• Sonuç bulunamadı

Özerk Esnaf Loncaları 95

Belgede Klasik Türk şiirinde meslekler (sayfa 99-137)

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE VE TÜRK-İSLAM MEDENİYETİNDE MESLEKLEŞME

2.5. OSMANLI HİRFET EHLİ VE ESNAF LONCALARI 79

2.5.2. Özerk Esnaf Loncaları 95

Devlete bağlı olarak kalıcı ya da geçici hizmet alımı şeklinde sarayda, muhtelif imalathanelerde ya da bir levazım birliği olarak ordu içinde faaliyet gösteren ve doğrudan devlet kontrolüne tâbi “memur / işçi-esnaf” zümresi dışında bir de devletin dolaylı olarak kontrolü altında fakat daha çok öz denetimle işlerini yürüten; gıda ve

93 Şehit, gazi ve sefere katılan esnafın eşleri ve kızları, bazen yıllarca yalnız kalırlardı. Bu gibi durumlarda beldelerde “Kadın Pazarı” denilen ve sadece kadınların esnaflık yaptığı yerler olurdu. Kadın esnaflar bu pazarlarda kendi mütevazı bahçelerinde yetiştirdikleri meyve, sebze, süt, yoğurt ve yumurta gibi ürünleri ve evlerinde el emeği göz nuru ile yaptıkları çeşitli eşya ve aksesuarları salarak geçimlerini temin ederlerdi. Böylece şehit ve gazilerle seferdeki esnafın hanım ve kızları için rahat ve tehlikesiz alışveriş mekânları oluşurdu. Bu mekânlara erkekler, alıcı veya satıcı sıfatıyla asla giremezdi. Bu pazarların bir özelliği de buraya tüccar malı sokulmaması idi. Tamamen yerli kadın ve kızların ürettikleri mallar satılır, yerli istihsal teşvik edilmiş olurdu (Taner, 2009: 22-23).

94 Bu arada “orducu esnaf” ile “ordulu esnaf / ordu esnafı” tabirini birbirine karştırmamak gerekir.

Nitekim ordulu esnaf aslında askerlik mesleğine mensupken devletin tanıdığı hakla barış zamanlarında esnaflıkla uğraşan kimselerdir. Örneğin, özellikle on yedinci yüzyıla gelindiğinde yeniçeriler birçok esnaf grubunda yer alırlar. 1610-1660 yılları arasında tabanca kilitçiler, ketenciler ekmekçiler, bıçakçılar, hurdacılar, şerbetçiler, keçeciler, çörekçiler, çamaşırcılar, nişastacılar, paçacılar, aşçılar, debbâğlar, bozacılar gibi esnaf grupları içinde yer almışlardır. Bu sayede yeniçeri askerlerinin çoğu ulufelerini bir meslek veya daha kesin olarak bir hizmetle uğraşarak, artırmak istemişlerdir. Kayıtlarda yeniçeri ya da yeniçeri kökenli esnaflar genellikle “beşe” unvanıyla anılmaktadırlar (Turna, 2012: 23).

95 Bir esnaf ve sanatkâr topluluğunun lonca hâline gelebilmesinin temel koşulu bir nizamnamesinin olmasıdır. Bunun için de faaliyet göstereceği kent ya da kasabada aynı alanda çalışan ve daha önce hak elde etmiş başka bir loncanın bulunmaması gerekmektedir. Yeni oluşan bir topluluk kendi arasında bir nizamname hazırlayarak buna uygun biçimde faaliyetini sürdürür. Bu nizamname kadı tarafından aynen ya da çeşitli değişikliklerle onaylanınca lonca resmî bir kimlik kazanmaktadır. İstanbul’da bu usule ek olarak görevleri arasında esnafı denetlemek de olan sadrazam, bazı stratejik hizmeleri yürüten loncaların nizamını bizzat onaylamakta ve bir fermanla bunu loncaya iletmektedir. Her lonca kendi içindeki çalışma düzeninde, üretim, satış ya da hizmet bakımından bağlantılı olduğu loncalarla olan iktisadi ilişkilerinde ve bulunduğu kent ya da kasabadaki esnaf ve sanatkâr topluluğuyla sürdürdüğü ilişkilerde genel hukuk kuralları yanında geleneklere ve bu nizamnamelere uymak zorundadır. Tarihten gelen gelenekleri ve kendilerince oluşturdukları bu nizamnameler bakımından loncalar âdeta özerk birer topluluk hüviyetindedir (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 19).

