• Sonuç bulunamadı

Klasik Türk şiirinde meslekler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Klasik Türk şiirinde meslekler"

Copied!
1082
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI ESKİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI

KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE MESLEKLER DOKTORA TEZİ

Hazırlayan Erkan AKALIN

Danışman

Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK

Kasım-2017

Kırıkkale

(2)
(3)
(4)

ÖN SÖZ

Her insan, doğuştan getirdiği ve farklı düzeylerde donandığı türlü yetileri ile içinde yaşadığı zamanın ruhunun bir birleşimidir. Bu imtizacın değişkenleri arasındaki dengeler ise her ferdin özgün bir yaradılışa, eşsiz bir benliğe sahip olmasına ve ortaya nitel manada zengin bir insan çeşitliliğinin çıkmasına yol açmıştır. Kalıtım ve çevre unsurları ile oluşan bu çeşitlilik, insanların kabiliyetleri ve imkânları çerçevesinde kendilerine belli bir yaşam rotası çizmesine neden olmuştur. İnsan hayatını tayin eden bu kabiliyet ve imkân yelpazesi içerisinde en hâkim etmenlerden biri hiç şüphesiz kişinin yaşamını kazandığı mesleki meşgalelerdir. Nitekim insan ömrünün büyük bir bölümünü teşkil eden meslek hayatı, kişinin hayat akışına olduğu kadar hayata bakışına da yön vermektedir. Denilebilir ki kişilerin / kitlelerin doğaya veya diğer insanlara egemen olmalarında, refah seviyelerini artırmalarında ve sosyal bir yığından sosyal bir topluluğa evrilmelerinde belirleyici bir role sahip olan mesleki fikir, fiil, maharet, ürün ve hizmetler; insanın ve hayatın yansıtıcısı olduğu kadar şekillendiricisidir de. Başka bir deyişle zevk ve maişet gibi insani ihtiyaçlar ile yaşam koşulları meslekleri yaratırken meslekler de insanı yaşatmakta, dahası inşa etmekte ve hayatı yaşanır kılmaktadır.

İşte, “Klasik Türk Şiirinde Meslekler” başlıklı bu çalışmada mesleklerin sosyal bir varlık olan insanla kurduğu etkileşimin klasik Türk şiirinde hangi izleklerden, ne şekilde yankılandığı ele alınmış ve böylece Âl-i Osman’ın devlet ve çârsû-bâzâr kültüründen neşv ü nema bulan mesleki terminolojinin klasik Türk şiirinin ifade dünyasındaki kayda değer yeri vurgulanmaya çalışılmıştır.

Meslek edindiğim bu çetin ve bir o kadar da keyifli uğraşta gerek eserleri gerekse sohbetleri vesilesiyle bilgi ve tecrübesinden azami ölçüde faydalandığım tez danışmanım Prof. Dr. Muhittin Eliaçık’a; araştırmanın başından itibaren yaptığı samimi değerlendirmelerle çalışmama yön veren kıymetli hocam Doç. Dr. Aysun Sungurhan’a ve tezin yapılandırılması sürecinde dikkatli ve rikkatli izlemiyle desteğini esirgemeyen Yrd. Doç Dr. Fahrettin Coşguner’e müteşekkirim.

Elbette bu uğraşın tüm safhalarında yanımda olan güzel aileme, hayat ağaçlarım

Defne ve Çınar ile cansuyumuz eşim Şebnem’e, hassaten minnettarım.

Erkan Akalın Kırıkkale-2017

(5)

ii ÖZET

Akalın, Erkan, Klasik Türk Şiirinde Meslekler, Doktora Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale, 2017.

“Klasik Türk Şiirinde Meslekler” başlıklı bu çalışmada, Devlet-i Aliyye’nin sosyo- ekonomik dinamiklerinden biri durumundaki çârsû-bâzâr mahallinin başlıca aktörleri olan meslek erbabının, müşterilerin, arz-talep edilen ürün ve hizmetlerin dahası mesleklerle irtibatlı bir dizi ilke, unvan, söylem ve eylemin klasik Türk şiirinde bulduğu karşılıklar XIV-XIX. yüzyıllar arasında nazma çekilmiş birtakım eserler üzerinden irdelenmiştir. Böylece gerçek ve mecaz düzlemde başvurulan mesleki terminolojinin klasik Türk şiirine malzeme temin eden en işlek ifade kanallarından biri olduğu ispata çalışılmıştır.

Çalışma; giriş, dört bölüm, sonuç, kaynaklar ve eklerden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışma temellendirilmiş; çalışmanın önemi, çalışmayla sağlanması hedeflenen kazanımlar, çalışmanın kapsamı, çalışmada izlenen yöntem ve içerik planlaması hakkında bilgi verilerek problem durumu belirlenmiş; birinci bölümde

“İnsan insana neden muhtaçtır?”, “İnsan yaşamı için işbölümü ve ihtisaslaşma ne kadar önemlidir?” ve “İnsan-meslek ilişkisinin tezahür noktaları nelerdir?” gibi sorulara birtakım yanıtlar getirilmiş ve böylece kuramsal bir çerçeve oluşturulmuştur.

“İslamiyet Öncesi Türk Kültüründe ve Türk-İslam Medeniyetinde Meslekleşme”

başlıklı ikinci bölümde İslamiyet öncesi Türk kültüründe ve Türk-İslam medeniyetinde ve daha özelde Âl-i Osman’da, meslek loncalarının ve hirfet ehlinin bağlı olduğu dinî, siyasi, ahlaki ve iktisadi paradigmaların yönetim, denetim ve eğitim özellikleri çerçevesinde ele alındığı metin birlikleri oluşturulmuş; “Meslekte Şiir”

başlıklı üçüncü bölümde mesleki birikimin şiir aracılığıyla ortaya konduğu örnekler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın omurgasını teşkil eden “Şiirde Meslek” başlıklı dördüncü bölümde ise mesleki bağlama sahip şiir dizeleri muhtevaları itibarıyla çözümlenmiş ve sınıflandırılmıştır. Sunulan bilgi, belge ve açıklamalardan elde edilen çıkarımlar “Sonuç”, çalışma esnasında başvurulan kaynakların künyeleri “Kaynaklar”, amacı ve sonucu destekler mahiyetteki istatistik verileri ise “Ekler” bölümünde sıralanmıştır.

Anahtar Sözcükler: Klasik Türk şiiri, meslekler, hüner sahipleri

(6)

iii ABSTRACT

Akalın, Erkan, Professions in Classic Turkish Poetry, Doctoral Thesis, Kırıkkale University, Institute of Social Sciences, Kırıkkale, 2017.

In this study titled “Professions in Classic Turkish Poetry”, the equivalence found by the profession experts, customers, services supplied and demanded that are the primary actors of the market-bazaar that is in a state of one of the social-economic dynamics of the Ottoman Empire, moreover a series of equivalences principle, title, expression and action connected with the products that found equivalence in the classical Turkish poetry were reviewed through some works were arranged as poetry between XIV-XIX centuries. In this way, it was tried to prove that professional terminology that have been resorted in the reel and metaphor platform is one of the peak expression channels that supply material to the classic Turkish poetry.

The study consisted of introduction, four chapters, result, bibliography and appendixes. In the introduction chapter the study was based, problem state was determined by giving information about importance of the study, acquisitions targeted to obtain with the study, its scope and the method followed in the study and content planning, in the first chapter, some answers were brought to the questions such as

“Why human being needs human?”, “How much importance are the work-sharing and specialization for human life?”, “What are the appearing points of the human- profession relationship?” and so a theoretical framework was established. İn the second chapter, religious, political, moral and financial paradigms to which craft guilds and craftsman competent are affiliated in the Pre-İslamic Turk culture and Turk-Islam civilization and more peculiarly in the Sublime Ottoman with title of

“Professionalization in the Pre-İslamic Turkish culture and Turkish-Islam civilization”

text unities in which management, inspection and training features were formed, in the third chapter titled as “Poetry in Profession”, emphasis laid on the samples in which occupational accumulation was revealed by instrumentalisation the poetry, in the fourth chapter titled “Profession in Poetry” forming the backbone of the study, the poetry lines that have profession context were analyzed and classified by their contents. The inferences obtained from the presented information, document and explanations are arrayed in the “Result”, mastheads of the sources referred to during the study in the “References”, statistical data in nature of supporting the purpose and result are arrayed in the “Appendixes” chapter.

