Türkiye’de bu yaz binlerce dönüm orman, içinde yaşayan yüz binlerce canlıyla birlikte yok oldu. Orman köylerinde yaşayan yüzlerce insanın yaşamı karardı. Yok olan ormanlar karşısında hükümet üyeleri çelik zırhlı makam
araçlarının pencerelerinden nutuklar attı.
Çevre ve Orman Bakanı baktı; insanlarla doğanın bir arada yaşadığını unutup,ormanlarda yaşayan binlerce canlının yaşama hakkını bilmeden “bir insan öleceğine iki bin dönüm orman yansın” diyebildi. Korumanın neden
sağlanamadığı, yangına karşı gerekli ve yeterli araçların neden bulunamadığının cevabını hiçbir hükümet yetkilisi veremedi.
Geriye, griye dönmüş yüzlerce dönüm orman alanı, orman köylüsünün yarını için duyduğu umutsuzluk,kavrulmuş nar çiçeğinin külü, ters yüz olmuş bir kaplumbağanın çığlığı,bizlerin acısı kaldı..
Şimdi avcıların tarih yazdığı dünyada, av olanların tarihini yazma zamanı geldi.
Golfçülerin, rantçıların savaş çığlıkları, hükümetin yalancı gözyaşları içimizdeki ateşi alevlendirsin. İki şey yapmakla başlayalım. Birincisi, yanan orman alanlarının ranta mahkum olmasını engelleyelim. İkincisi orman köylüsünün yaralarının sarılması için çalışalım.
Hükümete sesleniyoruz:
Yanan ormanlar, orman vasfında iyileştirilsin. Geçim araçlarını yitiren orman köylüsüne ekonomik ve sosyal destek sağlansın.
Biz bu iki ıslıkla dünya barış gününde“doğayla barışın” diyeceğiz. Sesimizi çoğaltalım ve ormandaki fısıltıyı yeniden yaratalım.