• Sonuç bulunamadı

Ö Z E T "Devlet orman

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ö Z E T "Devlet orman"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ö Z E T

"Devlet ormanı" sayılan alanlar ve ormancılık düzeni, Türkiye'de, tarihin tüm dönemlerinde toplumsal, ekonomik ve siyasal amaçlarla kullanılmaya çalışılmıştır. Bu yönelim özellikle 1980'li yıllardan sonra iyiden iyiye kurumsallaşmış, AKP iktidarıyla birlikte de yeni boyutlar kazanmıştır. Siyasal iktidar, son olarak, şimdilerde "2A" sorununu gündeme getirmiştir, hem de tam da genel seçimlere birkaç ay kala ! Bu, "2B arazilerinin" satılmasından çok daha vahim sonuçlar doğurabilecek bir girişimdir: 6831 sayılı Orman Kanunu'nun, "2A" maddesi, "orman vasfını yitirmiş-tir" gerekçesiyle artık orman sayılmayan ve bir kısmı da işgal edilmiş yerleri değil, "orman" sayılan yerleri kapsıyor çünkü. Gerekçesi de bu kez "orman içi köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi". Bu amaçla, "orman olarak muha-fazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen" ve "... aksine tarım alanlarına

dönüştürülmesinde yarar" bulunan ormanlarımızın, artık orman sayıl-mayarak tarım ve yerleşme arazilerine dönüştürülmesi öngörülüyor; hem de devlet eliyle !..

Dayanağını 1982 Anayasası'ndaki 169 ve 170. Maddelerinin oluşturduğu bu giri-şim, gerçekte, 1984 yılında yürürlüğe konulan bir Yönetmelikle gündeme gelmiş, ancak, hemen hiç uygulanmamıştı. _imdiyse, Siyasal İktidar, 16 Mart 2007 tarihin-de yürürlüğe koyduğu bir Yönetmelikle;

-"orman" sınırları dışına çıkarılacak yerlerin i) orman bütünlüğünü boz-mayacak, ii) su ve toprak rejimine zarar vermeyecek ve iii) arazi kullanım yeteneği sınıflaması yönünden "Akdeniz, Eğe, Marmara, Doğu ve Batı Karadeniz Bölgelerinde I, II, III ve IV. sınıf , diğer bölgelerde I, II ve III. sı-nıf arazilerden olması koşullarını kaldırmıştır; - duyarlı yurttaşlarımızın orman yıkımına yol açan ya da açabilecek uygulamaların durdurulması için yargı yoluna başvurmasını olanaksızlaştır-mıştır;

- bu gibi yerlerin belirlenmesine yönelik çalışmalar sırasında ilçe yerine köy ve beldeler temel alınarak keyfi uygulamaların gözdelerden kaçırılmasını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır;

- "2A" uygulamasının hemen ardından artık "orman" sayılmayacak bu gibi yerlerde hemen "2B" uygulamasının yapılması koşulunu getirmiştir;

-3402 sayılı Kadastro Kanunu uyarınca üyeleri arasında yetkili orman mü-hendisi bulunmayan kadastro ekiplerinin 1987 yılından bu yana yaptıkları ve yapacakları orman kadastrosu çalışmalarının bu uygulamalara da da-yanak olmasını olanaklı kılmıştır;

- uygulamanın siyasal iktidarlarca yeni bir orman talanı olanağı olarak kul-lanılamaması için gerekli alt yapı koşullarının herhangi birisinin sağlan-ması öngörülmemiştir.

Böylece, ülkemizde, şimdi de;

- Anayasadaki ve Orman yasasındaki henüz "orman vasfını" koruyan yerlerin bile orman sayılmaması olanağının kapsamı genişletilmiş;

- bu doğrultudaki uygulamalar büyük ölçüde kolaylaştırılmış ve keyfileşti-rilmiş,

- yalnızca üzerlerindeki orman ekosistemleri yok edilmiş, işgal edilmiş "devlet ormanı" sayılan alanların değil, neredeyse tüm ormanlarımızın siyasal iktidarlar tarafından partizanca amaçlarla kullanılabilme olanakla-rı pekiştirilmiş,

(2)

önemlisi, kolaylıkla aşılamaya-cak tedirginliklere kapılmasına yol açılmıştır;

- 1980'li yıllarda olduğu gibi, anayasal ve yasal dayanakları da olsa, yurt içinde ve dışında çeşitli siyasal amaçlarla kullanılabilecek yeni bir köy/köylü göçürme tartışmasını gündeme getirme fırsatı yaratılmıştır.

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, tam da ilgili Bakana "Yılın çevrecisi Ödülü"nün (!) verildiği bir günlerde, 16 Mart 2007 tarihinde yürürlüğe koyduğu "6831 Sayılı Orman Kanununun 2 nci Maddesinin (A) Bendine Göre Orman Sınır-ları Dışına çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik", uygulaması durdu-rulamadığında aşağıdaki ormanSınır-larımızın da "orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına

dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu" yerlerden sayılması olasıdır. Sayılmasın mı ?

