• Sonuç bulunamadı

T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI. Dr. Hüsniye YILDIZ. Tez Yöneticisi Prof. Dr. Serdar ÖZTORA.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI. Dr. Hüsniye YILDIZ. Tez Yöneticisi Prof. Dr. Serdar ÖZTORA."

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi Prof. Dr. Serdar ÖZTORA

EDİRNE İL MERKEZİNDEKİ ANAOKULLARINA KAYITLI ÇOCUKLARIN TEKNOLOJİK ALET VE İNTERNET KULLANIMI VE EBEVEYNLERİNİN BU

KONUDAKİ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Hüsniye YILDIZ

EDİRNE - 2020

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim süresince ve tezimin her aşamasında gösterdiği tüm destek ve emeklerinden ötürü Trakya Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve tez danışmanım, Prof. Dr. Serdar Öztora’ya, yardımlarını ve katkılarını esirgemeyen Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. H. Nezih Dağdeviren’e, anabilim dalı üyeleri Prof. Dr. Ayşe Çaylan’a ve Dr. Öğr. Üyesi Önder Sezer’e, eğitimimde emeği geçen tüm hocalarıma, birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma her daim yanımda olan canım aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

………1

GENEL BİLGİLER

……… 3

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE ÇOCUK GELİŞİMİ………...…………3

TEKNOLOJİ VE İNTERNET………...12

BAĞIMLILIK……….18

GEREÇ VE

YÖNTEM ………...23

BULGULAR

………...24

TARTIŞMA

………...117

SONUÇ VE ÖNERİLER

……… 129

ÖZET

……….. 131

SUMMARY

……….. 133

KAYNAKLAR

……….135

EKLER

(4)

SİMGE VE KISALTMALAR

AAP: American Academy of Pediatrics

DSM-5: The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders- 5 TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu

(5)

1

GİRİŞ VE AMAÇ

Günümüzde teknolojik aletlere ve internete ulaşılabilirliğin artması, gerek çocukların gerekse ebeveynlerinin teknoloji ve internetle daha fazla vakit geçirmelerine neden olmuştur.

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2019 Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’na göre 16-74 yaş arasındaki bireylerin %75,3’ü internet kullanmaktadır. Hanelerin

%37,9’unda taşınabilir bilgisayar, %28,4’ünde tablet, %98,7’sinde cep telefonu ya da akıllı telefon bulunmaktadır (1). TÜİK, 2013 yılındaki aynı çalışmaya 06-15 yaş bireyleri de dahil etmiştir. Buna göre 6-15 yaş arasındaki çocukların bilgisayar kullanmaya başlama yaşı ortalama 8, internet kullanmaya başlama yaşı ortalama 9, cep telefonu kullanmaya başlama yaşı ortalama 10’dur. Aynı yaş grubunun %60,5’i bilgisayar, %50,8’i internet, %24,3’ü cep telefonu veya akıllı telefon kullanmaktadır (2). Haziran 2018’de yayınlanan 0-6 yaş grubundaki çocukların ebeveynlerinin gözünden teknolojik alet kullanımını değerlendiren bir çalışmaya göre 0-6 yaş arası çocukların % 44,8'inin ebeveynlerinin cep telefonlarını kullandığı; % 43,1’inin tablet, % 21,0’ının bilgisayar kullandığı ve %70.2’sinin televizyon izlediği gösterilmiştir (3).

Okul öncesi çocukluk dönemi, beyin gelişiminin hız kazandığı ve davranış temellerinin kurulduğu dönemdir. Televizyonlar, tabletler veya akıllı telefonlar sadece “kötü çocuk bakıcıları” değildir. Aynı zamanda ebeveynleri tecrit edip çocuğun ihmal edilmesine de neden olarak bu konuda tetikleyici bir unsur olarak değerlendirilebilir (4). Ebeveynler çocuklarını oyalamak için televizyon, bilgisayar ve akıllı telefon gibi teknolojik aletleri sıklıkla kullanmaktadırlar. Çocuk ise zamanla bu aletleri iletişim kurduğu eğlenceli araçlar olarak görmekte ve bu araçlarla geçirilen zaman adeta üçüncü bir ebeveyn yerine geçerek aile içi iletişime ciddi zararlar vermektedir. Televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların sosyal ilişkileri de zarar görmektedir. Ebeveynlerin, çocuklarının teknolojik aletlerle geçirdikleri

(6)

2

zamanı azaltarak, onlarla eğlenmesi ve iletişim kurması onların daha mutlu ve sağlıklı olmalarında çok önemli bir rol oynamaktadır (5).

Türkiye’de ve Dünya’da teknoloji kullanımının yaygınlaşması ile teknolojik aletlerin faydalı kullanımının yanı sıra potansiyel zararları da gündeme gelmektedir. Özellikle çocuklar arasındaki yaygınlığı, çocuk gelişimi üzerine etkileri konusunda çok sayıda çalışma yapılmıştır.

Yapılan bir çalışmada, çocukların çoğunun yemek yerken televizyon izlediği görülmüştür (6).

Bu da çocukların beslenme davranışlarını olumsuz etkileyerek obeziteye yol açabilmektedir (7). Yapılan çalışmalar, çocuklar arasında teknolojik alet ve internet kullanımının görme sorunları veya boyun ağrısı gibi rahatsızlıkların yanında pek çok başka soruna sebep olduğunu göstermektedir. Özellikle, akıllı telefonun dikkat eksikliği, depresyon, anksiyete bozukluğu, akademik sorunlar ve dil gelişiminde gerilik gibi problemlere sebep olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu nedenle; çocuk ve adölesanların, bu teknolojik aletlerle etkileşimi daha önemli hale gelmektedir (8). AAP (Amerikan Pediatri Akademisi), 18 aylıktan küçük çocukların ekran temelli medyadan uzak durması gerektiğini bildirmektedir. 18-24 aylık çocuklar ekran temelli medya aletleriyle yalnız ve gözetimsiz bırakılmamalıdır ve izlenen programlar ebeveynlerle birlikte izlenmelidir. 2 ile 5 yaş arasındaki çocukların ekran tabanlı medyayı günde 1 saatten fazla kullanmaması önerilmektedir. 6 yaş ve üstü çocuklar için ise medya kullanımında belli sınırların oluşturulması gerektiği ve medyanın uyku gibi insan sağlığı için gerekli diğer davranışların yerine konmaması gerektiği belirtilmektedir (9).

Okul öncesi dönem, temel davranışların olgunlaştığı, öğrenmenin ve gelişimin en yoğun ve hızlı olduğu dönemdir (10). Bu dönemin gelişimsel özelliği nedeniyle çocuk bu dönemde seçme ve karar verme konusunda yeterli beceriye sahip değildir. Bu dönemde, çocukların teknolojik alet ve internet kullanımında fayda-zarar dengesini koruyabilmekte en büyük görev ebeveynlere düşmektedir (5). Bu nedenle bu çalışmada Edirne il merkezindeki anaokullarına kayıtlı çocuklarda teknolojik alet ve internet kullanım durumunun değerlendirilmesi ve ebeveynlerin bu konudaki tutum ve davranışlarının önemine dikkat çekilmesi amaçlanmaktadır.

(7)

3

GENEL BİLGİLER

1. OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE ÇOCUK GELİŞİMİ

Gelişim kavramı, organizmada döllenmeyle başlayan biyolojik, bilişsel, sosyal ve duygusal anlamda, kalıtım ve çevrenin de katkısıyla meydana gelen sistemli ve sürekli ilerleme gösteren değişimleri ifade eder (11, 12).

Çocuklarda gelişim, bazı özellikler açısından bir bütünlük gösteren dönemlere ayrılmıştır: Bebeklik (0–2 yaş), ilk çocukluk (okul öncesi, 3–6 yaş), orta çocukluk (okul dönemi, 7–12 yaş), ergenlik (13-17 yaş) (13).

Bebeklik dönemi (0-2 yaş): Yaşamın ilk iki yıllık sürecini kapsayan ve gelişimin hızlı olduğu bu dönemde, bebekler dış dünyayı keşfetmede duysal ve motor becerilerini kullanır. Dil gelişiminin başladığı, koordinasyon kabiliyetlerinin geliştiği dönemdir. Güven duygusunun ve kimlik gelişiminin temellerinin atıldığı dönemdir (13, 14).

Okul öncesi dönem (ilk çocukluk dönemi) (3-6 yaş): Zihinsel ve fiziksel gelişimin, dil gelişiminin hızla sürdüğü dönemdir. Seçim yapabilme yeteneği ve irade gelişimi, öz bakım becerilerinin kazanımı bu dönemde başlar. Çocuğun çevreye ve kendi bedenine yönelik ilgi ve merakı artar, cinsiyet rollerini farkına varır (13, 14). Çocuk bu dönemde özellikle bilişsel ve dil gelişimi alanlarında önemli ilerlemeler kateder (10).

Okul dönemi (orta çocukluk dönemi) (7-12 yaş): İlkokul çağını kapsar. Okuma- yazma becerilerinin, kavramsal ve soyut düşüncenin geliştiği, neden-sonuç ilişkilerinin daha iyi kavrandığı dönemdir (13, 14).

Ergenlik dönemi (13-17 yaş): Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Cinsel olgunlaşma ile birlikte bilişsel, duygusal, psikososyal gelişimin de olduğu dönemdir (13, 14).

