• Sonuç bulunamadı

Karadeniz Teknik Üniversitesi. Rize ilahiyat Fakültesi ÇOCUKSORUNLARI VE İS.LAM SEMPOZYUMU. ~O Eylül -2 Ekim 2005, Rize

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Karadeniz Teknik Üniversitesi. Rize ilahiyat Fakültesi ÇOCUKSORUNLARI VE İS.LAM SEMPOZYUMU. ~O Eylül -2 Ekim 2005, Rize"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize ilahiyat Fakültesi

ÇOCUKSORUNLARI VE İS.LAM SEMPOZYUMU ·

~O Eylül-2 Ekim 2005, Rize

(2)

~ '-'

en sar

neşriyat

©Eserin Her Türlü Basım Hakkı Anlaşmalı Olarak Ensar Neşriyat'a Aittir.

ISBN: 978-605-5623-13-5 Sertifika No: 16093

KitabınAdı

"Çocuk Soruhlan ve İslam Sempozyumu"

(30 Eylül-2 Ekim 2005, ilahiyat Fakültesi, Rize)

Düzenleme Kurulu

Prof. Dr. S. Kemal SANDIK ÇI, Başkan

Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshak DEMİR, Yrd. Doç. Dr. Ahmet AL BAYRAK Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN, Doç. Dr. Yavuz KÖKTAŞ Yrd. Doç. Dr. Zafer ERGİNLİ, Arş. Gör. Bayramali NAZffiOCLU, Sekreter

Yayma Hazırlay!Ul

Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshcik DEMİR

Ses Kaydı Çözümleme ·

Yrd. Doç. Dr. Ahmet İshak DEMİR, Aiş. Gör. Bayramali NAZIROCLU Arş. Gör. Mustafa IRM.AK, fuş. Gör. Ümit ERKAN

Kapak -Sayfa Düzeni AydaALACA

Baskı-Cilt

Nesil Matbaacılık

1. Basım

Ocak2010 İletişim

Kıztaşı Cad. No: 10 Fatih /.İstanbul Tel: (0212) 491 19 03-04 Faks: (0212) 491 19 30 www.ensamesriyat.com.tr e-mail: ensar@ensamesriyat.com. tr

(3)

Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize İlahiy at Fakültesi

ÇOCUK SORUNLARI VE

İSLAM SEMPOZYUMU

(4)

SEMBOLiK ANLATIMIN FONKSiYON VE

GEÇERLİLİGİ

AÇISINDAN MASAL, ÇOCUK VE

İSLAM

'

Dr. Hatice K. ARPAGUŞ1

Din dili açısından olaya bakılelığında masal kıssa ve hikaye yoluyla iletişim kurma sembolik anlatım tarzJannın en önemlileri

arasında yer alclığı görülmektedir. Çocuğun gelişim ve büyümesi göz önünde bulundurulduğunda onun dünyasında da kaçınılmazlar arasında oyuncak, masal, kıssa yada hikayelerin yer aldığı

bilinmektedir. Nitekim çevresinden yapacağı en ba.sit gözlemle

bunların ilk sıralarda yer ~dığıru hemen herkesin söylemesi mümkündür. -

Bu açıdan İslam ve çocuk başlığı altında masalın yada mitolojik

muhtevalı kı ss anın din dili açısından nasıl bir konUiri u ve fonksiyonu

bulunduğunun vuzuha kavuşturulması gerekmektedir. Nitekim teorik olarak meselenin bu boyuttı gündeme geldikten sonra geçmişten günümüz gelen kültürel mirasın bugüne nasıl geleceği ve bugünkü örneklerden hareketle bugün ne yapılabileceği çocu}< ve gençlerin durumu göz önünde bulundurularak incelenmesi tebliğin muhtevasını oluştı.ırmaktadır. Masal yada kıssada kullanılan dilin ve

Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi.

(5)

Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

metodun iletişim açısından çocuğun zihin ve psikolojik dünyasına uygı.m olup olmadığı meselesi dil ve edebiyat açısından önemli olduğu gibi İslclmi esaslar açısından dini referansların yerinde olup olınac4ğı konusu da İslam açısından bir o kadar, hatta daha önemlidir. Bu amaçla teorik açıdan dolaylı anlatım tarzından olan mitolojik söylem, masal, kıssa ve hikayenin avantaj ve dezavantajları

üzerinde durmak gerekmektedir.

Mesel anlamına da gelen masal, İbranice kökenli bir kelimedir ve olağanüstülükleri içeren şifahl kültüre dayanan l:iikaye anlamına

gelmektedir.2 Konu ve muhteva açısından mitolojiden ayrılamayan

hatta farklı dildeki karşılıkları olarak da kabul edilen mitoloji veya masal çocuğun öğrenmesi ve hayata · hazırlanmasındaki dolaylı anlatım tarzlarının en önemlileri arasında yer almaktadır.

Bunun için mitolojik hikaye veya masal konusunun aydınlahlması

gereklidir. Fakat.konı:ı oldukça geniş ve bu tebliğin sınırlarını aşacak

mahiyette olduğundan ayrıntısına girmek yerine din dili açısından

avantaj ve dezavantajları üzerinde durmak daha faydalı olacaktır.

Nitekim Batı' da bu konu daha geniş perspektifte tartışılrnış bir mesele olduğundan orada meselenin nasıl algılandığı, bizde ne tür yorumların yapıldığı konusuna bakmak gerekmektedir. Ancak bu metod da konuyu uzatmaya müsait olduğundan fonksiyone~

olduğuna işaret eden Batı'dan ve bizden iki farklı yorumla iktifa etmek yeterli olacaktır. Waadenburg konuyla ~gili yorumunu

mitosların temel özelliğinin belli bir derin hakikati hikaye etmek

şeklinde belirledikten sonra doğru olan hikayenin bizzat ayrıntıları değil, vermek istediği der~ anlamlardır diyerek mitolojik hikayenin pozitif yönüne işaret et:ffiektedir. Mitler yeryüzünde olup bitenleri başka bir gerçeklik alanına aktarırlar ve bı,ırada başka bir anlam kazanırlar .. Dolayısıyla bildiğimiz doğruluk ve standartlık

ölçütlerinin hiçbirini bunlara tam olarak uygulamak mümkün

değildir.3 Waadenburg bu şekildeki yorurouyla, mitolojik kıssaların

-bizzat kendileri değil de- işlevleri üzerinde durulmasi gereğine

2 Mesela konuyla alakah geniş bilgi için bak. c. Brockelmann, "Mesel", iA, VIII, 120-4

3 Waardenburg, "Symbolic Aspect", Myth, Symbol and Reality (ed. M. Alan M. Olson), London 1989, s. 53; Koç, Din Dili, Kayseri, ts. s. 129.

