurur, heyecan, mutluluk görülmeye değer. Üç yıl sonra yanına bir arkadaş bir tarih tanığı daha açılıyor: Türk Ocağı Binası. Bu tepe yüzlerce yıl önce bir Selçuklu medresesine de ev sahipliği yapmıştı. 1900’lerde ise Müslüman mezarlığı vardı bir kısmında, bir kısmında ise savaşa giderken askerler, bayramlarda, güneşli cumalarda ahali topluca namaz kılar; bazen de yağmur duaları yapılırdı. Bakın size sesleniyorlar; 10/K, “coğrafya sınıfında ders dinlemek yerine pencereden ikimize bakarken sadece orada gezi için gelen küçük çocukları gördü gözlerin, onların sesini duydu kulakların değil mi? Oysa İzzeddin Keykavus zamanının öğrencileri dersten hiç kaytarmazdı, dinle, nasıl da çalışıyorlar. Biliyor musun Atam Anıtkabir yapılmadan evvel benim bahçemde uzandı sonsuzluk uykusuna. O acı günü hiç unutmam. Yıllardır ne hatıralar biriktirdim acı tatlı. Artık biraz da benim sesimi dinlesen…”

“Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1927 yılının sonlarında büyük bir ilkokulun yapımına başlanmıştı.

Ancak 1928 yılı sonlarında yapı Hukuk Mektebine tahsis edildi.

1941’e kadar Hukuk Mektebi olarak kullanılan bina, bir süre Ankara Kız Sanat Mektebi ve Ankara Yüksek Öğrenim Vakıf Kız Öğrenci Yurdu olarak hizmet verdi. Daha sonra üst katları Ankara Müftülüğü, bodrum katı ise, Vakıflar Genel Müdürlüğünce halka hizmet veren aşevi olarak kullanıldı. Nisan 2004 tarihinden itibaren Ankara Vakıf Eserleri Müzesi olarak ziyarete açıldı.” Etrafına şaşkın şaşkın bakma Furkan, Esra, Özge. Konuşan benim, hemen arkanda gördüğün bina. Her sabah önümden geçiyorsun, her öğlen bana sırtını dönüp otobüsünü bekliyorsun ama farkında bile değilsin ben neler barındırıyorum içimde. Biraz anlatayım hazır sesimi duyurmuşken. Türkiye'nin bütün yörelerinden toplanmış halı ve kilim örnekleri,

(9)

9

şamdanlar, Kur'an-ı Kerimler, padişah vakfiyeleri, saatler, hat sanatı örnekleri, Ahi Evran Camii'nin 13.yüzyıla ait ahşap pencere kanatları, ile vaaz kürsüleri, çini panolar, para keseleri, önceki yıllarda yurt dışına kaçırılmış ve geri alınmış eserlerden bazıları, Kabe örtüleri ve Sivas -Divriği Ulu Camiine ait kapı kanatları, ahşap paneller. Daha neler neler…

Belki buraya sığmayacak duyduğum sesler, söyledikleri, anlattıkları. En iyisi siz biraz kulak kesilin gidip gelirken. Siz de dinleyin çocuklar. Hergelen Meydanı’ndan dolmuşa giderken Eynebey Hamamı’na kulak verin, Selçuklulardan beri neler görmüş anlatır size. İsmail, Kemal bir gün yürüyerek gidin evinize.

Hamamönü’nde Taceddin Dergahı’na uğrayın, hem Selçuklunun hem Osmanlının hem de Cumhuriyetin sesini dinleyin, tanıklarını ziyaret edin. Karacabey Hamamı’nın ve camisinin önünden geçin. Gençliğinize güvenin, oradan da Ulucanlara uzanın, Mimar Sinan’ın Ankara’daki imzasını görün: Cenabi Ahmed Paşa Camii. Çevredeki Selçuklu eserlerinden farklı değil mi, kendinizi birden bir şehzade sancağında zannettiniz. Belki Sinan’ın size anlatacakları vardır. Bir günde ne çok zamana uğradınız ne çok meşhurla tanıştınız değil mi?

Buse, bugün Sıhhıye’den binme otobüse. Ulus’a geç önce, İlk Meclis ve İkinci Meclis’in şimdi birer müze olan binalarının orta noktasında bir yer belirle kendine, dinle. Kurtuluş Savaşı’nın kahramanları nasıl da hararetle planlar yapıyorlar değil mi? Ya Ankara Ankara Palas’taki şaşkın batılı diplomatların şen kahkahalarına ne dersin? Sabaha yakın alacakları haberden gafil nasıl da eğleniyorlar. Duydun değil mi?

Duyduğun o farklı ses bir uçağa ait. Onuncu Yıl kutlamaları var, pilot Vecihi Hürkuş ve uçağı. Şimdi de başını kaldır ve halk arasındaki meşhur “Heykel”e bak, ki o heykel Türkün zaferinin, vefakârlığının nişanesidir. Sana hazineden tek kuruş alınmadan sadece halkın verdiği para ve ziynetle yapıldığını anlatıyordur Zafer Abidesi.

Karşıya geçersen valilik binasının önünde Julianus Sütunu’nu göreceksin. Ben ona “leylekli sütun” derdim küçükken. Sonradan öğrendim ki 362’den beri Romalıların Ankara’daki temsilcilerinden bir tanesiymiş. Belki benden de bahseder sana.

Ulus, Ankara’da seslerin birbirine karıştığı mekânlardan birisi. Aynı anda Friglerin, Galatların, Romalıların, Türklerin seslerini duymamak anlattıklarına kulak vermemek imkansız. Batuhan’ın önerisine hayır diyemeyen Berk te Ulus’taymış geçen gün.

Hacı Bayram Veli Camisini merak etmişler.

Hacı Bayram Veli ve Akşemseddin’in sohbetini ilgi ile dinlerken Roma İmparatoru Augustus’un sesi de gelmiş kulaklarına. Yaptıklarını anlatıyormuş, taş ustası da mermer levhalara kaydediyormuş. Bu yazılar şimdi Augustus Tapınağı’nın duvarında. Daha başka seslerin de geldiğini fark edince o tarafa yönelmişler, bir iki adım ilerde Kibele’ye şükranlarını sunan Friglerle karşılaşmışlar. Şaşkınlıkları ve mutlulukları hala yüzlerinde Kale’ye doğru yola koyulmuşlar. Tam yokuşun başında Dyonisos

şenlikleriyle karşılaşmışlar tiyatroda. Ankara taşından yapılma merdivenlere oturup biraz izledikten sonra kaleye çıkmışlar. Kale de yine öyle çok sesli bir yermiş. Ama en çok Sultan Alaaddin’in şükrü ve Yıldırım Bayezid’in hüznü etkilemiş onları. Sonrasını gidip siz de öğrenirsiniz artık.

Son olarak Şevval, Zehra ve Süleyman’ın dikkatini çekmek isteyen Roma Hamamı ve tümülüsten bahsetmek isterim. Onlar da üzgünler, kendi seslerini gençlere duyuramadıkları için. “Ticaret okuyorlar Suluhan’ı merak etmeleri normal ama Romalılar bu kadar büyük bir su yapısını neden inşa ederler hem de Ankara’da, hiç mi merak etmiyorlar” diyor. Ben onları da dinleyin derim. Hem bizimle de paylaşırsınız.

