• Sonuç bulunamadı

Yavuz Bahadıroğlu'nun tarihi romanları ve romancılığı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yavuz Bahadıroğlu'nun tarihi romanları ve romancılığı"

Copied!
210
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YÜKSEKLøSANS TEZø

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ

ROMANLARI VE ROMANCILIöI

øREM TEMUR

TEZ DANIùMANI

YRD. DOÇ. DR. ÖZCAN AYGÜN

(2)

ÖNSÖZ

Edebiyat, oldukça geniş ve engin bir okyanustur. Yeni Türk Edebiyatı, bu okyanusun içindeki dalgalardan bir tanesidir. Bu okyanustan faydalanmak, onu özümsemek ancak onun içine girmekle mümkün olacaktır. Edebiyat, yüzyıllar boyunca toplumun duygu, düşünce, hayallerini yansıtan bir ayna olmuştur. İnsanlar, tarih boyunca edebiyatla ilgilenmişler, ona başvurmuşlardır. Zira edebiyat, aynı zamanda insanların ruhlarına da hitap eden bir özelliğe sahiptir. Toplumların kültürü edebiyata yansır. Yeni Türk Edebiyatı, Batılılaşmayla birlikte özellikle Tanzimat Dönemi’nden itibaren iyice belirginleşmeye başlamış, devam eden zaman süreci içerisinde Türk Edebiyatındaki yerini almıştır.

Konularını tarihte yaşamış kahramanlarla, onları kuşatan gerçek veya hayâlî kişilerin hayat ve maceralarından alan roman olarak tarif edebileceğimiz tarihî roman, oldukça ilgi gören bir türdür. Bu bağlamda Yavuz Bahadıroğlu’nun Tarihî Romanları ve Romancılığı adlı çalışmamızın geçmişte meydana gelen ve bugün ders alınması gereken olayları aydınlatacağı ve değeri zaman içerisinde bilinmeyen bazı tarihî kişilikleri gün ışığına çıkaracağı kanaatindeyiz . Konu seçimi aşamasında alternatiflerimiz çoğunlukla tarihî roman türüne aitti. Hangi roman türünü incelersek inceleyelim diğer roman türleri hakkında da derinlikli bir araştırma yapmamız gerekliydi. Saygıdeğer danışmanım Yrd. Doç. Dr. Özcan AYGÜN’ün bana önerisine kadar hiç aklımda olmayan; ancak araştırmaya başladıkça içime fazlasıyla sinen bir konu seçmiş oldum.

Çalışmamızın konu seçiminden sonraki aşamasında genel planı ve bu plana uygun alt başlıkları belirlemeye çalıştık. Nihayetinde çalışmamızın üç ana bölümden oluşmasının uygun olacağı kanaatine vardık. Neticede Ön Söz, Giriş, 1. Bölüm, 2. Bölüm, 3. Bölüm, Sonuç, Kaynakça olmak üzere çalışmamızın planını oluşturmuş olduk. Belirlediğimiz plan gereği takip edilecek yöntemler arasında

(3)

tarama, derleme, kronolojik / zamandizinsel metin çözümleme ve karşılaştırma yöntemleri yer almaktadır.

Belirlediğimiz ana başlıklardan birincisi Yavuz Bahadıroğlu’nun hayatını içermektedir. Aile, öğrenim ve edebiyat hayatının anlatıldığı bu bölümde bunların yanı sıra Yavuz Bahadıroğlu’nun hayatında önemli yer tutmuş edebiyat kavramlarının ilişkisi ve yazar açısından değerlendirilmesi yer almaktadır. Ayrıca bu bölümde Yavuz Bahadıroğlu’na dair verilen bilgiler, daha sağlam olacağı düşüncesiyle kendisiyle yaptığım röportaja dayandırılmaktadır.

“İkinci Bölüm”de Yavuz Bahadıroğlu’nun araştırmalarda en çok ön plana çıkarılmış olan romancılığı ele alınır. Romanlarının tematik açıdan gruplandırılması ve tahlil edilmesinin yanı sıra tarihî romanın gelişimi ve bu gelişim içinde Yavuz Bahadıroğlu’nun yeri de ikinci bölümün konularını oluşturmaktadır.

Çalışmaya başladığımda, bir yanda tarihî olayların soğuk ve mecburi bir ilgi diğer yanımda ise dört yıl severek okuduğum edebiyatın sıcak ve çekici yüzü vardı. Nihayetinde çok zaman geçmeden edebiyata olan sevgim, Yavuz Bahadıroğlu’nun gerçekten okunmaya değer eserleri ve bana olan yardımlarıyla tarihe olan önyargım kırılmış oldu. Pek çok bilgiyle ilk kez karşılaşmak bizi araştırmaya sürüklediği gibi bu araştırmaları kendi bilgi birikimimizle birleştirmek de bize üretme hazzı yaşattı. Umarım bu çalışmamız, konusuyla ilgili olarak yapılacak araştırmalara geçerli bir biçimde kaynaklık eder ve daha nice insana üretme hazzı yaşatır.

Araştırmalarım boyunca benden deneyimlerini ve yol göstericiliğini esirgemeyen Muhterem Hocam Sn. Prof. Dr. Recep DUYMAZ’a, çalışmamın başlangıcından bitimine kadar kaygılarımı benimle yaşayan ve bir danışmandan daha fazla özverili yaklaşımıyla bana destek olan Sn. Yrd. Doç. Dr. Özcan

(4)

AYGÜN’e, bugünlere gelmemde emeği geçen diğer hocalarıma, aileme ve tezimin yazım aşamasında yardımcı olan kardeşlerim Iraz ve Sinem TEMUR’a teşekkürlerimi sunarım.

İrem TEMUR

Edirne 2009

(5)

Tezin Adı : Yavuz Bahadıroğlu’nun Tarihî Romanları ve Romancılığı Yazar : İrem TEMUR

ÖZET

Yavuz Bahadıroğlu’nun Tarihî Romanları ve Romancılığı konulu araştırmamızın amacı, Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden biri olmasına karşın gerek hayatı gerekse romanları üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmayan Yavuz Bahadıroğlu’nu ve eserlerini geniş bir perspektifle inceleyerek ortaya çıkarmaktır.

Yavuz Bahadıroğlu, edebiyatımız alanında daha çok tarihî roman türünde eser vermiştir. Romanlarını oluştururken sık sık tarihî kaynaklardan alıntılar yapmıştır. Bununla beraber romanlarındaki kahramanların şiirlerine yer vererek anlatımını hareketlendirmiştir.

Tarihî kaynaklara, kahramanlara ve o dönemin sosyal hayatına ışık tutan çalışmaların incelenmesiyle gerek o dönemlerde yaşanmış olan olayları gerekse de günümüze benzerliklerin ortaya konması, edebiyatımızda yeni yaklaşımlar ortaya çıkaracağı ve araştırmalara yol göstereceği kanaatindeyiz.

(6)

Name of Thesis: Novels and Authorship of Yavuz Bahadıroğlu

Prepared by : İrem TEMUR

ABSTRACT

The aim of this study, which is on the historical novels and authorship of Yavuz Bahadıroğlu, is to examine Yavuz Bahadır’s works with a broad perspective; although he was one of the most important personalities in Turkish Literature, neither his life nor his novels were examined with a comprehensive study.

Yavuz Bahadıroğlu has mostly historical novels in our literature. He usually quoted from historical resources while writing his novels. Hovewer, he animated his expressions including the poems of the protagonists in his novels.

We believe that reviewing of the studies that shed light on historical resources, protagonists and social life of the period, he will reveal both the events in that period and the similarities to today, uncover new approaches in our literature and guide the studies.

Key Words: Historical Novel, Social Events, Historical Protagonists.

(7)

KISALTMALAR

Bkz. Bakınız

(8)

ABSTRACT……….. V KISALTMALAR……….. VI GøRøù……….1 BÖLÜM I………...3 PROBLEM……… 3 AMAÇ………... 4 ÖNEM………... 4 SAYILTILAR……… 4 SINIRLILIKLAR……….. 5 TANIMLAR ………... 5 BÖLÜM II………. 6 YÖNTEM………...6 ARAùTIRMA MODELø………6 EVREN VE ÖRNEKLEM……….6 VERøLERøN TOPLANMASI………7 BøRøNCø BÖLÜM ……….7

YAVUZ BAHADIROöLU'NUN HAYATI………7

EDEBÎ HAYATI………...8

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN øNCELEDøöøMøZ ESERLERø………....9

øKøNCø BÖLÜM………9

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ ROMANLARININ øNCELENMESø....9

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ ROMANLARINDA VAK’A/ OLAY ÖRGÜSÜ………..……….10

TARøHÎ ROMANLARDA VE YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ ROMANLARINDA ùAHIS KADROSU………..………79

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ ROMANLARINDA ZAMAN…...…....135

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ ROMANLARINDA MEKÂN……...…168

YAVUZ BAHADIROöLU’NUN TARøHÎ ROMANLARINDA DøL VE ÜSLÛP...186

SONUÇ………..210

(9)

GøRøù

Yavuz Bahadıro÷lu’nun Tarihî Romanları ve Romancılı÷ı adlı çalıúmamız üç ana baúlıktan oluúmakta ve üç baúlıkta Yavuz Bahadıro÷lu’nu tüm yönleriyle edebiyat dünyamıza tanıtmayı amaçlamaktadır.

Konularını tarihte yaúamıú kahramanlarla, onları kuúatan gerçek veya hayâlî kiúilerin hayat ve maceralarından alan roman olarak tarif edebilece÷imiz tarihî roman, oldukça ilgi gören bir türdür. Bu gün epey gündemde olan bu roman türü üzerinde paneller düzenlenmekte, konferanslar verilmekte, açık oturumlar yapılmaktadır.

Tarihini bilmek her milletin hakkıdır. Bunu tarihçiler yeteri kadar güzel bir dille yansıtamıyorlarsa, avam, havas herkesin anlayıúına uygun bir üslup ve albeni ile takdim edemiyorlarsa bu iúin romancıya düútü÷ü bir gerçektir. Zaten tarihi roman gerçe÷i böyle bir ihtiyaçtan tezahür etmiútir.

Tarihî romanın kayna÷ı müúahhas misalleri göz önünde bulundurulursa romanda oldu÷u gibi yine Batı’dır. Bizde nasıl Âmâk-ı Hayal gibi bazı eserler romana örnek gösterilirse, tarihî romanın mayasını taúıyan Dede Korkut Hikayeleri, Destanlar, Gazâvatnâmeler de (Hz. Ali, Hz. Hamza, Battal Gazi’nin kahramanlıkları) bu konuda kök ve tohum olarak ele alınır. Bu tam doyurucu olmamakla birlikte gerçeklikten de uzak de÷ildir. øúlenmemiú cevherler kuyumcu dükkanında sergilenemedi÷i, küpe, bilezik, gerdanlık misâli süs eúyası olma payesini kazanamadı÷ı gibi bu tarz tarihî öz ve kaynaklar da gün yüzüne çıkmadı÷ı, edebî bir dille daha büyük kitlelere hacimli eserler ile tanıtılmadı÷ı için, roman olma hakkını da kazanamamıúlardır..

