Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize ilahiyat Fakültesi
ÇOCUKSORUNLARI VE İS.LAM SEMPOZYUMU ·
~O Eylül-2 Ekim 2005, Rize
~ '-'
en sar
neşriyat
©Eserin Her Türlü Basım Hakkı Anlaşmalı Olarak Ensar Neşriyat'a Aittir.
ISBN: 978-605-5623-13-5 Sertifika No: 16093
KitabınAdı
"Çocuk Soruhlan ve İslam Sempozyumu"
(30 Eylül-2 Ekim 2005, ilahiyat Fakültesi, Rize)
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. S. Kemal SANDIK ÇI, Başkan
Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshak DEMİR, Yrd. Doç. Dr. Ahmet AL BAYRAK Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN, Doç. Dr. Yavuz KÖKTAŞ Yrd. Doç. Dr. Zafer ERGİNLİ, Arş. Gör. Bayramali NAZffiOCLU, Sekreter
Yayma Hazırlay!Ul
Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshcik DEMİR
Ses Kaydı Çözümleme ·
Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshak DEMİR, Aiş. Gör. Bayramali NAZIROCLU Arş. Gör. Mustafa IRM.AK, fuş. Gör. Ümit ERKAN
Kapak -Sayfa Düzeni AydaALACA
Baskı-Cilt
Nesil Matbaacılık
1. Basım
Ocak2010 İletişim
Kıztaşı Cad. No: 10 Fatih /.İstanbul Tel: (0212) 491 19 03-04 Faks: (0212) 491 19 30 www.ensamesriyat.com.tr e-mail: ensar@ensamesriyat.com. tr
Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize İlahiy at Fakültesi
ÇOCUK SORUNLARI VE
İSLAM SEMPOZYUMU
ÇOCUGUN iNANMA DUYGUSUN1JN
DİGER DUYGULARLA
İLİŞKİSİ Doç. Dr. Hasan KAYIKLI.I(lS~yın hocam teşekkür ederim, saıonda.ki herkesi sevgi ve
saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
İnsanoğlu hem biyolojik hem de psikolojik olarak çok yönlü donarum sahibidir ve bu donarum karmaşık bir ilişkiler bütünü içerisinde varlığını sürdürür. Böyle çok yönlü olan bir varlığı
sadece belirli özellikleri ile algılamaya ve açıklamaya çalışmak, ona
haksızlık olur. Çünkü o bir bütündür ve bu bütün çok yönlü olarak
algılandığında bize insan hakkında daha sağlıklı fikirler verir. Daniel Geleman'ın da belirttiği gibi insanı sadece düşünen bir canlı
olarak değerlendirmek onu duygularından arındırarak anlamaya
çalışmak bizi dar bir görüş açısı~da boğabilir. Çünkü insan herhangi bir konuda karar verirken ya da hareket _ederken düşüncelerinden daha çok duygularını~ etkisi altında kalabilir (Goleman, 2004).
Buradan insanı-anlamada duyguların önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak biz bu çalışmada duygular üzerinde kısaca
durduktan sonra daha çok din duygusu, ·onun çocuğun yaşamındaki
yefi ve diğer duygulanyla ilişkisi konusunda .bir değerlendirme yapacağız.
Çukurova Üniversites.i ilahiyat Fakültesi, hkayiklik@cu.edu.tr
744 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
Bu bağlamada karşınuza öncelikli olarak duygunun ne olduğu,
' onun bir tanımının yapılıp yapılamayacağı sorusu çıkmaktadır.
Psikologlar duygunun tanımını yapma konusunda büyük bir
sıkıntı çekmektedirler. Birçok psikoloji kitabı, duygunun tarurrlı
yapmaktansa onun özelliklerini vererek sonuca gitmeyi tercih eder.
Onu "haz ve elem", "az ya da çok yeğiızlik'' ve "gevşeklik ve gergiıılik''
vermesine (Baymur, 1983) veya "lıoş olma ve lıoş. olmama", "olıımlıı
olumsıız", "kuvvetli-zayıf' olma durumuna (Cüceloğlu, 1994) göre
sınıflamaya çalışmışlar ama psikologların üzerinde anlaşmaya vardığı bir .sınıflama biçimi henüz· belirlenememiştir. Bu konuda tam bir görüş birliği sağlanamamakla birlikte yapılan sınıflamaların
duyguları anlamada yardımcı olduğu da inkar edilemez bir gerçektir.