Key Words: Classic Turkish Poetry, professions, skilled persons

(7)

iv KISALTMALAR

B: Beyit bk.: Bakınız

BŞ: Belîğ Şehr-engîzi C.: Cilt

CH: Cemşîd u Hûrşîd çev.: Çeviren

der.: Derleyen

DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi DM: Deh-murg

DŞ I: Defterzâde Ahmed Cemâlî İstanbul Şehr-engîzi DŞ II: Defterzâde Ahmed Cemâlî Siroz / Serez Şehr-engîzi ed.: Editör

ES: Esad Sûr-nâmesi EŞ: Esîrî Şehr-âşûbu FŞ: Fakîrî Şehr-engîzi G: Gazel

GAR: Garib-nâme

GAS: Gelibolulu Âlî Sûr-nâmesi GŞ: Gelibolulu Âlî Şehr-engîzi HA: Hüsn ü Aşk

haz. : Hazırlayan HAY: Hayriyye

HBŞ: Hayretî Belgrad Şehr-engîzi HDŞ: Hacı Dervîş Şehr-engîzi HEV: Heves-nâme

HS: Hızır Sûr-nâmesi HŞ: Hüsrev ü Şîrîn HSŞ: Hâdî Şehr-engîzi

HYŞ: Hayretî Yenice Şehr-engîzi K: Kasîde

Kt: Kıt’a

LM: Leylâ vü Mecnûn LŞ: Lâmiî Şehr-engîzi

(8)

v LUT: Lutfiyye

M: Musammat MC: Mir’at-ı Cünûn

MEB: Millî Eğitim Bakanlığı Mes: Mesnevi

MEŞ: Mesîhî Şehr-engîzi Mf: Müfred

Mh: Muhammes

MİŞ: Maksadî İştib Şehr-engîzi Mr: Murabba

Msd: Müseddes

MYŞ I: Maksadî Yenice Şehr-engîzi MYŞ II: Maksadî Yenice Şehr-engîzi MŞ: Mânî Şehr-engîzi

MT: Mantıku’t-Tayr MUR: Murâd-nâme N: Nazm

NS: Nâbî Sûr-nâmesi NŞ: Neşâtî Şehr-engîzi NÜŞ: Nüvîsî Şehr-engîzi R: Rubâ’î

RS: Rıf’at Sûr-nâmesi RŞ: Ravzî Şehr-engîzi RT: Risâle-i Ta‘rifât s.: Sayfa

S.: Sayı Ş: Şarkı

SE: Sohbetü’l-Ebkâr SEŞ: Seyrî Şehr-engîzi ŞG: Şâh u Gedâ

T: Tuyuğ TAR: Tarih

TDK: Türk Dil Kurumu Th: Tahmis

(9)

vi Trc: Tercî-i bend

Trk: Terkîb-i bend

TŞ I: Taşlıcalı Yahyâ Edirne Şehr-engîzi TŞ II: Taşlıcalı Yahyâ İstanbul Şehr-engîzi TTK: Türk Tarih Kurumu

UŞ: Usûlî Şehr-engîzi

ÜŞ I: Üsküplü İshak Çelebi Bursa Şehr-engîzi ÜŞ II: Üsküplü İshak Çelebi Üsküp Şehr-engîzi vd.: Ve diğerleri

Yay.: Yayını, yayınları yy.: Yüzyıl

ZŞ: Zâtî Şehr-engîzi

(10)

vii TABLOLAR VE ŞEKİLLER

A. TABLOLAR

TABLO 1: ANADOLU KENTLERİNDEKİ İŞ MERKEZLERİ (1550-1600) TABLO 2: ANADOLU’DAKİ PAZAR VE ÇARŞILARIN DAĞILIMI B. ŞEKİLLER

GRAFİK 1: ŞEHRENGİZLERDE MESLEK DAĞILIMI

GRAFİK 2: SEVGİLİYLE İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 3: SEVGİLİNİN GÜZELLİK UNSURLARININ MESLEKLERLE İLİŞKİSİ

GRAFİK 4: SEVGİLİNİN GÜZELLİK UNSURLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 5: ÂŞIKLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER GRAFİK 6: AŞKLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER GRAFİK 7: BİTKİLERLE İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER GRAFİK 8: HAYVANLARLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER GRAFİK 9: DOĞA OLAYLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 10: YERYÜZÜ VE YERYÜZÜ OLUŞUMLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 11: GÖKYÜZÜ VE GÖKYÜZÜ OLUŞUMLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 12: NESNELERLE İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 13: SOYUT VARLIKLARLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER GRAFİK 14: KAVRAMLARLA İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

GRAFİK 15: ŞAİRLE İLİŞKİLENDİRİLEN MESLEKLER

HARİTA 1: İSTANBUL’DAKİ İMALATÇI VE ZANAATKÂR ESNAFIN YERLERİ

HARİTA 2: İSTANBUL GIDA PAZARLARI VE TİCARET YERLERİ

HARİTA 3: İSTANBUL’DAKİ TÜCCÂR VE TOPTANCI ESNAFININ YERLERİ HARİTA 4: KAPALIÇARŞI’NIN PLANI

(11)

viii İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ... i

ÖZET... ii

ABSTRACT ... iii

KISALTMALAR ... iv

TABLOLAR VE ŞEKİLLER ... vii

İÇİNDEKİLER ... viii

GİRİŞ ... 1

0.1. ÇALIŞMANIN ÖNEMİ VE AMACI ... 1

0.2. ÇALIŞMANIN KAPSAMI... 2

0.3. ÇALIŞMADA İZLENEN YÖNTEM VE PLANLAMA ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM İNSAN-MESLEK İLİŞKİSİ 1.1. İNSANIN “İNSAN” İHTİYACI ... 6

1.2. İŞ BÖLÜMÜ VE TAKAS... 8

1.3. MESLEKLEŞME VE İHTİSASLAŞMA ... 11

1.4. MESLEKİ ÖRGÜTLENME ... 13

1.5. MESLEK VE PRESTİJ... 15

İKİNCİ BÖLÜM İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE VE TÜRK-İSLAM MEDENİYETİNDE MESLEKLEŞME 2.1. TÜRK BOZKIR SANATI ... 18

2.2. İSLAM’DA KESB, HÜSN VE SUN’ ... 23

2.3. FÜTÜVVET RUHU VE AHİLİK ... 37

2.4. BİR ESNAF EL KİTABI OLARAK FÜTÜVVETNÂMELER ... 51

2.5. OSMANLI HİRFET EHLİ VE ESNAF LONCALARI ... 76

2.5.1. Devlete Bağlı Hirfet Birlikleri: Memur Esnaf-Sanatkâr ... 79

2.5.2. Özerk Esnaf Loncaları ... 86

2.5.2.1. Yönetim ve İşletim... 87

2.5.2.2. Denetim ... 106

2.5.2.3. Eğitim... 116

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MESLEKTE ŞİİR 3.1. MANZUM DİNÎ-TASAVVUFİ METİNLER ... 126

3.2. MANZUM LÜGAT VE GRAMER METİNLERİ ... 154

3.3. MANZUM TARİH METİNLERİ ... 163

(12)

ix

3.4. MANZUM TABABET METİNLERİ ... 188

3.5. MANZUM LEVHALAR VE NİDALAR ... 198

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ŞİİRDE MESLEK 4.1. HALK ŞİİRİNDE MESLEK MERKEZLİ METİNLER ... 201

4.2. KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE MESLEKLER ... 207

4.2.1. Kullanım Boyutları ... 208

4.2.1.1. Müteferrik Beyitler ... 209

4.2.1.2. Şiir Kesitleri ... 212

4.2.1.3. Meslek Merkezli Metinler ... 224

4.2.2. Kullanım Düzlemleri ... 249

4.2.2.1. Reel Düzlem ... 249

4.2.1.1.1. Meslek Ehlinin Tavsifi ... 250

4.2.1.1.2. Meslek Pirleri ve Erlerine Atıf ... 265

4.2.1.1.3. Meslek Erbabına Hitap ... 299

4.2.1.1.4. Mesleki Değerlendirme ve Yönlendirmeler ... 304

4.2.2.2. Mecaz Düzlem ... 353

4.2.2.2.1. Meslekler ve İnsan ... 353

4.2.2.2.1.1.Dinî-Tasavvufi Zatlar ... 357

4.2.2.2.1.2. Tarihî Şahsiyetler ... 367

4.2.2.2.1.3. Reayadan Kimseler ... 377

4.2.2.2.1.4. Kurgusal Kimlikler ... 383

4.2.2.2.1.4.1. Sevgili ... 383

4.2.2.2.1.4.2. Âşık ... 417

4.2.2.2.1.4.3. Rakip ... 433

4.2.2.2.1.4.4. Aşk ... 434

4.2.2.2.2. Meslekler ve Diğer Varlıklar ... 439

4.2.2.2.2.1. Bitkiler ... 440

4.2.2.2.2.1.1. Çiçekler ... 444

4.2.2.2.2.1.2. Ağaçlar ... 455

4.2.2.2.2.2. Hayvanlar ... 456

4.2.2.2.2.2.1. Kuşlar ... 456

4.2.2.2.2.2.2. Böcekler ... 480

4.2.2.2.2.2.3. Yabaniler-Yırtıcılar ... 481

4.2.2.2.2.2.4. Evciller ... 482

(13)

x

4.2.2.2.2.3. Doğa Olayları ... 483

4.2.2.2.2.3.1. Rüzgâr ... 484

4.2.2.2.2.3.2. Bulut... 490

4.2.2.2.2.3.3. Mevsimler ... 491

4.2.2.2.2.3.4. Gece-Gündüz ... 494

4.2.2.2.2.4. Doğal Oluşumlar ... 498

4.2.2.2.2.4.1.Yeryüzü ve Yeryüzü Oluşumları ... 499

4.2.2.2.2.4.2. Gök ve Gök Cisimleri ... 509

4.2.2.2.2.5. Nesneler ... 570

4.2.2.2.2.6. Soyut Varlıklar ... 587

4.2.2.2.2.6.1. Allah... 587

4.2.2.2.2.6.2. Melekler ... 613

4.2.2.2.2.6.3. Hızır ... 620

4.2.2.2.2.6.4. Huri-Gılman ... 622

4.2.2.2.2.6.5. İblis ... 622

4.2.2.2.2.6.6. Mitik Varlıklar ... 625

4.2.2.2.3. Meslekler ve Kavramlar ... 626

4.2.2.2.3.1. Mesleki Kavramlar ... 626

4.2.2.2.3.1.1. Meslek / Hüner... 626

4.2.2.2.3.1.2. Üstat ... 651

4.2.2.2.3.1.3. Alışveriş ... 658

4.2.2.2.3.1.4. Satma / Satış ... 662

4.2.2.2.3.1.5. Müşteri ... 665

4.2.2.2.3.1.6. Nakd / Meta ... 674

4.2.2.2.3.1.7. Sermaye ... 692

4.2.2.2.3.1.8. Kâr-zarar-kazanç ... 703

4.2.2.2.3.1.9. Terazi ... 705

4.2.2.2.3.1.10. Karban ... 706

4.2.2.2.3.1.11. Karz ... 707

4.2.2.2.3.1.12. Vergi ... 708

4.2.2.2.3.1.13. Destgâh ... 709

4.2.2.2.3.1.14. Tamir ... 710

4.2.2.2.3.1.15. Baha ... 711

(14)

