• Sonuç bulunamadı

b u l. F i a tı 1 00 K u r uş

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "b u l. F i a tı 1 00 K u r uş"

Copied!
58
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

b u l . F i a t ı 1 0 0 K u r u ş

(2)

i K 1/ î T r 1/ T A Y L , K Y A P I S A N A T I , Ş E H İ R C İ L İ K ve D E K O R A T İ F S A N A T L A R D E R G İ S İ A l c I I İ L K l NEŞREDENLER: M İ M A R A B İ D İ N M O R T A Ş ve M İ M A R Z E K İ S A Y Â R

İ D A R E Y E R İ : A N A D O L U H A N No. 32-33 İ S T A N B U L . T E L E F O N : 21307

D E R A R C H I T E K T : MONATSHEFT FÜR BAUKUNST, STAEDTEBAU u. DEKORATION

L ' A R C H I T E C T E : R E V U E M E N S U E L L E D ' A R C H I T E C T U R E , D ' U R B A N ı S M E e t d e D E C O R A T ı O N

A R C H İ T E C T MONTHLY P U B J C A T I O N O F ARC^ITECTURE, C ı T Y P L A N N ı N G A N D D E C O R A T ı O N

SAYıSı ALTı AYLıĞı YıLLıĞı

1.00 Lira 5.50 „ 10.00 „

EıNZELPREıS, HALBJAHRABONNEMENT, JAHRESABONNEMENT,

PRıX D'UN NUMERO

„ pour 6 MOıS

„ UN A N

A r k i t e k t i n k o l l e k s i y o n l a r ı : 1931 yılı ciltli k o l l e k s i y o n u

Muhabirleri : Mimar lî söylemezoğlu (Almanya) Celâlettin

ita ile ARKİTEKT'in idare yerine gönderilmelidir. Ankara mümessili Memleketin diğer yerlerinde ve dışında, başka vekilimiz yokdur. Reklâm sayfaları tarifesi

isteyenlere gönderilir.

SchriftstUcke, Drucksachen, Anzeigen, Post-u. Bankanweisungen sind an die Schriftleitung zu richten. Keine Vertretung im In-u. Ausland. Auf Wunsch kostenlose Probehefte u. Anzeigenpreisliste.

Pour tout paiement et demande de renseignemet, ainsi que pour tout envoi de document tels que photos, articles annonces, bibliographie â inserer s'adresser â la Direction, No, 24 Anadolu Han, Eminönü İstanbul

(3)

A R K I T E K T

Stâdtebank in Ankara Arch. Seyfi Arkan S.

Obiingspavlllon'für die Musik-Hochschule in Ankara » Sedat Eldem

\Vohnhaus in Ortaköy (istanbul) Halit Femir Vettbe\verbsentwürfe für ein Volkhaus in Bursa Zwei erste preise : Architıktin Münevver Belen

Aıch. Abidin Mortaş Was heisst Stâdtebau V Dr. in»:. Martin Wagner Bauen im Ausland

Nachrichten Preise der Baumaterialen

Straussenproblem lng. Veysel Tunaiı Bücherbesprechung

A R K I T E K 1

u bâtiment de la banque des municipalit£s â Ankara Arch. Seyfi Arkan l(. La nouvelle pavillon exercice âl'ecole superieur de Musiquc a Ankara » Sedat Eldeııı

Une petite villa â Ortaköy (İstanbul) » Halit Femir Concours pour une maison de peuple (Bursa) ı er prix > Mile Münev ver Belen

et Arch. Abidin Mortaj Urbanisme: Comment Bâtir une ville Dr. Ing. Martin Wagncr L'Activite de construction â l'etranger

Nouvelles

Prix des materiaux de constructions

La problöme de la route lng. Veysel Tunalı Bibliographie : I (Yapı konstruksiyonlaıı ) 2 (Kamil Akdik )

(4)
(5)

Folo Veli Demi

B e I e d i y e I e r B a n k a s ı . Ankan

•nar S e y f i A r k a n

Belediyeler Bankası. Belediyelerimizin plânlı imar işle- rini finanse etmek ve lâzım olan parayı ikraz ve bu işlere ta- vassut ve kefalet etmek gayesile kurulmuştur. Bu bankanın merkez binası için bir proje müsabakası açılarak birinci gelen proje tatbik edilmiştir.

Sergievi karşısında düz bir arsaya 4 katlı olarak inşa edi-

len bu binanın bodrum, zemin ve birinci katları bankaya tah- sis edilmiş, 2 incikat İmar Fen heyetine, son kat da dört daire- li bir ikamet katına tahsis edilmiştir.

Bodrum katta Banka kasa dairesile kiralık kasa dairesi, arşiv, gardrob ve tuvaletler yerleştirilmiştir. Kasa dairesinin duvarları ve tavanı 50 santim kalınlığında betonarme yapıl-

(6)

mış, tavana 60 derecei hararette çalışan otomatik yangın sön- dürme tertibatı konmuştur. Ayrıca çelik vantilâsyon tertibatı yapılmıştır. Hususi bir demir merdivenle veznedar kasa dai- resine inebilir. Kiralık kasalar yanında müşterilere mahsus para sayma ve telefon yerleri vardır.

Bodrumda bunlardan başka sığınak yeri, kalorifer dairesi, hademe yatakhane ve tuvaletleri ve depolar yerleştirilmiştir.

Zemin katta banka holü ve müştemilâtı, kiralık mağaza ile imar ve ikamet katlarına ait antreler vardır. Banka giriş ve hol kısmı bronz parmaklıklı kristal eamekânlarla, karton- piyer tavan ve mermer döşemelerle ve ışıklı kitabelerle gayet zengin düşünülmüştür.

Birinci kat muhasebe, muhabere, sigorta, Belediye mec- muası, Hukuk işleri büroları, kütüphane, tdare meclisi top- lantı salonu, Genel direktör ve tdare meclisi reisi odalarile hademe ve tuvalet kısımlarını ihtiva etmektedir. Salonlar par- ke döşemeli, lüks ceviz kaplama lâmbrili ve izoleli kapılar yap- pılmıştır. Hol ve koridor döşemeleri mermer kaplıdır.

ikinci kat imar Fen heyeti direktörlüğüne ait salon ve bü- rolar, resimhane, harita ve projeler arşivi, fen memurları ve kopya odası ve servis yerleri yapılmıştır.

üçüncü katta ikişer ve üçer odalı, mutfak ve banyolu 4 ikâmet dairesi teı-tib edilmiştir. Ayrıca müşterek çamaşırlık ye kurutma yerleri düşünülmüştür.

feinanın iskeleti betonarme, duvarları tuğla, ön ve yan cepheleri Ankara taşı kaplama, arka cephesi Piyer Artifsiyel.

çatısı ahşap üzerine Tekuta kaplıdır.

Banka arsası dolma ve çürük olduğundan bina betonar- me kazıklar üstüne inşa edilmiştir. Betonarme kazıkların be- ton düzajı 450 kilogram olmuş ve çubuk çakılabilmek üzere Süfeer Siman istimalile kazıkların betonları dökülerek 9 - 10 gün sonra kazık çakılmağa başlanmıştır. Kazıklar takriben kazık tulünün beşte biri açıklıkla 2 mesnedli olarak yerlerine taşınmıştır. Kazıkların çakma işinde buharlı şahmerdan kul- lanılmış irtifa sukutu 1.00 m. ve Buton ağırlığı 800 kilogram olmak ve dakikada arızasız 30 darbe vurmak üzere 5-7 metre tuldeki kazıklardan günde vasati olarak 7 kazık çakılabilmiş- tir. Ve kazıklar brix formülüne ve 2.5 emniyet emsaline gö- re yükletilmiş ve azamî olarak bir kazığa tahmil edilen sıklet 50 tondur.

Tecrübe kazıklarının çakılmasından sonra kazık boyları vasatî olarak 5 - 6 metre ve maktaı da 0.35 X0.35 eb'adında tesbit edilmiştir. Kazıklardaki refüler-30 milimetre vasatî ola- rak tesbit edilmiştir. Kazıkların toprağa nüfuzu 4.50—6.00 met- re arasında tebeddül etmiş, kazıklar çakılıp sıklaştıkça topra- ğın sıkışmasile refürler azalabilmiş ve 208 kazık çakılmıştır.

Döşemeler:

Beher direğe vasatî 3 kazık isabet etmek üzere kazık baş- lık betonları bodrum döşemesi betonlarıle birlikte dökülmüş- tür. Zemin kat döşemesinin bir kısmı ile birinci, ikinci ve ü- çüncü kat döşemeleri asmulen olarak yapılmıştır.

Tavanlar kamış üzerine alçı Ştok sıvadır. Zemin, birinci ve ikinci kattaki dahilî sıva ve tavanlar alçı Ştok sıvadır. Ta- vanlara raptedilen 8 milimlik çubuk demirler 20 cm. den aşağı omamak üzere murabba taksimatla asmulende bırakılan tel- lere esaslı surette raptedilerek bu tellerin üzerine 8 lik kamış- lar 2 kat olarak bağlanmış ve üzerine kireç ile karışık bir kat alçı kaba sıva olarak sıvanıp mastarlandıktan 10 gün sonra son kata ince alçı sıva yapılmıştır.

Binanın şimal ve ön cephesindeki dış pencereleri çift ve konturpuvalı yapılmıştır. Çatıda izolasyon ve çatı örtüsü ola- rak ahşap iskelet üzerine tahta kaplanarak 2 cm. lik çeloteks üzerine 2 kat Roberoid çivilenerek 0.4 milimetre kalınlığında

sert Tekuta kaplanmıştır. Çatı üzerine donanıma tesisatı olarak betonarme iskelet üzerine demir lamalarla neonlar konmuş-

Binada alçak tazyikli, Kondansatöı-lü buharla teshin sis- temi tatbik edilmiştir. Buharın normal tazyiki O.üii atmosfiri aşmıyacak şekilde ve kazandaki emniyet valfı 0.10 atmosfer- de açılmak üzere ayâr edilmiştir. Bütün tesisat Ankastre ola- rak yapılmıştır. Duvar kalınlığı müsait olan yerlerde yarım tuğla derinliğinde radyatör boşlukları amyant tabakasile izo- le edilip gizli tip radyatörler vazedilmiştir. Tesisat bodrum ka- tının bir kısmı hariç olmak üzere ve diğer katlarda tamamen gizlenmiştir ve tesisatın mühim kısmı asmulen döşemelerden geçirilerek izolesi icab eden borular mantarla ve mantar üze- ri bandajlarla tecrid edilmiştir.

Sıcak su tesisatı:

Apartımanlar katındaki banyo, mutfak, çamaşırlık ve kat- larda bilûmum lavabolar için 1.000 litrelik su istiap edecek bü- yüklükte Serpantinli bir Boylar vazedilerek binanın daimî sı- cak su ihtiyacı temin edilmiştir. Sıcak su tevziatı gerek ka- lorifer kazanlarındaki buhar vasıtasile ve gerekse 24.000 ka- lori verebilecek 2.5 m2 metre murabbalık hacmindeki sıcak su kazanı vasıtasile temin edilmiştir.

