• Sonuç bulunamadı

Hutabu Halid b. Safvan et-Temimi ve Akvaluhu ve Ahbaruhu adlı eserin Arap dili ve belagatındaki yeri ve değeri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hutabu Halid b. Safvan et-Temimi ve Akvaluhu ve Ahbaruhu adlı eserin Arap dili ve belagatındaki yeri ve değeri"

Copied!
95
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI

ÑUÕABU ÑÂLİD B. ÓAFVÂN et-TEMÎMÎ VE AÙVÂLUHÛ

VE AÑBÂRUHÛ ADLI ESERİN ARAP DİLİ VE

EDEBİYATINDAKİ YERİ VE DEĞERİ

Hatice SÜMER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Doç. Dr. Muhammet TASA

(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası... II Tez Kabul Formu... III Özet... IV Summary... V Önsöz... IX Kısaltmalar... XI Transkripsiyon Sistemi... XII

Giriş... 1

EMEVİLER DÖNEMİ ARAP EDEBİYATINDA NESRİN DURUMU 1.1. Siyasi Durum... 2

1.2. Sosyo-kültürel Durum………... 8

1.3. Emevîler Dönemi Arap Nesrin Durumu ve Nesir Türleri...,,... 9

BİRİNCİ BÖLÜM - ÑÂLİD B. ÓAFVÂN’IN HAYATI VE ŞAHSİYETİ 1.Dünyaya Gelişi ve Yetişmesi... 17

2. Nesebi ve Kabilesi ……... 18

3. Şahsiyeti... 19

4. Edebi Kişiliği... 25

(8)

İKİNCİ BÖLÜM - ÑÂLİD B. ÓAFVÂN’A AİT SÖZ, HUTBE VE NAKLETTİĞİ HABERLERİN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDAKİ YERİ VE DEĞERİ

1. ÑUÕABU ÑÂLİD B. ÓAFVÂN ET-TEMÎMÎ VE AÙVÂLUHÛ VE AÑBÂRUHÛ

ADLI ESER ... 35

2. ÑÂLİD B. ÓAFVÂN’A AİT SÖZ, HUTBE VE NAKLETTİĞİ HABERLERİN MUHTEVA ÖZELLİKLERİ 2.1. Hutbelerin Muhtevası... 37

2.2. Sözlerinin Muhtevası... 40

2.3. Haberlerin Muhtevası... 48

3. ÑÂLİD B. ÓAFVÂN’A AİT SÖZ, HUTBE VE NAKLETTİĞİ HABERLERİN ÜSLUP VE ŞEKİL ÖZELLİKLERİ 3.1. Giriş... 59

3.2. Selamlama Şekli... 63

3.3. “

ﺪﻌﺑ

ﺎﱠﻣأ

”İfadesi... 64

3.4. İsm-i Tafdil Kalıbı ... 65

4. ÑÂLİD B. ÓAFVÂN’A AİT SÖZ, HUTBE VE NAKLETTİĞİ HABERLERİN EDEBÎ ÖZELLİKLERİ 4.1.Teşbih... 67!

4.3.İstiare... 68

(9)

4.4.Tıbak... 72 4.5.Mukabele... 73 4.6. İktibas... 74 4.7. Taksim... 74 Sonuç... 76 Kaynakça………... 77

(10)

ÖNSÖZ

Hissiyât ve fikriyâtını beyân kabiliyeti insanoğluna Yüce Yaratıcı tarafından bahşedilen en büyük nimetlerdendir. İnsan bu yönüyle mahlûkat içerisinde farklı ve özel kılınmıştır.

Âdemoğlu, sahip olduğu ifade kabiliyeti sayesinde yaşayıp tecrübe ettiği kazanımlarını, olaylar karşısında hissettiği duygu ve düşüncelerini muşahhaslaştırabilme (somutlaştırabilme) imkânı bulmuştur. Esasında kişiye ait olan şahsi gözlem ve birikimler sözlü ya da yazılı olarak dilden dile, nesilden nesile aktarılmış ve nihayetinde fani bir ömre sahip olan insanoğlu böylece gelecek nesillerin hafızasında ölümsüzleşebilmiştir.

Güçlü bir ifade kabiliyetine sahip olan Ñâlid b. Óafvân, söylediği veciz söz ve hutbeleriyle gelecek nesillerin hafızasında kalmayı başaran şanslı hatiplerdendir.

Ñâlid b. Óafvân, güçlü hitap kabiliyetiyle tanınan bir sülâleye mensup olup Müslüman Arap dünyasının siyasi ve fikri anlamda çok hareketli olduğu Emeviler devrinde yaşamıştır.

Kaynaklarda Ñâlid b. Óafvân’a ait pek çok söz ve hutbe mevcuttur. Ayrıca Ñâlid, önceki nesillere ait tarihî olayları, şiirleri, farklı şahıslara ait veciz hitabeleri nakletmeklesiyle de bilinmektedir. Nesirlerinde kullandığı seci‘li dil, Ñâlid b. Óafvân’ın en dikkat çeken özelliklerindendir.

Ñâlid b. Óafvân’a ait tüm nesirlerin bir araya toplandığı Ñuõabu Ñâlid b. Óafvân

et-Temîmî ve Aùvaluhû ve Añbaruhû adlı eser, ülkemizde şuana kadar araştırılıp

incelenmemiştir. Bizler bu sebeple söz konusu eser üzerinde çalışmaya karar verdik Çalışmamız bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır.

Giriş kısmında, konuya altyapı teşkil ettiği için Ñâlid b. Óafvân’ın yaşadığı dönem siyasi, sosyal ve kültürel açıdan ele alınmış ve Emevî dönemi Arap nesir türü hakkında bir takım bilgiler verilmiştir.

(11)

Birinci bölümde Ñâlid b. Óafvân’ın hayatı ve şahsiyeti incelenmiştir.

İkinci bölümde ise Ñâlid b. Óafvân’ın hutbeleri, veciz sözleri ve rivayet ettiği haberler tercüme edilerek Arap Dili ve Edebiyatı açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yardım ve rehberliklerini bizlerden esirgemeyen kıymetli hocalarım Prof. Dr. Taceddin UZUN ve Doç. Dr. Muhammed TASA Beyler’e şükranlarımı sunuyorum.

Hatice SÜMER Konya / 2011

(12)

KISALTMALAR

ae. : Aynı eser age. : Adı geçen eser agmd. : Adı geçen madde ay. : Aynı yer

b. : Bin, İbn Bkz. : Bakınız

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Hz. : Hazreti

haz. : Hazırlayan

İA : İslam Ansiklopedisi MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

MÜİFV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı sas : Sallallâh-u aleyhi’s-selâm

s. : Sayfa

TDVY : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları thk. : Tahkik eden

trc. : Tercüme Eden tsz. : Tarihsiz

vb. : Ve benzeri vd. : Ve diğerleri

(13)

TRANSKRİPSİYON SİSTEMİ

Bu çalışmada aşağıda verilen transkripsiyon sistemi kullanılmıştır: Sesliler:

آ, َــ اـ, ىَــ: â ; يِـ: î ; وُـ: û ;

ـَـ : e, (kalın okunan harflerde: a) ; ـِـ: i; ـُـ: u, Sessizler:

ء : ’ ; ب: b ; ت: t ; ث: ï; ج: c ; ح: ð ; خ:ñ; د : d ; ذ: ø ; ر: r ; ز: z ; س: s ; ش: ş ; ص: ó ; ض : ô ; ط: õ ; ظ: ø ; ع: ‘ ; غ: ğ ; ف: f ; ق: ù; ك : k ; ل: l ; م: m ; ن: n ; و: v ; ـھ: h ; ي: y .

Yukarıda verilen transkripsiyon sisteminden farklı olarak:

a. Harf-i ta‘rifler, cümle başında da küçük harfle yazılmıştır. Örneğin: Kulliyye, el-Ùâhire, el-Ùalem.

b. Harf-i ta‘rif ile gelen kelimenin başındaki şemsî ve kamerî harflerin okunuşu belirtilmiştir. Örneğin: ed-Defteru’l-kebîr.

c. İzâfet terkîbi şeklinde bulunan ibarelerde (şahıs adı, kitap adı vb.) ve vasl gerektiren yerlerde muzâf ve muzâfun ileyhin i‘râbı yazıda gösterilmiştir. Örneğin:

Ïâneviyyetu’l-Eimmeti ve’l-Ñuõabâ’

d. Türkçeye yerleşmiş kelime ve tabirlerde transkribe uygulanmamıştır. İmruu’lùays gibi meşhur bileşik isimler tek kelime halinde yazılmıştır.

(14)
(15)

GİRİŞ

Bu çalışma, Emevîler döneminde yaşamış, başarılı bir hatip olan Ñâlid b. Óafvân’ı tanımak ve tanıtmak; ayrıca ona ait söz, hutbe ve naklettiği haberlerin toplandığı Ñuõabu Ñâlid b. Óafvân et-Temîmî ve Aùvâluhû ve Añbâruhû adlı eseri, Arap dili ve edebiyatındaki yeri bakımından değerlendirmek gayesiyle hazırlanmıştır.

Emevîler dönemi Arap edebiyatı nesrin türünün o dönemdeki yeri ve durumu, gelişmişlik düzeyi hakkında bazı bilgiler sunması sebebiyle Ñâlid b. Óafvân’a ait nesirleri inceleyip değerlendirmek önemli olacaktır.

Araştırma yapılırken öncelikli olarak Ñuõabu Ñâlid b. Óafvân et-Temîmî ve Aùvaluhû ve

Añbaruhû adlı eserin iki farklı baskısı temin edilerek eserde yer alan bilgilerin asıl

kaynaklarına ulaşılmaya çalışılmıştır. Ñâlid b. Óafvân’ın hayatına dair bilgilere elde etmek üzere Tabâkat ve Neseple ilgili eserlere başvurulmuş, daha sonra Ñâlid b. Óafvân’ın hutbeleri, rivayet ettiği haberler ve veciz sözler kaynaklarıyla birlikte tespit edilmiştir. Söz konusu hutbe, söz ve haberlerin tespitinde ise başta Câðız’ın el-Beyân ve’t-Tebyin adlı eseri olmak üzere İbn Ùuteybe’nin Uyûnu’l-Añbar’ı, Yâkut’un Mu‘cemü’l-Üdebâ ve Ebû Ðayyân et-Tevhidî’nin el-Beóâir ve’z-Øeñâir adlı eserinden faydalanılmıştır.

Bazı kaynaklarda Ñâlid b. Óafvân’a ait şiirler olduğu rivayetlerine rastlamakla birlikte çalışma, ona ait nesirlerle sınırlı tutulmuştur.