Böylesi bir aymazlığa fırsat verilmemelidir. Bu değini, duyarlı davranıp gereğini yapmaya çalışacakların çabalarına katkıda bulunabilir umuduyla hazırlanmıştır. Duyarlı kişi ve kuruluşların nesnel değerlendirmeler yapabilmeleri için değinide yalnızca konuyla ilişkin kişisel yorumlara değil, hem 1984 ve 2007 tarihli yönet-meliklerdeki ilgili

maddelere ve bu maddelerde dikkat edilmesi gereken yaptırım-lara hem de 16 Mart 2007 tarihli Yönetmeliğe yer verilmiştir.

Anayasanın 44, 56 ve 169. Maddesindeki yaptırımlar açıktır:

-"Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, üretimin düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servet-lerinin azalması sonucunu doğuramaz."

-"Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez."

Ne yapılmasının gerektiği ve nelerin, kimlerle, nasıl yapılacağı sorularının yanıt-lanması artık, deyiş yerindeyse, insafınıza, aklınıza, bilginize, gönlünüze ve so-rumluluk anlayışınıza kalmıştır.

*** GİRİŞ

Ülkemizde "orman" sayılan alanların 212 milyon dönüm dolayında olduğu öne sürülmektedir. Tü-müne yakın bir kısmı devlet mülkiyetinde olan bu alanlar öteden beri hem siyasal iktidarların hem de arazi gereksinmesi içinde

olanların ilgisini çekmiştir. Deyiş yerindeyse, gözlerden ıraktaki bu alanlar çoğu zaman gönülden de ırakta kaldığı için olsa gerek, hem ormancılığımızda olup biten aymazlıklar hem de bu ilginin yol açtığı talancı düzenlemeler ve

uygulamalar, kolaylıkla kotarıla-bilmiştir: Sözgelimi, ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan yoksul köylülerin tarım arazisi ve yerleşme yeri, turizm yatırımcılarının ve vakıf üniversitelerinin tesis ve alt yapı yatırımları, beledi-yelerin çöplük alanı, sanayicilerin ve depremzedelerin arazi gereksinmesi çoğu durumda öncelikle "devlet ormanı" sayılan arazilerden karşılanmaya çalışılmıştır. 1961 Anayasası'nın ormanlarla ilgili 131. maddesi 1970'li yılların başında bu amaçla değiştirilmiş, 1982 Anayasası'nda da bu amaçlarla kullanılabilecek çok daha geniş kapsamlı yaptırımlara yer verilmiştir. Siyasal iktidarlar da her za-man bu anayasal olanaklardan yararlanma çabası içinde olmuş; bu doğrultuda hukuksal düzenleme-ler ve uygulamalar yapmıştır. Anımsanacağı gibi, 12 Eylül sonrasında yeni boyutlar kazandırılan bu hukuksal düzenlemeler ve uygulamaların kamuoyunda en çok bilineni AKP iktidarının 2003 yılın-daki "2 B

arazilerinin" satılması amacıyla Anayasayı değiştirmeye kalıışmasıdır. Oysa, "2B" uygu-lamalarına dayanak olan son yasal düzenleme, 1986 yılında çıkarılan 3302 sayılı yasayla gerçekleş-tirilmiştir. Ancak, 1982 Anayasası'na bile aykırı olan bu değişiklik ve yirmibeş yıldır süregelen bu doğrultudaki uygulamaların yol açabileceği ve de açtığı orman yıkımları ne ormancılık ne de or-mancılık dışı kamuoyunda gerektiğince tartışılmıştır. 2003 yılına

gelindiğinde ise bu uygulamalarla 6 milyon dönüm dolayında orman alanı, "orman vasfını yitirmiştir" gerekçesiyle artık "orman" sa-yılmamış, bir kısmı da orman yok edicilerinin, işgalcilerin insaflarına bırakılmıştır. Ne var ki, 1982 Anayasası ve Orman Kanunu'nda, uygulandığında çok daha büyük orman yıkımlarına yol açabile-cek bir başka yaptırıma daha yer verilmiştir. Her türlü kamusal varlığın satıcısı ve ülkemizin "pazar-lamacısı" olduğunu açıkça söyleyebilen AKP iktidarı, sonunda, yirmibeş yıldır gözlerden kaçan bu yaptırımın da ayırdına varmış ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesinin "A" bendindeki yaptırımların uygulanmasıyla ilgili Yönetmeliği, tam da genel

(3)

seçimler öncesinde yeniden düzen-lemiştir. Doğaldır ki bu düzenlemeyi de "pazarlamacı" ve "satıcı" şanını (!) pekiştirecek doğrultuda yapmıştır, hem de çevre ve Orman Bakanı'nın "Yılın çevrecisi" seçildiği günlerde.