503

(6)

504 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

·. işarette bulunmaktadır. Neticede onun bu şekildeki yaktaşuru masal yada mitolojilerin doğruluğunun değil de fonksiyonunun daha önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu da mitolojik muhtevalı kıssarun fonksiyonel boyuta indirgenmesi anlamına gelmektedir.

Braithwaite de, dini kıssalann doğruluklan ve anlamlılıkları, bu ifadeleri kullananlarınhayatında oynadıklarırol ya da fonksiyonlarda ortaya çıkar demektedir. O, mitolojik muhtevalı hikayeyi genelde ahlaki hükümler ihtiva eden sözlü anlahmlar olarak görmektedir.

Bunların da ait olduğu çevreden soyutlanarak anlaşılması mümkün

değildir. Mitolojik söylem, insana nasıl bir hayat tarzı seçmesi

gerektiği konusunda bazı ipuçları verir, psikolojik destek sağlar ve ona seçtiği hayat tarzıru yaşamasında yardımcı olur. Bu bakımdan bunların sözlük anlamında doğru olmaları gerekmez. Ayrıca bir

kıssayı anlamanın en iyi yolu, onun vermek istediği ahlill mesajın .

anlaşılmasında yatmaktadır.1

Bu yaklaşımlar mitolojik muhtevalı hikaye veya masallann

'

ahlill unsurlar içermesinden ötürü fonksiyonel oldukları t~"ffiasıru işlemekted.Q-. Nitekim benzer yorumlara İslam dünyasında d~

rastlamak mümkündür. Mesela Erol Güngör ~onuyla alakah şöyle

demektedir: "İslam dürıyası da dahil olmak üzere Doğu' da bir hikayenin vukuundaki sıhhat daima ikinci planda düşünülen, hatta bazen hiç dikkat edilmeyen bir şeydir. Burada hadisenin objektif

şartlara uygunluğu önemli değildir, çünkü anlablm~ istenen şey

objektif olay değildir. Hiçbir e~liya menkıbesi, bir olayı ifade etmek üzere anlablma"Z. Olay, orada belirtilmek istenen ahlaki muhteva için bir kılıfur ve bu kılıfın kültürde geçerli olan şeylerden seçilmesi pek tabiidir."2 Bu şekildeki açıklamalarla o da kıssa, hikaye yada masalda kullanılan malzemenin doğruluğunun değil ahlaki boyutunun önemli olduğunu ifade etmektedir.

Nitekim İslam kültüründe gerçeği yansıb:nayan anlatım deyince akla gelen ilk şey israiliyattır. Cabirl de bu konuyla ilgili şu açıklamalarda bulunmaktadır: Tevrat ve Talmud kaynaklı gaybt

1 Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, izmir 1990, s. 100.1.

2 Erol GOngör, islam Tasawufunun Meseleleri, istanbul1989, s. 105. ·

(7)

Çocuk Sorunlave islam Sempozyumu 505

haberler ile cennet-cehennemle ilgili israiliyatın, İslam kültürüne

çeşitli konularda sızıntılan olmuştur. Ancak bu israili bilgilerin iç bünyeye girişleri, akli kaynaklı olarak değil de nakl! kaynaklı olarak

olmuştur. Mesela ahirethayatıyla ilgili bilgiler normalde Kur' an' da gaybfnitelikli olduğundan Allah' a havale edilmiştir. Ancak israiliyat ile bunlar, bilginin objesi haline gelmiştir.3 Cabiri de yabancı kaynaklı anlatımlarm İslam'a girişinin rivayet metoduyla olduğuna işarette bulunmaktadır. Bununla birlikte bu tür rivayetlerin ba~ta

tarih, mev'iza, tefsir, hadis ve fıkıh olmak üzere, İslamf eserlerin büyük çoğunluğunda değişik oranlarda sızdığı ve kullanıldığı

kabul görmektedir. Mesela Taberi'nin Tefsir'i ile Tarih'ine rivayetleri alırken farklı metod ve kriteri uygulamasından hareketle, İslam' da iki çeşit tarihin varlığından da söz edilmiştir. Bunlardan birincisi

"hadis ilmi merkezli rivayeti" oluştururken, ikincisi de "menkibe ve kıssa rivayetçiliğidir." Ancak bunlardan birincisinde rivayetin

doğruluğu çok önemli bir husus iken, ikincisi ahlaki bilgi içermesi ve fonksiyonel olması dolayısıyla buradaki rivayetin doğru olması

gerekli görülrı:temiştir. 4

Ancak bu hususun tartışılması tebliğin sınırlarını aşacak

mahiyette bulunduğundan daha fazla uzatinadan yalruzca Kur'an-ı

Kerim' de kıssalar bulunmasından ve buradaki kıssalarda gerçeğe

uymayan bilgi bulunup bulunmamasıyla konuyu netleştirmek

3 Cabiri, ArapAkluim Oluşumu (tre. i. Akbaba), istanbul1997, s. 204.

4 Geniş bilgi için bk. ismail Kara, "Tarih ve Hurafe", Dergah,IX, sy. 105, Kasım 1998, s. 1,19.Ancak tarihçinin kullandığı malzemenin sahih olması önemli bir husustur. Nitekim Şehbenderzade de tarihçinin önündeki malzemenin h ura fe ve esatir olmak üzere iki farldı şekilde mevcut olabileceğini

söyledikten sonra, aralarında mukayese yaparak tarihçi nazarında esatirin (mit) hiçbir değeri

olmadığını belirtir. Ancak bununla birlikte esatir, insanlığın kolektif bilincinin ürünü olduğundan

önemlidir. Çünkü bunlar insanlığın bilinmezlik karşısında kaderine razı olmayıp bilebilme arzusunun neticesinde ortaya koydukları ifade biçimleıidir. Bundan başka yine onlar, insanın

"bilemiyorum" demeyi sevmediğinin göstergelerindendir. insanlık bilebilme tecrübesinden yani ilimden mahru!ll olduğu dönemlerde hayaline başvurarak esatili meydana gelinmiştir. Bundan ötürü esatirin harici bir hakikatinin olduğuıııdan bahsedilemez. H uraleye gelince o da hayatin ve tahrifi n karıştığı vakaya delalet etmektedir. Ancak o esatirden farklı olarak sahih ik~n bozulmaya

uğramıştır. Bundan ötürü ondan hayal ve tahrifat çıkarılırsa alelade bir taıihi vaka buluna~ilir.