xi

4.2.2.2.3.1.16. Diğerleri ... 712

4.2.2.2.3.2. Metaforik Kavramlar ... 716

4.2.2.2.3.2.1. Aşk ... 716

4.2.2.2.3.2.2. Gönül ... 721

4.2.2.2.3.2.3. Can / Ruh ... 731

4.2.2.2.3.2.4. Gam ... 731

4.2.2.2.3.2.5. Cevr ... 736

4.2.2.2.3.2.6. Firak ... 738

4.2.2.2.3.2.7. Ah... 740

4.2.2.2.3.2.8. Baht / Kader ... 742

4.2.2.2.3.2.9. Akıl-Fikir ... 751

4.2.2.2.3.2.10. Nefs ... 761

4.2.2.2.3.2.11. Hayal ... 763

4.2.2.2.3.2.12. İhsan ... 764

4.2.2.2.3.2.13. Söz ... 770

4.2.2.2.3.2.14. Ecel ... 774

4.2.2.2.3.2.15. Hüsn ve Naz ... 777

4.2.2.2.3.2.16. Zaman ... 780

4.2.2.2.3.2.17. Adalet ... 784

4.2.2.2.3.2.18. Tab’ ... 786

4.2.2.2.3.2.19. Diğerleri ... 789

4.2.3. Mesleklerarasılık ... 806

4.2.3.1. Meslek Çiftleri ... 806

4.2.3.2. Meslekten Mesleğe Aktarım ... 844

4.2.4. Meslek-Mekân İlişkisi ... 881

4.2.4.1. Hususi Mekânlar ... 882

4.2.4.2. Genel Mekânlar... 888

4.2.4.2.1. Dükkân / Kârgâh ... 888

4.2.4.2.2. Çarşı / Bedesten / Arasta ... 910

4.2.4.2.3. Pazar ... 922

4.2.5. Mesleki İfade Kalıpları ve Söz Sanatları ... 967

SONUÇ ... 1001

KAYNAKLAR ... 1024

EKLER ... 1051

(15)

GİRİŞ 0.1. ÇALIŞMANIN ÖNEMİ VE AMACI

Klasik Türk şiirinde nazma çekilen bağlam birlikleri malzemelerini temelde altı mekânın mensuplarına dair oluşum, görünüm, hareket ve etkileşim ağından sağlamaktadır ki bu tedarikçilerden birincisi sarayı, ikincisi gülşeni, üçüncüsü feleği, dördüncüsü rezmgâhı, beşincisi deryayı, altıncısı ise çârsû-bâzârı mesken edinmiştir.

Söz konusu beş hayat sahnesi ve sakinleri, şiire yalnızca bünyelerinde cereyan eden durum ya da olaylara dair kavram gereçleri temin etmekle kalmaz, kendi aralarında da birtakım anlam alışverişlerine girer. Zira nükteli söze cevaz veren bu imgelemin özünde hemen daima söz konusu anlamsal aktarım trafiği yatmaktadır. Örneğin klasik Türk şiiri dizelerinde felek bir saray şeklinde tasavvur edilebilmekte, savaş meydanı bir gül bahçesine dönüştürülebilmekte ya da diğer beş mekânın mensupları birer meslek / sanat / hüner / fenn / pîşe erbabı olarak tavsif edilebilmektedir.

Toplumların ve bireylerin inşası üzerinde güçlü bir tesiri olan mesleklerin ve meslekleşmeyle ilgili değişkenlerin, temel malzemesi insan olan şiirin ve daha özelde klasik Türk şiirinin ifade imkânlarının dışında kalması; çağının en yakın tanığı olan sanatkârlardan bir zümrenin, şairlerin, kendisini de içine alan bu etkileşime sarf-ı nazar etmemesi düşünülemez. Nitekim gerek reel gerekse mecazi boyutta meslekler ve meslek erbapları, klasik Türk şiirinin fikir, hayal ve ilham evreninde oldukça geniş bir yere sahiptir.

Öte taraftan sözü edilen altı kaynağın klasik Türk şiirini ne ölçüde beslediğine dair mevcut değerlendirmeler incelendiğinde üzerinde en az durulan sahanın çârsû-bâzâr ve unsurları olduğu görülmektedir. Öyle ki mesleki terminolojinin klasik Türk şiirindeki yansımalarını ele alan şu ana kadar ki çalışmalar ya tek bir şairden ya bir şairin muayyen bir eserinden ya yalnızca bir meslek veya meslek grubundan ya da hususi bir zaman aralığı esas alınarak Osmanlı sosyal hayatının klasik şiirde bulduğu karşılıkları ele alan tez, makale, bildiri ve kitaplardaki değinme mahiyetinde konu başlıklarından herhangi biri olmanın ötesine geçmemiştir. Halbuki aile ve mektepten sonra eski İstanbul’un içtimai karakterli üçüncü topluluğu olan esnaf teşkilatına dair unvan, kavram ve ritüeller klasik Türk şiiri üzerinde tahmin edilenin çok üstünde bir sirayet alanı bulmuştur. Zira bazı müteferrik beyitlerde, bendlerde; bir gazelin, kıt’anın, musammatın belli bir kesitinde ya da tamamında hirfet ehlinin işlerine ve

(16)

2 mesleklerin işleyişlerine dair birtakım atıfların yer alması şöyle dursun klasik Türk şiirinde yüzünü hassaten bu konu alanına çevirmiş, meslek ve meslek erbabı odaklı edebî türlerle ve birçok tafsilatlı müstakil metinle karşılaşmak mümkündür. Mevcut gerçek, klasik Türk şiirinin mesleki terminolojiden istifadesine dair kapsamlı bir ilmî girişimde bulunmayı zaruri kılmaktadır. Bu çalışma, evvela söz konusu mühim eksikliği bir parça giderme, klasik Türk şiiri ve meslekler arasındaki güçlü irtibatın kesişim noktalarını belirlenen kuramsal çerçeve etrafında tespit, tahlil ve takdim etme gayretinde olacaktır.

Araştırmanın, klasik Türk şiiri ile mesleki terminoloji bağıntısına dair en doğrudan ve etraflı araştırma olmak şeklindeki asli gayesi ile birlikte alanyazına sağlaması umulan başlıca kazanımlar: Klasik Türk şiirinde meslek ve meslek erbabıyla ilgili kullanımların çok boyutluluğunu ortaya koymak, “Klasik Türk şiiri gerçekçi midir?”

ya da “Klasik Türk şiiri sosyal-reel hayattan ne ölçüde beslenir? sorularına şiirlerde geçen mesleki vurgulardan hareketle müspet cevaplar bulmak, bir uygarlığın zihniyet yapısını anlamanın en pratik yollarından birinin o medeniyetin sokağını, çârsû- bâzârını, bu mekânlardaki kabulleri ve fiilleri sanatsal verimler üzerinden okumak olduğu fikrinden hareketle Osmanlı kültür coğrafyasını şiirlerdeki esnaf ve sanatkâr yapıp etmeleri üzerinden okumak ve Devlet-i Aliyye insanının algı dünyasındaki mesleki imgeleri saptamaktır.

0.2. ÇALIŞMANIN KAPSAMI

Belirlenen amaçlar doğrultusunda sıralanacak çıkarımlar dizisinin yardımcı gereç

ve gerekçeleri; Türk bozkır kültürüne, İslam dünyasının medeniyet kodlarına ve Devlet-i Aliyye’nin tarihî ve sosyo-kültürel yapısına dair bilgi, belge ve bulgular içeren Göktürk Yazıtları, ilk Türk-İslam eserleri ve birer hirfet ehli kılavuzu olan fütüvvetnameler gibi örfi-dinî-tasavvufi metinlerdir. Çalışmanın pusulası ise XIV- XIX. yüzyıllar arasında kaleme alınmış şehrengiz, surnâme gibi mesleki muhteva bakımından zengin edebî türler, mesleklerle ilgili doğrudan tanıtım, tenkit, meth ve türlü telkinlerde bulunulan nasihatnâme, tarifatnâme, hasbihâl ve letaifnâmeler, klasik Türk şiirinin birtakım öncü isimlerinin divanları ile müstakil ve mufassal mesnevileridir. Bu itibarla Lâmî’î Çelebi’nin Bursa, Zâtî’nin Edirne, Taşlıcalı Yahyâ’nın İstanbul, Ravzî’nin Edincik Şehr-engîzi gibi kırka yakın şehrengiz; XVI.

yüzyıldan Gelibolulu Âlî’nin Câmi’u’l-Buhûr Der-Mecâlis-i Sûr’u, XVII. yüzyıldan Nâbî Sûr-nâmesi, XVIII. yüzyıldan Sûr-nâme-i Vehbî ve XIX.. yüzyıldan Hızır, Esad,