Anımsanacağı gibi, çevre ve Orman Bakanı daha önce de 2003 yılında, "2 B" sorununu gündeme getirerek 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesinin "B" bendi uyarınca "orman vasfını yitirmiştir" gerekçesiy-le artık "orman"

sayılmayan arazileri satmaya, bu amaçla da Anayasada değişiklik yapmaya kalkış-mıştı. Ancak, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Ana Muhalefet Partisi ile ilgili demokratik kitle örgütlerinin yoğun karşı çıkışları, siyasal iktidarın "devlet ormanı" sayılan arazilerin talanına yol açabilecek bu kalkışmasını sonuçsuz bırakmıştı. Siyasal iktidar, ormanlarımıza yönelik yaklaşımını sonraki yıllarda da sürdürmüş; sözgelimi 6831 sayılı Orman Kanunu'nu bir kaç kez değiştirmiş, 3402 sayılı Kadastro, 2634 sayılı Turizmi Teşvik, 3213 sayılı Maden yasalarında değişiklikler yapmış, Ağaçlandırma Yönetmeliği'ni yeniden düzenlemiştir. 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesinin "A" bendinin uygulanmasıyla ilgili Yönetmeliği yeniden düzenlemesi de bu doğrultuda girişimlerinden birisidir.

Şimdi, gündemde, deyiş yerindeyse "2 A Meydan Savaşımı" vardır. Doğaldır ki, bu savaşımın da temel dayanağı hukuk olacaktır. Ancak, bu dayanağın güçlendirilmesine katkıda bulunabilecek bil-gilerin yeterince üretilmesi, tartışmaların gerektiğince yapılması da zorunlu olmaktadır. Başka bir söyleyişle, "2A", içeriği aşağıda sergilenir ve tartışılırken de görülebileceği gibi "2B"den çok daha karmaşık ve çok daha yıkıcı, çok boyutlu bir süreçtir: Öncelikle, bu sürecin tüm boyutlarıyla

kavra-nabilmesi, yöntemsel bir zorunluluktur. Tamam, "2B Savaşımı"nda Siyasal İktidarın girişimi sonuç-suz bırakılmıştır; ancak, bu yöntemsel gerek yeterince yerine getirilemediği için de kalıcı çözümler üretilememiş, üretilebilenlerin de yaşama geçirilmesi sağlanamamıştır. Bu nedenledir ki, sözü edi-len savaşıma katılan kişi ve kuruluşların kimileri, daha önce öne sürdükleriyle neredeyse tümüyle karşıt çözümlere destek verebilmiştir. "2A Savaşımı"nda bu olumsuzluğun aşılması gerekmekte, aşılabilmesi için de ayrıntılı ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel çözümlemelerin yapılması, bu amaçla uygun verilerin üretilmesi ve demokratik tartışma ortamlarının

oluşturulması zorunlu olmaktadır. Açıktır ki, orman ve tarım ekolojisi, ekonomisi, hukuku ve siyaseti alanında etkinlikte bulunan bilimci, araştırmacı, uygulamacı ve kırsal çevre gönüldaşları akıl, gerektiği gibi iş ve güç birliği yapmadıklarında bu zorunlulukların yerine getirilebilmesi, büyük ölçüde rastlantılara kalabi-lecektir. Bu durumda da, deyiş yerindeyse, yine "atı alan Üsküdar'ı geçebilecektir." Geçememelidir. Bu değini bu isteğin bir ürünüdür ve "2 A" sürecinin tüm boyutlarıyla kavranabilmesine katkıda bulunmak amacıyla hazırlanmış, hazırlanırken de gereğinin gerektiği gibi yapılacağına inanılmıştır.

HUKUKSAL ÇERÇEVE

Siyasal iktidar, 16 Mart 2007 tarihli Resmi Gazete'de "6831 Sayılı Orman Kanununun 2 nci Maddesinin (A) Bendine Göre Orman Sınırları Dışına çıkarılacak Yerler Hakkında Yönet-melik" adıyla bir yönetmelik yayımlamıştır. Bu yönetmelik, gerçekte, 1984 yılında "6831 Sayılı Orman Kanunun 2 nci Maddesinin (A) Fıkrasına Göre Orman Sınırları Dışına çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik" adıyla çıkarılan yönetmeliğin yeniden düzenlenmiş

biçimidir. İki Yönetmeliğin de hem anayasal ve yasal dayanakları hem de kamuoyuna açıklanan temel amaçları büyük ölçüde aynıdır: Amaç maddelerine bakılırsa, iki Yönetmelik de;

"devlet eliyle ihya edilerek kısmen veya tamamen orman içi köyler halkının yerleştirilmesi maksadıyla, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu anlaşılan yerlerin tespit edilmesi ve orman sınırları dışına çıkarılmasına ilişkin usul ve esasları..." düzenlemeyi amaçlamaktadır. Yine, iki Yönetmelik de 1982 Anayasası'nın 169 ve 170. maddeleri ile 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesinin "A" beninde yer verilen yaptırımlara dayanmak-tadır. Bilindiği gibi 1982 Anayasası'nın;

i) 169. Maddesinin üçüncü bendinde;

"Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine ta-rım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler(in)...dışında or-man sınırlarında daraltma yapılamaz." ii) 170. Maddesinin de birinci bendinde;

"...bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan

(4)

yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlan-masına tahsisi kanunla düzenlenir."