Diğer taraftan bazı psikologlar, zorluğuna rağmen duyguyu
tanımlama girişiminde bulunmuşlardır. Duygu, en kısa anl.amıyla bir
hissediş olarak düşünülebilir. Biraz açmak gerekirse "duygu bir {ıis ve bu lı isse özgii belirli diişiinceler, psikolojik ve biyolojik Jıaller ... " (Go leman,., 2004: 359) diye tanımlanabilir. B. Ewert de bu .tanımı destekleyici nitelikte şöyle bir tanım yapar: Duygular "içerde ~ereyaıı edeız, belli bir silre içinde karakteristik bir gelişme gösteren ve yaşmımakta olan çevreye ya da çevrede }/aşanılmı tiirliL dımmılarn· kni"şı yönelmeı;i_ ve sakııımayı
gerektiren olıınılu ya da olumsuz özel iç yaşayışlar" dır. (Yavuz, 1983:
30). Görüldüğü gibi duygu sadece bir hissedişteri ibaret olmayıp bir takım düşünceler ve bunların psikolojik ve biyolojik alana yarisıması gibi geniş bir alan-içerisinde ke~ciini göstermektedir.·
Psikologlar duygulan sınıflama ve tanımlama çabalarıyla
yetinmeyip, temel duyguların neler olduğu sorusuna da yanıt
ararlar. Bütün psikologlar aynı düşüncede olmasa da temel duygular üzerinde durulur ve diğer duyguların bunların çeŞitli oranlarda
karışımından oluştuğu ileri sürtilür. · Bu temel duyguları şöyle sıralayabiliriz:
Korku: Kaygı, kuruntu, sinirlilik, tasa, hayret, şüphe, çekinme ürkme, dehşet, panik: ..
Öfke (Kızgınlık): Hiddet, hakaret, gazap, sinirlenm.e, hınç, kin;
düşmanlık, nefret, şiddet...
Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
Neşe (Zevk): Mutluluk, coşku, rahatlama, haz, sevinç, eğlenme,
heyecan, vecd hali, kendinden geçme, kapris ...
Üziintil (Hilziin): Acı, keder, neşesizlik, kasvet, yalruzlık, can
sıkıntısı, umutsuzluk, depresyon ...
Sevgi (Yakıı~lık): Kabul görme, dostluk, güven, ilgi, sadakat,
hayranlık, tutku, muhabbet. ..
Nefret (İğrenme): Hor görme, aşağılama, küçümseme, tiksinme,
hoşlanmama, itici bulma ...
Şaşlanlık (Hayret): Şok, afallama, merak... . Umut: Olumlu beklenti ...
Utanç: Suçluluk, mahcubiyet, hayallqrıklığı, pişmanlık, küçük
düşme, üzülme, çile, nedamet... (Goleman, 2004: 359:-360; ~üceloğlu,
İ994).
Böyle bir liste duygularla ilgili bütün tartışmalara son vermemekle birlikte temel duyguları ortaya kayması açısından
büyük bir öneı:n taşır.
Duygulara ilgili bu kısa girişten sonra din duygusu ile ilgili
değerlendirmelere geçebiliriz.
Yukarıdaki duygu tarumlarından hareketle din duygusunu tanımlayacak olursak onun' dinle ilgili bir his ve bıı hisse özgii
düşünceler, psikolojik ~e biyolojik halleı· olduğı.:L söylenebilir.
Ancak burada üzerinde durulması gereken temel nokta din duygusu diye bağımsız bir duygunun olup olmadığı tartışmasıdır.
Bir başka deyişle, biz din duygusu diye bağımsız bir duygudan bahsedebilir miyiz? Yoksa din duygusu diğer duyguların çeşitli
biçimlerde yansımalarından mı ibarettir?
Bazı din psikologlarına göre" tek ve yegane bir dinsel duygu olmayıp bir dinsel nesne üzerine odaklmım~ geniş ve farklı tecriibeleı: topluluğu vardır. Tecriibeniıı özelliğinden dalın çok ona ilişkiız zihinsel yapı ve onun niyet yönleri bir tecrübenin dinsel duygu taşıyıp taşımadığını gösterir"
(Allport, 1950: 5).
