• Sonuç bulunamadı

Tüm bu değişimler ve onların sonuçları, kaçınılmaz olarak öğretmenlerin şimdiye kadar üstlendikleri sorumlulukları da değişmeye zorlayacaktır. Bu anlamda öğretmenlik mesleği, hem öğretim alanında hem de öğrencilerin beklentileri ve gereksinimleri konusunda uzmanlaşmayı gerektirmektedir. Bu uzmanlar, kendi alanlarıyla, öğrenciler arasında bir tür köprü kurmaktadırlar. Başarılı öğretmenler, öğrencilerin kendilerinden beklentilerinin ne olduğunu ya da ne olabileceğini sorgulayan öğretmenlerdir.’’ ,‘’Bu konu hangi yönleriyle öğrencilere ilginç gelebilir?’’, ’’Hangi fikir ve kavramlar özellikle daha zordur?’’, ’’Öğrenciler ne biliyorlar?’’, ’’Öğrenilecek bilgileri nerede kullanabilirler?’’, ’’İzlenen yaklaşım, öğrencilerin gerekli bilgileri öğrenmelerini kolaylaştıracak mı, zorlaştıracak mı’’, ‘’Öğrenciler bu konuyla ilgili anlamları nasıl oluşturuyorlar?’’ Tüm bu sorular yardımlaşmaya, işbirliğine dayalı öğrenmede mesleki sorumluluğunun bilincinde olan öğretmenlerin sorması gereken sorulardır.

Birçok yönden, öğretmenler bilim insanları gibi hareket ederek öğrencilerin düşünme yöntemlerini araştırmalı, farklı bireyler olarak öğrencilerin anlamları nasıl yapılandırdıklarını öğrenme fırsatı yaratmalıdırlar. Yine öğretmenler, öğrencilerin anlayışlarını derinlemesine incelemeli, hatta bazen düşünce ve mantıksal çıkarımları sırasında onlara müdahale ederek, neden öyle düşündüklerini sorgulamalı ve çözümlemeye çalışmalıdır. Yalnızca basit birer bilgi kaynağı olmaktan öte, öğretmenler, araştırmacı ya da gözlemci gibi her zaman sorgulayan öğrencilerin neleri bilip bilmediği konusunda denencelerini (hipotezlerini) test eden kimseler olmalıdır.

kendilerinden beklentilerinin ne olduğunu ya da ne olabileceğini sorgulayan öğretmenlerdir.’’ , ’Bu konu

’’Hangi fikir ve kavramlar özellikle daha zordur?’’

İŞBİRLİĞİNE YARDIMLAŞMAYA DAYALI ÖĞRENMEDE ÖĞRETMENİN ROLÜ

43

hangi yönleriyle öğrencilere ilginç gelebilir?’’, nerede kullanabilirler?’’, ’’İzlenen yaklaşım, öğrencilerin gerekli bilgileri öğrenmelerini kolaylaştıracak mı, zorlaştıracak mı’’, ‘’Öğrenciler bu konuyla ilgili anlamları nasıl oluşturuyorlar?’’

Tüm bu sorular yardımlaşmaya, işbirliğine dayalı öğrenmede mesleki sorumluluğunun bilincinde olan öğretmenlerin sorması gereken sorulardır.

Birçok yönden, öğretmenler bilim insanları gibi hareket ederek öğrencilerin düşünme yöntemlerini araştırmalı, farklı bireyler olarak öğrencilerin anlamları nasıl yapılandırdıklarını öğrenme fırsatı yaratmalıdırlar. Yine öğretmenler, öğrencilerin anlayışlarını derinlemesine incelemeli, hatta bazen düşünce ve mantıksal çıkarımları sırasında onlara müdahale ederek, neden öyle düşündüklerini sorgulamalı ve çözümlemeye çalışmalıdır. Yalnızca basit birer bilgi kaynağı olmaktan öte, öğretmenler, araştırmacı ya da gözlemci gibi her zaman sorgulayan öğrencilerin neleri bilip bilmediği konusunda denencelerini (hipotezlerini) test eden kimseler olmalıdır.

Öğretmenlerin bu tür becerileri sergileyebilmesi, doğuştan gelen bazı yetenekleri ile olanaklı değildir. Bu becerilerin sergilenebilmesi, zaman alıcı ve yeni bilgi ya da becerilerin edinilmesin gerektiren bir süreçtir. Bir kimseyi nasıl dinleyeceğini bilmek , doğuştan gelen bir yetenek değil, zamanla geliştirilen bir beceridir. Bu beceri, sorulara ve açıklamalara karşı duyarlı olmayı, bireylerin yanıtları yada tepkilerindeki özel anlamları okuyabilme kapasitesini gerektiren bir süreçtir.