(8)

4

Bireyin gelişimi yaşam boyu sürmekle birlikte dönem dönem daha hızlı bir seyir göstermektedir. Bebeklik ve okul öncesi dönem ile ergenlik dönemi bu dönemlerdendir. Çocuk, gelişiminin hızlı olduğu bu dönemlerde çevresel faktörlerden daha fazla etkilenir. Çocuklar öğrendikleri bilgilerin ve kazandıkları becerilerin %70’ini 0-6 yaş arasında kazanırlar. Okul çağına kadar çocuğun kişilik özellikleri büyük ölçüde oluşmuş ve yerleşmiştir (12). Çocuğun bu dönemde edindiği davranışlar, büyük oranda yetişkinlik dönemindeki kişiliğini, alışkanlıklarını, inançlarını, değer yargılarını, tavır ve davranışlarını şekillendirir (15). Çocuğun bu dönemi sağlıklı geçirmesi, sonraki hayatının temellerinin sağlam olmasını sağlar (16).

1.1. Fiziksel Gelişim

Fiziksel gelişim, çocuğun bedeninde meydana gelen niceliksel değişikleri ifade eder.

Ağırlık ve boy artışı, dişlerin çıkması, vücuttaki tüm organların gelişimi, beyin gelişimi ve diğer sistemlerin gelişimi fiziksel gelişime dahildir. Fiziksel gelişim süreci çocuğun duygusal, zihinsel, sosyal ve psikomotor gelişimlerini de etkiler (17). Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönemler doğum öncesi dönem ve bebeklik dönemidir. Okul öncesi dönemde fiziksel gelişim önceki dönemlere göre daha yavaştır. Ancak boy, kilo ve kas dokusundaki artış yavaş olmakla birlikte devam etmektedir. Çocuğun boyu 4 yaşındayken doğum boyunun 2 katına ulaşır. 6 yaşındayken doğum ağırlığının yedi katına ulaşır. Bu dönemde beklenen boy uzunluğu; Boy (cm) = yaş x 5 +80 formülü ile hesaplanabilir. Beklenen ağırlık ise; Ağırlık (kg) = yaş (yıl) x 2 +8 formülü ile hesaplanabilir. Çocuklardaki boy ve ağırlık artışı kalıtım ve beslenme gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir (10, 18). Bu dönemde kız çocukları erkeklere göre daha kısa boylu ve daha hafiftir. Bunun nedeni erkek çocukların daha fazla kas ve kemik kütlesine sahip olmasıdır (17).

1.2. Motor Gelişim

Çocuğun gelişiminde önemli bir yere sahip olan motor gelişim diğer gelişim alanlarında olduğu gibi yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Refleksler dönemi ile başlar, ilkel hareketler, kemik gelişimi, boy-ağırlık artışı ve motor becerilerin gelişimiyle düzenli bir seyir izler.

Çocuğun motor gelişimi sosyal, duygusal, bilişsel gelişimini de etkiler (19).

Motor gelişim 4 ana dönemde incelenir. Refleksif hareketler dönemi; anne karnındaki dönemden 1 yaşa kadar olan dönemdir. İlkel hareketler dönemi; doğumdan itibaren 1-2 yaşa kadar devam eder. Temel hareketler dönemi; 2-3 yaşta başlayıp 5-7 yaşa kadar süren dönemdir.

Özelleşmiş hareketler dönemi; 7-10 yaş civarında başlayıp yaşam boyu devam eder (19).

(9)

5

Okul öncesi dönemi içine alan temel hareketler dönemi, atlama, sıçrama, koşma, yakalama, fırlatma, ayakla topa vurma, boyama, kesme gibi temel becerilerin kazanıldığı dönemdir (17, 19). Bu beceriler kaba bir şekilde ortaya çıkmaya başlar, çocuk deneyerek becerilerini geliştirir ve bu dönemin sonunda kazandığı temel becerileri uyumlu ve kontrollü bir şekilde yapabilir (20). Temel hareket becerilerinin bu gelişim süreci; başlangıç evresi, şekillenme evresi, ustalaşma evresi olmak üzere üç evrede gerçekleşir. Merakı ve keşfetme arzusu artan çocuk, denge ve koordinasyon becerisinin gelişmesi ve motor hareket kabiliyetlerinin de artmasıyla bu dönemde oldukça hareketli ve aktiftir (19).

Bu dönemde geliştirilen temel hareket becerileri, çocuğun gelecek yaşamındaki sporla ilgili beceriler gibi hareket becerilerinin temelini oluşturur. Temel hareketler dönemindeki gelişim kalıtımsal ve çevresel faktörlere bağlı olarak bireysel farklılıklar gösterebilir (19).

1.3. Bilişsel Gelişim

Biliş, tüm zihin süreçlerini tanımlayan bir terimdir. Bilişsel gelişim, kişinin dünyayı ve çevresini anlamaya ve öğrenmeye yönelik zihinsel aktivitesindeki gelişimdir (21). Bilişsel gelişim bellek, algı, dikkat, problem çözme gibi zihinsel faaliyetleri kapsar ve farklı ve düzenli pek çok aşamadan oluşup yaşam boyu devam eden bir süreçtir (22).

Bebek, doğduğu andan itibaren çevresini tanımaya ve keşfetmeye çalışır (21).

Doğduğunda birbirinden bağımsız milyonlarca beyin hücresine sahip olan bebek anne- babasıyla etkileşime girdikçe ve çeşitli deneyimler kazandıkça beyin hücreleri arasında yeni bağlantılar geliştirmeye başlar. Bebeğin ilgisiz bırakılması, ihmal ve istismara maruz kalması, saatlerce kontrolsüz bir şekilde televizyon karşısında bırakılması gibi olumsuz deneyimler yaşaması bilişsel gelişiminin yaşıtlarından geri kalmasına neden olur. Özellikle yaşamın ilk iki yılı içindeki anne-çocuk arasındaki bağ ve iletişim tüm yaşam boyu gelişimin temellerini oluşturur (22).

Okul öncesi dönem, temel davranışların olgunlaştığı, sosyal etkileşimlerin arttığı, öğrenmenin ve gelişimin en yoğun ve hızlı olduğu dönemdir. Bu yaşlardaki deneyimler ve eğitim çocuğun ilerideki bilişsel kapasitesini ve kişiliğini belirler. Beyin gelişiminin hızlı olduğu bu dönemde çocuğun kazandığı, algılama, öğrenme, yorumlama becerileri yaşam boyu kullanacağı becerilerin temellerini oluşturur (23).

Çocuklarda bilişsel gelişim ile ilgili Jean Piaget, Lev Vygotsky ve Jerome Brunner tarafından farklı kuramlar ortaya atılmıştır (23).

Bilişsel gelişim kuramlarının 4 temel kuralı vardır:

(10)

6

• Evreler belli bir sıraya göre işler ve bu sıra değiştirilemez.

• Evreler arasındaki sıra hiyerarşik bir düzene sahiptir ve her evre bir önceki evrenin kazandırdığı becerileri de barındırır.

• Bilişsel gelişim bireysel değişiklikler gösterebilir. Her bireyin kendine has bir gelişim süreci vardır.

• Her evre için tipik bir gelişim özelliği vardır (21).

1.3.1. Jean Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı

Piaget’e göre bilişsel gelişim çevresel ve genetik faktörlerin katkısıyla belli bir sıra izleyerek gerçekleşmektedir. Piaget bilişsel gelişimi belirlediği bazı temel kavramlar üzerinden açıklamıştır. Bunlar; olgunlaşma, yaşantı, örgütleme, uyum sağlama, dengelemedir (21). Yani çocuk, olgunlaştıkça yaşantılar yoluyla deneyim kazanır. Kazandığı deneyimleri geliştirip organize eder. Bu, örgütleme aşamasıdır. Uyum sağlama aşamasında ise çocuk, kazandığı deneyimleri özümler, bu deneyimleri yeniden yorumlar, şekillendirir ve sonunda kazandığı deneyimlerle çevresine uyum sağlar ve dengeye ulaşır (23). Piaget bilişsel gelişimi, 4 ana dönem olarak incelemiştir.

Duyu-Motor Dönem (0-2 yaş): Refleksleriyle dünyayı tanımaya çalışan yenidoğan bu dönemde kendi davranışlarının ve hareketlerinin denetimini ele almaya ve amaçlı davranışlar sergilemeye başlar. Başlangıçta kendi dışındaki dünyayı algılayamazken, bu dönemde dış dünyanın farkına varır ve çevresine ilgi duymaya başlar. Nesneleri dikkatle inceler, işaret edebilir, eline alabilir, eline aldığı nesneyi yerine koymaya çalışabilir (21, 23).

İşlem öncesi dönem (2-7 yaş): Bu dönem kendi içinde 2 döneme ayrılır: Sembolik evre (2-4 yaş) ve sezgisel evre (4-7 yaş) (23).

Sembolik evrede, çocuk o an görmediği bir nesneyi ya da kişiyi varmış gibi sözcüklerle ya da zihinsel semboller ifade edebilme becerisi geliştirir. Sembolik oyunlar oynar. Bu dönemin öne çıkan özelliklerinden biri, çocuğun benmerkezci olmasıdır. Olayları ve durumları başkalarının görüş açısından değerlendiremez. Diğer bir öne çıkan özellik ise animizmdir.

Animizm, cansız nesnelerin canlıların sahip olduğu özelliklere sahip olduğunu düşünmektir.

Yani bu dönemdeki çocuk, bir çiçeğin koparıldığında canının acıyacağını düşünebilir (22, 23).

Çocuk bu evrenin sonunda, duygusal ve motor faaliyetlerinin koordinasyonunu sağlar, sembolik düşünme, konuşma ve basit zihinsel işlem becerilerini kazanır (21).