Haksızlar mı size sadece birkaç adım uzaktalar…

(10)

10 100. YILINDA ÇANAKKALE ZAFERİ

Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan İstanbul ve Çanakkale Boğazları stratejik konumları ile eski çağlardan beri uluslararası ilişkilerde önemli rol oynamış ulaşım yollarıdır. Bu önemli deniz ticaret yolları 1453’te tamamen Türk egemenliğine geçmiştir. Bu tarihten itibaren de pek çok devlet tarafından kontrol altına alınmak istenmiştir. 19 Şubat 1915’te Çanakkale Boğazı’nın iki tarafındaki Türk tabyalarının İngiliz donanmasına bağlı gemilerce top ateşine tutulmasıyla başlayan Çanakkale Savaşları 9 Ocak 1916’da son işgal birliklerinin Gelibolu Yarımadası’ndan çekilmesine kadar devam etmiştir. Bu dönem, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yılını kapsayan süre içindedir.

Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Dünya Savaşı’na Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında katılmasıyla İngiltere ve Fransa’nın yıllardır süren boğazlar politikası değişmiştir. Rusya’nın sıcak denizlere açılmasına müsaade, İtilaf Devletlerince imzalanmış ve Rusya’ya en kısa sürede yardım etmek için İstanbul’u işgal planları yapılmıştır. Rusya’ya yardım etme isteğinin altında İtilaf Devletlerinin İttifak Devletlerine karşı üstünlük sağlama istekleri vardır.

Çanakkale Zaferi en tarihi bir sahnede, en asil silahlı çatışmaların yaşandığı, muhteşem bir mücadele ve kahramanlık örneğidir. Bu muharebeler o tarihe kadar deniz ve kara harekâtının ortak icra

edilmesine tek örnektir. Büyük tehlikeler karşısında akıllı ve azimli insanların çabalarıyla oluşan güç ile aşılmaz engeller aşılır hale gelir. Çanakkale Savaşı’nda da Mustafa Kemal gibi birikimli, azimli ve gerektiğinde ölmeyi emredecek disiplini oluşturabilen, mücadeleci komutanlar ve bir amaç için birleşmiş “Ölmek var, dönmek yok.” inancıyla yoğrulmuş, vatan uğruna şehitlik mertebesine yükselmeye azmetmiş Mehmetçikler sayesinde bütün zorluklar aşılmıştır.

Düşman donanması on altı muharebe gemisi, dört kruvazör, on dört muhrip, altı deniz uçağı olan bir taşıyıcı gemi, altı denizaltı, yirmi bir mayın tarama gemisi, otuz civarında mayın tarama botu, bir muhrip ana gemisi ve çeşitli yardımcı gemilerden oluşuyordu. Taşıdıkları silahlar sahip olduklarımızın üç katından fazlaydı. Bu kuvvetlerle zorlanmadan boğaz geçilecek ve Limni Adası’nda toplanan 60.000 kişilik Fransız-Avustralya ortak kara gücü ile İstanbul istila edilecekti. Ancak 18 Mart 1915 günü sabah 10.30’da başlayan savaş düşman donanmasına ait gemilerin birer birer saf dışı bırakılması sayesinde saat 18.00 itibariyle tüm gemilerin boğaz dışına çekilmesiyle sonuçlandı. Bataryalarımızda ağır hasarlar oluşmuş, dört topumuz imha edilmişti.

Sadece Anadolu Hamidiye’sinde imha edilen topların yanında 127 mermi çukuru sayılmıştı. Bataryalarda 5 subay, 30 er şehit düşmüş, 65 personel de yaralanmıştı. Bu savaşta İngiliz savaş gemileri tarafından 3.500 adet mermi sarf edilmiştir. Bizim Çanakkale Zaferi’nin 100. yyılını coşkuyla kutladığımız bu günlerde sayfalarımızda Çanakkale Savaşı’na yer vermemek olmazdı. Bizler de sizin için Çanakkale’de doğup büyümüş, o toprakları iliklerine kadar hisseden emekli Yarbayımız Cenk DİNÇ’ten bizler için Çanakkale Savaşı üzerine bir yazı yazmasını istedik. Bizi kırmadığı için kendisine teşekkür borçluyuz.

(11)

11

kayıplarımıza karşılık düşman donanmasında batan üç muharebe gemisi ve muharebe kruvazörü ile yara alan topların yanında 127 mermi çukuru sayılmıştı.

Bataryalarda 5 subay, 30 er şehit düşmüş, 65 personel de yaralanmıştı. Bu savaşta İngiliz savaş gemileri tarafından 3.500 adet mermi sarf edilmiştir. Bizim kayıplarımıza karşılık düşman donanmasında batan üç muharebe gemisi ve muharebe kruvazörü ile yara alan İtilaf Devletleri bu yenilgiye şaşırmışlardı. Bu başarısızlık dünyada yankı uyandırdı. İtilaf Devletleri, bu sonucun,

tarafsız devletlerde ve Müslüman âleminde geniş politik etkileri olabileceği gerekçesiyle kara savaşı ile yarımadayı ele geçirerek İstanbul’a ulaşmayı planladı. Nisan ayı sonlarına doğru 60-70 bin kişilik bir kuvvetle Gelibolu Yarımadası, Güney Burnu’na çıkarma yapmaya başladılar. Bu bölgede düşmanı gözetlemek ve kuvvetlerimize vakit kazandırmak amacıyla sayıları 20-200 kişi kadar olan birliklerimiz bulunmaktaydı. Çıkarmanın yapılmasını sabırla bekleyip düşmanın karaya çıkmasına müsaade etmeyen kahraman Mehmetçik, açtığı güçlü ve etkili ateşle ilk on beş dakikada 800-900 kadar askeri etkisiz hale getirdi. İstilacılar o kadar başarısız oldular ki 2,5 ayda ancak 3 kilometre kadar ilerleyebildiler.

Güney Burnu’nda başarı elde edemeyeceğini değerlendiren düşman 6 Ağustos’tan itibaren yarımadanın batı kıyılarındaki Suğla plajına asker çıkarmaya başladı. Bu bölge Mustafa Kemal’in düşmanın çıkarma yapacağını tahmin ettiği ve öncü birliklerinin bulunduğu Anafartalar ve Conkbayırı muharebelerinin yapıldığı bölgelerdir. İlk temasta gözetleme yapan küçük birliklerimiz düşmanı esas kuvvetler gelene kadar oyalamış ve ağır zayiat verdirmişlerdir. Sonradan Mustafa Kemal’in komuta ettiği Anafartalar Grubu üç hafta içinde düşmana

40.000 kadar zayiat verdirmiştir. Meşhur 57.

Alayımızın tamamı da burada şehit olmuştur.

