AKP tarafından hazırlatılan “demokratik ve sivil anayasa” ile; Vatandaşlarımızın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı kaldırılıyor. Yeni orman kıyımlarına, orman yağmalarına ve orman yangınlarına davetiye çıkarılıyor.
60. Hükümetin “Demokratik ve Sivil Anayasa” adı altında ortaya koyduğu kapsamlı Anayasa taslağına ilişkin tartışmaların oldukça dar alanlarda ve birkaç madde üzerinden sürdürülüyor olması, örgütlerimizce kaygıyla karşılanmaktadır. Oysa, henüz resmen kamuoyunun bilgisine sunulmamış ancak dolaşıma açılmış yeni anayasa taslağında çevre sorunları, doğa koruma, ormancılık, toprak kullanımı, tarım ve hayvancılık, madencilik, kıyılarımız vb. doğa ve kültür varlıkları birer mala ve doğal “kaynak”a dönüştürülmüş ve piyasa ekonomisi devlet ideolojisi haline getirilmiştir. Söz konusu değişikliklerin hemen tamamı geri dönüşü mümkün olmayacak yıkımlara zemin hazırlayacak içeriktedir. Bu Taslak, 1982 Anayasası’nın mantıkî bir sonucudur.
Yaşama hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı olmaktan çıkarılmaktadır. 1982
Anayasasında bile bir “insan hakkı” olarak yer alan “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı”, “sağlık ve konut hakkı”na taslak metinde yer verilmemiştir. Devletin çevre sorunlarını önleme konusundaki yükümlülüğü “en üst düzeyde koruma”, “çevre kalitesini iyileştirme”, “sürdürülebilir kalkınma” gibi son derece soyut ve tartışmalı
kavramlarla hasıraltı edilmiştir. çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin, olanaklarının elverdiğince tedbir almasını gerektiren konular olarak düzenlenmiştir. Kısacacı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkı mevcut hükümetlerin uygun göreceği kadar sağlanacaktır. Bu hakların yargı organları önünde kullanılması olanağı da böylece kısıtlanmaktadır. Ayrıca bu taslakta, tarım alanları ile meraların korunmasına, erozyonun önlenmesine, çiftçinin desteklenmesine yer verilmeyerek sosyal devlet ilkesinden uzaklaşılmıştır. Aynı zamanda, “kalkınmacılık” amacını yücelten sermaye birikimi amaçlanmakta, özgürlükler ise “yönetişim” maskesinde otoriter bir rejime feda edilmektedir.
1982 Anayasası’nın 169. ve 170. maddelerine karşılık gelen Taslaktaki 131. madde ile, 1982 Anayasası’nın bütün olumsuzlukları korunurken, orman yıkımlarına ve yağmasını zemin oluşturacak yeni hükümler eklenmiştir. “Bilim ve fen bakımından” orman sayılmama gibi muğlâk ifadeler korunurken, “orman niteliğini yitirme” durumu ile ilgili tarihsel sınır 31.12.1981 tarihinden 23.07.2007 tarihine çekilmektedir. Böylece son 26 yıl içinde “orman niteliği” kaybettirilmiş yaklaşık 3,5 milyon dekar orman arazisi 2B uygulamasına konu edilebilecek ve artık “orman” sayılmayabilecektir.
Taslakta öngörülen 131. madde dikkate alındığında;
* Devlet ormanları yerli ve yabancı özel girişimcilere işlettirilebilecektir. Bu durum ormanların özelleştirilmesinin ilk adımıdır.
* “Orman” sayılmayabilecek yerlerin kapsamı daha da genişletilmektedir.
* Öte yandan 169. maddede belirtildiği gibi “orman” sayılan yerler “orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmediğinde”, yalnızca ormanların içinde yerleşik köylerdeki yurttaşlarımıza değil herkese satılabilecek ve bu kişiler satın aldıkları bu gibi yerleri tarım dışı amaçlarla da kullanabilecektir. Böylelikle ormanları yok edip tarım arazilerine ve yerleşme yerlerine dönüştürenler affedilecektir.
* Ormanların tahrip edilmesine yol açabilecek siyasal propaganda yapılmasına olanak sağlamaktadır.
* Ormanları tahrip edip yağmalayanlar bu taslakla affedilmiş, satış ve devir önceliği tanınmakla; orman yağmacılığı ödüllendirilmiş olmaktadır.
* Bugüne değin yapılabilen orman sınırlarını belirleme ve tapuya tescil çalışmaları büyük ölçüde geçersizleşebilecek, mülkiyet kargaşası artabilecek ve bu nedenle de, “orman” sayılan alanların etkili biçimde yönetimi tümüyle
*Ormanlarımızın içinde ve bitişiğinde yaşayan yoksul yurttaşlarımızın korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesine yönelik devletin ödevleri anayasal dayanaktan yoksun kalacaktır.
Kısacası “orman” sayılan alanları tarım arazilerine ve yerleşme yerlerine dönüştürme eylemleri özendirilmekte ve süreklilik kazandırılmaktadır. Anayasa taslağıyla, ormanlara yönelik olumsuz politikaların sürdürüldüğü
anlaşılmaktadır. Oysa insanlığın geleceği için yaşamsal işlevleri olan ormanı ekosistem olarak görmek, toplumun ortak değeri olarak algılamak gerekir.
Başlıklar halinde saydığımız kaygıların tüm yurttaşlarımızı ilgilendirdiğini, tartışılmaya değer olduğunu düşünüyor: Halkımızı haklarına, ormanlarına, topraklarına, sularına, kıyılarına; kısacası tüm doğa ve kültür varlıklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Uzmanlık alanımızda çalışmalarımız yürütüyor, doğa ve kültür varlıklarını korumayı temel alan; demokratik, sosyal bir anayasayı birlikte yapmak için kişi, kurum ve kuruluşları göreve çağırıyoruz.
Saygılarımızla…. 3 Ekim 2007, çarşamba
KIRSAL ÇEVRE ve ORMANCILIK SORUNLARI ARAŞTIRMA DERNEĞİ TARIM ORKAM-SEN
EKOLOJİ KOLEKTİFİ
ÇEKÜL VAKFI Ankara Temsilciliği AGACLAR.NET
İSTANBUL BAROSU
DOĞA KÜLTÜRÜ DERNEĞİ
ORMANCILIĞIMIZDA BİRLİKTE YÜRÜYÜŞ TMMOB PEYZAJ MİMARLARI ODASI
TMMOB çEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI TEMA Ankara Temsilciliği
OR-KOOP
TÜRKİYE GENÇLİK FEDERASYONU EKOLOJISTLER.ORG
DOĞADER