Sezgisel evrede, çocuk artık kavramları daha iyi anlamaya ve kavram geliştirmeye başlar. Nesneleri sınıflandırabilir, nitelendirebilir ancak bu işlemlerin nedenini kavrayamaz,

(11)

7

açıklayamaz. Yani bu işlemleri sezgisel olarak yapar. Bu dönemde benmerkezcilik giderek azalır. Neden-sonuç ilişkilerini daha iyi kurar. Ancak bunda çok iyi değildirler. Çıkarımlar yapar, kalıp yargılar oluşturur. Piaget’in yapaycılık olarak tanımladığı özellikleri nedeniyle doğal olayların biri tarafından yapıldığını düşünür; biri ağladığı için yağmur yağdığını düşünmek gibi. Bu dönem çocuklarında tersine dönebilirlik kavramı gelişmemiştir. Yani, 3’ten sonra 4 geldiğini bilebilir ama 4’ten önce 3 geldiğini kavrayamaz. Korunum diye tanımlanan kavram da bu dönemde henüz gelişmemiştir. Yani bir nesnenin konumu değiştiğinde, miktarının sayısının ya da hacminin korunduğunu kavrayamaz. Aynı büyüklükte 2 kaba eşit miktarda su konulduğunda ikisinin eşit olduğunu söyleyebilir, ancak kaplardan birindeki su daha dar ve uzun bir kaba alındığında, uzun olan kaptaki su daha yüksek olduğu için onun daha fazla olduğunu söyler (23).

Somut işlemler Dönemi (7-11 yaş): Bu dönemde çocuğun ben merkezci düşünceleri azalır, mantıklı düşünme ve düşüncelerini organize edebilme kabiliyeti gelişir. Tersine dönebilirlik ve korunum kavramlarını anlayabilir. Sosyalleşir, sürekli dış dünyayla etkileşim halindedir. Daha karmaşık zihinsel faaliyetleri yerine getirebilir (22).

Soyut İşlemler Dönemi (11 yaş ve sonrası): Bu dönemde soyut düşünme gelişir. Fikir dünyalarıyla ilgilenir, yeni fikirler üretirler. Hipotezler kurup test edebilirler. Bu dönem ergenlik dönemini içine alır. Ergenlik dönemine ait benmerkezcilik kendini gösterir. Kendi düşüncelerinin her zaman en doğru olduğuna inanırlar (22, 23).

1.3.2. Lev Vygotsky’nin Sosyokültürel Bilişsel Kuramı

Vygotsky, çocuğun bilişsel gelişiminde sosyal çevrenin önemli bir rolü olduğunu öne sürmüştür. Çocuğun doğuştan hafıza, dikkat, algı gibi zihinsel becerilere sahip olduğunu ve içinde yaşamış olduğu toplumla etkileşimi sonucu bu yeteneklerini geliştirdiğini belirtir (23).

Vygotsky’e göre bilişsel gelişim üzerinde etkili faktörler; kültür ve sosyal çevre, yetişkinlerle olan ilişkiler, diğer çocuklarla işbirliği, öğretmenlerin rolü, dil öğrenme, nesneler ve olaylarla somut deneyimler olarak sıralanabilir (21).

Çocuğun kendi çabasıyla deneyimleyip başarabileceği ve öğrenebileceği şeyler olduğu gibi yetişkinlerle, diğer çocuklarla veya öğretmeniyle etkileşim halinde, onların destekleriyle deneyimleyip kazanabileceği beceriler ve düşünceler de vardır. Çocuk düşüncelerini ifade edebildiği ölçüde bilişsel açıdan gelişir. Bu da dil öğrenmenin bilişsel gelişim üzerinde önemli bir rolü olduğunu gösterir (22).

(12)

8

1.3.3. Jerome Brunner’in Bilişsel Gelişim Kuramı

Brunner’in bilişsel gelişim ile ilgili görüşlerinin hem Vygotsky hem de Piaget ile kesiştiği noktalar vardır. Vygotsky gibi çocuğun bilişsel gelişiminde yetişkinlerin desteğinin önemini vurgular. Dilin bilişsel gelişimin bir parçası olduğunu, çocuğun kavramları dil aracılığı ile öğrenip, sorgulayıp, tartışabildiğini belirtir. Piaget’in kuramında olduğu gibi bilişsel gelişimin bilginin alınması, kodlanması, işlenmesi ve sıralanması şeklinde bir yol izleyerek gerçekleştiğini söyler. Bilişsel gelişimin yaşam boyu devam ettiğini savunur (23).

Brunner, bilişsel gelişimi 3 evrede inceler: Eylemsel evre, imgesel evre ve sembolik evre.

Eylemsel evre (0-3 yaş): Çocuğun çevreyi eylemlerle algıladığı dönemdir. Çocuk bu dönemde nesnelerle doğrudan etkileşime girer, onlara dokunur, vurur, onları hareket ettirir, ısırır. Bu yola nesneleri tanır ve çevreyi algılar (21).

İmgesel evre (3-6 yaş): Bu dönem, Piaget’in işlem öncesi dönemine karşılık gelir. Aynı zamanda okul öncesi dönemdir. Bu dönemde çocukların görsel hafızaları gelişmiştir. Nesneler veya durumlar çocuk tarafından nasıl algılanmışsa o şekilde zihinlerinde yer eder. Görmeden de bir nesnenin veya durumun resmini yapabilirler (23).

Sembolik evre (6 yaş ve sonrası): Çocuk bu dönemde yaşadıklarını ve anladıklarını sembollerle aktarır. Dil, müzik, matematik sembollerini kullanır. Bu dönem Piaget’in soyut işlemler dönemine denk gelir (21).

1.4. Dil Gelişimi

Dil, insanın bilgi, duygu ve düşüncelerini başkalarına aktarabilmesini sağlayarak çevreye uyum sağlamasına ve sosyalleşmesine yardımcı olur (24).

Bir çocuk konuşmaya başlamadan önce sözel olmayan becerilerini geliştirir. Doğumdan sonra homurtu gibi sesler çıkaran bebek, zamanla bu becerilerini geliştirerek anlamlı sesler çıkarmaya başlar, bu sesler gelişir ve anlamlı kelimeler ve cümlelere dönüşür (21, 25). Çocuk duyduğu sesleri telaffuz etmeye çalışarak, içine doğduğu toplumun dil özelliklerini ve ses yapısını öğrenir (21).

Çocukların dil öğrenmesi üzerine farklı görüşler vardır. Davranışçı görüşe göre; çocuk çevresinden duyduğu sesleri taklit eder, ailesi ve çevresi tarafından olumlu pekiştirici tepkiler alırsa bu sesleri çıkarmaya devam ederek dil gelişimini sağlar. Sosyal etkileşimci görüşe göre;

çocuk anne ve babayı model alıp onları taklit ederek konuşmayı öğrenir, sosyal ve kültürel faktörler dil öğrenmede oldukça etkilidir. Biyolojik yaklaşıma göre; çocuk dili doğuştan getirir,

(13)

9

doğduğunda tüm dilleri konuşabilecek kapasiteye sahiptir, ancak anne babanın çocuğu ana dilini öğrenmeye yöneltmesinden dolayı o dili öğrenir. Piaget’e göre; çocuk dil öğrenme yeteneği ile dünyaya gelir ve kalıtım ve çevrenin katkısıyla dil gelişimi gerçekleşir, dil ve zihinsel faaliyetler birbirini destekleyerek gelişir. Vygotsky’e göre; dil gelişimi zihinsel faaliyetlerin gelişimini destekler. Çocuk konuşarak kendi davranışlarını ve düşüncelerini geliştirir (21, 25).

Dil gelişimi, belli aşamalardan oluşur:

Agulama-Babıldama Dönemi (0-6 ay): Bebeğin ilk çıkardığı ses ağlamadır.

Babıldama bir ünlü, bir ünsüz harften oluşan seslerdir. Bilinçsizce çeşitli sesler çıkarabilir. Bu sesler refleksiftir.

Heceleme Dönemi (6-12 ay): Duydukları sesleri kendi kendine tekrar eder. Bilinçli olarak heceler çıkarmaya başlar. Annesinin sesini tanır.

Tek Sözcük Dönemi (12-18 ay): İlk sözcüklerini kurmaya başlar. Bu sözcüklerini bu döneme kadar çevresinden duyduğu seslerle oluşturduğu birikimini kullanarak yapar. Bu dönemde 1-3 tek sözcük kullanabilir. Tek sözcükle çok şey anlatabilir.

Telegrafik konuşma- İki kelimenin birleştirilmesi dönemi (18-24 ay): Bu dönemde çocuğun sözcük dağarcığı hızla artar. 18 aylıkken yaklaşık 50 kelime bilen çocuk, 2 yaşında 200 kelime bilebilir. Bu dönemde artık 2 kelimeyi bir araya getirerek iletişim kurabilir. Ek ya da bağlaç kullanmadan ses tonunu kullanarak bu iki kelimeyi bir araya getirerek derdini anlatabilir (21, 25).

Gramer kurallarına uygun konuşma dönemi (24-60 aylar): Bu dönemde çocuk gramer kurallarına uygun cümleler kurmaya başlar. Bu dönem okul öncesi dönemdir. Okul öncesi dönem dil öğrenmede en önemli dönemdir ve bu dönemde dil gelişiminin geri kalması çocuğun tüm hayatını etkileyebilir (21).

Okul öncesi dönemde çocuğun dil gelişimi oldukça hızlanır. Bu dönemde dil gelişimi, çocuğun çevresi ve ailesi ile olan iletişiminden etkilenir. Sosyal olan, duygusal olarak problemsiz, huzurlu bir ortamda büyüyen çocuğun dil gelişimi bundan olumlu etkilenir. Kitap okuma alışkanlığı olan ailelerde yetişen çocuklar dili daha etkili kullanabilir (24).