Sonuç olarak her iki taraftan da yaralı, esir ve kayıpların da dâhil olduğu yaklaşık 250’şer bin zayiat verilmiş, kahramanca savunulan vatan toprakları düşmana teslim edilmemiş, boğazların kontrolü de bizde kalmıştır. Bizim açımızdan savaşın en önemli sonucu ise Kurtuluş Savaşımız için gerekli olan milli mücadele ruhunun oluşmasıdır. Bu fedakâr ve kahraman insanlarımızı rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

KAYNAKLAR: 20. YY. Siyasi Tarihi 1914-1980 Prof.Dr. Fahir ARMAOĞLU, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi

(12)

12

ÇANAKKALE SAVAŞI ÜZERİNE YAZILMIŞ 9 KİTAP

(13)

13

ÇANAKKALE SAVAŞI ÜZERİNE ÇEKİLMİŞ 9 FİLM

  

(14)

14 ÇANAKKALE SAVAŞINA DAİR BUNLARI BİLİYOR

MUYDUNUZ?

 Çanakkale Cephesi'nde Galatasaray'ın 23, Fenerbahçe'nin 5 ve Beşiktaş'ın da 2 futbolcusunun şehit olduğunu biliyor muydunuz?

 Çanakkale Türküsü’nün bir Kastamonu türküsü olduğunu biliyor muydunuz?

 Savaşın özellikle sonlarına doğru ordunun yiyecekleri azalttığını, askere günde sadece yarım ekmek verilebildiğini, bu ekmeğin de taş gibi kuru olduğunu açlık içinde siperlerde yaşayan Mehmetlerin ayakkabı köselelerini kaynatıp

çorba niyetine içmeye

çalıştıklarını biliyor muydunuz?

 Çanakkale Savaşı’ndan sonra yarım milyon cesedin Gelibolu’da toprağın kimyasını değiştirdiğini ve yeşillendirdiğini, hâlâ toprağın altında kemikler, boş mermi kovanları ve patlamamış top mermileri çıktığını biliyor muydunuz?

 İstanbul Üniversitesi’nde okuyan tüm son sınıf öğrencileri

Çanakkale’de şehit olduğu için

1915 yılında üniversitenin hiç mezun vermediğini biliyor muydunuz?

 Bir bölgeye çıkarma yapan 2.000 kişilik İngiliz ve Fransız bölüğünün o bölgede bulunan selvi ağaçlarını Türk birliği sandıklarını, hepsinin kaçarak bölgeyi terk ettiklerini, bu olayı yıllar sonra kendi

raporlarından ve yazılı kaynaklarından öğrendiğimizi, kimsenin nasıl olup da 2.000 kişinin aynı anda hayaller gördüğünü açıklayamadığını biliyor muydunuz?

 Mısırda toplanan askerlerin kayıtlarını tutan bir memurun sürekli “Australia and New Zealand Army Company / Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği” yazmaktan sıkıldığını pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını bulduğunu, bu kısaltmanın dünya tarihine geçtiğini biliyor muydunuz?

 Çanakkale Savaşları’nda en çok şehit veren ilimizin 3737 şehit ile Bursa olduğunu, en fazla şehit veren köyün ise 25 şehit verdiğinden Kastamonu’nun Güzlük Köyü olduğunu biliyor muydunuz?

(15)

15 ATATÜRK ÇANAKKALE’DE

“Benimle beraber burada muharebe eden askerler kesin olarak bilmelidir ki, bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım. (3 Mayıs 1915 Arıburnu)

“Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve seve vermişler, Çanakkale Savaşları'nın kaderini değiştirmişlerdir.

Burada geçen her saniye, kullanılan her an, ölen her nefer, Türk vatan ve milletinin mukadderatını çizmiştir. Kara savaşlarına katılan ilk birlik olan 57. Alay, vatan sevgisinin ne olduğunu insanlığa göstermiştir. Bu kahraman Alayı hayranlık, minnet ve rahmetle anıyorum.” (Atatürk’ün 57. Alay ile ilgili söyledikleri)

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız.

Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır. “ (Atatürk’ün Çanakkale’de ölen düşman askerlerinin ailelerine hitaben, söyledikleri.)

“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misalidir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.” (Mustafa Kemal Atatürk)

“Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir.” (25 Nisan 1915, Conkbayırı)

(16)

16 İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜR V. İLHAN ERANIL İLE RÖPORTAJ

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Sayın İlçe Milli Eğitim Müdürümüz, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- 1973 yılında Yozgat’ın Akdağmadeni İlçesi’nin Özer Köyü’nde doğdum. Gaziantep Şehitkâmil Samiye Teymur Emine Ulusoy İlköğretim Okulu’nda öğretmenliğe başladım. 2001 yılında Ankara’ya tayin edildim. Keçiören’de Halk Eğitim Merkezi, Kuyubaşı İlköğretim Okulu, Nuh Eskiyapan İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik yaptım. Osman Gazi İlköğretim Okulu’nda üç yıl müdür yardımcısı olarak görev yaptım. İhsan-Selatin Aras İlkokulu’nda kurucu müdürlük yaptım. 2012 yılında alan değişikliği yaparak Türkçe Öğretmenliği ’ne geçtim. Müdür yardımcılığından ayrılarak Etlik İmam Hatip Lisesi´nde Türkçe Öğretmeni olarak göreve başladım, aynı okulda bir süre müdür yardımcılığı görevi de yaptım.

Sonrasında Keçiören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Şube Müdürü olarak görev yaptım. 14 Ocak 2014 tarihinden itibaren Altındağ İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapmaya devam etmekteyim.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Bizler merak ediyoruz, sırasıyla hangi okullarda eğitiminizi tamamladınız?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- İlkokulu köyümde, ortaokul ve liseyi Akdağmadeni İmam Hatip Lisesi’nde tamamladım. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünden mezun oldum.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Okulların dergi çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- Okulların dergi çıkarmasını çok önemsiyorum. Okumanın önemli olduğunu yazmanın ise daha önemli olduğunu bilen birisiyim. Öğrencilerin kendilerini geliştirmesi için öğrencilik yıllarından itibaren yazı işleri ile uğraşmalarının kendilerine çok büyük katkısı olacaktır. Ben de öğrencilik yıllarımda dergi yayın kurulunda görev almıştım. İleriki yıllarda bana çok önemli katkıları oldu.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Dergi çalışmamız için bize zaman ayırdınız. Çok teşekkür ediyoruz. Sanata bakış açınız ve sanatın hayatınızdaki yeri nedir?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- Tabi her insanın bir sanat dalıyla ilgilenmesini yürekten tavsiye ediyorum.

(17)

17

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz film nedir?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- Son zamanlarda pek çok kitap okudum. Martin LİNGS’e ait “Hz. Muhammed’in Hayatı”, “İmparatorluk” adlı bir kitap. Demet Lüküslü’nün “Türkiye’de Gençlik Mitingi”, Ulrich BECK’e ait “Siyasallığın İcadı” son aylarda okuduğum kitaplar. Daha çok 1970’leri anlamak için

“Yılanların Öcü”, “Susuz Yaz”, “Modern Zamanlar” ı da okudum.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Okul yıllarınızda nasıl bir öğrenciydiniz? Hangi derslere ilginiz daha fazlaydı?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- Orta halli bir öğrenci olduğumu düşünüyorum. Sözel dersler ve özellikle edebiyat dersi en çok ilgimi çeken dersler olmuştu.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Bizlere başarılı olmak için önerileriniz nelerdir?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- Başarılı olmak için her şeyden önce çok iyi planlama yapmak, zamanı planlamak en önemli basamak. Gelişigüzel değil; bir plan dâhilinde çalışıldığında başarısızlık gibi bir durum söz konusu değil.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Altındağ ilçesinde yürütülen eğitim ve öğretimle ilgili projelerden bahsedebilir misiniz?