Yaptırımlarına yer verilmiştir. Bu gelişme üzerine 1983 yılında önce 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. maddesi bu yaptırımlar doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir. 2. Madde bu düzenlemeyle iki bende ayrılmış ve her iki bendin amacı "orman içi köyler halkının yerleştirilmesi veya bu amaçla değerlendirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bir ay sonra da 2924 sayılı "Orman Köylülerinin Kal-kınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun" çıkarılmıştır. "...nakline karar verilen orman içi köyler halkının yerleştirilmesi ve orman sınırları dışına çıkartılmış ve çıkartılacak yerlerin değer-lendirilmesi suretiyle, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi(ni)..." amaçlayan bu yasa-da da "Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyip aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar görülen..." yerlere gönderme yapılmıştır: Yasanın, 4. Maddesine göre;

"Orman içi köyler halkının yerleştirilmesi maksadıyla orman sınırları dışına çıkarılacak Hazine adına tescil edilip, Tarım ve Orman Bakanlığı emrine geçen yerler; iklim ve toprak yapısına en uygun tarım arazisine dönüştürülmek ve yerleşim yeri halinde düzenlenmek üze-re... ıslah ve imar...ihya edilir."

Öte yandan, 1984 yılında da "6831 Sayılı Orman Kanunun 2 nci Maddesinin (A) Fıkrasına Gö-re Orman Sınırları Dışına çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik" yürürlüğe konulmuştur. Hemen belirtilmesinde yarar var: Aralarında kimi anlatım farklılıkları bulunmakla birlikte, birbirle-riyle uyumlu olan bu düzenlemelerin "orman köylülerinin kalkındırılması" gibi ortak bir temel ama-cı bulunmaktadır. Ancak, hemen hemen hiç yaşama geçirilmeyen bu

düzenlemeler yürürlükteyken, 6831 sayılı yasanın 2. maddesi, 1986 yılında çıkarılan 3302 sayılı yasayla bir kez daha değiştirilmiş ve "A" bendi;

"Orman sayılan yerlerden:

A) Öncelikle orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıy-la, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde ya-rar olduğu tespit edilen yerler,...

orman sınırları dışına çıkartılır." biçiminde düzenlenmiştir. Böylece;

-"2 B arazileri için "orman içi köyler halkının yerleştirilmesi veya bu amaçla değerlendiril-mesi" koşulu kaldırılmış; - "2 A arazilerinin" de, ancak "öncelikle" ve "orman içindeki köyler halkının kısmen veya ta-mamen yerleştirilmesi maksadıyla"

değerlendirilmesi olanaklı kılınmıştır. Kolaylıkla kestirilebileceği gibi, izleyen yıllarda da, "2 A" neredeyse hiç uygulanmamıştır. Ancak, anımsanabileceği gibi, "2B" uygulamalarına ağırlık veril-miş ve "2 B arazileri" de bir süre "hak sahibi" sayılan köylülere satılmıştır. 2001 yılında ise 4706 sayılı çıkarılarak söz konusu satışların kapsamı geniş letilmişse de, bu düzenleme, 2002 yılında Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş; AKP iktidarı da, bu kez

Anayasayı değiştirmeye kalkışmıştır.

Yeniden düzenlenen "6831 Sayılı Orman Kanunun 2 nci Maddesinin (A) Fıkrasına Göre Or-man Sınırları Dışına çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik"in*(Ek 1) böylesi bir hukuksal çerçevenin bir bileşeni olarak ele alınması ve "devlet ormanı" sayılan arazilerin daraltılmasına yol açabilecek bir hukuksal olanak yanıyla tartışılması

gerekmektedir. TARTI_MA

Düzenlemenin tartışılması gereken dört temel boyutu bulunmaktadır. Ancak, öncelikle, aşağıdaki soruların yanıtlanması gerekmektedir:

-Tartışma konusu Yönetmeliğe dayanak olan Anayasal ve yasal yaptırımlara neden gerek du-yulmuştur ?

(5)

belirlenen usul ve esaslar doğrultusunda hemen hemen hiçbir uy-gulama yapılmamıştır ?

-1984 yılında yürürlüğe konulan Yönetmeliğin yeniden düzenlenmesine neden gerek duyul-muştur ?

İlk soruya iki bileşenli bir yanıt verilebilir: Orman içinde yaşayan köylü yurttaşlarımız çevrelerin-deki ormanlara çeşitli biçimlerde zarar vermekte, ormancılık çalışmalarının tekniğine uygun olarak yapılmasını güçleştirmekte, yer yer ve dönem dönem de olanaksızlaştırmaktadır. Üstelik, bu yurt-taşlarımızın bir kesiminin bulundukları yerlerde kalkındırılabilmeleri de olanaksızdır. Dolayısıyla, bu durumdaki yurttaşlarımızın;

(1) Çevrelerindeki ormanlara zarar veremeyecekleri ve bu ormanlardaki ormancılık çalışmalarını engellemeyecekleri, (2) kalkındırılabilmeleri olanaklı yerlere taşınması gerekebilecektir.

