• Sonuç bulunamadı

Kamuoyu ve kamuoyu oluşturma yöntemleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kamuoyu ve kamuoyu oluşturma yöntemleri"

Copied!
64
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİMDALI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER BİLİM DALI

KAMUOYU VE KAMUOYU OLUŞTURMA YÖNTEMLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman Doç. Dr. ALİ ACAR

Hazırlayan

Handan ERTAŞ 97119

(2)

KAMUOYU VE KAMUOYU OLUŞTURMA YÖNTEMLERİ ÖZET

HANDAN ERTAŞ

Kamuoyunu belli amaca uygun olarak yönlendirmeye çalışmanın tarihi çok eskilere dayanmasına rağmen gelişen teknoloji ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak önemi her geçen gün daha da artmakta ve günlük yaşantımızın bir parçası olmaya devam etmektedir.

Kamuoyu günümüzde her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Dünyanın internet aracılığıyla ve bilgisayarın tuşları vasıtasıyla insanoğlunun elinin altına sığdığı bir dönemde kamuoyunun varlığını göz ardı etmek ve kayıtsız kalmak mümkün değildir.

Kamuoyunun esas varlık sebebi, karar organlarının karar verme sürecine katılarak alınacak kararları kendi yönlerinde etkilemektir. Burada kanaatlerin şekillenmesinde, duyurulmasında, yayılmasında ve sonuçta kamuoyu olarak belirlenmesinde iki önemli unsur rol oynar. Bunlardan biri, bu kanaatlerin örgütlenme yeteneği diğeri ise kitle iletişim araçlarını kullanmada sahip oldukları üstünlüktür. Açıklanamayan kanaatler kamuoyu olarak nitelendirilemeyeceğine göre örgütlenme ve kitle iletişim araçlarının kullanılması, kanaatlerin kamuoyu olarak ifade edilmesinde son derece önemli unsurlardır.

Sonuç olarak kamuoyu özellikle siyasi kararların alınması ve uygulanması üzerinde siyasi iktidara yaptığı baskı açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Günümüzde özellikle iletişim araçları sayesinde kamuoyu etkili hale gelmiş ve gündemi etkilemeye devam etmektedir.

(3)

PUBLIC OPİNİON AND THE METHODS OF COMPOSING PUBLIC OPINION ABSTRACT

HANDAN ERTAŞ

Although trying to direct the public opinion according to certain purposes goes far back in the history. Parallel to the devolopment of the technology and spreading of mass-media the public opinion’s importance increases each day and continues to take part in our lifes.

Recently public opinion takes part in everything. During a time people could reach anything via internet and being able to reach anywhere via just pressing a button of a it’s impossible to pretend not seeing the importance of the presence of public opinion.

The main reason for public opinion’s presence is taking part in decision organs deciding process and effecting them on their own aspects. Here there are two ways having a great role in shapping, announcing, spreading the opinion and in the end determining the public opinion.

One of them is the organizing capacity of these people’s opinion and the other one is their ability in using mass-media. As It is not possible to qualify the opinion which can’t be announced, the usage of organising and the mass-media is very important in expressing the people’s thoughts.

Consequently, the public opinion has a great pressure on political power when they’re giving decisions and applying them. Today, public opinion become effective with the help of mass-media and stil continues to influence the agenda.

(4)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER...I

GİRİŞ...1

BİRİNCİ BÖLÜM KAMUOYU KAVRAMI VE TARİHİ GELİŞİMİ 1. Kamuoyu Kavramı...3 1.1. Kamuoyunun Tanımı...3 1.2. Kamuoyunun Unsurları...6 1.2.1. Kapsam Unsurları...6 1.2.2. Kamu Unsuru...6 1.2.3. Oy Unsuru...7 1.2.4. Süreç Unsuru...8

1.3. Tamamlayıcı Niteliklerin Tanımı...10

1.3.1. Status Qua’da Değişiklik...10

1.3.2. Çatışma İlişkisi...11

1.3.3. Etkenlik...12

1.4. Kamuoyunun Tarihi Gelişimi...13

1.4.1. Eski Yunan’da Kamuoyu...13

1.4.2. Roma’da Kamuoyu...14

1.4.3. Ortaçağ’da Kamuoyu...15

1.4.4. Yeniçağ’da Kamuoyu...16

1.4.5. Günümüzde Kamuoyu... 17

İKİNCİ BÖLÜM KAMUOYU İLE İLGİLİ TEORİK YAKLAŞIMLAR 2.1. Klasik Teori...19

2.1.1.Klasik Teoriye Yöneltilen Eleştiriler...21

2.2. Modern Teori...22

2.2.1. Etkili Çoğunluk Teorisi...23

2.2.2. Kuvvet Teorisi...24

2.3. Kamuoyunu Sosyolojik Açıdan Açıklayan Teoriler...25

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAMUOYUNUN OLUŞMASI 3.1. Genel Olarak Kamuoyunun Oluşması...27