İlçe Milli Eğitim Müdür V.İlhan ERANIL- Mevcut olan projelere kaldığı yerden devam ediyoruz.

Okullarımızın fiziki anlamda gelişmesi için yoğun bir çaba sarf ediyoruz. Bölge itibariyle sosyal çalışmalara ağırlık vermek gerekiyor. Bunun gereğini yapıyoruz.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- İlçemizde bulunan Mesleki ve Teknik Anadolu liselerindeki eğitim ve öğretim faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- İlçemizde çok köklü Mesleki ve Teknik Anadolu liseleri mevcut. Mesleki eğitimin çok önemli olduğunun farkındayız ve geliştirilmesi için çok yoğun mesai harcıyoruz.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- İlçe milli eğitim müdürü olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- İlçe milli eğitim müdürlüğü okullarla üst kurumlar arasında bir köprü vazifesi görüyor. Bunun kendine ait zorlukları da var, güzellikleri de var. Arada bir kurum olmanın sıkıntılarıyla birlikte aktif bir pozisyonda olmanın avantajlarını yaşıyoruz.

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi- Sayın Millî Eğitim Müdürümüz, okuldaki arkadaşlarımıza iletmek istediğiniz mesajlarınız var mı?

İlçe Milli Eğitim Müdür V. İlhan ERANIL- Sevgili öğrencilerim, içinde bulunduğunuz zaman dilimi sizin için altın değerinde. Bunu işleyip mücevhere dönüştürmek de sizin elinizde, işlemeyip bir teneke parçası haline getirmek de sizin elinizde.

Ben bu yılların kıymetinizi bilmenizi tavsiye ediyorum.

Sizlere teşekkür ediyorum.

(18)

18 12 MART İSTİKLÂL MARŞI’NIN KABÜLÜ ve MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANMA

PROGRAMI

BİR DESTANIN ŞİİRİ—BİR ŞİİRİN DESTANI

İstiklal Marşı’nın kabulünün 94.

yıldönümü okulumuzun Başkent Öğretmenevi salonunda yatığı il töreniyle anıldı. Okulumuz müdür yardımcısı Rabia YILDIZ önderliğinde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenleri Burcu BORA ve Ayşegül ASLAN’ın Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden çıkmış şiirlerle hazırladığı tiyatral şiir dinletisi okulumuz müzik öğretmeni Serap BÖKEOĞLU’nun büyük katkılarıyla zenginleştirildi.

Yine okulumuz Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Ezgi Y.

DEMİRKIRAN’ın çektiği Mehmet Akif ERSOY’un İstiklal Marşı’nı yazma sürecini konu alan kısa film de törende büyük ilgi topladı. Program, saygı duruşu ve ardından Serap BÖKEOĞLU yönetimindeki koronun İstiklal Marşı’nı seslendirmesiyle başladı. Ankara Milli Eğitim Müdürü Erol BOZKURT açılış konuşmasını yaptı.

Ardından Vali Yardımcısı Mustafa GÜNİ günün anlam ve önemi üzerine konuşmalarını yaptı.

Programın devamında öğrencilerimizin hazırladığı Kurtuluş Savaşı’nda Mehmet Âkif ve İstiklal Marşı’nı yazma süreci temalı tiyatral gösteri yine öğrencilerimizin çektiği kısa film müzikle de zenginleştirilerek sunuldu.

(19)

19

Büyük beğeni toplayan ve izleyenlerin ayakta alkışladığı tören 16 Mart'ta Ankara Lisesi’nde bir kez daha izleyicileriyle buluştu. Bu güzel programın hazırlanmasında emeği geçen tüm öğretmen ve öğrencilerimize teşekkür ederiz.

(20)

20

9. sınıf öğrencilerimizin Türk Edebiyatı dersinde gördükleri “Orta Oyunu”, “Karagöz- Hacivat”, “Meddah”, “Kukla” konularını daha iyi kavramaları ve yaşanmış öğrenmeler oluşturmalarını sağlamak amacıyla Kukla Organizasyon tarafından gerçekleştirilen gösteriden kareler…

Kukla Organizasyon tarafından

gerçekleştirilen gösteri öğrencilerimiz tarafından büyük ilgi gördü.

Bir saat süren gösteride geleneksel Türk tiyatrosunun en güzel örnekleri sunuldu.

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU

(21)

21

Okulumuz öğretmeni Songül ALKAN´ ın sahnelediği Victor Hugo´ nun "Notre Dame´ ın Kamburu" adlı eseri Ankara Lisesi tiyatro salonunda sahnelendi.

Özgürlüğün Hikâyesi: Notre Dame’ın Kamburu tanınmış en büyük romantiklerden; dünyaca ünlü yazar Victor Hugo’nun eşsiz eseri olan Notre Dame’ın, Kamburu okulumuzda bu yıl gösterime giren, tek tiyatro oyunu oldu.

Yüzyıllardır insanların verdiği, özgürlük, adalet ve eşitlik mücadelesinin en büyük yansıması olan eser, günümüzde de olsa insanlar üzerinde bıraktığı etki ile onları büyük bir düşünüşe sevk ederek, unutulan birçok şeyin yeniden hatırlanmasına ve dünya toplumlarının yaşadığı sorunları göz önüne getirerek, hedefine ulaştı.

Orta Çağ’ın karanlık yıllarında, Paris’te geçen hikaye; kilise, saray ve halk çatışmasını gözler önüne sererek, o yıllardaki Paris halkının uyudukları uykudan uyanıp, hak mücadelesine başladığı zamanı ele alır. Paris’te gelişmenin ve yeniliğin önüne tıkama rolünü üstlenen kiliselerden birisi de; Notre Dame Katedrali’dir. Kilise piskoposu Claude Frollo, orta yaşlarında kilisenin önüne bırakılmış bir bebek bulur. Çok çirkin, hatta yaratık betimlemelerinin yapıldığı bu bebeğe; ‘ Quasimodo ‘ yani ‘eksik kalmış’ ismini vererek, zaman içerisinde kilise zangoçluğu görevine atamıştır. Yıllar birbirini kovalarken, Esmeralda ile

yani çingene kızla karşılaşırlar ve hikâye başlar. İhtirasın, ihanetin ve entrikaların döndüğü oyunda hem Ortaçağ yaşamı profili çizilirken hem de dönemin içerisinde bulunduğu sıkıntıları göz önüne serer.

Oyunun oyuncu kadrosunda ise geçen sene ‘ Ah Şu Gençler ‘ adlı tiyatro oyunuyla da sahnelerde yer alan hem de ekibe yeni dâhil olan birçok isim göze çarpıyor.