Ancak, her iki durumda da, bu yurttaşlarımızın yerleştirilmeleri için neden akla ilk olarak "Orman olarak

muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar gö-rülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler..." geldiği sorusunun yanıtlanması gerekmektedir. Sorunun yanıtı çok açıktır: Bu gibi yerler devlet mülkiyetindedir ve yukarıdaki gerekçelerle tarımsal üretim yapmaları ve yerleşmeleri için anılan

yurttaşlarımıza dağıtılması, daha doğru bir söyleyişle "yararlanmalarına tahsis edilmesi" kırsal egemenlere herhangi bir zarar vermeyecek ve dolayısıyla da siyasal olarak hiçbir tepkiye yol açma-yabilecektir çünkü. Böylece, Dünyada belki de ilk kez ülkemizde siyasal olarak kazasız belasız bir "toprak reformu" da (!) yapılmış olacaktır...

İkinci soruya verilebilecek yanıt da iki bileşenlidir: Yanıtın ilk bileşeni, bir bakıma, üçüncü soruya verilebilecek bir yanıtla da ilgilidir ve görece olarak daha karmaşık ve daha teknik içeriktedir: 1984 tarihli Yönetmeliğin 5. Maddesinde "Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen , aksine tarım alanlarına

dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler" tanımlanırken, bu yerlerin orman sınırları dışına çıkarılması durumunda;

i) orman bütünlüğünü bozmaması,

ii) su ve toprak rejimine zarar yermemesi ve

iii) bu koşulları sağlayan "devlet ormanı" sayılan arazilerin de "detaylı toprak etütleriyle arazi kullanma kabiliyet sınıflaması bakımından Akdeniz, Eğe, Marmara, Doğu ve Batı Karadeniz Bölgelerinde I, II, III ve IV. sınıf , diğer bölgelerde I, II ve III. sınıf arazi-ler"den olması Koşulları da sayılmıştır. Açıktır ki, bu koşullar, "orman olarak muhafazasında bilim ve fen

bakımın-dan hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerlerin" kapsamını hem yersel hem nitelik hem de genişlik olarak sınırlandırmaktadır.

İkinci soruya verilebilecek yanıtın ikinci bileşeni ise uygulamayla ilgilidir: 1980'li yılların ortasında Yönetmeliğin uygulanmasına yönelik çalışmalar başlatılmış, ancak, akıl almaz içerikte ve boyutta toplumsal ve siyasal tepkilere yol açmıştır. Yol açmıştır, çünkü, çalışmalara tersten başlanmış; önce, başka yerlere taşınacak köylerin belirlenmesine

kalkışılmış, üstelik bu yapılırken de öncelik, "bu-lundukları yerlerde kalkındırılmayacağı" düşünülen köylere verilmek istenmiştir. Ancak, bu köyle-rin belirlenmesi sırasında nesnel tekniklere başvurulmamış, ayrıntılı ekolojik, toplumsal ve kültürel sorgulamalar yapılmamıştır. Dolayısıyla, deyiş yerindeyse yer yerinden oynamış; kabul edilebilir ve uygulanabilir çözümler üretilemeyince de Yönetmelik, deyiş yerindeyse, rafa kaldırılmıştır.

Üçüncü soruya verilebilecek yanıt daha karmaşık sorgulamaları gerektirmektedir: 1984 tarihli Yö-netmelik hemen hemen hiç uygulanamamıştır, çünkü, "orman" olup da yukarıda sayılan üç koşulu ve özellikle de i) orman

bütünlüğünü bozmama, ii) su ve toprak rejimine zarar yermeme koşullarını sağlayabilecek "ormanlar", en azından kolaylıkla bulunamazdı ve büyük bir olasılıkla da, buluna-mamıştır. Bu durumda söz konusu koşulları kaldıracak bir düzenlemenin yapılması uygun (!) bu-lunmuştur. Zaten, 1983 yılında yapılan değişiklikle 6831 sayılı yasanın 2. Maddesindeki bu önko-şullar da kaldırılmıştı. Öte yandan, 2000'li yıllarda, yurttaşlarımız genel olarak çevreye, özel olarak da ormanlara karşı göz ardı edilemeyecek bir bilinç düzeyine erişmiştir. çevreye ve ormanlara zarar verebilecek hukuksal düzenlemelerin ve uygulamaların durdurulması için sıkça yargıya başvura-bilmekte, çoğunlukla da bu düzenlemeleri iptal ettirebilmekte, uygulamaları da durdurabilmektedir. Oysa, 1984 tarihli Yönetmelik yurttaşlarımıza yargı yoluna başvurma olanağı da sağlıyordu, dola-yısıyla bu olanağın da kaldırılması gerekli (!) görülmüştür.

(6)

Sorgulanması gereken Dört temel boyut ve tezler...