Ünlü qin psikologu W.
J
ClJ!les' a göre "dinsel duygu" dinsel nesnelerde farklı biçimlerde ortaya çıkan birçok duygunun genel745
746 Çocuk Sorunları ve Islam Sempozyumu
adıdır. "Dinsel kork-ıı, dinsel sevgi, dinsellııışu, dinsel zevk vs vardır. Ama
•dinsel sevgi, dinsel bir nesneye yönelen insaııın doğal sevgi dııygıısııdıır;
dinsel korku, sıradan bir korkudıır. Tabir caizse, bıı, insan kalbinin genel
fen;adzmı~, ilaizi ceza diişitııcesini caulaııdınııasma bağlıdır. Diıısellııışu,
bir orınamıı ortasmda ya da bir ııçımımım kenannda yaşadığımız organik
lıeyecnıım aymsıdır. Ancak bıı dııygıı, bizim tabiatiistii ilişkilerimizin diişiiııcesinde bizde olllŞmaya başlar. Benzer şekilde çok çeşitli duygular, dindar iıısaııların yaşamlamıda kendilerini göstermeye başlar"' (James, 1945: 28).
W. James ve Dunlap gibi bilim adamları· dinsel duygunun tek bir formunun olmadığından, onun çeşitli duyguların dinsel bir biçim kazanmasıyla ortaya çıktığından bahsederken ünlü Alman filozofu Schleiermacher temel bir din duygusu üzerinde
durmaktadır. Ona göre dinin temelini doğal bir duygu olan bağımlılık (Ablıaengigkeit) duygusu oluşturur ve" din mııtı'ak,bnğımlılık
dııygıısııdıır". (Schleiermacher, 1911: 27-28). Schleiermacher'iQ bu
tanınundaki b~ğınılılık kavramı özellikle psikolojik açıdan büyük , önem taşırnkatadıi Onun bağlılık (Biııdımg/Verbiııdwıg) değil de
bağımlılık (Ablıaengigkeit) kavramını seçmiş olll)ası, bu yaşayışın
insan iradesi ile başlayan ama daha s<?nra onu aşan bir hal aldığı
anlamına gelir. Çünkü bağımlılık ta tan~··bir teslimiyet vardır .
. \
Hemen fark edilebileceği gibi, James ile Schleiermacher
arasında hem benzerlik hem de farklılık vardır. Her iki düşünürün
de dini doğal dıqguya dayandırması onların benzer yönlerini
oll:lşturmaktadır. Ama Schleiermacher tek bir duygu üzerinde
ısrar ederken, W. James'ın hemen her duygunun dinsel bir
yaşay~şa dönüşebileceğini ifade etmesi ise onların ayrıldığı noktayı oluşturmaktadır.
Diğer taraftan din duygusunun doğuştanlığı (fıtr.iliği) üzerinde durarak onu öne çıkaran düşün\,irler de vardır. Müslüman bir düşünür olan M. A. Draz'a göre din duygusu insanın doğasının derinliklerinde köklenmiş bir duygudür (Draz, Din ve Allah lnancı: 107-111). Bu duygu çocukluk döneminde her şeyi öğrenme arzusuyla ortaya· çıkar ve gelişir. Bu düşüncelerden anlaşılmaktadır·.
ki, din duygusu doğuştan donanım içinde yer almaktadır.
Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
Yukarıda örnek olarak sıraladığımız, W. James, Schleiermacher ve Draz'ın din duygusunun kaynağına ilişkin görüşleri, birbirleriyle
çalışıyor gibi bir görüntü oluşturabilir. Ancakdikkatlice bakıldığında
bu üç görüşün birbiriyleçatışmadığı hatta birbirlerini tamamlayıcı bir özellik gösterdiği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu düşünceleri sondan
başa doğru sıralayacak olursak, Draz'a göre din duygusu insanın doğasının derinliklerinde köklenmiş bir d uygu d ur. Schleiermacher' e göre ise bağımlılık duygusudur. James'a göre ise insan tabiatında
bulunan herhangi bir duygunun dinsel görün.gü ile ilişkisinden kaynaklanan bir duygudur. Buna göre Schleiermacher dini sadece
bağımlılık duygusuyla teme~lendirmeye çalışırken James bütün duyguları işe katmakta dır. Diğer taraftan Draz insanın ·doğasına kök
salmış bir duygu olarak ifade etmektedir ·ama bu düşünce de dinin bir duygu temeline dayandığını ifade etmesi açısından diger iki
düşünce ile benzerlik göstermektedir. Sonuç olarak ister bağımlılık kaynaklı olsun, ister insanın çeşitli duygularının dinsel görüngü ile ilişkilenmiş hali olsun, isterse insanın doğasının derinliklerin.de bulunan bir duygu olsun, insan bu duygudan müstağni değildir.