“Kambur” karakteriyle, geçen sene oyun kadrosunda yer alan; Tolga Burak BALTA, “rahip” karakteriyle, sayısız etkinlik ve faaliyette yer alan; Arif Umut NİGAR ve yine geçen seneki oyundan tanıdığımız Esmeralda karakteriyle de; Irmak BUDAK yer alıyor.

Oyuna bu sene dâhil olmuş, Umut AYDIN ve Onat ANUŞTEKİN de halkın arasında yer alıp liderliğini çektiğini karakterler arasında. Oyunun geri kalan ekibini ise Paris sokaklarında gezen halk tamamlayıp hikâyeyi eksiksiz kılıyor.

Oyunun yönetmenliğini üstlenen ise okulumuz Kimya öğretmenlerinden Songül ALKAN… Yürüttüğü ekip çalışması ve özverisiyle yine dikkatleri üzerine çekip, ortaya büyük bir harmoni çıkarmış durumunda. Birazda oyunun metninden bahsedecek olursak; tek perde ve 18 tablo şeklinde tasarlanmış, farklı kaynaklardan toplanan bilgi ve izlenimlere oluşturulmuş, Songül Alkan ve Arif Umut NİGAR tarafından tablolaştırılarak, oyun haline getirilmiş durumunda. Yaklaşık 1 saati bulan oyunun, sonunda ise aydınlık yarınlar için çalışan oyuncusundan, makyözüne, ışıkçısından, dekorcusuna kadar herkeste tatlı bir yorgunlukla birlikte, alkış tufanının arasında verilen emeğin karşılığını alma duygusu…

Söylediğimiz gibi; “ her şey aydınlık yarınlar için! “

(22)

22

9. sınıf Türk Edebiyatı dersinin ilk ünitesi olan “Güzel Sanatların Sınıflandırılması”

ünitesinde yer alan sanat türlerini öğrencilerimizin birebir görmesini sağlamak amacıyla Eylül ayında Türk Edebiyatı öğretmenleri öncülüğünde Resim ve Heykel Müzesi ve Etnografya Müzesi’ne ziyaret düzenlenmiştir.

Okulumuzda Eğitim—Öğretime yeni başlayan 9. sınıf öğrencilerimiz bu ziyaretle hem katılmış, okul ile samimi arkadaşlıklar oluşturmuş, hem de Türk Edebiyatı dersine karşı olumlu tutum geliştirmişlerdir.

ETNOGRAFYA MÜZESİNE ZİYARET

(23)

23

9. sınıflarda 17 şube yarışmış, 9/B-9/H-9/J-9/M sınıfları finale kalmış ve 9/J sınıfı okul birincisi olmuştur. 10.

sınıflarda 16 şube yarışmış, 10/F-10/G-10/H-10/İ sınıfları finale kalmış ve 10/G sınıfı okul birincisi olmuştur. 11.

sınıflarda 16 şube yarışmış, 11/B-11/C-11/D-11/F sınıfları finale kalmış ve 11/F sınıfı okul birincisi olmuştur. 20 ve 21 Nisan´ da yapılan final yarışmalarımız büyük bir çoşkuyla tamamlanmış, öğrencilerimize Meddah gösterileri hazırlanmış ve ödülleri törenle verilmiştir.

9/J Sınıfı Bilgi Yarışması Ekibi Özge AKYÜZ

Merve KINACI

Berfin Selen IŞILDAK

10/G Sınıfı Bilgi Yarışması Ekibi Resulay DOĞAN

Serkan YÖRECİ Hatice AKKAŞ

11/F Sınıfı Bilgi Yarışması Ekibi Esen ÖZDEMİR

Tolgahan BACAK

Muhammet Emin GÜVENİR

GELENEKSEL BİLGİ YARIŞMASI

(24)

24

Seda ÖZTÜRK KALKAN

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

OSMANLI’DA ŞAİR PADİŞAHLAR

O s m a n l ı p a d i ş a h l a r ı O s m a n l ı imparatorluğunun her dönemindeki şairleri ve sanatkarları her yönden desteklemişlerdir.

Padişahlar saraylarını, yaşam alanlarını ilim ve sanat merkezi haline getirirken devrin ünlü şairleri ile yakın ilişkiler kurmayı, şiir sohbetlerinde bulunmayı ihmal etmemişlerdir. Hatta büyük zaferleriyle adını zikrettiğimiz çoğu Osmanlı sultanı şairlik vasıflarını ön plana çıkararak şiirler yazmıştır. Bu yönleriyle Türk dilinin gelişmesine katkı veren Osmanlı hükümdarları aynı zamanda farsça ve Arapçadan yapmış oldukları çeviri eserlerle edebiyat dünyamıza yeni eserler kazandırmışlardır.

Hükümdarların edebiyatla bu kadar içli dışlı olmalarının sebebi ise küçük yaşta, şehzadelik dönemlerinden itibaren özel bir eğitim ve bilinçle yetiştirilmeleridir. Osmanlı sultanlarının II.

Murat’tan başlayarak İslam kültür ve edebiyatını çok iyi bildiklerini; hüzünlerini, acılarını, inançlarını, sevdalarını dizelere nakşederek aktardıklarını görmekteyiz. Padişahlar tıpkı diğer şairler gibi mahlas kullanarak gönül kapılarını mısralarıyla ele vermişlerdir. Birkaç şiirle de yetinmeyip divanlar oluşturmuşlardır.

Otuz üç tane Osmanlı hükümdarından yirmi yedisi şairdir. Sultanlardan II. Murat-Muradi, Fatih Sultan Mehmet-Avni, II. Beyazıt-Adli, Kanuni Sultan Süleyman-Muhibbi, II. Selim-Selimi,

II. Mustafa-İkbali, II. Ahmet-Necip, II. Mustafa- Cihangir, V. Mehmet-Reşat mahlaslarını kullanarak sultan olmanın ötesine geçerek arkalarında ölümsüz eserler bırakmışlardır.

Osmanlı kuruluş dönemi sultanlarından Osman Gazi, Orhan Gazi, I. Murat, II. Beyazıt ve I.

Mehmet şiirle yalnız hobi olarak uğraşmışlardır.

Elimizde şiirleri olan ilk sultan şair ise naifliği ve edebiyata ilgisi ile tanınan Fatih Sultan Mehmet Han’ın babası II. Murat’tır.

Bilgelik ve sanatkarlık yönü ağır basan II.

Murat ne I. Murat n de Yıldırım Beyazıt gibi savaşçı bir ruha sahip değildi. Edebiyata olan derin ilgisi sebebiyle sarayında sık sık ile ve şiir sohbetleri düzenleyerek sarayı bir gönül dergahı haline getirmişti.

II. Murat şiirlerini Murad ya da Muradi mahlaslarını kullanarak yazmıştır. Onu şiir yazmaya iten en önemli Mara Hatun’a olan tutkusudur. Aşkını da mısralarıyla dillendirme yoluna gitmiştir.

Uyhuda dün gice ânum gibi canan gördüm Ten-i efsürde de kakup eser-i can gördüm Edirne gerçi güzeller yiridir ey hem dem Bursa’da dahi nice dilber-i fettan gördüm”

Dün geçe uykumda canım gibi sevgiliyi gördüm Hissiz tenden (ölü gibi) kalkıp canın eserini gördüm.

