• Sonuç bulunamadı

Le Corbusier'yi ilk defa Seores sokağındaki atölyesinde gördüm

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Le Corbusier'yi ilk defa Seores sokağındaki atölyesinde gördüm"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

L E C O R B U S İ E R İ L E M Ü L Â K A T Y. Mimar Ş e m s a D e m i r e n

Bütün dünya mimarları arasında Le Corbu- sier'yi tammıyan yoktur sanırım. Mimariyi plâstik san'at ve inşaat bakımından ziyade içtimaî bir gö- rüşle mütalâa eden bu mimar denilebilir ki, mi- mariye yepyeni imkânlar ve ufuklar açmıştır.

Fransada onun aleyhinde ve lehinde olanlar sarih olarak iki grup teşkil etmişlerdir. Her halde Le Corbusier'nin eserine lâkayt kalınılamıyacak 20 inci asrın büyük şahsiyetlerinden birisi olduğu şüphesizdir.

Bugün Marsilya için inşa ettiği «Şakulî bah- çeli site» si ile Le Corbusier iftihar etmektedir.

Ayni kapıdan girip çıkan 1600 kişiyi yerleştirmek kolay mı? Bu hakikî mücadelede mimar iki büyük mefhum nazarı itibare almaktadır.

1) Sakin ve müstakil olarak güneşe, havaya ve yeşil sahalara müteveccih ve her ailenin sığı- nağı olan mükemmel bir ikametgâh tesis etmek,

2) Allahm tabiatında gök yüzü içinde ve gü- neş altında, büyüklük, asalet, tebessüm ve zarafet ifade eden ve usta elinden çıkmış bir eser yarat- mak.

İşte 25 seneden beri nazarî prensiplerini etüt ettiği 30 metre .irtifalı ve müşterek servisli ika- metgâh blokunu, Le Corbusier 1945 ten beri «At- bat» atölyesinde çalışarak ilk defa Marsilya işini kabul ettirip tatbike geçmiştir.

Le Corbusier'yi ilk defa Seores sokağındaki atölyesinde gördüm. Eski köhne bir hanın karanlık ve küf kokan koridor ve merdiveninden birinci ka- ta çıkınca karşıma «Le Corbusier et Janneret, Atelier Atbat» yazılı bir tabelâ çıktı. Kapıda vur- madan girin» yazılı. Uzun dar bir holdeyim. 30 a ya - km mimar ve mühendis göze hemen çarpan bir fa- aliyetle çalışıyorlar. Ortada küçük bir kömür so- bası, oda müthiş sigara dumanı masaların üstü du- varlar, yerler resim çizilmiş kâğıt ve evraklarla dolu. En arka masada oturan genç beni holden ha- fif ve eğreti bir tahta bölme ile ayrılmış bir kü- çük höcreye götürüyor. Burası üstadın hem kabul hem çalışma odası. Pencere yanında bir çalışma masası ve hasır bir iki sandalya. Kontrplâk duvar- lara çivili kendisinin bir iki resim ve krokisi. Köşe- de daktilo makinesi önündeki genç kız beni görünce

Marsilyadaki şakulî bahçeli site.

dışarıya çıktı. — M. Le Corbusier geleceğinizden haoeıdar, 2 dakika bekleyin şimdi geıır dedi ve kapısız olan hocreden onun arKası dönük bir kaç kışının, toplandığı bir masa başında çalıştığını gös- terdi. İçeri girince çehresini resimlerinden hemen tanıdım: zayıf, sinirli ve enerjik bir çehre, gri saçlar, kalın kenarlı gözlükler.

Kendi çalışması, mimari anlayışı neşriyatı ve halihazırda hazırlamakta olduğu Marsilya blok bi- naları mevzuunu teşkil eden bir konuşma ile söz Türkiye ve Türkler üzerine geliyor.

Le Corbusier dedi ki: Istanbulu gayet iyi tanı- yorum, son gelişim (bu konuşma 1948 başında idi) eski rejim zamanında, yani epeyce eski olduğu halde orada gördüğüm güzellikler hâlâ gözümün önünde. İstanbulun çehresini hatırlatan acele ile çizilmiş krokileri hâlâ saklıyorum. Yeni Cami ve Fatih Camisinin silüetini gayet iyi hatırlıyorum.

Ne güzel renkli ve canlı bir şehriniz var. Son gör- düğüm Türk kadını çarşaflı ve bizim şarklı dedi- ğimiz sır içinde idi...

Atatürk inkılâbından bahsettikten sonra:

«Eğer hayatımın en büyük gafı ve en büyük tak- tik hatası Atatürk'e yazdığım mektup olmasa idi, bugün büyük rakibim Prost yerine güzel İstanbul şehrinin imarile ben uğraşacaktım. Bu mektup- ta, inkılâp yapmış bir milletin en büyük inkılâpçı-

(2)

sına İstanbulu eski hali ile asırların tozu toprağı ile bırakmasını tavsiye ediyordum. Ne büyük hata ettiğimi sonradan anladım.

Bu sırada Le Corbusier sigara ikram etmek is- tedi. Kendisine «Yeni Harman» paketini uzatarak mukabele ettim. İçmediğini fakat paketi saklayıp nefis Türk tütününü zevkle içecek olan Madame Le Corbusier'e götüreceğini söyledi. O esnada atölye şefi Andre Wogenskv içeri girdi. Beni gös- tererek kendisi iie meşgul olun, ben Türkleri çok severim, diye ilâve ederek atölyenin ortasındaki masaların birinin başına döndü.