(16)

EMEVİLER DÖNEMİ ARAP EDEBİYATINDA NESRİN DURUMU Aslen Basralı olup burada yaşayan ve yaklaşık olarak 50/670 yılında doğduğu

tahmin edilen1 Ñâlid b. Óafvân’ın hayatının çok büyük bir kısmı 41–132 / 661–750

yıllarında hüküm süren Emevîler döneminde geçmiştir. Ayrıca Ñalid, vefatından birkaç yıl önce kurulan Abbasi devletinin ilk halifesi Ebû’l-Abbas es-Seffâh’ın iktidara geldiğini de görmüştür. 2

Ñâlid b. Óafvân’ın yaşadığı dönemin nasıl bir siyasi, sosyal ve kültürel atmosfere sahip olduğunu kısaca incelemek yerinde olacaktır.

1. 1. Siyasî Durum

Emevî devleti, Ñulefâ-i Râşidîn 632-661 döneminden sonra Suriye'nin merkezi Dimeşk’te 41/661 yıllarında kurulmuş ve İslâm tarihinin ilk hanedan devleti olmuştur. Adını kurucusu Muâviye b. Ebû Süfyân’ın mensup olduğu Benî Ümeyye (Ümeyye oğulları, Emevîler) kabilesinden almıştır. Muâviye ve ondan sonraki iki halife bu kabilenin Süfyânî kolundan, diğer on bir halife ise aynı ailenin Mervânî kulundandır. 3

Ñâlid b. Óafvân’ın ömrünün büyük kısmını yaşadığı Emevîler devrinde istikrarlı bir siyasi hayatın varlığından bahsetmek mümkün değildir. Bu dönem, halifelerin saltanatla iş başına gelmeye başladığı bir dönemdir. Zira Muaviye halifeliği ele geçirmiş, vefat etmeden önce de yerine halife olarak oğlu Yezid’i bıraktığını açıklamıştır. 4 Bundan

sonra ise hilafeti ele geçirmek isteyen gruplar arasında pek çok siyasi çekişme ve mücadele yaşanmıştır. 5

Müslümanların birçoğu râşit halifeler döneminden sonra Emevîler’in hilafeti haksızca ele geçirdiği görüşündedir. Özellikle Irak bölgesinde yaşayan Müslümanlar

      

1 el-Câðız, Ebû Osmân ‘Amr b. Baðr, el-Beyân ve’t-Tebyîn, thk., ‘Abdu’s-Selâm Hârun,

Mektebetü’l-Ñancî, 4. baskı, Kahire, 1975, I, 254; İbn Ùûteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Muslim ed-Dineverî, el-Ma’ârif, thk. Servet ‘Ukkâşe, Ôâru’l-Ma’ârif, 4. baskı, Kahire, tsz., s.403; ez-Ziriklî, Ñayruddîn, el‘Alâm Kâmûsu't-Terâcim, Dâru’l-İlmi’l-Melâyîn, 15. baskı, Beyrut, 2006, II, 297. 

2 Bkz. ez-Ziriklî, age., II, 297; Nadir Özkuyumcu, “Halid b. Safvan”, DİA, İstanbul, 1997, XV, 286.   3 İsmail Yiğit, “Emeviler”, DİA, İstanbul, 1995, XI, 87.  

4 Bkz. et-Õaberî, Ebû Câ‘fer Muhammed b. Cerîr, et-Õarîhu’l-Umemi ve’l-Mulûk, thk. Muhammed

Ebu’l-Faôl İbrahim, Beyrut, 1987, IV, 126.  

(17)

içerisinde Emevîler’in hilafetine karşı nefret ve kin duyguları oluşmaya başlamıştır. Emevîler’e duyulan bu nefret neticesinde kısa süre içinde Irak ve Hicaz bölgelerinde Emevîler’e rakip olarak üç büyük siyasi hareket ortaya çıkmıştır. Bunlar Şiâ, Haricî ve Zübeyrî gruplarıdır. Bu üç siyasi grubun temel düşüncesini, halifenin kim olacağı meselesi oluşturmuştur.

Zübeyir taraftarları, hilafetin Hicaz’da kalması gerektiğini düşünmüş ve halifenin de sahabenin önde gelenlerinin evlatlarından olmasını istemişlerdir.

Iraktaki Haricîler ise hilâfetin Kureyşli olmayan Araplara ya da Arap olmayan diğer Müslüman gruplara verilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Haricîler, dinin bazı emirlerini diğer gruplardan çok farklı yorumlamışlar, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanların ka-nını akıtmayı dinî bir mecburiyet kabul etmişlerdir.6 Bu düşüncenin doğal sonucu olarak

Emevîler dönemi İslam tarihine, Haricî isyanları damgasını vurmuştur.

Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi,7 Harre olayı ve Medine’nin

yağmalanması,8 Mekke’ye yapılan feci muhasara ve Zübeyr b. Avam’ın şehit edilmesi9

gibi olaylar bu dönemin üzücü hadiseleri arasındadır.

Emevîler’de siyasi huzuru bozan bir başka durum Muaviye sonrası baş gösteren kabile çatışmaları olmuştur. Yemenli Ezd ve Rebia kabileleri ile Kuzey Araplarından Temîm ve Kays kabileleri arasındaki mücadeleler Mervan b. Hakem döneminde ateşlenmiş, Ömer b. Abdulaziz zamanında biraz hafiflemiş, daha sonra artarak devam etmiş ve en sonunda da Emevî devletini yıkan ana sebeplerden olmuştur. 10

Emevî saray çevresinde uzun yıllar, daha çok kendi menfaatini düşünen iktidar yanlısı şairler yer alırken dindar âlimler üzerinde ciddi baskı uygulanmaktadır. Beşinci Emevî halifesi II. Velid, dindar insanlar üzerindeki bu baskıyı kaldırmış, Medine âlimlerine zâlimane davranan bir valiyi görevden alarak yerine dindarlığıyla meşhur

amca-      

6 İsmail Yiğit, agmd., XI, 88. 

7 İbnu’l-Eïîr, İòòeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi't-Õârîñ, trc. Beşir Eryarsoy,

İstanbul, 1986, IV, 80. 

8 İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ İsmail, el-Bidâye ve’n-Nihâye, trc. Mehmet Keskin, Çağrı yay., İstanbul, 1994, VIII, 359. 

9 Bkz. İbnu’l-Eïîr, age., IV, 190.  10 İsmail Yiğit, agmd., DİA, XI, 97.  

(18)

zâdesi Ömer b. Abdülazîz'i getirmiştir. II. Velid’in bu siyaseti sonucu iktidar üzerinde artık din alimlerinin etkisi artmıştır. Onun ardından halife olan kardeşi Süleyman b. Abdulmelik zamanında ise din âlimlerinin halifeler üzerindeki nüfuzları daha ileri bir düzeye ulaşmıştır. Nitekim Süleyman ölüm yatağında iken bazı din âlimlerinin telkinleriyle, yerine tayin edebileceği oğlu ve kardeşleri varken amcazâdesi Ömer b. Abdülazîz gibi dindar birini veliaht göstermiştir. 11

1. 2. Sosyo-kültürel Durum

Emevîler zamanında İslam toplumu müslümanlar, zımmîler ve kölelerden meydana geliyordu. Halkın çoğunluğunu Müslümanlar temsil ediyorlardı. Müslüman toplum ise İslam’ın ilk müntesibi olan Araplarla sonradan Müslüman olan mevali Müslümanlardan oluşuyordu.

Emevîlerdeki Arap nüfus, genellikle Muôarîler ve Yemenliler adında iki büyük kola mensuptu. Bölgesel yoğunlukları değişen ve zaman zaman aynı ordularda omuz omuza savaşan bu iki grup belli merkezlerde bir arada yaşıyor, bir yandan da siyasi, kabilevî ve mahallî sebeplerle sürekli birbirleriyle mücadele ediyorlardı.

Emevîler dönemi öncesi iki büyük önemli şehir olan Mekke ve Medine siyaset ve medeniyetin beşiği durumundaydı. Ancak daha sonra Hz. Ali’nin başkenti Kûfe’ye taşıması, ardından da hilafeti ele geçiren Emevîler’in merkezi Şam’a almasıyla Medine, eski siyasi önemini yitirmekle birlikte dini ve kültürel önemini muhafaza etmiştir. Ayrıca Medine, Araplar ve yabancı Müslümanlar tarafından ideal bir yerleşim bölgesi haline gelmişti.

Yapılan savaşlarda sahabenin bol ganimet elde etmesi, Emevîler’in Mekke ve Medine halkını siyasetten uzak tutmak için bu bölgede yaşayan halkın maddi imkânlarını iyi tutmaları neticesinde Medine ve Mekke’nin refah düzeyi yükselmiştir. Bütün bunlar bu iki bölge halkının medenileşmesine (şehirlileşmesine) sebep olmuştur. Görkemli saraylar inşa edilmiş ve bu sarayların hizmetçiliğini yapacak yabancı cariyeler getirtilmiştir. Bütün bunların sonucunda refah seviyesi yükselen halk, boş vakitlerini doldurmak için eğlenceye

      

(19)

yönelmiştir. Yine bu dönemde en çok dikkat çeken eğlence şekli, yabancı cariyelerin söyledikleri şarkılarla eğlenmek olmuştur. 12

Medine’nin yağmalanması (harre olayı)13 ve Zübeyr b. Avvam’a destek veren

Mekke halkının gördüğü şiddetli muhasara hadiselerini hariç tutarsak Hicâz bölgesinin genellikle refah ve huzur içerisinde yaşadığını söylemek mümkündür. 14

Irak bölgesinin iki önemli şehri Basra ve Kûfe’yi incelediğimizde ise buraların, Mekke ve Medine’den çok farklı olduğunu ve bu şehirlerde pek de huzurlu bir hayat yaşanmadığını görürüz. Çünkü Irak bölgesinde yaşayan halk, daima savaş ve fetihlerle meşgul olmuştur.

Bölgenin etnik yapısı, çoğunluk olarak farklı lehçelerde konuşan bedevilerden oluşmaktadır. Her kabilenin insanı birbirlerine yakın mahallelere yerleşmişler ve bu insanlar eski örf ve adetlerini devam ettirmişler. Ayrıca bedeviler dışında çok sayıda

Farsça konuşan mevaliler de Basra ve Kûfe’ye yerleşmiştir. 15 Bu karışık sosyal yapı

sonucu, buralarda fasih Arapça ciddi derecede yozlaşmıştır. Hatta aslen Temimli bir Arap olan hitabetiyle meşhur Basralı Ñâlid b. Óafvân’ın dahi nahivde bazı hatalar yatığına dair rivayetler vardır. 16

Basra ve Kûfe şehirlerinde yaşam tarzı, Mekke ve Medine ile karşılaştırıldığı zaman bu beldelerin onlar kadar medenileşemedikleri görülmektedir.