Edirne güzeller şehridir her zaman ama Bursa’da da nice gönül alan sevgililer gördüm.

Bir milletin bilim ve sanatla yoğrulmadıkça cihan hakimiyeti kuramayacağına inanan Fatih Sultan Mehmet de resim, şiir ve müziğe önem veren Osmanlı padişahlarından biridir. Kaynaklar onu fetihlerin babası (Ebu’l feth) tanımlasa da hadislerle kutlanan o yüce padişah Osmanlı hanedanlığında divanı bulunan ilk padişah Osmanlı hanedanlığında divanı bulunan ilk şutlan şairdir.

Fatih şiirlerini yardım eden, arka çıkan manasındaki Avni mahlası ile dillendirmiştir. Birçok fethe imza atan Konstantinopolis’i İslambol yapan Fatih şiirlerinde kimliği ve duygularını söylemekte bir sakınca görmemiş; sevdiği kadına kul olduğunu “Bir şaha görmemiş; sevdiği kadına kul olduğunu” bir şaha kulam ki kuli sultan-ı cihandır” diyecek ince ruhlu bir şahsiyettir.

(25)

25

ağlasa derd-i derûnum çeşm-i girânım sana Âşikar olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana”

Eyleme gönlün gözün cevr ile Avni’nin hârab Dürr ü gevherler verir bu bahr ile kânım sana”

[(sevgili!) İçimdeki dersler ile yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa (gönlümdeki) gizli sırlarım (gözyaşlarım) galip gelir ve (sırlar) aşikar olur.

(Sevgilim:) Eziyetinle Avni’nin gözlerini ve gönlünü harap etme! Zira bu deniz (gibi çoşkun gözlerim) sana inciler; bu maden ocağı (gibi gönlüm) de mücevherler sunar.

Fatih Sultan Mehmet sadece yukarıdaki beyitleri yazmakla divan şiirine katkı yapmamış, ayrıca 15. yy’ın en ünlü divan şairlerinden olan Ahmet Paşa’nın güneş redif: kasidesinin doğmasına vesile olmuştur. Bu kaside de Ahmet Paşa Fatih’i güneşle bir tutmuş ona en güzel methiyeler düzmüştür.

Fatih Sultan Mehmet Han ile taht kavgaları dolayısıyla adını duyuran Cem Sultan da tıpkı babası ve abisi gibi şiirlere merak salan Cem oğul, Osmanlı hanedan üyelerinden bir tanesidir. Batı’nın “Zizimi”

olarak bildiği Cem Sultan sadece Türkçe şiirler yazmamış, Farsça bir divan meydana getirmiştir.

Cemsid u-Hursid adlı eserini de babası Fatih adına yazmıştır.

Osmanlının önemli sultanlarından olan Yavuz Sultan Selim de edebiyat

alanında çok yetkin eserler vermiştir. Selim ve Selim’i mahlaslarını kullanarak şiirlerini yazmıştır. Yavuz Sultan Selim de Türkçe’nin yanında Farsça şiirler de vücuda getirmiştir.

Osmanlının her anlamda en parlak döneminin yaşandığı Kanuni Sultan Süleyman döneminde edebi alan da çok ö n e m l i g e l i ş m e l e r yaşanmıştır. 16. yy’a takabül eden bu dönemde Baki, Fuzuli, Hayali, Taşlıcalı

Yahya gibi divan şiirini zirveye taşıyan isimler yetiştirmiştir.

Kırkaltı yıl saltanat süren kanuni ise zaferlerle dolu hayatının içerisinde şiire, edebiyata ayrı yer ayırmış; “Muhibbi” mahlâsı ile birbirinden güzel şiirler yazmıştır. Kanuni’nin en çok bilinen ve devletin ne denli önemli bir kurum olduğunu ifade

eden

“ H a l k içinde muteber bir nesne yok d e v l e t g i b i , olmaya devlet cihanda bir nefes sihhat gibi” beyiti onun sanatsal yetisini görmek için kafidir.

Kanuni’nin ş i i r l e r i n d e Hürrem’e duyduğu aşk her zaman ayrı bir yer tutmuştur.

Hürrem Sultan akıllı, hırslı ve güzel haliyle her daim Kanuni’nin gözdesi olmayı başarmıştır. Kanuni de ona olan sevgisini gazellerinde dile getirmeyi tercih etmiştir.

“Celis-i halvetüm, varum, habibum mah-ı tabunum Enisum, mahremum, varum, güzeller içinde sultanum Hayatım, hasılım, ömrüm, şarab-ı kevserum, adnum Baharum, behcetum, râzum, gülüm, ey verd-i handanum

[Halvet arkadaşım, her şeyim, sevgilim, benim ay gibi parıl parıl parlayan güzelim, arkadaşım, güzeller içinde sultanum, hayatım, elde ettiğim her şey, ömrüm, kevser şarabım, cennetim, baharım, sevincim, günüm, ey açılmış gülüm]

Şiirlerine yer verdiğimiz Osmanlı sultanlarının yanında şairlik yönü olan III.

Murat, I. Ahmet, II. Osman, IV. Murat lale devri padişahı II. Ahmet ve II. Mustafa isimleri de bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi zaferlerden zafere koşan Osmanlı padişahları edebi yönlerini de ihmâl etmemişlerdir. Şiirleriyle edebî zevklerini yansıtmışlardır. Bu durum da Osmanlı devletinin o dönemde hiç de küçümsenmeyecek bir sanat ve kültür anlayışı olduğunu gösterir.

Kaynakça: Günay KURT , Payitaht İstanbul’un Sultan Şairleri (Seyf Ve’l Kalem Sahipleri), İlmi Araştırmalar Dil, Edebiyat, Tarih İncelemeleri 9. (2000): 161-178

(26)

26

Burcu BORA

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

“BİNBİR GECE”NİN KERAMETİ

Eski zamanlarda Hint ve Çin diyarlarında hüküm süren Şehriyar ve Şahzaman adlı iki kardeş hükümdar, eşleri tarafından aldatılmak felaketine uğramışlar. Bu olayın etkisiyle Şehriyar, kendi ülkesinde, her gün başka bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirir olmuş. Bu yüzden vezirin güzel, bilgili ve akıllı kızı Şehrazad, hükümdarla evlenip ya bu uğurda yaşamını yitirmeye ya da kurtulup ülkenin tüm kadınlarını da bu beladan kurtarmaya karar vermiş. Bin güçlükle babasını da ikna etmiş. Evlendikleri gece gerdeğe girmeden önce,

hükümdardan son dilek olarak kız kardeşi Dünyazad’ı görmek istediğini söylemiş; Dünyazad da ondan son bir dilekte bulunmuş,

“Ne olursun ablacığım, o güzel masallarından birini son defa b a n a a n l a t . ” d i y e r e k ! Hükümdardan izin aldıktan sonra, ilginç ve merak uyandıran bir masal anlatmaya başlamış Şehrazad ve şafak sökerken en heyecanlı yerinde kesmiş masalı,

gündüz masal anlatılmaz diye. Ne var ki Dünyazad kadar hükümdar da meraklanmış ve masalın sonunu getirmek üzere Şehrazad’ın canını bağışlamış. Böylece büyü bozulunca, her gece birbirinden güzel masalları birbirine ekleyerek binbir gece masal anlatmış Şehrazad. Bu arada hükümdarla muhabbetini de sürdürerek üç çocuk sahibi olmuş. Sonunda masallar bitmiş. Ancak Şehriyar, bu kadar güzel ve akıllı bir eşe kavuşup ondan üç çocuğu da olunca Şehrazad’ın canını bağışlamış.