87 giyim eşyası üretimi ağırlıklı özerk esnaf loncaları ve bunlara bağlı olarak iş gören serbest meslek sahibi hirfet erbabı vardır.96

Osmanlı özerk esnaf loncaları tıpkı devlet tekelinde çalışan esnaf bölükleri gibi belli bir nizam dâhilinde vücut bulan örgütlü yapılanmalardır. Loncaların çalışma usulleri âdeta fütüvvet ruhundan beslenen gelenekselleşmiş bir kaideler zinciriyle çevrelenmiştir. Bu kaideler bütünü genel manada yönetim, denetim ve eğitim başlıkları altında şekillenmiştir.

2.5.2.1. Yönetim ve İşletim

Rekabet prensibi yerine karşılıklı kontrol ve yardımlaşma esasına göre teşkilatlanan özerk esnaf loncalarının her mensubu çevreleyen kuralları içerisinden bir seçki sunulacak olursa vurgulanması gereken ilk ayrıntısevk ve idarenin sıhhati bakımından bu birliklerin hiyerarşik yapıda örgütlenmiş olmalarıdır. Hiyerarşinin katmanları genel olarak esnaf şeyhi, kethüda, yiğitbaşı, usta, kalfa, çırak ve yamak kadrosundan oluşmaktadır. Bu konumların görev, yetki, sorumluluk ve hakları geleneklere ve nizamnamelere göre düzenlenmiştir.

Kadim çârsû-bâzâr gelenekleri ve bunlara bağlı olarak oluşturulan lonca nizamnamelerinin yönetim ve işletim faaliyetlerine olan yansımalarından biri usta-çırak ilişkisi bahsidir. Buna göre sanat öğrenmek için bir ustanın yanına usta-çırak olarak giren kişinin ustasına tam anlamıyla itaat etmesi ve girdiği sanat kolunun geleneklerine

96 Az sayıda imalathane ve oransal olarak da çok sayıda çalışanı kapsayan resmî sektöre zıt olarak, özel sektör önemli miktarda dükkân, atölye ve imalathaneye sahiptir. Fakat bunların herbiri ancak çok sınırlı sayıda kişi istihdam etmektedir. XVII. yüzyılda fiilen, resmî sektör 29 imalathane veya büyük atölye ve bir tophane ile bir tersaneyi kapsamakta ve buralarda en az 10.000 işçi istihdam etmektedir. Özel sektör için, eğer Evliya Çelebi’nin rakamlarına inanmak gerekirse toplam olarak 23.214 imalatçı ve zenaatkâr atölye ve dükkânı rakamına ulaşılmaktadır ve buralarda 79.264 zenaatkâr, imalatçı ve işçi çalışmaktadır ki buradan atölye veya dükkân başına 3-4 kişi rakamına ulaşılabilir (Mantran, C.2, 1990: 22).