Dolayısıyla taıihçi nazarında hurafenin esatire göre eheıiımiyeti vardır. Esatir tarih öncesi dönemi gösterirken, hurafe daha yakın bir zamana !ekabül eder. Ancak Şehbenderzade de, tarihçi için sahih bilgi ve kaynağın önemini vurguladıktan sonra bunların arasının iyi tefrik edilmesi gereği

üzerinde durur (Şehbenderzade, Tarih·i islam, istanbul1326,1, 12-14).

(8)

506 Çocuk Sorunlave islam Sempozyumu

mllmkündür. Mesela Halefullah "esatlru.'l-evveün"den hareketle Kur'an'da mitoloji bulunacağını ileri sürmüş olmakla birlikte bu husus kabul görmemiş ve bir çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. 1

Ancak Kur'an'ın bizzat kendisinin kıssaları anlatırken nasıl bir metod kullandığından hareket edilecek olursa onun kıssalardan

bahsederken konumuzia alakalı "hak" ve "nebe"' şeklindeki iki kavramdan bahsettiği görülmektedir. Bunlardan "hak" kavramının

tanurunda İsfeharu "mutabakat'' ·ve "muvafakat'' anlamlarını tercih etmiştir. Buradan hareketle onun tanımının da gerçeğe, olması gerekene uygunluk ve tutarlılık şeklinde üç anlama geldiği

söylenebilir. Yani Kur'an-ı Kerim geçmiş veya gelecekle ilgili

kıssalardan bahsederken gerçekten sapmamaya ve doğru bilgiyi nakzetrnemeye azami gayret gösterdiği söylenmelidir. Bu tespitin akabinde masal ·veya hikayeye d önülecek olursa onlardan şüphesiz olmuş ve gerçek bir olayı anlatmalarını yada anlattıklan şeyin

'

sözlük anlamıyla doğru olmasını beklemek veya şart koşmak elbette mümkün değildir, nitekim böyle bir beklenti onların edebi üslup ve metoduna da uymaz. Ancak onların anlattıklarının muhtevası kendi '

üslupları dışında farklı bir alanın mesela dinin sahasına girince

şüphesiz burada dinin öncelik ve esaslarının ·dikkate alınması

gerekmektedir. Nitekim İslam' da hikaye ve kıssaların doğru bilgi vermesi meselesi konunun muhtevasından hareketle hadis, tefsir, tarih gibi bir çokdisiplini ilgilendirel\ bir husustur.Ancakbir çokhadis alimi değişik disiplinlerin kullandıkları rivayetlerde doğru bilgiyi kullanma !;>aşka bir ifadeyle sahih habere müracaat etme prensibi.İı.e her zaman riayet etmediklerinden Şikayette bulunmaktadır. Bu rivayetlerden siyer, megazi, tergib ve terhible ilgili olanl~rda zayıf

hadisin kullanılabilmesi ruhsatı yukanda bahsedilen fonksiyonel olma esasının sonucudur. Ancak bunların başta ahlaki konular olmak üzere bazı faydalannın olması, diğer bir ifadeyle fonksiyonel

olmaları geleneksel mirasta kullanılmalarının yolunu açmıştır.

Nitekim bugün de aynı manlıktan hareketle fonksiyonel olan veya ahiakl güzellikler içeren ama dini açıdan doğru bilgi vermeyen

Muhammed Ahmed Halefullah, Kur'an'da Anlatım Sanatı (tre. Şaban Karataş), Ankara 2002, s.' 212 vd.

(9)

Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu 507·

bir masal, hikaye veya herhangi bir anlatırnın eğitim amacıyla kullarulması doğrumudur? Sorusunu cevaplamadan önce teorik olarak dini açıdan doğru bilgi içermeyen bir anlatırnın mahzurlanrıı şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Bu metotla anlatılan hususlarda dinin bilgi vermesinden ziyade ahlaki öğüt ve yönlendiriliciliğinin ön plana çıkarılması

hususu söz konusudur. Ancak bu tür anlatımların her biri aynı

zamanda ahlaki hususlar yanında bazı bilgiler de içermektedir.

Dolayısıyla dikkat edilmediği sürece gerçeği nakzeden bilgiyle ahlak aynı anda ortaya konulmaktadır. Oldukça önemli bulunan bu hususta bilgi mi ahlak nu şeklinde kutuplaşmaya gitmeden gerçeği

ifade etmek mümkündür. Yani ~oğru bilgiye payet etme yanında

ahiakl öğüt ve tavsiyelerde de bulunma_k imkan dahiliıidedir.

