• Sonuç bulunamadı

İŞ BÖLÜMÜ VE TAKAS

İnsanın insana olan zaruri ihtiyacı sonrasında bir araya gelenlerin oluşturdukları topluluklar yaşama uğraşlarını daha etkin bir şekle dönüştürebilmek, tabiat üzerindeki tesir sahalarını azami ölçüde genişletebilmek, kendileri ve çevreleri üzerinde muktedir olabilmek adına ikinci bir aşamanın daha kapısını aralamıştır: İş bölümü.3

Bolluğun iş bölümünden kaynaklandığı tezini ortaya koyan Adam Smith’in

“Ulusların Zenginliği” isimli yapıtında yer alan ünlü toplu iğne örneklemi iş bölümünün bu hayati fonksiyonunun altını özenle çizmektedir. Buna göre ne iş bölümünün ayrı bir iş kolu hâline getirdiği toplu iğne üretimi işi için eğitilmiş ne de burada istihdam edilen makinelerin kullanımından haberdar olan bir işçi, nadiren, belki de, bütün gücünü kullanarak, günde bir toplu iğne yapabilir ancak kesinlikle

3 Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar. Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine üstün kıldık. (Zuhruf 32).

9 yirmi tane yapamaz. Oysa bu işin o an yürütüldüğü şekliyle sadece işin tamamının başlı başına bir iş kolu değil ama aynı zamanda bir dizi branşa bölündüğü ve işin büyük bir kısmının da bağımsız iş kolları hâline geldiği durumda, bir kişi teli çekip gerer;

diğeri onu doğrultur; bir üçüncüsü keser; bir dördüncüsü ucunu sivriltir; bir beşincisi baş geçebilmesi için tepesini ezer; başını yapmak için de ayrıca iki üç işleme gerek vardır; başını geçirmek başlı başına bir iştir; toplu iğneleri parlatmak yine öyle; onları kâğıdın arasına koymak bile başlı başına bir iş koludur; böylece önemli bir iş olan toplu iğne yapmak kimileri bazı imalathanelerde ayrı kişiler tarafından yerine getirilen, kimilerinde ise aynı kişinin bunlardan ikisini ya da üçünü yerine getirdiği yaklaşık on sekiz farklı işleme bölünmüştür. Adam Smith, çıkarsadığı bu farkı, kişisel bir gözleminden hareketle şu şekilde yorumlamaktadır:

Sadece on kişinin çalıştığı ve bu nedenle bunlardan bir kısmının iki ya da üç farklı işlemi yerine getirdiği bu türden bir küçük imalathane gördüm. Ama çok yoksul olmalarına ve bu nedenle gerekli araç gereç bakımından kötü donatılmış olmalarına rağmen çaba gösterdiklerinde, günde yaklaşık on iki pound toplu iğne yapabiliyorlardı. Böylece, her biri kırk sekiz bin toplu iğnenin onda birini yaparak günde dört bin sekiz yüz toplu iğne yapmış sayılıyorlardı. Ama eğer tüm işi ayrı ayrı ve tek başlarına yapsalardı ve hiç biri de bu iş için eğitilmemiş olsalardı, her biri değil yirmi, günde bir toplu iğne bile yapamazlardı; düzgün bir iş bölümü ve farklı işlemlerin birleştirilmesi sonucunda, başarabileceklerinin iki yüz kırkta birini, hatta belki de dört bin sekiz yüzde birini bile başaramayacaklardı (Smith, 2006: 8).

Her ne kadar birçoğunda iş bu denli küçük parçalara bölünemeyecek, böyle bir işlem basitliğine indirgenemeyecek olsa da diğer meslek dallarının hemen tamamında, iş bölümünün söz konusu etkileri verilen örneklemle pekâlâ örtüşecektir. Buna göre iş bölümü bir uğraş alanına ne kadar dâhil edilmişse, emeğin üretici güçleri de o oranda gelişmektedir ve anlaşılan o ki farklı iş kollarının ve istihdam alanlarının varlığı da bu avantajdan dolayıdır. Zira iş bölümü, sanayi ve gelişmenin en üst derecesini yaşayan ülkelerde en ileri noktaya götürülmüş; geri bir toplumdaki bir kişinin işi gelişmiş bir toplumda birçok kişinin işi olmuştur. Her gelişmiş toplumda, çiftçi sadece ve sadece çiftçidir; imalatçı ise sadece imalatçıdır. Bütün bir üretimi yapmak için gerekli emek de hemen hemen çok sayıda kişiye bölünmüştür.4