Hicâz bölgesinde başıboş halk arasında eğlenmek için şarkı ve şarkıcıların evlerinin meşhur olduğunu belirtmiştik. Irak bölgesi içinde benzer bir durum söz konusudur. Basra’da Mibred, Kûfe’de Kunnes panayırları bu bölgenin eğlence hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. Halk bu panayırlara kendi kabilelerinin şairleri ve hatipleriyle katılıp onların karşı kabile şairini nasıl alt edeceğini merakla takip etmiştir. İslam dinince

      

12 Şevùî Ôayf, Târîñu’l-Edebiyyi’l-‘Arabî el-Aóru’l-İslâmî, Dâru’l-Ma’ârif, Kahire, 2002, s.140-141.   13 Yezid’e başkaldıran Medine halkının isyanını bastırmak için Muslim b. Uùbâ komutasında on iki

bin kişilik Suriyeli askerlerden oluşan ordu 63/683 yılında Harre denilen yerde Medine halkı ile savaşmıştır. Suriye ordusu, Medinelileri büyük bir yenilgiye uğratmış ve ardından şehre girerek Medine’yi yağmalamıştır. Geniş bilgi çin bkz. Mustafa Fayda vd. , Doğuştan Günümüze Büyük İslam

Tarihi, Çağ Yay., Konya, 1994, II, 329. 

14 Bahriye Üçok, Emevîler-Abbâsîler, Ankara, 1983, s.41.   15 İbrahim Sarıçam, İrfan Aycan, age., s.125.  

16 el-Muberred, Ebu’l-‘Abbâs Muhammed b. Yezîd, el-Kâmil fi’l-Luğa ve’l-Edeb, thk. Muhammed

(20)

yasaklanan asabiyetçilik anlayışı, bölge halkının genelinin bedevi kimliklerini korumaları sebebiyle bu panayırlarda hamasetle savunulmuştur. Hatta çölde meskûn bedeviler dahi bu panayırları izlemek için özellikle şehre gelmişlerdir. 17

Yapılan birçok fetih sonucu Araplar; Rum, Fars, Türk ve Berberîler gibi farklı din ve ırka mensup halklarla bir arada yaşamaya başlamışlardır. Bu birliktelik sosyal hayatı da etkilemiştir. Özellikle giyim kuşam alanında sıradan Arap kıyafeti dışında pek çok yeni giyim şekli ortaya çıkmıştır. 18

Halkın kılık kıyafeti, sosyal durum, yaşanılan coğrafi çevre, maddi imkânlar ve iklim şartlarına göre değişiklik göstermiştir. Emevîler genellikle beyaz rengi tercih etmekle beraber çok desenli pamuk, saf ipek ve “haz” denilen ipekli kumaşlar giymiştir. Başlarına giydikleri kısa külah (kalansüve) üzerine umumiyetle sarık sarmış, uçlarını yana bırakmışlardır. Yüksek tabaka, iç çamaşırı yerini tutan izar üzerine sırayla gömlek, cübbe ve bürde (kaftan) giymiştir. Şalvar (silvar) genellikle kadınlar tarafından giyilirken daha sonra erkekler arasında da yaygınlaşmıştır.

Bedeviler ise klasik Arap elbisesi îzar ve kamîs üzerine topuğa kadar inen kaftan onun üzerine de aba giyerlerdi. Kadınların gömleği topuklarına kadar uzanır, renk, desen ve kumaş olarak erkeklerinkinden farklı olurdu. Hanımlar sokağa çıktıklarında bütün bedenlerini örten geniş bir elbise giyerlerdi. Ayrıca “Bornos” denilen başlıklı montlar da kadınlar tarafından giyilen elbiseler arasındaydı.

Bu dönemde başta Şam olmak üzere Mekke, Medine, Basra ve Kûfe gibi İslam dünyasının belli başlı şehirleri canlı birer düşünce ve ilim merkezleri haline gelmiştir. Mekke ve Medine şehirleri dini ilimlerin yanı sıra musiki ve şiir sanatının da merkezi olmuşken Basra ve Kufe şehirleri nahiv ve lugat çalışmalarının merkezi haline gelmiştir.19

Hz. Peygamber ile başlayan ve mescitlerde merkezîleşen eğitim ve öğretim faaliyetlerinin Emevîler zamanında iyice yoğunlaştığı görülmektedir. Büyük camiler kur’an, hadis, fıkıh ve lügat araştırmaları yapılan birer enstitü halini almıştır. Bu dönemde camiler, birçok ilmi hareketin merkezi olmuştur. Bunun en güzel örneği Basra Camii’dir.

      

17 Şevùî Ôayf, age., s.109.   18 İsmail Yiğit, agmd., XI, 100.  

(21)

Bu mescitte kelamcıların oluşturduğu bir halkada kelâmî fikir ve görüşler tartışılırken hemen yanındaki bir başka halka da şiir ve edebiyat konuşmaları yapılırdı.20 Ayrıca dînî

ilimlerin öğretimi için kurulan ders halkaları da ilim talep edenlerle dolup taşardı.

Bu dönemde Emevî sarayı ve âlimlerin evleri de önemli birer ilim müessesesi hüviyetini kazanmıştı. Aynı dönemde okuma yazma öğretilen ve “küttâb” adı verilen ilk mekteplerin sayısı artmıştı. Bu mekteplerde okuma yazmanın yanında temel dinî bilgiler, lügat, nahiv ve aruz ilimleri okutulmuştur. Buralarda yetişen kişiler kabiliyetlerine göre diğer mescitlerde kurulan ders halkalarına devam etmişlerdir.

Emevîler döneminde ilmî hareketin ağırlık merkezini dinî ilimler ve bu ilimlerle yakından ilgili İslâm tarihi ilmi oluşturmuştur. Yine bu dönemde hadis, tefsir, kıraat gibi alanlarda büyük çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca tıp ve kimya gibi önceki milletlerden alınan ilimlerde tercüme faaliyeti bu dönemde başlamıştır. Ñâlid b. Yezîd b. Muâviye21 gibi

bazı kişiler bu tercüme faaliyetini başlatıp bizzat bu ilimlerle meşgul olmuşlardır. 22

Emevîler döneminde meydana gelen siyasi çekişmeler ve mezhep kavgaları edebî alanı müspet yönde etkileyerek Arap edebiyatının gelişmesine katkıda blunmuştur. Her mezhep kendi siyasi ideolojisini savunmak için diğer mezheplerle uzun uzun münazaralar düzenlemiştir. Kelam ve fıkıh alanında yoğunlaşan bu münazaralara şair ve hatiplerin de iştirak ettikleri ve kendi görüşlerini dile getirdikleri görülmektedir. 23

Emeviler döneminde de her iyi nesrin başlangıcı olan gayrı manzum ifadeye saygı duymak Arapların başlıca faziletlerinden olmuştur. Onlar bu hususta diğer bütün milletlerin önüne geçmişlerdir. Şairin yanında hatiplere de çok büyük değer vermişler ve hatiplerin sahip oldukları yeteneklerinin insanüstü bir özellik olduğunu düşünmüşlerdir. Nesir istidadı o derece müstakil ve şiir söyleme kabiliyetinden bağımsız görülmüştür ki,

      

20 Hasan İbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, trc. İsmail Yiğit, Sadrettin Gümüş,

Kayıhan Yay., İstanbul, 1985, s. 225.  

21 İslam toplumunda ilk tercüme hareketini başlatan ve kimya ilminin öncülerinden sayılan Emevî

emiridir. İkinci Emevî halifesi Yezîd b. Muâviye’nin oğludur. Kardeşi II. Muâviye kendisini halife tayin edemeden öldüğü için hilafeti Emevîlerin Mervâni koluna kaptırmıştır. Kaynaklarda onun çok zeki, yiğit, cömert ve dindar bir kişi olduğu haber verilmektedir. (bkz. Muhammed Abdülkadir Hıreysi, “Halid b. Yezid b. Muaviye”, DİA, XV, İstanbul, 1998, 292. ) 

22 İsmail Yiğit, agmd., XI, 101.  

(22)

bir şairin mektuplarında ve hutbelerinde gösterdiği başarı da ayrı bir hayret uyandırmıştır.24

Emevîler zamanında hitabet ve şiir de siyasî ve dinî ihtilâflardan önemli ölçüde etkilenmiş, her grup kendi fikirlerini hamasetle savunan ateşli hatipler yetiştirmiştir. Emevîler'in meşhur valilerinden Ziyâd b. Ebîh, Ðaccâc b. Yûsuf es-Seùafî ile Temim

kabilesi önderlerinden hilmi ile meşhur Ahnef b. Ùays25 bu hatiplere örnek olarak

gösterilebilir. Dinî eğitim alanında vaaz ve kıssa sahasındaki hitâbetiyle şöhret

kazananların başında ise büyük âlim Hasan-ı Basrî gelmektedir. 26 Ayrıca Ñâlid b.

Óafvân’ın hutbe ve sözleri incelendiğinde de bu dönem hitabetinin ne kadar geliştiği gözlemlenebilmektedir.

Emevîler zamanında şiirde de ciddi gelişmeler olmuş, yeni yeni şiir türleri ortaya çıkmıştır. Nitekim Irak bölgesinde el-Ferezdaù27, Cerîr28 ve el-Añõal29 üçlüsü gibi

meşhur şairlerin çok kullandığı Nekâız türü buna bir örnektir. 30 Ñâlid b. Óafvân bazen

bu şairlerle aynı meclislerde bulunmuş, hatta halife Süleyman b. Hişam, Ñalid’e söz konusu şairler hakkında ne düşündüğünü sormuştur. Bu hadise, Ñâlid b. Óafvân’ın dönemin otoritesi sayılan bu şairler hakkında görüş bildirecek kadar iyi bir edebî bilgi ve

      

24 Adam Mez, İslam Rönesansı, trc. Salih Şaban, İnsan Yay., İstanbul, 2000, s. 157.  

25 Temim kabilesinin büyüklerindendir. Fetihleri, cesareti, ilmi, hitabeti ve darb-ı mesel haline

gelecek kadar yumuşak huylu olmasıyla meşhurdur. Kabilesinin İslam’ı kabul etmesine vesile olduğu söylenir. Ancak Hz. Peygamber’le şahsen görüşemediği için tabiinden kabul edilir. (bkz. ez-Zirikli, age., I, 286; Ahmet Önkal, “Ahnef b. Kays”, DİA, İstanbul, 1989, II, 174. ) 

26 İsmail Yiğit, agmd., XI, 101.  