(5)

3.2. Kamuoyunun Oluşmasında Etkili Olan Psikolojik Faktörler...28

3.2.1. Tutumlar...28

3.2.2. Kanaatler...31

3.3. Kamuoyunun Oluşmasında Etkili Olan Kurumlar...33

3.3.1. Gruplar...33

3.3.2. Baskı Grupları...36

3.3.3. Kanaat Önderleri...41

3.4. Kültürel Yapı...42

3.5. Hukuki ve Siyasal Ortam...44

3.6. Kitle İletişim Araçları...47

SONUÇ...54

(6)

BİRİNCİ BÖLÜM

KAMUOYU KAVRAMI VE TARİHİ GELİŞİMİ Kamuoyu Kavramı

Kamuoyu kavramı çok sayıda araştırmacı tarafından tanımlanmaya çalışılmıştır. Bunlardan bazıları bireyin içinde sakladığı düşünceleri ile paylaştıkları arasında ayırım yapmışlar bazıları da hiçbir düşüncenin hükümetin dikkatine sunulana kadar kamuoyunun düşüncesi olarak kabul edilemeyeceğini öne sürmüşlerdir. Bazıları ise düşüncelerin yalnızca ölçümü yapıldığında kamuoyunun düşüncesi olabileceğini savunmuşlardır.

Bu bağlamda kamuoyu kavramıyla ilgili çok fazla bireysel görüş vardır ve bu nedenle kamuoyunun evrensel olarak kabul edilebilir bir tanımına ulaşmak kolay değildir. Yapılan tanımlamalar ise kavrama farklı biçimlerde de olsa açıklık getirmeye çalışmaktadır.

1.1. Kamuoyunun Tanımı

Kamuoyu kavramı hakkında yapılan tanımlamaları genel olarak iki bölümde incelemek mümkündür. Bunlar;

· Politika bilimi açısından kamuoyu tanımı

· Diğer sosyal bilimler açısından kamuoyu tanımı1

Politika bilimlerine göre kamuoyu, devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının davranış biçimini belirleyen ya da kanaat önderleri tarafından belirlenen norm olarak ifade edilmektedir. Diğer sosyal bilimciler ise kamuoyunu, bireyin kanaatini ve davranışını ailesi, çalıştığı ve içinde yaşadığı yakın çevre ve bütün toplumu içeren sosyal grubun kanaati ve davranışı ile ilişkili olarak açıklamaktadırlar.2

1 Orhan Gökçe, Kamuoyu Kavramının Anlam ve Kapsamı, Kurgu Dergisi, Eskişehir : Anadolu Üniversitesi A.Ö.F. Yayınları, Sayı : 14, 1996, s : 11

2 Aynur Örnek, 1990 – 1992 ve 1996 Yıllarında Türk Basınında Alman İmajı : Karşılaştırmalı Bir İçerik Analizi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 1998

(7)

Bu yüzden de bu alanda bir tanım bolluğu ile karşı karşıya kalınmıştır. Biz konuyu bir sosyal davranış ve böylece siyasal davranış türü olarak ele almak istediğimizden benimseyeceğimiz tanımında kamuoyunun siyasal süreç içerisindeki fonksiyonlarını ihtiva eden bir tanım olmasına dikkat edeceğiz.

Kamuoyu, hükümet dışı özel çevrelerden hükümete doğru yönelen ve hükümetçe göz önünde bulundurulması doğru bulunan kanaatlerdir.3 Bu tanım kamuoyunun siyasal süreç içerisindeki yerini tam olarak belirlemiştir. Kamuoyu olayının niteliklerinin incelenmesi, ancak böyle bir genel tanım ile tüm siyasal süreç içindeki yerinin tespitinden sonra bir anlam taşır.4 Bu tanımda, tüm siyasal süreç içerisinde kamuoyunun gerçek değeri karar verme sürecine katılma ve bu süreci denetleme olayı olarak belirmektedir. Bu demektir ki, kamuoyu bir siyasal katılma ve denetleme türü olarak görülmeli, siyasal kararı etkileme olasılığına sahip “girdi”lerden birisi olarak yaklaşılmalıdır. Siyasal sürecin karar verme aşamasındaki katkısı açısından yaklaşıldığında kamuoyunun dağılımını ya da yönünü sayılara döken araştırmalar bir değer ifade eder.5