(17)

3 Rıfat ve Tahsin Sûr-nâmeleri olmak üzere yedi surnâme; XIV. yüzyıldan Kadı Burhâneddin, XV. yüzyıldan Ahmed Paşa, Necâtî, Şeyhî, Cem Sultan ve Tâcizâde Câfer Çelebi, XVI. yüzyıldan Fuzûlî, Bâkî, Nev’î, Taşlıcalı Yahyâ ve Zâtî, XVII.

yüzyıldan Nâbî, Nef’î, Şeyhülislâm Yahyâ, Nâ’ilî, Neşâtî, Bosnalı Sâbit, XVIII.

yüzyıldan Nedîm, Şeyh Gâlib, Fıtnat Hanım, Tokatlı Kânî, Sünbülzâde Vehbî, İlhâmî, XIX. yüzyıldan Leylâ Hanım, Enderunlu Vâsıf ve Yenişehirli ‘Avnî Divanları ile Gülşehrî’nin Mantıku’t-Tayr’ı, Âşık Paşa’nın Garib-nâmesi, Ahmedî’nin Cemşîd ü Hûrşîd’i, Şeyhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i, Bedr-i Dilşâd’ın Murâd-nâme’si, Tâcizâde Ca’fer Çelebi’nin Heves-nâmesi, Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’u, Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ı, Nâbî’nin Hayriyye’si, Sünbülzâde Vehbî’nin Lutfiyye’si, Nev’î-zâde Atâyî’nin Sohbetü’l Ebkâr’ı, Dervîş Şemseddin’in Deh-murg’u, Fakîrî’nin Risâle-i Ta’rifât’ı, Sun’î Çelebi’nin Tezyîn-nâme’si, Zâtî’nin Letâyif-nâme’si, Sâbit’in Berber-nâme’si, Sünbülzâde Vehbî’nin Şevk-engîz’i, Enderûnlu Fâzıl’ın Çengî-nâmesi, Sâfî Mustafa Efendi’nin Gülşen-i Pend’i ve Sâfî’nin Hasbihâl-i Sâfî’si çalışma evreni içerisinde problem durumuna cevap verebileceği varsayılan örneklem bütünü olarak belirlenmiştir.

0.3. ÇALIŞMADA İZLENEN YÖNTEM VE PLANLAMA

Meslek olgusu çerçevesinde tarihî, sosyolojik, felsefik ve esas itibarıyla da edebî metinlerin ele alındığı bu çalışma, tümevarımcı bir yaklaşımla yapılandırılmış, verilerin toplanmasında nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesine, verilerin tasnif ve tahlilinde ise betimsel çözümleme ve içerik analizi metotlarına başvurulmuştur. Yapılan metin taraması ve elde edilen veri evreni bağlamında çalışmanın birinci bölümünde genel manada insan-meslek ilişkisinin neliği ve nedenselliği üzerinde durulmuş, insan tekinin diğer insanların varlığına ve desteğine olan zorunlu ihtiyacı ve bu gereksinimin zamanla mümkün kıldığı / var ettiği iş bölümü ve takasın aşamalı olarak meslekleşme, daha ötesinde ise ihtisaslaşmanın ve örgütlenmenin önünü açma süreci anlatılmaktadır. Ayrıca kişinin mesleğinin yalnızca bir maişet kapısı olmayıp aynı zamanda dünyada konuşlandığı yerin, toplumsal statüsünün, dahası olan bitenleri algılama ve yorumlama biçiminin de belirleyicilerinden biri olduğu vurgulanmaktadır.

İkinci bölümde çerçeve daraltılarak insan-meslek ilişkisinin bu kez Türk bozkır kültürü ve Türk-İslam medeniyeti paradigmasında bulduğu karşılıklar üzerinde yoğunlaşılmıştır. Bu itibarla ilk olarak İslamiyet öncesinde cereyan eden Türk bozkır

(18)

4 kültürü ve ondan sadır olan mesleki uğraşlardan bahsolunmuştur. Akabinde İslam’ın çalışma, iş tutma, kazanç, yaratıcılık ve güzellik algısı ayet ve hadis hükümleri etrafında değerlendirilmiş, sonrasında ise Devlet-i Aliyye’deki esnaf ve sanatkârlık kültürünün, Bizans çarşı-pazar nizamı ile birlikte esasını teşkil eden fütüvvet anlayışı ve kaidelerini fütüvvetnâmelerin çizdiği prensipler çerçevesinde belirleyen ahilik örgütü kurumsal özellikleri itibarıyla ele alınmıştır. Son olarak, ahiliğin ve değişen iktisadi ve sosyolojik şartların etkisiyle biçimlenen Osmanlı lonca sistemi ve ona bağlı esnaf birlikleri ile ehl-i hiref-i hassa ve orducu esnafı gibi özel meslek sınıfları;

yönetimleri, denetimleri, eğitimleri ve diğer ritüelleri bakımından ele alınmıştır.

Çalışmanın üçüncü bölümünde konu, meslek-şiir ilişkisi düzlemine taşınmış, mesleki bilgi ve yönergelerin şiir yoluyla dile getirilme geleneği metin örneklerinden hareketle tahlil edilmiştir. Bu bağlamda manzum formda kaleme alınmış birtakım tasavvufi teviller, Kuran tefsirleri, mealleri, kırk hadis ve kırk ayet tercümeleri,kelam- akaid, fıkıh-ilmihâl metinleri, siyer, hilye, mevlid türünü temsil eden eserler ve dahi fetvalar; yine manzum lügat-gramer kitapları, fetihnâme, sefaretnâme, seyahatnâme ve tezkire gibi tarih menşeli çalışmalar, tababet metinleri, dükkân tabelaları ve ehl-i hiref nidaları odağa alınmıştır.

Çalışmanın omurgasını teşkil eden dördüncü fasıl ise meslek-şiir ilişkisinin bir başka boyutu olan klasik Türk şiiri dizelerinde kullanılmış mesleki ilke, unvan, kavram, söylem ve eylemlerin tespiti, tasnifi ve tahliline yöneliktir. Bu bakımdan evvela bir edebî tür olan meslek ve esnaf destanları ile esnaf türküleri hakkında bilgi verilmiştir. Ardından klasik Türk şiirinde nazma çekilen mesleki bağlamların kullanım zenginliği hususu incelenmiş, öncelikle mesleki ifade mozayiğinin müteferrik beyitlerden başlamak üzere kullanım boyutları söz konusu edilmiş, sonrasında ise mesleki terminolojinin reel ve mecaz sahada vücuda gelen kullanım düzlemleri irdelenmiştir. Reel düzlemde çarşı esnafına dair tanıtım dizeleri, adına şiir yazılan meslek erbapları, kendilerine seslenilen ya da atıfta bulunulan timsal mesabesindeki meslek ehline dair dize örnekleri söz konusu edilmiş; mecaz düzlemdeki kullanımlarda ise meslekler ve insan, meslekler ve diğer varlıklar, meslekler ve kavramlar, meslek- mahlas, meslek-mekân ve meslek-memleket ilişkileri, meslek çiftleri, mesleklerarası anlam aktarımları, bir davranışın meslek edinilmesi ve mesleki içerikler çevresinde vücut bulmuş deyiş, deyim ve atasözü gibi ifade kalıpları ile edebî sanatlar üzerinde durulmuştur.

(19)

5 Sonuç kısmında ise çalışma süresince yapılan saptama, sınıflama ve çözümlemelerden hareketle mesleki ilke, unvan, kavram, söylem ve eylemlerin yer aldığı bağlam birliklerinin klasik Türk şiirinde bulduğu yankılar, istatistiki veriler etrafında yorumlanmış ve böylece mesleki terminolojinin klasik Türk şiirinin ifade imkânlarına kaynaklık eden başat unsurlardan biri olduğu neticesine varılmıştır.

(20)

BİRİNCİ BÖLÜM İNSAN-MESLEK İLİŞKİSİ 1.1. İNSANIN “İNSAN” İHTİYACI

Francis Bacon, “Sanat, tabiata ilave olunmuş insandır.” der. Bu yargı, insanın tabiata müdahalesi ya da daha yaygın bir söylemle tabiatla mücadelesinin insan-sanat, insan-meslek ilişkisinin doğuş zeminini oluşturduğunu işaret etmektedir. Bu bağlamda insan-meslek ilişkisinin temsilî olarak, Hz. Âdem’in toprağı sürmesinden bu yana işlediği ve o günden itibaren insanlık tarihinin teşekkülüne etki eden asli irtibat sahalarından biri olduğu söylenebilir.1

Sanatsal faaliyetler neredeyse insanla yaşıttır ve dahası insana eşittir. Nitekim insanın doğadan ayrışarak özne olma süreci, elleriyle düşünerek aletler yapması ve böylece usunu özgürlüğe kavuşturması sayesindedir.

İnsanoğlu doğa karşısında önce taklitle, onda gözlemlediklerine benzer nesneler yaparak tutunmuştur. Bu yol, ona diğer nesneler ve varlıklar üzerinde güç kazandırmıştır. Sonraki aşamada doğanın ona ne vereceğini görmek için durup beklemek yerine istediğini ona vermesi için doğayı zorlamaya, aletlerin gittikçe artan yararlılığı ve özel nitelikler kazanmasıyla doğada benzeri olmayan nesneler yapmaya başlamıştır. Alet, herhangi bir nesneye benzemekten her gün biraz daha uzaklaşmış ve böylece insanın elini kullanmak suretiyle ürettiği bu gereçler dönüşüp güçlendikçe, insanlar dünyayı ve daha da önemlisi kendilerini dönüştürerek insan olmuşlardır.