27 Temim kabilesinden olup asıl adı Ebû Firas Hemmâm b. Ğâlib’tir. Basra yakınlarında varlıklı,

kültürlü ve zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Yüzü ve alt dudağı somuna benzediği için kendisine el-Ferazdak lakabı verilmiş ve bu lakapla meşhur olmuştur. Emevîler döneminin üç büyük hiciv şairidendir. Eğlenceye ve içkiye düşkünlüğü ile bilinip, dini vecibelere ilgisiz bir kişiliğe sahiptir. (bkz. Ali Şakir Ergin, “Ferazdak”, DİA, İstanbul, 1995, XII, 373. ) 

28 Adı Cerir. b. Atıyye olup Temim kabilesinin meşhur şairlerindendir. Emeviler döneminde

yaşamıştır. İffetli bir kimsedir. En çok aşk şiiri okuyanlarındandır. Aynı zamanda eski Arap şiir geleneğini devam ettiren üç büyük hiciv şairinden birisidir. Diğer iki şair ise Ahtal ve el-Ferezdak’tır. (bkz. ez-Ziriklî, age., II, 219; Zülfikar Tüccar, “Cerir. b. Atıyye”, DİA, İstanbul, 1993, VII, 412. ) 

29 Asıl adı Ebû Mâlik Gıyâs b. Gavs b. es-Salt el-Ahtal (92/710) dır. Emevî devri hıristiyan Arap

şairlerindendir. Arabistan'ın tanınmış hıristiyan kabilelerinden Benî Tağlib'in Cüşem b. Bekir koluna mensuptur. Açık saçık şiirlerle herkes hakkında çekinmeden çok sert hicivler söylediği için yine Tağlib kabilesine mensup müslüman şairlerden birisi ona: “Sen boş boğaz ve sefihin (ahtal) tekisin” diye hitap etmiş ve bundan dolayı el-Añõal lakabıyla şöhret bulmuştur. (bkz. Azmi Yüksel, “Añõal”, DİA, İstanbul,1989, II, 186. ) 

(23)

donanıma sahip olduğunu göstermektedir. 31

Emevîler dönemi her ne kadar birçok siyasi buhranın yaşandığı bir dönem olsa da bu dönemde ilim, sanat, mimari gibi birçok alanda önemli kültürel gelişmeler yaşanmıştır. Ñâlid b. Óafvân’ın hutbe, güzel söz ve haberlerini tetkik etmeden önce Emevîler dönemi Arap nesri hakkında da bazı bilgiler vermenin çalışamaya yararlı olacağı düşüncesindeyiz.

1.3. Emevîler Dönemi Arap Nesrinin Durumu ve Nesir Çeşitleri

Emevîler dönemi için gelişmiş bir edebi kültüründen ve sanatsal nesirden bahsetmek mümkündür. Özellikle Kuran, Hz. Peygamberin hadisleri, Cahiliye dönemi şiir ve edebiyatı, vaaz ve kıssa meclisleri, fesahat ve belagat sahibi kişilerce yapılan edebi meclislerde icra edilen edebi söyleşi ve münazaralar Emevîler döneminde sanatsal nesir için ilham kaynağı olmuştur. 32

Cahiliye Arap nesrinin bazı özellikleri bir takım değişikliklere uğrayarak Emevîler döneminde kullanılan İslami dönem nesrini de etkilemiştir. Bunlar: Dil bilgisi hatasından (laðinden) arî olması, veciz olması, kelimelerin kullanılış tarzı, müteradif kelimelerin çok kullanılması, yabancı kelimelerin az olması, dilde sadelik olması ve sözlerin kısa olmasıdır.33

Edebi nesrin oluşumu yolundaki büyük hamlelerin önemli bir kısmı bu devrinde geçekleşmiştir. Arapların geçmişten getirdikleri hikâye ve hitabe gibi nesir çeşitlerini

Emevîler döneminde daha da geliştirdikleri görülmektedir.34 Emevîler döneminde

edebiyat ve edebiyatçılara oldukça önem verilmiştir.35

Bir edebiyatın gelişim ve değişiminde farklı kültürlerin etkisi kaçınılmazdır. İslam’ın geniş bir coğrafyaya yayılmasıyla birlikte farklı etnik gruplarla karşılaşan Müslümanlar, karşılıklı olarak birbirlerinden etkilenmişlerdir. Özellikle İran halkıyla olan

      

31 Yâ‘ùûõ, age., XI, 35.  

32 Ömer Rızâ Keððâle, el-Edebu’l-‘Arabî fi’l-Cahiliyye ve’l-İslâm, el-Matba‘atu’t-Te‘âvuniyye, Dımeşk,

1972, s.181.  

33 Keððâle, age., s.170.  

34 Bkz. Nihat M. Çetin, “Arap”, DİA, III, 291.   35 Keððâle, age., s.14.  

(24)

münasebetler neticesinde köklü bir geçmişe sahip Fars kültürünün Emevî edebiyatını etkilediği görülmektedir. 36

Kuran’ın yabancı Müslümanlar tarafından doğru anlaşılması için yapılan bazı çalışmalar, hadislerin derlenmesi ve rivayet kültürünün yaygınlaşması gibi gelişmeler, bu dönem Arap edebiyatı ve nesrinin gelişimine katkı sağlayan etmenler arasındadır. Özellikle Peygamber (sas.)’in hitabet geleneği devam ettirilmiş ve etkisi günümüze kadar devam eden bir nesir anlayışı ortaya çıkmıştır.

Siyasî ve sosyal hayatta ciddi bir kargaşanın hâkim olduğu Emevîler döneminde doğal olarak edebiyat da bu atmosferden etkilenmiştir. Nitekim siyasi oluşumlara paralel olarak bu dönemde üç bölgede üç farklı edebi akım oluşmuştur. Bunlar: Hicaz, Irak ve Şam ekolleridir.

Her bir ekolün kendine has bazı özellikleri olmakla birlikte Ñâlid b. Óafvân’ın yaşadığı Irak – Basra bölgesinde ortaya çıkan edebi ekolün en belirgin özelliği hem konu hem de üslup bakımından Cahiliye özelliklerini andırmasıdır. Bunun sonucu olarak da işlenen konular daha çok Cahiliye döneminde olduğu gibi ırkçılık ağırlıklı konular olmuştur.37

Emevîler döneminde, Hz. Muhammed(s. a. )’in mirası olan nesir türlerinden hitabetler, önemli birer iletişim vasıtası olan mektuplar, ayrıca antlaşmalar, vasiyetler ve toplumun önde gelen fesahat ve belagat sahibi kişileri tarafından söylenen hikmetli sözler, bu dönem nesrinin en yaygın ve meşhur nesir çeşitleridir. Emevîler devrinde, söz konusu bu nesir türlerinin her bir alanında çok güzel örnekler verildiği görülmektedir.38

İslamiyet öncesi Arap nesrinin en yaygın türü olan hitabet Emevîler devrinde iyice gelişmiş ve yeni yeni hitabet türleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan en meşhuru ise münazara hitabeti olmuştur. Özellikle Hz. Ali ile Muâviye arasındaki ihtilâfın şiddetlenmesiyle başlayan bu hitabet türü Iraklılarla Şamlılar arasında yaygın olarak kullanılmıştır. Yine Emevîler dönemi hitabetine husûmet ve mücadele ruhunun hâkim olduğu görülür. Haricî hitabetinde dinî duygular, güçlü irade ve kararlılık, Şiî hitabetinde ise şikâyet ve

      

36 Bkz. ae., s.15.   37 Keððâle, age., s.17.   38 ae., s.176.  

(25)

duygusallık hâkimdir. 39

Genellikle nesir türü edebi ürünler bırakan Ñâlid b. Óafvân’ın edebi mirasını inceleyip değerlendirmek için Emeviler devri nesri hakkında bazı bilgiler vermeye çalıştık. Ancak Ñâlid b. Óafvân’ın nesirlerini incelerken İslami dönem nesir çeşitleri hakkında bazı bilgiler vermemiz gerekmektedir.

Cahiliye nesrinde ðikem, emïal, veóâyâ, hutbeler, ve Sec‘u’l-Kuððân gibi nesir türleri vardır. İslami dönem Arap nesrinde, Hz. Peygamber’e Kur’an’dan ilk ayetlerin inmesi ile yeni bir dönem başlamıştır.

İslâmî dönem Arap nesrini, başta Peygamberimizin söz, hutbe ve mektupları temsil etmektedir. Bununla birlikte Sec‘u’l-Kuððân hariç cahiliye nesrinde kullanılan nesir çeşitleri, bir takım gelişim ve değişime uğrayarak İslâmî dönem nesrinde varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Sec‘u’l-Kuhhân, içerik itibariyle İslam ile örtüşmediği için İslami dönem Arap nesrinde itibar görmemiştir. Bu dönemim belli başlı nesir çeşitleri: Hikem, veóâyâ, emïal, muðâverât ve ñiõabetdir. Hitabetin de kendi içerisinde pek çok çeşitleri vardır.

Ðıkme (ةمكحلا) kelimesinin çoğuludur. Kelime anlamı olarak sağ görüşlülük, feraset sahibi olma; ilim, hilm; hakka uygun söylenen söz40 gibi anlamlara gelmektedir.

Istılahî olarak ise doğruluğu herkes tarafından kabul edilen, hüküm içeren, akla, deneye, ve tecrübeye dayanan, kısa, açık ve isabetli sözler manasındadır. 41

Cahiliye döneminde Ðakîmler ve onların sözü olan Ðıkme oldukça fazlaydı. Nitekim her bir kabilenin kendilerini övecek ve destekleyecek ðakîmleri vardı. Ðıkemler, veciz ve fasih olmaları, manada derinlik ifade etmeleri ve belli bir gayeye yönelik olmaları sebebiyle belagatte önemli bir yere sahipti. 42

      

39 Hüseyin Elmalı, “Arap Edebiyatı/Cahiliye Dönemi,” DİA, XVIII, 158.  

40 İbn Manøûr, Muhammed b. Mukerrem b. Ali b. Ahmed el-Enóârî el-Afrikî el-Mısrî Cemâleddîn

Ebu el-Faôl, Lisânu’l-‘Arab, Dâru’l-Maâ’rif, Kahire, tsz., II, 367; el-Cevherî, Ebû Naór ‘İsmâil b. Ðammâd, es-Óıðâð Tâcu’l-Luğa ve Óıðâðu’l-‘Arabiyye, thk. Şihâbuddîn Ebû ‘Amr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1998, II, 318; Halil b. Ahmed el-Ferahidî, Kitabu’l-‘Ayn, thk. ‘Abdülhamid Hanarâvî, Dâru’l-Kutubu’l-‘Ilmiyye, 1. baskı, Beyrut, 2003, I, 343. 

41 Keððâle, age., s.172.   42 ae., s.170.  

(26)

Veóâyâ (اياصولا), vaóiyet (ةيصولا) kelimesinin çoğuludur. 43 Kişinin yakın çevresini,

sahip olduğu tecrübelerin sonucu olan hikmet ve irşada yöneltmesi yani bir anlamda nasihat etmesidir.