Esas kasa dairesinin tek katlı kapısı 30 milimetre kalınlı- ğında yüksek emniyetli sert döküm çelikten zırh levha ile kaplı olup Peı-fore içine dökme Simens Marten çelik levhalarile şid- detli tahı-ib teşebbüslerine karşı mücehhez olarak yapılmıştır.

40 cm. kalınlığında olan bu kapının üç anahtarı birleşip kapıyı ancak açabilecekleri şekilde tertip edilmiştir. Bu kapının ağır- lığı 2500 kilogramdır.

Havalandırma tertibatı kaas dairesinin 50 santimetre ka- lınlığında betonarme duvarlarına biri zemine yakın diğeri ta- vana yakın duvara gömülü olarak kuğukuuş boynu şeklinde 12 aded borulu olarak içerisi zırh süı-gülü ve kapak Peı-fore saç ile kaplanmıştır.

Elektrik tesisatı ankastre olarak peşel borularile yapılmış- tır. 220/380 tevettür volt ve 50 periyot olmak üzere teller N.

G. A. cinsinden ve en asgarî tel kutru lâmbalar için 1.5 mm2, prizler için 2.5 m2 maktadan küçük eb'adda bulunmamak ü- zere hesap edilmiştir.

Ana tevziat tablosu bodrum katta bulunmaktadr. Tâli tab- lolar her katta münasip mahallere ve madenî mahfazalar içe- risinde bulunmak üzere duvarlara ankastre olarak raptedil- mişlerdir. Bina 382 sureti, 220 priz ve 55 endirekt tenviı-a.ı ihtiva etmektedir. Binanın çatı kısmındaki reklâm yazısile ha- ricî kontourunu tebarüz ettirmek üzere 610 metre tul kadar mavi renkte neon kullanılmıştır.

Binada muhtelif yedi yerde düğmesi bulunan ve müşterek ekümülâtör bataryası ile çalışan alarm tesisatı yapılmıştır.

Ruhastrom prensibinde ve Sirenler kuvvetli cereyan şebeke- sine tâbi olmıyarak bir röle üzerinde çalışmak üzere tertip edilmiştir.

Telefon tesisatı 9 merkez hatlı telefon santralı olup şehir merkezile haricî görüşmeler fişsiz ve numara levhasız olarak müteaddit sıralı numara klavyesi ile temin edilmiştir. Sinyallı zil tesisatına bütün binada ehemmiyet verilmiştir.

Merkezî bir saat tarafından elektrikle kumanda edilen bü- rolaı-daki ve koridoı-lardaki saatler yarım dakikada bir ku- tub değiştirici bir röle ile çalıştırılmaktadır. Cereyan kesildi- ği zaman saat tesisatı telefon tesisatının ekümülâtör batarya- sinden tağdiye edilecek surette saatlerin daimî surette çalışa- bilmeleri temin edilmiştir.

(7)
(8)
(9)
(10)
(11)
(12)
(13)
(14)

Evvelden inşa edilmiş olan Müzik öğretmen Okuluna son- radan çalışma odaları ilâvesi lüzumu hâsıl olmuştur. Bu ihti- yacı karşılamak için yeniden inşa edilen paviyonda, her şey- den evvel, odaların birbirlerine nazaran anti

akustik bir surette tecrid edilmiş olmaları araşnmıştır. Bu maksat binaya hususi şeklini vermiştir. Bina projesi Nafia Ba- kanlığı namına mimar Sedad Hakkı Eldem tarafından hazır- lanmış, yapıya nezareti Nafia Bakanlığı deruhte etmiştir.

ı o

(15)
(16)

II

3

r , j

L

1 inil un -n

- — f f l ç f f ö b t ı h t r t t r t u t t f t t f

(17)
(18)

O r t a k ö y a e b i r v i l l â

M i m a r H a l i t F e m i r

Villâ Ortaköyündc Boğaziçine nazır büyük bir park içinde bulunmaktadır. Salon, çalışma, yatak, hizmetçi odaları, banyo ve mutfaktan ibaret olup möble odalara göre sabit düşünül- müştür. Boğaziçine karşı olan cephe sürme 6 büyük vitrinden ibarettir. Villanın etrafı park ve büyük ağaçlarla çevrili ol- duğundan içerde oturanların bu suretle daima tabiatla temas eder hissini beslemeleri temin edilmek istenilmiştir.

Villâ döşemeleri beton plâk, duvarlar ise tuğla inşa edil- mişlerdir. Hol, yatak, çalışma, hizmetçi odaları zemini açık ve koyu kahverengi mantar karolarla döşenmiştir. Yemek oda- sında ise hususî ufak tahtalardan terkip edilmiş bir parke bu- lunmaktadır. Hol duvarları kontrplake lâmbri üzerine gri ve siyah renkleriyle lâke boyanmışlardır.

Yatak odası açık kahverengi, yemek ve çalışma odaları duvarları ise koyu yeşil örülü çuha ile kaplıdırlar. Yemek o- dasında şömine ve duvara gömülü 130 - 80 srn. boyunda bir

akuariyom bulunmaktadır. Banyo dairesi duvar ve tavanları yeşil karo fayanslarla, zemin koyu kahverengi karo seramikle kaplıdır.

Yemek odasında normal elektrik tesisatı bırakılmakla be- raber ayni zamanda tavanda bulunan hususî neon tüpleriyle gece sun'î bir gündüz ziyasını elde etmek kabil olmaktadır.

Neon transformatörleri banyo dairesinin üzerinde bulunan aralıkta yerleştirilmişlerdir. Bu aralık sandık muhafaza ma- halli olarak da kullanılmaktadır.

Taraçadaki asfalt kaplama üzerine 20 cm. kalınlığında bir toprak tabakası bulunmaktadır.

Holün ziyası taraçadan lüksfer camlariyle temin edilmiş- tir. Bütün pencereler demir profillerle inşa edilmişlerdir.

Sivrisinek, sinek gibi herhangi bir haşaratın içeriye gir- mesine mani olunmak için bütün pencerelere kolayca tespit

(19)

edilen korniyer ve paslanmaz çelik kafes telden bir tesisat dü- Kuriülmüstür. Villânın teshini ve sıcak suyu binadan 50 m.

ır uzakta bulunan ve ayni zamanda park dahilinde inşa

| edilmiş bir kaç evin teshinini ve sıcak suyunu temin eden bir j merkezden idare edilmektedir. Banyoda yaz, kış işleyen rad-

| yatör ve havlu kurutma cihazı bulunmaktadır. Haricî sıva açık 1 renginde olup bu suretle villâ, civarındaki çok zengin olan [ tabiattan aykırı kalmamaktadır.

(20)

B u r s a H a l k e v i p

Biı- müddet evvel Bursada, Cumhuriyet meydanı üzerinde ve Parti bina yanındaki arsa üzerine inşa edilmesi düşünülmüş Halkevi binası için bir proje müsabakası açılmıştı. Müsabaka- da yeni yapılacak binanın mevcut Parti binası ile uygun bir şekilde tanzimi ve Halkevinin inşasından sonra Parti binasının buraya bağlanmasının temini şart olarak konulmuştu. Halkevi kısımlarını zorlukla istiap eden arsa üzerine yapılacak bina- nın yanında mevcut diğer bir bina ile bağlanmasının halli mü-

o j e m ü s a b a k a s ı

sabıkları epey yormuştur. Projelerde Parti binası cephesinin tadil edilerek Halkevi ile bir bina gibi ayni tesiri yapması için çalışılmıştır.

Müsabakaya sekiz proje iştirak etmiş ve neticede jüri he- yeti mimar Münevver Belen ile mimar Abidin Mortaşın pro- jelerini birinci olarak seçmiştir. Bina yüz bin liraya çıkacak ve bursanın Halkevi ihtiyacını karşılayacak bir büyüklüktedir.

( O n d ) r u m u z l u p r o j e y e a i t i z a h n o t u Bu binaya tahsis edilen yapı sahasının ve tahsisatın mü-

saadesi nisbetinde, programda istenen kısımlara yer ve eb'at verilmiştir.

Binanın esas cephesi mevcut Halk Partisi ile bir hi- zaya getirilmiş, her iki bina, önlerine yapılan geniş terasla bir- birine bağlanarak - vaziyet plânında görüldüğü gibi - tek bir bina tesiri temin edilmiştir. Bunun için tabiî mevcut binanın yalnız cephe kısmında biraz pencere ve teras tadilâtı yapıla-

Atatürk, idare ve komite kısımları ön ve yan cephelere, sinema kısmı arka cepheye alınmıştır.

ön kısım bir bodrum, üç kattan müteeşkkildir. üst kat Atatürkün ziyaret ve istirahatlarına tahsis edilmiştir. Kabul salonunun önündeki geniş teras Büyük Şefimizin Bursa hal- kını selâmlayabilmesine müsait olarak düşünülmüş ve bu te- ras binanın hâkim köşesinde hususiyetli bir şekil ile ehemmi- yetlendirilmiştir.

Orta kat Reis ve komiteler toplantı salonu ile büro, ko- miteler odaları ve bunlara ait müştemilât yerleştirilmiştir.

Zemin katta esas antre ve halkın daima ve kolaylıkla düz ayak girip çakabileceği kütüphane, ders salonları, müsamere salonu ve bunlara ait tuvalet, büfe ve saire vardır. Müsamere

salonunun zemini bir kaç basamak indirilerek salona yüksek- lik temin edilmiştir.

Bodrumda bir sığınak dairesi yapılmıştır. Bu kısım, arzu edildiği takdirde, verandanın altına kadar tevsi edilebilir. Bu projede buna lüzum görülmemiştir.

Arazinin meyilli olması dolayısile yan ve arka sokaklara bakan kısımlarda bodrum, zemin katı vaziyetine girmekte ol- duğundan, sinema antresi müstakil olarak bu kata konmuştur.

Bu antreden gişe holüne girilmekte ve geniş bir merdivenle parter katına çıkılmaktadır. Buradaki hol fümuar vaziyetinde- dir.

Sinema salonuna kâfi miktarda giriş ve çıkış kapıları kon- muştur. Sahne, salon, localar ve balkona iktisadî eb'at veril- mekle beraber madeni bir konforun icab ettirdiği genişlik ve ferahlıklardan fedakârlık edilmemiştir. Tuvalet kısımları bir koridorla esas salondan tecrid edilmiştir. Film operatörü için ayrı giriş ve merdiven düşünülmüştür.

Sinema salonunun altında jimnastikhane, duşlar, âlet oda- ları, kalorifer dairesi ve kömürlük ile muhtelif depolar kon- muştur. Jimnastikhane, orta avlu seviyesinde yapıldığından burada da açık hava talimleri yapılabilmek imkânları düşü- nülmüştür.