Bir konuyu bilme ya da öğrenme, aslında bireyin o konu ile ilgili gerçekleri araştırarak çevresiyle paylaşması, tartışması uzlaşması ve tüm bu süreç sonunda kendi öğrenmesini yapılandırmasıdır. Öğrenme bu denli etkileşimi gerektiriyorsa, öğretme etkinliği içinde de birçok planlı sınıf etkileşimi ve diyalogu yaratılmalıdır.

Bunu yapabilmek için, öğrenciler birbirleriyle ileri düzeyde ve yapıcı şekilde tartışmayı

öğrenmelidirler. Öğretmenler bu tür tartışmaları başlatacak durumları yaratabilmeli, tartışmalar sırasında öğrencileri yönlendirerek, tartışmayı canlı tutmalı ve amacından uzaklaştırmamalıdır. Bu tür bir etkileşimin sağlanması için herkesin sessizce oturup çalıştığı 30 kişiden oluşan bir sınıf, elbette ki ideal bir sınıf olmayacaktır.

Aksine, öğrenciler bu tür etkileşimler sırasında değişik düzenlemelere gitmekte, küçük ya da geniş kümelerde çalışmakta, birbirleriyle konuşmakta, kendi yapılandırdıkları bilgileri, düşünceleri başkalarıyla paylaşarak test etmektedir. O halde herkesin Sesiz olması istenilen, gürültüden şikayet edilen sınıflar ve bunu sağlamaya çalışan anlayış, bu yeni gelişmelere hiç uygun değildir.

Sınıflardaki bu yeni gelişmeler, öğretmeni yalnızca bilgi kaynağı ve yeri ya da rolü değişmez otoriteler olarak değil, bir koç, ortak, kılavuz ya da danışman olarak değerlendiren anlayışı gerektirmektedir. Bu koçlar öğrencilerine temel bilgi ve becerileri kazandırmalı, alıştırma etkinlikleri için değişik yaşantılar sağlamalı, öğrencilerinin öğrenmelerini nasıl yapılandırdığını ve zamanlamasını çok iyi gözlemelidir.

Öğrencilere yeni yaşantılar sağlayarak ve yönlendirerek, onların öğrenmesine yardımcı olmanın yanında, öğretmenler, öğrencilerin işbirliği yapmasını ve sonunda başarılı olmasını sağlamanın yollarını araştırmalıdırlar. Bu durumda öğretmenler, her öğrencinin üstün olduğu yetenek alanlarını bilmeli ve onları en iyi kullanacakları takım stratejilerini yaratabilmelidirler.

Öğrenmenin toplumsal bir etkinlik olduğuna ,kendi başına yalıtılmış ortamdan çok bilginin takımlar halinde ve hep birlikte çalışarak daha iyi yapılandırılabileceğine inanan öğretmenler, kendi sınıflarında öğrenen takımlar/topluluklar yaratarak, o takıma değişik bireylerin getirecekleri farklılıklardan ve bunun sonucu ortaya çıkan yaşantı zenginliğinden yaralanmayı bilmelidirler.

44

KENDİNİ TANIMA TESTİ

Haydi! Aşağıdaki soruları içtenlikle cevaplayalım ve sonuçlara bakalım. Kendimizi ne kadar tanıyoruz? olsaydı, değiştirmek istediğim pek bir şey olmazdı.

14. ( ) Ben ilginç bir insanım. istediğim bir şey yok.

20. ( ) Ben duyarlı bir insanım. sonra ben mutlaka oraya giderim.

25. ( ) Başkalarıyla konuşurken rahatım.

26. ( ) Yaşamımı istediğim yöne çevirebilirim.

27. ( ) Yerinde olmak istediğim, gıptayla baktığım pek kimse yok.

28. ( ) Oldukça ilginç bir yaşam sürdüm.

Tamamen Katılıyorum 4 (İfade tümüyle doğruysa) Genellikle katılıyorum 3 (Çoğunlukla doğruysa) Nadiren katılıyorum 2 (Kısmen doğruysa) Pek katılmıyorum 1 (Ender durumlarda) Hiç katılmıyorum O (Hiç doğru değilse) Puanlama Bittikten Sonra, Aşağıdakileri Okuyun ve Anlatın.