Vaóiyet, bir hitabet çeşidi olarak kabul edilmekle birlikte aileye, akrabaya ve dostlara özgüdür. Tarz ve konu olarak hitabetle benzemektedir ancak vaóiyet, kişinin ölüm anında veya daha öncesinde evlatlarına ve kavmine yapılan nasihattir. Ñitâbet ise daha genele söylenilen sözlerdir ve kişinin sağlığında yaptığı nasihatlerini kapsar. Daha çok hikem niteliği taşıyan bu sözler, cahiliye dönemi de dâhil olmak üzere Arap toplumu ve kültüründe yaygın olarak kullanılmaktadır. Vaóiyetler, güzellik ve ahenkleriyle dikkat çeken sözlerdir. 44

Emïal لاثما kelimesi, meïel لثملا kelimesinin çoğuludur. Arapça'da mesel, ben-zemek, benzeri olmak mânasındaki لوثملا kökünden türemiş bir sıfat olup "benzeyen" demektir. Mesel ayrıca "sıfat, vasıf, söz, ibret ve kıssa" mânalarına gelir. 45 Istılahi anımı

ise, “Veciz şekilde söylenmiş ve mana doğruğulu olan söz”46 demektir.

Meseller, atalardan gelen ve onların yüzyıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini değişmez kalıp ve klişeleşmiş özlü sözlerle öğüt ve hüküm içerecek biçimde yansıtan, lafzı ve anlamı beğenilerek nesilden nesile aktarılan, çoğunlukla aslî durumuna benzeyen halleri açıklamak ve örneklemek amacıyla kullanılan anonim mahiyetteki özdeyişlerdir. 47

İslâm’ın gelişiyle birlikte içerik bakımından değişen meseller, daha çok insana iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma maksadıyla söylenen sözler halini almıştır.48

Muðâverât (تاروﺎﶈا); konuşmak, karşılıklı konuşmak, mücadele etmek ve tartışmak

      

43 İbn Manøûr, age., VI, 4951; Şevùî Ôayf vd., Mu‘cemu’l-Vasît, Mektebetu’ş-Şurûùu’d-Duelîyye, 4.

baskı, Kahire, 2004, II, 1034.  

44 Keððâle, age., s.170; Ali Özek (derleyen), en-Nuóuóu’l Edebiyye ma‘a Tarîñi’l-‘Arabî Mûcezen,

Özek Yay., İstanbul, 1972, s.74.  

45 İbn Manøûr, age., VI, 4132.   46 Keððâle, age., s. 170.  

47 İsmail Durmuş, “Mesel”, DİA, XXIX, 218.   48 Keððâle, age., s171.  

(27)

anlamına gelen muðâverâ (ةروﺎﶈا) kelimesinin çoğuludur. 49 Arapların hayatı ve cemiyeti

için vazgeçilmez bir unsurudur. Muðâverât, munafera (nefret ettirmeyi) içine aldığı gibi mufâñare (övünmeyi) de içine almaktadır. 50

Kabileler arasında, sayıca üstünlük, servetin çokluğu, şeref ve yüce ahlak sahibi olunmakla övünmek için kullanılan muðâverât, daha ziyade Cahiliye Arap nesrinde kullanılmıştır.

Asabiyetçiliğin günlük hayatta yeniden popülerleştiği Emeviler döneminde bu nesir türünün tekrar kullanılmaya başladığını görmekteyiz. Zira Halid b. Safvana ait haberler içerisinde onun muðâverât tarzı bazı konuşmaları tespit edilmiştir.

Ñiõabet, arapça “ َﺐَﻄَﺧ” fiilinin mastarı olan “ﺔَﺑﺎَﻄَﺧ” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Hutbe kelimesi de bu kökten türemiş olup kelime olarak “konuşmak, söz söylemek, hatîb olmak” gibi anlamlara gelmektedir. 51

Terim olarak hitabet “bir topluluğa bir maksadı anlatmak, bir fikri açıklamak, öğüt vermek, bir görüşü benimsetmek, bir eyleme teşvik etmek gibi amaçlarla yapılan güçlü ve etkileyici konuşma veya güzel konuşma sanatı” manasında kullanılır. Konuşan kişiye

hatîb, yaptığı konuşmaya da hitabe denir. 52 Hutbe kelimesinin sözlük anlamı ise; “bir

topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma” demektir. Câhiliye devri Arap toplumunda çok yaygın olan bu konuşma sanatı, İslâm döneminde de bir yandan sosyal hayatın bir parçası ve edebî sanatların bir türü olarak devam etmiş öte yandan dinî bir muhteva kazanarak bazı ibadetlerin şekil şartı veya tamamlayıcı unsuru olmuştur. 53

Arap edebiyatında hitabetin tarihi şiir kadar eskidir. 54 Cahiliye döneminde şiirin

hitabetten daha önemli bir konumda olduğu, ancak İslâmiyet’in gelişiyle hitabeti, şiiri geçtiği söylenir. 55

      

49 İbn Manøûr, age., II, 1043. 

50 Keððâle, age., s.175 ; Özek, age., s.78.   51 İbn Manøûr, age., II, 1193.  

52 Mahmut Kaya, “Hitabet”, DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 156.   53 Mustafa Baktır, “Hutbe”, DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 425.   54 Hüseyin Elmalı, agmd., DİA, XVI, 158.  

(28)

İslâmî dönemde hitabet, İslâm'ın ilk devirlerinden itibaren çok gelişmiş bir nesir türü haline gelmiş ve birçok hitabet ve belagat ustası yetişmiştir. Bu dönemde hitabetin gelişmesinin en önemli sebebi, Resûl-i Ekrem'in gerçekleştirdiği büyük değişimi savunanlarla muhalifleri arasında çıkan tartışmalarda bu sanata duyulan ihtiyaçtır.

İslâm'ın hızla yayılması ve bunun sonucunda Araplar'ın siyasî ve içtimaî bakımdan gelişmeleri de hitabetin önemini arttırmıştır. Hz. Peygamber'in insanları dine çağırmak ve güven telkin eden kişiliğiyle muhataplarını etkileyip ikna etmek için başvurduğu tek yol hitabet olmuştur. 56

İslami dönem hutbelerinin ilk örnekleri olan Hz. Peygamber'in hutbeleri; putperestliği ve her türlü Câhiliye inancını terketmeye çağrı, bütün insanları zulmetten nura çıkaracak olan İslâm'a davet, İslâm inançlarının güzelliği, insanların dünya ve âhirette mutluluğa erişmelerinin yollan ve cihadın fazileti gibi konuları ihtiva etmektedir. 57

Resûlullah'ın bütün hutbelerini tespit etmeye çalışan İbn Kuteybe bunların çoğunun “el-Hamdulillâh ve bihamdihî” lafzıyla, bazılarının “ûsîkum ibâdellah” cümlesiyle, bir hutbesinin hamd ve senadan sonra "eyyuhe’n-Nâs" sözüyle, bayram hutbelerinin ise tekbirle başladığını kaydetmektedir. 58

Câhiliye devrinde kabile asabiyetine dayanan hitabet türleri ve kâhinlerin putperestlikle ilgili seci‘li konuşmaları İslâm'la birlikte ortadan kalkmıştır. Hz. Ebû Bekir döneminde meydana gelen irtidad olayları, Hz. Osman devrindeki dahilî karışıklıklar ve Hz. Ali zamanındaki iç savaşlar dolayısıyla irat edilmiş çok sayıda hutbe Müslümanlar arasında hitabetin gelişmesine yardımcı olmuştur. 59

Bu dönemin hitabetinde kendine has bazı gelenekler teşekkül etmiştir. Meselâ bütün hutbelere Allah'a hamd ile başlanır, hamd ile başlamayan hutbeye “betrâ” (noksan, güdük) denilir, hutbelerin Kur'ân-ı Kerîm'den âyetler ve Hz. Peygamber’e salât ve selâmla

      

56 Mahmut Kaya, agmd., s. 157.   57 Mahmut Kaya, agmd., s. 160.   58 İbn Ùuteybe, Uyûnu’l-Añbâr, II, 251.   59 Mahmut Kaya, agmd., s. 160.  

(29)

süslenmesi istenir, böyle olmayan hutbelere de “şevhâ” (çirkin, yakışıksız) adı verilir. 60

İslami dönem hatipleri, konuşmalarında Kur'an üslûbunu taklit etmeye çalışmışlardır. Hutbelerde konuya uygun âyetler iktibas edilmiş, bazen da hutbenin tamamı çeşitli âyetlerden oluşmuştur.

Hitabet genellikle şekline ve konularına göre olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Şekil bakımından hitabetin pek çok türleri vardır. Konularına göre ise cihada teşvik gayesiyle yapılan konuşmalar, nikâh konuşmaları, tören konuşmaları, dinî ve siyasî hutbeler, münazaralar, vasiyetler gibi çeşitleri vardır. Esasında nazım dışında kalan her şey bir hitabet şeklidir denilebilir.

Söz konusu hitabet çeşitlerinin hepsini ele almak yerine Ñâlid b. Óafvân’ın hutbelerini ilgilendiren hitabet çeşitleri üzerinde durmak daha uygun olacaktır.

Nikâh Konuşmaları: Arap tarihinde oldukça eski bir geçmişi olan bu hitabet türü İslâm’dan sonra da devam etmiştir. Ancak bu dönemde hatipler artık soy soplarını övmek yerine dinî ve ahlâkî meziyetlerini dile getirmişlerdir. 61

Tören konuşmaları: Hz. Peygamber’in ve halifelerin huzuruna gelen heyetlerin hatipleri tarafından yapılan konuşmalarda genellikle ihtida, bağlılık, tebrik, taziye gibi ko-nular üzerinde durulmuştur. 62

Münazaralar: Müslümanların hilâfet konusundaki ihtilâfları, özellikle Hz. Ali döneminden itibaren bu tür hitabetin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunların en önemlileri, Hakem olayıyla İlgili olarak Hz. Ali ve İbn ‘Abbâs’ın Hâricîlerle yaptıkları tartışmalardır. Kaynaklarda bu türün çeşitli örneklerine rastlanmaktadır.63

Dinî hutbeler: İslâmî dönemde en çok gelişen hitabet türü dinî hitabet olmuştur. Başta Hz. Peygamber olmak üzere Ñulefâ-i Râşidîn, valiler ve diğer ileri gelen saðâbîlerin

      

60 İbn ‘Abdi Rabbih, Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed el-Endulûsî, el-‘Iùdu’l-Ferîd, thk. Mufîd

Muhammed Gamîha, Dâru’l-Kutubu’l-‘Ilmiyye, Beyrut, 1983, III, 222.  

61 el-Câðız, age., I, 117.  

62 Ahmet Zeki Saffet, Cemheratu Ñuõâbi’l-‘Arab, Kahire, 1962, I, 368-445.   63 Ahmet Zeki Saffet, age., I, 401-415.  

(30)

bütün konuşmaları genellikle dinî amaçlıdır.64

Nesir çeşitleri hakkında verilen bu bilgilerden ardından Ñâlid b. Óafvân’ın hayatı ve edebi kişiliğinin inceleneceği bölüme geçebiliriz.