Nitekim İslam geleneğiilde bunun binlerce örneği vardır. Aksi takdirde· ahiili esaslara riayet etme esasını ön plana çıkarırken

açılan yol -farkına varılsın yada varılmasın- dinin ahlaki boyuta indirgenmesiyle sonuçlanacak bir süreci başlatmaktadır. Oysa din ne salt bir ahlak sistemi, ne de bir takım meseller eşliğinde

getirilen bir yaşama siyasetidir. Konfüçyanizm dışarıda tutulacak olursa, tamamıyla ahlaki davranış kalıplarına indirgenebilecek hemen hiçbir yüksek dinden de bahsetmek mümkün değildir. Tüm yüksek dinler aynı zamanda metafizik ve kozmalajik iddialarda da bulunmaktadır. Dindar bir insanın ahlaki davranışıyla ilgili bir tavsiyesi, Allah'ın var olduğunu söyleyen metafizik iddiadan

bağımsız değildir. Mesela İslam'ın, evrenin ve insanın yaratılışıyla

ilgili kozmik iddialanru -bu iddialarla ahlak arasında bir. ilişki

kurmarruz mümkün olsa bile-bunların temellendirilmesini ahlaki hükümlere indirgeyecek şekilde anlatma bir yöntem olmakla birlikte gerçeğe götürmeyi hedefierneyen bir yöntemdir. Çünkü inanan insan yaratma olayım tam anlayamasa da gerçek bir hadise olarak anlayıp değerlendirir. Dolayısıyla kıssaların bilgi verici ve gerçek olma boyutunun ihmal edilmemesi gerekmektedir. Bundan

dolayı onları yalnızca fonksiyonları açısından değerlendirmek

elinin bütünlüğüne ve evrenselliğine indixiimiş en büyük darbe

olmaktadır.2

2 Aydın, a.g.e, s. 99-101; Koç, a.g.e, s. 132-33.

(10)

508 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

2. Çok genel ve şümullü olan mitoloji, standart dbğruluk.

öİçütlerine uymayanher türlühikayeyi de mitoloji olarak yorumlama

eğilimindedir. Mesela bunlar arasında -Yunan mitoloji geleneğinde

olduğu gibi- sırf sanat kaygısıyla oluşturulmuŞ düzmece ve amaa sözde bitenmitolojiler bulunduğu gibi, insanın arzu ve içgüdülerinin

dalaylı anlahmı olan mitolojiler de vardır. Bundan başka tek tanrılı

dinlerin mitolojileri yanında çok Tanrılı dinlerin mitolojileri de

vardır. Dolayısıyla herhangi bir edebi çeşidi kullamrken kullanılacak

olan mitolojik muhtevalı malzemenin çok tanrılı din ve kültür

bağlamında oluşturulmuş mi~eri mi, yoksa tek tanrı inananı esas alan dini kıssa mı olduğuna riayet etmek ve bunlar arasmda ayrım

yapmak gerekmektedir. Y~ mitoloji olduğUndan dolayı .bir bilgi hemen kabul edilmesi gereken bir malzeme olmadığı gibi hemen reddedilmesi gerene bir malzeme de olmamalıdır.

'

3. Hi.kayeye dayalı bir dil kullanan mitolojik kıssaların etkili, çağrıştırıo, çarpıcı ve güçlü anlahm tarzı kullanmaları açısından bir·_

takım ortak yörıleri bulunmaktadır. Hatta bir yere kadar bunların insanın ruhi durum, dürtü ve ahiili boyutunu_ yansıttıkları da kabul · edilebilir. Ancak bu durum bunların hepsinin amaç ve vermek istedikleri mesaj bakımından aynı olduğunu göstermez.

Mesela Kur'an-ı Kerim'deki kıssaların bM değerlendirilmesinde·

tek bir kriterden bahsetmek mümkün değildir. Tufan kıss'!sı ile Hz.

Isa' nın bakire olan Meryem' den elpğınası kıssasının ta.rihl bir olaya tekabül edebileceğini söylemekte mantık açısından hiçbir çelişki yoktur. Fakat bu, tüm kıssaların zahiri anlamıyla alınması gerektiği

sonucuna vanlmasını gerektirmemektedir. Sözgelimi Adem ile

Havva'nın cennetten kovulmalarını anlatan kıssa, zah.iıi anlamında alırup yorumlanmaya çalışıldığında, bir çok açmaz söz konusu

olacaktır.1

4. Her dinde aynı ahlaki esaslar tavsiye ediliyorsa, her dinin ahlaki içerikli yorumunu alıp kullanmakta hiçbir sakınca olmamalı,

yani bir müslüman Hıristiyanlıktaki ahlaki içerikli bir yorumu İslam

Koç, a.g.e, s. 129·130.

(11)

Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu 509

gibi alıp kullanabilir. Bu durumda dini öğretim yapmak isteyen

kişinin doğru h.ikaye nakletmek durumunda olmasından bahsetmek mümkün olmadığı gibi, bir müslümanı, luristiyan ve budist olmaktan alıkoyan şeyin ne olduğunu belirlemek de mümkün olmaz.2 Üstelik bir kişinin ayıu anda birçok dine bağlarunaması için de hiçbir neden

olmayacaktır. Böyle olunca bir insanın herhangi bir d ine bağlanması

bir zevk ve sübjektif seçim olmaktan ileriye gitmez.3 Yine din sadece öngörülen bir hayat tarzını takipse, kıssalar da bu konuda alınan kararları güçlendirmekten başka bir şey yapmıyorsa, bu durumda din, kişinin kendine özgü idealleri ve hayallerine dayandınlmış

sübjektif bir şey olmaz mı? Nesnel hiçbir dayanak olmadığı iddia

edildiğinde ihtida olaylarını değerlendirmek güçleştiği gibi inanan

kişinin, inandığı dini savunmaısı da mümkün olmaz. Hepsinden öte, tıpkı bir müsl:üman ahlakı ile yaşadığı halde inanç boyutu eksik olan kişi, acaba müslüman kabul edilecek mi? gibi soruların cevaplandırılrnası gerekmektedir.

Bütün bu açıklamalar ışığında masal ve hikayeye dönülürse bugün güncel yerli ve yabancı masal ve hikayelerimiz yanında

geleneksel örneklerimiz de bulı.ınmaktadır. Bahsedilen teorik esaslar yani avantaj ve dezavantajlar geçmişten bugüne gelen anlatımlar yanında güncel örneklere de uygulanmalıdrr. Kültürel mirasımızın

neler olduğunu tespit etmenin en güzel yolu da, kültürün oluşum

ve beslenmesine katkıda bulunan eserlerin incelenmesiyle olacaktır.

Bu amaçla Osmanlı-Türk halkının yaşadığı bölgelerde yüzyıllardır İslam'ın geniş kitlelere yayılınası ve yaşanınasında etkin olmuş eseriere bakıldığında'' onlfirda birçok mitolojiye ve mitolojik

muhtevalı kıssalara rastlamak· mümkündür. Bu açıdan bu tür

anlatımların titiz çalışmalarla günümüze getirilmesi gerekmektedir.

