• Sonuç bulunamadı

Sanatçının 24 saati:Cihat Burak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanatçının 24 saati:Cihat Burak"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CUMHURİYET

25 EYLÜL 1976

40 YIL

ÖNCE CUMHURİYET

25.9.1937

AUGUSTE'ÜH İKIBİNİNCİ YIL DÖNÜMÜ

Dün Roma'da Auguste’ün İki- bininci yıldönümünün büyük tö­ renlerle kutlanacağını yazmıştık. Bugün bu münasebetle «Köşe penceresinden» sütununda M. Turhan Tan’tn yazısaldan bazı aydınlatıcı bilgileri okurlarımıza sunuyoruz.

«Meşhur Sezar’ın yeğeni ve varisi olup eski Roma Cumhuri­ yetini İmparatorluk şeklinde, fa kat bir Cumhurbaşkanı gibi- tam elli yıl idare etmiş olan Augus- te’ün ikibininci yılıdönümü mü­

nasebetiyle Roma'da şenlikler yapıldığını okuduk. Asıl adı Oc- tâve iken diktatörlüğünü kurduk­ tan sonra «saygı değer» anlam’- na gelen» ve her müstebit Rorna Hükümdarının Unvanları arasına katılan August lâkabım kendisi­ ne bir ad gibi yerleştiren bir a- damdır. Btı kelime bizim ağus­ tos ayından başka bir şey değil­ dir.

İsa ’dan 63 yıl önce Roma'da doğmuştu. Gayet külfetsiz b » tarzda yaşadı ve kendisini

heı-ke* her saatte görebilirdi. Bu kadar mütevazi yaşayan bu adam Senatoyu süs olarak bulundurur, bütçeyi kendisi yapardı. Yaşadı­ ğı sürece Cumhuriyetin biricik hâkimi olarak kalmıştır.

Ölümü dikkate değer, son dem lerine yaklaştığını sezince yata­ ğında bir ayna istemiş saçlarını düzeltmiş, yüzünü dostlarına çe­ virerek «Oyun bitti, rolümü iyi yaptım, beni alkışlayabilirsiniz» demiştir.

Onun ölüm döşeğinde alkışla­ nıp alkışlanmadığını bilmem a- ma bugün Rom a’da şenliklerle yer yerinden oynuyor ve müs- tesidin yıldönümünde bütün İtal­ ya kendisini alkışlıyor.

Dün Mussolinı Münih ve Berlin’e gitmek üzere özel tre­ niyle hareket etmiştir.

• Tarih Kurultayında dün do­ kuz profesör tezlerini İzah etti­ ler.

B

U

L M

A

C A

SOLDAN SAĞA:

1 — Şeker hastalığına karşı kullanılan bir hormon. 2 — Bir erkek ismi — Boru sesi. 3 — Bir tür su kabı — Asitle birleşince bir tuz meydana getiren kimya­ sal madde. 4 — B ir nota — K ö ­ mür yapılırken meydana getiri len ve içi kömür olacak ağaçlar­ la dolu bulunan kümbet. 5 — İki gametin birleşmesiyle mey dana gelen hücre. 6 — Eskiden padişahların sadrazamlarına ses ¡enirken kullandıkları san — Ter si sıkıntı, eziyet. 7 — Karadeniz de bir liman kenti. 8 — Askerî bir araç — Bizmut’un simgesi — B ir takı. 9 — Vilâyet — Tersi bir tür şişe tıpası.

Y U K A R ID A N AŞAĞ IYA: .1 — Kelim elerde asıl şekil. 2 —

1 2 3 4 5 6 7 8 9

B ir OsmanlI şairi — Adaletli. 3 — B ir emir — Tersi ünlü bir fut­ bolcu. 4 — Umut — İskambilde bir kâğıt. 5 — Bir cins kefal ba­

lığı — Kaim şayak kumaş. 6 — Hayvan barınağı — Tersi tari­ kat başkanı — Köpek. 7 — Ta­ şıtların yük konacak bölümü. 3 — Ağaç kama — Samaryum'un simgesi. 9 — İnce ses — Topra­ ğı ekip biçme işi.

DÜNKÜ B U LM AC A N IN ÇÖZÜMÜ

SOLDAN SAĞA:

1 — Onomatope. 2 — Rivayet. 3 — T k — nakatA. 4 — o tiT — Ekim. 5 — Demokrasi. 6 — raN. 7 — Kaloma. 8 — sraK — Ri. 9 — İtinasız.

YU K AR ID AN AŞAĞ IYA: 1 — Ortodoks. 2 — niktE — art. 3 — Ov — İmalat. 4 — Man­ to — okt. 5 — Aya — Kem . 6 — Teker — Ara. 7 — Otokar — ts. 8 — tisaB. 9 Etamin — As.

T E L E V İ Z Y O N

16.00 HAFTA SONU.

Ram a- dolayısıyla yayını na bir süre için ara verilen H afta Sonu programı, bu haftadan itibaren yeniden ekranlara geliyor. Bu haf­ taki program a katılan sa­ natçılar şunlar: Tanju O-kan (Türk H a fif Müziği l , Aylin Urgal (Tü rk H afif M üziği), Şakir Öner Gün- han (Türk H alk M üziği), ö z e r Uçar (T ü rk Sanat M üziği) Mualla Şentop (Türk Sanat M ü ziği), Hüse yin Güleç (T ü rk Sanat M üziği), Meryem Ün (Türk H alk Müziği) ve Alım et Günday (Türk Halk Müzi­ ğ i).. rrogram da ayrıca, Tat lı Cadı dizisi ve bayramda hava nasıl olacak progra­ m ı da yer alıyor.