(10)

Bizde Tarihî romanın ilk örne÷i Namık Kemal’in Cezmi’ sidir. Ahmet Mithat Efendi de Hasan Mellah, Yeniçeriler vs. geniú zaman konulu romanlar yazmıútır. Halikarnas Balıkçısı’nın Turgut Reis’i, Tarık Bu÷ra’nın Osmancık ve Küçük A÷ası, Necati Sepetçio÷lu’nun, Kilit, Anahtar vs romanlarıdır. Emine Iúınsu’nun Ak Topraklar’ı, Sevinç Çokum’un Bizim Diyar, Hilâl Görününce, A÷ustos Baúa÷ı isimli eserleri bu konuda göz ardı edilemeyecek güzel örneklerdir. Bununla birlikte Ahmet Refik, M. Turhan Tan, Feridun Fazıl Tülbentçi; O÷uz Özdeú, Murat Serto÷lu, A. Ziya Kozano÷lu ve Tarihimizin muhtelif devirlerini ele alan ve elliden fazla romana imza atan Yavuz Bahadıro÷lu’nun bu konudaki nefis eserleri asla göz ardı edilmemelidir.

Yavuz Bahadıro÷lu üzerine daha önce çalıúma yapılmaması bizim çalıúmamızı istedi÷imiz gibi úekillendirmemize sebep olmuútur. Araútırmalarımıza ilk önce Yavuz Bahadıro÷lu’nun eserlerine ulaúarak baúladık. Bu eserlere do÷rudan ulaúmakta bir sıkıntı yaúamadık. Böylece baúlıca malzememizi Yavuz Bahadıro÷lu’nun kendi eserlerine dayandırdık. Bunların yanı sıra onun üzerine yazılanlar, tarihî romanların incelenmesini konu alan kuramsal eserler ve yazarımızın bizzat kendisinin verdi÷i bilgiler çalıúmamızı sa÷lam temellere oturtmamızda bize yardımcı oldu. Ayrıca úunu da belirtmeliyiz ki yazarımız de÷iúik türlerde eser vermiú bir isimdir. Çocuk romanlarından, biyografi ve antolojiye kadar de÷iúik türlerde yazılmıú eserleri bulunmaktadır. Ayrıca yaptı÷ı bazı biyografik çalıúmalar, özellikle tarihi kahramanlarını oluúturmasına yardımcı olmuútur. Bu yüzden eserlerini belli bir bütünlük içinde okumamızı sa÷lamıútır. Eserlerin aralarındaki geçiúlere ve iliúkilere dikkat etmek suretiyle uygulamaya çalıútı÷ımız karúılaútırma yöntemi de bizi oldukça sa÷lam sonuçlara ulaútırmıútır.

ùimdi çalıúmamızın plânına uygun olarak I. Bölüm’e geçelim ve Yavuz Bahadıro÷lu’nun hayatı ile ilgili bilgiler verelim. Ardından tarihî romanlar

(11)

hakkında bilgiler verdikten sonra Yavuz Bahadıro÷lu’nun eserlerinin metin taraması bölümüne geçelim.

BÖLÜM I

Problem :

ønsanlık tarihine kabataslak bilgilerle bakıldı÷ında bu tarihin oluúmasında, iyi ya da kötü anlamda özellik kazanmasında oldukça etkili olan bir unsur “Edebiyat”tır. Kimi zaman toplumları düze çıkaran kimi zaman da talan eden bu, insan ruhunun ezelî fırtınası, tarihin her dönemine tanıklık etmiútir. Her sanat dalı gibi edebiyat da evrenseldir; ancak evrendeki di÷er bir kavram da millet olmaktır. Pek çok nedenle birbirinden ayrılan insanlar, bu ayrılıkta kendi kültürlerini inúâ etmiúler ve bu kültürleri de millileútirdikleri edebiyatlarıyla beslemiúlerdir. Tarih, bu milli ruhun içinde taúınan ama di÷er milletlerle de dengeli iliúkiler sürdürmeyi gerekli kılan bir kavramdır. Millet olma olgusu içinde karúımıza çıkan bu iki kavramın iliúkisi, tarih boyunca çok farklı görünümler arz etmektedir.

Edebiyat ve tarih kavramları pek çok yönden birbirlerini etkilerler. Tarihî olayların ve karakterlerin eserlere dahil edilmesi sonucu tarihî romanın oluúum sürecinde geniú bir araútırma yapmaya sebep olur. Oluúturulan eserlerle topluma ıúık tutan yazarlarımız arasında yer alan Yavuz Bahadıro÷lu özellikle Tarihî roman türünde eser vererek tarihimizde yeteri kadar aydınlatılmamıú karakterlere dikkat çekmeye çalıúmıútır. Çocuk romanlarıyla toplumumuzun de÷er yargılarını canlandırarak yeni yetiúen nesillere aktarmayı baúarmıútır. Bütün bu yönlerinden dolayı yazarımızın pek çok romanı, Millî E÷itim Bakanlı÷ı tarafından okullarda ö÷rencilere tavsiye edilmektedir. øúte bizim de çalıúmamızın problem aúamasında

(12)

ele aldı÷ımız konu, Yavuz Bahadıro÷lu’nun henüz incelenmeyen tarihî romanlarını inceleyerek; birbirine sıkı sıkıya ba÷lı olan edebiyat ve tarih kavramlarının etkileúimlerinden ortaya çıkmıú romanları hak etti÷i yere koymaktır.

Amaç :

“Yavuz Bahadıro÷lu’nun Tarihî Romanları ve Romancılı÷ı”nı çalıúma konumuz olarak belirlememizdeki öncelikli amaç, Türk edebiyatının önemli úahsiyetlerinden biri olmasına karúın gerek hayatı gerekse romanları üzerine kapsamlı bir çalıúma yapılmayan Yavuz Bahadıro÷lu’nu ve eserlerini geniú bir perspektifle inceleyerek ortaya çıkarmaktır.

Önem :

Tarihin de÷iúik dönemlerinde Türk Edebiyatı’nın yönünü tayin eden ekoller orta çıkmıútır. Bu ekoller dönemin anlayıúıyla bazen paralellik göstermiú bazen de hiç uyuúmamıútır; ancak bunların yazarların eserlerine nasıl etki etti÷i her bakımdan önemli bir konudur ve incelenmesi bizce lüzumludur.

Sayıtlılar :

1. Tarihi romanlar Türk Edebiyatının her döneminde önemli bir yere sahiptir ve pek çok yazar tarafından da ele alınıp iúlenmiútir.

2. Yavuz Bahadıro÷lu da tarihi romanlar yazarak edebiyat sahnesinde kendini sıkça göstermiú úahsiyetlerden biridir.

(13)

3. Yavuz Bahadıro÷lu’nun tarihi romanlarının incelenmesi Türk Kültürü, Edebiyatı ve Tarihi açısından somut verilere ulaúmamızı sa÷layacaktır.

Sınırlılıklar :

Çalıúmanın yüksek lisans tezi olması ve düúünülen çalıúma planı göz önünde bulundurularak gerekli sınırlamalara gidilerek hedeflenen amaca ulaúmak esas alınmıútır.

Tanımlar :

Roman: ønsan veya toplumu konu edinen, gerçek veya hayalî kiúiler etrafında geçen olaylar dizisinin nesirle anlatıldı÷ı uzun eser, büyük hikâye. (Misalli Büyük Türkçe sözlük cilt. 3- ølhan Ayverdi)

Roman: Genellikle insanların baúından geçen, insan iliúkilerini ve durumlarını, toplumsal olay ve olguları gerçe÷e uygun bir biçimde ya da kurmaca bir yapı içinde ve geniú oylumlu olarak anlatan bir yazınsal türdür. ( Türkiye Türkçesinin En Büyük Sözlü÷ü-Ali Püsküllüo÷lu)

Roman: ønsan veya çevrenin karakterini, göreneklerini incelen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebi tür. (Türkçe Sözlük- TDK Yayınları)

(14)

BÖLÜM II

YÖNTEM

Araútırma Modeli :

Çalıúmamız, kaynak tarama, derleme; metin tahlili, fiúleme; kronolojik / zamandizinsel gibi sahamızla ilgili araútırma yöntemlerine dayalıdır.

Evren ve Örneklem :

Çalıúmamızın evreni, Türk’lerin Orta Asya’dan baúlayarak Anadolu’ya gelmeleriyle devam eden yüzyılları kapsamaktadır. Bu yüzyıllar içerisindeki tarihî olaylar ve kiúiler, inceleme konumuz olan Yavuz Bahadıro÷lu’nun eserlerine etkilerini ele almaktır.

Yaptı÷ımız ön araútırma sonucunda örnek teúkil edebilecek eserler: Finn R.P. : (2003): Türk Romanı, østanbul, Agorakitaplı÷ı

Çetiúli, ø.: (2004): Metin Tahlillerine Giriú I, Ankara, Akça÷ Yayınları.

Gö÷ebakan, T.: (2004): Tarihsel Roman Üzerine, Ankara, Akça÷ Yayınları.

Tekin, M.: (2004): Roman Sanatı 1 (romanın unsurları), østanbul, Ötüken Yayınevi.

(15)

Verilerin Toplanması :

Yavuz Bahadıro÷lu ile ilgili kaynaklardan öncelikle kendisine ait olan kitaplar tespit edilerek incelenecektir. Sonrasında araútırmamızın genel planı do÷rultusunda ilgili kaynaklara ulaúılacaktır.

BÖLÜM III

1.1. YAVUZ BAHADIROöLU'NUN HAYATI

1945 yılında Rize'nin Pazar ilçesinin, Hisarlı köyünde do÷du. Asıl adı Niyazi Birinci'dir.1971 yılında baúladı÷ı gazetecilik mesle÷inin, her kademesinde çalıútı. Muhabirlik, araútırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlı÷ı, gazete - dergi ve úirket yöneticisi olarak görev yaptı. Muhabirlik yaparken, çocuklara yönelik eserler yazmaya baúladı. Yüzlerce çocuk romanı ve hikayesi yayımlandı. Takma isimler kullanarak (ùeref Baysal, Veysel Akpınar), köúe yazarlı÷ı yaptı. Asıl tanınması "Yavuz Bahadıro÷lu" ismiyle yazdı÷ı eserleriyle oldu. Osmanlı Devleti'nin çeúitli dönemlerini kaleme aldı. Roman, çocuk kitapları, hikaye, araútırma, oyunlar, filme alınmıú senaryoları olan yazar; yurt içinde ve yurt dıúında çeúitli konularda binlerce konferans verdi. Çeúitli kurum ve kuruluúlar tarafından ödüllendirildi. Kültür Bakanlı÷ı tarafından iki kitabı yayınlanan yazar, halen Moral FM radyosunda günlük yorumlar yapmaktadır. Bir günlük gazetede, köúe yazarlı÷ı görevine devam eden Bahadıro÷lu; evli ve üç çocuk babasıdır.