4 Anadolu esnaf birliği olan Ahilik teşkilatlanmasının kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evren’e göre Allah insanı medeni tabiatla yaratmıştır. Bunun anlamı şudur: Allah insanı yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeye muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk gibi birçok mesleği yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi demircilik ve marangozluk da birtakım alet ve edevatla yapılabildiğinden bu alet ve edevatı tedarik için yine çok sayıda insana ihtiyaç vardır. Böylece insanın ihtiyaç duyacağı bütün

10 Bu noktada denilebilir ki insanın insana olan ihtiyacından doğan ve her insanın kendini belli bir topluluğa bağlı kılma güdüsünün tabii bir uzantısı olan iş bölümü, insan türünün varlığını başarıyla sürdürebilmesinde, tabiata muktedir olabilmesinde ve dahası uygarlaşmasında asli taşıyıcılardan olmuştur.5 Nitekim onlar vasıtasıyla kişi sahip olduğu meziyetleri insanlığın yararına daha etkin bir şekilde sunabilmiştir. Zaten iş bölümünün gerçek büyük işlevi iki ya da daha çok kişi arasında bir sosyal dayanışma duygusu uyandırması, toplum içinde dost topluluklar inşa etmesi ve böylecetoplumsal yapıyı bütünleştirip birlik sağlamasıdır. Birçok üstünlükler ortaya çıkaran iş bölümünün sosyal bir yığının toplum hüviyeti kazanmasında, bir ve bütün kalabilmesinde bir varoluş koşulu olduğu söylenebilir.6

Öyleyse yaşama uğraşını yumuşak bir çözüme kavuşturan ve toplumsal bir iş birliğini ifade eden iş bölümü, karşıtlık yaratırken birleştirir; farklılaştırdığı etkinlikleri bir araya getirir; ayırdıklarını birbirine yaklaştırır.

İş bölümü, herhangi bir insan zekâsının orijinal etkisi değildir. Çok yavaş ve adım adım da olsa insan doğasındaki, görünürde çok kapsamlı bir faydası olmayan mutlak

sanat kollarının yaşatılması gerekir. Bu hâlde toplumun bir kesiminin sanatlara yönelmesi ve her birinin belli bir sanatla meşgul olması gerekir ki toplumun bütün ihtiyaçları görülebilsin (Bayram, 2002: 99).

5 Tarihte gerilere gidildikçe türdeşliğin daha büyük ölçüde olduğundan emin olunabilir; öte yandan daha gelişkin toplumsal türlere yaklaşıldıkça da işbölümü daha çok gelişmektedir. Bu itibarla iş bölümü gelişmiş bir cemiyetin karakteristiğidir. Anadolu coğrafyasında kurulan ve zamanının ileri medeniyetlerinden biri olarak addolulan Hititlere ait çivi yazılı belgelerde çoğunluğu eğitimli kimselerden oluştuğu öğrenilen meslek sahiplerine dair tespit edilmiş birçok bulgu söz konusudur. Öyle ki bu kadim uygarlıkta kuyumculuk, demircilik, bakırcılık gibi metal işlerine, ayakkabıcılık ve kemer imalatçılığı dâhil deri işlerine, marangozluk, ok imalatçılığı, odunculuk, meşale imalatçılığı gibi ahşap işlerine, yapı ustalığı, duvarcılık ve mühürcülük gibi taş işlerine, terzilik başta olmak üzere dokuma işlerine, çömlek, hasırcı, çamaşır, içecek imalatı, fırın ve değirmen işlerine varana kadar birçok meslek grubunun varlığı tespit edilmiş olup bu meslek gruplarının kendi içlerinde çırak-usta ve ustabaşı şeklinde bir hiyerarşiye sahip oldukları da anlaşılmıştır. Bu sistemli mekanizma öyle incelikli işletilmektedir ki meslek erbaplarının maaşları ya da yaptıkları işler karşısında işverenlerinden alacakları ücretler dahi kanunlarla belirlenmiştir (Durkheim, 2006: 172; Konig, 1971: 179; Doğan Alparslan, 2002: 39-45).