(21)

H B U B H H U H U H H H H H H H H H B B H H H H H B H H H H H B H H B H H H B H B H H B H H H H H B E E B H B B H B H H

ıug|d »aA|z»/\ uBiaa •• JB)B>inW "I

(22)

Binanın inşaatı betonarme iskelet arası tuğla olarak yapı- lacak, çatı geniş, gizli dereli ve kiremit örtülü ahşap çatı ola- caktır. Dış sıva renkli edelputz ve sokl kısmı taraklı piyer- artifisyel düşünülmüştür. Döşeme kaplamaları umumiyetle desenli karosiman olacak, yalnız Atatürk katı odaları parke kaplanacak, sinema zemini asfalt, İdare odaları da ksilolit yapı- lacaktır. Veranda zemini mermer kaplanacaktır.

Katların mecmu sahası, bodrum, teraslar veranda ve si- nema salonu boşluğu da dahil olmak üzere 3.350 metre murab- Bu binada lüks malzeme kullanılmayacak ve yalnız sağ- lam, yerli malzeme ile itinalı bir işçilik tatbik edilecektir.

Binanın maliyet fiyatı, kalorifer ve sıhhî tesisatı ile bir- likte 100.000 yüz bin Türk lirasıdır.

(23)
(24)
(25)

Şehircilik

Ş e h i r i n ş a s ı n e d e m e k t i r ?

D r . M a r t i n V V a g n e r ( G. S. A. YUksek mimar! şubesi kurlarından )

| Reisicumhur Atatürkün kuvvetli idaresi altında Türkiye devleti plânlı iktisadı, Türk iktisad sahasına ithal etmekle şe- hir imarına da yeni vazifeler vermiş oluyor. Devlet şehir mü- tehassısına yalnız yepyeni şehirler inşası vazifesini vermi- yor (Ankara gibi); aynı zamanda tarihî ve sanat zenginliklerile en yüksek sanat derecesine çıkarılmış çok eski şehirleri de ye- ni Türk ruh ve ülküsüne uyacak bir tarzda yeni bir hayat ve iktisadî şekil vermek üzere değiştirerek imar etmek gibi fev- kalâde zor ve mes'uliyet dolu bir vazife de vermiş oluyor, (İs- tanbul gibi). Türk devletinin bu şehir imarı vazifesine sathî bir göz atacak olursak onun aslında «hayatî, iktisadî imar ve kalkınmadan- başka bir şey olmadığını görürüz.

Şimdi evvelâ .Şehir inşası, şehir imarı» mefhumunun tari- fi üzerinde duralım. Türkiye devletinin Istanbulda veya An- karada, Ereğli kömür havzasında veya Karabük çelik fabrika- larında şehir mütehassısına verdiği yeni vazifeler münasebe- tile meslekten olmıyan herkes şunu bilmelidir ki şehir imarı ve inşası aslında hayat yaratmak ve iktisat vücude getirmek- ten başka bir şey değildir. Ve şehir mütehassısının esas vazife- lerinden biri de yeni Türk hayat ve iktisadına en uygun ve yal- nız ona mahsus olan (Specifique) kıyafeti vermektir. Garbî Avrupa şehirlerinin arta kalan kıyafetlerini yeni Türkiyeye ithal etmek ve bu 19 uncu asır şehirlerinin bütün hata ve gü- nahlarını bir defa da yeni Türkiyede yaşamakla yeni Türkiye- nin ne devletine ne de milletine hizmet edilmiş olur.

[' Garbî Avrupa şehirlerinde bu müstamel kıyafetlerinin bu- gün hemen tradisyon haline geçen ihracat siyasetine karşı mü- teyakkız, itimatsız davranmakta Türkiye devletinin her cihetle hakkı vardır. Çünkü Türkiyenin -bugün bile- inkâr edilmiyen fakirliği, ihtiyarlamış büyük şehirlerin bu eski kıyafetlerini, ye- ni yurduna ithal etmek lüksünü kaldıramaz. Bunun için Türk gençliği Avrupa şehir imar ve inşasında sıhhatli ve tekemmüle kabiliyetli olanlarını, Avrupadan şekil ve teknik nümunesi o- larak neyi alabileceğini ve şehir imar ve inşasında yanlış bir tekâmül olmak itibarile neyi reddedeceğini bilmek mecburiye- tindedir.

f Menkul eski ile oluş halinde bulunan yeni arasındaki bu tefriki bilhassa şehir imar ve inşasında tebarüz ettirmek ko- lay değildir, çünkü onda eski ile yeni birbirine çok karışmış odukları gibi eskinin hatalarını bizzat kendi hayat ve iktisa- dında henüz yaşamamış bir millet her şeyde gözünün «eski.

tarafından alınmasına çok mütemayildir. Nitekim ne mesken ne de iktisat bakımından elverişli olmıyan büyük şehirler bü- tün bir asır imtidadınca Avrupanın gözünü kamaştırmıştır.

K Dünyanın her tarafına Avrupadan ihraç edilmiş olan bu şehir hastalıklarını tetkik eden bir şehir mütehassısı için, Tür- kiye gibi bu hastalıklarla henüz pek az bulaşmış bir memle- ketin aynı suretle dünyanın bu tenkitsiz taklit

\ illetine kapılarak, Avrupanın büyük şehirlerinin bu

müstamel elbiselerini «modanın son çığlığı» diye sa- tın alınmasını düşünmek kadar korkunç bir şey tasavvur edilemez. Bu itibarla ben Türk gençliğinin, Avrupa şehir imar ve inşasında, Türkiye için taklit edilmeye lâyık olanla onun iğfal edici sanat ve mahareti karşısında «te- şekkür ederim bize yaramaz» diye reddetmesi lâzım gelen şey- ler arasında bir tefrik yapabilmesi için kendine karşı büyük bir itimad duyacak adar şuurlu olmasını ve derin bir anlayış ile yüksek bir tenkit ve tefrik kabiliyetine sahip olmasını te- min edecek şekilde terbiye edilmesini çok mühim buluyorum.

Biraz evvel şehir imar ve inşasının hayat ve iktisadı yaratmak ve kurmak demek olduğunu söylemiştim. Siz her şeyden ön- ce bu tarifin, şehire, sanatkârane bir şekil vermeye dair, hiç bir kelime ihtiva etmediğini görmüşsünüzdür. Fakat size insan ta- rihinin hiç bir devrinde ideal şekillerin, benim hayat ve ikti- sat yapmak, yaratmak, diye tavsif ettiğim idealden ayıran şe- hirler mevcut omadığını söylersem benim gibi mes- lekten bir mimara belki güceneceksiniz. Bu «sanatkârane»

diye tesmiye edilen şehir inşası yalnız on dokuzuncu asrın icadıdır. Bu nevi şehir imarı, oluş halinde bulunan ve sonraları şekilsizlik bakımından bir karikatür derecesine çıkarılan bü- yük şehirlerin bu kültürsüzlüğünü hiç olmazsa harice karşı saklayabilmek için utancından «sanatkârane» cephelerle ört- meğe, kapamağa çalışmıştır. Şehirlere sanatkârane bir şekil verilmesi - ister bu şuursuz, bir büyümenin uzvî güzelliği ha- linde, isterse bilinerek şekil verilmiş bir şehrin plânlı güzelliği halinde tezahür etsin - benim şehirlerin hayat ve iktisadını yaratmak, kurmak dediğimden bir şekli nasıl kendi muhteva- sından, veya bir muhtevayı onun şeklinden nasıl ayırmayor- sam öyle ayıramayız. Hayat yaratmanın, hayat teşekkülünün bütünlüğünü kazandığı yani kültür sahasına yükseldiği yerler- de bir şekil almağa, binaenaleyh sanatkârane tezahür etmeğe mecburdur. Fakat - on dokuzuncu asır şehirlerinde olduğu gi- bi - eski bir kültürün yerine geçtiği ve sathî bir medeniyet tezahür mertebesine düştüğü yerlerde ise şekilsiz ve sanat ba- kımından fakir olmak mecburiyetindedir.

Şehir imar ve inşası meselesinin bu san'at tara- fından sizin önünüzde bahsedecek değilim. Meslekdaşım Celâl Esat, Şark ve Türk san'atı hakkındaki geniş malûmatile lisa- nınız ile konuşmasını bilmeye, benden daha mütehassıs ola- rak şehir imar ve inşasının saf sanat meselelerinden bahsede- cektir. Yalnız sizden tarihin hiç bir devrinde şehir imar ve inşasında sanatkârane bir şekil vermeyen, hayat ve iktisad kuvvetlerinden ayrılmadığını söylediğim zaman bana inanma- nızı rica ederim. Bir milletin hayat ve iktisadının teşekkülüne karşı hiç bir san'at inkişaf edemez. İşte yeni bir hayat ve ikti- sadın oluş ve teşekkülünün bir merhalesinde bulunan zamanı- mızın; eski devirlerin san'at eser ve başarmalarına karşı ihti- yatla uzak durmasının en esaslı sebebini teşkil eder.

(26)

Bu giriş mahiyetindeki sözlerimden sonra zamanımızın şe- hir imar ve inşası meselesini aydınlatmak ve inşasının, hayatı ve iktisadını yaratmak ve korumaktan başka bir şey olmadı- ğını göstermek için müsaadenizi dilerim.

Avrupa tarihinin en mühim dönüm noktası olan 1789 Fran- sız inkılâbının görünmiyeceği bir dünya tarihi yazılamaz. Fran- sız inkılâbile daha muayyen bir kültür çevresine «bağlı bulu- nan» hayat ve iktisad kuvvetlerinin son devresi de ölmüş olu- yor. tnsanı hürriyet ile insanî bağların arasındaki ebedi ta- havvül karşısında Avrupa insanı, bir hükümdar ailesine, veya bir loncaya yahut başka bir hayat ve iktisad sistemine karşı and içmek suretile bağlanmış olduğu bütün bağlardan tekrar kurtulmak istiyordu. Bundan sonra «Hayat» ve «Kuvvetlerin serbest olarak işlemesi» düsturları parola oluyorlardı.

Fransız inkılâbından bir sene evvel «altın hürriyet» mem- leketi (Amerika) kendisine Nevyorkta teşkilâtı esasiye kanu- nu bahşediyordu. Bastil üzerine hücumdan bir sene sonra

«Kuvvetlerin serbest işlemesi» ni vaiz eden Adam Smith ölmüştü. Fransız inkılâbının hürriyet mefhumu böy- lece daha evvel iktisad bakımından temellendirilmiş bulunu- yordu. James Watt'da ise teknik bakımdan temellendirilmiş oldu. Watt'ın 1788 de ilk buhar makinesini insanlığın emrine amade kılması muhakkak tesadüf eseri değildir. -Adam Srnith- iktisat kuvvetlerinin serbest işlemesini. temin eden kurtarıcı olarak görüyorsa, James Watt'ı da şimdiye kadar yalnız kö- mür ve gazyağı şeklinde arzın kucağında saklı duran azim ta- biat kuvvetlerinin bağlarını çözen asıl kurtarıcı görmelidir.

Adam Smith ile Watt, Avrupa insanını her türlü eski ve ih- tiyarlamış bağlardan kurtarmak için sarfettikleri hayat me- saisinde sıkı bir ittifak aktetmişlerdir. Avrupa hayat ve ikti- sadının taazzuv ve teşekkülü bu başdöndürücü tekâmülün böyle bir merhalesinde başlıyor ki şehir imar ve inşası da yo- lunu değiştirmek mecburiyetinde kalıyor.