Ancak bu hıı.susun önündeki en büyük engel, toplum olarak modem hayata bilinçli bir şekilde girmediğimizden kültürel miras, ya tamamen dışlarunakta yada tamamen kutsallaştırılarak

2 Koç a.g.e, s. 226 3 Koç a.g.e, s. 227.

4 . Bunların başlıcaları arasında Kara Davud, Muhammediyye, Envatü'l-aş1kin, Ahmediyye gibi esen er bulunmaktadır (geniş bilgi için bk. Hatice K. Arpaguş, Osmanli Hal km m Geleneksel islam AnlaylŞI ve Kaynak/an, istanbul2001,s. 22-45).

(12)

510 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

gunumuze getirilmektedir. İşte bu handikaba düşmeden, ifrad ve tefride gidilmeksizin dini-kültürel mirasın gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bundan başka bu hususun bir de güncel, günümüzdeki mitolojik muhtevalı hikaye yada kıssalarla ilgili yönü vardır. Bugünkü durumun belirlenmesinde belli bir örnek üzerinden gidilmesinde fayda millahaza edilmektedir. Bu örnek de etkili, yaygın ve ayru zamanda popüler eserlerden biri olan Harry Poter kitaplan yada filmleıi üzerinden olacaktır.

Mitolojik muhtevalı fantastik eserler tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilgiyle seyredilip okunmakta olduğu yazılı ve görsel

basın ile sanal ~Hemden tespit edilmektedir. Ancak söz konusu eserleri muhteva ve verilen bilgilerin İslam ve çocuk açısından yapılmış değerlendirilmes~ araşhnldığında ciddi çalışma ya da

değerlendirmelerin yok denecek kadar az olduğu görülrriektedir.

Bu durum ülkemizdeki korkunç ihmalkarlığı gösterme yanında

yeni yetişen nesiller açısından da bir o kadar korkunç bir geleceğin yaklaşmakta olduğunun işaretini vermektedir. Genel olarak ülkenin dini ve kültürel konjektürüne bakıldığında devletin laik olduğu , ve eğitim kurumlarının hiç birinde din eğitimi tahsili yapılmadığı

yalruzca din kÜltürüne yönelik bilgi amaçlı bir eğitimin var-olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla büyük çoğunluğu müslüman olduğu

söylenen ülkemizde çocuklar örgün egJtim kurumları. vasıtasıyla dini eğitim almadan yetişmektedirler. Yani o'ruarın bir müslümanın neleri yapıp yapmayacağı, nasıl bir hayat tarzı olması .gerektiği

konusundaki bilgi donanımını terpin edecekleri yerler yalruzca aile kurumudur. Ancal< değerler konusunda yapılan araştırmalar da dini değerlerin kadın ve erkek her iki cins te, -genç ve orta yaşlıların

her ikisinde de-en sonda yer aldığı sonucunu vermektedir. Bu da Cumhuriyetin ilk yıllarına kıyasla toplumun modernleşmeden

çok hızla etkilenerek dini değerlerde düşüş yaşandığını ortaya

koymaktadır.1 Gelinen bu nokta ailelerin dini bilgi ve değer açısından

yeterli düzeyde olmadıklarını, dolayısıyla büyük bir kısmının çocukların bu konudaki ihtiyaçlarına cevap verecek seviyede

bulunmadıklarını gö~termektedir. Mensubu bulunduklan din

Erol Güngör, Değerler Psikolojisi Ozerine Ataştmnalar. istanbul1998, s. 115, 119.

(13)

Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

hakkında çok az yada hiç dinf bilgisi bulurunayan çocuk ve gençler

arasında yaygın olan bu eserlerin nasıl bir muhtevada olduklarını incelediğimizde şöyle bir tableyla karşılaşmak mümkündür. Seri halinde yayınlanan eser tamamen büyü üzerine kurgulanmıştır.

Eser kahramaru Harry Potter'in anne ve babası kara büyü sonucu öldürülür, o sağ kalır ve teyzesi ile eniştesinin evinde yaşamaya başlar, ancak alrunda şimşek biçiminde yara izi vardır ve bu yararun sırrı on birinci doğum gününde ortaya çıkar. Hayatı o gece

kapıyı çalan Hagrid adlı devin gelişiyle aniden değişir. Dev ona hem muazzam bir pasta getiriı::, hem de teyzelerinin kendisinden titizlikle gizledikleri gerçek kimliğini anlatır. ;El:ıeveyni tarihin

gelmiş geçmiş en korkunç kara büyücü~ü Voldemort'un saldırısı

sonucu öldürülmüştür. Harry ise dev Hagrid'in bile adını ağzına

almaktan çekindiği Vol demort'un saldırısından mucizevibir şekilde kurtulmuş, hayatta kalan tek bebek olarak büyücüler ve cadılar

tarihine geçmiştir. Bu saldırı sonunda Harry'nin alnında şimşeğe

benzer yara izi kalmıştır. Adı söylenmekten korkulan kendisinden

"malum kişi". diye bahsedilen kara büyücü de, aslında bütün kültürler ve dinlerde kötülüğün kaynağı İblis'ten başkası değildir.

"Malum kişi" Harry'yi öldüremeyince gücünü yitirip ortadan

kaybolmuştur ve romanlarda en umulmadık zaman ve mekanlarda tekrar tekrar ortaya çıkar. DevinHarry'i ziyareti, sihirbazlık okuluna gitme zamanının geldiğini ifade etmektedir. Nitekim bu ziyaret

sonrası Harry, Hogwarts Cadılık ve Sihirbazlık Okuluna gider ve olaylar bundan sonra söz konusu okulda geçer. Kendisi de doğuştan

\

var olan gizli ve olağanüstü güçlerini keşfettikten sonra kendini o dünyada kötülere karşı mücadelede bulur. Dolayısıyla eserlerin konusu, Harry_'in kendisinde var olan gizli güçlerini keşfetmesiyle

birlikte Voldemurt'a ve diğer kötü güçlere karşı büyü vasıtasıyla

mücadele etme temasını taşımaktadır. Ancak temelde eserlerde ana fikir olarakkötülüğe karşı mücadelenin esas olduğu söylenebilmekle birlikte, iyiliğin simgesi roman kahramaru Harry'in mutlak gücüne veya büyüden elde ettiği gqce indirgenmiştir.