19.10 D E FİN E ADASI:

İstanbul Televizyonunca hazırlanan çocuklara yöne

lık bir program yayınlana­ cak. 19.55 FO LKLO R: 20.30 H A B E R LE R VE H AV A DURUMU: 21X15 S Ü L E Y M A N ÎY E D E BAYRAM : İstanbul Televizyonunun hazırladığı özel bir bay­ ram programı yayınlana­ cak.

21.25 V A D İD E K İ H A Y A T: Dizinin Kentin Hayaletleri adlı son bölümü yayınla­ nacak. Bu bölümün özeti şöyle: Paradox’s CİRyt’m yaş gününü kutlamaya gi den M on roelar şehri bom­ boş bulurlar. Kentte gezi­ nen hayaletleri Brad ile a- raştırmaya başlayan Clayt. Bosbody’mn dükkanına yerleşen iki erkek ve bir genç kızı bulur. Onları da doğum gününe çağırırlar. K ızın babası maden

mü-heııdisidir ve Paradox’a maden araştırması için gel miş, fakat sonra eve dön­ memiştir. Polly, babasının çalıştığı madene gider ve orada babasının olduğunu öğrenir. Bu arada kızılderi liler kente gelip bizim kile­ rin kaçmasını sağlamak is terler...

2210 B AYRAM Ö ZEL PROGRAMI:

Şeker Bayramı dolayısıyla hazırlanan bu özel müzik programına katılan sanat­ çılar şunlar: E rol Evgin, Safiye Filiz. Serap Mut­ lu Akbulut, Ülkü Beşgül, Erkan Sürmen ve Nilüfer.. Program ı Cemile Kutgün Sunuyor. Yapım - Y ön e­ tim: Erşan Başbuğ 23.10 T V ’DE T İY A T R O .

Caniko, adlı oyun yayınla­ nacak.

m n m m (

ikm ayacm

26

v e

21

eylül

g ü n lerin in

i v

p r o g r a m u r in i

9.

s a y f a m iz d a

b u l a c a k s in iz

)

R A D Y O

T D T 1

10.01 Arkası yarın 1630 Solistler geçidi

I n i 1

10.21 Anılarda bayram 17.00 Kısa haberler ŞEKER B A Y R A M I ÖZEL 1050 Oyun havalan 17.02 Türk halk müziği

Y A Y IN I 11.00 Kısa haberler 17.30 Türk sanat müziği 05.00 Açılış ve program 11.01 Bayram skeci 18.00 Bölgesel yayın 05.05 Günaydın 11.20 Türkçe sözlü hafif müzik 19.00 Haberler 07.00 Kısa haberler 11.35 Bayram özel programı 19.30 Bölgesel yayın 07.02 Köye haberler 12.05 Reklâmlar 20.40 Fuat Türkoğlu 07.07 Bölgesel yayın 12.10 Bayram özel programı 20.55 Çocuklar için 07.30 Haberler 12.55 Radyo IV prog. haberleri 21.02 Türk halk müziği 07.40 Oyun havalan 13.00 Haberler 21.30 Bayramda isteklerini* 08.02 Reklâmlar 13.15 Oyun havalan 22.00 Kısa haberler 08.05 Türkçe sözlü h afif müzik 13.30 Bölgesel yayın 22.02 Türk sanat müziği 08.20 Türk sanat müziği 15.00 Kısa haberler 22.30 Türk bestecileri 0850 Bayram sohbeti 15.01 Türk sanat müziği 23.00 Haberler

09.00 Kısa haberler 15.30 Türk halk müziği 23.10 Bayramın getirdikleri 09.02 Çocuk ve bayram 16.00 Kısa haberler 0055 Kısa haberler 10.00 Kısa haberler 16.02 Türkçe sözlü h afif müzik 01.00 — 05.00 Gece yansı

T D T II

13.15 Çeşitli müzik 19.30 Hafif müzik

İ K İ II

13.30 Halk ozanlan geçı.vm 19.45 Beraber şarkılar 08.00 Gün başlıyor 14.00 İk i solistten şarküar 20.15 Bir solistten türküler 09.00 İk i solistten şar kıla 14.30 Y eraltı varlığım ız 20.30 Haftamn ülkesi 09.30 Dünya mizahından 15.00 Küçük kiro 21.00 Caz konseri 10.00 Hafif Batı müziği 15.30 Türküler ve oyun havalan 21.30 Sokakların dili

10.15 İnsan için insan 16.00 Çağdaş Türk sanat müziği 22.00 Dünya halkının sesinden 10.45 Bayram türküleri 1630 H afif müzik dünyasından 22.30 Pop müziği

11.00 Gönül telim izi titretenler 17.00 Solistlerden seçmeler 23.15 Bir romanımız var 11.30 Sağlığımız 1730 Çağlar boyu müzik 23 30

12.00 Bayramın toplumdaki yeri 18.15 Y örelerim iz - Türkülerimiz

12.30 Hava deyip geçmeyin 18.45 Bir solistten şarkılar 23.35 Küçük konseı 13.00 Haberler 19.00 Haberler 23.55 Program ve kapanış

A

S İ N E M A L A R

BEYOĞLU

AS (47 63 15) Deniz Dibi A v­ cıları • H. Janssen • M. Lundi * R .î

ATLAS (44 08 35) Deniz Dibi Avcıları • H. Janssen -M. Lun di • R .I D Ü N YA (49 01 66) — Lanet — P. Vaughan — R.I. EM EK (44 84 39) Krallar Çar­ pışıyor • \V. Yu • G. Lazenby * R.I F ÎT A Ş (49 01 66) Biz Kadınlar­ la. Colomb ■ R.T İN C İ (40 45 95) 1 — Babanın Oğlu • C. Arkın 2 — At Avrat Si­ lâh, Y. Güney ■ R.