XVIII. yüzyıla ait bir esnaf kefalet defterinin verdiği bilgilere göre ise İstanbul’da 13.542 dükkân ve bahçede çalışan 35.087 kişi ile beraber; hamal, kayıkçı ve diğer esnafın dâhil olduğu 8.508 kişi olmak üzere toplam 43.595 kişinin kaydı tutulmuştur. Dükkânların büyük çoğunluğu hem imalat hem de satış yapılan işletmelerdir. Yaklaşık 300 farklı iş kolunda faaliyet gösteren dükkânlar arasında en sık göze çarpan iş yeri Osmanlı kentlerinin en önemli sosyalleşme mekânı olan kahvehanelerdir. Kahvehaneleri yine çok popüler sosyalleşme ve sohbet mekânı olan berberler izlemektedir. Bu iki dükkân türünün ardından örneğin İstanbul’un meyve ve sebze ihtiyacını karşılayan 544 bahçe bostan ile 484 bakkal, 421’er manav ile terzi, 396 tütüncü, 328 attar, 237 yemenici, 227 kasap, 156 ekmek fırını, 84 debbağhane, 80 kuyumcu bulunmaktadır. Dükkânlarda istihdam edilen kişi sayısı usta dâhil ortalama 2,5 civarındadır. Diğer bir deyişle tipik olarak bir dükkânın usta, kalfa ve çıraktan oluşan küçük işletmeler olduğu söyleyebilir. Yalnızca bir usta tarafından işletilen veya ustanın yanında bir çırağın olduğu iki kişilik dükkânlar en büyük grubu teşkil etmektedir ve kabaca dükkânların % 70’i bu gruba girmektedir. 15-20 veya üzerinde kişinin istihdam edildiği dükkânların çok büyük bir çoğunluğu ise fırın, değirmen ve daha az sayıda olmak üzere ise hamam olarak faaliyet göstermektedir (Kırlı ve Başaran, 2012: 13-16).

88 uyması şarttır.97 Çıraklar bir tek ustaya bağlı değildirler ancak birliğin izni olmadan çalıştıkları ustayı terk edemezler. Çıraklık döneminde ihtiyacına göre bir ücret alan aday, belli bir süre çalıştıktan ve mesleğinde ilerleyip kendini ispatladıktan sonra kalfalığa yükseltilmektedir. Kalfalığı sırasında ücreti artar, ustasının emrinde imalâthanede üretimde bulunur ve çıraklara nezaret eder. Yine belirli bir süre çalışıp mesleğinin inceliklerini iyice öğrendikten sonra törenle ustalığa geçer. Yeni ustaya yiğitbaşısı tarafından dualarla şed veya peştemal kuşatılır, usta olacak kalfanın yaptığı işler ustalara gösterilir. Bu usta işi eserler zengin esnaf tarafından satın alınır, toplanan paralar yeni usta için bir sermaye olur.98

97 Esnaflık geleneğinde bir yamağın, çırağın ya da kalfanın “olması” hususu bir ustaya intisabı, ustanın elinde pişmesi, onun rehberliğiyle yol ve icazet alması koşuluna bağlanmıştır. Örneğin, Ahi Evren’in şeyhi olan Evhadü’d-din-i Kirmânî’nin Malatya’daki halifesi Şeyh Faru’d-din Hasan, Malatya’da bir zaviye yaptırmış, zaviyeye su temin etmek için de bir kuyu inşa etmiştir. Evhadü’d-din bu kuyuyu görünce çok beğenmiş, kuyuyu yapan ustaya bu sanatı kimden öğrendiğini sormuş, usta da sanatı kimseden öğrenmediğini, kendi kendine bu sanatı icat ettiğini ifade edince Kirmânî hemen bu kuyuyu doldurtmuştur. Kendisine bu davranışın sebebini sorduklarında, “Bir usta mesleğini, o mesleğin ustasından öğrenmemişse yani intisabı yoksa meydana getirdiği eserde kudsiyyet ve haysiyyet olamaz.”

demiştir (Bayram, 1991: 149-150). Bedr-i Dilşad, Muradname’sinde ilm / meslek talep edenlerin üstatlarına karşı nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğine dair kadim kaideleri şu şekilde hatırlatmaktadır:

Gerek tâlibe ‘ilmi ta’zîm ide Hem üstâda kendüyi teslîm ide Önince yürimegil üstâdunun Ki gökçek kokusı koka adunun Yirinde oturma katında kelâm İdeyin dimegil anun ve’s-selâm Melâlet deminde suâl eyleme Yavuz işe kasd idüp âl eyleme Anun hâsılı sen rızâsın dile Ki tâ ‘ilme elün irişibile Hemân kendü gibi ta’allukların Mu’azzez mükerrem dutagör varın

Dahi bil ki üstâdı incidene Ana yaramaz işleri idene Cermî-i ‘ulûmı iderler harâm Halâl olmayuban kalısar müdâm Ne denlü ulular ki gelmişdürür Niçe gün bu ‘âlemde kalmışdurur

Kamu ehl-i ‘ilmi ulular idi

Anun-çün ki hep bahtulular idi MUR B 4504-13

98 Bir dükkân alınırken dükkân sahibine yahut dükkânı devreden kiracıya verilen ve günümüzde “hava parası” adıyla anılan paraya evvelce “peştemallık” denirdi ki bu tâbirin, peştemal kuşatma merasiminde verilen paradan kalma olduğu anlaşılmaktadır (Gölpınarlı: 2011: 83).