Bu yaş dönemindeki çocuk dört kelimeli cümleler kurabilir, ailesiyle ve arkadaşlarıyla sohbet edebilir. Cümle yapısındaki özne, yüklem ve nesnenin fonksiyonel işlevlerini anlayabilir. Cümle kurarken soru ve zaman eklerini kullanabilir. Sözcüklerin anlamlarını araştırır. Şarkı ve şiir ezberleyebilir. Dil kullanımındaki genellemeler azalır. 3 yaşında tüm dört

(14)

10

ayaklı hayvanları köpek olarak adlandırırken, bu dönemin sonunda ayrım yapabilir, sözcük dağarcığının gelişmesine bağlı olarak kedi, tavşan, köpek gibi farklı isimlendirmeler yapabilir.

5-6 yaşlarına gelen çocuk, sorulan sorulara anlaşılır cevaplar verir, olayları oluş sırasına göre anlatabilir, açıklayabilir (24).

1.5. Sosyo-duygusal Gelişim

Sosyalleşme, bireyin içine doğduğu ve birlikte yaşadığı toplumun kültürel özelliklerini ve kendisinin toplumdaki yerini öğrenmesi, yaşadığı toplumla bütünleşmesini ifade eder (15).

Erken yaşlardaki duygusal gelişim ilerleyen yaşlarda sosyal gelişimi etkilemektedir.

Duyguların sosyal bağların kurulmasında önemli bir rolü vardır. Bu bakımdan sosyal ve duygusal gelişim birbiri ile ilişkili olduğundan sosyo-duygusal gelişim olarak birlikte incelenmektedir (26-28).

Sosyo-duygusal gelişim, bireyin doğumundan itibaren, duygusal gelişimi ile birlikte, içinde bulunduğu toplumun kültürünü ve değerlerini, kendisinin o toplum içindeki rolünü biçimlendirdiği ve topluma uyum sağlama sürecinde kazandığı becerileri ifade eder. İletişim, karar verme, problem çözme, kendini yönetme, diğer bireylerle olumlu sosyal ilişkiler kurmaya yönelik beceriler, sorunlarla başa çıkma gibi özelliklerin kazanımını içerir. Çocuğun ilk sosyal çevresi ailesidir. Bu yüzden anne-baba çocuğun duygusal tepkilerinin ve sosyal becerilerinin gelişmesinde önemli modellerdir (26).

Sosyo-duygusal gelişim doğumdan kısa bir süre sonra başlamaktadır. İlk altı ayda öfke, korku, mutluluk, üzüntü, utangaçlık duyguları, 18-24 ay arasında kıskanma, utanma, empati yeteneği, 30-36 aylar arasında gurur ve suçluluk duyguları gelişir (27, 28).

Okul öncesi dönemde başkalarının duygularını anlayabilir, bu duyguların ortaya çıkarabileceği davranışları tahmin edebilir. 3-4 yaşta merak, cesaret gibi duygular artış gösterir.

Ayıp ve günah gibi kavramları algılayabilir. Bu yaşlarda hayal gücü önemli ölçüde gelişir. 5 yaşında duygusal olarak oldukça dengelidir. Arkadaşlarıyla ve yetişkinlerle olan ilişkilerinde başarılıdır. Kurallara daha iyi uyar. 6 yaşta çocuğun merak duygusu ve yeni şeyler deneme arzusu oldukça artmıştır. Dinlediği hikayelerden ve izlediği filmlerden etkilenir (27, 28).

Okul öncesi dönem çocuğu kendi istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket eder.

Başkalarının sorunlarını bu dönemde kazanmış olduğu empati yeteneği ile anlar, kendi davranış stratejileri ile çözüm bulur. Bu dönemde çocuk birden fazla duyguyu aynı anda hissedebilir ve bu duygularını düzenleyip kontrol edebilme kabiliyetini kazanır (26).

(15)

11

Bu dönemde kazanılan diğer bir özellik de çocuğun arkadaşlık kavramıdır. Çocuğun arkadaş edinebilmesi, bu ilişkileri sürdürebilmesi, grup faaliyetlerine başarılı bir katılım göstermesi beklenir. Çocuğun bu dönemde arkadaşlarıyla olan ilişkileri, güven duygusunun oluşması, sosyal becerilerinin gelişmesi, çocuk için duygusal tampon görevi görmesi gibi nedenlerle son derece önemlidir (26).

1.6. Gelişimde Ebeveynlerin Rolü

Aile, bireylerin birbirleriyle olan etkileşimini ve aralarındaki ilişkileri düzenleyen kurallar barındıran bir yapıdır. Aile bireylerinden birinin davranışı diğerlerinin davranışları ile ilişkilidir. Bu sistem içerisinde çocuk anne-babasından ve kardeşlerinden hayata dair kazanımlar elde eder (26).

Anne-babanın çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerini bilmesi çocuğa karşı tutumlarının belirlenmesinde ve çocuğun sağlıklı gelişiminde çok önemlidir. Çocuğu yetişkinden farklı kılan pek çok özellik vardır; çocuğun en güçlü tarafı ise öğrenme güdüsüdür (5).

Anne-babanın çocukla ilişkisi, sevgi, kaygı gibi çok çeşitli duyguları ve pek çok davranışı barındıran karmaşık bir ilişkidir (26). Bebeklik döneminde annenin bebeğin ihtiyaçlarını karşılarken ona sevgisini, ilgisini ve sıcaklığını hissettirmesi çocukta temel güven duygusunun oluşmasını sağlar (28). Anne-babası ile sağlıklı ilişkileri olan çocuklar ilerleyen yaşlarda çevresi ve arkadaşları ile daha kolay ve sağlıklı ilişkiler kurarlar. Bu yüzden anne- babaların çocuklarıyla kurduğu ilişkiler ve onlara karşı tavır ve davranışları önemlidir.

Çocuklar anne-babalarını taklit ederek ve örnek alarak toplumun ahlaki ve kültürel değerlerini, problem çözmeyi, sorunlarla baş etmeyi öğrenirler (13).

Aile özellikle okul öncesi dönemde çocuğun gelişiminde oldukça önemli bir sosyalleşme kurumudur. Anne-babalar çocuğa sosyal kuralları öğrenmesi için rehberlik eder.

Çocuğun sosyal ve duygusal beceriler kazanmasında rol model olurlar. Anne- babanın ilgisizliği çocuğun kendisini değersiz hissetmesine, düşük özgüven ve düşük benlik saygısına sahip olmasına neden olur. Aşırı baskıcı ve otoriter anne babaların çocukları pasif, kendi duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edemeyen veya saldırgan davranışlar gösteren bireyler haline gelebilir. Bununla birlikte aşırı hoşgörülü, çocuğun olumsuz davranışlarına hiçbir sınırlama getirmeyen anne-babaların çocuklarının da duygusal ve sosyal gelişimleri olumsuz etkilenir.

Bu çocuklar kendi istek ve dürtülerini kontrol edemeyen, bencil ve sosyal açıdan uyumsuz bireyler olurlar, paylaşma, yardımlaşma gibi sosyal becerileri edinemezler. Anne-babanın tavır

(16)

12

ve davranışlarının da birbiriyle tutarlı olması çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi açısından önemlidir. Tutarsız anne-babaların çocukları toplumsal kuralları öğrenemez ve çevreye uyum sağlamakta zorluk çeker (15).

Çocuk çevresinden aldığı bilgileri saklayıp, kavramlaştırıp, genelleştirip zihinsel süreçlerden geçirerek yeni bilgiyi oluşturur. Bu süreçte ailenin bu bilgileri tutum ve davranışa dönüştüren çocuk karşısındaki alkışlama, aferin deme gibi olumlu dönütleri çocuğun bilişsel gelişimini sağlıklı olarak sürdürmesinde önemlidir (22).

Fiziksel gelişim açısından anne-babalar, çocukların beslenme alışkanlıklarının oluşmasında ve obezite, vitamin ve mineral eksiklikleri ve bunlara bağlı hastalıklar, diş çürükleri gibi sağlık sorunlarından korunmasında rol oynar. Bu bakımdan ebeveynler, çocuk için doğru besinleri seçmeli ve onun sağlıklı ve dengeli beslenmesini sağlamalıdır. Gelecek yaşamında da sağlıklı beslenme davranışları göstermesi için rol model olmalıdır (29).

Çocuk dil gelişimini çevreyle iletişim kurarak sağlar. İlk çevresi ailesi olduğu için ilk kelimelerini de ailesiyle iletişim kurarak öğrenir. Anne-babanın çocukla konuşması dil gelişimi için önemlidir (21). Dil gelişiminin oldukça hızlı olduğu okul öncesi dönemde, ebeveynlerin çocukla birlikte kitap okuma, sohbet etme, şarkı söyleme gibi konuşmaya dayalı etkileşimlerde bulunmaları çocuğun kelime haznesini artırmasını büyük ölçüde destekler (30). Anne-babanın eğitim durumunun artmasıyla çocuğun dil gelişimi de daha sağlıklı olmaktadır (21).

2. TEKNOLOJİ VE İNTERNET 2.1. Tanım ve Tarihçe

Teknoloji yeni şeyler meydana getirmek ve sorunlara çözüm bulmak için materyal ve bilgilerin uygulaması olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre, teknoloji bilgisayarlar, televizyon, dijital kameralar, cep telefonları, müzik çalarlar, tabletler ve bunun gibi pek çok cihazı içine alır (31). Televizyon, bilgisayar, tablet ve akıllı telefon gibi teknolojik aletler için literatürde “ekran”, “dijital medya”, “elektronik medya”, “görsel medya” gibi kavramlar da kullanılmaktadır.