K E N T (47 77 62) — Lanet - P. Vaughan — R.î.

K O N A K (48 26 (Mü Jaws (D e­ nizin Dişleri) B. Wailati R.î. M İS T İK (46 15 14) 1 - Düş­

man Kardeşler 2 — Gecenin Sı cağında ■ R.T

Ö ZLEM : (66 60 83) 1 — Zavallı­ lar, Y. Güney 2 — Süt Kardeşler- K . Sunal - R.

SES (45 24 16) E t Kokusu • R.T S İT E (47 69 47) B iz Kadınlar • W. Colom b • R .I

SİN E P O P (44 24 22) Arzuların Ötesinde • S. West • R.T (3. haf­ ta )

Y E N tM E L E K (44 42 89) Rüzgâ nn Oğlu ■ R.T

Y U M U R C AK (61 01 91) 1 - ö l ­ düren Çinli Bebek 2 — Gençlik Arzulan • R.T

AKSARAY

B U LVAR (21 35 78) Bir Araya Gelemeyiz ■ O. Gencebay • H. Koçyiğit ■ R. H AKAN (23 42 33) Kaynanalar, T. Akmansoy - R. İP E K (22 25 13) Jaws (Denizin D işleri). B. Wailati - R.T MURAT (24 05 56) 1 — Acele Koca Aranıyor — T . Şorav 2 — Babalık — C. Arkın - R.

RENK (21 15 25) 1 — Hasip İle Nasip • Z. Alasya 2 — Rabia • F.

G irik - R.

SUR (23 67 12) 1 ~ Rüzgânn Oğlu 2 — Denizin Dişleri ■ R.T

ŞAFAK (22 25 13) Rüzgânn Oğ­ lu • R.T

Y IL D IZ (21 11 37) 1 - Rüzgâ­ rın Oğlu. 2 — Hep Bakire mi Kalacaksın R.T.

KADIKÖY

OCAK (36 37 71) I — Bak Ye şll Yeşil - A. Özhan 2 - Haba- bam Taburu M. Gezen ■ R.

REKS (36 01 12) 1 - Son K ız­ gın Adam • Y. Güney 2 — Çirkef- H. Koçyiğit R.

SÜ RE YYA (36 06 82) Jaws (De nızin Dişleri) ■ R.I

E C Z A N E L E R

B A K IR K Ö Y : İnan — Murat (Y eşü k ö y), Yayla (K anarya), Y en i (Küçükçekm ece), Nur (Se- faköy). Şükran (Esenler), Osma­ niye — Merkez (Kocasınan), Ye- şiiırmak (B ahçelievler).

B EŞ İK TA Ş : Taşlık — Meral (K ılıç a li), Diler (O rtaköy), Par­ lak (Am avutköy), Cerrahoğlu (L e vent, 4.)

B E Y K O Z : Betin.

B EYO Ğ LU : Yeni Ağacamii - Oansever (S ıraselviler), Yenişehir

E M İN Ö N Ü : İstanbul (Bahçeka- p ı), Altın (Gedikpaşa), Süleymâ- niye,

E YÜ P: îslâm bey — öm ür, Mey

dan (Bayram paşa), Ü m it (R am i), Gürsoy (Alibeyköyü)

F A T İH : öztü rk ( Şehzadebaşı), Büyük Akdeniz (M alta), Topka- pı — özd em ir (A k saray), GUlhan (M illet Cad.), Bertan (Dayutpa- şa). Merkez (B alat).

G. O. PAŞA: A li Galip — Şifa (K ü çü kköv)

K A D IK Ö Y : Ayla (M oda), Emek (R ıhtım C.), Hasanpaşa Sağlık — Ura) (G öztepe), Eren­ köy — Fatoş (K ızıltoprak), Şifa (Şim diye) K A R A K Ö Y : Ege K A S IM P A Ş A : Halk — Ruban (H asköy) S A R IY E R : M ete - Rumelihi­ sarı Ş İŞ L İ: Eftal — Bozkurt (K u r­ tuluş), Giüsun (N işantaşı), Gül- bağ (M . K ö y ), Banş (Çağlayan), Önder (Ç eliktepe). Sultanseüm (Sanayi Mah.), Feza (Gültepe), Neşe (Okmeydanı)

ÜSKÜ D AR: Engül - Kuruçeş­ me (Fıstıkağacı), Gümüş (Zey- nepkâmil). Gülden (B eylerbeyi), Şirin (Üm raniye).

Z E Y T tN B U R N U : Sağlık (Yenl- doian )

K A R T A L: Çınar (P en d ik ), Ha­ şan Ceyhan (Küçükyalı)

SANAT - EDEBİYAT

Sanatçının

24 saati

Cihat

Burak

Konuşan:

Bertan ONARAN

Cihat B URAK (Fotoğraf: Ara G Ü LE R )

— GONICK YAŞAMINI ANLATIR MISIN?