19 uncu asırda Avrupanın nüfusu 175 milyondan takri- ben 500 milyona çıkıyor. Bu inkişaf kuvvetlerinin serbestçe işlemesi parolasile meydana geliyor. Fransız inkılâbile serbes- tisini kazanan çalışma kuvvetleri yine aynı suretle bağları çö- zülen tabiat kuvvetlerile makine kuvveti şekli birleşiyor ve yine tekrar ikisi kendileri tarafından kurtarılan sermaye kuv- vetlerile birleşerek beşerin o vakite kadar görmediği muhte- şem enerji mislini teşkil ediyordu. İnsanın bu muhteşem ener- ji kümesi sayesinde, ayı gökten indirebileceğine inanacağı ge- liyordu. - Hoş inanmıyor da değildi - Bununla beraber bir

•Deus ex machina - makineden ek» sert yumruğile bütün dün- ya iktisadını yumrukluyor ve insanları bolluk içerisinde açlık- la ve daha başka iktisadi tezadlarla cezalandırıyordu, nihayet dünya buhranını doğuran bu iktisadî tezatlar, insanlığın tek- rar eski «bağlara» ve plânlı yaşama ve işlemeye avdetine se- bep oluyorlardı.

Dünyanın hemen her iktisadi sahasında vukua gelen bu buhranlı hâdiseleri birer birer takip etmek benim vazifem değildir. Bizi yalnız şehir imar ve inşası bakımından 100 se- nelik bir «kuvvetlerin serbest işlemesi» devrinin her şeyden ev- vel büyük bir şekil alması hallerinde tezahür eden neticeleri alâkadar etmektedir. Büyük şehirlerin imar ve inşasındaki çok yanlış inkişafı anlatabilmek için dikkatinizi aşağıdaki ı-akkamlara çevirmenizi dilerim:

En evvelâ Berlin gibi büyük bir şehrin inkişafına dair bir kaç rakkam alıyorum. Berlin şehri nüfusu itibarile:

1700 senesinde — takriben 55.000 kişi idi.

1800 senesinde — takriben 170.000 kişi.

Böylece Berlin şehrinin nüfusu 18 inci asrda, hayat ve ik- tisat kuvvetlerinin «bağlı» bulunduğu son asırda ancak üç misli

artmış oluyordu. «Kuvvetlerin serbestçe çalışması» asrında ise bu inkişaf tamamile başka olmuştur. Yine Berlin şehir nüfusu:

1800 senesinde 170.000 kişi iken 1900 senesinde 1.864.000 kişi olmuştur.

Bu şehrin 19 uncu asırda hemen 11 misli artmasının şahidi oluyoruz. Fakat bu inkişaf 20 inci asırda mühim bir miktarda hızından kaybediyor ve geçen 36 sene zarfında ise Berlin şeh- ri ancak (1.864.000) den (4.300.000) e yükseliyor. Buna naza- ran şehrin nüfusu ancak bir misli fazlalaşıyor ve Umumî harp- ten sonra da hemen hiç artmıyor.

Gerek şehir mütehassısı, gerek meslekten olmıyan her- kesin kolayca anlıyacağı veçhile eğer fizikî insan kuvveti ya- nında 19 uncu ve 20 inci asrın köle kuvvetleri sayılan makine ile sermaye olmasaydı Berlin şehri 19 uncu asırda yukarıda tasvir edilen şekilde inkişaf edemezdi.

Asrımızın büyük şehirlerinin hayatî ve iktisadî yapılış, taazzuv ve teşeküllerini anlamak istiyorsak, zamanımızın asıl şehir mimarı olan yukardaki üç kuvvetin büyüklük derece ve sırası hakkında mukayeseli bir fikir edinmemiz lâzımdır.

İktisadî hayatta faal olan bütün enerjileri değişmiyen bir mikyasa irca ile onu, para ölçüsünü lâstik bağından çözmeye alışmış bir mühendisin, insanın iş kuvvetinde meskeni olarak muhtevi bulunan iş enerjisini bir beygir kuvvetinin onda bi- rile veya beher ferd ve gün için 500 Kcol (kilo kalori) olarak hesap etmek adetidir. Berlin şehrinin iş enerjisi enerjinin bu kilo kalori vahidi kıyasisile ölçüldüğü zaman beher iş günü mesleğe salik her ferd için aşağıdaki kıymetler isbat etmiştir:

İnsan kuvveti — 500 Kcol Sermaye » — 2000 » Makine » — 10000 »

Bu nisbet ve rakkamların manası, meslek sahibi her Ber- linin günlük ihtiyaçlarını temin edebilmek için 1929 sene- sinde tam kendi iş kuvvetinin aynı büyüklük ve şiddetinde 4 sermaye kölesine ihtiyacı var demektir. Fakat 1929 daki Ber- linli aşağı yukarı biricik makine kuvvetile pek cüz'i serma- ye kuvvetine malik olduğu 140 sene evvelkinden (24) defa da- ha zengin midir? Hiç şüphesiz değil mi. Bugün onun makine ve sermaye kuvveti sayesinde bundan 140 sene evvelinden daha zengin olduğunu kimse inkâr edemez.

19 uncu asırda ve hattâ 20 inci asrın büyük şehirlerde kul- landığı makine ve sermaye kuvvetini pek fazla israfda bulun- duğu da aynı şekilde kat'î olarak sabittir. Bu iki «esir sürü- sünün» (yani insanlar ve sermayenin) gördüğü hatalı işe «bü- yük şehirlerin hastalığı» ismini vereceğiz. Buna karşı modern şehir mütehassısı mücadele etmek mecburiyetindedir. Eğer Türk gençliği, hiç değilse beş defa daha fakir olan hükümeti kadrosu dahilinde yeni şehir inşasını daha makul yollara sev- ketmek istiyorsa, bu hatayı iyice görmelidir.

Avrupa büyük şehirlerinin hastalıklarından en mühimi- nin ve hatalı tekâmülün en büyüğünün sebebi şudur: hemen hemen dünyanın bütün büyük şehirlerinde «makinenin insan tarafından plân dahilinde şekil verilmiş bir şey olduğu için plân dahilinde bir şehir inşası icab ettirdiği» unutuluyor. Kuv- vetlerin başı boşluğunda bunların eski ve oldukça organik şeklini berhava edebilecek bir nevi dinamit vazifesi görür.

Yalnız şuna dikkat etmeli: Bütün orta çağ şehirleri «yaya yürüyüş» e göre tanzim edilmişti; ekseriya ticaret ve sanat yerleri aynı zamanda ikametgâh olduklarından, insanların iş yerlerine kadar olan gündelik yolları asgarî uzaklıkta idi. Bu- nun için umumi münakalât nisbeten dar ve ucuz yollarda ya- pılıyordu. Fakat on dokuzuncu asırda makine şehirlerin dar çevresine girdi. İnsan makine kuvvetinin mütekabil tesiri ika- metgâhlardan uzak iş yerleri vücude getirdi. Bu suretle iş ye- ri ile ikametgâh arasındaki mesafeler büyüdü, ilk defa maki-

(27)

ne önce manifaktülerde (el sanayii, tezgâh yerlerinde) ve lâ- boratuvarlarda, kuruldu, fakat zaman, iş alış veriş ve ziyaret yoluna sarf olunan fazla zaman ve kuvveti kısaltmak veya a- zaltmak maksadile münakaleler sahasına da nüfuz etti. Mese- lâ Berlin şehrinin bütün makine kuvvetinin 2.800.000 beygir pkuvvetlik kısmı insan ve eşya münakalesine ve ancak 1.400.000

beygir kuvvetlik kısmı ise iş makinelerine kullanılır.

Otomobil seyrüseferinin fazla inkişafı transportta kullanı- lan makineleri daha ziyade çoğaltacak.

j Büyük şehir münakale işlerinin bu inkişafını göz önüne alarak kendimize şu suali sorabiliriz: Acaba insaniyet kendi- ne esir kıldığı kuvvetlerin büyük bir kısmını eşyanın imalin- de kullanacağı yerde bunların transportuna sarfetmekle eşya istihsalini çoğaltabildi mi? Halk ekonomisinin tamamen başka bir sahasına ait olan eğlence seyrüseferlerinden sarfı nazar edecek olursak nakliyat iktisadının masraf kısmına dahil olduğunu ve bir milletin büyük şehirlerindeki masrafım se- neden seneye çoğaltmakta zengin olmayacağını görürüz. Ber- imde (1870) senesinde bir adamın bir senede yaptığı (13) de- falık seyrüseferin bugünde (400) ze çıkması bir transport müdüriyetini tabiidir ki sevindirecek bir hâdisedir. Diğer ta- raftan büyük şehir halkı bu gündelik gidip gelmenin masrafını kendi kazancından verecek ve binnetice mühim hayatî ihti- yaçları için fakirleşecektir. Bir tramvay şirketinin müdürüne transport makinelerini büyük şehir günlük hizmetinde nasıl kullandığını soracak olursak bize eğer günde satılığa çıkarı- lan (100) yerden (33) nü satabil irse çok memnun olacağını söy- ler. Şirket günde bütün satılan yerlerinin % 66 kısmını tama- men lüzumsuz olarak tramvay şebekesi üzerinde gezintiye gön- deriyor, demektir. Bu kudret israfna rağmen gittikçe pahalı- laşan münakalât vasıtaları ve daha geniş caddeler yapmak lâzım mıdır?

Modern şehir mütehassısı bu sualimize, 19 uncu ve 20 inci asırlarda makinelerin tevlit ettiği tipik bir büyük şehir has- talığı karşısında bulunduğumuzu işaret etmekle cevap verir.

Büyük şehir makineler, bilhassa büyük mikyasta kombinalar, meselâ münakalât işlemeleri (tramvay gibi), elektrik, gaz ve su tesisatı makineleri hemen hemen % 66 ilâ 80 boş yere çalı- şırlar. Biz makinelerin mucitlerini veya imal edenlerin bu kud- ret israfından dolayı mes'ul edemeyiz. Bunlar kudret israfı ile mücadele etmek hususunda ellerinden geleni yapıyorlar.

Fakat aslında hiç durmadan dinlenmeden bütün kuvvetile iş- letilmesi zaruri olan makine ile günde ancak (8) saat fakat asla 24 saat çalışmak istiyen insanların hayat kanunları ara- sında bir tezad çıkıyor. Asrî makine eserleri ile hayvan eser- leri, yani at, eşek ve deve ve sairenin arasında fark vardır: bu sonuncular aynı insan gibi ve onun kadar istirahate muhtaç olduklarından orta çağ şehir inşasında hayat ve iktisat kuvvet- leri arasında pek ileri giden bir ahenk mevcuttur.

Hiç durmadan işlemek istiyen ve ancak bu suretle işleme sayesinde en fazla randıman makine ve sermayenin işe karış- masile şehirlerin hayat kuvvetleri arasındaki bu ahenk bozul- mak mecburiyetinde kaldı. Şehrin hayatî ve iktisadî bünyesi 19 uncu ve 20 inci asırlarda temelden değişti.