89 Esnaf loncaları aktif unsurlarının dışında, ustalar tarafından seçilen ve hem loncanın bütününün yönetici organını hem de ahlaki muhafızlarını, yönetime karşı, temsilci ve savunucularını meydana getiren idarecilere sahiptir. Bu yöneticiler şeyh, kethüda (kâhya), nakib, yiğitbaşı, çavuş, ve duacıdır. Ayrıca bunların ihtiyarlar adı verilen ve belli sayıda ustadan meydana gelen bir de ikinci kademeleri (ehl-i hibre) bulunmaktadır (Mantran, C.1,1990: 347). Sıraladığımız her bir yetkilinin gelenek ve nizamnameler vasıtasıyla etrafı çizilmiş birer görev ve sorumluluk sahaları mevcuttur.

Her esnaf birliğinin idare heyeti değişmekle beraber şeyh, kethüda, yiğitbaşı, nakib, duacı ve ihtiyar ustalarından oluşan idari heyetin başı “şeyh” unvanıyla anılır.

Çoğunlukla merasim işlerini yürüten esnaf şeyhi, esnaf teşkilatının en üst noktasında bulunan kişidir ve esnafın genel meseleleriyle ilgilenmektedir. Okuryazar yaşlı esnaf arasından seçilen şeyhin görevi, bağlı olduğu kadının hükümete arzıyla tasdik edilir (Kal’a, C.11, 1995: 424). Şeyhin sözü, o tariki kuran esnaf zümresi ile o tarike bağlı yamak esnaf üzerinde kesin bir kuvvetle geçerlidir. Tarikî / fütüvvet ruhlu teşkilatlar yerine iktisadi meselelere odaklanan loncalar kurulunca şeyhlerin yerini, aynı vasıflar aranılarak seçilen “lonca ustası” almıştır (Koçu, 2002: 15).

Bir dinsel kişi olan nakib, fütüvvet-tarikat düzleminde seyr eden hirfetler döneminin idare amiridir. Esnaf arasından doğruluğuyla tanınmış bir kimse olarak seçimle tayin edilmiştir. Şeyhin temsilcisi olan nakib esnafı denetlemenin dışında, törenlerde şeyhi temsil etmek, dua okumak, şed kuşatmak ve zaviyenin hizmetine bakmakla yükümlüdür. Ayrıca çıraklık ve kalfalık merasimini yönetir. XVII. yüzyılda çok sınırlı bir role sahip hale gelmiş, vazifesi zamanla kethüdaya ve yiğitbaşına devrolmuştur(Koçu, 2002: s. 16-17).

Kethüda, esnaf birliğinin idari-mali işleriyle uğraşmaktadır. İfa ettiği görev karşılığında esnaftan belirli miktarda aidat (kethüdalık avaidi) alan kethüdanın genel anlamda esnafı ve esnaf sandığını yönetmek ve daha özelde loncanın nizamnamesini uygulamak, esnafın yolsuzluklara karışmasını önlemek, aykırı hareket edenleri uyarmak, bu yolda davranmayı sürdürenleri kadıya şikâyet ederek cezalandırılmalarını istemek, lonca toplantılarına başkanlık etmek, varsa lonca vakıflarını denetlemek, kendisiyle birlikte görev yaparak maaşlı kişileri seçmek ya da değiştirmek, esnaf arasında küçük anlaşmazlıklarda hakemlik yapmak, devlet katında loncayı temsil etmek, diğer loncalarla ve hammadde sağlayan tüccar zümresiyle ilişkileri yürütmek