Arap masal kitaplarının en büyüğü, en güzeli ve en meşhuru olan Binbir Gece Masalları böyle başlar.

Bugün, Binbir Gece Masalları hemen bütün dünya dillerine çevrilmiş, bu masallardan bazıları filme de alınmıştır.

Binbir Gece Masallarının belli bir yazarı yoktur. Ne zaman yazıldıkları hakkında da kesin bir bilgi yoktur. Bu masallar bir memleketin malı da değildir. Binbir Gece Masalları 18. yüzyılda ilkin Antonie Galland tarafından İstanbul’da ve Kahire’de yapılan araştırmalar sonunda, Fransa yoluyla tüm Avrupa’ya tanıtıldı. Ancak bu masalların gerçek değeri, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında masalları Arapça’dan olduğu gibi aktaran Dr. Joseph Charles Mardrüs’ün çabaları sonucu ortaya çıktı. Daha 19.

yüzyılda Rusça dâhil hemen hemen tüm dünya dillerine

çevrildi Binbir Gece Masalları. Ayrıca çocuklar için özet ya da seçme öyküler halinde de yayımlandı.

Binbir Gece Masallarının ana temasının kadının sadakatsizliği olduğu söylenebilir. Ana masallar Şehrazad’ın yaşamını korumak için bir öykücü olarak çerçe ve oluşturacak b içimde kurn azca düzenlemeleriyle oluşur. Böylece doğaüstü güçlerin masallarıyla, Alaeddin, Ali Baba ve Sinbad gibi iyi yürekli kişilerin masalları, toplumsal ve ahlaksal anlamlı diğer küçük masallar, aşk masalları ve Farsların araya sokulduğu, İskender’in, Hz. Süleyman’ın, şah ve halifelerin mitlerinden kaynaklanan anekdotların zengin akışı, ana masalın sınırlarını çabucak unutturur.

Dünya edebiyatlarında Binbir Gece Masallarının üzerine çıkacak bir esere rastlamayız. Binbir Gece Masalları fikir ve edebiyat alanlarını etkilediği gibi, opera, bale, tiyatro ve sinema gibi diğer sanat dallarınca da ele alınmıştır. Ayrıca TV dizilerine, eğlence mekânlarına ve sanayi ürünlerine bile bu masalların ve kahramanlarının adları veriliyor.

Kültür ve edebiyatımızın Osmanlı Dönemi itibariyle benzerliği, aynı inanca sahip oluşumuz, masal kahramanlarının isimlerinin aşinalığı ve bu kitabın garip büyüsü beni içine çekti. Binbir Gece Masalları bizim olmadığı halde bir hayli bize yakın. Bu eseri okurken garip bir samimiyet hissettim. Eserin ortalarına geldiğimde kendimi tuhaf bir labirentin içinde kaybolmuş, hikâyelerin huzursuzluğu içinde boğuluyor hissettim. Masalların hepsi birbirine benzer ama tuhaf bir biçimde birbirlerinden bir o kadar da ayrı.

Kendimi kaptırarak, sorgulamadan ve düşünmeden okuduğum bu masallar hakkında söylenen iki söz var. Birincisi bu kitabı baştan sona kadar hiç kimsenin okuyamadığı üzerinedir. İkincisi, Binbir Gece Masallarını baştan sona okuyan kişinin öleceği üzerinedir. Zoru seviyorsanız ve cesaretiniz de varsa bu masalları okuyun, hatta okumakla kalmayın bir ömür boyu başucu kitabınız yapın derim.

Binbir Gece Masalları der ki: “Sadece efendi adam sır saklamayı bilir. Sadece, insanoğlunun mükemmeli bir vaadi tutar. Sır benim içimde, iyice kilitlenmiş, anahtarı yitmiş ve kapısı mühürlenmiş bir evde hapsedilmiş gibidir.” Gelin, Binbir Gece’nin kilitlenmiş evinin anahtar deliğine bir anahtar da siz sokup açmayı deneyin…

(27)

27

Arif Umut NİGAR

11/F

MEVLÂ’YA ŞİKÂYET

Şikâyet ettim hep Mevla’ya

Sen beni anlamazsın, sabreyle dedi.

Kapıyı kapatan da benim, açan da Görmedin mi? Ümit et, dedi.

Beşeri aşk dersin, bense ilahiyim, Yoksa beni unuttun mu? Hatırla, dedi.

Gönül dersin, ateş düşürdün dersin,

Sevenin hakkını veren benim, aşkından yan, dedi.

Ney üflerler benim için, ruhları yanıma gelir Neyler ateş alsın kor olsun, dedi.

Şafak vakti doğdururum güneşi, geceleri gösteririm gökteki ateşi,

Her karanlık gecenin vardır bir sabahı, unuttun mu?

Dedi.

Kader dersin, bana isyan edersin,

Senin yanlış yazdığın yazıyı ben düzeltirim, korkma!

Dedi.

Azrail’i çağırırsın yanına, bana seslenirsin sonra, Son durak benim, geri dönüşün bana,

İstersem dönersin, daha isteme! Dedi.

M. Emre SARIYILDIZ 11/A MUTLULUK

Kanı dolaştığı sürece yaşar insan, kalbi durana dek. Geçmişinde bıraktığı ya mutluluktur ya da acı. Kaçsa da kurtulamaz ikisinden de. Zıt kavramlar olsa bile kaçınılmazdırlar. En ummadığı anda yakalar insanı, hem de sol yanından.

Mutluluğun türü, cinsiyeti yoktur; hayvanlar da mutlu olur, bitkiler de, insanlar da… Sevgiyle beslenen hayvan, yemekle beslenen hayvandan daha mutlu, daha merhametlidir. Gönül gözüyle bakılan bitki, su ve güneşle büyüyen bitkiden daha canlıdır. İnsan da öyledir; sevgiden, hoşgörüden beslenir.

Mutludur aslında her insan; yaşamın kıymetini bildiği kadar. Sevincini barındırdığı yeri keşfettiğinde dolar insan huzurla. Kurulan hayaller hayallerin kurulduğu kişiler gitmeden yaşanmalı, yaşandıkça dolmalı, doldukça mutlu olmalı insan. Mutluluk aslında elle gösterilebilir, gönülden hissedilebilir, paylaşılabilir, görülmese bile anlaşılabilir bir kavram.