Konunun, deyiş yerindeyse enine boyuna sorgulanması gereken dört temel boyutu bulunmaktadır:

1) Devlet ormanı sayılan yerlerden olmasına karşın "orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin ya-rar olduğu tespit edilen yerlerin" belirlenmesi ve orman sınırları dışına çıkarılması yani ar-tık "orman" sayılmaması.

2) Artık "orman" sayılmayan bu yerlere yerleştirilecek orman içindeki köyler halkının ve yer-leştirilecekleri yerlerin belirlenmesi.

3) "Orman" sayılmayan bu yerlerin Devlet eliyle "ihya" edilmesi; yani tarımsal etkinliklere ve yerleşmeye uygun duruma getirilmesi.

4) Tarımsal etkinliklere ve yerleşmeye uygun duruma getirilen yerlerin orman içi köyler halkı-nın "yararlanmasına tahsis edilmesi".

Aşağıda tartışmaya açılan tezler, bu boyutlar temel alınarak geliştirilmiştir. Tez 1:

Üzerinde orman ekosistemi bulunan herhangi bir yerin "orman olarak muhafazasın-da bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmemesi", en azından ekolojik olarak söz konusu edilebilecek bir durum değildir !

Yönetmeliğin 9. Maddesine göre "2 A", "6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman tah-dit ve kadastrosu yapılan..." ve henüz "orman tahdit ve kadastrosu yapılmamış ise öncelikle orman kadastrosu yapılıp..." da "devlet ormanı" sayılan ve sayılacak olan yerlerde uygulanacaktır. Bilin-diği gibi, orman kadastrosunda öncelikli işlemlerden birisi, alanın niteliğinin yani "orman" olup olmadığının belirlenmesidir. Orman kadastro komisyonları, eğer alanın "ormanı" olduğuna karar vermiş ve bu kararı da kesinleşmişse eğer, orası, açıktır ki, "ormanıdır" ve dolayısıyla da her orman ekosistemi gibi bu alanın da "orman olarak muhafazasında", her durumda kesenkes bir yarar vardır. Bu nedenle, üzerinde orman ekosistemi olup da, "orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görül-memesi", en iyimser anlatımıyla, bu ekosistemlerle ilgili hiçbir bilgiye sahip olunmamasıyla olanak-lı bir vargı olabilir, ki, bu, ülkemizde bile görülebilecek bir durum değildir. Bu, temelde, gerçekliği hiçbir gerekçeyle, bu kapsamda, "bilim ve fen

bakımından da" tartışılamayacak denli açık bir olgu-dur. Tez 2:

Üzerinde orman ekosistemi bulunan herhangi bir yerin "orman olarak muhafazasının "sağlayabileceği yararların" yalnızca niteliği ve/veya büyüklüğü başka bir kullanım amacıyla ya da biçimiyle karşılaştırılabilir; ki, ülkemizde böyle bir karşılaştırma yapa-bilmenin nesnel koşulları yoktur !

Söz konusu hukuksal düzenlemelerde, böyle bir karşılaştırmanın, ele alınan "devlet ormanı" sayılan alanın "tarım alanına dönüştürülmesinin" sağlayacağı "ekonomik verim gücü" göz önünde bulundu-rularak yapılması

öngörülmektedir. çünkü, "Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edi-len yerler", Yönetmeliğin 4. Maddesinin "n" bendinde;

"Devlet ormanı sayılan yerlerden olmasına rağmen, orman olarak muhafazasında hiçbir ya-rar görülmeyen, iklim ve coğrafi özellikleri itibariyle bazı kültürel ve teknik tedbirlerle tarım ürünleri yetiştirilmesi veya çok yönlü zirai işletme olarak kullanılması, ekonomik verim gü-cü bakımından, orman yetiştirilmesinden daha faydalı bulunan araziler" olarak tanımlanmaktadır. Oysa, artık herkesçe bilinmektedir ki, orman ekosistemlerinin gördüğü işlevlerin pek çoğunun ekonomiklik düzeyi hemen hemen hiçbir teknikle ölçülememektedir. Ayrıca, kimi işlevleri için

(7)

hesaplanabilecek ve "ekonomik verim gücü" görece olarak düşük bulunabilecek orman ekosistemleri, ölçülemeyecek büyüklükte ve/veya değerde ekolojik, toplumsal ve kültürel, dahası askersel işlevler de görebilmektedir.

Öte yandan, orman ekosistemlerinin kimi işlevlerinin "ekonomik verim gücü" ölçülebilmesi ise farklı yapısal özelliklere sahip tüm ormanlar özelinde yersel ve yapısal olarak yeterince ayrıntılı ve tutarlı veri tabanlarının bulunmasını ve sürekli olarak güncelleştirilmesini gerektirmektedir; ki, ülkemizde böyle bir veri tabanı oluşturulmamıştır.

Ek olarak "ekonomik verim gücü" yönünden yapılabilecek bir karşılaştırma sırasında "orman olarak muhafazası" ile "tarımsal etkinliklerin" ekonomik getirilerinin aynı alan özelinde eşzamanlı olarak hesaplanması yöntemsel bir zorunluluktur. Oysa, 1980'li yıllarda da yapılmaya kalkışıldığı gibi yeni Yönetmelikte de bu zorunluluğun yerine getirilmesine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer veril-memiştir.