      

(31)

BİRİNCİ BÖLÜM

ÑÂLİD B. ÓAFVÂN’NIN HAYATI

         

(32)

1. Dünyaya Gelişi ve Yetişmesi

Ñâlid b. Óafvân’ın hayatına yer veren kaynaklarda doğum yeri ve tarihi hakkında net bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Ancak İbn Ùuteybe Abbasi devletinin kurucusu Ebu’l-Abbas es-Seffâh ile çağdaş olacak kadar yaşadığını haber vermektedir.65

Ebû Fudeyk el-Haricî’ye mağlup olarak Basra’ya dönen Umeyye b. Useyd’i karşılayanlar arasında Hâlid b. Safvân'ın da yer aldığı rivayet edilmektedir. Hatta Ñâlid, Umeyye b. Useyd’e selam vermiş, onu methetmiş ve sağ olduğu için Allah'a hamd etmiştir.66 Hicri 72 yılında meydana gelen bu hadise esnasında Ñâlid’in yirmili yaşlarda

olması muhtemeldir.67 Zira Ñâlid’in vefat yılı bazı kaynaklarda hicrî 135 olarak

geçmektedir.68 Bu durumda onun, hicrî 50’li yıllarda doğduğu tahmin edilmekte ve seksen

küsur sene gibi uzun bir ömür sürdüğü ortaya çıkmaktadır.

Yûnus Ahmet es-Sâmerrâî, 99 yılında halife olan Ömer b. ‛Abdulazîz’in Ñâlid b. Óafvân’dan, kendisine vaaz etmesini istediği zamanlarda Ñâlid’in elli yaşlarında olması muhtemeldir diyerek bu yaşların bir insan için vaaz edebilecek olgunluğa eriştiği yaşlar olduğunu belirtir ve onun doğum tarihinin h.50 olduğu rivayetlerini isabetli bulur. 69

Zengin bir aileden gelen Ñâlid, Basra’da doğmuş ve babasının himayesinde yine bu şehirde büyümüştür. Kaynaklarda onun bu şehirde vefat ettiği de belirtilmektedir.

Ñâlid b. Óafvân, babasının gözetiminde yetişmiştir. Ona babasından azımsanmayacak meblağda bir miras kaldığı da rivayet edilmektedir. İbn-i Ùuteybe, Ñâlid’e babasından kalan bu mirasın, yüz yirmi bin dirhem civarında olduğunu belirtir. 70

Kaynaklarda Ñâlid b. Óafvân’ın ailesiyle ilgili müstakil bir bilgiye rastlamamakta ve onların isimleri de bilinmemektedir. Ancak ona ait bazı sözlerinden bir karısı71, oğlu72,

      

65 İbn Ùûteybe, el-Ma‘ârif, s. 405.  

66 Hicri 72. yılı olaylarındandır. Ayrıntılı bilgi için bkz. et-Õaberî, age., VI, 174; et-Tevðîdî, age., II,

838.  

67 Yûnûs Aðmed es-Sâmerrâî, Ñuõabu Ñâlid b. Óafvân et-Temîmî ve Aùvâluhû ve Añbâruhû,

Dâru’ş-Şu‘ûn, 1. baskı, Beyrut, 1990, s. 6-7; Ñâlid b. Óafvân et-Temîmî Ðayâtuhû, Aùvâluhû ve Eş‘âruhû, 1. baskı, Dâru’n-Niôâl, Bağdat, 1991, s.10.  

68 Yâ‘ùûõ el-Ðamevî, Şiðâbuddîn Yâkût b. Abdillah, Mu’cemu’l-Udebâ, Dâru’l-Fikr, 3. baskı, Beyrut,

1980, XI, 24. 

69 es-Sâmerrâî, age., s.11.   70 İbn Ùûteybe, el-Ma‘ârif, s .405-406.  

(33)

kızları73, kardeşi ve erkek yeğeni74 olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar Ziriklî onun

Basra’da doğup hiç evlenmediğini75 belirtse de Ñâlid b. Óafvân’la ilgili pek çok bilginin

yer aldığı başta Câðız’ın eserleri olmak üzere çoğu kaynakta onun bir ailesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ez-Zirikli’nin ‘Alam’ında geçen bilginin doğruluğu şüpheli gözükmektedir.

2. Nesebi ve Kabilesi

İsmi Ñâlid b. Óafvân(135), künyesi ise Ebû Safvân et-Temîmî Minkarî, el-Ehtemî, el-Basrî’dir. Dedelerinden Ehtem’e nisbetle İbnü’l-Ehtem diye de anılır. Soyunun Sahabî Amr b. Ehtem’e buradan da Temîm kabilesine kadar dayandığı rivayet edilir. Hâlid'in nesebi tam olarak şöyledir: Ñâlid b. Óafvân b. Abdullah b. Amr b. Ehtem b. Sümeyye b. Sinan b. Ñâlid b. Minùar b. Ubeyd b. Temîm.76

Câðız, el-Beyân adlı eserinde Temim oğulları hatiplerini zikrederken Ñâlid’in ataları hakkında bazı bilgiler vermektedir. Onun büyük dedelerinden Amr b. Ehtem’in güzel çehreli bir insan olduğu, kendisine Mukhâl (sürmeli) lakabı verildiği ve yaşadığı zamanın en iyi hatiplerinden biri olduğunu söyler.77

Yine iyi bir hatip olan dedesi Abdullah b. Amr’ın makam sahibi bir kimse olup heyet elçiliği görevi yaptığına değinir. Ñâlid’in babası Óafvân b. Abdullah’ın da hatip ve reis olduğunu belirtir. 78 Kaynaklardan edindiğimiz bu bilgilere göre alaşılıyor ki Ñâlid’in

hatipliği ona atalarından tevarüs etmiştir.

Ñâlid b. Óafvân’ın mensup olduğu Temim kabilesi belagatte ustalıklarıyla meşhur bir kabiledir. Temim oğulları soy olarak Mudar kabilesine dayanmaktadır.

      

71 el-Câðız, age., I, 340.  

72 İbn ‘Abdi Rabbih, age., III, 29.  

73 İbn Ùûteybe, el-Ma‘ârif, 404; Uyûnu’l-Añbâr, IV, 127.  

74 et-Tevhidi, age., III, 128; Ebu’l-Kâsım Cârullah Maðmud b. Ömer b. Muðammed ez-Zemañşerî,

Rabîu’l-Ebrâr ve’n-Nusûsu’l-Añbâr, thk. ‘Abdulemîr Ali Mihennâ, Müessesetu’l-‘Alemi li’l-Matbûat,

Beyrut, 1992, II, 279.  

75 ez-Ziriklî, age., II, 297.  

76 Yâ‘ùûõ, age., XI, 35; İbnu’l-‘Adîm, es-Sâhibu’l-Kemâleddin Ömer b. Ahmed b. Ebû Cerâde,

Buğyetu’õ-Õalep fî Õârîñi Ðaleb, thk. Suheyl Zukkâr, Beyrut, Dâru’l-Fikir, tsz., VII, 3044.  

77 el-Câðız, age., I, 355.   78 el-Câðız, age., I, 356.  

(34)

Temimlilerin belagat ve fesahatteki şöhretinin sebebi bu alanda meşhur pek çok şahsın Temimli oluşudur. Meşhur hatiplerden Ahnef b. Kays’ ile Cerir ve Ferezdak gibi önemli şairler hep bu kabiledendir.

Temimlilerin ne zaman Müslüman oldukları hususunda kaynaklarda net bir bilgi yoktur. Temimin ileri gelenleri bir heyetle 624 yılında Medine’ye gelmişler, Hz. Muhammed (s. a. ) ile görüşmüşler ve bu ziyaret esnasında bazı hatalar yapmışlardır. Ðucûrât suresi 2, 3 ve 4. ayetlerin bu sebeple nazil olduğuna dair pek çok kaynakta rivayetler vardır.79

Göçebe olarak yaşayan Temimliler, savaşçı bir kavimdir. İslam’a girdikten sonra da bu özelliklerini muhafaza etmişlerdir. Temimliler, Emevîler döneminde pek çok isyanda yer almışlar, Harici isyanlarının en tutucu ve sadık taraftarları olmuşlar ve son olarak da Abbasi devletini kurmaya çalışan davetçilerin yanında yer almışlardır.80

3. Şahsiyeti

Ñâlid b. Óafvân’ın fiziki özelliklerine dair kaynaklarda yer alan rivayetlere göre o, dış görünüşü itibariyle güzel bir insan olmamakla birlikte çirkin de değildir. Biçimli bir siması olmakla birlikte beyaz sayılmayacak kadar esmer tenli, orta boylu ve siyah saçlı olduğu haber verilmektedir.81

Yine kaynaklarda Ñâlid’in annesinin Hasnâ’ denilecek kadar güzel olduğu belirtilmektedir. Bu hususla ilgili şöyle bir rivayet vardır. Anlatıldığına göre bir gün bir şahıs belki de hicvetme niyetiyle Ñâlid’e: Ey Ebû Óafvân senin baban çirkin ama halim(yumuşak tabiatlı) bir kimseydi; annen ise güzel bir kadın (hasna’) idi ama ahmaktı, sen de ise ebeveyninin (anne-babanın) en kötü tarafları birleşmiş (toplanmış)” der. 82

      

79 et-Õaberî, Tefsîri Õaberî, trc. Hasan Karakaya, Kerim Aytekin, Hisar Yay., İstanbul, 1996, VII,

210. 

80 Della Vida, “Temim”, İA, MEB, İstanbul, 1979, XII, 152-153.  

81 es-Sâmerrâî, Ñâlid b. Óafvân et-Temîmî Ðayâtuhû, Aùvâluhû ve Eş‘âruhû, s.16-17.  

82 Ðusrî, Ebû İshak İbrâhim b. Ali b. Temîm el-Ùayrevânî, Zehru’l-Âdâb ve Semerü'l-Elbâb, thk. Zeki

(35)

Kendisine yakışıklı diyerek iltifat eden hanımı ile arasında geçtiği rivayet edilen şu diyalog Ñâlid’in de kendisini pek güzel bulmadığını ve gerçekçi bulmadığı bir iltifatı dahi kabul etmeyecek kadar realist bir mizaca sahip olduğunu göstermektedir.

ْﺖﻟﺎﻘﻓ

ﻪﻟ

ﻪُﺗأﺮﻣا

:

ﻚﱠﻧإ

ٌﻞﻴﻤﳉ

ﺎﻳ

ﺎﺑا

اﻮﻔﺻ

ن

.

لﺎﻗو

":

ﻒﻴﻛو

ﲔﻟﻮﻘﺗ

اﺬﻫ

ﺎﻣو

ﱠﰲ

ُدﻮﻤﻋ

،لﺎﻤﳉا

ﻻو

ﻩُؤادر

ﻻو

ُﻪﺴُﻧْﺮُـﺑ

83

ﻞﻴﻘﻓ

ﻪﻟ

:

ﺎﻣ

دﻮﻤﻋ

؟لﺎﻤﳉا

لﺎﻘﻓ

:

،ﻞﻳﻮﻄﻟا

ُﺖﺴﻟو

، ٍﻞﻳﻮﻄﺑ

ﻩُؤادرو

،ءﺎﻀﻴﺒﻟا

ُﺖﺴﻟو

،َﺾﻴْﺑﺄﺑ

ﻪﺴﻧﺮﺑ

ءادﻮﺳ

،ﺮﻌﱠﺸﻟا

ﺎﻧأو

،ُﻂَْﴰَأ

ْﻦﻜﻟو

ﱄﻮﻗ

:

ﻚﱠﻧإ

ﺢﻴﻠﳌ

ﻒﻳﺮﻇ

.