(16)

1.2. EDEBø HAYATI

Onun edebiyat denizine girmesi çok küçük yaúlardan itibaren olmuútur. Henüz ilkokul sıralarındayken duvar gazetesi çıkarmaya baúlar. Yazdı÷ı gazetede dönemin sosyal olaylarına eleútirel bakması sonucu okul müdürü tarafından engellenmesine neden olur. Buna ra÷men asla edebiyattan ve gazetecilikten vazgeçmez. Yavuz Bahadıro÷lu ile 15 09 2008 tarihinde yaptı÷ımız röportajda edebiyata ilgisini úu úekilde anlatır. “ølkokuldan eve dönerken bir çöp tenekesi kenarında Victor Hugo'nun Sefiller romanına ait birkaç sayfa buldum. O dönemlerde de her buldu÷um úeyi okuma alıúkanlı÷ımdan dolayı, kenarlara saçılmıú olan sayfalar, hemen dikkatimi çekti ve okumaya baúladım. Fakat elimde birkaç sayfa metin vardı ve ben daha fazlasını okumak istiyordum. Bu sebepten dolayı kasabamızdaki tek kitapçıya giderek elimdeki sayfaları gösterdim ve kitabın tamamını bana vermesini istedi. Ancak kitapçı, bu kitabın bana göre olmadı÷ını; istersem Monte Cristo Kontu'nu verebilece÷ini söyledi. Fakat ben, ısrarcı davrandım. O sırada kitapçıda bulunan ve daha sonra ortaokul yıllarımda benim Türkçe ö÷retmenim olan Ahmed Bey ile tanıútım. Ahmed Bey, kitabı kendisinin getirece÷ini söyleyerek beni bu ısrarcı tutumumdan dolayı tebrik etti. Daha sonra ertesi gün buluúmak üzere ayrıldık. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde kitapçıya gidince Ahmed Bey'in beni bekledi÷ini gördüm. Kitabı alır almaz kısa sürede okudum. Ardından da dünya klasiklerini okumakla devam ettim.” yazarımızın anlattıklarından hareketle çok küçük yaútan itibaren Türk ve dünya klasiklerini okudu÷unu ve bunların kiúili÷inin geliúmesinde ne kadar faydalı oldu÷unu söyleyebiliriz.

Bahadıro÷lu, ilerleyen zamanlarda bir süre gazetecilikten ayrı kalır. Ancak bu onun edebiyatı bıraktı÷ı anlamına gelmez. Bu dönemlerde ileride meydana getirece÷i eserlerinin hazırlık aúamasını yapar. Daha sonra tekrar gazetecilili÷e döner ve bir süre sonra da eserlerini teker teker çıkarır.

(17)

Yaptı÷ımız röportajda úu anda üzerinde çalıútı÷ı pek çok romanı oldu÷unu ve bunların basımını en yakın zamanda yapaca÷ını belirtir. Romanların hazırlık aúamasında Bo÷aziçi Üniversitesi Tarih Bölümü ö÷rencileriyle çalıútı÷ını belirtir.

1.3. YAVUZ BAHADIROöLU’NUN øNCELEDøöøMøZ

ESERLERø

1. Merhaba Sö÷üt, Nesil Yayınları, østanbul, 1991 2. Turgut Alp, Nesil Yayınları, østanbul, 1991

3. Dördüncü Murad I, Nesil Yayınları, østanbul, 1992 4. Dördüncü Murad m II, Nesil Yayınları, østanbul, 1992 5. Sahipsiz Saltanat, Nesil Yayınları, østanbul, 1994 6. Cem Sultan, Nesil Yayınları, østanbul, 1995 7. Cem Sultan II, Nesil Yayınları, østanbul, 1995 8. Çakabey, Nesil Yayınları, østanbul, 1996 9. Binatlı, Nesil Yayınları, østanbul, 1996

10. Topal Kasırga, Nesil Yayınları, østanbul, 1996 11. ùehzade Selim, Nesil Yayınları, østanbul, 1997 12. Selâhaddin Eyyûbi, Nesil Yayınları, østanbul, 1997 13. Mısır'a Do÷ru, Nesil Yayınları, østanbul, 2000 14. Cengaver, Nesil Yayınları, østanbul, 2001 15. Mavi Yıldız, Nesil Yayınları, østanbul, 2001 16. ùirpençe, Nesil Yayınları, østanbul, 2006 17. A÷alar Saltanatı, østanbul, 2008

1.4.

YAVUZ

BAHADIROöLU‘NUN

TARøHø

(18)

1.4.1. Yavuz Bahadıro÷lu’nun Tarihi Romanlarında

Vak’a/ Olay Örgüsü

Roman sanatı temel karakteri itibariyle anlatıcı ile anlatılana dayanır. Anlatıcı, romanın vazgeçilmez elemanı olmasına ra÷men bir araç konumundadır. Hikaye: Vak’anın biçimlendirdi÷i serüvendir. Vak’a ise sözlük anlamı itibariyle olup geçen úey demektir. Bu durumda vak’a, romanın vazgeçilmez unsurudur.

Bu tanımları tarihi roman açısından ele alınca söze Walter Scott ile baúlamak gerekir. tarihi romanlarla ilgilenen yazınbilimcilerin hemen hepsi, Scott’un tarihi romanların ilk eserlerini verdi÷i konusunda birleúiyor. Bu nedenle tarihi romanda kurmacanın nasıl kullanıldı÷ı sorusunun yanıtına Scott ile baúlamak gerekir.

Walter Scott, romanlarında ilk kez bilinen bir tarihsel gerçekli÷e, ana dokusunu de÷iútirmeden, kurmaca bir öykü monte etmeyi denemiútir. Onun bu denemesi, kuúkusuz tarihi roman açısından bir çı÷ırdır. Scott, kurmacanın tarihsel roman içinde nasıl kullanılması gerekti÷ini kendisinden sonra gelen yazarlara úu úekilde sunar. Birincisi, gerçek bir tarihsel olay içerisine kurmaca bir öykü monte edilir. økincisi, yine bilinen bir tarihsel gerçeklik üzerinde kurulmasına ra÷men bütünüyle kurmaca bir figür ve onun etrafında olup biten olayların anlatıldı÷ı tiptir.

Söze Tekeli ile devam etmek gerekti÷i kanaatindeyiz. Anlatı, tarih yazıcılarına öteden beri hep çekici gelmiútir. Tekeli, bunun nedenini anlatı biçiminin ikna edicili÷i oldu÷unu söyler. bu nedenle olsa erek daha 17. yüzyıla kadar tarih yazıcılı÷ı yazınla iç içe bir olgu olarak görülüyor. Anlatının tarih yazıcılı÷ına bilimsel anlamda girmesi ise 19. yüzyılda Ranke ile girer. Ranke, tarihi iç tutarlı÷ı olan bir anlatı olarak kabul ediyordu. Tarihte etkili olan güçleri soyut terimlerle tanımlama olana÷ı yoktur. Bundan dolayı tarih olaylar üzerinde

(19)

durmalıdır. Bunları anlamlı bir biçimde sunmanın yolu da anlatıdır. Zihinsel söylem içerisinde anlatı biçimini seçen bir tarihçi, kendisine ulaúan belgeler içerisinde keúfedilmeyi bekleyen bir öykünün yattı÷ını düúünmektedir. Bu do÷rultuda tarihçinin kendi kendisine yükledi÷i görev, iúte söz konusu bu öyküyü belgelerin ve bilgilerin arasından çekip çıkarmaktadır.

Tarihi romanların vak’a /olay örgüsü de di÷er roman türlerinin hepsinde oldu÷u gibi öykü, anlatıcı ve bakıú açısı, kiúiler/kahramanlar, zaman ve mekân göz önüne alınarak incelenebilir. Bugüne kadar, bir çok araútırmacı tarafından tarihi romanların olay örgüsü üzerine yo÷unlaúan de÷iúik çalıúmalar yapılmıútır. Hâlâ da yapılmaktadır. Gelecekte de yapılaca÷ı úüphesizdir. Günümüze kadar elde edilen bilgiler, bu bilgiler üzerinde yo÷unlaúan inceleme ve araútırmalar, beraberinde popüler romanlarla ilgili birtakım tespitleri de getirmiútir.

Tarihi romanlarda görülen öykü ve olay örgüsü, karakterlerin kiúilik özellikleriyle de ba÷lantılı olarak karúımıza çıkar. Genellikle kiúiler iyi veya kötü úeklinde tek taraflı sunulurlar. Dolayısıyla olay örgüsü karmaúıklıktan kurtarılır. Bu roman çeúidinde kiúilik özellikleri olay örgüsünü de etkiler. Kahramanlara ait duygular, hırslar ön plana alınır. Aúk, vicdan azabı, intikam, kaybetmenin getirdi÷i acı ve kıskançlık gibi insano÷luna has duygular, popüler romanlarda fazlasıyla öne çıkarılır. Duygular üzerine kuruluú, olay örgülerinin temelini de belirler. Fakat olay örgüsü, inandırıcılık ve gerçekçilik gibi niteliklerden uzaklaúır. Öykü ve macera anlatmaya son derece meyilli olan popüler romancılar, romanın içine birden fazla kiúinin öyküsünü ve çok sayıda macerasını da yerleútirebilirler. Bir anıyı ya da gerçek bir olayı anlatırken öyküleme tekni÷ine bu romanlarda fazlaca baúvurulur. Öykü ve macerada gözlenen sayı fazlalı÷ı, romandaki zaman unsuruna da yansır. Uzun bir zaman dilimi ile karúılaúılır. Öykü ve macera sayısındaki fazlalık sebebiyle popüler romanlardaki öykü (vak’a/olay) zamanları hayli uzundur. Öykü zamanını senelerle ifade etmek gerekebilir. Öyküleri anlatılan kiúi ya da kiúiler genellikle tek yönlü sunuldu÷u için romanın sonu, okur tarafından önceden sezilebilme imkanını beraberinde getirir. Romanlar,

(20)

ço÷unlukla mutlu son ile biter. Öykülerde kliúelerle, fantastik unsurlarla (cinler, periler, büyücüler, ola÷anüstü güçlere sahip kiúiler ve yaratıklar gibi) karúılaúmak da mümkündür. Olay örgüleri, bazen okuru yanıltacak úekilde seyredebilir.

1.4.2

.