Başka bir deyişle insanın insanca yaşayabilmesi, elini kullanmasını, çalışmasını zorunlu kılmıştır.

Denilebilir ki insanın doğa karşısındaki hayranlık ve güçsüzlük hissiyatından muktedir konuma, doğaya üstünlük sağlama mertebesine erişme süreci her türlü sanatın özünü teşkil etmektedir. O hâlde insanların kullanabilmesi için taşa yeni bir biçim veren ilk alet yapıcı, aynı zamanda ilk sanatçıdır. Bir nesneyi doğanın sonsuzluğu içinden seçip diğer insanların kullanabileceği bir alet olarak ortaya çıkaran da bir sanatçıdır, hayvan kılığına girip bu benzeşme yoluyla onu yakalamayı

1 “Evvelâ Cenâb-ı İzzet Hazret-i Âdem-i Safî’yi zemîne getirüp ecel-i müsammâsı nihâyetine dek Âdem- i Safî’ye kût-i lâ-yemût içün dihkânî kârın ya’nî ekincilik etmeği ve buğday ekmeği yemeği Cibrîl-i Emîn vâsıtasıyla Âdem Nebî’ye ekincilik ta’lîm etdi. İbtidâ rû-yı arzda Hazret-i Âdem ekincilik etdi. Ba’dehu Cenâb-ı Bârî sâ’ir enbiyâya dahi birer kâr fermân eyledi…” (Evliya Çelebi, C.1, 2006: 241).

(21)

7 kolaylaştıran ilk avcı, belli bir çentik ya da süsle bir aracı ya da silahı işaretleyen ilk taş devri insanı, bütün bu insanlar insanın doğadan ayrışma ve ona hükmetme sürecinde oluşturdukları sanatların öncü atalarıdır (Fischer, 2010: 19-20 ve 34).

İnsanın doğayla giriştiği bu alışverişten, doğadan esinlendiği veya aldığıyla doğaya üstünlük kurma ediminden kıvılcım alan insan-meslek ilişkisi, insanın doğasında var olan temel gereksinimlerden biri sayesinde gelişim göstermiştir: İnsanın insana olan ihtiyacı.2

Topluluk hayatının kuralları, tıpkı tabiat yasaları gibi apaçıktır. Hayat şartları, her ne kadar öncelikle doğal etkilerle belirlenmişse de aynı zamanda sosyal hayatıyla ve doğrudan doğruya topluluk hayatından doğan normlarla da belirlenmiştir. Topluluk hâlinde yaşama ihtiyacı, insanlar arasındaki bütün ilişkileri ayarlamaktadır. Hatta fert, bir cemiyet içinde ve ancak bir cemiyetle mevcuttur, denilebilir.

İnsanın topluluk hayatı, en az bireysel hayatı kadar değerlidir. Nitekim uygarlık tarihinde, temelleri topluluk hayatı içerisinde bulunmayan hiçbir hayat şekline rastlamak mümkün değildir. Bireyler olmadan toplum olmamakla birlikte, bireylerin her biri de toplumun yapıcısı olmaktan çok daha büyük ölçüde onun ürünüdürler.

Bu demektir ki sosyal bir varlık olan insanın biraradalığı, iktisadi izahların ötesinde psikolojik bir dürtüyü de işaret etmektedir. Buna göre toplulukların / toplumların oluşumundaki itici güçlerin başında gelen insanın insana olan ihtiyacı birbirlerine muhtaç olan insanları yaşam mücadelesinde daha güçlü bir dirençle tutunabilmek adına toplu hâlde hareket etmeye, bir sosyal yaşam nizamı kurmaya mecbur kılmıştır.

Topluluk hayatı insanoğlunun dünyaya tutunabilmesinde elinde tuttuğu en güçlü vasıta olması yanında refah çıtasının da belirleyicisidir. Sosyolojisinin temel kavramı asabiye (dayanışma ruhu) olan İbn Haldun, ayrı ayrı insanlara ait emek, kudret ve iş yapma gücünün birleşmesiyle, kifayet miktarında olmak şartıyla, üretime katılan kişilerden kat kat fazlasının ihtiyaçlarını temin edecek mal üretmenin mümkün

2 Alfred Adler insanın insana olan ihtiyacının ya da başka bir deyişle topluluk hayatı oluşturma içgüdüsünün insanın bir tür hayatta kalma refleksi olduğunu ifade eder. Ona göre topluluk içgüdüsü insanlığa şu yönden yararlı olmuştur: İnsanın çevreden gelen güçlüklere karşı geliştirmiş olduğu en dikkat çekici araç ruhudur ve bunun da özel niteliği topluluk hayatının zorunluluğu ile belirlenmiştir.

Çünkü insan yalnız başına yaşayacak kadar kuvvetli değildir. Tabiata ancak pek sınırlı bir ölçüde karşı koyabilir. O hâlde bu dünyadaki hayatını sürdürebilmek ve dünyaya karşı daha elverişli bir konum alabilmek için birçok yapma araç edinmek zorundadır ki bu elverişli konumu ona sağlayan en etkin araç sosyal hayattır (Adler, 1995: 128).

(22)

8 olduğuna, aynı kişilerin ayrılmaları, dağınık yaşamaları ve her birinin kendi ihtiyacını bizzat kendisinin temin etmesi hâlinde sadece kendi ihtiyacını bile karşılayamayacağını belirtmekte, birlikte iş yapmanın ve ortaklaşa çalışmanın / kollektivizmin ehemmiyetine ve kârlılığına dikkat çekmektedir:

“Şüphe yok ki, insanî içtima zarurîdir. Filozoflar bu hususu ‘İnsan, tabiatı icabı medenîdir.’ sözleriyle ifade etmişlerdir. Yani insan için cemiyet düzeni içinde yaşamak şarttır. Hükemânın ıstılahında bu içtimaa medeniyet adı verilir ki, umranın mânası da bundan ibarettir. Bunun izahı şudur: Allah Taâlâ insanı yaratmış, gıdasız yaşaması ve hayatını devam ettirmesi mümkün olmayacak sûrete ve biçime koymuş, fıtratı ile gıdasını aramayı ve kendisine tevdi edilen kudret ile bunu elde etmeyi ona belletmiştir.

Ancak insanlardan bir kişinin kudreti, muhtaç olduğu bahis konusu gıdayı tek başına elde etmeye kâfi gelmez. Hayatını devam ettirmesi için bu gıdanın asgari olan kısmını bile tam olarak temin edemez. Bu gıdanın, farz edilmesi mümkün en az miktarını ele alalım, bu miktar meselâ bir günlük rızık kadar buğday olsun, işte bu miktar bile onu öğütme, hamur yapma ve pişirme gibi birçok zahmet ve muameleden sonra hâsıl olur.

Bu üç işten her biri için bir takım âlet ve edevata muhtaç olur. Bunlar ise demirci, marangoz ve çömlekçi gibi müteaddit sanatları icra eden şahıslar olmadan vücuda gelmez. Farz et ki, insan hiç bir muameleye tabi tutmadan doğrudan doğruya buğday tanesi yemektedir. Bu takdirde bile ekme, hasat etme, daneyi başağından çıkarmak için döğme gibi bahis konusu işlerden daha çok olan diğer bir takım muamelelere ilaveten tohuma muhtaçtır. Bu muamele ve işlerden her biri de ayrıca evvelkisinden daha fazla bir takım sanatlara ve âletlere ihtiyaç gösterir. Bütün bunlara veya bir kısmına bir tek şahsın kudretinin kâfi gelmesi imkânsızdır. O hâlde hemcinsinden olan birçok kişilere ait kudretler bir araya toplanmalıdır ki, hem kendisinin ve hem de onların rızık ve maişetleri temin edilmiş olsun. Bu zaruri olarak böyledir.

Yardımlaşma suretiyle, istihsale iştirak edenlerin kat kat fazlasının ihtiyacını karşılayacak kâfi miktarda mal ve rızık hâsıl olur” (İbni Haldun, 2007: 213).

1.2. İŞ BÖLÜMÜ VE TAKAS

İnsanın insana olan zaruri ihtiyacı sonrasında bir araya gelenlerin oluşturdukları topluluklar yaşama uğraşlarını daha etkin bir şekle dönüştürebilmek, tabiat üzerindeki tesir sahalarını azami ölçüde genişletebilmek, kendileri ve çevreleri üzerinde muktedir olabilmek adına ikinci bir aşamanın daha kapısını aralamıştır: İş bölümü.3

Bolluğun iş bölümünden kaynaklandığı tezini ortaya koyan Adam Smith’in

“Ulusların Zenginliği” isimli yapıtında yer alan ünlü toplu iğne örneklemi iş bölümünün bu hayati fonksiyonunun altını özenle çizmektedir. Buna göre ne iş bölümünün ayrı bir iş kolu hâline getirdiği toplu iğne üretimi işi için eğitilmiş ne de burada istihdam edilen makinelerin kullanımından haberdar olan bir işçi, nadiren, belki de, bütün gücünü kullanarak, günde bir toplu iğne yapabilir ancak kesinlikle

3 Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar. Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine üstün kıldık. (Zuhruf 32).