Bu nedenlerle, söz konusu karşılaştırmanın ve değerlendirmenin nesnel temellerde yapılabilmesi olası değildir ve düzenleme, bu yanıyla da her durumda keyfi uygulamalara açıktır ve siyasal ikti-darlar, "dün" ve "bugün" olduğu, "yarın da" olabileceği gibi, her fırsatta bu keyfiliğe başvurabile-cektir. Anayasal ve yasal dayanakları da olsa, Yönetmeliğin bu yaptırımı ormanlarımızın yıkımına yol açabilecektir.

Tez 3:

"2 A" uygulamalarının yapılacağı ormanlar için hemen hemen hiçbir kısıtlamanın getirilmemiş ve uygulamaların neredeyse tüm ormanlarda yapılabilecek olması, en-der yapısal özelliklere sahip olan, dolayısıyla çok özel ekolojik, toplumsal ve kültürel işlevler görebilen ormanlarımıza onarılamayacak zararlar verebilecek, temel orman-cılık çalışmalarının da etkenlik düzeyini düşürebilecektir !

Yönetmeliğin 8. Maddesinde "2 A" uygulamalarının, yalnızca, "yanan orman sahalarındat" kesin-likle, buna karşılık "muhafaza ormanı, milli park alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, izin ve irtifak hakkı tesis edilen

ormanlık alanlarda ve 6831 sayılı Orman Kanununun 3 üncü mad-desiyle orman rejimi içine alınan yerlerde..." ise "bu niteliklerinin devamı süresince" yapılamaya-cağı belirtilmektedir. Yönetmelikte, bunların dışında uygulamanın

yapılabileceği ormanların yapısal özellikleri, işlevleri, yönetim amaçları ve bu ormanlarda yapılmakta olan ve/veya yapılması gereken ormancılık çalışmalarıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmamakta, herhangi bir kısıtlama da getirilme-mektedir. Sözgelimi, 1984 tarihli Yönetmelikteki i) orman bütünlüğünü bozmama, ii) su ve toprak rejimine zarar yermeme ve iii) "detaylı toprak etütleriyle arazi kullanma kabiliyet sınıflaması bakı-mından Akdeniz, Eğe, Marmara, Doğu ve Batı Karadeniz Bölgelerinde I, II, III ve IV . sınıf , diğer bölgelerde I, II ve III. sınıf araziler"den olması koşullarına da yer verilmemiştir. Öyle ki, "muhafaza ormanı, milli park alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlarda" bile "2 A" uygulaması, ancak alanların bu nitelikleri sürdükçe yapıla-mayacaktır. Ülkemizde, turizm, madencilik vb etkinlikler için bu gibi yerlerin de sınırlarının değiş-tirildiği göz önünde bulundurulduğunda bu kısıtlamanın bile yeri geldiğinde kaldırılabileceği kolay-lıkla kavranabilir. Daha açık bir söyleyişle, "2 A", "muhafaza ormanı, milli park alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları" gibi

özel olarak koruma altına alınmış ender orman ekosistemle-rinde de bu statüler kaldırılarak ya da gerek duyulduğu gibi daraltılarak uygulanabilecektir. Bilindi-ği gibi, bu gibi yerlerin koruma statülerinde, sözgelimi Bodrum-Milas arasındaki Sırtlandağı Halepçamı Tabiatı Koruma Alanı ya da Artvin'deki altın madeni işletmeciliği için Hatila Milli Par-kı'nda olduğu gibi sınır/statü değişiklikleri kolaylıkla yapılabilmiştir.

Kısacası, "2A" uygulaması, yanan ormanların bulundukları alanların dışındaki tüm "orman" sayılan alanlarda

yapılabilecektir. Bu gerçek, Yönetmeliğin 10. Maddesinin ilk bendinde de; "Köy veya beldede başlatılan çalışmalar o köy veya belde dâhilinde kalan bütün Devlet ormanlarını kapsaya-cak şekilde yapılır." biçiminde açıklıkla

belirtilmektedir. Oysa, bilindiği gibi, ormanlarımızın yapı-sal özellikler, dolayısıyla görebildikleri işlevler hem yatay hem de dikey olarak son derece değiş-kendir. Bu değişkenlik, doğal olarak da ormancılık çalışmalarına da

yansımıştır. Dolayısıyla "2 A" uygulamaları sırasında, bu değişkenliğin göz önünde bulundurulmaması,

onarılamayacak orman yıkımlarına ve temel ormancılık çalışmalarının gerektiğince yapılamamasına yol açabilecektir. Tez 4:

(8)

"2 A" arazilerine taşınacak orman içi köyler halkının ve yerleştirilecekleri yerlerin nasıl belirleneceğine, buralara nasıl yerleştirileceklerine herhangi bir açıklık getiril-memiş olması, bu yurttaşlarımızın tedirgin olmalarına, hem kendi aralarında hem de ilgili kamu yönetimleriyle çatışmalara yol açabilecektir !