6 Emile Durkheim’e göre toplumsal yaşamın iki kaynağı vardır: Bilinçlerde benzerlik ve iş bölümü.

Birincisinde birey toplumsallaşır çünkü kendine özgü bireyliği bulunmadığından benzerleri gibi aynı topluluk türü içine karışır. İkincisinde ise kendisini ötekilerden ayırt eden kişisel bir görünümü ve etkinliği olmakla birlikte, onlardan farklılaştığı ölçüde onlara ve dolayısıyla onların birleşmesinden oluşan topluma bağımlı olur. İnsanlar; aralarında uyuşmadan, dolayısıyla da karşılıklı özverilerde bulunmadan güçlü ve kalıcı biçimde birbirlerine bağlanmadan birlikte yaşayamazlar. Her toplum, ahlaki bir birliktir. Bu özellik örgütlü toplumlarda kimi açılardan daha da belirgindir. Birey kendi kendine yeterli olmadığından, kendisine gerekli olan her şeyi toplumdan alır; kendisi de toplum için çalışmakta olduğu gibi. Böylece içinde bulunduğu bağımlılık durumuyla ilgili olarak çok güçlü bir duygu oluşur:

Birey kendi değerinin ne olduğunu belirlemeye, yani kendisini bir bütünün ancak bir parçası, bir organizmanın bir organı olarak görmeye alışır. Toplum da kendi yönünden, üyelerini artık üzerinde haklara sahip olduğu nesneler olarak değil, kendisiyle vazgeçemeyeceği bir biçimde işbirliği yapan ve kendilerine karşı ödevlerle yükümlü olduğu varlıklar olarak görmeyi öğrenir (Durkheim, 2006: 268-69).

11 bir eğilim olan takasın, başka bir deyişle bir ürünü diğeri ile değiş tokuş etme eğiliminin zorunlu sonucudur. Avcılık ve çobanlıkla geçinen bir kabilede, örneğin bir kişi yayları ve okları diğerlerine göre daha bir ustalıkla ve daha hızlı yapmaktadır. Sık sık onları sığır ya da geyik eti ile değiştirmektedir; sonunda, bu yolla ava gittiği zamankine oranla daha fazla sığır ve geyik eti elde ettiğini fark eder. Böylece, kendi çıkarı açısından baktığında, yay ve ok yapımı onun asıl işi olur. Artık o bir tür silah imalatçısı olmuştur. Bir başkası kulübelerin ya da taşınabilir barakaların çevrelerini ve üstünü örtmekte uzmanlaşır. O da aynı şekilde komşuları tarafından sığır ve geyik eti ile ödüllendirilir ta ki sonunda kendini tümüyle bu işe adayıp bir tür ev marangozu oluncaya kadar. Aynı şekilde bir üçüncüsü demirci ya da pirinççi, bir dördüncüsü post ya da deri dikicisi olur. Böylece kendi emeğinin ürününün tüm bu fazlasını başka insanların emeklerinin ürünleri ile değiş tokuş etme olanağının ortaya çıkması herkesi belli bir meslek edinme ve bu işi geliştirmek ve mükemmel hâle getirmek için sahip olduğu zekâsını en iyi şekilde kullanma konusunda cesaretlendirir.7 Buna göre takas olmasa, herkes gereksinimlerini kendisi sağlamak, biteviye aynı işleri yapmak zorunda kalacak ve yetenek farklılıklarına fırsat tanıyan istihdam çeşitliliği doğmayacaktır.

Demek ki insanlar arasındaki yetenek farklılıkları birbirlerinin işine yaramakta;

değiş tokuş yoluyla da herkes başkasının yeteneği ile ürettiği maldan veya sağladığı hizmetten gereksinim duyduğuna erişebilmektedir. İş bölümü bir kere tümüyle yerleşince, bir insanın isteklerinin sadece küçük bir bölümü kendi emeğinin ürünü olur. Onların çok daha büyük bir bölümünü kendi emeğinin tüketim fazlası ürünlerini takas ederek sağlar. Böylece herkes takas ederek yaşar (Smith, 2006: 17-18).

Benzer Belgeler