(23)

9 yirmi tane yapamaz. Oysa bu işin o an yürütüldüğü şekliyle sadece işin tamamının başlı başına bir iş kolu değil ama aynı zamanda bir dizi branşa bölündüğü ve işin büyük bir kısmının da bağımsız iş kolları hâline geldiği durumda, bir kişi teli çekip gerer;

diğeri onu doğrultur; bir üçüncüsü keser; bir dördüncüsü ucunu sivriltir; bir beşincisi baş geçebilmesi için tepesini ezer; başını yapmak için de ayrıca iki üç işleme gerek vardır; başını geçirmek başlı başına bir iştir; toplu iğneleri parlatmak yine öyle; onları kâğıdın arasına koymak bile başlı başına bir iş koludur; böylece önemli bir iş olan toplu iğne yapmak kimileri bazı imalathanelerde ayrı kişiler tarafından yerine getirilen, kimilerinde ise aynı kişinin bunlardan ikisini ya da üçünü yerine getirdiği yaklaşık on sekiz farklı işleme bölünmüştür. Adam Smith, çıkarsadığı bu farkı, kişisel bir gözleminden hareketle şu şekilde yorumlamaktadır:

Sadece on kişinin çalıştığı ve bu nedenle bunlardan bir kısmının iki ya da üç farklı işlemi yerine getirdiği bu türden bir küçük imalathane gördüm. Ama çok yoksul olmalarına ve bu nedenle gerekli araç gereç bakımından kötü donatılmış olmalarına rağmen çaba gösterdiklerinde, günde yaklaşık on iki pound toplu iğne yapabiliyorlardı. Böylece, her biri kırk sekiz bin toplu iğnenin onda birini yaparak günde dört bin sekiz yüz toplu iğne yapmış sayılıyorlardı. Ama eğer tüm işi ayrı ayrı ve tek başlarına yapsalardı ve hiç biri de bu iş için eğitilmemiş olsalardı, her biri değil yirmi, günde bir toplu iğne bile yapamazlardı; düzgün bir iş bölümü ve farklı işlemlerin birleştirilmesi sonucunda, başarabileceklerinin iki yüz kırkta birini, hatta belki de dört bin sekiz yüzde birini bile başaramayacaklardı (Smith, 2006: 8).

Her ne kadar birçoğunda iş bu denli küçük parçalara bölünemeyecek, böyle bir işlem basitliğine indirgenemeyecek olsa da diğer meslek dallarının hemen tamamında, iş bölümünün söz konusu etkileri verilen örneklemle pekâlâ örtüşecektir. Buna göre iş bölümü bir uğraş alanına ne kadar dâhil edilmişse, emeğin üretici güçleri de o oranda gelişmektedir ve anlaşılan o ki farklı iş kollarının ve istihdam alanlarının varlığı da bu avantajdan dolayıdır. Zira iş bölümü, sanayi ve gelişmenin en üst derecesini yaşayan ülkelerde en ileri noktaya götürülmüş; geri bir toplumdaki bir kişinin işi gelişmiş bir toplumda birçok kişinin işi olmuştur. Her gelişmiş toplumda, çiftçi sadece ve sadece çiftçidir; imalatçı ise sadece imalatçıdır. Bütün bir üretimi yapmak için gerekli emek de hemen hemen çok sayıda kişiye bölünmüştür.4

4 Anadolu esnaf birliği olan Ahilik teşkilatlanmasının kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evren’e göre Allah insanı medeni tabiatla yaratmıştır. Bunun anlamı şudur: Allah insanı yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeye muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk gibi birçok mesleği yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi demircilik ve marangozluk da birtakım alet ve edevatla yapılabildiğinden bu alet ve edevatı tedarik için yine çok sayıda insana ihtiyaç vardır. Böylece insanın ihtiyaç duyacağı bütün

(24)

10 Bu noktada denilebilir ki insanın insana olan ihtiyacından doğan ve her insanın kendini belli bir topluluğa bağlı kılma güdüsünün tabii bir uzantısı olan iş bölümü, insan türünün varlığını başarıyla sürdürebilmesinde, tabiata muktedir olabilmesinde ve dahası uygarlaşmasında asli taşıyıcılardan olmuştur.5 Nitekim onlar vasıtasıyla kişi sahip olduğu meziyetleri insanlığın yararına daha etkin bir şekilde sunabilmiştir. Zaten iş bölümünün gerçek büyük işlevi iki ya da daha çok kişi arasında bir sosyal dayanışma duygusu uyandırması, toplum içinde dost topluluklar inşa etmesi ve böylecetoplumsal yapıyı bütünleştirip birlik sağlamasıdır. Birçok üstünlükler ortaya çıkaran iş bölümünün sosyal bir yığının toplum hüviyeti kazanmasında, bir ve bütün kalabilmesinde bir varoluş koşulu olduğu söylenebilir.6

Öyleyse yaşama uğraşını yumuşak bir çözüme kavuşturan ve toplumsal bir iş birliğini ifade eden iş bölümü, karşıtlık yaratırken birleştirir; farklılaştırdığı etkinlikleri bir araya getirir; ayırdıklarını birbirine yaklaştırır.

İş bölümü, herhangi bir insan zekâsının orijinal etkisi değildir. Çok yavaş ve adım adım da olsa insan doğasındaki, görünürde çok kapsamlı bir faydası olmayan mutlak

sanat kollarının yaşatılması gerekir. Bu hâlde toplumun bir kesiminin sanatlara yönelmesi ve her birinin belli bir sanatla meşgul olması gerekir ki toplumun bütün ihtiyaçları görülebilsin (Bayram, 2002: 99).

5 Tarihte gerilere gidildikçe türdeşliğin daha büyük ölçüde olduğundan emin olunabilir; öte yandan daha gelişkin toplumsal türlere yaklaşıldıkça da işbölümü daha çok gelişmektedir. Bu itibarla iş bölümü gelişmiş bir cemiyetin karakteristiğidir. Anadolu coğrafyasında kurulan ve zamanının ileri medeniyetlerinden biri olarak addolulan Hititlere ait çivi yazılı belgelerde çoğunluğu eğitimli kimselerden oluştuğu öğrenilen meslek sahiplerine dair tespit edilmiş birçok bulgu söz konusudur. Öyle ki bu kadim uygarlıkta kuyumculuk, demircilik, bakırcılık gibi metal işlerine, ayakkabıcılık ve kemer imalatçılığı dâhil deri işlerine, marangozluk, ok imalatçılığı, odunculuk, meşale imalatçılığı gibi ahşap işlerine, yapı ustalığı, duvarcılık ve mühürcülük gibi taş işlerine, terzilik başta olmak üzere dokuma işlerine, çömlek, hasırcı, çamaşır, içecek imalatı, fırın ve değirmen işlerine varana kadar birçok meslek grubunun varlığı tespit edilmiş olup bu meslek gruplarının kendi içlerinde çırak-usta ve ustabaşı şeklinde bir hiyerarşiye sahip oldukları da anlaşılmıştır. Bu sistemli mekanizma öyle incelikli işletilmektedir ki meslek erbaplarının maaşları ya da yaptıkları işler karşısında işverenlerinden alacakları ücretler dahi kanunlarla belirlenmiştir (Durkheim, 2006: 172; Konig, 1971: 179; Doğan Alparslan, 2002: 39-45).

6 Emile Durkheim’e göre toplumsal yaşamın iki kaynağı vardır: Bilinçlerde benzerlik ve iş bölümü.

Birincisinde birey toplumsallaşır çünkü kendine özgü bireyliği bulunmadığından benzerleri gibi aynı topluluk türü içine karışır. İkincisinde ise kendisini ötekilerden ayırt eden kişisel bir görünümü ve etkinliği olmakla birlikte, onlardan farklılaştığı ölçüde onlara ve dolayısıyla onların birleşmesinden oluşan topluma bağımlı olur. İnsanlar; aralarında uyuşmadan, dolayısıyla da karşılıklı özverilerde bulunmadan güçlü ve kalıcı biçimde birbirlerine bağlanmadan birlikte yaşayamazlar. Her toplum, ahlaki bir birliktir. Bu özellik örgütlü toplumlarda kimi açılardan daha da belirgindir. Birey kendi kendine yeterli olmadığından, kendisine gerekli olan her şeyi toplumdan alır; kendisi de toplum için çalışmakta olduğu gibi. Böylece içinde bulunduğu bağımlılık durumuyla ilgili olarak çok güçlü bir duygu oluşur:

Birey kendi değerinin ne olduğunu belirlemeye, yani kendisini bir bütünün ancak bir parçası, bir organizmanın bir organı olarak görmeye alışır. Toplum da kendi yönünden, üyelerini artık üzerinde haklara sahip olduğu nesneler olarak değil, kendisiyle vazgeçemeyeceği bir biçimde işbirliği yapan ve kendilerine karşı ödevlerle yükümlü olduğu varlıklar olarak görmeyi öğrenir (Durkheim, 2006: 268- 69).