Bu arada konuyla yakından ilgili olması bakımından fıtrat hadisi diye bilinen "Diiııyaya gelen lıer insan fıtrat iizere doğar" (Buhari-, 1992:
747
II, 9~) diye ifade edilen hadisle de doğr~dan ilgi kurulabilir. Burada geçen fıtrat kavramıyla ilgili çeşitli görüş ve tartışmalar olmakla birlikte en yaygın görüş, 6.trabn "ilk yaratılış sırasında Allah'ın
insan tabialına bahşettiği yarataruru taruma eğilimi, ruh temizliği vb.
olumlu yetenek ve yatkınlıklar ... " (Hökelekli, 1996: 47) olduğudur.
Buradan anlaşılacağı üzere' inscı.nın doğasında işlenınemiş olarak . bir yaratıcı arayışı vardır. Ancak bu işlenınemiş yaratıcı arayışı,
-buna inanama eğilimi ve yeteneği de diyebiliriz- çocuk dünyaya geldikten sçmra çevresi tarafından yoğrulmakta ve şekillenmektedir.
Konuyu yuk~ıda üzerinde durduğumuz düşünürlerin görüşleriyle ilişkilendirdiğimizde şöyle bir sonuca varabiliriz: İnsmzııı doğasıııda
bir innımza eğilimi ve yeteneği vardır. Bu yetenek farklı biçimlerde ortaya
çıkabilir. Bu inmıma eğilim ve yeteneği bazen korku, bazen kaygı, bazen sevgi, bazen, bağımlılık, bazeıı üziintii, bazen neşe, bazen iimit, bazenlıiiziin,
bazen 'öfke, bazen şaşkınlıkla ... bütünleşerek kendini ortaya koyabilir.
748 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
Buraya kadar yapbğımız açıklamalardan sonra çocukta inanma
·eğilim ve yeteneğine geçebiliriz. Bilindiği gibi çocuk dünyaya
gelirken bir takım donanımlarla beraber gelmektedir. Ancak dünyaya ilk geldiğinde söz konusu donanımlardan ne haberdardır
ne de onları harekete geçirecek ve kullanacak güce sahiptir. O kendisini, kendisinden daha önce dünyaya gelmiş olan ve kuşatan
anne, baba, abla, ağabey, amca, halan, dayı, teyze, komşu, rusım,
akraba gibi insanların arasında bulur. Bu kuşaba halka çocuk büyüdükçe genişleyerek varlığını sürdürür.
Çocuk doğuştan donanımlarrm kullanabilmek için belli bir.
olgunlaşmaya ve çevreye gereksinim duyar. Bu sırada çocuk çevresi tarafından etkilenir ve çevreden alınan her şey sonradan donarum olara~ adlandırılır. Bundan dolayı ·çocuğun davranış ve
yaşayış özellikleri, doğuştan getirdikleri ve sonradan edindiklerinin
birleşimi olarak ortaya çıkar. Çocuğun yaşayışında ,doğuştan donanım rm yoksa sonradan donanım rru daha etkili diye bir ~oru
sorup sonu gelm.ez bir tarbşmaya girmek istemiyorum. Çocuğun ,
doğuştan getirdiklerine ve sonradan kazandıklanna bağlı olarak, etki dereceleri farklliaşabilir. Ama burada inkar eçiilemez bir gerçek
vardır ki, o da her iki donanırrun da etkili olduğudur.