90 gibi görevleri vardır.99 Kethüdayı seçmek, seçilmiş kethüdayı haklı bir sebeple değiştirmek, şikâyet etmek veya devletçe kendilerine kethüda tayin edilmesini istemek tamamıyla esnaf grubunun insiyatifinde olup kadının, esnafın istemediği bir kimseyi kethüda tayin etmesi pek mümkün değildir.100 Seçilen esnaf kethüdası ustalar arasından ve daha da özel olarak ihtiyarlar arasından olacaktır. Bu itibarla kethüdanın meslektaşları arasında prestij ve otoriteye sahip ve özellikle de esnaf loncasına ilişkin her konuda bilgili, görgülü ve dahi dürüst bir kişilik olması etkili bir seçilme ölçütüdür (Kal’a, C.15, 1995: 424; Genç, 2002: 300-301).101

Kadının bu noktadaki tasarrufu, lonca mensubu esnaf tarafından seçilen kethüdayı bir noter gibi onaylama işlemini, başka bir deyişle seçilen kişinin adını kadı siciline kaydedip seçimi doğruladığını gösteren hüccet denilen bir belgeyi kethüdaya verme işini gerçekleştirmektir ki söz konusu tasdik, bu kararın devletçe resmen tanınması manasına gelmesi nedeniyle muteberdir.102 Bu tanımanın beklenme nedeni,

99 1689 tarihli bir dava metnine göre tarçın, mahleb gibi baharatların satın alınması, çıkarılmış olan fermana göre yalnızca Ramazan’ın kethüda olduğu Yeni Çarşı tarafından yapılmaktadır. Ramazan, elinde 11 kantar mahleb bulunduğu gerekçesiyle Mehmet’i bu fermana dayanarak dava eder. Mehmet, elinde söylendiği kadar mahleb bulunduğunu kabul eder. Mahkeme de Mehmet’in elindeki mahlebi kethüda Ramazan’a teslim etmesine karar verir (Kuran, 2010: 329).

100 1604 kayıtlı bir tescil işlemi temalı davada Galata’nın Hıristiyan meyhanecilerinden bir grup, mahkemeye gelerek loncalarının kethüdasız kaldığını ve bu durumun vergi toplanırken karışıklıklara ve haksızlıklara neden olduğunu söylerler. Meyhaneciler, dükkânlarını küçük, orta ve büyük olarak sınıflandırdıklarını, küçük ölçekli dükkânların 30 akçe, orta ölçekli dükkânların 50 akçe ve büyük ölçekli dükkânların 80 akçe yıllık vergi ödeyeceğini söylerler. Meyhaneci esnafı, beraberlerinde olan Kostantin’in kethüda tayin edilmesini isterler. Kostantin, kethüdalık görevini üstlendiğini belirtir.

Mahkeme de bu tayin işlemini onaylar.

1605 tarihli bir resmî yazışmada ise İstanbul’un ekmekçileri padişaha bir dilekçe sunarak devlet ve ordu için kendilerinden tuz, buğday ve un gibi ürünler vergi olarak istendiğinde, bunları fermana uygun olarak ödediklerini, ancak ekmekçiler kethüdasının geleneklere aykırı olarak (mu’tâd-ı kadîme muhalif) kendilerinden değirmen taşı vergisi istediklerini ileri sürerek buna engel olunmasını istemişlerdir.

Padişah, İstanbul kadısına gönderdiği bu fermanla, mültezimlerin geleneklere aykırı davranarak esnafı rahatsız etmelerine engel olunmasını emretmiştir.

1661 tarihli bir başka mahkeme kaydına göre İstanbul’un keçeci esnafından bir grup Müslüman, daha önce kethüdaları olan ve kimi giderleri için vakfedilen paranın da mütevellisi olan el-Hac Mehmet ile birlikte mahkemeye gelirler. Keçeci esnafı, el-Hac Mehmet’le hesap gördüklerini, vakfın bütün parasını teslim aldıklarını ve kendisini mütevellilik ve kethüdalık görevlerinden azlettiklerini belirtirler.