(25)

11 bir eğilim olan takasın, başka bir deyişle bir ürünü diğeri ile değiş tokuş etme eğiliminin zorunlu sonucudur. Avcılık ve çobanlıkla geçinen bir kabilede, örneğin bir kişi yayları ve okları diğerlerine göre daha bir ustalıkla ve daha hızlı yapmaktadır. Sık sık onları sığır ya da geyik eti ile değiştirmektedir; sonunda, bu yolla ava gittiği zamankine oranla daha fazla sığır ve geyik eti elde ettiğini fark eder. Böylece, kendi çıkarı açısından baktığında, yay ve ok yapımı onun asıl işi olur. Artık o bir tür silah imalatçısı olmuştur. Bir başkası kulübelerin ya da taşınabilir barakaların çevrelerini ve üstünü örtmekte uzmanlaşır. O da aynı şekilde komşuları tarafından sığır ve geyik eti ile ödüllendirilir ta ki sonunda kendini tümüyle bu işe adayıp bir tür ev marangozu oluncaya kadar. Aynı şekilde bir üçüncüsü demirci ya da pirinççi, bir dördüncüsü post ya da deri dikicisi olur. Böylece kendi emeğinin ürününün tüm bu fazlasını başka insanların emeklerinin ürünleri ile değiş tokuş etme olanağının ortaya çıkması herkesi belli bir meslek edinme ve bu işi geliştirmek ve mükemmel hâle getirmek için sahip olduğu zekâsını en iyi şekilde kullanma konusunda cesaretlendirir.7 Buna göre takas olmasa, herkes gereksinimlerini kendisi sağlamak, biteviye aynı işleri yapmak zorunda kalacak ve yetenek farklılıklarına fırsat tanıyan istihdam çeşitliliği doğmayacaktır.

Demek ki insanlar arasındaki yetenek farklılıkları birbirlerinin işine yaramakta;

değiş tokuş yoluyla da herkes başkasının yeteneği ile ürettiği maldan veya sağladığı hizmetten gereksinim duyduğuna erişebilmektedir. İş bölümü bir kere tümüyle yerleşince, bir insanın isteklerinin sadece küçük bir bölümü kendi emeğinin ürünü olur. Onların çok daha büyük bir bölümünü kendi emeğinin tüketim fazlası ürünlerini takas ederek sağlar. Böylece herkes takas ederek yaşar (Smith, 2006: 17-18).

1.3. MESLEKLEŞME VE İHTİSASLAŞMA

İnsanın insana olan ihtiyacından, topluluğun toplumlaşmasından, iş bölümü ve takastan meydana gelen nedensellik zincirinde zamanla tabii olarak tezahür eden diğer halkalar, gerçekleştirilen uğraşının bir mesleğe dönüştürülmesi ve kazanılan birikimle o alanın ustası olunmasıdır.8 Çünkü toplumu oluşturanlar arasında bölünen işin ve

7 Sanatlar, sadece insanın doğaya üstünlük sağlamasına değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin gelişmesine de yarar. Sanatın başlıca görevi doğaya, düşmanlara, gerçekliklere karşı bir toplu yaşama gücü sağlamaktır. İnsanlığın başlangıcında bireysel değil daha çok toplumsal bir üretim olan sanatın

“güzellikle” uzun boylu bir bağıntısı olmayıp insan topluluklarının yaşama savaşında kullandığı büyülü bir alet, bir tür silahtır. İlkel toplu yaşama düzeni bozulup yerine bireyler toplumu geçtikten sonra bile sanatlar bu niteliğini hiç yitirmemiştir (Fischer, 2010: 37-38).

8 Meslekleşme olgusu genel manada iki alt başlığa sahiptir: Devlet memurluğu ve serbest meslek. Devlet memurluğu; sadrazamlık, reisülküttablık, kadılık, muhtesiblik, askerlik gibi vazifeler etrafında devlet eliyle gerçekleşen iş ve işlemleri takipten sorumlu kimselerin mesleğidir. Serbest meslekler ise kendi

(26)

12 takas yollu mal ve hizmet değişiminin mükerrer bir hâl alması, bir tecrübe sürecini başlatmış; bu çerçevede yinelenen yaşantılar gittikçe belli bir alışkanlığa evrilerek uğraşıların birer iaşe vesilesi olmasına, kişilerin sıklıkla iş edindikleri bu meşguliyetlerin, tuttukları bu yolların onların, üzerinde uzmanlaştığı meslekleri hâlini almasına neden olmuştur.9

içinde esnaflık, sanatkârlık ve tüccarlık şeklinde sınıflandırılabilir. Pratik olarak “dükkân sahibi” olarak da isimlendirilebilen esnaflık daha çok hizmet temelli bir meslek alanı olup hizmetini sanatkârın ona sunduğu ürünler aracılığıyla gerçekleştirendir. Başka bir deyişle sanatkârın ürününün pazarlayıcısı, destgâha / tablaya çıkaranıdır. Arapça kökenli sinf kelimesinin çoğulu olup sözlük anlamı olarak “cins, parça kısım, sınıf” anlamındayken zamanla anlam genişlemesi yoluyla “lonca üyeleri, sanatkârlar ve tüccarlar”ı ifade eder hâle gelmiştir. Sanatkârlık ise esasen üretim ve estetik temelli bir meslek alanıdır.

Bir terzi, nakkaş ya da neccarın yaptığı gibi bir maddeyi ya da manayı / fikri / duyguyu işleyerek ondan yeni, güzel ve özgün bir ürün çıkarma gayretidir. Tüccarlık ise apayrı bir meslek sınıfıdır. Nitekim tüccar demek, bölgeler arası ticaretle uğraşan ve uzak yerlerden gelen malları satan büyük iş adamıdır.

Şehirde kendi ya da başkasının yaptığı malı satan küçük esnaf esasen tüccarlık mesleğinin dışında kalmaktadır. Ayrıca doğrudan bu üç kategoriye dâhil edilemeyen ürün ya da hizmet odaklı, bazen hobi mahiyetinde avcılık, çiftçilik, dellallık gibi diğer serbest meslek alanlarından da söz edilebilir. Her esnaf sanatkâr, her sanatkâr esnaf olmamakla beraber bazı sanatkârların aynı zamanda ürettikleri ürünlerin kimi zaman esnaflığını yapabilmesi ya da bazı esnafların işlerini büyüterek tüccara dönüşmesi, bir tür memur olan askerlerin bilhassa XVII ve XVIII. yüzyıldan sonra aynı zamanda esnaflık ya da sanatın herhangi bir kolu ile ilgilenebilmesi, yine bunun aksi olarak bir meslek erbabının orduda, sarayda devlete ait imalathanelerde geçici veya kalıcı şekilde çalışmaya memur kılnması gibi durumlarda bu mesleki kategoriler bireysel girişimler düzeyinde iç içe geçebilmektedir.

9 “İplik, sıra, dizi, yol, tutulan yol” manalarına gelen Arapça bir isimden, “silk”ten türeyen ve “bir yola girme, bir yol tutma / hususi bir sınıfa, bir gruba katılma / bir tarikata intisab etme” anlamlarını karşılayan “sülûk” sözcüğünün ism-i mekânı olan “meslek” kavramı için Kâmûs-ı Türkî’de “ yol / gidiş, reftar, tarz / her âdemin dünyada yaşamak, geçinmek içün tutdugı iş, tâbi oldugı sınıf / herkesin kendince ittihâz itdigi hatt-ı hareket…” anlamları verilmiştir. Ayrıca bir esnafın, esnaf arasında veya kethüdalar tarafından işinden men edilme cezasına uğratılması durumundaki unvanın “yolsuz” olması da bu bağlamda ilginç bir ayrıntıdır (Şemseddin Sami, 1318: 1345-1568). Meslek sözcüğünün klasik Türk şiiri dizelerinde “yol-yaşam biçimi” manasında kullanımına dair birkaç örnek sıralanacak olursa:

Dâ’imâ âlem cemâlin gül gibi hurrem tutan Nev-bahâr-ı devlet-i Sultân Muhammed Hânıdır

Bir kader kadr ü kazâ-râdır ki râh-ı kadrinin

Meslekinde seb’a-i seyyâre ser-gerdânıdır Ahmed Paşa K 11/23-24

Vâdî-i fikri fütühât-ı kemâle meslek

Dergeh-i fazlı füyûzât-ı ulûma maksem Nef’î K 52/23 (Şeyhülislam Muhammed Efendi)

Kande bir meslek-i nâ-refte görünse anda

Bulunur cümleden evvel eser-i pây-ı heves Nâbî G 334/2 Gelse dünyaya olurdu pey-rev

Meslek-i himmetine Keyhusrev NS B 67 (III. Mehmed)

Kays-ı melâmet-güzîn râh-nümûndur bana

Meslek-i ehl-i hıred râh-ı cünûndur bana Şeyhülislam Yahyâ G 8/1

Dest-i lutfı olalı hânçe-güşâ-yı himmet Oldı erbâb-ı hüner mugtenem-i nâz ü ni’am N’ola dil-beste-i emvâl-i cihân olmazsa

Meslek-i himmetidür vâdî-i ibn-i Edhem Sâbit K 17/28-29 (Mehmed Paşa)

(27)

13 Engels’e göre meslekleşme sürecinde insan eli ilk çakmak taşını işleyip bir bıçak yapıncaya kadar uzunca bir zaman geçmiş olmalıdır ama önemli adım artık atılmıştır;

insanın eli serbest kalmıştır ve insan gittikçe daha hünerli olabilmiş, kazanılan esneklik babadan oğula geçerek her kuşakta daha da artmıştır. İnsan eli böylelikle yalnızca çalışmanın organı olmaktan çıkıp aynı zamanda onun ürünü de olmuştur. Çalışarak, yeni işlere uyarak kasların, kas bağlarının ve daha uzun zaman sonra kemiklerin, bu işler sonucundaki özel gelişmelerini tevarüs ederek ve miras alınan bu ilerlemeleri durmaksızın, gitgide karmaşıklaşan yeni işlerde kullanarak insan eli iyice kusursuzlaşmış, Raphael’in resimlerini, Thorwaldsen’in heykellerini, Paganini’nin musikisini yaratmayı başarmıştır (Engels, 2001: 23).