Merhaba Sö÷üt Romanında Vak’a/Olay Örgüsü

Merhaba Sö÷üt romanı, Gündüz Alp ve Ertu÷rul önderli÷inde Kayıhan Boyu’nun Mo÷ol belasından yurtlarını bırakıp Anadolu’ya göç ediúini, göç esnasında yaúanan sıkıntıları, ayrılıkları ve nihayet Selçuklu Sultanı’nın

yardımları karúılı÷ında onlara Domaniç ve Sö÷üt’ü yurt olarak vermesini bütün detaylarıyla hikâye eder.

Hakim bakıú açısıyla yazılan bu eser, Gündüz Bey’in avlanmaya çıkması ve Molla Tacüddin Harzemî ile tanıúmasıyla baúlar. Harzemî, Gündüz Bey’e ola÷anüstülükler göstererek o÷lu Ertu÷rul’a iyi bakmasını çünkü onun ileride büyük bir øslam Devleti’nin çekirde÷ini ataca÷ını söyler. Gündüz Bey, yaúadıklarından çok etkilenerek aúirete geri döner ve olaylar bundan sonra Ertu÷rul merkezli olarak geliúmeye baúlar.

Yavuz Bahadıro÷lu’nun romanları içinde ayrıntıların en yetkin olarak kullanıldı÷ı Merhaba Sö÷üt’te yazar, her úeyi hesaplayarak romana sokmuútur. Mo÷ollar tarafından yapılan iúkenceler, aúiret içindeki fikir ayrılıklarının getirdikleri ikilemler, göç sırasındaki insanların yaúadı÷ı sefillikler… Bütün bunlar, romanın ilerleyen kısmında büyüyecek bir tohum gibidir.

Merhaba Sö÷üt romanında iki ana epizod bulunur. Bunlar: Gündüz Bey’in zamansız ölümü sonucunda Ertu÷rul’un Kayı Aúireti’nin baúına geçmesi ve göç fikrinin do÷urdu÷u fikir ayrılıklarıdır.

(21)

Gündüz Bey’in zamansız ölümü sonucunda Ertu÷rul’un aúiret reisi olması roman bünyesinde úu geliúmelere sebep olur.

1. Ertu÷rul, genç yaúta aúiret reisi olunca büyük sorumluluklar almak zorunda kalır ve zaman zaman kardeúleri ve ileri gelenleriyle fikir ayrılıkları yaúar.

2. Ertu÷rul ile Gülaçtı arasında gizli bir aúk yaúanmaya baúlar. Ertu÷rul’un annesi Bey Ana, Gülaçtı’nın annesi Gazi Ana ile konuúarak Gülaçtı’yı o÷luna ister. Ancak Gazi Ana, kız evi naz evidir diye düúünerek Bey Ana’nın teklifini reddeder. Fakat daha sonra çok piúman olur.

3. Ertu÷rul’un abisi Sungur Tekin’e Ertu÷rul’un düúmanı Tepir Bey tarafından kurulan suikast, Sungur Tekin ile Ertu÷rul’un aralarının açılmasına neden olur. Çünkü Sungur Tekin, suikastı Ertu÷rul’un yaptı÷ını düúünür. Kuúkusuz Tepir Bey’in amacı da iki kardeúin arasını açmaktır. Ertu÷rul, suikast haberini alınca zaman kaybetmeden abisinin yanına gider ve durumunun nasıl oldu÷unu sorar. Ancak Sungur Tekin, kardeúini kovmaktan beter eder. Çünkü suikastçı, kaçarken kendisinin Ertu÷rul tarafından tutuldu÷unu söyler. Ve Sungur Tekin de suikastçiye inanır. Ertu÷rul, abisinden gördü÷ü bu tepki üzerine çok úaúırır ve kendisinin asla böyle bir úey yapmayaca÷ını ifade eder. Ancak Sungur Tekin’i inandıramaz. Bu arada aúirete Tepir Bey tarafından sokulan Urhan adlı bir de ajan vardır. Urhan, kısa sürede Sungur Tekin’in en yakın dostları arasına girer ve sürekli Ertu÷rul’u kötülemeye baúlar. Bu durum Sungur Tekin’in kardeúine inanmasını engeller. Böylece iki kardeú arasında onarılmaz yaralar açılır.

(22)

Yeni topraklara gidip devlet olma fikrinin do÷urdu÷u fikir ayrılıkları roman bünyesinde úu geliúmelere sebep olur.

1. Kayı Aúireti, Sungur Tekin ve Gündo÷du ile Ertu÷rul ve Dündar arasında parçalanmaya baúlar. Sungur Tekin ve Gündo÷du, yeni topraklara gitmeyi úiddetle reddederek atalarının topraklarına geri dönme fikrini savunurlar. Ertu÷rul ile Dündar ise yeni topraklara gidip devlet olmayı isterler. Kayı Aúireti, böylece Gündüz Bey’in o÷ulları arasında ikiye bölünür. Aúiret ise bu ikilem arasında adeta sıkıúır. Kayı Aúireti’nin ileri gelenleri de çok fazla bir úey yapamaz çünkü onlar da kendi aralarında fikir ayrılı÷ı yaúarlar. Tüm bu olumsuzluklara ra÷men Ertu÷rul kendi gibi düúünen dört yüz kadar kiúiyle göç etmeye karar verir.

2. Ertu÷rul’un göç fikirini aldıktan sonra bir taraftan aúiretin parçalanması di÷er taraftan da Mo÷ol baskınları sonucu yaúadıkları, Ertu÷rul için sıkıntılar do÷urur. Ancak tüm yaúadıklarına ra÷men aldı÷ı kararlardan vazgeçmez ve yeni göçün “son göç” oldu÷unu yanındakilere inandırarak gidilecek yerin Sö÷üt ve Domaniç oldu÷unu belirtir. Romanın bu kısmında özellikle Gülaçtı ve Dündar, Ertu÷rul’un en büyük destekçileri olur.

3. Göç edilmeye baúlandı÷ında Mo÷ollar tarafından kaçırılarak bir süre esir edilen daha sonra bir úekilde Mo÷olların elinden kaçan Adem’in Kayı Aúireti’ne sı÷ınması, romana duygusallık katar. Yazar, Adem’in yaúadıkları üzerinden Mo÷olların yaptı÷ı iúkenceler ve kötü muameleleri okuyucuya anlatır. Adem, Mo÷ollar tarafından küçük yaúta kaçırılmıú ve adı Adamos olarak de÷iútirilmiútir. Adem, uzun yıllar Mo÷ollara esir düúmüú ve küçük yaúına ra÷men en a÷ır iúlerde çalıútırılmıútır. Kayı Aúireti’nden olan Hıdır, Adem’i bulur ve onun koruyuculu÷unu üstlenerek hayatı u÷runa Ademi’i Mo÷ollardan

(23)

kurtarır. Böylece romanda bir hareketlilik baúlar. Gerek Adem ile Hıdır arasındaki duygusallık, gerekse de Hıdır’ın Adem için Mo÷ollarla dövüúmesi romanda heyecanı arttırır.

4. Kayı Aúireti, Sö÷üt ve Domaniç’e varmak üzere iken Mo÷olların baskınına u÷rarlar. Ertu÷rul ve arkadaúları bu baskını bir úekilde atlatırlar. Ancak aúiretteki pek çok yi÷it ölür. Bunların arasında Gülaçtı’nın abisi olan Lokman da vardır. Lokman’ın ölümü ve defnedilmesi romanda detaylı olarak anlatılır. Özellikle Bey Ana’nın o÷luna veda etti÷i bölümlerde duygusallık çok ön planda olur.

Bu iki önemli epizoda ilaveten yazar, olayları zamanlama bakımından da simetrik bir anlatım bütünlü÷ü oluúturmuútur. Romanda gerilim unsurunun üç ayrı gece üzerinde kurulması bunun en güzel örne÷idir.

Birinci gece: Gündüz Bey’in aniden ölmesi sonucu aúirette yaúanan karmaúalar. Bu olay, Ertu÷rul’un hayatında büyük bir dönüm noktasıdır. Bu olaydan sonra Ertu÷rul’un hayat akıúı de÷iúir.

økinci gece : Tepir Bey’in adamının Sungur Tekin’e suikast düzenledi÷i gece: Bu olay, romanda gerilimin en üst seviyeye çıktı÷ı bölümdür. Yazar, suikast olayı etrafında insanların yanlıú kiúilerle kurdu÷u dostlukların nelere mal olabilece÷ini göstererek okuyuculara ders verir. Bununla beraber yine Tepir Bey’in adamlarından olan Dırmıúık Hoca ile Urhan’ın Sungur Tekin üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekilir. Bütün bu olumsuzluklar Kayı Aúireti’nin parçalanmasına sebep olur. Aúiretin ileri gelenlerinden olan Yahúi Hoca, bu bölünmeyi önlemeye çalıúsa da muvaffak olamaz. Ancak Dırmıúık Hıca ve Urhan’a tepkilerini dile getirir. Yahúi Hoca’nın bu iki karaktere söyledikleri, romandaki heyecanın arttı÷ı bölümlerden biridir.

Üçüncü gece : Lokman’ın defedildi÷i günün akúamı: Romanın son bölümünde Kayı Aúireti, Sö÷üt ve Domaniç’e ulaúmak üzereyken Mo÷ol

(24)

baskınına u÷rarlar ve aúiretin pek çok yi÷idiyle beraber Lokman da ölür. Özellikle Gazi Ana’nın o÷luna veda etti÷i sahne duygusal olarak yo÷unlu÷un çok fazla yaúandı÷ı bir bölümdür. Bu bölümde Ertu÷rul, çok üzgün olmasının yanında yaúanan olumsuz olaylardan sorumluluk duyar ve özeleútiri yaparak iç dünyasını okuyucuya açar.

1.4.3. Turgut Alp Romanında Vak’a / Olay Örgüsü

Hakim bakıú açısıyla yazılan bu eser, Yavuz Bahadıro÷lu’nun dördüncü kitabıdır. Roman, Turgut Alp’in bir hancı kılı÷ına girip Bizans úövalyelerinin nereye gittiklerini ö÷renmeye çalıúmasıyla baúlar. Turgut Alp, kendisinden sayıca fazla olan úövalyeleri yenerek Osman Bey’e karúı kurulan ittifakın delili olan mektubu ele geçirir ve Osman Bey’e verir. Osman Bey, bu ittifak haberini alınca tekfurların a÷zından mektuplar yazarak onları birbirine düúürmeyi planlar. Bir taraftan Osman Bey di÷er taraftan da tekfurlar arasında mektuplaúmalar baúlayarak gizli planlar yapılmaya baúlanır. Osman Bey’in mektuplarını taúıyan, zaman zaman kimi tekfurlara elçi olarak giden, çeúitli yerlerdeki bilgilerin Osman Bey’e ulaúmasını sa÷layan kısaca onun en sadık adamı olan kiúi kuúkusuz Turgut Alp’tir. Romanın isminden de anlaúılaca÷ı gibi Turgut Alp, romanın baú kahramanıdır ve bütün olay onun maceraları üzerine kurulmuútur.