El-Hac Mehmet, esnafın ifadesini doğrular. Mahkeme de bu görevden alma işlemini sicile kaydeder (Kuran, 2010: 91-92, 127-128 ve 243-244).

101 Lonca sandığından gündelik hesabıyla aylık alan kethüdalar nakiplik kaldırılıp nakiplerin idari vazifesi de kendilerine devredilince esnaf zümresinin esnaf nizamına ve konulan narha riayetini sağlamak vazifesiyle sorumluluğu aslında ağırken büsbütün ağırlaşan bir memuriyet olur. Bir esnaf kâhyasının hem kâhyası bulunduğu esnaf zümresi üzerinde hem de hükümet yanında itibarlı, şerefli bir kişi olması lazımdır. Vazifesinin şerefini idrak etmeyen bir kâhya, uygunsuz esnafın türlü yollardan hile ve hırsızlıklarına rüşvet alarak göz yumar, sonu kendisi için çok ağır, ölüm cezasına kadar varan bir sorumluluk yüklese de kısa zamanda çok büyük bir servet yapabilir. Esnafı kontrol bahanesiyle esnafa zulmeden ve o yoldan menfaatler sağlayan kethüdalar olmuştur (Koçu, 2002: 17-18).

102 Kethüda seçimi birçok loncada genellikle her yıl yenilenirdi. Ancak çoğunluğun isteğiyle ve gerekçe gösterilerek öne de alınabilirdi. Ayrıca herhangi bir yolsuzluk durumunda özellikle maliye görevlisinin isteğiyle istisnai olarak kadı da re’sen seçimi yenileme kararı verebilirdi. Hatta bazı müstesna

91 kethüdanın esnafla hükümet yönetimi arasında sahip olduğu aracı rolüdür. Çünkü fiilî olarak esnafın başı olan kethüda, yalnızca esnaf arasındaki tartışmalarda hakemlik yapmakla, bunların çıkarını mümkün olduğunca gözetmekle kalmamakta, aynı zamanda onları hükümet ve memurları nezdinde temsil etmekte, onlara esnafın dilekçe, şikâyet ve itirazlarını aktarmaktadır. Kethüdalar, yiğitbaşıları ve ihtiyarlarla birlikte hükümet tarafından tanınan yegâne resmî kişiler olduğundan kadılar ve muhtesipler alınacak tedbirleri onlarla beraber kararlaştırmakta ve hükümet kararlarını onlara tebliğ etmektedirler. Bu durumda kethüdanın bir cins esnaf emini olduğu ve geniş yetkilerle donatılmış olduğu söylenebilir(Mantran, C.1, 1990: 350-51).103 Kethüda / mütevelli makamı istifa, ölüm veya başka bir sebeple boşaldığı vakit, hemen esnaf üstatları toplanır. Ertesi gün kethüda seçimi yapılırdı. Mütevellinin kıdemli olması, üç usta yetiştirmesi, iyi hâl gibi özellikleri haiz olması gerekirdi. Yeni seçilen kethüda, seçimi takiben esnafa ilan edilirdi (Torun, 1998: 24).

Kethüdalarla ilgili olarak belirtilmesi gereken son husus diğer loncalarla ilişkilerde doğan sorunların görüşüldüğü kethüdalar heyeti bahsidir. Kethüdalar heyeti o kentteki bütün loncaların kethüdalarından oluşur ve her ayın sonuncu cuma günü toplanır. Bu heyete ömür boyu görev yapmak üzere seçilen “başkethüda” başkanlık eder. Hangi esnafın kethüdası başkethüda seçilirse toplantılar o esnafın lonca odasında yapılır. Bu toplantılarda esnaf loncaları arasındaki sorunlar görüşülür, loncalar tarafından verilen cezalar onanır, tüm esnafın halkla ve devlet yönetimiyle ilişkileri gözden geçirilir, narh, ihtisab gibi hususlardaki devlet kararları tartışılır, değişiklik istekleri belirlenir.