Biz halâ bu «değişme maddesinin- içindeyiz: meslekten olmayan birisi bunun şümulünü tamamen anlıyamaz bile. Bu daha işçinin büyük şehirlerde «insan kuvveti» olmaktan çıkıp artık .makine esiri» haline geldiğinin farkında bile değil. Ma- kineyi büyük şehirli istedi, gittikçe artan bir iştiha ile istiyor.

Fakat o «makine çağının» en son iyi ve fena neticelerini de arzu ediyor mu? Acaba o insanın kendi hayat ve iktisat saha- sında makineye ram olmak mı, yoksa makinenin insana ram olmasını mı istiyor? Goethe, «ilki bizim için serbest, fakat ikin- cisinde biz artık uşağız» diyor. Acaba bu «ilk» için artık bir

intihaba muktedir miyiz, yoksa boğazımıza kadar ikinciye battık mı? Belki de hayat ve iktisat bünyemiz bugün tamamen makineye ram olduğu, tamamen şuurumuza işlemedi. Modern bir çelik fabrikasında artık insan iş saatini kendi tanzim ede- miyor. Yüksek fırın insafsızca kendi (24) saatlik iş vaktini is- tiyor, insan ise buna itaatle üç nöbetle hizmetini ifa ediyor.

Aynı şeyi kömür ocakları da emrediyor. Onun makineleri ar- tık boş durmak istemiyor. Demiryolları, tayyare alanları, elek- trik, havagazı ve su tesisatı bir gece bir de gündüz servisine maliktirler. Bunlardan başka telefon ve telgraf merkezleri, as- rî gazete idareleri polis karakolları ve taksiler... ve saire de gece ve gündüz iş başında bulunmalıdırlar. Hayat ve hareketi hiç durmak bilmiyen, gecede, istirahat etmeyen kaç büyük şe- hir ve büyük şehir servisi vardır.

Bu suretle modern makine esirleri hayat, iktisat ve asrî şehir yapıcısı olmuş oluyorlar. Bunların emrile şehir başka şekil alıyor ve yeni şehir bina ediliyor. Makine şehirlerimizin eski dar çerçevesini parça parça etti. Yani hayat ve iktisat şekli aynı zamanda yeni şehir tesisatı icab ettirdi.

Makinenin şehir teşekkülündeki tesirinin kuvvetini bize hiç bir şehir Nevyork kadar açık gösteremez. Yaya insan- lara göre tertip edilen 18 inci asrın Nevyork'u adam başına 2 m2 lik bir cadde kısmı ile iktifa ederken bugün bunun 10 ilâ 20 misli cadde kısmı ile ancak iktifa ediyor. Çünkü içerisinde 4 kişi oturan otomobil yerinden kımıldayabilmek için en az bu kadar sahaya ihtiyacı vardır. Alış verişin çok olduğu saat- lerde çarşıdan yaya geçen insan bir otomobilden daha sür'atle gideceği yere ulaşır. Dünyanın en kudretli mühendislerinin otomobili ucuzlatmağa, daha iyi motör ve hattâ «cereyan şe- killeri» (Stromlinic) intihap ile sür'ati fazlalaştırmak için ka- fa patlattıklarını düşünecek olursak yukarıdaki tablonun üze- rimizdeki tesiri hakikaten gülünç olur. Büyük şehirlerde zi- yadar yer üstü sokaklarında artık boş yer kalmadığından faz- la münakalâtı karşılamak için insanları yer altı trenleri (Met- ro) ile sevketmekten başka hal çaresi bilmememiz biz şehir mütehassısları için utanacak bir hâdisedir. Hatta Nevyork'ta bu caddenin de kâfi gelmediği görülüyor. Çünkü inşası için 20.000 amelenin çalıştığı bulutlara erişen yüksek binalar için- de oturan insanları ikametgâhlarından bürolarına nakletmek için hususî yeraltı trenlerine maliktirler, bunun için umumî yeraltı trenlerine yeraltında pek az yer kalıyor. Bu tekâmül ile büytik şehir meselesi çıkmaza girmiş demektir. Bu çıkmaz- dan kurtulmak için biricik çare varsa o da ancak ya bir zelze-

Siz bana bütün bu hataları ve yanlış tekâmüllerden mo- dern bir şehirde nasıl içtinap edilebileceğini, bir şehrin haricî manzarası ve şekli istikbalde ne olacağını her halde sormak is- teyeceksiniz.

Projeksiyon yardımile uzunca bir konferans vermeden ön- ce bu sualinize cevap vermeyeceğim. Onun için bu münasebet- le size ancak gelecekteki şehir tekâmülünü bir iki cümle ile tasvir etmekle iktifa edeceğim.

Kendi zamanındaki şehir imarı meseleleri ile meşgul olan ispanyol muharriri (Soria y Mata) daha 1882 senesinde şu mü- him fikri ortaya atmıştır. Şehirlerin şekli evvel emirde insan- ların ve eşyanın hareketine göre taayyün eder. Münakalât makine devrinin başlangıcına kadar eski şehirlerin şekli in- san veya hayvan yürüyüşüne göre tanzim edilmişti. Halbuki transport makinelerinin işe karıştığı bizim devrimizde bu şe- kil verme vazifesi makinelere intikal etti. Sür'atli lokomotifi otomobil ve tayyareyi aşağı yukarı ilk tekâmül safhasında bi- le görmeyen (Soria y Mata) gelecek şehirlerinin demiryolu veya şehir aşırı yolları üzerinde tekâmül eden «hat şehirleri»

veya «şerit şehirleri» olacağını açıkça önceden görebilmiştir.

(28)

Bu görüş bütün büyük şehirler gibi, 100 sene erken meydana çıktı ise de ifade ettiği hakikati kaybetmedi. Şehir tekâmülü hakikat halde «şerit şehir, yolunu takip etmektedir. Bugün her büyük şehri bir takım şeritlere taksim etmek mümkün- dür. Bu şeritler demiryolu, şehir trenleri veya ana caddeler boyunca uzanırlar. Meselâ İstanbul böyle bir şerit manzarası arzeder. Florya ve Pendik şeritleri demiryolu, Bebek, Şişli ve Beykoz şeridi ise ana caddeler boyunca imtidad ederler. Dü- nün ve yarının şehrine şekil verici ikinci bir âmil olan «şehir veya memleket müdafaasının», eski şehirlerin bloklarını çöze- rek yeşillik altında saklı uzun şeritler halinde «gözükmez» ci- hetinde olduğunu müşahede etmek hayrete değer bir şey de- ğildir.

İşte bu suretle makine bize şehrin haricî şeklini dikte edi- yor, ve şehir imarında güzellik zevkimizi değiştirmeğe icbar ediyor.

Fakat makine bize «şehrin iktisadî şeklini» daha büyük bir şiddetle dikte ediyor. Bugünkü büyük şehirlerde makine kuv- veti insan kuvvetinin gerek sayı ve gerekse iktidar itibarile tam iki misli olduğunu yukarıda söylemiştim. Meslekten ol- mayan bir kimse bu tekâmüle ekseriya korku ile bakar; maki- nelerin insanları işsiz ve yurtsuz yaptığı iddia eder. Bu iddia ile 1791 - 1815 arası İngiliz makine düşmanları tarafları olmuş olur. Fakat bu adam bir çok vak'aları unutuyor; «insan esir- lerinin kurtarılması ancak modern makine ile olmuştur.. Ma- kineler bundan 100 sene evvelki gündelik (16) saat çalışma vaktini (8) saate indirdiler. Eğer makine iyi kullanılırsa «in- san kuvvetini, lüzumsuz bırakmaz, fakat çalışma saatini azal- tır. Bunun, için makineye müteşekkir olmalıyız. Bugün büyük şehirlerde gündelik çalışma saati (6) ya indirilmedise bunun sebebi büyük ve küçük şehir makinelerinden kâfi derecede is- tifade edemeyişimiz ve bütün işler «üç nöbetle» yapmayışı-

Büyük şehrin bütün umumî tesisatım, yani atölyelerini münakalât tesisatını, eğlence yerlerini günün bir iki saatinde kullanarak mühendis, fabrikatörlere kâfi derecede malûm o- lan «rekord işleklik.i tevlid ettiğini bir kere tasavvur ediniz:

Bütün bu umumî ve hususî tesisat, günün ancak bir iki saa- tinde kullanıldığı için, vasatî büyüklük derecesini kat kat a- şacak. Meselâ büyük mağazalardaki satıcı ve memurlar Pro- duktiv bir iş değil, ekseriya alış verişi günün ancak bir iki saatine rastgelen büyük şehir halkını beklemek için para alır- lar. Büyük şehir halkının eğlence saati günün ancak iki ilâ 3 saatine münhasır olduğundan tiyatro ve sinemalara konu- lan sermaye 3 ilâ 4 defa daha fazla olacak. Buraları günün ek- seri zamanında tamamen boş kalır.

Büyük şehir tesisatının çok zaman boş kalması noktai na- zarından hayatî ve iktisadî bünyemizi yeni baştan tetkik ede- cek olursanız, her yerde aynı tesir için aynı sebebi görecek- siniz: yani biz zor çalışan insan vc makine kuvvetini her yer- de israf ediyoruz. Eğer büyük şehrin hayat ve iktisadi bünye- sini makine kuvveti esasına göre tanzim veya ayar etseydik, hayat standardını bugünden çok daha yükseltebiliıdik.

Şimdiye kadar modern şehir yapıcısı olan makineden bah- settim. Aşağıda ve bunun kadar mühim olan ve aynı vazifeyi gören «sermaye» den bahsedeceğim. Sermaye şehirlerimizin bilvasıta banisidir. Bani kelimesini kullandım, fakat büyük şe- hir için sermayenin şimdiye kadar aynı zamanda yapıcı usta- sı vazifesini de gördüğünü söyliyebilidim. Eski ve orta çağlar-

da plân dahilinde yapılan bir çok şehirlerin aksine olarak 19 uncu asrın büyük şehirleri plânlı çalışan bir şehircinin elini aşağı yukarı hissetmemiştir. Bunlar mimarî «serbesti rekabet, ile çalışan sermayedir. Sermaye vaktile şehrin müteahhit ve ahenkli şekil alması için ne his ne de istidada maliktir. Bu günde vaziyet aynıdır. Bu sebepten doayı şehir mütehassısla- rımızın yeni şehir mahalleleri için cazip plânlarından «serma- ye», inşa sahibi olmak itibarile, hiç te memnun olmadığımı ve bunların tahakkukuna yardım etmek istemediğini her gün gö- rüyoruz.

Yapılan plânların mevkii fiile konulmasının sebebi a- caba sermayenin irad azlığından mı? Yoksa mütehassıslarda şehir ve halkın sermaye kuvvetini nazarı itibare almadıkla- rından bundan mes'uldürler. Bunu kendimize açıkça soralım.

Bir çok şehir plânları hakkında reyim sorulduğundan bazı şe- hir mütehassıslarının nasıl fantastik hülyalar ile şehrin ser- maye kuvvetini ihmal edebildiklerini görerek hayret ettim.