Turgut Alp, en yakın arkadaúı olan Saltuk ile bütün zorlukların üstesinden bir úekilde gelirler. Ancak Aramis adındaki karakter, Turgut Alp’e türlü tehlikeler hazırlar. Yazar, Aramis karakterini bir aúk içerisinde okuyucuya sunar. Turgut Alp, Bizans prensesi olan Meri’ye aúık olur. Aramis, Meri’nin niúanlısıdır. Ancak Meri, Aramis’i sevmez ve Turgut Alp’e aúıktır. Hatta Turgut Alp’e duydu÷u aúktan dolayı dinini bile de÷iútirerek adını “Meryem” yapar. Turgut Alp de Meryem’i sever ancak üstlendi÷i sorumluluklardan dolayı aúkını yaúayamaz. Aramis’in Turgut Alp’e düúman olmasının sebebi, Meryem øle Turgut Alp arasındaki aúktır. Romanda detaylı olarak bu iki karakter arasında

(25)

mücadeleler anlatılır. Aramis, Turgut Alp’i kılıcıyla yenemeyece÷ini anlayınca Osman Bey’in kardeúi Dündar Bey’e giderek ona iktidar vaat eder ve karúılı÷ında da kendisine yardım etmesini ister. Dündar Bey, bu anlaúmanın ne kadar yanlıú oldu÷unu bilse de kabul eder ve böylece Osman Bey’in karúısında bir güç oluúturur. Bu durum, kuúkusuz Osman Bey’in gücünün tehlikeye girmesine neden olur.

Osman Bey’in tekfurlar arasında bir tek dostu vardır: Harmanlaya Tekfuru Köse Mihal. Osman Bey’e sonsuz ba÷lıdır ve tekfurlar arasında yapılan bütün gizli anlaúmaları Osman Bey’e bildirir. Osman Bey’in her geçen gün biraz daha güçlenmesi, tekfurların yeni planlar yapmasına neden olur. Her planın olumsuz úekilde sonuçlanması, tekfurların Köse Mihal üzerinde kuúku duymalarını sa÷lar ve yeni plan yaparlar. Köse Mihal’in kızının dü÷ününde Osman Bey’i öldüreceklerdir. Ancak Köse Mihal, bunu da bir úekilde ö÷renir ve Osman Bey’e haber verir. Osman Bey, hazırlıklı olarak dü÷üne gider. Tekfurlar, dü÷ünde Osman Bey’e çok iyi davranırlar. Ancak uygun bir zamanda Osman Bey ve adamlarına saldırırlar. Osman Bey, hazırlıklı oldu÷u için tekfurları etkisiz hale getirir. Dü÷ünde tekfurların yenilmesini Turgut Alp ve arkadaúları sa÷larlar. Ancak Aramis, bir fırsatını bularak Turgut Alp’i Bilecik Zindanı’na attırır. Turgut Alp, bir úekilde bu zorlu÷u da yener ve Osman Bey’in yanına gider. Osman Bey, artık zaman kaybetmeden tekfurların bütün ittifaklarını kırması için planlar yapar. Baúta Turgut Alp olmak üzere güvendi÷i adamlarını Bilecik’e gönderir ve keúif yapmalarını emreder. Turgut Alp ve arkadaúları, Bilecik’e giderek úehrin zayıf noktalarını belirler. Osman Bey de ordusunu hazırlar ve Bilecik’i alır. Osman Bey’in Bilecik’i alması tekfurların Osman Bey’i yenemeyeceklerini anlamalarını sa÷lar.

Aramis, yaptıklarından hiç piúman olmaz ve Osman Bey tarafından baskına u÷radıkları zaman Bilecik tekfuruna dile getirir. Osman Bey’in ne kadar iradeli ve büyük bir hükümdar oldu÷unu söyler. Bilecik tekfuru da bunları duymayı hazmedemez. Kılıcını çekerek Aramis’i öldürür.

(26)

Osman Bey, Bilecik’i aldıktan sonra hızını kesmeden ønegöl ve Yarhisar’ı alarak yolunda ilerlemeye devam eder. Köse Mihal, Müslüman olur ve kalesini Osman Bey’e vererek dostluklarını pekiútirir. Böylece 0sman Bey, Anadolu’da büyük bir devletin temellerini atar. Kendisinden sonra da Osman Bey, yerine geçer ve sınırları daha da büyütür. Turgut Alp, bütün fetihlerde en önde yer alarak gerek Osman Bey’e gerek Orhan Bey’e büyük yardımlarda bulunur.

Yazar, Turgut Alp romanında büyük bir devletin kuruluú aúamasını detaylarıyla anlatmıútır. Turgut Alp karakteriyle de idealist bir Türk dilâverini yaratmıútır. Turgut Alp ile Meryem arasındaki aúkın Turgut Alp tarafından yarıda bırakılması, romandaki gerilimin son kısımda asılı kalmasına neden olur. Çünkü yazar, son sayfaya kadar Meryem ile Turgut Alp arasındaki aúkı dile getirmez. Bu durum da kuúkusuz okuyucuda aúkın bir sonuca ba÷lanmasını bekletir.

Romanda Dündar Bey’in Aramis ile yaptı÷ı gizli anlaúmanın anlaúılması sonucu Dündar Bey, bir mahkeme tarafından yargılanır ve bir daha bu tür anlaúmalar yapmaması için yemin etmesi istenir. Ancak Dündar Bey, bu yemini edemez. Bu yüzden oklanarak öldürülür. Yazar, olay örgüsünü kurarken o dönem insanlarının yaúama úekillerini, ceza sistemlerini ve hayat tarzlarını… bu tür örneklerden yola çıkarak okuyucuya aktarır. Olay örgüsündeki bu örneklere bakarak Turgut Alp romanının bazı bölümlerinin tarihî birer belge olabilece÷i söylenebilir.

Yazar, Turgut Alp ve Aramis karakterlerini sık sık karúı karúıya getirerek bu iki zıt karakterin ideallerini, yaúam tarzlarını, aúklarını ve karakterlerini karúılaútırır. Turgut Alp’in aldı÷ı terbiye, mensup oldu÷u din, içinde yaúadı÷ı ahlakî de÷erler… daima yüceltilir. Aramis ise her iúini hile ile halleden, makam ve mevki hırsıyla dolu ve güven sergilemeyen bir karakter olarak yaratılmıútır.

(27)

1.4.4. Dördüncü Murad I Romanında Vak’a / Olay Örgüsü

Hakim bakıú açısıyla yazılan bu roman, Genç Osman’ın Yedikule Zindanları’nda bin bir türlü iúkenceye maruz kalarak öldürülmesiyle baúlar. Genç Osman’ın öldürülmesini Dördüncü Murad’ın annesi olan Kösem Sultan ve bazı devlet adamları isterler. Çünkü Genç Osman öldürülüp yerine Sultan Mustafa geçecektir. Ancak Sultan Mustafa padiúah olmak için yeteri bilgi ve beceriye sahip olmadı÷ı için tahttan indirilecek ve yerine Sultan Murad geçecektir. Bu yüzden oldukça nüfuzlu olan Kösem Sultan, Genç Osman’ı öldürtür. Ve planları yolunda giderek o÷lu Murad’ı Osmanlı tahtına oturtur. Henüz küçük yaúta olmasından dolayı devlet iúlerini Kösem Sultan ve Davut Paúa beraber hallederler. Ancak baúta østanbul halkı olmak üzere bütün ülke adeta bir kaos içinde yaúar. Çünkü serkeúler, esnafı haraca ba÷lamıú, askerlerin disiplini bozulmuú ve halka huzur sa÷layacaklarına hepten huzuru bozmaya baúlamıúlardır. Bu duruma ne Kösem Sultan ne de Davut Paúa, bir yol bulamaz.

Bir gün østanbul esnafından Adli Usta, gördü÷ü rüyayı anlatmaya baúlar. . Rüyasında ayın battı÷ını arkasından sönükçe bir yıldızın zuhur etti÷ini ve daha sonra güneúin do÷du÷unu görür. Bu rüyayı yorumlattı÷ında batan ayın Genç Osman, sönükçe yıldızın Sultan Mustafa, güneúin ise Sultan Murad oldu÷unu anlar. Yavuz Bahadıro÷lu, bu rüya ile romanına mistik bir hava sokmuútur. Bilindi÷i gibi Osmanlı saraylarında rüya yorumları oldukça önemlidir.1 Bu romanda da yazarımız bu konuya dikkat çekerek okuyucuyu bilgilendirmektedir. Bu rüya ile son derece mutsuz ve umutsuz olan østanbul halkı, bir anda kurtuluúu beklemeye baúlarlar.

Sultan Dördüncü Murad’ın tahta geçti÷i zamanlar, Osmanlı’nın hemen hemen en sıkıntılı dönemleridir. Çünkü yeniçeri askerleri, disiplini tamamen yok saymıú ve baúlarına buyruk hareket ederler. Askerlerin bu

(28)

baúıbozuklu÷unu fırsat bilen devlet adamları da onları kullanarak padiúaha istediklerini yaptırmaya baúlarlar. Öncelikle istedikleri isimleri sadaret makamına getirirler. Asker tarafından istenmeyen kiúiler, bir úekilde mevkilerini terk etmek zorunda kalırlar. Bununla beraber bu dönem o kadar kötü bir dönemdir ki Osmanlı tarihinde ilk kez ulemaya kılıç çekilir. Pek çok ilim adamı öldürülür. Öldürülmeyenler de Anadolu’ya sürülerek østanbul’dan uzaklaútırılır. Bütün bunlar, kendi çıkarlarını düúünen, gözünü kat ve makam hırsı bürümüú kimi devlet adamlarının yaptı÷ı planlar sonucu olur.

Romanın buraya kadar olan bölümü Dördüncü Murad’dan daha çok Valide Sultan, Kemankeú Ali Paúa, Mere Hüseyin Paúa ve yeniçeri askerleri etrafında geliúir. Çünkü yukarıda da belirtti÷imiz gibi Murad, küçük yaútadır ve bütün irade validesinin elindedir. Ancak bu dönemde olaylara uzaktan bakmakla yetinmez. Olaylara nasıl müdahale edilece÷ini ve iradeyi ele aldı÷ında neler yapaca÷ını planlar. Bu dönemde kendisine Yavuz Sultan Selim’i örnek alır. Onun kadar azimli ve kararlı bir padiúah olmak için alt yapısını hazırlar.

Sultan Murad’ın zor günlerinde ona en çok destek veren kiúi, hocası Mahmud Hüdaî Efendi’dir. Mahmud Efendi’nin dergahına gitti÷i anda bütün dertlerinden adeta sıyrılır ve sıradan bir insan olur.