Oldukça yaygın ve etkin olan film ve kitapların muhtevasından sonra mesela bu~ yayınların çocuklar ve gençlere ne gibi etkilerinin

511

(14)

512 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

olacağı konusu üzerinde durmak faydalı olacaktır. Ancclk ondan önce yüzyılımızda yaşanan değişim neticesinde yeni yetişen nesiller için zor bir dönem olduğu tespitinde bulunmak faydalı olacaktır.

Nitekim Erikson da günümüz gençlerinin bir "kimlik bocalaması"

yada 'bunalımı" sürecini yaşadıkları tespitinde bulunmaktadır.

Bunun temelinde hızla değişen ve gelişen toplUm. şartları karşısında

yeni yetişen nesillerden birbirine zıt rol beklentilerinin bulunması

ve çoklu tercihlerden söz etmek mümkündür.• Bu genel konjektürün ötesine ülkemiz şartlarına gelindiğinde son iki yüz yılda çok köklü toplumsal ve kültürel değişimierin yaşandığı bir ülke olduğumuzu

belirtmek gerekmektedir. Bü~ geleneksel kurum ve yapıların

içinde bulunduğu söz konusu değişim uyumsuzluk ve çatışmaları

da beraberinde getirmekte'dir. Değiş~ toplum düzenindeki farklı rol beklentileri de kaçınılmaz olarak kimlik bunalımlarının oluşmasına

zernin hazırlamaktadır. Ülkemizdeki en büyük beijrsizlik ve

çelişkilerin yaşandığı alan ise dinl sahada kendini göstermektedir.

Bir taraftan dinin kamusal alandaki yeri ve statüsü konusundaki ,

tartışmalar hararetli bir şekilde devam etmektedir. Hatta bu

bağlamda dindar kimselere karşı değişik baskılar söz konusu olabilmektedir. Diğer taraftan dindarlığın gelenekçi ve modern şekillerini kabullenmiş bulunan kesimler arasında bazı anlaşmazlık ve gerginlikler zaman zaman gün yüzüne çıka bilmektedir. Çerçevesi çizilen bu durum kaçınılmaz olarak yeni yetişe~ nesiller ye özellikle ergenler üzerind_: . bazı olumsuzluklara sebebiyet vermektedir.

Nitekim araştırmalar bu hususun gençlerin aşırı uçlara kayması

yada d.inl ilgisizlik ve güvensizlik tutumu geliştirmelerine sebebiyet

vereceğini bildirmektedir.2

Toplumdaki hızlı değişim neticesinde değer yargılarının karmaşıklaşması zaten kendi içinde hızlı değişim yaşayan ergenin psikolojik dünyasıru altüst edeceğini ortaya koyduktan sonra

çocukların durumuna göz atmak yerinde olacaktır. Masal ve çoçuk

gerçeğindenhareket edildiğinde çocuk için öğrenmenin ne olduğunu

Çiğdem, Kağıtçıbaşı, Gençlerin Tutum/an, KOltürlerarasi Bir Karş1/aşt1rma, Ankara 1973, s. 17;

Nuri Bilgin, Sosya/ Bilimler Kavşağında Kimlik Sorunu, i zmir 1994, s. 68.

2 Hayati Hökefekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, s. 14-15.

(15)

Çocuk Sorunlave islam Sempozyumu

netleştirmek faydalı olacakb.r. Ancak çocuğun öğrenmesiyle

ilgili birçok teori bulurunakla birlikte biz bunların ayrıntısına

girmeden konuyla alakalı olanlar üzerinde durmarun yeterli

olacağı kanaatindeyiz. Mesela psikanalitik ahlak teorisine temel olan Freud' a ve sosyal öğrenme teorisine göre öğrenme yollarından

birisi model edinme yoluyla gerçekleşmektedir. Model edinme de özdeşleşme ve taklitle olmaktadır. Özdeşleşme bir kintsenin kendisini bir başkasıyla bir tutması ve arada ayniyet görmesi halidir. Taklit ise bir kimsenin kendisiyle özdeşleşlıirdiği kişinin davraruşlarını kendi davraruşları olarak benirnsemesidir.3 Şahıslar arası benzerliğe dayanan taklit ve özdeşleşmede ise bir çeşitniyetsiz

ve farkında olmadan öğrenme söz konusudur. Bu durumda kişi bir başkasıru bir vasfından dolayı taklid ederken ondaki diğer vasıfları da farkına varmadan taklid eder.4 Dolayısıyla özdeşleşmenin bilinçli ve metodlu bir öğrenmeyle başlayan bir olgu olmadığı ortaya

çıkmaktadır. Çocuk kendini belirli bir modelle özdeşleştirirken, bu olaydan haberdar değildir. Bu açıdan özdeşleşme mesela bisiklet kullanmayı öğrenmeye benzer. Özdeşleşme süreci içinde çocuk, önündeki modelin karakteristiklerine u ygun olarak duyar, düşünür

ve hareket eder.5 Şüphesiz bu süreçte çocuk için önemli olan seçilen modeldir. Mesela çocUkta dürtülerini dizginleme yeteneği

çok zayıf _olduğundan televizyondaki dizi kahramaruri şiddete

yönelik davraruşları, çok kolay bir şekilde ondaki saldırganlık

dürtülerini harekete geçirebilir. Bu nedenle çocuklar için hazırlanan programların özel eğitim yöntemleriyle izlemneleri gerekmektedir.

\

Bundan başka taklit yohıyla öğrenirken de çocuk, model edindiği kişilerin davraruşları kadar, kurallara uygun olan yada olmayan tüm konuşma biçimlerini benirnseyebilir. 6

Çocuğun zihni ve aluakl gelişimi incelendiğinde bu konuda

değişik teori ve ekallerin bulunduğu muhakkakb.r. Ancak bu

3 Güngör, a.g.e. s. 57, 60.

4 Güngör, a.g.e. s. 67.

5 Haluk Yavuzer, Çocuk ve Suç, istanbul1996, s. 115.

6 Yavuzer, a.g.e., s. 115·6.

513

(16)

514 Çocuk Sorunları ve islam Sempozyumu

meseleyi ayrıntısıyla incelemek bu tebliğin sınırlarını aşmaktadır.