Le Corbusier geçen sene memleketimize İzmir imar Plânı için müşavir olarak davet edilmişti.

Buraya gelişi herhangi bir piyano virtüözü, bir sahne artistinin ziyaretinden daha büyük bir hâ- dise teşkil etmesi lâzım gelirken bundan yalnız memleketimizin san'at âlemi değil mimarların kıs-

Sitenin ön cephe ,görünüşü.

mı azamı bile habersiz kaldı. Bu ziyaretten dünya- nın her tarafında olduğu gibi toplantı görüşme ve konferansla istifade etmek şöyle dursun, üstadı in- citebilecek gelişi güzel gazete neşriyatı yapıldı.

Ümit ve temenni ederim ki Türkiye için bes- lediği güzel his ve hatıraları bu son seyahatinde değişmemiş olsun.

(Baştarafı 229 da)

da san'at, lüksün hoş mahsulüdür, Fenomen dün- yasının meçhul ve nisbî oluşunda ıstırap duyuş, artık klâsik insanın işi değildi. Artık o, iptidaî insanın tetkik yüzünden edindiği can sıkıcı ka- raktere malik değildir. Zekâsının teşkilâtçı, ara- bulan faaliyeti yaşamasına serbest bir istikamet verebilmek için Fenomenal dünyanın istibdadını defetti. Ruhunun yaratıcı kudretleri, ruhî muha- fazanın doğrudan doğruya zaruriliğinden kurtul- muş, hakikatten daha fazla istifade eden bir faa- liyet ile ilmin tam aksi olarak düşündüğümüz san'at için serbestleşmişti.

Goethe'cı mânada, dünya korkusu, dünyanın dmi oldu. Ayni ile tecrid ihtiyacı hakikatten hoş- lanan canlı bir arzu oldu. Klâsik insan, bütün his- leriyle beraber hisler dünyasına onları (image - tasvir) haline koymak üzere dalar, orada ölüme ait bir şey yoktur, o, bütün öz hayatını sever, san'atkârane icat, onda, canlı dünya ile kendi ha- yatî hissinin karışmasını anlatan şeyin tesbitin- den ibarettir. Artık, o, hâdiseleri tesadüfen yaka- lamağa çalışmıyor, onun için varlığın vicdanı sa- yılan organik olarak hafiflemiş olan bir mantığın hissinde kendi hayatî hissinin delâletile onu tas-

viye ediyor.

Bütün san'atkârane tasvirler vicdandan gelen ilk hayatî hissin bir kaç şekilde tebcilinden iba- ret oluyordu.

Organik maddenin faydalı ritm hissinden ge- len güzellik duygusu uyanır.

Süsleme, evvelce, lüzumun ifadesinden doğ- ma değildi, bir usul oyunu idi.

Şu halde, doğrudan doğruya bir ifade de- ğildi, o, kuvvetin canlı bir muvmanı organik mey- im ideal ve sebebsiz oyunu oldu. O, tamamen ifade şekline inkılâp etti ve bu ifade kendi öz canlı ihsaslarından hareket ederek tabiatile ölü ve hisse muhtaç şekle sokulan insanın hayatıdır.

Dünya ile alâkalı olan iman, klâsik adama, tet- kik zevkini verir. İptida adam, dünyaya ait mec- bur işleri ve basit mücadelelerle meşgul olduğun- dan bu zevki bilmiyordu.

İnsan tekâmülünün bu klâsik merhalesinde san'atkârane yaratma, müdrik tasviye edilmiş bir canlılığın ideal illüstrasyonudur. İşte, bu egoist zevk onu objektifleştirdi. İnsan, realisme ait bü- tün hatıralarını gaip ederek, dinde olduğu gibi san'atta da ruh muvazenenin, faydalı halinin rea- lizasyonunu göklere çıkardı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Madde 10 — Kabul edilen her üç tipte de büyük ve küçük hayvanlar için müşterek kesim yerleri vardır; müşterek kesim yerlerinin büyük hayvanlara mahsus olan kısmında

Zemin katta Halkevi methal ve holü mer- mer, konferans salonu zemin betonu üstüne çi - mento şap, müzik hol zemin betonu üstüne çiçekli mozayik çini; birinci katta şube

Bu ev meselâ Suadiye taraflarında veya Lâ- lelide güzel manzaralı bir yerle çok hoş anlaşa- bilir ve modern hayat süren bir aile için iyi bir

Özellikle şu problemler sayılabilir: Yuvarlak veya ince uzun deliklerle delin- miş plaklar, bir yarım düzlem üzerine otu- ran ve, kuvvet ve moment etkilerine ma- ruz bırakılan

Bu tablolar, yarı çapları 10 metreden 1000 metreye kadar olan Klotoit eğrilerini arazi üzerinde izlemek için hazırlanmıştır.. Bilindiği gibi bu eğriler yol dönüşlerini

Plâstik sanatların esasını teşkil eden, mimarî, resim, heykeltraşi arasında işbirliğini temin ederek, Ürbanizmden Objeye kadar, yani, en büyük mikyastaki işten en

Milletlerarası Sanat Münekkitleri Cemiyetinin İstanbul Kon- gresi münasebetiyle açılmış olan Modern Türk resim ve heyke. sergisinde teşhir edilmiş ve geçen nüshamızda

Neyse... O günden sonra ben özellikle teknoloji ile ilgili mimarlık konuları üzerinde uzmanlaştım. Konuya bugünkü konumumdan bakarak Ayşe Teyze’nin