Şimdi çocuğuninanma eğilim veyetene~ninnasıl şekillendiğine
geçebiliriz. '
Çocuk çok yönlü bir özellik gösterir. O gelişmesini de çok boyutlu olaraksürı~!Qrür. Biryandan fiziksel gelişmesini sürdürürken
diğer taraftan bilişsel, toplumsal ve duygusal alanlarda hızla gelişir
ve değişir. Ancak bu değişme ve gelişme birbirinden tamamen
bağımsız ve kopuk olmayıp aksine birbiriyle ilişkilidir. ·
Çocuğun duygusal gelişimi diğer yönleriyle ilişki içinde devam eder. O dünyaya geldiği andan itibaren d~ygusal olarak da birtakım
işaretler vermektedir. Elem veren durumlar karşısında ağlayarak
tepki veren çocuk, yaklaşık iki yaşından itibaren bu durumlara
karşı öfkeli diyebileceğimiz bir tavır gösterir. İşte bu öfke duygusal
yaşarrun bir göstergesidir. Çocuğun hemen hemen bütün duygulan okul öncesi çağda ortaya çıkar. Öfke, kıskançlık, korku gibi olumsuz· duygutarla birlikte sevgi, yakınlık ve ümit gibi olumlu duygular da
Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
· yine bu dönemde kendini gösterir (Başaran, 1990). Çocuğun bu ve
benzeri bütün duygulan gelişim dönemlerine göre farklı biçimlerde kendini gösterir.
Duyguların kendini gösterme biçim ve derecesi, doğuştan donarum ve sonradan donarum ile yakından ilgilidir. Ancak doğuştan
donarum üzerinde yapılacak çok fazla bir şey olmadığına göre
çocuğun duygusal gelişimi büyük ölçüde onun çevresi tarafından
belirlenmektedir. Bu çevreyi ise önce ana-baba ve yakınlar ile içinde
yaşanılan toplum ve okul oluşturmaktadır. Buradan hareketle
çocuğun duygusal gelişiminde üç önemli öğe öne çıkmaktadır.
Anne-baba ve yakınlar İçinde yaşanılan toplum Okul.
Eğer bu üç öğe çocuğun gelişim döneminde üzerine düşeni
yerine getirirse çocuk duygusal açıdan sonın yaşamayacaktır. Aksi takdirde çocuk olumsuz duyguların hakim olduğu bir yaşam biçimi
geliştirecek ve hayatına giren her şey bu duygulann etkisinde
şekillenecektir. ·
Çocuğun ruhsal gelişimi üzerinde ilk etkileri görülen kurum ailedir. Çocuk üzerinde hem fiziksel hem de ruhsal etkiye sahip olan aile sağlıklı bir yöntemle çocuğun duygusal gelişimini tamarnlamasınd~ büyük bir role sahiptir. Aile nasıl bir duygusal . eğitim yolu seçerse büyük olasılıkla çocuğun duygusal yapısı o
doğrultuda gerçekleşecektir. ·
749
Saldırganlık (aggressivenes~) duygusunu örnek olarak ele .
alalım. Saldırgan bir çpcuk _münakaşacı, kabadayı, zorba, itaatsiz, asi, sinirli, alıngan, tehditkar ve gürültü-patırtı yapan biri olarak
karşırruza çıkabilir. Bağınp-çağırıp tepinebilir, başkalarına fiziksel ya da sözlü saldında bulunabilir. Hepsi birbirinin aynı olmamakla
bi~likte böyle bir çocuk, muhtemelen uyumsuz, keyfi davranan, ihmalkar, anne-babaya sahiptir. '.{3öyle an,ne-babalar, çocukları~a
fiziksel cezalar verir, başkalarıyla tartışır, çocuklarıyla yakın ve
sıcak bir ilişki kuramazlai. Saldırgan çocukların anne-babaları, çocuklarına saldırgan ve reddedici biçimde davrarurlar. Böyle bir.
750 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
ailede yetişen çocuk doğrudan yönlendirme ve gözlem yoluyla
,saldırganlığı ve başkalarıyla şiddet örüntülü ilişkiler kurmayı
öğrenecektir. Bu tür olumsuz davranışlar çocuklukta ne kadar çok görülürse, büyüyünce de o kadar çok görülür (Bee, 1985). Çünkü çocukluk dönemi yaşantı:ları, daha sonraki yaşayışlar üzerine
farklıtaşarak bile olsa büyük etki yapmaktadır. Bundan dolayı insan
yaşamında duygu eğitimi büyük bir öneme sahiptir.