— Buna yaşamaktan çok, yaşamaya çalışmak tı oer.ebılir; zaten bu memlekette, hele İstanbul’ da yaşamaya çalışmak yüzünden kimsenin çalış­ maya vakti olmuyor; ama «bu kadar işi kim ya­ pıyor?» diye sorulursa, ona kimsenin aklı ermez: Bu, dünyanın sekizinci harikasıdır. Avcılar av kahramanlıklarını anlatmayı pek severler ya, bir tanesi bir gün anlatıyormuş, «B ir gün arslaııa rastladım» demiş, ötekiler hepsininkini bastıran bu hikâyeyi can kulağıyla dinlemeye başlamışlar; «sonra, demişler, sonra ne oldu?»... «S oıy a , de­ miş, kardeşim tam silâhımı doğrultup ateş ede­ cektim, silâhım ateş almadı, aksi gibi bu sırada bir arslan daha çıkmaz mı ortaya?» E traf zaten kulak kesilmiş, «E e, diye sormuşlar, sonra ne ol­ du?» Adamcağız ileri gittiğinin farkına varmış, ama bindiği gemileri de yakmış bulunuyor, yut­ kunmuş, bir cevap aramış, nihayet: «N e olacak yahu, demiş, arslanlar beni yedi.» «Peki ama, de­ mişler, kardeşim baksana hâlâ yaşıyorsun...» A- damcagız yine yutkunmuş, dilini ağzında birkaç kere dolandırmış, «evet, demiş, yaşıyorum, yaşı­ yorum ama, buna da YAŞAM A K denmez ki...» Bi­ zim yaşantımız da buna benziyor biraz; sabahle­ yin uyanıp da hayatta olduğuma adamakıllı ka­ naat getirdikten sonra, yaşamaya başlarım, sabah kahvaltısı etmek gibi bir derdim olmadığından yüzümü yıkayıp traş olduktan sonra canımı soka­ ğa atarım, eğer yürüyecek kadar erken kalkmış­ sam, Karaköy’e, bazen de Sirkeci’ye kadar yürü rüm, oradan dolmuşla Cağaloğlu’na çıkar, gazete­ mi alır, daireme girerim; dairem bütün daireler gibi F A S ÎT bir dairedir. Yıllardanberi bir fasit daireden çıkıp ötekine girdiğimden, bu beni hiç rahatsız etmez, çok rahatsız olduğum zamanlar oturup biraz çalışırım, daha çok rahatsız olursam resim bile yaptığım olur, bu yüzden pek sık ol­ masa da arasıra resim sergileri açarım. Çoğu kim se benim ne iş yaptığımı bilmez, m imarlar beni daha çok ressam zannettikleri için mimarlığımı ciddiye almazlar, ressamlar da mimar olduğumu bildikleri iç in ressamlığımı ona göre alırlar; bir koltuğa iki karpuz sığdırmanın keyfi içinde öteki koltuğum boş kalmasın diye ona da yazarlık sıkış- tırmışım dır, tabii yazarlarm benim yazarlığım ı na sil değerlendirdiklerini söylemeye bile lüzum gör müyorum,

— YANİ FAZLACA ME5GUL OLDUĞUN ANLATILIYOR

— Meşgul olm ak da lâf mı? Başımı kaşıyacak vaktim yok, bazan adam tutup başımı kaşıtmayı bile düşünüyorum. Eğlence hayatım hiç yok, bir iki defa sinemaya gideyim dedim, yanlış film lere büet ala ala; altlı üstlü sinemalarda biletim elim ­ de, yanlış yerlere gire çıka; ondan bundan lâf işi- te işîte artık sinemaya da gitmez oldum; futbol maçına yirm i sene kadar evvel gitmiştim, maç bitiminde dışarı çıkarken C İD D İ bir ezilm e tehli­ kesi geçirdim, ona da gitmiyorum.

— PEKİ NEREYE GİDERSİN?

— İşten çıktıktan sonra, akşam lan çoğunluk­ la Beyazıt’taki kahveye giderim , buraya Çınaraltı derler, ama as/ında ulu bir kestane ağacıdır, hat­ ta mevsiminde çınar ağacı olm adığını hatırlatmak için altta oturanların kafalarma kafalarına vurur kestanelerini.

— KEDİLERİ PEK SEVDİĞİNDEN BAHSEDİLİYOR, ASLI

VAR MIDIR?

— Kulaklarına gitmesin ama, çok severim, kö pek gibi insana aşağıdan değil, yukardan bakarlar. Kedi bağımsız olmanın sembolüdür bence, bütün hayatı insanlarla burun buruna geçtiği ııalde ya­ kayı ele vermemiştir, arslan kaplan gibilerine bi­ le boyun eğdirmiş olan insanoğlu kediye daha bo­ yun eğdiremedi, hiç bir sirkte m arifet yapan ke­ di görmedim. Bütün tarihi boyunca bağımsız ya­ şamayı önünde sonunda becermiş bir Milletin in­ sanı Olarak kedileri sevmem şaşılacak bir olay değil.

Kadınlar gibi, günlerinin büyük bir kısmını tuvalet yaparak geçirirler, üstelik dedikodu da yapmazlar; kedilere çok masraf etmişimdir, ama bana bunu fazlasıyla ödediler, bir hayli kedi res­ mi sattım.

— BAJKA SEVDİĞİN HAYVAN VAR MI?

—İnsanın hayvanı hariç, bütün hayvanları se­ verim, ama sevgiye ihtiyacı olmayan bazı hayvan­ lar vardır, meselâ çakal, sırtlan, leş akbabası, tim sah bunlardandır; zaten onlar da kimseyi sevmez ler, tabii börtü böcek cinsinden olanlardan hiç bahsetmiyorum, onları kimse sevmez.

— BOS VAKİTLERİNDE NE YAPARSIN?

— Boş vaktim olmadığını biraz evvel söyle­ dim; kendi kendimi bile randevuyla kabul ettiğim oluyor. Zaten Türkiye’de randevucular hariç, ran­ devusuna sadık kini kaldı ki?