İnternet, dünyadaki bilgisayar ağlarını birbirine bağlayan uluslararası bir bilgi iletişim ağıdır. İlk olarak, Amerikan ordusu içinde iletişim kurmak ve bilgi aktarımı yapmak amacıyla 1969-1982 yılları arasında ARPANET ismiyle oluşturulan sistem, 1982 yılından sonra geliştirilerek İNTERNET adını almıştır. Başlangıçta askeri amaçlarla kullanılan sistem, sonralarda akademisyenler tarafından da hızlı bilgi aktarımı amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. 1990’lı yılların başlarında World Wide Web (WWW) oluşturulmuştur. Böylece

(17)

13

ağ ticari kullanımlar için de uygun hale gelmiştir. Türkiye’de ise internetin kullanımı ilk kez 1980’lerde gündeme gelmiştir. 1993 yılında TÜBİTAK-ODTÜ (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu- Orta Doğu Teknik Üniversitesi) iş birliği ile bir proje kapsamında uluslararası bir ağa bağlanılmıştır. 1994’te kurumlara internet bağlantıları verilmeye başlanmıştır. Bu sistem zamanla gelişerek günümüzdeki halini almıştır. Günümüzde kişiler kablosuz ağ sistemi ile cep telefonları, bilgisayarlar gibi pek çok teknolojik alet aracılığıyla istediği zaman, istediği yerde interneti kullanabilmektedir. İnternet üzerinden iletişim, eğlence, sağlık, ticaret gibi pek çok alanda aktif olabilmektedir (32, 33).

2.2. Teknoloji, İnternet ve Aile

Aile, birbirine karşı sorumlulukları olan bireylerden oluşan bir yapıdır. Aile yapısı içinde bireyler, birbirine duygusal bir bağ ile bağlıdır ve bireyler arasında kendine özgü bir iletişim biçimi vardır (26).

Günümüzde teknoloji hızla gelişmekte ve ilerlemektedir. Dolayısıyla teknolojik aletlere ulaşım ve bu aletlerin insan yaşamına girmesi de kolaylaşmıştır (6). TÜİK 2019 Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’na göre 16-74 yaş arasındaki bireylerin %75,3’ü internet kullanmaktadır. Hanelerin %37,9’unda taşınabilir bilgisayar, %28,4’ünde tablet,

%98,7’sinde cep telefonu ya da akıllı telefon bulunmaktadır (1).

Teknolojik aletler ve internetin, bireylere birçok işi oturdukları yerden halletme imkanı sunarak evde geçirilen zamanı, dolayısıyla aile bireyleri ile geçirilen zamanı arttırarak aile bağlarını kuvvetlendireceği düşünülmekle birlikte aile içi iletişimin zayıflamasına yol açtığı yönünde de görüşler vardır. Bireyler evdeki zamanlarının çoğunu televizyon, bilgisayar, tablet, akıllı telefonlarla ve internette harcamaktadır (34).

Televizyonda izlenen dizilerin ve programların aile içinde konuşulacak ortak konular oluşturması, aileyi bir odada toplaması yönüyle aile içi iletişimi arttırdığını ileri süren görüşler olmakla birlikte günümüzde artık evlerde birden fazla televizyon olmasıyla, izlenen programların bireyler arasında değişiklik göstermesi ve herkesin kendi odasına çekilip sevdiği programı izlemeye başlaması ile televizyonun aileyi birleştirici rolünün de zayıfladığı söylenebilir. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, tabletler gibi diğer medya teknolojilerinin de online iletişim sayesinde uzak mesafelerdeki aile bireyleriyle ve akrabalarla olan bağların korunmasında, kişiler arası iletişimin kolaylaşmasında rolü olduğu söylenebilir. Evden çalışma gibi imkanlarla esnek şartlar sunarak bireylerin zamanlarını daha iyi planlayıp ailesine daha fazla vakit ayırmasını sağlayabilir. Başka bir açıdansa, birey evde iken aile üyeleri ile yüz yüze

(18)

14

etkileşime girmektense dışardaki sosyal ortamıyla iletişim kurmayı ya da sanal dünyada vakit geçirmeyi tercih edebilir. Bu da aile içi bağları olumsuz etkileyerek kişinin yalnızlaşmasına yol açabilir. Kurumların çalışanlarına verdiği bilgisayar, telefon gibi cihazlarla evden çalışmalarını teşviki, bir yandan da mesai saati sınırlarını kaldırarak, kişinin evde iken işi ile ilgili daha fazla vakit harcamasına ve aile üyeleriyle geçirilen zamanın azalmasına da sebep olabilir (35).

2.3. Teknoloji, İnternet ve Çocuk

Türkiye İstatistik Kurumu, Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’na 2013 yılında 6-15 yaş arasındaki çocukları da dahil etmiştir. Buna göre 6-15 yaş arasındaki çocukların bilgisayar kullanmaya başlama yaşı ortalama 8, internet kullanmaya başlama yaşı ortalama 9, cep telefonu kullanmaya başlama yaşı ortalama 10’dur. Aynı yaş grubunun %60,5’i bilgisayar, %50,8’i internet, %24,3’ü cep telefonu veya akıllı telefon kullanmaktadır (2).

Haziran 2018’de yayınlanan 0-6 yaş grubundaki çocukların ebeveynlerinin gözünden teknolojik alet kullanımını değerlendiren bir çalışmaya göre 0-6 yaş arası çocukların % 44,8'inin ebeveynlerinin cep telefonlarını kullandığı; % 43,1’inin tablet, % 21,0’ının bilgisayar kullandığı ve % 70,2’sinin televizyon izlediği gösterilmiştir (3).

Çağımızda bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesine bağlı olarak bireylerin kişisel teknolojik aletlere sahip olmalarının, bu araçların evlere girmesinin ve bunlar aracılığı ile internete ulaşımın kolaylaşması ile birlikte okul öncesi yaşlardaki çocuklar temel becerileri kazanmadan önce çoğunlukla internet bağlantısı olan dokunmatik ekranlı telefon, tablet gibi teknolojik aletlerle tanışmaktadırlar (36). Bu teknolojileri önceki nesillerden daha iyi kullanmakta ve her türlü bilgiye ebeveynlerinin kontrolü dışında ulaşabilmektedirler (34).

Ulaştıkları sınırsız içeriklerin yararlı ya da zararlı etkileri olabilmektedir (37).

Görüntü, ses ve sembolleri kullanarak iletişime aracılık eden televizyon ve diğer kitle iletişim araçları toplumsal değerlere ve davranışlara örnek teşkil etmektedir. Erken çocukluk çağındaki çocuklar, ebeveynlerinin kontrolünde uygun içerikler seçilerek bu araçları kullandıklarında olumlu toplumsal değerleri benimseyerek olumlu davranışlar geliştirebilirler.

Ayrıca bu araçlar görsel ve işitsel uyaranlarla çocuğa etkili bir öğrenme ortamı sağlayabilmektedirler (38). Teknolojik aletlerin ve bu aletlerle kullanılan uygulamaların çocuğa ses ve yazı farkındalığı kazandırdığı, yazma becerilerini geliştirdiğini, dijital hikayelerin ve dilin etkin ve doğru kullanıldığı eğitici televizyon programlarının çocuğun kelime haznesini arttırdığını ve dil gelişimine destek sağladığını gösteren çalışmalar mevcuttur (30).

(19)

15

Film ve video izlemek, oyun oynamak gibi amaçlarla kullanılan televizyon, bilgisayar, tablet, akıllı telefon gibi teknolojik aletlerin ve internetin aşırı ve kontrolsüz kullanımı, henüz fiziksel, bilişsel, psikososyal gelişimini tamamlamamış çocuk ve adölesanların beden ve ruh sağlığı için önemli bir tehlike kaynağıdır (4, 7). Yeme bozuklukları, obezite gibi sorunların yanında okul başarısında düşme, öğrenme güçlüğü, saldırgan davranışlar, şiddete karşı duyarsızlık, cinsel davranış sorunları, gece korkuları, anksiyete, depresyon, posttravmatik stres bozukluğu, uyku bozuklukları ve kendine zarar geleceği korkusu gibi psikososyal sorunlara da neden olmaktadır (4).

Televizyon izleyerek fazla vakit geçiren çocuklar yüksek yağ içerikli ve besin değeri düşük gıdalara özendiren reklamlara ve içeriklere daha fazla maruz kalır ve bu çocuklarda sağlıksız beslenme eğilimi artar (7). Ekran kullanım süresindeki artış beden kitle indeksi artışı ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (39). Çocukların teknolojik aletlerle geçirdikleri sürenin artması fiziksel aktivitenin kısıtlanmasına ve ekran karşısında sağlıksız beslenme davranışlarına sebep olması yönüyle de obeziteye sebep olabilmektedir (7).

Erken çocukluk döneminde televizyon izleme ve ekran maruziyeti süresinin artışı uyku süresinde azalma, uyku sorunlarında artma ve kabus görmeye neden olabilmektedir (7, 39, 40).

Ayrıca çocuğun kendi odasında televizyon ve bilgisayarın olması da çocuğun yatma zamanında değişikliklere sebep olmaktadır (7). Kontrolsüz internet kullanımının ergenlerde sorunlu uyku alışkanlıkları ve uyku bozuklukları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (41).