Kuşkusuz insan yaşamının· belirleyicileri, canlı ve önde olan
duygulardır. Böyle olunca güçlü olan duygu diğer duyguları etkisi altına alacaktır. Örneğin korku duygusu güçlü olan bir çocuk
yaşamın diğer alanlarını korku duygusuyla yorumlayacak ve
yaşayacaktır. Aynı durum saldırganlık duygusu için de geçerlidir.
Bir başka ifade ile söylemek gerekirse insanın gelişmiş ve ön plana çıkmış olan duy~su'onun yaşayışında ağırlıklı bir etki taşıyacaktır.
Bunun sonucu olarak diğer duygular bu geliş~ş duygurill.{l tesiriyle
yaşanacaktır. Bilindiği gibi insan davranışlarını harekete geçiren ve etkileyen üç temel unsur vardır. Duygu, akıl ve çevre; Rus düşünür ' Tolstoy'a göre duygu olmaksızın hareket başlamaz. Akıl olmazsa insan. çelişkili· davraruşlar gösterir. Çevrenin etki?i (telkin) olmazsa
akıl toplumsal normlara uygun olmayan kararlar alabilir. Bütün insan davranışları için geçerli olan bu durum, dinsel y~şayışlar için de geçerlidir (TolstOJ" 1999).
Ancak burada önemli olan şudur: !nsarun normal. bir insan olarak hayatını sürdürebilmesi için insana özgü duyguları normal·
düzeylerde yaşaması gerekir. Çünkü tek bir duygunun etkin
olduğu ve diğer uyguları biçimlendirdiği duygusal bir yaşain
biçimine saltip olmak insarun duygular dengesini alt-üst edebilir.
Ya da duygulardan bazılarının hiçbir canlılık gösteremediği,
sadece potansiyel olarak kaldığı durumlarda da insan_ için sorunlu
davranışlar kendini gösterebilir. ·
Bilindiği gibi insanın ihtiyaçlarının belirll düzeyde karşılanması
bir zorunluluktur. Nasıl ki biyolojik bir ihtiyaç olan açlik ve susuzluk
giderilmediğinde insan bir takım sıkıntıl~la karşı kaşıya kalır hatta hayati işlevlerini kaybedebilirse, onun duygularırun da dayurulması · gerekir. Diğer duygulaz: gibi inanma eğilim ve yeteneği de sağlıklı
Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
bir şekilde geliştirilmez ve tatmin edilmezse insan bazı sorunlar
yaşayabilir. Bu sorunların en başında da psikolojik ve toplumsal sorunlar gelir.
Bireyin kişilik yapısında inanma eğilim ve yeteneğinin
yeterince ve diğer duygularla dengeli bir ilişkiler örüntüsü içinde yer almaması, onun kişilik yapısınd~ birtakım sorunlara yol açabilir.
Çünkü insanın kişiliğini belirleyen temel değerlerden biri onun dengeli ve tutarlı oluşudur. Eğer duygular arasında dengesiz bir o·luşum ve gelişim görülürse bireyin kişiliği bu duruma bağlı olarak sorunlu bir görünüm arz edebilir. Eğer inanma eğilim ve eteneği
diğer duygularla dengeli bir biçimde geİişir ve ilişki kurarsa birey
kişilik ~akımından daha tutarlı olur.
İnsanın inanma eğilim ve yeteneğinin diğer duygutarla dengeli bir oluşum ve gelişim gösterememesi, ·toplumsal sorunlara da yol açar. Çünkü insanın davranışlarını belirleyen öğelerden biri kişilikte olduğu gibi y}.n~ duygulardır. Davranışın dengeli olmasının
ön koşullarından biri de dengeli bir duygusal yapılanmadır.
İnanma eğilim ve yeteneği diğer duygutarla uyum içinde olmazsa
davranışlar uyumsuz olur. Bu uyumsuz davranışlar da toplumsal
ilişkilerde sorunlar yaratır.