— DOĞRUSUNU İS T E R S E N BEN BU GÜN­ LÜ K Y A Ş A N T I A N L A T IM IN D A N P E K B tR ŞEY AN LAM AD IM , O KU YU C U LARIN DA K AFALAR I K A R IŞ A C A K G A LİB A BtRAZ.

— Okuyucuların kafasını karıştırmak için o kadar çok gayret sarfedilivor ki benim de bu çor­ bada biraz tuzumun olmasına kimse ses çıkarmaz herhalde.

— GÜNÜNÜ NASIL GEÇİRİRSİN?

— iğneden iplik geçirir gibi geçiririm . Zaten günümün büyük bir kısmı kaybetmediğim halde kaybettiğimi sandığım şeyleri aramakla geçer. Bu öyle bir aramadır ki, eğer bir ŞE Y arasaydım, mutlaka bulurdum. Kafam daima bir şeylerle meş gul olduğu için, ya para cüzdanımı koyduğum ce- binıden başka cebimde ararım, ya telefon eder­ ken not defterim i orada bırakır giderim, bunlar ufak tefek sıkıntılarımdtr.

— BU KONUŞMA SANATÇILARIN GÜNLÜK YAJAMINI

SAPTAYACAK BİR DİZİNİN İLKİ, ¡Si BİRAZ DA 8U

YÖNDEN ALSAK.

— Ben sanat sanat diye göğsünü bağrını döve döve dolaşanlardan hiç hoşlanmam, bu sevginin çoğu yapmacık, etrafa gözdağı verme İsteğinden doğuyor. Zaten böyleleri sonunda ya para getiren bir işe kapılanıp sanatı bırakıyorlar, ya da sanal onları bırakıyor. Ben sanatı «sanat yapmak» için yapmadım hiç, onun için de sanatçı görüntülerine hiç mİ hiç girmedim; sarhoş olm adıkları halde

sarhoş taklidi yapanların, tavşan uykusuna yat­ mış gibi, akılları haslarındayken orijinal sanatçı rolü oynayanların gönüllerinde yatan arslam bili­ rim, çoğunun çekmecesinde ilerde alacakları ara­ banın direksiyon eldiveni gizlidir. Sanat sanatçı­ yı, sanatçının sanatı yaşattığı kadar yaşatır. Nasıl bayat yumurtayla mayonez olmazsa, içtenlik ol­ madan da sanat olmaz, zaman her şeyi siler süpü rür. Bundan çok değil otuz kırk yıl evvelki sanat almanaklarım insan bir karıştırsa, o zamanın meşhur sanatçılarının bir tekine bile bugün rast­ lanmadığını görür, şaşırır.

Sanatçı olarak yaşantıma gelince, bunun hiç­ bir özelliği olm adığını sanıyorum. Zamanımın ço ğu ev dışında geçer; yorucu bir günden sonra, İs ­ tanbul’da insanın kafasını dinleyip oturacağı bir

KİTAP...

KİTAP...

ROMAN.

Atillâ ÖZRIRIMLI

Melekler Körfezi, Max Gallo, Çev. Ay­ dın Emeç, Yaygın Kültür Ortaklığı, 536 s.. 40 Hra.

-Max G allo’yu Türk okuru «İk tid ar Çarkı»ndan tanıyor. Bu ilk romanında Gallo Avrupa’da faşizmin yükselişini ve, çöküşünü anlatıyordu. Max Gallo bir ta­ rihçi. Ama tarihsel gerçeği roman yoluy­ la vermenin daha doğru olacağına ina­ nıyor. Edebiyatı seçmesinin nedeni bu.

-Melekler K ö rfez i» bir üçlünün ilk kitabı. 1890-1919 yıllarıyla sınırlanmış, İkinci romanın zaman dilim i 1920-1944; Uçüncüsünün ise 1944-1974. Bundan da anlaşılacağı gibi belirleyici nitelikleri iki biiyük dünya savaşı olan belli tarihsel kesitleri konu alıyor Max Galio. Nitekim «M elekler K örfezı»n de N ice kenti çevre­ sinde değişen bir çağın sancılarını, 1. Dünya Savaşı’na gidişi sergiliyor.

Üç Piemontelinin, İtalyan Revelli kar­ deşlerin iş bulmak için N ice’e gelişleriy­ le başlıyor roman. Gallo bir ilişkiler bü­ tünü içinde işlediği kişilerinin serüven­ leri aracılığıyla ele aldığı dönemi değer­ lendirirken romanın gereklerine sırtını dönmüyor. Tarihsel gerçeği roman gerçe­ ğine ustaca yediriyor.

ŞİİR:

Doğan HIZLAN

Cehennem BIzIz. Erol Çankaya, Bilgi Yayınevi, 15 lira.

«Ateş hattına sokulmayan şiir boşu­ na yazılm ıştır.» E rol Çankaya ilk şiir kitabıyla, sorunu şiirde eriterek söyle­ me yolunu yeğlemiştir. Çankaya’nın şiir­ lerinin özelliği slogan şiir kavramından uzaklaşmasındadır. 1953 doğumlu şair, kendi kuşağının yaşadığı çalkantıları, ka­ tıldığı toplumcu kavgaları, sarsıntıları düzyazıya özgü bir açıklık ama şiire öz­ gü mısra ve im ai örgüsüyle sunmakta­ dır.

Çankaya, kendinden önceki kuşağın bakıp ta yansıttığı şiir malzemesine —söz gelim i bir İstanbul’a, bir kasabaya— genç kuşağın bakışını getiriyor. Diliyle, yapısıyla yer yer ustalığa yaslanmamış ama buna karşılık yalınlığın gücünü ta­ şıyan bir şiir. Sevdanın da, mücadele­ nin de, çarpışmanın da başka bir deyim­ le silâh gücü kadar sevginin de insanda, şiirde gerekli olduğu ilkesini biliyor.