Fakat Erol Güngör'ün işaret ettiği, yeni araştırma ve gelişmelere

konu olan Piaget'in ahlak teorisinden kısaca bahsetmek yeterli

olacaktır. Onun ahlaki merhalelerle ilgili kogrıitif teorisi iki safhada dır. Birinci safhadaki ahiakl düşünce çevredekilerin etkisiyle

oluşmaktadır ve bu dönem 7-8 yaşına kadar devam etmektedir.

Bu merhalede çocukların ahlaki realizm içinde oldukları kabul edilmektedir. Kogrıitif gelişmeler de egosantrizm (ben merkezdlik) ve realizm şeklinde iki özellik taşımaktadır. Egosantrizm çocuğun başkalarının düşüncelerini kendi düşüncesinden ayıramaması

halidir ve kendi kafasından neler geçiriyorsa başkalarının da aynı şeyleri düşündüğünü zannetmesidir. Realizme ise zihin hayatına

ait fenomenl~rin fizik.t gerçeklerden ayırt edilememesidir. Nitekim sübjektif ile objektifi birbirinden ayıramayan çocuk, mesela

rüyalarını gerçek olarak kabul eder. ı Çocuktaki zihin xapısının bu iki özelliği ahlaki düşünce sahasına değişik şekillerde yansır. Ancak en önemlisi, çocuğun egosantrik olması, ciliıaki konularda ins~arın farklı düş~celere sahip olabileceğini ve bunun da olağan bir şey

·olduğunu -bilememesidir. Nitekim çocuğa göre ahlaki hüküm tektir ve herkes onu kabul etmektedir. Bundan başka çocuk realist

olduğundan sosyal hayatın kurallarını ve psikolojik mahiyetteki inançlan fiziki kurallardan ayıramaz. Ahlak kurallarının tabiatın bir

parçası olduğunu ve değiştiril~meyeceğini düşünür. 2

Tüm bu öncüler, hikay~ ve masal anlatma. yada filmlerde çocuktaki zihnl-gelişimin dikkate alınmasını, ergenlerde de onların

içinde bulunduklan karmaşanın göz önünde bulund~asını

gerekli kılmaktadır_ Bundan başka film veya anlatımların dine

uygunluğurta gelince mesela yedi-sekiz yaşına kadarki herhangi bir çocuğun Harry Potter fi.lı;tlerini seyretmeleri zihni gelişimleri açısından kesinlikle uygun değildir. Mesela bu noktada Hz.

İbrahim kıssasının çocuğa aniatılmasıyla ilgili bir araştırmaya kısaca değinmek faydalı olacaktır. Söz konusu araştırmada İbrahim kıssası üç bölüme ayrılmış, birinci bölümde İbrahim'in kendirıi 1 Erol Güngör, Değerler Psikolojisi, s. 46.

2 Güngör, a.g.e. s. 46.

(17)

Çocuk Sorunlave islam Sempozyumu

göstermesi, ikinci bölümde bir oğlun haberini alma, üçüncü bölümde de İbrahim'in oğlunu kurban etmesi konu edilmiştir.

Hallandalı bir grup çocuk üzerine yapılan araştırma neticesinde söz konusu kıssanın bölümlerinin ilkokulun farklı basamaklannda anlatılmasının uygun olacağı sonuCW1a varılif!Işbr. ilk bölüm ilkokul çağındaki çocuk için uygun bulunurken ikinci bölüm ilkokulun sonuna ertelenmiştir. Üçüncü bölüm ise daha karmaşık

duygular ihtiva ettiğinden ilkokul dönemind~ anlatılınaması

kanaatine varılmışbr. İlkokul dönemindeki çocukta bu duygular tam olarak gelişmediğinden karşıt duyguların çocuğu rahatsız edeceği ihtimali göz önünde bulundurularak ilkokuldan sonraki . dönemde anlatılması öngörülmüştür. İlkokı:J döneminde çocuktaki

anlayış eksikliği yada endişesi onun hikayeden uza~aşması, hatta hikayeyi reddetlilesi ihtimalini doğurmaktadır. Dolayısıyla üçüncü bölümün anlatılması, ilkokuldan sonraki döneme ertelenmesi daha uygun bulunmuştur.3 İşte ilkokul çağındaki bir çocuğa Hz. İsmail'in

kurban edilmesinin uygun olmaması durumundan hareket

edildiğinde büyü, kan ve şiddetin konu edildiği Harry Potter filmlerinin hiç uygun olmadığı sonuCW1a kolaylıkla ulaşılmaktadır.

Nitekim yine ilkokul çağındaki bir çocuğa şeytanın bu şekilde anlatılması ve ona karşı mücadele etmenin yolunun büyü vasıtasıyla olması, İslam göz önünde bulundurulduğunda kesinlikle mümkün değildir. İslam' da şeytan mutlak kötülüğün simgesi olmadığından onunla mücadele etmenin yolu yalnızca iyi bir insan ve müslüman olmaktan geçmektedir. Ancak çocukların büyük çoğunluğunun

kendi dinleriyle ilgili yeterli mal~ah almadan farklı din ve kültür

öğeleriyle karşılaşm~l~, çocuğun kimlik oluşturması açısından

büyük mahzurları olacakbr. Bundan başka çocuğun model edinmesi, dolayısıyla özdeşleştirme ve taklit etmesi gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda kendini film kahramanı Harry Potter zannetmesi ve onu taklit etmesi çağı gereği gayet doğaldır.

Dini endişeler bir yana sıradan çocuğun ahlak ve dil gelişimi göz önünde bulundurulduğunda bile yine bu filmierin özellikle ilkokul

3 Ina ter Avest, ·çocuğuma itırahim'in Hikayesini Ne Zaman Anlatabilirim?•, Din Öğretiminde Yeni Yöntem Arayış/an, Ankara 2003, s. 422·3.