İslam, konunun çözümünü Kur'an ve Sünnet vasıtasıyla inanlara bildirmiştir. Burada önemli olan inanma eğilim ve yeteneği işienirken nasıl bir yol izleneceği ve dozun nasıl olacağıdır. Yolu belirleyecek ve dozu ayarlayacaJ.<. olanlar ise psikolog ve eğitimcilerle birlikte aile ve toplurn9ur. '
Çocuğa merhamet ve sevgi ile yaklaşmak, örnek olacak davranışlar sergiİemek, değer vermek, onu sevmek ama sevgide
aşırı gitmel'I\ek, korkutmamak, sindirmemek, anne baba üzerindeki haklarına saygı gösterrnek gibi davranışlar İslam dinin ilkelerindendir. Örneğin Hz. Peygamberin, on çocuğu olduğunu ama bunlardan hiç birini öpmeqiğini söyleyen bir sahabiye "Merhamet
etmeyeııe, merhamet edilmez" (Müslim, 1980: VII, 198) diye karşılık
vermesi, bu söylediklerimizi doğrular niteliktedir.
751
752 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli noktayı şöyle ifade edebiliriz: Nasıl çok sevilen Çocuk şımarır, çok korkutulan çocuk içine kapanır ve sinerse, aşırı derecede dinsel yükleme yapılan çocuk da sorunlu çocuklar arasına girebilir. Anne-baba ve çevreye düşen
onun duygusal, zihinsel, fiziksel ve toplumsal gelişmesine uyguiı
bir dinsel anlayış sunması dır. Bu konuyla ilgili olarak İslam'ın temel ilkesinin orta yozı olduğunu belirtmeliyiz.
Özetleyecek olursak, çocuk diğer duygu ve düşüncelerine koşut
olarak inanma eğilim ve yeteneğine sahip bir varlı.ktır. Şekil 1' de görüldüğü gibi inanma eğilim ve yeteneği insanın hangi duygusuyla
ilişkili olarak ortaya çıkarsa öyle bir dinsel anlayış ve yaşayış kendini gösterir. Eğer inanma eğilim ve yeteneği korku duygusuyla ilişkili
olarak ortaya çıkarsa diruel korkudan, sevgi duygusuyla ilişkili .olarak ortaya çıkarsa dinsel sevgiden, kaygı duygusuyla ilişkili olar~ ortaya çıkarsa dinsel kaygıdan bahsederiz. Aslın'da dinin kendisi bizatihi ne sevgi, ne korku, ne de kaygıdır.
Şekil 1: Din-İnsan etkileşimi ve ortaya çıkan değişik dinsel
yaşayış biçimleri ·
Din insand~ki kin, nefret, saldırgcinlık gibi duygularla
ilişkili olarak ortaya çıkarsa dinsel şiddet ve dinsel tecör olarak
adlandırılrnakta, insandaki Se'fgi, merhamet gibi duygularla
ilişkili olarak ortaya çıkarsa dinsel hoşgörü ve dostluk olarak
adlandırılmaktadır.
Aslında dinler genel olarak sevgi, hoşgörü, barıŞ, . huzur,
· kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, bağışlama gibi insanlık tarafından benimsenen değerler ÜZerine kurulmuştur ye insandaki olumlu duygularla birleşerek kendini göstermeye çalışır. Ancak
diğer taraftan dinsel değerlerle ilişkiye giren insan olums1:12 duygular
Hz. Lokman oğluna "yürüyOşünde mutedil ol .. .' (Lokman 31/19) diye öğüt verir. Bir hadiste ise
"Sizin aşmflklardan ıaak, mutedi/ bir yol izlemeniz gerekil' buyrulmaktadır (Ahmed ibn Hanbel, · 1405/1985: IV, 406). Bir başka hadiste ise "Orla yolu lutunıa, orla yp/u tutunıa, Gaye ve hedefinize daha çabuk ve daha emin ulaşırsmız" (ei.Suhari, 1992: VII, 182) denmektedir.
Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
ÜZerine bir hayat felsefesi oluşturmuşsa dinsel anlayış ve yaşayışı da büyük olasılıkla olumsuz olacak ve dini n güzellikleri söz konusu
kişinin yaşamında olumsuz davranışlar olarak canlanacaktır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
KAYNAKLAR
Ahmed İbn Hanbel, (1405/1985), Müsned, Cilt:
rv,
Beyrut: el-Mektebü'l-İslami. ·
Allport, G., W., (1950), The Individual ~d His Religion: A Psychological Interpretation, London: The Macınillan
Company.
Başaran, İ., E., (1990), Eğitim Psikolojisi: Mo.dem Eğitimin Psikolojik Temelleri, Ankara: Gül Yayınevi.
Baymur, F., (1983), Genel Psikoloji, İstanbul: İnkılap ve Aka Ki tabevleri.