Küçük yaşlardan itibaren bilgisayar başında fazla vakit geçirmek çocuklarda dikkat eksikliği, dil becerisinde gerilik, yaratıcılık ve hayal gücünün gelişememesi, okul başarısında düşme gibi olumsuz etkilere neden olabilmektedir (42). Erken çocukluk döneminde aşırı televizyon izlemek okul çağına gelindiğinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna yol açabilmektedir (42). Dil gelişim geriliği olan çocukların televizyon izlemeye daha erken başlamış olduğu ve daha uzun süre televizyon ve diğer ekran tabanlı medya araçlarına maruz kaldığı bildirilmiştir (43, 44).

İnternet ve bilgisayar oyunları ile fazla vakit geçiren çocuklarda sosyal gelişimde gerileme, özgüven düşüklüğü, sosyal endişe düzeylerinde ve saldırganlık davranışlarında artış gibi sorunlar daha fazla görülmektedir (36). Teknolojik alet kullanımı çocuğun pasif alıcı konumunda olmasına ve iş birliği yapma ve paylaşma gibi sosyal becerilerinin gelişememesine neden olmaktadır. Sürekli aynı pozisyonda kalınması da çocuklarda çeşitli kas iskelet sorunlarına ve ince ve kaba motor becerilerin gelişmesinde geriliğe neden olabilmektedir. (7).

Bunların yanında çocuklarda internet ve teknolojik aletlerin aşırı kullanımı görme problemleri,

(20)

16

karpal tünel sendromu, radyasyonun olumsuz etkileri gibi problemleri de beraberinde getirmektedir (36).

Çocukların teknolojik aletler aracılığıyla internet kullanımına herhangi bir sınırlama getirilmemesi ve internette başıboş bırakılması pornografi, şiddet veya kötü alışkanlıklara özendiren herhangi bir içerikle karşılaşabilmelerine kapı açmaktadır. Siber zorbalık ve cinsel saldırı gibi çevrimiçi tehlikelerle de karşı karşıya kalmaktadırlar (37). Ayrıca çocuklar televizyonda sadece çocuk programları ya da çizgi film izlememekte, çoğu zaman televizyon açık olduğu sürece yetişkinlere yönelik programlara ve yaşlarına uygun olmayan içeriklere de maruz kalmaktadırlar (45). Bu durum çocuklarda davranış bozukluklarına, duygusal olarak ve bilişsel açıdan olumsuz etkilenmeye yol açabilmektedir (36).

Küçük çocuklar teknolojik aletler aracılığıyla izledikleri karakterleri gerçek gibi algılayabilmektedir. Bazı içerikler çocuklarda korku ve endişeye, özellikle şiddet içerikli video ve çizgi filmler saldırganlığa sebep olmaktadır (36).

Amerikan Pediatri Akademisi çocukların elektronik medya kullanımlarının olumlu ve olumsuz yönleri arasındaki dengeyi sağlayabilmek amacıyla 2016 yılında bazı önerilerde bulunmuştur:

• 18 aylıktan küçük çocuklarda görüntülü sohbet dışında ekran maruziyetinden kaçınılmalıdır.

• 18-24 aylık çocuklar ebeveynleri tarafından seçilen yüksek kaliteli içerikleri ebeveynleri ile birlikte, onların rehberliğinde izleyebilirler.

• 2 ile 5 yaş arasındaki çocuklarda ekran kullanımı günde 1 saat olarak sınırlanmalı ve seçilen yüksek kaliteli içerikler ebeveyn rehberliğinde izlenmelidir.

• 6 yaş ve üzerindeki çocuklarda ekran kullanımına süre ve içerik açısından tutarlı sınırlar konulmalı, ekran kullanımının uyku, fiziksel aktivite ve sağlıklı yaşam için gerekli diğer davranışları engellememesine dikkat edilmelidir.

• Günlük yaşamda medyasız zamanlar ve medyasız alanlar belirlenmelidir (9).

2013 yılında ülkemizde, çocukların teknolojik araçlarla olan ilişkilerinde oluşabilecek risklere karşı korunmaları ve olumlu yönlerinden en iyi şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla I. Türkiye Çocuk ve Medya Strateji ve Uygulama Planı 2014-2018 oluşturulmuştur.

Toplumda, ebeveynlerde ve çocuklarda medya okuryazarlığını geliştirmek, çocuklara yönelik

(21)

17

içeriklerin kontrolü, olumsuz etkilerden arındırılarak eğitici özelliklerinin arttırılması, çocuk ve medya temalı araştırma ve projelerin arttırılmasına yönelik kararlar alınmıştır (46).

2.4. Teknolojik Alet ve İnternet Kullanımında Ebeveynin Rolü

Günümüzde televizyon ve diğer teknolojik aletlerin kullanılması çok küçük yaşlarda başlamaktadır. Anne-babalar televizyon programlarını ve videoları, bebeklerini oyalamak için kullanmaktadır. Daha büyük çocukların ise bu teknolojik aletlerle ne yaptığı anne-babalar tarafından çoğunlukla bilinmemektedir (47).

Çocukların teknolojik aletlerden olumlu veya olumsuz etkilenmesi, büyük ölçüde çocuğun izlediği içeriklere ve izleme süresine bağlıdır (48).

Anne-babalar çocuğun fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal ve dil gelişiminin her aşamasında çocuk için model olmaları ve onlara rehberlik etmeleri nedeni ile çocukların teknolojik aletlerle ve internetle olan ilişkilerinin şekillenmesinde de önemli bir yere sahiptir.

Okul öncesi dönemdeki çocuk dünyayı yeni keşfetmektedir. Soyut ve somut kavramları anlayabilmek için yetişkin yardımına gereksinim duyar. Ayrıca, seçme ve karar verme becerileri yeteri kadar gelişmemiştir. Bu dönemdeki çocuğun teknolojik aletler aracılığı ile ulaştığı içeriklerin olumsuz etkilerinden korunması gerekmektedir. Bu noktada ebeveynler, çocuklar için uygun içerikleri seçip, onun bu içerikleri anlamlandırmasına rehberlik eder ve çocuğun bu araçlardan uygun şekilde yararlanmasını sağlarlar (5, 49).

Anne-babanın ilgi alanları, yönelimleri, alışkanlıkları, duygusal özellikleri çocukları doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir. Örneğin anne-babası bilgisayar oyunları ile vakit geçiren bir çocuğun da o yönde eğilimi olmaktadır. Özellikle okul öncesi dönem çocuklarının kendilerine model arayışı, ebeveyni ile özdeşim kurması buna neden olmaktadır (50).

Anne-babanın teknolojik aletler ve internetle geçirdiği süre ve bu aletlere yönelik tavırları, çocukların teknolojik alet kullanımını etkilemektedir. Anne-babanın bu teknolojik aletlerle vakit geçirmesi çocuk için bu araçların değer gördüğü bir ev ortamı oluşturabilir.

Teknolojik aletleri kullanmayan anne-babaların oluşturduğu ev ortamında yetişen çocuklar ise bu aletleri daha az önemser ve daha az kullanır (51). Teknolojik aletlerin kontrolsüzce ve aşırı kullanımı, anne-babanın bu konuda çok serbest davranması, çocukta olumsuz tepkiler oluşmasına yol açabilir. Diğer taraftan da anne-babanın bu konuda çok sıkı davranması, katı kurallar koyması hem çocuğu baskı altında bırakır hem de merak duygusunu daha arttırabilir.

Anne-babanın bu konudaki tutumları ebeveynin eğitim durumu, yaşı cinsiyeti gibi pek çok faktöre göre değişkenlik gösterebilir (5).

(22)

18 2.5. Dijital Medya Okuryazarlığı

Medya okuryazarlığı; her türlü kitle iletişim aracına erişebilmek, bunları kullanabilmekle birlikte bu araçlarla yayılan medya çıktılarını anlayabilme, yorumlayabilme, analiz edebilme becerisi olarak tanımlanabilir (52).

Dijital medya okuryazarlığı; bilgisayar, tablet, akıllı telefon gibi teknolojik aletlerle internetteki her türlü yazılı ve görsel içeriği anlama, analiz etme, çözümleme, değerlendirme, sorgulama, bu içerikleri doğru okuyabilme ve görebilmeyi kapsayan bir beceridir (53).

Çağımızda başta çocuklar ve gençler olmak üzere her bireyin bilinçli birer medya okuryazarı olması bir zorunluktur (53). Bilinçli bir medya okuryazarı olan birey, kullanacağı medya içeriklerini amacına yönelik olarak seçer, kullanır, geçerli ve güvenilir bilgiye ulaşabilmek için çabalar. Medya aracılığıyla sunulan içeriklerin planlı bir çalışmanın sonucu olduğunu, belli amaçlara yönelik hazırlandığının bilincinde olarak, bunların hangi araçlar kullanılarak, hangi amaçlarla hazırlandığı konusunda sorgulayıcı bir tutum sergiler. Medyanın toplumun ve bireylerin inançları, tavır ve davranışları üzerindeki etkisinin farkındadır (54).

Böylece dijital medya araçlarından faydalanırken kişisel ve sosyal hayatını da potansiyel risklerden korumuş olur (53).

3. BAĞIMLILIK

Bağımlılık, kişinin zarar verici sonuçlarına rağmen bir davranışı sürdürmesi veya bir maddeyi kullanması ve bu konuda kendini kontrol edememesi olarak tanımlanabilir (42).

Kişinin vaktinin büyük bir kısmını fiilen ya da zihnen madde veya davranış ile geçirmesi, kullanılan madde miktarının giderek artması veya davranışa giderek daha fazla vakit harcanması, madde miktarı veya davranış sıklığı azalınca ya da kesilince kişinin yoksunluk belirtileri göstermesi, ruhsal, sosyal, bedensel zararlarının farkında olunmasına rağmen maddenin ya da davranışın bırakılamaması, kişinin tasarladığından daha fazla madde kullanması veya davranışta bulunması ile karakterizedir (55).