Geniş anlamda kamuoyu, halkı ilgilendiren belli bir mesele hakkında, belirli bir zamandaki “genel yargı” yahut ortak kanaattir, şeklinde tanımlanmaktadır.6 Ancak burada şu hususu unutmamak gerekir ki, belirli bir mesele hakkında herkesin aynı ortak görüşü benimsediği hiçbir zaman söylenemez. Tam tersine, söz konusu mesele ile ilgili olarak toplumda birbirine karşıt bir çok görüş ortaya çıkacaktır. Buna cevap olarak çoğu zaman kamuoyu olarak kabul gören kanaatin, çoğunluk tarafından desteklenen görüşleri içerdiğini iddia etmek mümkün ise de, aynı şekilde bu kanaatlerin birkaç kişi tarafından kuvvetlice desteklenmesi de mümkündür.7 Kanaat (oy) genel olarak olanı veya olması gereken durumu gösterir. Başka bir deyişle, kanaat arzulanan bir durumu ifade eder. Bu bakımdan politikada, belli bir mesele her zaman genel yargıya ulaşılması değil, meselenin yoğun olarak kendisini hissettirmesi önemlidir.8 Dar anlamda kamuoyu ise; basın, radyo, TV gibi kitle haberleşme

3 V.O. Key, Jr., Publiç Opinion and American Democracy (New York Alfred A.Knopf, 1963), s. 14’den nakleden, Duygu Sezer, Kamuoyu ve Dış Politika, Sevinç Matbaası, Ankara, 1972, s. 2

4 Duygu Sezer, a.g.e., s. 2 5 Duygu Sezer, a.g.e., s. 3

6 Bülent Daver, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara, 5. Baskı, 1993, s. 251 7 Daver, a.g.e., s. 251

(8)

araçlarıyla yahut konuşarak veya fısıltı ile açıklanan ve çok defa bazı sosyal grupların (sendika, dernek vb.) ve seslerini duyuran kişilerin, siyasal otoritelere (hükümete, parlamentoya vb.) izhar ettikleri fikirlerin bir ortalamasıdır.9 Ortalama fikirden kastedilen, fikirlerini açıklayanların çoğunluğu olması gerekir. Aksi takdirde kamuoyundan çoğunluğun kanaatlerini anlamamız gerekir ki bununda doğru olmadığını belirttik. Bu durumda bu tanımda kamuoyundan ne anlaşılması gerektiğini tam olarak belirtmemiştir.

Kamuoyu, hakkında Kapani’nin yapmış olduğu tanım daha açıklayıcı ve fonksiyoneldir. Yazar kamuoyunu, belli bir zamanda, belli bir tartışmalı sorun karşısında, bu sorunla ilgilenen kişiler grubuna veya gruplarına hakim olan kanaattir, şeklinde tanımlamaktadır.10 Ancak, bu genel tanımlamada kavramı tam olarak açıklayamamaktadır. Bununla birlikte tanımın şu şartla amaca elverişli olduğu söylenebilir. Tanımda yer alan “belirli bir sorun”un toplum içinde kazandığı önemin ve ilgi çerçevesindeki genişliği ölçüsünde şüphesiz ilgili gruplarda çoğalacaktır. Bu durumda toplumun büyük kesimini kapsayan yaygın bir ortak kanaatin ortaya çıkması beklenebilir.11

Kamuoyunun daha kapsamlı ve daha açıklayıcı bir tanımını Sezer yapmıştır. Yazara göre kamuoyu, kamu yaşantısı ile ilgili olan tartışmalı bir sorun karşısında, bu sorunla ilgilenen kişiler grubunun veya gruplarının taşıdıkları kanaatlerin anlatımlarıdır.12 Ancak bu tanımda da çoğunluk ve azınlık kanaatlerinden ne anlaşılması gerektiği açık olarak belirtilmemiştir.