515

(18)

516 Çocuk Soı:unları ve islam Sempozyumu

çağındaki çocuklar için uygun olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ancak ebeveyn açıs.ından yasaklamak da ilgi ve isteği arthracağından belki ilkokul çağının sonunda ve ilkokuldan so~a ebeveynlerin de eşlik

etmesi ve ge:rekli izahatları yapmalan kaydıyla seyretmeleri normal

karşılanabilir.· Ergen ve gençler göz önünde bulundurulduğunda

onlara herhangi bir y.asaklamada bulunmak çağları gereği hiç uygun olmadığında~ yasaklama tercih edilecek bir yol değildir.

Bu konuda en.büyük vazife yine ebeveyne ... düştüğünden çocuğun

toplum ve kendisindeki karışıklıkları dikkate alarak sağlıklı bir din

eğitimi alınasırun yollarını çocuk adına düşünmesi ve uygulamaya geçirmest bundan başka uygun arkadaş ~evresi edinmesinde ona yardımcı olması sağlıklı ve temelli bir yol olacaktır. Nitekim .sağlıklı din eğitimi alan'bir genç İslam dininde büyünün kesinlikle yasaklanan bir fiil olduğunu öğrendikten sorıra far10 .kültürlerde var olan büyü yü konu edinen bir filmi ya seyretmeyi istemeyecektir yada seyretse bile onu ötekine dair bir fiil olarak görecekt4: Belki en sağlıklı yol, çocuğun zihnl gelişimini dikkate alan ve ona iy(bi.r insan olmayı amaçlayan kitap ve filmleri bularak seyretmesini ve

eğlenmesirii sağlayacak alternatif çevre ve m~kan bulmakhr: Aile ve ebeveyn için arhk yalnızca sağlıklı din eğitimi vermek yeterli

olmadığından verdiği eğitimi paylaşacak çevre edinmesinde de çocuğa uygun zeminin hazırlanması ger~kmektedir.

Başkan: Prof. D.r. Ali ŞAFAK·

Üç güzel tebliği bizzatyazarlarındanbir tanesini de okuyarundan dinledik. Şimdi müzakeresi var, Mücahit Öztürk Bey'i_çağırmadan

önce, Mustaa Avcı Bey'in bir temennisi vardı, bir iki konuyu

hatırlatacağım. Yıllar önce bir makale yazmış idim, "Yasak Aşk ve Yasak Aşktan Doğan Çocuklar Sorunu" bugünpozitif hukukun hala çözüm getirmediği bir konudur ve Türkiyemizde de bir hastalıktır.

Bir taraftan single parent baby denilen tek ebeveyn, tek anne ya da babalı, "kocaya hayır, çocuğa evet" diyen bir edebiyat var ya, onun ortaya koyduğu c~eukların bir ebeveyn sorunu var. Bırakınız onu pozitif hukukun hala çözmediği fücür mahsulu denilen, Medeni Kanunun ifadesiyle, bu çocukların ebeveyrıi sorunu miras sorunu

(19)

Çocuk Sorunlave islam Sempozyumu

vardır. Bunlar bir araştırma konusu olabilir. İkincisi, ben Güney

Doğu Asya ülkelerinde biraz bulunan birisi olarak şunu gördüm:

Çok dinli aileler va~dır, miras sorunu. Din ayrılığında çocuklar ortada kalıyor. Miras sorunu önemli bir konudur sayın hocam.

Dede yetirni sorunu. Dede yetimi İslam Peraiz hukukunda henüz daha çözüm getirilmemiş önemli sorunlardır. Aile yapısı ve dede yetimi sorunu. Malum un uz İslam feraiz hukukunda halefiyet usulü yoktur. Yakınlık derecesi önemli etki etmektedir, miras payına. Bu konular günümüzün önemli sorunlandır. Yeni araştırıcılan bunlara yönlendirirserriz iyi olur. Dolayısıyla bu konular aklıma geldi, Çocuk

Sorunları ve İslam denilin ce, İslam' a en büyük eleştiri fücür mahsul u çocuktan gelmekte, mirastan gelmekte, el akrab fe'l-akrab kuralı nasıl uygulanacakbr ve din ihtilafından gelmektedir. Günümüzde çok dinli ailelere yavaş yavaş Allah muhafaza gidiyoruz. Ne

olacaktır sorunlar.

Bunları arzettikten sonra Mücahit Öztürk, buyurun.

,

..

. .

517

Referanslar

Benzer Belgeler

Başlangıçta Şiiler için siyasi bir lider olarak or- taya çıkan Mehdi zamanla üstün niteliklere sahip büyük kurtarıcı ve imam şekline dönüştürülmüş ve

Bu planlarda, Rize Merkez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürlüğü çıkış kapılarının, yedek kapıların, Acil Durum Planı’nın, alarm düğmelerinin, dış toplanma

16 Öğretim Üyesi (4’ü Yabancı Uyruklu), 12 Öğretim Görevlisi (3’ü Yabancı Uyruklu), 9 Araştırma Görevlisi ile eğitim-öğretim hizmetlerini sürdüren

Peygamber'in sa, yaşadığı dönemde yetirnlere ve kimsesizlere yönelik Kur' an ayetlerini açıklayan, yorumlayan, destekleyen ve bu tip kimselerin baba veya aile

Post Graduate, Ankara University, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitimin Sosyal Ve Tarihi Temelleri, Turkey 1997 - 2001 Under Graduate, Ihsan Dogramaci Bilkent University, İktisadi

Toplumsal sorunlara duyarlı ve çözüm odaklı üniversite olmak. Toplumsal sorunlara yönelik faaliyetler artırılacaktır. Belirli gün ve haftalara yönelik yapılan etkinlik sayısı

(_)rulduğunu öğl-enince): &#34;Çocuğu olan birisi, onun için kurban (neslke) kesrnek isterse, erkek çocuk için birbirine denk iki, kız çocuk için ise bir ~oyun

James ve Dunlap gibi bilim adamları· dinsel duygunun tek bir formunun olmadığından, onun çeşitli duyguların dinsel bir biçim kazanmasıyla ortaya