Çankaya için şiir Oır bildin değil oy­ sa bir bildiride söylenecek sözleri çok da­ ha etkin bir araç olarak kullanılacak iş­ levi taşıyor. «İş te şair —Bedelini ödemiş acıyla— Kan kusar gibi yazdığı sözler önünde —B ir kez daha durup hayata secde ediyor.»

Genç kuşaktan bir şairin, toplumcu şiin , şairin toplumdaki işlevini ortaya koyması, ayrıca özle şiir duyarlığım bi­ reşime kavuşturmanuı başarılı örneği.

İNCELEME (

Konur ERTOP

Klâsik Divan Şiirim i* Rüştü Şarriağ, İnkılâp ve Aka 416 s., 30 Hra.

Divan şiirim iz Tanzımattan beri tar­ tışma konusudur. Çok sert eleştirm eler de yöneltilm iştir, -9'-azlıkla ve ipe-sa- pa gelmeyecek yolda .savunanları da ol­ muştur. Yüzyılım ızda o edebiyatı en ba­ şarılı biçimde inceleyen araştırmacılar yetişmiştir: Fuat Köprülü, Agah S ırn Le- vend, Abdülbaki Gölpmarlı...

Şardağ’m kitabı Divan şiirim özellik­ le içeriği ve estetiğiyle tanıtmayı amaç­ lıyor. Örneklerin ince zevkli bir sanatçı­ ya yakışırcasına seçildiğinde kuşku yokt Ama bu, indeksi, İçindekiler çizelgesi bi­ le bulunmayan kitabın, yeterli bir açık­ layıcı kılavuz olduğunu söyleyemeyiz. Çardağ’ın «sözcüklerin cümbüşü», «r in t­ lik, babacanlık» gibi konularda söyle­ dikleri, yüzeyde kalan, üstelik nesnel­ likten, bilimsellikten uzak şeylerdir. Gü­ nümüz diliyle söyleyişlerde de savrukluk­ lar hattâ yanlışlar bulunmaktadır. «Bûs-i kenar»ı «yar dudağını öpm ek» diye çevir­ mesi burada anabileceğimiz yanlışların­ dan yalnız biridir. Doğrusu, «öpüp ku­ caklama» olmalıydı...

i_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ __ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

yer artık kalmadığından, kafasını dinleme ümidi­ ni çoktan yitiren bir insan ne yaparsa, ben de onu yaparım: Oturup akşam yemeği yediğim, içkimi içtiğim yerlerde radyoyu daha az açmaları, daha az gürültü etmeleri için verdiğim savaştan yenik çıkınca, artık kaderime razı oldum. Bir iki tanıdı ğım gelip avaz avaz haykırarak konuşmaya çalış­ madığım zaman, bulunduğum yerde yanımdaki bir kitap yahut dergiyi açıp okurum. Okumaya alışmamış bir toplumda bu etrafi elbette rahatsız ediyor; hatta bu yüzden birkaç kere lâf işittiğim bile olmuştur, bir seferinde birisi «um um i» yerler de okumanın «a yıp » olduğunu söylediydi (2 ), utancımdan yerlerin dibine geçmiştim. Bir zaman lar Beyoğlu’nda sabaha kadar açık kahveler oldu

(Devam ı 9. Sayfada)

«

içte ve dışta

sanat dünyası

• Yaşar Kem al Paris’te, Gallim ard’la romanları konusunda yapılan hazırlıkları görüştü. 1976 so­ nunda Orta Direk romanı Joseph Kessell’in ön­ sözü ile yayımlanacak. Gallimard yayınevi bun­ dan böyle her yıl Yaşar K em al’in bir romanım ya yımlarken, bir önceki kitabını da cep kitapları di tisinde yeniden basmayı programlaştırmış olu­

yor. Ayrıca Atina’daki Papirüs Yayınevi de ilk olarak tnce M em ed’i yayımladı.

• Lütfü Özkök İsveç Film Enstitüsü adına İspan ya’ya gitti. Sanatçı, Lorca’nın ailesiyle görüşüp, köyünü, evini gezerek, büyük ozanın yaşamı üze­ rine bir film hazırladı. Film , Lorca’mn öldürülü­ şünün 40. y ılı nedeniyle çekildi.

• Cengiz Bektaş, Bedri Rahmi ile İlgili bir ki tap hazırladı. B ir inceleme değil bu. Kitapta Bed r i Rahmi ile değişik zamanlarda yaptığı söyleşüer yer alıyor

• Merhum Özdem ir Altan ve arkadaşlarının özel çabalarıyla ilk kişisel sergisini ancak 72 yaşında geçen yıl açabilen, ince güzelliklerin ressamı Mah mut Cüda, şu sıralar «Y en icilik Akım ının Kay­ nakları, K olları ve Estetik Ö zlem leri» adlı bir ki­ tap üzerinde çalışıyor.

• İstanbul Sanat D em eği de bir lokale kavuşu yor. Dem eğin lokali önümüzdeki pazartesi günü saat 20'de açılacak. Sıraselviler’de, eski Sinema- tek’in yerinde.

4* Extern Kültür M erkezi bu yıl da 60 program- hk bir sanat-kültür çalışmaları düzenledi. Sergi, konferans—konuşma, söyleşi, açık oturum ve kon serlerden oluşan program ekimde başlayacak. • — Çekof'un ünlü oyunu Vişne Bahçesi, bir sü­ redir tanınmış İtalyan Piccolo Tiyatrosu tarafın­ dan Paris’te Odéon Tiyatrosu'nda oynanmakta. İtalyanca oynanmasına karşın, mevsimin ilk unu tulmaz sanat olaylarmdan biri sayılıyor. Oyunu G iorgio Strehler sahneye koymuş.