Ayrıca her yıl yapılan kalfalık ve ustalık törenleri bu heyetçe düzenlenir. Genellikle mayıs ayında ve cuma günleri dışında yapılan bu törenlere her gün bir ya da iki lonca mensubu katılır, ustalık ve kalfalık beratları kendilerine dağıtılır (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 25).

durumlarda kethüdaların bizzat kadı tarafından atandığı da olabilirdi ancak bu kethüdanın lonca mensupları tarafından benimsenmesi ve mensupların ona onay vermeleri kaydı aranırdı. Aksi hâlde kadı başka bir aday belirlemek durumundaydı (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 22).

103 Bu kişi muhtemelen başlangıçta şeyhin bir muavini veya vekilidir fakat şeyhin zaman içinde silinmesi, daha çok törensel işlevi olan bir konum olarak varlığını sürdürebilmesi ile yönetsel ve uygulamaya yönelik unsurun dinsel unsura ağır basması XVII. yüzyılda -belki de daha önce- kethüdanın esnaf loncasının gerçek başkanı olmasına yol açmıştır ki zaten bu görev için önceleri “esnaf şeyhi” ya da “şeyh” tabiri de kullanılmış, XVIII. yüzyıldan başlayarak kethüda ve sonraları da bunun bozulmuş biçimi olan “kâhya” unvanı yaygınlık kazanmıştır (Sakaoğlu ve Akbayar, 1999: 21-23).

92 İdare heyetinin üçüncü üyesi olan ve ismi fütüvvet teşkilatlanmasından tevarüs eden esnaf yiğitbaşısı çırakların iyi yetiştirilmesi, esnafın disiplin meseleleri ve cezalandırılmaları, yeni ustalara şed kuşatılması ve esnaf birliğinin orta sandığının idaresi gibi işlerle kethüdayla müştereken fakat onun muavini olarak uğraş vermektedir. Yiğitbaşı da lonca mensupları arasından seçilir, seçilme veya azledilme kadı tarafından onaylanırdı.104 Bazı büyük loncalarda birden fazla yiğitbaşı bulunabilirdi. Fütüvvet geleneğinin egemen olduğu XVI. yüzyıldan önceki dönemde ise “nakib” olarak da anılırlardı. Yiğitbaşının yardımcısı durumunda olan ustabaşı ise daha çok teknik konularla ilgilenir. Bağlı olduğu iş veya sanat kolunda üretilen eşyanın kalite kontrolünü yapar, bozuk malların piyasaya sürülmesini önler, standartların korunmasıyla meşgul olurdu (Kal’a, C.15, 1995: 424; Sakaoğlu ve Akbayar, 1999:

23).

Yönetim kurulunu oluşturan lonca ihtiyar heyeti “ehl-i hibre” ve “ehl-i vukuf”

“müsinn ve ihtiyar iş erleri”, “esenn ü ihtiyar”, “nizam ustaları”, “söz sahipleri”, “ileri gelenler”, “esnafın muteberânı” ve “lonca ustaları” gibi çeşitli adlarla da anılmaktadır.

Bir tür “bilirkişi” olarak da değerlendirilebilecek bu üyelerin oluşturduğu heyet-i ihtiyariye âdeta bir üst kurul işlevi görmektedir. Genellikle beş kişiden oluşan bu kurulun resmî bir niteliği yoktur ama loncanın faaliyetleri üstünde yönlendirici bir etkileri vardır. Bu ustalar tecrübeli, kıdemli, faal, prestij ve otorite sahibi ve elbetteki bilge olmaları yönünden esnaf tarafından sevilen ve mesleğini çok iyi bilen kişilerin içinden seçilmektedir. Söz konusu kıdem ne yaşla, ne lonca içindeki eskilikle kazanılmaktadır. Bunların görevi esnafla tüccar arasındaki anlaşmazlıklarda hakemlik

104 İstanbul’da terzi esnafının kethüdalık nizamına muhalefet ederek fazla akçe talep eden kethüda ile

104 İstanbul’da terzi esnafının kethüdalık nizamına muhalefet ederek fazla akçe talep eden kethüda ile

Belgede Klasik Türk şiirinde meslekler (sayfa 99-137)

Benzer Belgeler