Yapılan işin, deneyimin katkısıyla bir geçim yolu olan mesleğe dönüşümü sonrasında ortaya çıkan yeni evre, meslektaş sayısının da artmasıyla meslek icracıları için rekabete bağlı olarak hüner / marifet / maharet / meziyet / ustalık kazanma denilen bir üst hedefin gözetilmeye başlanmasıdır. Nitekim meslek sahipleri, değiş tokuşa dâhil edebilecekleri ürün ve hizmetlerinin iltifat görmesini sağlayabilmek ve kendileriyle aynı işi yapan meslektaşlarına nazaran daha çok tercih edilen bir hünerkâr konumuna erişebilmek için işlerini çeşitlendirme, onlara usta işi bir keyfiyet kazandırma yoluna gitmişlerdir.10 Bu amaç doğrultusunda atmaları gereken adımlardan ilkinin ise niteliğin mahiyetine dair birtakım ölçütler, idealler ve kaideler belirleyen ve el birliğiyle nitelikli olanı takdir edip-koruyup niteliksiz olanı tekdir eden-kovan bir teşkilatlanmayı tesis etmek olduğunun bilincindedirler.

1.4. MESLEKİ ÖRGÜTLENME

Aynı, benzer, birbirini tamamlayan, etkileyen ya da birbirinden bağımsız işlerle uğraşan birçok hüner ehli, sayısız ürün ve hizmet sunmaktadır. Meslek icracıları, meslek türleri ve üretilen işler bakımından nicelikte görülen bu çeşitlilik, iyi işi kötüsünden ayırmayı, niteliği ve nitelikliyi belirlemeyi, standarda bağlamayı ve bu

Hem-rehiz meslek-i manâda ricâlül-gayba

Gâhîce mülk-i hâmûşiye gelir kâfilemiz Şeyh Gâlib G 118/3 Hak bu kim aynı kitâb ü sünnet idi mesleki

Nisbet-i bâlâ-yı pîrânından yokdur iştibâh Şeyh Gâlib TAR 52/2 (Şeyh İsa Efendi)

10 Aralarında toplumsal ilişkiler kurulan bireylerin sayısı arttığında bunlar varlıklarını ancak daha çok uzmanlaşarak, daha çok çalışarak ve yeteneklerini daha ileri ölçüde harekete geçirerek sürdürebilirler (Durkheim, 2006: 287).

(28)

14 standardı koruma isteğini zorunlu kılmış, devletin üst denetimiyle hüner sahipleri kalite standartlarını belirlemek maksadıyla birtakım örgütlenmelere yönelmişlerdir.11 Meslekleşme, ortak bir ruh ve bilinçle teşkilatlanma çizgisine yaklaştıkça da toplum içinde, hususi bir başka topluluk hüviyeti kazanmaya, tesir dairesi geniş bir lonca birlikleri ağı hâlini almaya başlamıştır.12

İktisadi hayatın esasını teşkil eden lonca örgütlenmeleribir tür özdenetim ve asayiş organıdır. Lonca merkezi, devlet, halk ve meslek erbabı arasında bir nevi aktarma kayışıdır (Faroqhi, 2011: 41). Bu itibarla loncalar, belirli tüzükler çerçevesinde hareket eden bir tür sivil dernekleşme şekli olarak temel gayeleri hem devlet birimlerinin ve halkın türlü ihtiyaçlarına cevap vermek hem mesleki bir standardizasyon belirleyerek kendilerine bağlı esnaf ve sanatkârlarla onların çıkardıkları işleri denetlemek hem de mensuplarının ve müşterilerin menfaatlerini gözetmek olan bir teşkilatlanmadır.13

11 Ahi Evren bu zorunlu eğilimin oluşum mantığını şöyle açıklamaktadır: “Birçok insanın bir arada çalışması sanatkârlar arasında rekabet ve münazaaya sebep olabilir çünkü bunların her biri kendi ihtiyacına yönelince menfaatler çatışması ortaya çıkar. Karşılıklı hoşgörü ve affetme olmadığı zaman münazaa ve ihtilaf zuhur eder. O hâlde insanlar arasındaki ihtilafı halledecek kanunlar koymak gereklidir. Bu kanun şeriata uygun olmalı ki ona uyulsun ve insanlar arasındaki ihtilafın halline vesile olsun. İhtilafsız bir ortam yaratılınca herkes rahatça umduğunu elde eder. İhtilaf zuhurunda ise bu kanuna müracaat ederek ihtilaflar ortadan kaldırılabilir.” (Bayram, 2002: 99-100).

12 İtalyanca loggia’dan gelmekte olan lonca teriminin Fransızca şekli olan loge Türkçe’de loca olarak geçer ve “hücre yahut oda, özel tahsis edilmiş mekân” anlamına gelir. Arşiv belgelerinde, teşkilatlanmış esnafın birliğiyle ilgili çeşitli fonksiyonların icra edildiği özel yerin, teşkilatlanmış esnafın ortak odasının veya meclisinin adı anlamı dışında teşkilâtlanmış esnaf gruplarını da ifade eder (Kal’a, 2003a:

211). Lonca teşkilatının ortaya çıkışı Roma İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarına kadar gider. İlk zamanlarda kapalı ekonomi içinde sadece toprağa bağlı üretimle başlayan, fakat zaman içinde gelişme gösteren ve özellikle toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere dülgerler, kunduracılar, bakırcılar, çömlekçiler, kuyumcular gibi el sanatlarına öncelik tanıyan meslek gruplarının kurulduğu görülür. Daha sonraları ise kültür ve medeniyetin ilerlemesine uygun olarak yeni iş grupları ortaya çıkar; kasaplar, balıkçılar ile maden işçileri loncaları kurulur (Demirkent, 2002: 61).

13 Örneğin, 10. yüzyılda İstanbul’da iş yapmış meslek sahiplerinin loncaları hakkında bilgi veren tek kaynak olan ve İstanbul’daki en önemli yirmi iki loncayı tanıtan Bizans dönemine ait “Eparkhion Biblion (Valinin Kitabı)” bir tür lonca tüzükleri koleksiyonudur. Bu tüzüklerde Bizans’ın bütün sanatkârlarının ve tacirlerinin toplumun ekonomik hayatının düzgün işlemesi için belli kurallar ve sorumluluk alanları çerçevesinde nasıl hareket etmeleri gerektiği birtakım kurallara bağlanmıştır.

İmparator Leon’un kent meslekleri üzerinde denetleme yapan şehrin valisi tarafından kullanılsın diye yayınladığı bu eserdeki hükümler: Lonca üyelerinin iç ilişkilerini ilgilendirenler, lonca ve devlet ilişkilerini ilgilendirenler ve İstanbul’daki ticaret yaşamı üzerine genel bilgiler verenler şeklinde üç temel kategoriye ayrılmaktadır. Her loncanın üyeleri arasında bir hiyerarşi söz konusu olup üyelerin hammaddenin paylaşımı ve ürünlerin kalitesi ve fiyatlandırılması, ölçü ve tartıların doğruluğu gibi hususlarda karşılıklı gözetimi ve iç denetimi bir de daha üst seviyede bir devlet kontrolü söz konusudur.

Her loncanın ürün ve hizmetlerini satabilmelerine çok büyük bir dikkatle izin verilmekte, bir loncanın belirlenmiş olanlar dışında başka ürünler satmalarına müsaade edilmemektedir. Bu hükümlerde yabancı tüccarların İstanbul’da en fazla ne kadar kalabilecekleri, alım satım yerleri de belirlenmiş hatta bu yerlerin aralarındaki uzaklık dahi kurallara bağlanmıştır. Kaideleri çiğneyen lonca mensupları 10 ila 24 nomisma arasında değişen para cezalarına, dayak ve saç kesme gibi bedensel cezalara, mallarına el koyma ya da en ağırları olan loncadan çıkarılma, sürgüne yollanma ve hatta ölüm gibi cezalarla karşı karşıya kalabilmektedirler (Ozansoy, 2002: 55; Demirkent, 2002: 64-65).

Referanslar

Benzer Belgeler

Böylece eski çağlardan itibaren yeryüzünün pek çok bölgesinde farklı inançların beslediği farklı kültürlerde var olan "ikinci hayat, yeniden doğuş"

Her sözcük zihinsel sözvarlığı açısından iki dilde de ayrı zihinsel içerik taşır. Gerçek

“installing software on this machine is really very painfull ” gibi bir cümlenin duygu skoru, “installing software on this machine is really very painfull indeed” ifadesine

Method: In this study, firstly, from the ergonomic point of view, firstly positive negative perceptions of boxing athletes, referees, coaches and spectators to classical

 Bilişsel, sosyal ve duygusal yeterlilikleri teşvik etmektedir. Gerçekten de öğretmen yabancı dil öğretimi dersinde edebi metinleri itinayla seçer, hazırlar ve

Her sayısında bilimsel açıdan nitelikli olan davetli derleme makaleler ile araştırma makalelerinin Türkçe olarak yayınlandığı hakemli ve süreli olan dergimizin

pacity (FVC), lung compliance, and airway resistance during the postoperative 24 hours in patients who were undergoing endo- scopic endonasal transsphenoidal pituitary

Rat karaciğer doku arginaz aktivitesinin L-arginine karşı olan Km’ i araştırılmış, bu nedenle enzim miktarı sabit tutularak L-argininin değişen