Alkol ya da madde kullanımı ile ilişkili bağımlılıklar kimyasal bağımlılık, bir davranış ile ilişkili bağımlılıklar ise davranışsal bağımlılık olarak değerlendirilmektedir.

(23)

19 3.1. Davranışsal Bağımlılık

Bağımlılık terimi başta alkol ve madde kullanımı ile ilgili patolojik durumlar için kullanılırken, zamanla bazı davranışların da alkol ve madde bağımlılığında görülen davranış örüntülerini gösterdiğinin anlaşılmasıyla bu tür davranışlar davranışsal bağımlılıklar olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Teknoloji ve internet kullanımı, kumar oynama, alışveriş, egzersiz, yemek yeme, video oyunu oynama gibi davranışlar bu tür bağımlılığa neden olabilmektedir (56).

Griffiths 2005 yılında davranışsal bağımlılıklar için 6 ölçüt belirlemiştir: dikkat çekme (salience), ruh hali değişimi (mood modification), tolerans (tolerance), yoksunluk (withdrawal), çatışma (conflict), nüks (relapse) (57). Griffiths bunları aşağıdaki şekilde açıklar.

Dikkat çekme: Belli bir davranışın kişinin hayatına, davranışlarına ve düşüncelerine hakim olmasıdır.

Ruh hali değişimi: Bir davranışı olumsuz ruhsal durumlarla başa çıkabilmek ya da daha iyi hissetmek için yapmaktır.

Tolerans: kişinin aynı etkiyi almak için bir davranış için giderek daha fazla vakit harcamasıdır.

Yoksunluk : Kişinin belli bir davranışı yapması engellendiğinde ya da bir şekilde kişi o davranışı daha az yaptığında fizikek veya psikolojik yoksunluk semptomları göstermesidir.

Çatışma: Kişinin belli bir davranışı kontrolsüz bir şekilde devam ettirmesinden dolayı kişisel ilişkilerinin, aile hayatının, eğitim hayatının tehlikeye girmesidir.

Nüks: Bağımlı olunan davranışın bir süre bırakılmasından sonra bağımlılığa özgü tipik en uç kalıplarla geri dönmesidir (57).

Davranışsal bağımlılıklardan “Patolojik Kumar Oynama Bozukluğu” 1994 yılında yayınlanan DSM-4’te (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-4) “Başka yerde sınıflandırılmamış dürtü kontrol bozuklukları” sınıfında yer almıştır. 2013 yılında yayınlanan DSM-5’te (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-5) ise bağımlılıklar kategorisine dahil edilmiş ve “Madde ile İlişkili ve Bağımlılık Bozuklukları”

kategorisinde “Madde ile ilişkili olmayan bozukluk” başlığı altına alınmıştır. Böylece davranışsal bağımlılıklar DSM-5’e girmiştir (56). Davranışsal bağımlılık kapsamına giren dijital oyun bağımlılığı da “internet oyun bozukluğu” olarak DSM-5’in üçüncü bölümünde

“üzerine daha fazla araştırma yapılması önerilen durumlar” başlığı altında yer almıştır. İnternet bağımlılığı, egzersiz bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılık kapsamına

(24)

20

girebilecek olan diğer bağımlılıklar için mevcut çalışmaların yetersiz olduğu DSM-5’e dahil edilebilmeleri için yeterli kanıtların bulunmadığına karar verilmiştir (58).

3.1.1. Teknolojik Bağımlılık

Teknolojik aletlerin kullanımının sebep olduğu sorunlardan birisi de bağımlılığa yol açmasıdır. Teknolojik aletlerin kullanımı da madde bağımlılığında olduğu gibi beyindeki ödül ceza mekanizmasını bozarak ödül yetmezliği sendromu oluşturabilmektedir. Bu nedenle bireyin teknolojik aletlere ulaşması engellendiğinde bağımlılığa özgü davranışlar sergilemesine yol açabilmektedir (42).

Teknolojik bağımlılığın alt grupları arasında; internet bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı, akıllı telefon bağımlılığı, problemli online kumar, problemli online cinsellik, problemli online alışveriş, problemli online gezinti sayılabilir (55, 59).

Genel olarak teknolojik bağımlılıklar için“aşırı kullanım, tatminsiz kullanım arzusu, aşırı kullanım nedeniyle sorumlulukların ihmal edilmesi ve sosyal ilişkilerin bozulması, olumsuz duygulardan ya da stresten kaçış amacıyla kullanılması, kullanım mümkün olmadığında gergin ve endişeli olmak ve kullanım süresi ile ilgili başkalarına yalan söylemek”

gibi özellikler tanımlayıcıdır (59).

Griffiths 1999 yılında teknolojik bağımlılığın davranısal bağımlılıklar arasında değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmüş ve 2005 yılında davranışsal bağımlılıklar için belirlediği, dikkat çekme, ruh hali değişimi, tolerans, yoksunluk, çatışma ve nüksten oluşan ölçütleri teknoloji bağımlılığına uyarlamıştır (60).

Teknolojik bağımlılıklardan internet bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı ve akıllı telefon bağımlılığı DSM-5'te bir bozukluk olarak sınıflandırılmamaktadır. Ancak, DSM-5'in 3.

bölümünde dijital oyun bağımlılığı “internet oyun bozukluğu” olarak yer almıştır (59).

3.1.1.1. İnternet Bağımlılığı

İnternet bağımlılığı literatürde internet istismarı, patolojik internet kullanımı, problemli internet kullanımı, aşırı internet kullanımı, internet bağımlılığı bozukluğu gibi isimlerle anılabilmektedir (55).

İnternet bağımlılığını ilk kez 1996 yılında Young gündeme getirmiştir. 2004 yılında Young tarafından tanı kriterleri belirlenmiştir:

(25)

21

• Çevrimiçi olmadığı zamanlarda bir önceki ya da bir sonraki internet kullanımı düşünme,

• Giderek artan sürelerde internet kullanma isteği,

• İnternet kullanımını kontrol etmede başarısızlık,

• İnternet kullanımı azaltılmaya çalışıldığında ya da bırakıldığında huzursuz, mutsuz hissetme,

• Planlandığından daha fazla internet kullanımı,

• İnternet kullanımının sosyal ilişkilerde, iş ve eğitim hayatında sorunlara neden olması,

• İnternet kullanımını gizlemek için çevresine yalan söyleme,

• İnterneti sorunlardan kaçmak ya da ruhsal bozuklukları hafifletmek için kullanma (61).

Young’a göre internet bağımlılığı tanısı koyabilmek için kişide bu kriterlerden en az beşi bulunmalıdır (61).

İnternetle ilgili diğer bağımlılıklardan akıllı telefon bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı ve dijital oyun bağımlılığı daha spesifik ve maksatlı olmakla birlikte internet bağımlılığı, diğer teknolojik bağımlılıkları kapsayıcı özellik gösterir (59).

3.1.1.2. Dijital Oyun Bağımlılığı

Dijital oyun bağımlılığı, DSM-5’in üçüncü bölümünde “internette oyun oynama bozukluğu” olarak önerilmekle birlikte bir psikiyatrik bozukluk olarak resmi bir tanı halini henüz almamıştır. DSM-5’te yer almış olması önemli bir gelişme olarak kabul edilmekle birlikte, dijital oyunların sadece çevrimiçi olarak oynanmadığı düşünüldüğünde bu tanımlama yetersiz görülmektedir (62).

DSM-5’te internette oyun oynama bozukluğunu tanımlayabilmek için 9 kriter önerilmiştir. Bunlar:

1. Oyun oynanmadığı zamanlarda dahi internet oyunlarının düşünülmesi, 2. İnternet oyunlarından uzak kalındığında içe çekilme belirtileri gösterme, 3. Giderek internet oyunlarıyla daha fazla vakit geçirme ihtiyacı duyma,

4. İnternet oyunu oynamayı azaltmaya ya da bırakmaya yönelik başarısız girişimlerde bulunma,

5. İnternet oyunu oynama dışındaki sosyal hayata karşı ilgisizleşme,

(26)

22

6. İnternet oyunu oynamanın ortaya çıkardığı problemlerin farkında olunmasına rağmen internette oyun oynamaya devam etme,

7. Aile üyelerine, terapistine ve başka kişilere internette oyun oynama miktarı hakkında yalan söyleme,

8. Ruhsal sorunlardan kaçmak için internet oyunu oynama ve internet oyunu oynama nedeniyle önemli bir iş, ilişki,

9. Eğitim ya da kariyer kaybı yaşama (58).

3.1.1.3. Akıllı Telefon Bağımlılığı

Günümüzde akıllı telefonlar barındırdığı çeşitli uygulamalar ve internet bağlantısı sayesinde televizyon, bilgisayar, oyun konsolu gibi pek çok aracın işlevini görmekte ve iletişim, bankacılık işlemleri, eğlence, alışveriş gibi pek çok konuda kolaylık sağlamaktadır. Ancak bu uygulamaların aşırı kullanımı akıllı telefon bağımlılığına neden olabilmektedir (62).

Akıllı telefon bağımlılığının net bir tanımı olmamakla birlikte, akıllı telefonun aşırı kullanımı ve bunu kontrol edememe, sürekli telefonu kontrol etme ihtiyacı duyma, akıllı telefon kullanımının günlük görevleri aksatacak boyutta olması ile karakterize olduğu söylenebilir (63).

3.1.1.4. Sosyal Medya Bağımlılığı

Sosyal medyanın aşırı veya problemli kullanımı sosyal medya bağımlılığı olarak değerlendirilebilir (64).