Sultan Murad, on yedi yaúına gelince iradeyi eline almanın vakti geldi÷ini anlar ve harekete geçer. Öncelikle annesi tarafından desteklenen ve halkın korkulu rüyası olan Hüsrev Paúa’yı azleder. Recep Paúa, Sultan Murad’ın harekete geçti÷ini anlayınca etrafına birkaç serkeú alarak yeniçerileri ayaklandırır ve on yedi kiúinin katlini istemelerini sa÷lar. Bu listede Sultan Murad’ın akıl hocası olan Mahmud Hüdaî Efendi baúta olmak üzere Sultan’ın en yakın dostları ve son derece iyi yetiúmiú devlet adamları vardır. Sultan Murad, her ne kadar dirense de bazı devlet adamlarını asilere vermek zorunda kalır. Hüsrev Paúa’nın asiler tarafından öldürülmesine dayanamaz ve günün birinde ne olursa olsun suçluların cezalandırılması için yemin eder. Bir süre daha bu úekilde devam eder.

(29)

Daha sonra østanbul halkı, askere ve serkeúlere diklenmeye baúlar. Çünkü kendilerine kendilerinden baúkası yardım edemez durumdadır. Bunu gören Sultan Murad’ın içinde bir ümit ıúı÷ı do÷ar. Çünkü halk, askere karúı gücünü gösterecek ve asker de halktan korkup eline siyaset kılıcını de÷il, fetih kılıcını alacaktır. Bunu anlayan Sultan Murad, gücünü göstermek için serkeúlerin baúı olan Recep Paúa’yı katlettirir. Daha sonra da askeri Maltepe’de toplayarak, Ba÷dat’a sefer düzenlemeye hazırlar. Ba÷dat’a sefer düzenlemeden önce Sultan Murad, Sinan Paúa Köúkü’nde ayak divanına çıkar ve kendisiyle gelecek askerlerin yanında bulunduklarına dair Kur’an’a el basıp yemin etmelerini ister. Askerler de yapacak bir úey kalmadı÷ını anlarlar ve her biri el basıp yemin ederler. Böylece Sultan Murad, gerek askerin gözünde gerekse de halkın gözünde güçlü, irade sahibi ve son derece atik bir padiúah olur.

Tam iúler yoluna girece÷i vakit østanbul’da büyük bir yangın çıkar. bütün østanbul halkı, yangına müdahale etmeye çalıúırlar fakat bir türlü yangın sönmez. Bunun üzerine Sultan Murad atına atladı÷ı gibi yangının oldu÷u alana gider. Eline bir tırpan alır ve yangına müdahale etmeye çalıúır. Tüm gayretlere ra÷men yangın iki günde söndürülebilir. Birkaç gün sonra yangının sebebi de bulunur. Serkeúin birinin attı÷ı izmarit sonucu yangın çıkmıútır. Bunu duyan Sultan Murad, içki ve sigara içilmesini yasaklar. Ayrıca askerin kılık ve kıyafetine dikkat etmesini emreder. Sultan Murad, istedi÷i mevkiye varınca en kısa zamanda hazırlıkların bitmesini önce Revan’a daha sonra da Ba÷dat’A sefer düzenlenece÷ini söyler.

1.4.5. Dördüncü Murad II Romanında Vak’a / Olay

Örgüsü

Yavuz Bahadıro÷lu, Dördüncü Murad II romanını da hakim bakıú açısıyla yazmıútır. Bu roman, Dördüncü Murad I romanının devamıdır. Birinci romanda Sultan Murad’ın içinde bulundu÷u gerek sosyal gerek psikolojik durumlar detaylarıyla belirtilmiú, bu romanda ise daha çok baúarılarından

(30)

bahsedilmiútir. Birinci romanının sonunda Sultan Murad, askerlerini disiplin altına sokmuú, sefere hazır vaziyete getirmiútir. Bu romanda Revan ve Ba÷dat seferleri, sefer sırasında yaúanan olaylar anlatılır. Roman, Ba÷dat yakınlarındaki bir köyün haúhaúiler tarafından basılmasıyla baúlar. Haúhaúiler, bütün Anadolu halkına adeta kan kusturmaktadır. Köyleri basarak evleri ya÷malarlar, insanları öldürürler ve bütün köyü yakarak oradan uzaklaúırlar. Yine böyle bir gün Mehlika Kadın adındaki bir kiúi, o÷lunu haúhaúilerden korumak için kendi canını yok sayarak onu kurtarır. Sultan Murad’ın Anadolu’daki sadık adamlarından olan Sofi Hoca ve adamları, Mehlika Kadın’ın o÷lu Osman’ı bularak yanına alırlar. Aradan uzun süre geçer. Sofi Hoca, Osman’ı çok iyi yetiútirir ve memleketine iyi bir birey kazandırır. Bir gün Sofi Hoca’nın eski arkadaúlarından biri köye gelir ve padiúahın Ba÷dat seferi için asker topladı÷ını belirtir. Osman’ı da askere almak istedi÷ini söyler. Ancak Sofi Hoca, Osman’ın henüz küçük oldu÷unu belirterek onun askere gitmesini istemez. Bunun üzerine Osman, bir gece vakti arkadaúlarını da yanına alarak Ba÷dat seferine katılmak üzere köyden kaçar.

Sultan Murad, Ba÷dat seferine giderken Bursa’ya u÷rar ve burada ipek tezgahları kurulması emreder. Ayrıca bir taraftan da halkın úikayetlerini dinleyerek eksiklerini gidermeye çalıúır. Padiúahın bu tutumu Anadolu halkının uzun süreden beri bekledi÷i bir kıvılcımdır. Böylece Sultan Murad, halkını arkasına alarak sefere çıkmaya hazırlanır. Ancak Acem Beyi Safi Han, haúhaúla uyutulmuú kölelerini Sultan Murad’ın üzerine salmak için hazırlık yapar. Hatta Safi Han, gizli bir istihbarat servisi kurmuú ve Osmanlı mülkünde olan her úeyden haberdar olmaktadır. Bu durum, padiúahı çok sinirlendirir ve bir an önce bu istihbarat servisinin çökertilmesini emreder.

Osman ve arkadaúları, yaúları küçük oldu÷u için padiúahın ordusuna alınmazlar. Fakat bu gençler o kadar kararlıdır ki asla geri dönmeyi akıllarına bile getirmezler ve kendi çaplarında öncü birlik gibi hareket ederler. Kısa sürede úöhretleri o kadar artar ki Sultan Murad, Osman ile tanıúmak için onu huzuruna ça÷ırtır.

(31)

Sultan Murad, Ba÷dat seferini yapmadan önce en güvendi÷i dostlarını haúhaúi lideri Burlak Han’ı yakalamaları için görevlendirir. Çünkü kurulan istihbaratta Osmanlı askerlerinin attı÷ı adımlardan haberi olur. Bu yüzden Molla Do÷an ve Yaman Kazım, zaman kaybetmeden Ba÷dat’a giderler. Padiúah, bu belaların halledilmesini beklerken Sakarya ùeyhi adında biri halkın dini duygularını istismar ederek bir ordu toplamıú ve padiúahın bu olayı bertaraf etmesi içi görevlendirdi÷i Ali Paúa’yı bile yenmiútir. ùeyhin padiúahın ordusunu yenecek kadar kuvvetli olması Sultan Murad’ı çok sinirlendirir. Daha sonra iktidarın zayıfken Anadolu’da bu gibi belaların arttı÷ını düúünür. Ayrıca halkın da e÷itimsizlikten Sakarya ùeyhi gibi bir yalancıya inandıklarını düúününce asıl sıkıntının halkın cahilli÷inden kaynaklandı÷ını anlar. Bu yüzden öncelikle úeyhin askerlerinin etkisiz hale getirilmesi daha sonra da halkın e÷itilmesi için emirler verir. Burada Sultan Murad’ın e÷itim konusundaki hassasiyetine dikkat çekilmiútir. Çünkü baúarının yalnızca kılıçla veya silahla kazanılmayaca÷ını, baúarının devamı için halkın e÷itilmesinin úart oldu÷unu dile getirir. Bununla beraber Bursa’ya gitti÷inde ipek tezgahlarının eskisi kadar fazla olmadı÷ını ve üretimin düútü÷ünü görünce de burada tezgah sayısının arttırılması için emirler vermiútir. Yavuz Bahadıro÷lu, bu romanlarıyla padiúahları yalnızca Osmanlı tahtında oturup sefer yapan ya da askerlerine emirler veren bir kiúi olarak de÷il, onları e÷itimci, istihdam yaratan bir yatırımcı, úair, duygusal bir eú ya da çocuklarına özlem duyan bir baba olarak da gösterip, insani duygularına da dikkat çekmiútir. Fakat içinde bulundukları durum itibariyle, yetiúme tarzları ve duygusallıklarını göstermeleri zaaf sayılaca÷ından bu bölümleri iç monolog halinde belirtmiútir.

Molla Do÷an ve Yaman Kazım, bütün güçlerini kullanarak Burlak Han’ı yakalamaya çalıúırlar. Ancak Burlak Han, Avrupa Devletleri’nden destek görerek her geçen gün güçlenmektedir. Sultan Murad, bu haberi alınca Ba÷dat’tan sonra sıranın Avrupa’ya gelece÷ini söyleyerek ileride yapaca÷ı seferlerin yönünü belli eder.

(32)

Sultan Murad, haúhaúilerle nasıl mücadele edece÷ini düúünürken uyuyakalır. Rüyasında Mahmud Hüdaî Efendi’yi görür. Hocası padiúaha geçmiúten ibret alarak ma÷rur olmamasını, güvendi÷i insanların fikirlerine de÷er vermesini söyler. Hemen ardından da dikkat etmesi için ba÷ırır. Bu ba÷ırtıya Sultan Murad uyanır ve karúısında elinde hançer olan üç haúhaúiyi görür. Sultan Murad, tek baúına bu üç haúhaúiyi etkisiz hale getirir. Burada da tıpkı Dördüncü Murad I romanında Adli Usta’nın gördü÷ü rüya gibi görülen rüyalar, hem anlatıma hareket kazandırır hem de romana mistik bir hava katar. Bu olaydan sonra Sultan Murad, haúhaúi belasından kurtulmak gerekti÷ini bir kere daha anlar. Bu arada Molla Do÷an ve Yaman Kazım, tüm gayretlerine ra÷men Burlak Han hakkında bir bilgi elde edemezler. Ancak bir gün bir haúhaúi yakalayarak Burlak Han hakkında bilgi alırlar. Daha sonra da Burlak Han ve Safi Han arasında birbirlerine düúman olmasını sa÷layacak mektuplar yazarlar. Safi Han, aldı÷ı bu mektuplar üzerine Burlak Han’ın kona÷ını basar. Böylece Burlak Han belasından kurtulmuú olurlar.