84

Karısı ona dedi ki: “Ebû Safvan sen gerçekten yakışıklı bir insansın” dedi. O da “Nasıl olur? Bende ne güzelliğin direği; ne ridası, ne de takkesi var” dedi. Ona: “Güzelliğin direği de nedir?” dendi. “Uzunluktur, ben uzun değilim. Elbisesi beyazlıktır, bense beyaz değilim. Takkesi siyahlıktır, ben ise saçına ak düşmüş bir adamım. Ama “Hoş ve nüktedansın” desen olur. ” dedi.

Ñâlid b. Óafvân seksen beş yıl gibi uzun bir ömür sürmüştür.85 Yaşı ilerledikçe

Halit’in saçları ağarmıştır, hatta el-Câðız’ın belirttiğine göre saçları dökülüp kel kalmıştır.86

Ömrünün sonlarına doğru ise gözlerini yitirerek âmâ olmuştur.87

Ñâlid’in şahsiyeti hakkında rivayet edilen haberlerden onun, kanaât sahibi, züht ve takvâ ehli bir kimse olduğu anlaşılmaktadır. Halit’in şu sözü buna güzel bir örnektir.

"

ﱡﺖﺑ

ﱵﻠﻴﻟ

ﺎﻬﱠﻠﻛ

، ﱠﲎﲤأ

ُﺖﺒﺴﻛ

َﺮﺤﺒﻟا

َﺮﻀﺧﻷا

ﺐﻫﱠﺬﻟﺎﺑ

،ِﺮﲪﻷا

اذﺈﻓ

ىﺬﻟا

ﲎﻴﻔﻜﻳ

ﻦﻣ

ﻚﻟذ

،نﺎَﻔِﻴﻏَر

،نازْﻮَﻜﻟاو

ناﺮْﻤِﻄﻟاو

" .

88        83 ﻪﻨﻣ ُﻪُﺳْأَر ٍبْﻮﺛ ﱡﻞﻛ : ُﺲُﻧْﺮُـﺒﻟا ٌقِﺰَﺘْﻠُﳌا

ِﻪِﺑ bkz. İbn Manzur, Lisanu’l-Arap, IV, 270; Bornoz: Arapça kökenli isimdir. 1. Banyodan çıkarken kurulanmak için kullanılan önden açık, havludan yapılmış giyecek. 2. Kuzey Afrikada Berberilerin giydikleri başlıklı, geniş, kısa kollu üstlük. bkz. Türk Dil Kurumu,

Türkçe Sözlük, 10. baskı, Ankara: TDK yay., 2009, s.300.  

84 el-Câðız, age., I, 340.  

85 Halid hakkında müstakil bir kitap yazan es-Samerrâî, meşhur tabakatçılardan Cahız, İbn Kuteybe

ve Yakut’un esrelerinden alıntı yaparak Halid’in Muammerînden (uzun ömürlülerden) sayılacak kadar çok yaşadığını belirtir. Bkz. es- Samerrâî, Hutabu Ñâlid b. Óafvân, s.10.  

86 el-Câðız, age., I, 340.  

87 İbn Ñalliùân, Ebû Abbas Şemseddîn Ahmed b. Muhammed b. Ebû Bekir,Vefeyâtu’l-‘Ayân, thk.

(36)

“gecemin tamamını temenniyle geçirdim. Kırmızı altın karşılığında yeşil denizi kazandım, bir de baktım ki ondan(temenni ettiğim onca nimetten) bana yeten (sadece) iki ekmek, iki bardak (su) ve iki eski elbisedir.”

Oğluna yaptığı şu vasiyetinden anlaşıldığına göre Ñâlid dindar ve kanaatkâr bir kişiliğe sahiptir.

"

ﺎﻳ

ﱠﲏﺑ

ﻚﻴِﺻوُأ

،ﲔﺘﻨﺜﻟﺎﺑ

ﻦﻟ

لاﺰ

ٍﲑﲞ

ﺎﻣ

َﺖﻜﺴﲤ

ﺎﻤ

:

ﻚﳘرد

،ﻚﺷﺎﻌﳌ

ﻚﻨﻳدو

كدﺎﻌﻣ

.

"

89

“ Yavrucuğum, sana iki şey vasiyet ediyorum. O ikisiyle tutunduğun şeylerin hayrı hiçbir zaman yok olmayacaktır. Bunlar: Geçimin için dirhemin ve ahiretin için dinindir.”

Ñâlid b. Óafvân, başına bir zarar gelme ihtimaline rağmen bir halifeye dahi vaaz-ü nasihat etmekten geri durmayacak kadar cesur, dindar ve sorumluluk sahibi bir kimsedir.

Ömer b. Abdulazîz’e yaptığı şu nasihati buna örnektir.

لﺎﻘﻓ

" :

ﱠنإ

ﷲا

ﱃﺎﻌﺗ

َضﺮﻳ

ًاﺪﺣأ

ْنأ

َنﻮﻜﻳ

،ﻚﻗﻮﻓ

ﻼﻓ

َضﺮﺗ

ْنأ

نﻮﻜﻳ

ٌﺪﺣأ

ﱃوأ

ﺮﻜّﺸﻟﺎﺑ

ﻚْﻨﻣ

" .

90

“Allah hiç kimsenin senin üstünde olmasına razı olmadı. Sen de hiç kimsenin senden daha çok şükreden biri olmasına razı olma. ”

Bir başka defasında da Ñâlid b. Óafvân, ziyaretine gittiği Halife Hişâm b. Abdülmelik’e Allahın nimetlerini ve Ona şükretmesi gerektiğini ince bir dille anlatmıştır. Halifenin içinde bulunduğu nimetlerden dolayı makamı ile gururlanmasını tenkit etmiş ve hisse alması için de kendinden önce yaşayan büyük bir kralın kıssasını ona anlatmıştır. Dinlediklerinden etkilenen Halife Hişam ağlamış ve sohbet meclisinden ayrılmış, bunun

      

88 el-Câðız, age., III, 164.  

89 İbn ‘Abdi Rabbih, age., III, 29; ez-Zemahşerî, age., IV, 147.   90 Yâùuõ, age., XI, 24.  

(37)

üzerine halifenin veziri Ñâlid’e, halifeye anlattığı bu şeyler sebebiyle kendisine büyük bir zarar dokunabileceğini söylemiştir. 91

Ñâlid b. Óafvân’ın ölçülü bir kişiliği olduğu ve hiçbir şeyde aşırıya gitmeyi sevmediği belirtilmektedir. Ñâlid, insanları överken de yererken dahi ölçülü davranmış ve onları hicvetmekten hoşlanmamıştır. Bir gün Ñâlid’in yanında bir adam, güzel hiciv yapamadığı gerekçesiyle bir şairi eleştirir. Ñâlid ise ona: “ Böyle söyleme, Vallahi bahsettiğin o kişi, hicvetme konusunda beceriksiz olduğu için güzel hicvedemiyor değil. Bilakis o hicivle uğraşmaktan özellikle kaçınıyor ve hicvi terk etmeyi bir şeref ve mürüvvet olarak görüyor, dedi. Ardından da muhtemelen kendisine ait olan şu şiiri okudu.   

ُأﺮﺟأ

ْﻦَﻣ

ُﺖﻳأر

ِﺮْﻬَﻈﺑ

ٍﺐﻴﻏ

ﻰﻠﻋ

ﺐْﻴَﻋ

لﺎﺟﺮﻟا

ﻮﻟوأ

ِبﻮﻴﻌﻟا

.

92

“İnsanların ayıplarının peşine düşüp kayıpların(gizlinin) arkasında (koştuğunu) gördüğüm kimselerin en cesurları, (asıl kendileri) ayıp sahibi olanlardır.”

Ñâlid b. Óafvân hizmetinde bulunan köle ve cariyelerine de iyi muamelede bulunmuş, onların haklarını gözetmiş, isteklerini yerine getirmeye çalışmıştır. Söylendiğine göre mevaliden bir adam, Ñâlid’in hizmetinde bulunan bir cariyesi ile evlenmek istemiş, Ñâlid de adamın isteğini yerine getirerek onların nikâhını dahi kendisi kıymıştır. 93

Ñâlid b. Óafvân dostluğa ve dost kazanmaya önem vermiştir.

"

ُﺰﺠﻋأ

ِسﺎﻨﻟا

ﻦﻣ

ﺮّﺼﻗ

ﺐﻠﻃ

ﻹا

،ناﻮﺧ

ُﺰَﺠْﻋأو

ﻪْﻨﻣ

ﻦﻣ

َﻊّﻴﺿ

ﻦﻣ

َﺮِﻔَﻇ

ﻢﻬﻨﻣ

.

94

“İnsanların en âcizi, arkadaş edinme konusunda hata edendir; Ondan daha acizi ise kazandığı arkadaşı kaybeden kimsedir. ”

      

91 İbn Ùuteybe, Uyûnu’l-Añbâr, VI, 342.   92 Yâùuõ, age., XI, 27.  

93 el-Câðız, age., II, 250.  

94 el-Veşşâ, Ebû Õayyib Muhammed b. Ahmed b. İshak en-Nahvî, Kitâbu’l-Muveşşâ, thk. ‘Abdulemîr

(38)

Ñâlid’in önemli bir özelliği de hatasında ısrarcı olmayıp onu telafi yolunu tercih etmesidir. Rivayet edildiğine göre o, konuşurken bazı dil hataları yapmış ve bu sebeple de eleştirilip kınanmıştır. O, yaptığı dil hataları sebebiyle kınanmasını bir gurur meselesi yapmamış ve olgun bir tavır göstererek bu kusurunu gidermek için mescitteki dil halkasına katılıp irap eğitimi almış ve böylece söz konusu eksiğini yenmiştir. 95

Söylediği şu sözden anlaşıldığı kadarıyla Ñâlid b. Óafvân’ın sıkıntıyı sevmeyen rahat bir kişiliği vardır.

"

ٌﻊﺑرأ

ﻊﻤﻄُﻳ

ﱠﻦﻬﻴﻓ

يﺪﻨﻋ

:

،ُضْﺮَﻘﻟا

،ُضْﺮَﻔﻟاو

،ُضْﺮَﻌﻟاو

ْنأو

َﻰﻌﺳأ

ﻊﻣ

ٍﺪﺣأ

ٍﺔﺟﺎﺣ

.