Bee, H., (1985), The Developing Child, New York: Harper and Row.
Cüceloğlu, D., (1994), İnsan ve Davraıuşı: Psikolojinin Temel
Kavramları, İstanbul: Remzi I<itabevi.
El-Buhari, (1992), el-Canii'u's-Sahih, Cilt: VII, İstanbul: el- Matbaatü'l-Amire.
Goleman, D., (2004), Duygusal Zeka Neden IQ'dan Daha Önemlidir?, (Çev: B.S.Yüksel), İstanbul: Varlık Yayınları.
Hökelekli, H., (1996), !'Fıtrat'', Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi" C. 13., Istanbul.
..
James, W., (1945), The Varieties of Religious Experience: A Study
~n Human Nature, London, New York, Toronto: Longmans Green and Co.
M~slim, (1980), el-Cami'u's-Sahih, Cilt: VII, İstanbul: el-Matbaatü'l- Amire.
Schleiermacher, F., D., E., (1?11), Über die Religion: Redenan die Gebildeten unter ihren Vereahtem, Leipzig: Felix Meiner.
Tolstoy, L., N., (1.999), Din Nedir?, (Çev.: M. Çiftkaya), Istanbul:
753
754 Çocuk Sorunları ve Islam Sempozyumu
Kaknüs Yayınları.
' Yavuz, K., (1983), Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, · Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Başkan: Doç. Dr. Mustafa AVCI
Böyle bir tebliğ sunan hocamıza biz de teşekkür ediyoruz:
Oturum başkanı olarak konuşmayı hiç sevrniyerum ama bir temennimi dile getirmek istiyorum. Hukuk felsefesi okuduk ama ceza hukuku daha müşahhas normlar üzerinde duruyor.
Ben ilahiyatçıların y~dıklanru hatta k~ntiştuklarını anlamakta zorlanıyorurn, bağışlasınlar. Lütfen beni de benim gibi cahillere de
düşünerek darya somut konuşsunlar istiyo~m. Çok felsefi geliyor.
Terimler olarak da yine işte doktorlar mecburen Lati~ce hastalık
isimleri, ilaç isimleri kullanıyor, biz hukukçular daha Çok kendi kültür tarihimize ait terimler kullanıyoruz, ilahiyatçılarda da, doğq.ı.
mu yanlış mı bilmiyorum ama, bir tespit olarak söylüyorum, Batı ,
kaynaklı terimiere bir öz~nti var. Ben anlamıyorum şahsen. Daha
anlaşılır, daha seviyesi düşük konuşurlarsa, sevinirim. Bu sadece hocanuzla ilgili değil lütfen yanlış anlamasın, genel bir temenni.
·.
Küçük bir katkıda bulunmak istiyoru,m. Bu İsra Suresindeki bir ayet-i kerimeye denim diniediğim tebliğler içerisinde vurgu yapılmadi. "Kul küllun ya'malu 'aia şakiletih" ayetindeki "Şakile"
nin ne olduğu, kalı_tımsal özellikler mi? Ve saire. Bu noktada yine bir hadis-i şerifben hatırlıyorum, lütfen hocalartın bağışlasınlar, sınıruru
· aşıyorum ama, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Hz. ~dem' den bana kadar soy bağımda sifah yoktiır. Yani tamamen meşru, diniere göre, hukuk sistemlerine göre meşru evlilik mahsul u olarak gelmiş.
Mucizevi olarak kendisi bize onu beyan ediyor. Qemekki yine. İbrahim Canan hocamızın çok yerinde tespitleri gibi din eğitimi işte doğduktan sonra mı başlar, çok daha önceleri başladığı~ dair bir ane kd ot olarak görebilirsiniz.
Bir de bu kahtımsat gelen özellikler mi baskın olur insanda yani vehbi olanlar ken~i tabirimizi e, yoksa eğitimle elde edilen yani kesbi olan özellikler mi önemlidir. Bu konuda da yine meşhur bir kedi
Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu
fare hikayesi var. Yani kediyi eğitmiş birisi öteki de cebinden fare
çıkarmış salmış, bu örneklerle somutlaştırılırsa belki hiç olmazsa ben anlayabilirim diye, böyle bir mazeret beyan edelim.
Sözü Asım Yapıcı Beye verelim, buyurun.
755