Çünkü insanoğlu her şeyle mutlu olabilir. Yalanın olmadığı, aşkın bitmediği, canların yanmadığı, sevgiye muhtaç kalınmadığı, adaletin, kardeşliğin, hoş görünün gramla tartılmadığı yerdedir mutluluk. Karanlıkta ışıktır, denizde pusula, kalpte ise sevgidir. Mutluluğu her insan farklı anlar. Bazı insanlara göre mutluluk zenginliktir, lüks bir hayat geçirmektir. Bu da doğrudur belki. Çünkü herkes hayatını bolluk içinde geçirmek ister. Yalnız mutluluğu sadece maddiyata bağlamak tehlikelidir. Çünkü paranın bize mutluluğu mu mutsuzluğu mu getireceği belirsizdir.

İnsan, maddi tüm varlıklarından (güzelliğinden, evinden, parasından vs.) sıyrılarak yalnızca insan olduğunun farkında olarak yaşarsa mutluluk onu yakalayacaktır aslında. Yağmurda yakalar belki insanı mutluluk. Önünde ıslanan kadını yağmur damlalarından korumak için yardımına koşan adamda birikir mutluluk.

Küçük bir çocuğun başını okşamak ya da bir ihtiyarı yolun karşısına geçirmekte belki de. İşin özü evrende bir kişinin tebessümüne katkıda bulunmakta mutluluk.

Yıllara bakmaya gerek yok anlarda aranmalı kalbimizin sevgiyle çarpmasına neden olan duygular. Günlük hayatın koşuşturmacası içinde gülmemek için sebebimiz çok, ya gülmek için? Gülmeyi bilen insan, yanlıştan uzak, doğruya yakın, huzuru bulan, sevgiden dolup taşandır. Sözlerimi ünlü şairimiz Yunus Emre’nin dizeleriyle tamamlamak istiyorum:

Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz!

(28)

28

Emre Sarıyıldız 11-A

ÇİMEN

Gözlerinde sağanak var rengi ise çimen, Hep semaya yakın kal ve ol aklımı çelen.

Rahatsızım başkası gözlerini görmesin gülerken, Bir kere verilirse dönüş olmaz artık sözden Meraklanmayı bıraktım en başta geldi ağır, Sağır olmayı diledim, denedim geçmişim çok ağır, Sanar beni dönmeyi bilen biri, durmadan bağır, Çekilecek daha çok şey var, en kötüsü kahır.

Kesildi koşmaya çalıştığım bütün yollar, Boğuluyorum yapıştı boğazıma yılanlar, Haber versin bir an evvel istediğimi bulanlar, Olmuyor, yalnız kalınca hatrımı soranlar.

Karanlık, karardı, karamsar kaldı bir yanım, Benim en büyük korkum yansımasıdır aynanın.

Sordukça, sorularda kaybolanlar, korku var hesapta, Kanım aktıkça kâğıtları buluyorum odamda.

Sevindikçe kırılıyorum nedenini bulamıyorum, Yola devam dedikçe sokaklarda kayboluyorum, Kendimi satmadıkça hayallerime birer söz veriyorum, Anlamsız geçen vakitlere bir çentik daha atıyorum.

Sükûnet dilime yapıştı bu ara her lafta ağzımda, Kötülüğümü isteyenler şu aralar hep yasta.

Damlıyor kan, kalpten aktıkça, denizlere suya, Kurşun olsa sol yanımda acımaz bu denli asla.

Kendinden kopan adamdan satırlar dinledikçe anla, Lütfen anla, niyetim hiç kötü değil, kötü sanma, Uyarıyorum çevremi benim sükûnetim kalem tutana kadar ama

Ben kendimi bulamadıkça gömülüyorum karanlığa.

Kuraklığa alışkın bu beden su görmedi ki kimseden, Islansa kendine gelir, gör ki fayda yok kimseden, Ses etmeden sessizliğime gel, yorgunum evvelden, Çamura saplandıkça kılavuz aramaya geç kaldım sahiden.

Fütursuzca karşındayım sakin ve kararlıyım,

Bu sefer aynaya her zamankinden kızgın bakmaktayım, Yaşadıklarımdan büyük ders çıkardım farkındayım, Batan güneşe her gün kendimden fazla yakındayım.

Yalanlar birden bedenimi bürüdü, Neden herşey kısacık sürdü?

İçimi yakan o ateşi gördüm,

Kendimide yakmamak için ikiye böldüm.

Aslınur ACET 11/İ VATAN

Bir damla kan değil, Bin damla kan, bin candır!

Bir şehit anasının, gözünden düşen yaş, Vatandır!

Bir damla kan sorarsa vatanı bütün Bu ülke o zaman tamamdır.

Bizi bölmeye çalışanlar, Ancak yorulacaklardır.

Boşa harcanan çaba

Elbet sonuçsuz bırakılacaktır.

Ey ana, ey şehit oğlu, ey baba!

Kalkın ey vatan!

Yarın yeni bir gündür, Pes etmek için yok zaman.

Her şeyim sana fedadır, Ey kanlı toprak!

Üstündekiler kadar Altındakiler de var Gelecek nesil için Yok (!) duracak zaman.

Onur AKSU

ÖLÜM GELİP SENİ ALMADAN Sevdiklerine sahip çık

Kadere köle olmadan Onları mutlu et

Ölüm gelip seni almadan Hayatın tadına var Kederi unutmadan

Seviyorum de kalbindekilere Ölüm gelip seni almadan İsyan etme kadere Allah’ı düşünerek

Hayatla kucaklaş dolu dolu Ölüm gelip seni almadan Aşkı yaşamayı ihmal etme Kalbine kilit vurmadan Sen de sev bir kere Ölüm gelip seni almadan Son kez helallik iste Ana-baba ve akrabandan Helal et haklarını sen de Ölüm gelip seni almadan

Referanslar

Benzer Belgeler

- Elektrik Tesisatında arızalı anahtar, priz, zil vb tesisat arızalarının giderilmesi - Enerji verimliliği, tasarruflu ampul ve su kullanımı. -Ev aletlerinin güvenli

Kanuni Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi GZFT (SWOT) analizi, MEB 2019-2023 stratejik plan temel yapısında belirlenen erişim, kalite, kapasite temalarıyla

Yıl Ortaokulu Din Kült... Kademe

AKSARAY MERKEZ 751653 Yeşilova Çok Programlı Lisesi Yeşilova Çok Programlı Anadolu Lisesi ÇPL Bilişim Teknolojileri Bilgisayar Teknik Servisi - AKSARAY MERKEZ 751653 Yeşilova

ÇANAKKALE EZİNE 137157 Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi AMP Güzellik ve Saç Bakım Hizmetleri İngilizce Karma ÇANAKKALE GELİBOLU 137277 Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Pazarlama Ve Perakende Satış Elemanlığı Muhasebe Ve Finansman Bilgisayarlı Muhasebe.. Ulaştırma Hizmetleri

1) Program dört yıl olarak tasarlanmıştır. Haftalık ders çizelgesinde ortak dersler, meslek dersleri, seçmeli dersler, seçmeli meslek dersleri ile akademik

Perşembe İ.KARAD TDE İ.KARAD TDE M.GENÇ İNGEML M.GENÇ İNGEML S.KÜÇÜK FİZ S.KÜÇÜK FİZ E.ÇAKAR TAR E.ÇAKAR TAR SEÇSET E.EKŞİ Cuma N.DÖNDE DKAB N.DÖNDE DKAB D.DURAN