Sultan Murad, Burlak Han’ın etkisiz hale getirildi÷i haberini alınca Ba÷dat’a do÷ru yola çıkar. sultan Murad’ın Ba÷dat’a geldi÷ini haber alan Safi Han, ne yapaca÷ını bilemez Gerçi Safi Han’ın askerlerinin sayısı daha fazladır ama yine de çok tereddüt duyar. Sultan Murad, Ba÷dat’a ulaúınca teslim olmalarını, aksi durumda Ba÷dat’ta taú üstünde taú bırakmayaca÷ını söyler. Bunun üzerine Safi Han teslim olma fikrini savunur ancak adamları kanlarının son damlalarına kadar savunulması gerekti÷ini söylerler. Bunun üzerine Sultan Murad, Ba÷dat’a hücum eder. sultan Murad, büyük baúarı kazanarak Ba÷dat’ı alır. Zaman kaybetmeden østanbul’a dönmek ister. Çünkü østanbul’dan uzak kaldı÷ı süre içinde hastalı÷ı artmıútır. Safi Han, Sultan Murad’ı cenk meydanında yenemeyece÷ini anlamıú ve hastalı÷ını duymuútur. Sultan Murad’dan öcünü alabilmek için ona bir iftira atar. Sultan Murad’ın afyon çi÷nedi÷ini, tam bir tiryaki oldu÷unu etrafa söyler. Bunlar Sultan Murad’ın kula÷ına gelince çok üzülür. A÷rılarının dayanılmaz olması sonucu hekimler, onun afyon çi÷nemesini

(33)

önerirler. Ancak hakkında bu kadar dedikodular çıkmıúken böyle bir tavsiyeye uymak istemez. Her geçen gün a÷rıları dayanılmaz hale gelir. Ba÷dat seferinden döndükten altı ay sonra vefat eder.

Yavuz Bahadıro÷lu, bu romanlarla Dördüncü Murad hakkında bilinmeyen ya da bugüne kadar farklı bilinen bazı bilgileri okuyucuya sunar. Örne÷in tarihi pek çok kaynakta2 Dördüncü Murad’ın úarabı çok sevdi÷i belirtirken Yavuz Bahadıro÷lu, bu hususta hiçbir úey söylememiútir. Yine tütünü yasaklamasının sebebi, kendisinin düúkünlü÷ü oldu÷u belirtilirken yazarımız østanbul’da çıkan bir yangın sonucu yasakladı÷ını belirtir.

1.4.6. Sahipsiz Saltanat Romanında Vak’a / Olay Örgüsü

Yavuz Bahadıro÷lu’nun yedinci romanı olan Sahipsiz Saltanat, hakim bakıú açısıyla yazılmıú olup Yıldırım Bayezid’in Timur’a esir düúmesini ve ardından gelen sıkıntıları anlatır. Yıldırım Bayezid, Ankara Savaúı’nda Timur’a esir düúmesiyle baúlayan bu eser, Fetret Devri 3 boyunca çekilen sıkıntıları ve sebeplerini detaylarıyla iúlemiútir. Yıldırım Bayezid, Ankara Savaúı’nda Timur’a yenilir ve ùehzade Mustafa ve ùehzade Musa ile esir düúer. Aradan uzun süre geçer ve ùehzade Mustafa büyür. Bir úekilde Timur’un elinden kurtularak Bizans’a gelir. Sokakta dolanırken Bizans kabadayıları ile tartıúır ve kavga eder. Kavgada galip gelmesi üzerine bahis oynayarak hayatını kazanan Petro ile tanıúır. Petro, ùehzade Mustafa’yı kavgalara sokarak para kazanmanın yollarını düúünür. ùehzade Mustafa ve Petro arasında kısa sürede bir arkadaúlık do÷ar. Baúta her ikisi de çıkar için yaptıkları arkadaúlı÷a zamanla sevgi de eklerler.

2 Turgut Gö÷ebakan, Tarihsel Romanda Kiúiler Sorunu, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi 12,

østanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları, østanbul, 2000, s. 115-124

3

Osmanlı tarihinde, kardeúlerin saltanat mücadelesi verdikleri ve 1413 yılına kadar devam eden karıúıklıklar dönemi diyebilece÷imiz "Fetret Devri", Timur'un uyguladı÷ı bir siyasetin sonucu olarak ortaya çıkmıútır.

(34)

Petro, baúlangıçta ùehzade Mustafa’yı tanımak için çok soru sorar ancak úehzade bunları yanıtlamak istemez. Buna ra÷men Petro, hayatını anlatmaya baúlar. Petro, gençken araba yarıúçısı oldu÷unu ve bu sayede çok para kazandı÷ını, artık yaúlandı÷ı için yarıúlara katılamadı÷ını, kendisiyle yarıúlara katılmak isteyip istemedi÷ini sorar. ùehzade Mustafa, amaçlarına ulaúabilmek için parayı ihtiyacı oldu÷unu düúününce kabul eder.

Yıldırım Bayezid’in esir düúmesinden sonra her úehzade Anadolu’daki farklı úehirlerde imparatorluklarını ilan etmiúler ve Bizans’tan gördükleri desteklerle her biri kardeúlerini yok etmeye çalıúmıúlardır. Bizans da bu durumu her fırsatta destekler. Çünkü taht kavgası olunca Osmanlı gücü bölünmüú olacaktır. ùehzade Mustafa’nın en büyük amacı, bir úekilde Osmanlı gücünü birleútirmek ve Osmanlı tahtına tek bir padiúah oturtmaktır. Bu yüzden Timur’un esaretinden kaçar. Ancak ne zaman gözlerini kapatsa gözlerinin önüne o zorlu günler gelir.

Bizans ømparatoru’nun akıl hocalarından biri olan Laskaridis, ùehzade Mustafa’ya benzeyen bir balıkçı buldu÷unu ve bu balıkçının úehzade olarak tanıtılarak güç toplamasının iúlerine yarayaca÷ını söyler. ømparator da Laskaridis’in bu önerisini olumlu karúılar. Ancak öncesinde balıkçının bir úehzade gibi davranabilmesi için e÷itim alması gerekmektedir. Laskaridis, bu iúi kendisine bırakılmasını isteyerek huzurdan ayrılır.

Laskaridis, kısa sürede balıkçıyı bir úehzade haline getirir ve Bizans’a tanıtır. Bütün halk, úehzadeyi görebilmek için meydanları doldurur. ùehzade Mustafa da kendi yerine geçen balıkçıyı görünce aynaya bakmıú gibi olur. Kalabalı÷ın arasında eski at uúa÷ı olan Kargaburun’u görür. Onu da alarak Petro’nun evine gider. Bir süre sonra Bizans askerleri tarafından ev basılır. ùehzade Mustafa ve Kargaburun, askerleri etkisiz hale getirirler. Daha sonra da bir úekilde kendi yerine geçen balıkçıyı kaçırıp, yerine geçmeyi planlar. Kısa süre

(35)

sonra ùehzade Mustafa, bütün planlarını gerçekleútirir ve Bizans Sarayı’na yerleúmiú olur.

ùehzadeler, birbirlerini ortadan kaldırıp iradeyi kendi bünyelerinde toplamak için savaú içindedir. ùehzade Musa, ùehzade øsa’yı öldürür. ùehzade Süleyman, iki kardeúini ve Rumeli’deki toprakları Bizans’a vererek Bizans’ın deste÷ini almaya çalıúır. Karúılı÷ında da imparatorun kız kardeúiyle evlenecektir. Bunları duyan ùehzade Mustafa, úaúkınlı÷ını gizleyemez. Ayrıca Bizans imparatoru da bir taraftan ùehzade Mustafa’nın elinde oldu÷unu belirterek úehzadeleri kendisine ba÷ımlı hale getirmeye çalıúır.

ùehzade Mustafa, bir yolunu bulup Petro’nun evine giderek olayları Kargaburun’a haber verir. Kargaburun, úehzadeler hakkında duyduklarından ötürü adeta yıkılır ve ùehzade Mustafa’nın Anadolu’ya geçerek asker toplamasını ve Osmanlı tahtına oturmasını ister. Ancak Mustafa Bey, bulundu÷u durumun buna müsait olmadı÷ını söyler ve tekrar Bizans Sarayı’na döner. Tam Petro’nun evinden çıkacakken Petro’nun nerede oldu÷unu sorar. Kargaburun, Petro’nun tek düúündü÷ü úeyin imparatordan intikam almak oldu÷unu belirterek nedenini açıklar. Bizans ømparatoru, birkaç sene evvel Petro’nun yarıúlarını izlemek için meydana gelmiútir. Petro’nun karısı da o meydandadır. ømparator, Petro’nun karısını çok be÷enmiú ve onu saraya götürmesi için Cadı Pintos adında bir kadını görevlendirmiútir. Petro’nun karısı, gitmek istemeyince askerler gelerek zorla kadını saraya götürürler. Bunun üzerine Petro, adeta yaúam sevincini kaybeder. ùehzade Mustafa ile tanıútıktan sonra da onun azminden etkilenerek intikam almayı kafasına koyar. ùehzade Mustafa Kargaburun’un bu anlattıkları karúısında etkilenerek saraya gider.

Yolda giderken birkaç askerin bir kızı kaçırmaya çalıútıklarını görür ve tereddüt etmeden kızı kurtarır. Kız, Bizans askerlerinin komutanı Mihaliç’in kızı Eleni’dir.eleni, ùehzade Mustafa’nın kendisini kurtarmasının mükafatını vermeye çalıúır. Ancak Mustafa Bey, kabul etmeyerek oradan ayrılır.

(36)

ùehzade Süleyman, Bizans ømparatoru’na ùehzade Kasım ve Fatma Sultan’ı rehine bırakmıútır. ùehzade Mustafa, bir yolunu bularak ùehzade Kasım ile görüúmeye çalıúır. Bu arada ùehzade Süleyman, ùehzade Mustafa’nın öldürülmesini emreder. ømparator da çıkarları do÷rultusunda düúünerek úehzadenin bu iste÷ini kabul eder.

ùehzade Mustafa, bir yolunu bulup ùehzade Kasım ile görüúür. ùehzade Mustafa, kardeúine babalarının hazinesinin yerini sorar. ùehzade Kasım, biraz tereddüt yaúasa da abisine babalarının hazinesinin yerini söyler ve oradan ayrılır. Birkaç gün sonra Cadı Pintos, bir sebepten ùehzade Mustafa’nın odasına girer. Petro’nun baúına gelenleri hatırlayan úehzade, Cadı Pintos’u Petro’nun evine gönderir. Bahanesi de Petro’nun yeni bir kadınla evlendi÷i ve bu kadının tam imparatorun a÷zına layık oldu÷udur. Pintos, zaman kaybetmeden Petro’nun evine gider. Petro, arkadaúının kendisi için bir güzellik yaptı÷ını anlar ve karısının balık tutmaya gitti÷ini söyleyerek onu iskeleye götürür. Daha sonra bir kayı÷a bindirir ve denize açılırlar. Pintos, Petro’nun intikam almaya çalıútı÷ını anlar ve zehirli hançerini Petro’ya batırır ve öldürür.