• — Bizde de «Bananas, Bananas» ve «200 Y ıl Sonra A şk » adlı film leri gösterilm iş bulunan ta­ nınmış Amerikalı oyuncu—yönetmen W oody Al* len’m geçen y ıl B roadw ay’de epey tutulan oyunu «İkim ize B ir A sp n n » de şu sıralar Paris’te can­ landırılıyor. Kendini Humphrey Bogart’a benze­ ten bir garibanın öyküsünü anlatan oyun salık ve rilen yapıtlar arasında.

• — Operayı ve özellikle Wagner’i sevenler için kaçırılmaması gereken, ama ancak dışardan edini­ lebilecek bir dizi plak yayınlandı Alm anya’da Bayreuth Şenliği’nin büyük şarkıcıları. 30 cm. lik sekiz plaktan oluşan bu diziyi ünlü Alman firm a­ sı Deutsche Gramophon çıkarmış.

• — Misk gibi güzellik kokan film i «Kaduı K o ­ kusu» gibi, İtalyan Kültür Derneği getirtmezse görmeyi aklımızın kösesinden bile geçiremeyeeeği m iz büyük İtalyan yönetmenlerinden Dino Risi’ ııin 961’de çektiği «Z o r Bir Y aşam » şu anda Pa­ ris’teki talihlilere gösteriliyor. Alberto Sordi ile Lea Massari’nin harika oyunlar çıkardıkları fü min Bertolucci’nin tartışmalara konu olan başya­ pıtı «1900»le aynı günlerde gösterilm esi eleştirmen lerce güzel bir rastlantı sayılıyor.

• — X IX . yüzyü İngiliz şiirine büyük yenilikler fetiren, ama kısacık yapıtı kendi ülkesinde bile ozanın ölümünden otuz yıl sonra, 1918’de yavanla­ nan Gerard Manley — Hopkins’in notları, günce­ si, mektupları Fransızcaya çevrildi. H. Bokanovs- k i’yle Louis — René des Foréts’nin çevirdikleri Carnet—Journal— Lettres üçlüsünü 10/18 dizisin­ de bulabilirsiniz.

EN Ç O K SA TA N

K İTA PLA R ...

Aşağıda sunulan liste İstanbul’un çeşitli semt lerindeki ldtapevlerinin satışlarına dayanılarak düzenlenmiştir.

1. Bal Tutanlar, Erol Toy, May

2. Şiirler, Bülent Ecevit, Kendi yayım 3 Tek Başına, Harold Robbing, Altın Kitaplar 4. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez, Aziz Nesin, Ka­ ratecin

5. İstanbul’da Elli Yıllık önem li Olaylar, Bas»- retçı Ali Bey, Sander

fiB a n ş Adlı Çocuk, Sevgi Soysal, Bilgi

7. Bermuda Şeytan Üçgeni Esrarı Çözüldü, Lawrence Darin, Örek

8. Halnler Tatil Yapmaz, Robert Ludlum, Hür­ riyet

9. Şike, Joseph H eller, Yaygın Kültür Ortaklığı 10. Karasevdam Anadolum, Fikret Ot.yam, Çağ­ daş.

(2)

CİHAT BURAK

(P.aş tarafı 6. Sayfada) ğunu. yararların, şairlerin çoğunun buralarda top landığmı, okuyan insana buralarda başka türli) bir itibar gösterildiğini de hatırlıyorum, ve TÜ K E T tM K E R V A N I topluluğuna bu kadar kısa zaman da bıı kadar yaklaşmış olmanın sevinciyle gözle rim yaşarıyor adeta; her mahallede bir milyoner İsterim diye gümbür gümbür göğsünü dövenler her mahallede bir m ilyoner yaratamadılarsa, bu onların kabahati değildi, Türkiye’nin her mahalle de bir milyoner yaratma gücünde olmayışınday dı kusur; her mahallede bir milyoner yaratamadı lar, ama daha beterini yarattılar, küçücük dükkâ nının içinde milyoner olmak için her türlü alçak lığı yapacak kadar yozlaşmış, hırstan gözü dön­ müş m ilyoner fid elerl’nden oluşan bir toplum ya­ rattılar; ekonomi uzmanları ne der bilmem, ama bu işin uzmanlarının m arifetlerini her gün gazete lerde okuyor, daha küçüklerlnlyse adım başında görüyoruz; işte gündelik hayatım bunları göre gö­ re, bunlara karşı hiç bir şey yapamamanın sıkıntı sı içinde geçer, ertesi gün aynı sıkıntıları yaşa­ mak için kendimi evime atarım.

- ÇOK HIZLI BİR HAYAT TEMPOSU DOĞRUSU!