Bir şehir veya bir şehir kısmı kaça mal olur? Şehir mütehas- sıslarımız bu sualin üzerinde alelekser hiç düşünmüyorlar. Bu meselenin halli ekseriya banka müdürüne ve belediye reis- lerine terkediliyor. Bunlar ise teknik malûmat eksikliğinden buna cevap vermiyorlar. Bunun için öyle zamanlar oldu ki, hususî - Privat - iktisadiyatında bir kuruşun kesrile hesap ya- pıldığı bir sırada, bir şehrin umumî maliyet fiatı hesaba ka- tılmayarak şehir iktisadının en pahalı ve büyük bir sahasında işler yapıldı.

ötedenberi bir fabrika veya bir binanın plânı yapıldığın- da plânı yapandan bir de muhammen kıymet istendiği halde, bütün bir şehrin veya bir kısmının inşası faaliyetini düşünmek hâlen kimsenin hatırına gelmiyor. Şimdiye kadar hiç bir şe- hir tanımadım ki mütehassısından plânı için bir de muham- men kıymet istensin.

Pek çok zengin olanlar yani yaptıkları ikametgâh saray- larının fiyatlarını sormayabilirler, yahut pek zengin şehir veya memleketler şehir imarına ait fantastik plânları fiyatını sor- madan tahakkuk ettirmek yükünü ihtiyar edebilirler. Bugün- kü makine devrinin seneden seneye pahalılaşan şehir inşa- sının maliyet fiyatı üzerinde düşünmek fakir memleketlerin esas meselesi olmalıdır.

Şehir imarının bu cihetini size sathi olarak izah edebil- mek için kendiliğimden şu suali meydana koyuyorum: Biı- şe- hir kaça mal olur?

Ben, 1929 senesi fiyatlaı-ile, Berlin şehir mimarı iken yap- tığım hesaplara göre bir şehrin, meselâ Berlinin (15) ilâ (16) milyar Türk lirası kıymetinde olduğunu söylersem bu belki üzerinizde bir intibah bırakır. Fakat bu meblâğdan daha çok servetçe malik bir Amerikalı için de aynı şey varid midir? Her halde değil. Bunun için ben size şehrin fiyatı meselesini hal- kın gelirile nisbet ederek izah edeceğim:

İstanbul, Berlin ve büyük Nevyork'un hali hazır kıymet- lerini aşağıdaki cetvellerle göstermeden önce itiraf etmeliyim ki bu adetlerle ben yüzde (100) ve hattâ yüzde (90) lık bir kat'iyet iddia etmiyorum. Çünkü İstanbul ve Nevyorka ait rakkamlar tahminidirler. Fakat benim maksadım size inşa fi- yatları hakkında kabaca bir fikir vermektir. Türkiye şehir ima- rında büyük işlerle ancak istikbalde meşgul olabileceğinden şehir inşası fiyatlarının büyüklüğünü halk gelirine nisbet et- mek çok mühimdir. Çünkü yeni şehir inşası veya imarı için halk geliri yegâne menbadır.

(29)

Üç büyük şehrin inşa fiyatı İstanbul

1929 yılında bir adamın vasatı kazancı (Türk lirası olarak) Istanbuldakinin emsali.

Şehrin adam başına fiyatı (Türk lirası olarak) 1. Arsa bedeli, cadde inşasile beraber bir kimsenin kazan- 2. İkametgâhların kıymeti.

5. iş yerlerinin kıymeti.

4. Umum iktisat sahasına yerleştirilen tesisatın kıymeti.

İska Havagazı Elektrik Posta Mahalli münakalât Şehir aşırı münakalât Umumî büyük binalar gibi.

5. Şehrin adam başına isabet eden tekmil fiyatı.

6. Tekmil fiyat.

Yukarıdaki cetvelde görüldüğü veçhile istanbuldaki millî gelir Berlindekinden 5 ilâ 6 defa, Nevyork'takinden ise 15 ilâ 17 defa daha azdır. Nitekim iştira kuvvetini nazarı itibare al- madan verdiğimiz bu hüküm, bir şehrin zenginliği hakkında nihai bir şey ifade etmez, yalnız bununla istanbulun henüz fa- kir şehirlerden olduğuna ve binaenaleyh bünyesini değiştirir- ken diğer zengin şehirlerin yaptıkları hatalı masraflar ve tec- rübelerden tevakki etmesi lâzım geldiğini işaret etmek iste- dik. 1 numaralı cetvelden anlarsınız ki istanbul her şeyden ev- vel arsa fiatlarını milli gelirinin Berlin milli gelirinin iki mis- line ihtiyaç gösterecek kadar yükseltemez. Nerede kaldı ki Berlin bile gayri müstahsil «arsa geliri» altında epeyce ezil- mekte olan bir şehirdir.

| Milli gelire nisbet edilirse evlerimizin fiyatı, bir türlü ah- şap evlere rağmen, Berlindekinden (2) misli daha fazla olma- ısı insanın cesaretini kıracak bir hâdisedir. Onun için ev işle- rinden anlıyanlar bu evlerin bakımının bir çok eksik taraflarını tabiî bulurlar. Maamafih bu hâdise karşısında cesaretimizi bı- rakmamamız icab eder. Bir şehirci sıfatile bu hâdiseden is- tanbuldaki arsa ve inşa fiyatları millî gelire nisbetle pek çok yüksek olduğu için plânlı tedbirlerle bunu indirmek lâzım gel- diği, aynı zamanda Belediyenin yeni inşaatı muktesit ve çok ihtiyatlı çalışan bir teşkilâtla idare etmesi ve yapılmış olan ı binaları çabuk haı-ab olmak tehlikesindan kurtarması icab et-

tiği neticesini çıkarmak istiyorum.

İş yerleriniz hakkında bir diyeceğim yoktur. Bunların nis- bi değeri diğer büyük şelıirlerdekinin aynıdır. Bununla bera-

Berlin Büyük New York 740.000 4.200.000 10:000.000

150 = 900 = 2.500 =

1. X. 17.

170 = 550 = 2.100 =

.1,1 0,6 0.8 280 = 800 = 2.300 =

1,9 0,9 0,9 240 = 1.100 = 4.000 =

1,6 1,2 1,6 230 = 725 = 1.500 -

1,5 0,8 0,6

920 = 3.175 = 9.800 =

6,1 3,5 3,9 680.000.000 13.400.000.000 97.000.000.000 ber size hatırlatmak isterim ki, modern iş yerleri sahasında siz daha fazla ihtiyaç hissedeceksiniz. Eğer şehir inşasının her hangi bir branşında masraf yapmak caiz görülüyorsa, bunu iş yerleri inşasında intihap etmek daha iyidir. Çünkü ancak bunlar şehrin servet menbaıdırlar. Yalnız büyük şehirlerde iş yerlerinin seneden seneye kendisine ilâve olunan makineler dolayısile pahalılaştığını göz önünde bulunduralım. Yukarda- ki cetvelde Berlindeki bir iş yerinin vasatî fiyatını 1.100 Türk lirası olarak göstermiştim. Fakat bu fiyatın makine ve vesa- iti nakliye imal eden fabrikalarda 6.000, kimya fabrikalarında 12.000, en nihayet modern elektrik fabrikalarında 40.000 Türk lirası olarak alınması icab eder. Büyük şehirlerdeki iş yerleri- ne yerleştirilen makinelerin mükemmeliyeti arttıkça bunların muhtelif nöbetlerle idare etmek mecburiyeti de o nisbetler- de artar.

Şehir büro tesisatının (su, lâğım, havagazı, elektrik... gibi), münakalâtın (tramvay.... gibi) ve umumî idarenin (mektep, hastane, hükümet daireleri... gibi) mükemmelleşmesi ve faz- lalaşmasına muvazi olarak şehirin umumi iktisat sahasına yer- leştirilen «kıymetin» de seneden seneye artacağını bildirmek bir şehirci için çok mühimdir. Bu «kıymet» fakir bir şehir o- lan istanbulda tamamen adam başına (230) Türk lirasıdır. Bu Berlinde 3 Nevyork'ta ise 6 Vz misli daha fazladır. Şehir in- şasının bu sahasında fabrika tesisatı masraflarında tasarruf et- mek fakat umum için daha müessir ve faydalı olmak şehir plânlarının ve pratik çalışan şehirlerin en mühim vazifesidir.

Bunun teferrüatta nasıl mümkün olduğunu şimdi size anlata- mıyacağım. Bu bahis ileride.

(30)

B a ş k a m e m l e k e t l e r d e y a p ı i ş l e r i

inşaat işlerinde çıraklara indelikli

Alman inşaat işçileri kollektif mukavelesinde çıraklara ilk çıraklık senesi içinde (15) gün izinli olmak hakkı tanınmış olup bu zaman zarfında gündelikleri de işliyecektir. Umumi- yetle izin hakkının işa başlar başlamaz değil, muayyen bir müddet eskidikten sonra doğması usuldendir. Adeta gayrimek- tup bir kanun olan bu hal esasen iznin manasına da uygundur.

Ancak; çıraklık bahse mevzu olunca düşünüş değişiyor. Pat- ronun işçiye karşı mukabil vecibe ve mükellefiyetleri arasın- da izin vermek meselesi, iş akdinde birinci derecede ve ön safta gelmediği halde çıraklık mukavelesinde izin meselesi bi- rinci derecede bir ehemmiyet alıyor. Gençliği korumak kay- gularile şimdi, çıraklıkta izin meselesine büyük bir ehemmi- yet affolunmağa başlamıştır ve işte bu sebepledir ki Almanya- da çırak daha işe başlarken izin hakkını da beraber elde etmiş bulunmaktadır. İznin tarihini patron, imkânları da göz önün- de tutarak, çırağın arzusuna uymak suretile tayin edecektir.

Buna rağmen, herhangi bir müşkülâta meydan kalmasın diye, mukaveleye çırağın meselâ 3 - 4 aydan fazla bekletilmiyeceği şeklinde sarih bir kayıd konulması muvafık olacağı ileri sürül- mektedir.

Çıraklık mukavelelerinde daima her iki tarafa muayyen bir müddet gözetilerek mukaveleyi feshetmek hakkı verilme- si usulden olduğu için patronun bu haktan istifade ederek çı- rağa yol vermesi halinde yine ücretli izin vermeğe mecbur o- lup olmıyacağı meselesi ortaya çıkmaktadır. Yani, patron müd- detin sonunda çırağa yol verir ise bu takdirde izne tekabül eden müddet için gündeliklerini vermeğe mecbur mudur? U- mumî kaııaata göre, eğer çırak, işeyaramazlığı yüzünden işten çıkarılmakta ise zaten mukavele münfesih sayılacağı için izin hakkı da ortadan kalkmış olur, deniliyor.