Pintos, saraya giderek baúından geçenleri imparatora anlatır. Laskaridis, birkaç asker alarak Petro’nun evine gider. øçeride ùehzade Mustafa yerine geçen balıkçıyı ve Kargaburun’u görür. Böylece aylardır sarayda konuútu÷u kiúinin gerçek úehzade oldu÷unu anlar. økisini de alarak zindana kapattırır. Ayrıca evden çıkarken üzerinde Osmanlıca yazılı bir kılıç bulur. Onu da yanına alır.

ùehzade Mustafa, Kargaburun’un zindana kapatıldı÷ını duyunca Laskaridis’i yanına ça÷ırır ve Kargaburun’un serbest kalması ve kendisine asker verilmesi dahilinde Anadolu’da saltanat davası güdece÷ini söyler. Duyduklarına çok sevinen Laskaridis, úehzadenin söylediklerini yapar. ùehzade serbest kalınca ilk olarak ùehzade Musa’nın yanına gelerek baúından geçenleri anlatır. Daha sonra da kendisinin babasının hazinesinin yerini bildi÷ini, padiúahlık için en

(37)

uygun kiúinin ùehzade Mehmed oldu÷unu ve bir úekilde Mehmed’in padiúah olması için desteklemeleri gerekti÷ini söyler. ùehzade Musa, duyduklarını kabul eder.

ùehzade Süleyman, ùehzade Musa tarafından yenilir. Tam kaçarken yolda bir adamının kendisine ihanette bulunmasından dolayı öldürülür. Böylece bir tehlike kendi kendine bertaraf edilmiú olur. ùehzade Musa aldı÷ı baúarılardan dolayı bir an için padiúahlık hevesine kapılır ve ardı ardına büyük baúarılar kazanır. ùehzade Musa’nın bu baúarıları, Bizans imparatorunu telaúlandırır. Zaman kaybetmeden ùehzade Mehmed’i Bizans’a davet eder. úehzade Mehmed’in Bizans’a gelece÷ini duyan Mustafa Bey ve Kargaburun, østanbul’a gelerek bir úekilde ùehzade Mehmed ile görüúmeyi planlarlar. Ancak fark edilmeden úehzadenin yanına yaklaúmak mümkün de÷ildir. Sokakta ne yapacaklarını düúünürken Eleni ile karúılaúırlar. Eleni, Mustafa Bey’i úehzade için tertip edilen ziyafete davet eder. úehzade Mustafa da kabul eder. Ziyafette ùehzade Mehmed, tam bir Osmanlı sultanı gibi davranarak kendisine dost oldu÷u sürece dost oldu÷unu söyler. Ziyafet sonunda Bizans ile ùehzade Mehmed, ùehzade Musa’ya karúı beraber hareket etmeye karar verirler. ùehzade Mehmed, Bizans askerlerini yanına alarak ùehzade Musa’ya savaú açar. ancak Bizans askerlerinin ço÷unun kaçması sonucu savaúı kaybeder. Bunun üzerine Anadolu’dan tekrar asker toplayarak ùehzade Musa’ya bir kere daha saldırır ve yener. ùehzade Musa ise kaçar ve yolda bataklıkta ölür. Musa Çelebi tehlikesi de bitince Mehmed Çelebi, Osmanlı tahtının baúına geçer. Böylece tarihte “Fetret Devri” olarak bilinen dönem sona erer. Mustafa Bey ise kimine göre bir Bizans oyunu, kimine göre de gerçek bir úehzade olarak kalır.

Laskaridis ve Bizans imparatoru, bir süre daha sahte Mustafa’yı kullanarak Osmanlı karúısında baúarı kazanmaya çalıúırlar. Ancak ùehzade Mehmed, Osmanlı tahtına geçerek “Fetret Devri”ni sona erdirmiútir.

(38)

1.4.7. Cem Sultan I Romanında Vak’a / Olay Örgüsü

Yavuz Bahadıro÷lu’nun sekizinci romanı olan Cem Sultan I, di÷er romanları gibi hakim bakıú açısıyla yazılmıú olup, bu romanda tarihi karakterlere yer verilmiútir. Romanın baú karakter, olan Cem Sultan ve di÷er yardımcı karakterler, tarihte gerçekten yaúamıútır. Yaptı÷ımız röportajda Yavuz Bahadıro÷lu, bu romanlarını yazmadan önce geniú çaplı bir araútırma yaptı÷ını ve pek çok tarihi kaynaktan yararlandı÷ını belirtmiútir. Kuúkusuz bu bilgiden hareketle incelenen romanların tarihi birer belge olarak ele alınmasını da sa÷lar.

Cem Sultan I romanı, Fatih Sultan Mehmet’in ölümü ile baúlar. Sadrazam Mehmed Paúa, bu haberi Cem Sultan’a ulaútırması için bir ulak görevlendirir. Ulak, hemen yola çıkar ancak yolda Sinan Paúa’nın adamları tarafından tuza÷a düúürülür ve Cem Sultan’a gitmesi engellenir. Sinan Paúa, damadı olan ùehzade Bayezid’in tahta geçmesini istedi÷i için Cem Sultan’ın padiúah olmasını engellemeye çalıúır. Mehmed Paúa tarafından görevlendirilen ulak olan Yaltırık Bekir, zindana atılır fakat Sinan Paúa’nın adamlarından biri Yaltırık Bekir’e yardım eder ve onun götürmesi gereken haberi Cem Sultan’a kendisi iletir. Ancak babasının ölüm haberi kendisine geç ulaútı÷ı için ùehzade Bayezid çoktan østanbul’a giderek tahta oturmuútur. Bunun üzerine Cem Sultan yanına birkaç adamını alarak østanbul’a hareket eder. Bayezid Han da Cem Sultan’ın kendisine karúı hareket etti÷ini duyunca üzerine bir ordu gönderir. Ancak bir úekilde bu iki ordu karúılaúmazlar. Cem Sultan, østanbul’a do÷ru yol almaya devam eder. Yolda eúkıyalar tarafından basılır, kendisini korumaya çalıúırken yaralanır ve bütün parası çalınır. Bütün bu olaylar, Cem Sultan’ın askerlerinin moral bozuklu÷u yaúamalarına neden olur. Bir taraftan da açlık ve sefalet çekerler. bu yüzden kestirme yollardan gitmek zorunda kalırlar. Bir çobanın tavsiyesiyle “Çin tuta÷ı” denilen bataklıktan geçerler. Bu esnada da birçok askerini kaybeder. Kısacası Cem Sultan, østanbul yolu üzerindeyken hem maddi hem de manevi olarak adeta bir çöküntü yaúar. Yavuz Bahadıro÷lu, bu iç çekiúmeleri detayları olarak romanda vermiútir.

(39)

“Keúke bizim de olmasaydı Sultanım, yanınızda, aranızda bulunsaydım bütün ümitlerimi, bütün arzularımı, saadeti. Ama çocuklu÷umuzun her anı bir gün babamızın yerine geçece÷imiz yolunda telkinlerle geçti. Milletlere, ordulara sevdası içimizde yer tuttu, yüre÷imize oturdu. Yıllarımız, saltanat müyesser oldukta yapacaklarımızı düúünmekle geçti. Hayatımızı istedi÷imiz gibi kurma hürriyetine sahip de÷ildik. Sultanım, sahip olsaydık inan bana, seninle ve çocuklarımla âsude bir ömür geçirmeyi padiúahlı÷a tercih ederdik. ùimdi bile istedi÷imiz gibi hareket etmemize mâni olan bir sürü úey var. …”

Yukarıdaki paragraftan da anlaúılaca÷ı gibi Cem Sultan, bir taraftan çok istedi÷i aile yaúantısını yaúamak ister. Ancak bir taraftan da küçüklü÷ünden beri kendisine empoze edilen idealleri gerçekleútirmek için çabalar. Ancak her ikisinde de baúarı sa÷layamaz. Bu durum, Cem Sultan’ın daha da kötümser bir psikolojiye bürünmesine neden olur.

Cem Sultan, kardeúine karúı açtı÷ı taht mücadelesinde baúarı elde edemez. Artık yapaca÷ı tek úey kalmıútır. ailesini de yanına alarak Mısır’a gitmek. Çünkü Bayezid Han, Cem Sultan’ı kendisi için bir tehlike olarak görmüú ve onu tamamen etkisiz hale getirmek için hazırlıklara baúlamıútır. Cem Sultan, Mısır’a gidince bir padiúah gibi karúılanır. Bu karúılama Cem Sultan’ın moralinin yerine gelmesin, sa÷ladıysa da bu pozitiflik çok uzun sürmez. Çünkü derhal memleketine gidip yarım kalan iúini tamamlamak ister. Bunun için askerlerini toplayarak Konya’ya hareket eder. Ve burayı muhasara eder. Ancak baúarılı olamaz. Bunun üzerine Bayezid Han, bir elçi göndererek kardeúinin maiyetiyle beraber Kudüs’e gitmesini, taht kavgası içinde bulunmaması dahilinde de bütün masraflarını karúılayaca÷ını da söyler. Ancak Cem Sultan, bu teklifi reddeder.

Cem Sultan ailesini Mısır’da bırakmıú, askerlerine baúarısızlıklar yaúatmıú bir úehzade olarak kendini hisseder. Çünkü yaúanılan her úey son derece olumsuzdur. Artık kendi ülkesinde kalamaz hale gelir. Çünkü Bayezid Han için Cem Sultan’ın yaúadı÷ı her dakika, tehlike unsurudur. Bu yüzden tek bir seçene÷i

Referanslar

Benzer Belgeler

3-Tarihin tanımı: Geçmişteki insan topluluklarının yaşayışlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini yer ve zaman göstererek neden- sonuç ilişkisi içinde belgelere

Olayı tespit için firmanın o zamanlar açtığı kuyular da kapatıldığı için yer altında birikip göllenen kimyasalın şu andaki durumu belli değil.. Ama kimse de bilmiyor,

•Altın Arığ Altın Taycı’ya Alıp Küreldey’in ülkesine gitmesini, orada Altın Taycı’nın alacağı eş Han Sabah için bir karşılaşma düzenlendiğini,

• Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez... 05.00

Castleman disease (angiofollicular lymph node hyperplasia) is an uncommon benign lymphoproliferative disease with unknown etiology.. It is most com- monly seen in

Padişah nihayet bu arzusunu da elde etmiş, fakat Sir Henri Elliot adından da, Mithat paşa, Rüştü paşa, Süleyman paşa ad­ larından olduğu gibi korkar

Röntgen Teknisyeni Ali bey 25-30 yaşlarında, içine kapanık, duygusal zekası yüksek, işini titizlikle yapan, çevresindeki insanları oldukça değer veren başarılı

Ayşe hanım hocalarına hep saygılı davranmış ancak aradan geçen zamana rağmen durum iyileşeceği yerde daha da kötüleşmiş.. Cesaretini toplayarak hocasıyla konuşmuş fakat