Ormanlarımızın içinde yedi bin beş yüz olayında köy bulunmakta ve bu yerleşmelerde yaklaşık 2,5 milyon köylü yurttaşımız yaşamaktadır. çevrelerindeki ormanlardan yasal ve yasa dışı yollarla çe-şitli biçimlerde yararlanabilme olanakları, bu yurttaşlarımızın ekonomik durumlarına yaşamsal önemde katkılar sağlamaktadır. Öyle ki, Orman Genel Müdürlüğü'nün (OGM) bu doğrultudaki çe-şitli uygulamalarının yanı sıra bu amaçla örgütlenmiş Orman-Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü'nün (OR-KÖY) hem bu yurttaşlarımızın hem de kooperatiflerinin projelerine, köylerinin alt yapı yatı-rımlarına sağladıkları destekler göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaşmış, önemli ekonomik, top-lumsal ve siyasal işlevler görmüştür. Ne var ki, Yönetmelik;

-bu köylerden hangilerinin, 7. maddede sözü edilen "yerinde kalkındırılmaları mümkün gö-rülmeyen" ve özellikle de "su ve toprak rejimi bakımından bulundukları yerleşim yerlerin-den kaldırılmaları zorunlu bulunan" köylerden olduğunun hangi ölçütler temel alınarak ne zaman ve nasıl belirleneceği,

-Anayasanın 169 ve 170. maddelerine göre "2 A" uygulamasıyla orman sınırları dışına çıka-rılacak yerlerin mülkiyeti buralara yerleştirilecek orman içi köylüsü yurttaşlarımıza verile-meyecek, yalnızca "yararlanmalarına tahsis"

edilebilecektir; bu durumda, bulundukları yerde yerleştikleri ve tarım yaptıkları arazilerin mülkiyetine sahip olan yurttaşlarımız taşınacakları yerdeki arazilerin yalnızca "yararlanma hakkına" sahip olmasıyla yetinmediklerinde ne yapı-lacağı,

-Taşınmaları gerekli görülen (!), ancak, bulundukları yerlerden ayrılmak istemeyen orman içi köyler halkına ne türden uygulamaların yapılacağı,

-"yararlanmalarına tahsis edilebilecek" yerlerdeki koşullar gereksinmelerini tam olarak karşı-layamadığında "uygun" (!)" bulunacak "2 A" arazilerine yerleştirilecek orman içi köyler halkına başka hangi olanakların sağlanabileceği, vb sorulara hiçbir açıklama getirmemektedir. Yönetmeliğin 7. Maddesinde ise "2 A" arazilerine yerleştirilecek köylerle ilgili olarak yalnızca;

-yerinde kalkındırılmaları mümkün görülmeyen,

-su ve toprak rejimi bakımından bulundukları yerleşim yerlerinden kaldırılmaları zorunlu bulunan köyler açıklaması yapılmaktadır. Oysa, ne Anayasasının 170. Maddesinde ne de 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesinin "A" bendinde böyle bir açıklamaya dayanak olabilecek bir yaptırım bu-lunmaktadır. Öte yandan; bu açıklamalar veri alındığında, doğal olarak, bu kez de akla;

-hangi köylerin bulundukları yerde kalkındırılamayacaklarına

-hangi köylerin su ve toprak rejimi bakımından bulundukları yerleşim yerlerinden kaldırılma-larının zorunlu olduğuna kimlerin, nasıl karar verebileceği sorusu akla gelmektedir. çünkü, bu sorular, 2924 sayılı yasada da y

Referanslar

Benzer Belgeler

maddede belirtildiği gibi “orman” sayılan yerler “orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmediğinde”, yalnızca ormanların içinde

Yoğun çabalar sonucu, yangın söndürme helikopterleriyle alevlerin arasından çıkarılan işçilerden üçü ayakta tedavi edildi, durumları ciddi olan Mehmet Akıncı ile

CHP Antalya Milletvekili Arif Bulut’un Isparta ve Antalya sınırlarında Köprüçay üzerinde inşa edilecek olan Kasımlar Barajı ve HES Projesine ilişkin, Orman ve Su

fıkrasındaki "Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen, aksine tarım alanına dönüştürülmesinde yarar olan alanlar ormancılık rejimi dışına

düzenleyen yaptırımlarını büyük ölçüde iptal etmişti. Böylece, başta golf tesisleri olmak üzere çok sayıda turizm yat ırımı amaçlı “orman” arazisi” tahsis

Özellikle benzer düzenlemenin YÖK Kanununda yapılan bir düzenleme ile Emniyet ve Diyanet çalışanı, önlisans mezunu kamu görevlilerine (kanun değişikliği

Toplantıya katılan temsilciler, kamusal alanların kullanımına farklı işlevler kazandırmak için toplantıyı bu şekilde yapmayı tercih ettiklerini belirtti.. Ba

• Eski Mısır’dan bu yana boya bitkisi olarak kullanılan aspir bugün daha çok tohumlarından yağ elde etmek amacı ile yetiştirilmektedir... Meyvelerinden boya elde