BİRLEŞİK AMERİKA ikametgâhlar hakkındaki kanunlar:

29 sonteşrin 1937 tarihinde Birleşik Amerika Meclisine iki mebus tarafından ikametgâhlar kanunu hakkında bazı tadi- lâtı ihtiva eden ayni mahiyette iki lâyiha arzolunmuştur. İnşa- at programlarının tahakkuku için hükümetçe tahsis edilen pa- raların azaltılmasını ve bu suretle malî müşkülâtın ortadan kaldırılarak ikametgâhlar hakkındaki kanunun daha kolay tatbik edilebilmesini istihdaf eden bu lâyihalar evvelce Reisi- cumhur Roozevelt tarafından Meclise verilmiş olan ve hususî inşaatı geniş mikyasta teşvik gayesini güden esaslara temas etmektedir. Bu esaslar hulasaten şu noktalarda toplanıyor:

1 — Kıymeti 7.200 liradan yüksek binalarda % 90 nisbetin- de ikrazat garantisi verilmesi.

2 — Kıymeti 7.200 liradan alçak binalarda, ikrazat yapan-

lara, yüzde 0.25, daha yüksek kıymetlerde ise yüzde (0.50) p vermek suretile teşvik ve bu primin çok yüksek kıymetli ik- razlarda yüzde bire kadar çıkarılması,

3 — Satılmak veya kiraya verilmek üzere inşa ed metgâh gruplarında yüzde 80 ipotek sigortası kabul olunması!]

4 — İkametgâhlar inşa eden teşkilâtlara kira sigortasını 5 — Millî ipotek müesseseleri kurulması, 6 — Mali müesseseler tarafından inşaat erbabına ikraz o- lunacak paralar için yüzde on nisbetine kadar muhtemel z rarlara karşılık olmak üzere ikametgâhlar idaresi tarafından yüzde on nisbetinde sigorta deruhde olunması.

İnşaat programının karakteristik noktalarından birisi de sadece kiraya verilmek veya satın alınmak üzere kiraya v rilmek maksadile inşa edilen ikametgâh gruplarının inşaatının!

ve bunlara yapılacak ikı-azatın bir teminat ipoteki şeklinde teş- vik edilmiş olmasıdır. Reisicumhur Roozevelt Meclisteki be- yanatında ikametgâhlar inşaatına geniş mikyasta imkânlar vermek meselesinin pek mühim olduğunu bilhassa söylemiş vı sebeb olarak da, istatistiklere nazaran şehirlerde yaşıyan in sanlardan büyük bir kısmının oturdukları eve sahip bulun- madıklarım göstermiştir. Birleşik Amerika İkametgâhlar da- iresi mahdud temettüle çalışan şirketlere verilen hakka a mevcut kanuna istinaden büyük inşaat projelerinin finanse edil- mesi işine girişilmiştir. Böyle büyük inşaat projelerinin tı hakkuk ettirilmesi için lâzım olan paraların basit bir ipotek muamelesile elde edilmesi güç olduğundan .Millî ipotek mü- | esseseleri» kurularak büyük projelerin tahakkuku için ikrazat- I ta bulunması temin olunmuştur. Bu müesseseler ikraz edecek- leri paralara mukabil bonolar ve obligasyonlar ihraç edip pi- yasada satacaklar ve bu esham için ise inşa edilecek binalar, bir karşılık, bir teminat olacaktır.

İnşaat programına devletçe tahsis edilecek paraların azal- tılmasını derpiş eden lâyihalarda ikrazat için verilecek prim- lerin eskisi gibi bütün ikraz edilen paranın yekûnu üzerinden değil de daima, kalan kısmı üzerinden verilmesi gibi esaslar da

inşaat malzemesi hakkında tetkikat:

•Millî Standardizasyon Ofisi» inşaat malzemesi hakkında araştırmalar yapmak üzere emir almıştır. Bu maksadla ken- disine (350.000) lira tahsisat verilmiştir. Araştırmalardan mak- sad inşaatla alâkadar hükümet teşkilâtına, şirketlere, müesse- selere ve halka inşaat malzemesi hakkında lâzım olan bütün fennî ve ticarî malûmatı toplayıp bildirmek ve böylelikle ucuz evler inşaatını kolaylaştırmaktır.

ikametgâhlar meselesini hal için hususî teşebbüslere yar- Vaşington'da kâin «Birleşik Amerika İkametgâhlar daire- si» müdürünün bir makalesinden aşağıdaki kısmı iktibas edi- Herkesi bir ev sahibi yapmak istersek kaç tane ev yapmak lâzım geleceğini hesap edebilecek kabiliyeti kendim- de göremiyorum. Kimisi on senede (500.000), kimisi bir milyon

(31)

|V yapalım diyor. Benim bildiğim bir şey varsa, o da iki se- nedenberi bütün uğraşmalara rağmen (120) milyonluk bir nü- fus için aneak (500.000) ev yapılmış olmasıdır, öyle görüyo- um ki, evvelce her Amerikalı ailenin en ateşli arzusu olan bir v sahibi olabilmek düşüncesi artık şiddetini kaybetmiştir.

Dalıa başka ihtiyaçlar ortaya çıktı. Hayatın değişen bir çok şartları karşısında bir çok aileler bir ev sahibi olmağı artık eskisi kadar lüzumlu ve elverişli bulmıyorlar. Pek çok aileler başlarını sokacak bir çatı edinmekdense binip gezecekleri bir otomobile sahip olmağı tercih ediyorlar. Bir takım kimseler de memleketin muhtelif yerlerinde kendilerine gösterilen iş- lerde çalışmak mecburiyetinde olduklarından bir yere bağla- nıp kalamıyacaklarmı düşünüyorlar. Nihayt, bir kısım halkın da, ev edinmek üzere peşin verilmesi lâzım olan miktarda pa-

sı yoktur. İşte bu sebepleri ileri sürerek diyorum ki, kala- balık insan yığınları bulunan yerler civarında kiralık evler in- şa* edilmelidir. Bu mesele iş adamlarımız için büyük kazanç

; imkânları arzetmektedir. Müdürü bulunduğum «Birleşik Ame- rika İkametgâhlar dairesi» bu gibi ucuz kiralı evler inşa ede- cek hususî teşebbüslere yardımda bulunmağa hazırdır. İka- metgâh ihtiyaçlarına cevab verecek böyle pratik ve ucuz ki-

| ralı evler büyük lüks evler gibi uzunca zaman boş kalmak teh- likesine maruz bulunmadığından teşebbüse girişmekte kor- kulacak bir şey de yoktur.

Münferid evler mi daha ucuza çıkıyor, yoksa apartıman-

«İkametgâhlar ve Urbanizm Enternasyonal Kongresi» ta-

| rafından bir rapor hazırlanmıştır. Kongreden evvel muhtelif E memleketlere müracaat edilerek birer sorgulu kâğıd gönderil-

| miş ve yüksek yahut alçak inşaattan hangisinin daha ucuza çı-

| kaçağına O i r malûmat istenilmişti. Gelen cevaplardan bazı- ları raporda gösterilmiştir. Mesele; (5.000) kişiyi (50) hektar- lık bir saha içinde yerleştirmek şeklinde ortaya atılmıştı ve her memlekete sorulan sual şu üç tip evler yapılmak suretile bu I işin kaça başarılabileceğini bildirmek şeklinde tertip olun-

olmasına dikat etmiş bulunmakta ise de bu işte daha pek çok âmiller de rol oynar ve bu sebeple hangi çeşidin daha idareli olacağı hakında hemen bir karar vermek güçtür. Meselâ apar- tımanlar yapıldığı takdirde araziden en az üç misli bir tasa ruf temin edilmiş olur. Münfeı-id evler yapıldığı takdirde i.

hektar başına (100) kişi güçlükle sığdırılabilecektir. Bu m selede nakliyat şartları da mühim bir rol oynar. Nihayet, apar- tımanlar yapıldığı takdirde arada kalacak boş sahaların t zimi için ehemmiyetli miktarda paralar sarfetmek lâzım gele- ceğini de yrıca göz önünde tutmak icab eder.

40 saatlik hafta kanunu:

istihsalât hakkında tetkikat yapan Anket komisyonunun umumi raporu münasebetile (40) saatlik hafta kanununun tat- bikatına dair Nafıa Vekili tarafından arzedilen bir takım ka- rarnameleri Heyeti Vekile tasvip etmiş olup bunlarla istihdaf edilen maksadlar şu suretle hulâsa olunabilir:

1 — İşlerin az olduğu mevsimlerde kaybedilen saatleri te- lâfi etmek salâhiyetini haiz bulunan sanayi ve ticaret müesse- selerinin bu telâfi devrelerinin başlangıcını, alâkadar patron ve işçi teşkilâtlarile istişareden sonra. Nafıa Vekili tayin ede- cektir.

2 — İşlerin fevkalâde olarak çoğalması hallerinde mües- seselere, bazı şartlar altında, senede (75) saatlik fazla çalışma salâhiyeti verilecektir.

3 — Bazı müesseselere senede nihayet (100) saati aşma- mak şartile, devamlı ve peryodik olmıyan ve mevsimlerden de ileri gelmiyen iş azlığı hallerinde, kaybedilen saatleri telâfi etmek hakkı verilecek ve bu müesseselerin isimlı-ini göstren listeyi, alâkadar teşkilâtlarla istişareden sonra. Nafıa Vekili tanzim edecektir.

4 — Çok çalışmaları millî iktisad bakımından pek mühim olan bazı müesseselere istisnai olarak senede azamî (100) sa- at fazla çalışmak salâhiyeti verilecektir.

1 — Münferid evler,

2 — Dört kattan fazla olmamak şartile, asansörsüz apartı- manlar,

3 — Beş kattan fazla ve asansörlü apartımanlar.

Bu sorgulu kâğıda Hollanda tarafından verilen cevaplara ire orada şu masraflarla işin başarılabileceği anlaşılmakta- ndır:

Münferid evler inşa edildiği takdirde sarfedilmesi lâzım- ken para ceman yekûn (16.930.000) Danimarka kuronudur ki müfid satıh metro karesine (179) kuron düşer. İdare ve bakım pmasrafları ise (500.000) kuron olarak gösterilmiş olup bu da müfid satıh metro karesine (5,2) kuron tutar. Apartıman- lar inşa edildiği takdirde ise iş daha ucuza mal olmaktadır, ya-

| (13.040.000) kuron kâfi gelecektir, ki metro kare başına (5,8) kuron demek olur.

Bundan çıkan netice şöyle oluyor: Münferid evler yerine apartımanlar inşa edilecek olursa iş yüzde (23) nisbetinde da-

cuza çıkacaktır, işletme masrafları her iki şekilde de ayni kalmaktadır, denilebilir. Apartımanların inşaat masrafı yüz- de (12) den azdır. Her ne kadar yapılan' etüd hakikaten inşa edilmiş binalardan alınan neticelere dayanmakta ve raportör

| ikametgâhların muhtelif tiplerinin ayni ikamet şartlarını haiz

Londrada inşaat için yeni nizamname:

Londrada mer'iyet mevkiine girmiş olan yeni inşaat ni- zamnamesi (1930) tarihli eski nizamnameyi büsbütün orta- dan kaldırmıyor. Onun da bazı hükümleri muteber kalacak- tır. Nitekim, sıhhî hususat da yeni nizamnameye ithal edil- memiş ve ayrıca bir nizamname ile kayıd altına alınmıştır.