96 ve Yukarısı: Eğer içtenlikle cevap vermişseniz, kendiniz hakkında oldukça olumlu düşünen bir kimsesiniz. Ama eğer puanınız 105'in üstündeyse, herhalde işi biraz şakaya vurdunuz. Bir insanın her yönüyle kendini tam anlamıyla beğenmesi biraz güçtür. Yoksa kendinize ait bazı eksiklikleri göremeyecek kadar kendinizi beğenmiş bir kimse misiniz? Eğer kendinizi bu denli beğenmiş biriyseniz, ilişkide bulunduğunuz kimseleri bu yönünüzle hep itiyor, kaçırıyor olabilirsiniz!

72-95 Arası: Eğer puanınız bu dolaylardaysa kendisini seven ve kendisiyle barış içinde yaşayan şanslı insanlardan birisiniz. Mükemmel olmadığınızı bildiğiniz halde, karşılaştığınız kişisel sorunları çözebilecek inancı kendinizde bulabiliyorsunuz ve gelişmeye istekli bir insansınız.

48-71 Arası: Kendinizle ilgili karışık duygularınız var. Bazı güçlü yönlerinizin farkındasınız; ancak zayıf yönlerinizi gözünüzde daha çok abartıyor olabilirsiniz. Büyük bir olasılıkla, bu hatalı yönlerinizi kabullenip kendinizi geliştirmek için bir çaba harcamıyorsunuz. İnsanın isterse kendini değiştirip gelişebileceğini unutmayın.

47 ve Aşağısı: Kendinizi pek seven bir insan değilsiniz. Belki de geçici olarak kendinizi aşağılama döneminde bulunuyorsunuz. Herkes böyle bir dönemden ara sıra geçer. Eğer kendinizle ilgili kanınız çoğu kez böylesine olumsuzsa kendi hakkınızdaki düşüncelerinizi, duygularınızı bir arkadaşınızla, sizi iyi tanıyan biriyle konuşmanızda yarar olabilir. Onların sizin iyi ve kötü yönlerinizi dışardan daha iyi değerlendirebilme durumunda olabilir. Kendinizle ilgili kanınızı onlarınkiyle karşılaştırmanızı ve bu kanılar üzerinde tartışmanızı öneririz.

45

SOKRATES USTA SORGUCU

Ahlak felsefesinin kurucusuydu. Aynı zamanda sürekli soru sorarak hakikate ulaşma yöntemini yerleştirende oydu.

Tanrılara, yasalara ya da herhangi bir yetkeye değil, kişinin kendisine karşı doğru olması gerektiğini öğreten ilk filozoftur.

’Bütün insanlar doğaları gereği bilmek ister’’

ARİSTOTELES

Edanur KAVİ 11/E

GÖRÜNENİN ARDINDAKİ GERÇEK

Felsefe: insanı, doğayı, evreni, içinde bulunulan hayatı anlama gayretidir. Felsefe kesin yargılara yer vermez, sürekli sorgular. Felsefe her alanla ilişkili olduğu gibi insan yaşamıyla da yakından ilişkilidir. Her ne kadar felsefeyle yaşam arasında bir bağlantı yok gibi görünse de aksine birbirinin içine geçmiş yumak gibidir ve felsefe, insan yaşamının bir parçası haline gelmiştir.

Felsefe bir şeyi olduğu gibi kabul etmeyip kendi yöntemleriyle araştırıp, sorgulayıp sonuca ulaşır. Bu nedenle felsefe, insanın yaşamına pek çok şey katar. Bu nedenle Sokrates’in sözlerine hak vermemek mümkün değildir: “Araştırılmayan, sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez.” Yani insanlar bilinçli olmalı, merak etmeli, sorgulamalı, araştırmalıdır. Önemli olan insanın ne kadar yaşadığı değil, hayattan ne öğrendiğidir. Örneğin;

seksen yıl yaşayıp var olma amacının farkında olmayan insan bitkiden farksız bir yaşam sürmüştür. Bu nedenle yaşadığımız hayatı sorgulamalı, bilinçli birey olma sorumluluğuna sahip olmalıyız. Aristo’nun da dediği gibi; ”Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler.”

Sonuç olarak felsefe, insanların varlık sebeplerini bir bütün halinde düşünebilmesine ve görünenin ardındaki gerçeği ortaya çıkarmasına ışık tutar.

46