Griffiths’ in davranışsal bağımlılıklar için oluşturduğu bağımlılık ölçütlerine göre değerlendirildiğinde sosyal medya bağımlılığının; sosyal medya kullanımının kişiyi meşgul eden en önemli faaliyet haline gelmesi (dikkat çekme), kişinin sosyal medya faaliyetlerini sorunlardan kaçmak, kendini daha iyi hissetmek için kullanması (ruh hali değişimi), kullanımın ilk dönemlerinde ortaya çıkan aynı duyguları ve ruh halini yakalayabilmek için giderek daha fazla sosyal medya kullanma ihtiyacı (tolerans), sosyal medyadan uzak kalındığında ya da kullanım bırakıldığında yoksunluk semptomlarının görülmesi (yoksunluk), bunun sonucunda da tekrar aynı şekilde kullanmaya başlamak (nüks), sosyal medya kullanımının içsel ve kişiler arası sorunlara yol açması (çatışma) ile karakterize olduğu söylenebilir (65).

(27)

23

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu araştırma, 2019-2020 eğitim öğretim yılında, Edirne İl Merkezi’ndeki anaokullarında kayıtlı çocukların ebeveynlerine yapıldı. Etik kurul onayı alındıktan sonra Edirne İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli izin alındı.

Araştırmaya, Edirne İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı resmi ve özel anaokullarıyla ilkokullar bünyesindeki anasınıfları olmak üzere toplam 30 okulun tamamı dahil edildi.

Araştırmanın evrenini bu okulların mevcudu olan 1892 çocuğun ebeveyni oluşturmaktadır.

Evrenin tamamına ulaşılması hedeflendi. Tüm okullar ziyaret edilerek, okul müdürleri ve öğretmenler aracılığıyla velilere ulaşıldı. Velilerden, gönüllülük esasına dayanarak, tarafımızca mevcut literatürden yararlanılarak hazırlanan anket formunun doldurulması istendi. Toplam 942 çocuğun ebeveyninden geri dönüş alındı (%49,7).

Hazırlanan anket formu katılımcıların sosyodemografik özellikleri ile ebeveynin ve çocuğun teknolojik aletler ve internet ile ilgili tutum ve davranışlarını sorgulayan 59 sorudan oluşmaktadır.

Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 19 (Statistical Package for the Social Sciences, version 19, seri no:10240642) istatistik programı kullanılarak yapıldı.

Değişkenler normal dağılıma uymadığından nonparametrik testler kullanıldı. İstatistik yöntem olarak tanımlayıcı istatistikler, Ki-kare analiz testi, Fisher’s exact testi, Kruskal Wallis testi ve Mann-Whitney U testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi (p) ilgili testlerle birlikte gösterildi (p≤0,05 olduğunda anlamlı, p˃0,05 olduğunda anlamsız kabul edildi).

(28)

24

BULGULAR

Çalışmamız 2019-2020 eğitim öğretim yılında 15 Ekim-15 Kasım 2019 tarihleri arasında Edirne İl Merkezi’ndeki İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı resmi/özel anaokullarına kayıtlı öğrencilerin ebeveynlerine, okul müdürlerinin gözetiminde, tarafımızca hazırlanan anket formlarının dağıtılması ile yapılmıştır. 942 katılımcı çalışmaya dahil edilmiştir.

TANIMLAYICI BULGULAR

Ebeveynlerinin, bu araştırmaya kendisi için katıldığı çocukların 478’i (%50,7) kız, 464’ü (%49,3) erkekti. Çocukların yaş ortalaması 4,91±0,68 yıl olarak hesaplandı. Çocukların minimum yaşı 3, maksimum yaşı 6 idi. Çocukların, 23’ü 3 yaşında (%2,4), 7’si 3,5 (%0,7) yaşında, 164’ü (%17,4) 4 yaşında, 64’ü (%6,8) 4,5 yaşında, 488’i (%51,8) 5 yaşında, 49’u (%5,2) 5,5 yaşında, 147’si (%15,6) 6 yaşında olarak bildirildi. Çocukların yaş dağılımı Şekil 1’de gösterilmiştir.

Şekil 1: Çocukların Yaş Dağılımı

%2,4 n=23 %0,7

n=7 %17,4 n=164

%6,8 n=64

%51,8 n=488

%5,2 n=49

%15,6 n=147

3,0 yaş 3,5 yaş 4,0 yaş 4,5 yaş 5,0 yaş 5,5 yaş 6,0 yaş

(29)

25

Araştırmaya katılan ebeveynlerin 769’u (%81,6) anne, 173’ü (%18,4) baba idi.

Ortalama anne yaşı 33,63±4,93 (minimum 21, maksimum 48), ortalama baba yaşı 36,95±5,16 (minimum 22, maksimum 56) olarak hesaplandı. Anne ve babaların yaş dağılımı sırasıyla Şekil 2 ve 3’te gösterilmiştir.

Şekil 2: Annelerin yaş dağılımı

Şekil 3: Babaların yaş dağılımı

Katılımcıların medeni durumu sorgulandığında, 908 kişi (%96,4) evli, 34 kişi (%3,6) dul, bekar veya boşanmış olduğunu belirtmiştir.

0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100

21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48

0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100

22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 53 56

(30)

26

Annenin çalışma durumu sorulduğunda, 481 annenin (%51,3) çalışmadığı, 5 annenin (%0,5) 3 saatten az, 33 annenin (%3,5) 3-6 saat, 397 (%42,3) annenin 6-12 saat, 22 annenin (%2,3) 12 saatten fazla çalıştığı görüldü. Babaların ise 31’inin (%3,3) çalışmadığı, 4’ünün (%0,4) 3 saatten az, 26’sının (%2,8) 3-6 saat, 702’sinin (%75,7) 6-12 saat, 164’ünün 12 saatten fazla (%17,7) çalıştığı görüldü.

Aylık haneye giren toplam gelir miktarının sorulduğu soruya yanıt veren 869 kişinin (%92,3) aylık gelirlerinin ortalaması 5318,33±3375,91 TL (minimum 0 TL, maksimum 50000 TL) olarak hesaplandı. Algılanan gelir düzeyinin sorgulandığı soruya ise 908 kişi yanıt vermiş olup, bunların 19’u (%2,1) çok iyi, 242’si (%26,7) iyi, 596’sı (%65,6) orta, 51’i (%5,6) kötü yanıtını vermiştir.

Ebeveynlerin eğitim durumlarını sorduğumuzda, annelerin 3’ünün (%0,3) okur-yazar olmadığı, 7’sinin (%0,7) okur-yazar, 104’ünün (%11,1) ilkokul mezunu, 103’ünün (%11) ortaokul mezunu, 341’inin (%36,3) lise mezunu, 382’sinin (%40,6) üniversite mezunu olduğu görülmüştür. Babaların ise 4’ünün (%0,4) okur-yazar olmadığı, 4’ünün (%0,4) okur-yazar, 81’inin (%8,7) ilkokul mezunu, 129’unun (%13,9) ortaokul mezunu, 351’inin (%37,7) lise mezunu, 362’sinin (%38,9) üniversite mezunu olduğu görülmüştür (Şekil 4).

Şekil 4: Ebeveynlerin Eğitim Durumu

Katılımcıların 383’ü (%40,7) tek çocuk sahibi, 450’si (%47,8) 2 çocuk, 93’ü (%9,9) 3 çocuk, 11’i (%1,2) 4 çocuk, 4’ü (%0,4) 5 çocuk, 1’i (%0,1) 6 çocuk sahibi idi. Kendisi için

n=3

% 0,3

n=4

%0,4 n=7

%0,7

n=4

%0,4 n=104

%11,1 n=81

%8,7 n=103

%11,0

n=129

%13,9 n=341

%36,3

n=351

%37,7 n=382

%40,6 n=362

%38,9

0 50 100 150 200 250 300 350 400 450

Anne (n=940) Baba (n=931)

Okur-yazar değil Okur-yazar İlkokul mezunu Ortaokul mezunu Lise mezunu Üniversite mezunu

Referanslar

Benzer Belgeler

YYBÜ’nde yatan prematüre bebek annelerine taburculuk esnasında verilen standart ve geliştirilmiş eğitimin annelerin bilgi ve tutumları belirlemek üzere 25.11.2019

NICOM cihazından elde edilen Vuru Hacmi Değişkenliği (SVV) değerleri baş yukarı pozisyonda ortalama 16,49 değerinde iken başaşağı pozisyonda 16,16 değerine düşmüştür ve

Porselen krozeye alınan tebeşir tozu ve sabun rendesi üzerine lahana-limon suyu, havuç suyu, kiraz suyu, limon suyu, erik suyu karışımından 1,5 mL ilave edildi ve katı

(109) semptomatik ciddi primer (korda yırtılması, flail kapak, romatizmal dejenerasyon) ve sekonder (iskemik veya dilate kardiyomiyopatiye sekonder) MY olan hasta gruplarına

§  << (sola kaydırma operatörü): stream araya sokma (insertion) operatörü olarak aşırı yüklenmiştir.. §  >> (sağa kaydırma operatörü): stream araya

6-) Grup III’te diğer iki gruba göre tenosit yapısı normale daha yakın bulunmuştur fakat gruplar arası ve sakrifikasyon zamanları tenosit farklılığı

Türkiye Cumhuriyet’in Kurulmasından Günümüze Kadar Türk Kamu Yönetiminde Örgüt Geliştirme Çalışmaları (1923-2013) Yararlanılan Kaynaklar.. Bölüm 7 YÖNETİŞİM

§  Dosyanın sonuna programın çıkış verilerini ekler(önceki içerik kaybolmaz bitimine eklenir).. §  $ myOtherProgram