Yeni nizamnamenin prensip olarak kabul ettiği bir esas şudur: Madem ki bütün binalar nihayet muayyen bir sıklete tahammül etmek üzere projelenmiş ve ona göre inşa edilmiş- tir. Şu halde, sıkletin tahavvüllerinde binanın tahammül de- recesinin sarsılmasından endişeye mahal kalmamak üzere bir takım işaretler konulması lâzımdır, işte nizamname, daimî su- rette kalacak olan bu işaretlerin ne şekilde konacağını göster- mektedir. Esasen tatbikatta mühendisler için yeni bir şey ol- mıyan bu usulün inşaat işlerine de teşmil edilmesi memnuni- yeti mucib olmuştur. Nizamnamenin malzeme hakkındaki hü- kümleri bilhassa betonluk çimentoya taallûk eden kısımlar- da kanunî bir takım şartlar koymaktan ziyade mevcut spesifi- kasyonlara istinad etmektedir. Nitekim inşaat çeliğinin Bri-

(32)

tanya standard spesifikasyonuna uygun olması şart koşulmuş ve sadece bazı hafifletici kayıdlar ilâve olunmuştur. Malzeme ve tuğlaların ezilmeye karşı mukavemet normaları pek dik- katli bir surette işlenerek tayip ve tesbit edilmiştir. Dürüst bir müteahhidin hiç bir zaman kusurlu iş yapmıyacağı tabiî ol- makla beraber, teferrüat üzerinde görüş farkları olabileceği düşünülerek nizamnameye temel işleri, duvarlar, bacalar ve saire hakkında da bir çok kayıdlar konulmuştur.

İkametgâh olarak inşa edilecek binalarda odaların yüksek- liği (2.59) metre olarak kabul edilmiştir. Yalnız son kat bu kayıddan müstesnadır. Odalarda bu yükseklik zaten (1894) kanunu ile tayin edilmiş fakat sonradan Londra için ayrı ika- metgâh nizamnameleri yapılarak bu kaydın tatbikinden vaz- geçilmişti. Bugün bu yüksekliğe, şimalde bazı şehirler istisna edilirse, ancak vilâyetlerde ve nadiren rastlanılır.

Umumiyet itibarile denilebilir ki, Londra Belediye mecli- since kabul edilmiş olan bu hizamname ile inşaat sanayii er- babnın eline pratik ve iyi bir kanun verilmiş olmaktadr. An- cak, bu kanun çok teferrüata girmiş ve tatbikat ilerledikçe bir takım değişikliklere uğrıyacağı tahmin edilmekte bulun- muştur, deniliyor. Nitekim, kanunu hazırlıyan komite de o- nun üç sene sonra tekrar gözden geçirileceğini söylemiştir. A- lâkadarlar kanunun tatbikatını gözliyecekler ve görecekleri güçlükleri vakti gelince ortaya koyacaklardır.

inşaatta çıraklık:

Londranın İnşaat patronları Birliği ile İşçiler Federasyo- nu arasında çıraklık hakkında bir anlaşma yapılmıştır. Bu an- laşmaya göre çıraklık komisyonları kurulacak ve bu komis- yonlar her iki tarafın tayin edeceği mümessillerden mürek- kep olacaktır. Maksad. lüzum oldukça çırakları bu müessese- den başka bir müesseseye nakletmeği temin eylemektir. Çırak- lık mukavelesi müddetleri yeniden tayin ve tesbit edilecek, yeni formüller birlik azalarının tasvibine arzolunacaktır. Her ne kadar yeni sistemin tatbiki herkes için mecburî olmıya- caksa da, müşterek menfaatlere uygun olacağı için, ekseriyetin onu tatbik edeceği tahmin olunmaktadır. Patron kendisine lâ- zım olan miktarda çırak almakta bundan sonra tereddüd etmi- yecektir. Çünkü, bir gün artık o çıraklara ihtiyacı kalmazsa, mukavelenin bitmesini beklemeden, teşkilâtın o çırakları, kendilerine ihtiyacı olan başka bir ı devredebilecektir. Bu usulün diğer bir faidesi de çırakların böylelikle bir çok çeşidli işlerde bulunup görgülerini ve bil- gilerini arttırmak suretile daha tecrübeli bir halde yetişme- lerine imkân hâsıl olmuş bulunmasıdır.

Çırak ücretleri de değiştirilmiş ve yeni ücretlerin tatbiki bütün azalar için mecburî tutulmuştur. Yeni çırak ücretleri şu şekildedir:

işçiye nazaran % (25)

• (33 1/3) . (66 2/3)

• (75)

» (75)

Taahhüd meselelerinden hâsıl olan alacaklar hakkında son zamanlarda İsviçre mahkemeleri tarafından bazı enteresan hükümler verilmiştir, üç tanesini kısaca iktibas etmeği faide- li bulduk:

1 - Taahhüd esinden doğan bir alacak için lunun mülküne ipotek koydurmak:

Kendisi ile arasında bir şirket akdi mevcut olan bir du- varcı ustası o kimsenin arsasına yapılan bir evde malzemesi- ni de vermek suretile filen çalışmıştır. Bu yüzden hâsıl olan alacağını teminat altına koymak maksadile, mülk üzerin tek koyulmasını isteyen ustanın talebini mıntaka mahkemes kabul etmiş ise de Kanton istinaf mahkemesi bu hükmü boz- muş ve sebeb olarak da borçlu ile alacaklı arasındaki muka- velenin bir taahhüd mukavelesi olmayıp bir şirket akdi ol- duğunu ileri sürmüş ve bu alacağa karşı mülkün mes'ul t lamıyacağını beyan etmiştir.

2 — Bir binanın tamirini yaptıran kimse mal sahibi ı de kiracı ise, tamirat yapanlar o binaya ipotek koydurabilir Bir binada kira ile oturan zat, o binada bazı tadilât vı mirat yaptırmak üzere bir takım müteahhidlere ve ustalara başvurmuş, onlarla bir takım taahhüd mukaveleleri aktettik- ten sonra tamirat ve tadilât yapılmıştır. Fakat sonradan para- sını alamıyan ustalardan birisi, alacağını teminat altına koy- durmak maksadile mahkemeye başvurup bina üzerine kendi lehine ipotek yapılmasını istemiştir. Binanın asıl sahibi is talebin- yerinde olmadığını iddia ediyor. Zurih Kanton mah- kemesi ustayı haklı bulmuştur. Fakat gösterdiği sebep şudur:

Prensip itibarile bir kiracı ne mal sahibi ve ne de umumi m teahhid sıfatını haiz değildir. Ancak, kiracı mal sahibinin şek- lî veya ahvale nazaran zımnî olarak verdiği bir temsil Si yetine istinaden hareket etmiş ise bu takdirde mal sahibine ai olan mülk alacaklıya karşı teminattır. Eğer böyle kabul edil- miyecek olursa fena niyetli bir mülk sahibinin herhangi bir • kimseye korkuluk gibi araya sokarak kiracı sıfatile ona evini a tamir ettirtir ve neticede müteahhidlerin ve işçilerin hak- I kını yemesi mümkün olur. Bu ise ceza verilemiyecek bir haldir, a 3 — Binanın mülkiyeti hüsnü niyet sahibi üçüncü bir şah- j sa geçmiş ise, inşa eden alacaklı müteahhid o bina üzerine 1 ipotek koydurmak suretile alacağını emniyet altına aldırabi-1 İsviçre temyiz mahkemesi ilk içtihadında hüsnü niyet sa- j hibi üçüncü şahsa hak vermişti. Fakat bu mesele sonradan 1 başka bir safha ile tekrar ortaya çıktı ve temyiz mahkemesi*

bu defa ilk içtihadının aksine hüküm vermiş bulunmaktadır.®

Bu yeni içtihada göre, ipotek koydurmak hakkı aynî haklara®

taallûk ettiği cihetle inşa edilen binanın bütün sahiplerine*

karşı muteberdir. Ancak, hüsnü niyet ile binayı satın almış 1 bulunan veya herhangi bir suretle hüsnü niyetle binaya son- I radan sahip olan üçüncü şahsın hakkı da gözetilmiş ve mah- I keme onun hakkını da korumak için üç aylık bir müddet ka- bul etmiştir. Bu hale göre, işbu üç aylık müddet zarfında ala- 1 cağını temin etmek üzere ipotek konulması talebinde bulun-a mıyan müteahhid bu hakkını kaybetmiş olur.

Meslekî Birliklerin rolü:

İktisadî sahada bir çok yenilikler olmuş bulunduğu göz ö- j nünde tutularak ana yasanın ekonomik nizama taallûk eden j hükümlerinin tekrar gözden geçirilmesi düşünlümektedir. İs- ' viçrede bugün (700) den fazla meslek cemiyetleri ve bir çok '•

mahallî teşekküller bulunmaktadır. Hemen de bütün meslek- ] lerin kendilerine mahsus teşkilâtı vardır. Bu teşekküllerin oy- nadığı rol ve haiz olduğu nüfuz ve tesir tetkik edilmiş, hü- j kûmetin artık bunlara karşı hiç bir müdahalede bulunmıyan 1 bir seyirci vaziyetinde kalmasının doğru olmıyacağı neticesi- j ne varılmıştır. Çok defa şahsî hürriyeti bir devlet müdahale a sinden fazla sıkan ve kay id altına alan bu kabil nüfuz ve te sirlerin başıboş bırakılmıyacağı ve devletin bir taraftan vatan- j daşları bu teşekküllerin keyfî hareketlerine karşı korumakla ] beraber, diğer taraftan bu teşekküllerin kendi meslekleri da-

Referanslar

Benzer Belgeler

Suriye Kamplarının bulunduğu iller de ki Yerel eğitim programlarının tamamlanmasının ardından Ġlki 2014 yılında Ankara‟da eğiticilere yönelik

Okul olarak eğitim felsefemizi cumhuriyetimizin temel değerleri ve 2023 eğitim vizyonu

Bu amaçla; öğrencinin problem çözme, analitik, eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmek amacı ile çeşitli okumalar, senaryolarla örnek

Sanat Burs Programı kapsamında lisans, yüksek lisans ve doktora düze- yinde eğitim almak üzere uzun dönem programlar çerçevesinde burslan- dırılan seçkin öğrenciler;

Enstitümüz üyelerinden İDMMA Mi- marlık Bölümü Mimarlık Tarihi ve Resto- rasyon Kürsüsü öğretim üyesi Y. Mimar Reha Günay tarafından Safranbo- lu'yu konu edinen bir

Trabzon, Halep (1724) ve Bosna (1734) valilikleri yapan Ali Paşa, Kânî’nin hayatında da önemli bir yere sahiptir. Ayrıca kaynaklarda Hekimoğlu Ali Paşa için

Yine oyun, çocukların sosyal uyum, zeka ve becerisini geliştiren, belirli bir yer ve zaman içerisinde, kendine özgü kurallarla yapılan, sadece1. eğlenme yolu ile

HAFTA DA 22,5 SAAT ÇALIŞMA (DENKLEŞTİRME İLE 4 HAFTA DA 2 HAFTA ÇALIŞMA, 2 HAFTA KISA ÇALIŞMA