— Evet, o kadar hızlı bir hayat temposu kİ, bu H A Y A T ’a tempo tutmaktan başka bir şey gel­ miyor elimden, resim filan yapışım da bu yüzden olacak herhalde; başka yapacak işi olm adığı için resim yapan sosyete hanımlarının dışında, işi tı­ kırında, aklı başında, kazancı yerinde olup da re­ sim yapan var m ı hiç? Üç bisiklet tekerleğinin üs tüne oturttuğu arabasında salatalık soyup satan aklı başında bir vatandaş, bir memurun ya da sa natçının kazandığının birkaç mislini kazanıyor, hem de yarısı kadar bile çalışmadan; eline aldı­ ğı bir şişe viskiyi yüz kişiye yirm işer liradan sa­ tıp bir şişe viskiden bin sekiz yüz elli lira kaza­ nan tombalacı kadar bile itibarı yoktur sanatçı­ nın Türkiye'de; heykelleri kırılır, kaldırılıp bir kö şeye atılır, resim leri parçalanır, kimse aldırmaz; aldıranlar devede kulak gibidir. Oysa bir toplumun okunan kitabıdır sanat. M ısır uygarlığından tutun da OsmanlIlara kadar dünyayı titretm iş BÜYÜK adamların hiç biri ortada yok şimdi, eğer sanatçı olmasaydı ne Ramses’i tanırdık, ne de Kanun) Sultan Süleyman’ı; İnsanlığı insanlık olarak orta­ ya koyan, sanatçının akılalmaz çabasıdır Mike- lani’ın Sikstin kilisesinde gösterdiği gücü, Sinan' m o akılalmaz güzellik ve görkemdeki işlerini haıı gi tüccar, hangi milyoner, hangi devlet adamı mey

dana getirebilirdi? Bizde neden dünya çapında sa natçı çıkm ıyor diye soranlar, kendi kendilerine asıl şu soruyu sormalıdırlar; «T ü rkiye’de dünya çapında sanatçı çıkması için ben ne yaptım ?«.» Hiç bir şey yapmadıklarını göreceklerdir. Stad­ yumlara yüzbinlerce hayatı doldurmak için har­ canan paranın, gayretin binde biri kalıcı değer ta şıyan işlere harcansaydı, Türkiye'den de dünya ça pında sanatçı çıkardı hiç şüphesiz; m illete, baş­ kasının elindeki musluğa su getiren hortumu taşı­ mak düşüyor hep.

- GELECEKTEN ÜMİTLİ DEĞİLSİN GALİBA?

— Yok, tam tersine, çok üm itliyim , o kadar ümitliyim kİ, bugün har vurup harman savrulan değerlerin kıym etini anlayıp onları kurtaracak onaracak; bu işleri yapmak için çaba sarfedecek; hatta akılalmaz bir vandallıkla ortadan kaldırılan, çalman çırpılan sanat eserlerim izi, yıkılan eski ahşap mahalleleri, her birisi birer anıt olan m e­ zar taşlarını, kitabeleri arayıp bulacak, yerlerine koyacak, hatta ortada olmayanları yeniden yapa­ cak insanlar yetişecek; yoz politikacının elinden ya kasım kurtarabildiği gün, Türk M illeti, bütün ta­ rihi boyunca gösterdiği dinamizmi gösterecek, eğer bu arada silinip gidenler ortada b ir şey bira kırlarsa tabii,

- HOŞÇA KAL

— Sen de hoşça kal.

22 Eylül 1978 Çarşamba, Cağalogla. 1. Küçük İnsanlarla uğraşmanın ne kadar yo­ rucu olduğunu, onlarla uğraşmak zorunda kalan­ lar bilir. Çalıştığım yerde nisbeten huznr içinde bulunduğum küçük oda da büyüklük delisi bfr küçüğün kurbanı oldu. Kendisini, yaptığı işi daha önemli gösterebilmek için odayı yıktı, ben de or­ tada kaldım.

2. B ir gün kafamda olgunlaşmış bir konuyu yazmak için Çemberli t aş Sineması’mn altındaki muhallebiciye gitmiştim; bir sütlaç söyleyip yazı­ yı yazmaya başladım; dükkân oldukça tenhaydı, fakat garson musallat olda, ikide bir gelip başka bir şey İster misiniz diye sornyor, İstemem diyo­ rum, yine geliyor; sütlaç olduğu gibi önümde du ruyor oysa. Nihayet dayanamadım, yazmak ya­ sak mı yahu; neden ikide bir gelip rahatsız edi­ yorsun? dedim. Ama bayım, dedi, burası muhalle­ bicidir, burada yazıp okunmaz. Allah belânı versin dedim içimden, parasını suratına atar gibi verip çıktım.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bundan başka varılan mühim neticelerden birisi de âbidenin bazı bilginler tarafından ileri sürüldüğü gibi dört muazzam ayak üzerinde yük- selen bir

(Apostel) imparator mozolesi. Fakat en çok kul- lanılan Justinien devrinin hususiyeti ve V inci asırda şeklini bulan, kubbeli bazilikadır. İsminden de anlaşılacağı üzere,

Ankara Devlet Konservatuarı eski Rejisörü Cari Ebert tarafından sahne tekniği bakımından lüzumlu görülerek yaptırılan değişikliklerle bu günkü şeklini alan tiyatro-

Mitologiye ait bir mozayik - Roma devrine ait bir binada bulunmuştur... III - IV üncü yüzyıl Antakya civarında

Bunlar, hastahane inşaatı ve tesirleri hakkında sadece bazı umumî mülâhazalardan ibarettir ve bi- ze, hastahane inşaatının mütemadiyen yeni yeni me- seleler arzetmesini

Muhtelif memleketler hastahane'crinde, îon zamanlarda tatbik edilen vc yazıda bahsi oe«en, di|inda tesis edilen, bir hücredeki elektrik menbnından, katı nakit « l l i p s e

Bütün bu pencerele- rin pervazları çimento ile yapılmış olduğu gibi camları da sabittir ve yalnız içerdeki havanın icab ettiği zamanlarda de- ğiştirilmesi için

Halkâr yalnız bir çeşit değildir. Bunun gerek tersim tarzı ve gerek az boyanmaları itibarile muhtelif şekilleri vardır. En çok gördüklerimiz resim ve yazıların