ﻞﻴﻗو

ﻪﻟ

:

ﺎﻣو

ﻊﻨﺼُﻳ

ﻚﺑ

ﺪﻌﺑ

ﻩﺬﻫ

ﺎﻳ

ﺎﺑا

؟ناﻮﻔﺻ

لﺎﻘﻓ

:

ءﺎﳌا

،ُدرﺎﺒﻟا

ٌﺚﻳﺪﺣو

ىَدﺎﻨُﻳ

ﻩُﺪﻴﻟو

" .

96

“Dört şeyi hiç arzu etmem: Borcu, farzı, arzı ve biriyle ihtiyaç için koşturmayı. Ona peki sen neden hoşlanırsın denildi: O da, soğuk su ve bağlayıcı olmayan söz. ”

Halid b. Safvan evlenmek istediği bir kadına hitaben şöyle der:

"

ﺎﻧأ

ﺪﻟﺎﺧ

ﻦﺑ

،ناﻮﻔﺻ

ُﺐﺴﳊا

ﻰﻠﻋ

ﺎﻣ

ﺪﻗ

،ﻪﻴﺘﻤﻠﻋ

ةﺮﺜﻛو

لﺎﳌا

ﻰﻠﻋ

ﺎﻣ

ﺪﻗ

،ﻚﻐﻠﺑ

ّﰲو

لﺎﺼﺧ

ﺎﻬﻨّﻴﺑﺄﺳ

ﻚﻟ

ﲔﻣﺪْﻘُـﺘﻓ

ّﻲﻠﻋ

وأ

ﲔﻋﺪﺗ

"

ﺖﻟﺎﻗ

:

ﺎﻣ

؟ﻲﻫ

ﱠنإ

ةّﺮﳊا

اذإ

ﺖﻧد

ّﲏﻣ

،ﲏﺘّﻠﻣأ

اذإو

تﺪﻋﺎﺒﺗ

ّﲏﻋ

،ﲏﺘّﻠﻋأ

ﻻو

ﻞﻴﺒﺳ

ﱃإ

ﻲﳘرد

 

،يرﺎﻨﻳدو

تﺄﻳو

ﱠﻲﻠﻋ

ٌﺔﻋﺎﺳ

ﻦﻣ

لﻼﳌا

ﻮﻟ

ّنأ

ﻲﺳأر

يﺪﻳ

ﻪﺗﺬﺒَﻧ

" .

97

“Ben Ñâlid b. Óafvân’ım, nesebimi (asil olduğumu) biliyorsun, malımın çokluğu haberini aldığın kadardır, benim bazı özelliklerim var sana bunları açıklayacağım. Ya beni kabul edersin yahut reddedersin. Kadın ise ona: “Nedir bunlar?” dedi. Ñâlid şöyle cevap verdi: Hür kadın bana yaklaşırsa

      

95 el-Muberred, age., II, 42.   96 İbn Ùuteybe, el-Ma‘ârif, s. 404.   97 İbn Ùuteybe, Uyûnu’l-Añbâr, IV, 14.  

(39)

umut verir, benden uzaklaşırsa beni hasta eder. Dînar ve Dirhemime yol kalmaz. O zaman öyle usanırım(bıkarım) ki, başım elimde olsa koparırım. ”

Aslında Ñâlid b. Óafvân cömert bir kişi olduğuna dair rivayetler de bulunmakla birlikte bazen cimrilik derecesine varan tutumluluk gösterdiği de olmuş ve bu yüzden eleştirilmiştir. Câðız onun adını Buñalâ adlı eserinde dört meşhur cimrilerden biri olarak zikretmiştir. 98 Hakkında gelen pek çok rivayet, Ñâlid’in cimri sayılacak kadar tutumlu bir

yapıya sahip olduğu iddialarını doğrulamaktadır.

و

ﻞﻴﻗ

ﺪﻟﺎﳋ

ﻦﺑ

ناﻮﻔﺻ

" :

ﺎﻣ

َكَﱪﺻأ

ﻰﻠﻋ

اﺬﻫ

بﻮّﺜﻟا

؟َﻖﻠﳋا

لﺎﻗ

"

ﱠبُر

ٍلﻮﻠَْﳑ

عﺎﻄﺘْﺴُﻳ

ﻪُﻗاﺮﻓ

" .

99

Ñâlid b. Óafvân’a dendi ki: “Bu eski elbiseye ne kadar düşkünsün!” O ise: “Belki

sıkıldım, ama nice bıkılan şeyden ayrılmak mümkün olmuyor” dedi.

Bir başka rivayete göre Ñâlid’e niçin infak etmediği sorularak cimriliği eleştirilmiştir.

و

ﻞﻴﻗ

ﺪﻟﺎﳋ

ﻦﺑ

ناﻮﻔﺿ

" :

ﺎﻣ

َﻚَﻟ

،ُﻖﻔْﻨُـﺗﻻ

ﱠنﺈﻓ

ﻚﻟﺎﻣ

؟ﺾﻳِﺮَﻋ

"

لﺎﻗ

":

ﺮﻫﺪﻟا

ُضﺮْﻋأ

؟ﻪﻨﻣ

"

ﻞﻴﻗو

ﻪﻟ

:

ﻚﱠﻧﺄﻛ

ﻞﱠﻣﺄﺗ

ْنأ

َﺶﻴﻌﺗ

َﺮﻫﱠﺪﻟا

؟ُﻪﱠﻠﻛ

لﺎﻗ

":

ﻻو

ُفﺎﺧأ

ْنأ

تﻮﻣأ

ﻪﻟﱠوأ

" .

100

“Servetin bol ve geniş olduğu halde niçin infak etmiyorsun?” dendi. “Zaman daha geniştir. ”

dedi. “Sanki bütün zamanlar boyu yaşamayı mı umuyorsun?” dendi. O da “Ama pek yakında

öleceğimi de sanmıyorum” dedi.

Bir dilenciyle arasında geçen şu hadise de Onun gerçekten çok tutumlu bir kişi olduğunu göstermektedir. Rivayet edildiğine göre bir dilenci Ñâlid’in kapısına gelir. Ñâlid b. Safvan dilenciye bir dirhem verir. Dilenci kendisine verilen bu sadakayı az bulur. Bunun üzerine Ñâlid b. Safvan dilenciye şöyle söyler:

      

98 el-Câðız, Buñâlâ, s.150.  

99 İbn ‘Abdi Rabbih, age., III, 210.  

100 İbn-i Kuteybe, Uyûnu’l-Añbar, II, 33; İbn ‘Abdi Rabbih, age., VI, 197. Burada ise

(40)

“Ahmak (adam)! Bir dirhem on dirhemin onda biridir. On dirhem ise yüz dirhemin onda biridir. Yüz dirhem ise bin dirhemin onda biridir. Bin dirhem ise on bin dirhemin onda biridir. Görüyor musun bir dirhem nasıl da bir Müslüman’ın diyet bedeli olacak kadar yükseldi (arttı). ” 101

Yer verdiğimiz bu rivayetler dışında da onun cimriliğinin anlatıldığı pek çok vardır. Anlaşılan o ki Ñâlid, cimri olmakla birlikte dürüst, dindar, yardımsever, dost canlısı, insanlarla iyi iletişim kurabilen, yumuşak huylu, cesur, doğru sözlü bir kişiliğe sahiptir.

4. Edebî Kişiliği:

Ñâlid b. Óafvân (135) Arapların fasih ve beliğ hatiplerinden biridir. 102 O, geçmiş

milletlerin hâdiselerini ve fitne dönemi olaylarını nakletmesi, halifelerin haberlerini anlatması, hikmet dolu sözler söylemesi, bunun yanında beliğ ve fasih hutbeler irat etmesi ile meşhur olmuştur. Kendisinden Şebîb b. Şeybe ve Yûnus b. Habîb gibi şahsiyetler rivayette bulunmuştur.103

Ñâlid b. Óafvân, sahip olduğu üstün belagat ve hitabet gücü sayesinde sanatlı nesirde, secilerle örülü taklidi imkânsız veciz ve nükteli sözler söylemiş ve bunlar nesilden nesile aktarılmıştır. Câðız el-Beyan adlı eserinde Ñâlid b. Óafvân’ın ve onun amcaoğlu Şebîb b. Şeybe’nin sözlerinin halk arasında çok yaygın olduğuna ve halkın hafızasında fazlaca yer tuttuğuna işaret eder.104

Ñâlid b. Óafvân’a ait rivayetler pek çok kaynakta yer almakla birlikte onun bizzat kaleme aldığı yazılı bir eseri yoktur. Ñâlid b. Óafvân’a dair bağımsız monografik eserlerin yazıldığı İbn Nedim’in Fihrist meşhur kitabında bildirilmektedir. Bunlardan birisi Ebu’l-Hasan el-Medâinî tarafından Kitâbu Ñâlid b. Óafvân adlı kitap ile diğeri de Abdulazîz b. Yahya el-Culûdî tarafından kaleme alınan Kitâbu Añbâri Hâlid b. Safvân isimli eserdir.105

Çağdaş araştırmacılardan Yûnus Ahmet es-Samarrâî de aynı zamanda tez konumuz olan

Ñuõabu Ñâlid b. Óafvân et-Temîmî ve Aùvâluhû ve Añbâruhû, adlı müstakil bir eser yazmıştır.

      

101 el-Câðız, Buðalâ, s.150.  

102 İbn Nedîm, Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’ùub İshâk b. Muhammed b. İshâk en-Nedîm,

el-Fihrist, Matbâ‘atu’r-Rahmâniyye, Mısır, 1348, s.181.  

103 İbnu’l-‛Adîm, age., Vll, s.3064; Ziriklî, age., II, 297.   104 el-Câðız, el-Beyân, I, 317-318.  

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

1953 DNA’nın yapısının belirlenmesi ile modern genetik araştırmaların başlanması 1973 Bakteriyel genlerin genetik mühendisliği teknikleri ile kullanılmaya başlanması

Görüp -neredeyse açık seçik- okuduğumu saymıyor, daha başka bir şey bul- manın peşinde, her anladığımı “bu olmayabilir’’ düşüncesiyle bir kâğıt gibi

Elde edilen sonuç Dursun ve İştar’ın ( 2014) iş aile çatışmasının yaşam doyumunu önemli ölçüde etkilediği; Özkul’un (2014) iş-aile çatışmasının yaşam

 Çiçek gönderilecek kişi ya da sunulacak kişinin erkek ya da hanım olması resmi ya da sosyal statüsü çiçek

• Konuya destek sağlayacak, konu ile ilgili devlet uygulamalarına ait web sayfası ve sosyal medya araçlarına bağlantı kurulmalı.. • Konu kapsamında öncülük eden

1975 Kıbrıs Harekâtı’nı takip eden yıllarda ve 12 Eylül 1980’den sonra, Tür­ kiye’nin Avrupa’dan kopmamasını ve de­ mokrasiden uzaklaşmamasını sağlamak İçin

1- Does the concentration (20, 40, 60, 80 and 100 μM ) of a hydrosol type Alumina 20- 50 nm particle sized colloidal mixture affect the scattering ratio of straight green laser