Kamuoyu kavramı ile ilgili olarak yapılan tanımlar genel olarak üç temel özelliği kapsamaktadır. Bunlardan birincisi kamuoyu için açıklık prensibinin bir önkoşul olmasıdır. Bireysel tutumlar özel alanın karşıtı olan kamusal alanda yerlerini alacaklarsa açıkça ifade edilebilmelidir. İkinci özellik, kamuoyunun dayanışmayı gerektirmesidir. Kamuoyu düşünceleri bireyden kolektif bir ortama taşımaya yardımcı olan bireyler arasındaki ilişki ve etkileşimleri kapsamaktadır. Son özellik, kamuoyunun kararları kapsamasıdır. Kamuoyu, bireylerin güncel toplumsal sorunlarla

9 Bülent Daver, a.g.e., s. 251 10 Münci Kapani, a.g.e., s. 147

11 Münci Kapani, Kamu Hürriyetleri, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayını, Yenilenmiş Baskı, Ankara, 1981, s. 266 12 Duygu Sezer, a.g.e., s. 5

(9)

ilişkili tutumları ile kamu görevlerinin aynı sorunlara ilişkin kararları arasında önemli bir bağın oluşmasına neden olur. Bu nedenle kamuoyunun oluşumu siyasal karar alma süreçleri gözardı edilerek değerlendirilmemelidir.13

Bütün bu tanımlara ve açıklamalara bakıldığında, kamuoyunun çoğunluğun kanaati olmadığı anlaşılır. Gerçekten çoğunluk tarafından kabul edilen, gerekçeli olmayan bir görüş, azınlık tarafından benimsenen ve sağlam temellere oturtulmuş bir görüş kadar geçerli değildir. Belirli bir sorunun hakim kanaat haline gelebilmesinde yoğun çalışma ve gene belli bir amaç doğrultusunda örgütlenmiş kişilerin ne kadar etkili olduğu tartışma götürmez.

1.2. Kamuoyunun Unsurları 1.2.1. Kapsam Unsurları

Kamuoyu olayını ve davranışını anlayabilmek için deyimi oluşturan iki unsur; kamu ve oy unsurunu ilk olarak açıklamak gerekir. Kamuoyu belli bir zaman dilimi içinde oluştuğuna göre “süreç” de kamuoyunun üçüncü unsurudur. Şimdi bu unsurları ayrı ayrı ele alacağız.

1.2.2. “Kamu” Unsuru

Kamu kavramı sosyolojik bir kavramdır. Kamu üyelerini birbirleri ile ilişkilendiren belli bir zaman süresi içinde karar alma mekanizmalarını aynı ya da karşıt yönde davranmaya sevk eden unsurlar kamu üyelerinin ortak paylaşımlarıdır. Bu nedenle kamu gibi sosyolojik bir olgu, kanaat, tutum gibi psikolojik bir taban üzerinde oluşmaktadır.14

Kavram çeşitli yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşımlardan birisi kamu kavramını bir yandan toplumun bütün kesimlerine açık olan ve herkes tarafından uygulanabilen anlamda, diğer yandan yalnızca devlete ait anlamında

13 Ragnar Waldahl, “Siyasi Tutumlar ve Kamuoyu”, İletişim, Çev : Süleyman İrvan, Sayı : 1-2, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, Ankara, 1994, s. 58

14 Cengiz Anık, Kamuoyunu Oluşturan Araçlar, İletişim, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı : 1-2, Ankara, 1994, s. 90

(10)

kullanmaktadır. Sosyologlar ve siyaset bilimcileri ise kavramı belli bir sorun ve olaylar karşısında benzer tutum ya da kanaatlere sahip olan grup anlamında kullanılmaktadırlar.15

Kamu belirli bir sorun çerçevesinde bir araya gelmiş bireylerden oluşan bir gruptur. Grup içinde bireyler sorunun çözümü konusunda çeşitli görüşlere sahiptirler ve soruna çözüm getirmek için birbirleriyle tartışırlar.16 Toplumsal yaşam ile ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar hakkında bütün bireylerin bilgi sahibi olması mümkün değildir. Çoğu zaman toplumun büyük bir kesimi bu sorunların farkında bile olamaz. Bu nedenle toplum sorunlarının çeşitliliği doğrultusunda çeşitli konulardan söz edilebilir.17 Grup üyeleri arasında doğrudan doğruya fiziksel bir ilişki söz konusu değildir. Toplumsal yaşantı ile ilgili sorunlar ne kadar çeşitli ise bu sorunlara tepki gösteren konularda o kadar çeşitli olmaktadır.

Broom ve Selznick ise kamuoyu izleyiciden daha büyük üyelik ölçütleri olan grubun adi olarak tanımlamaktadırlar. Onlara göre kamu;

· Kendilerinin bir olay yada faaliyetlerden etkilendiklerini düşünen, · Bu düşüncesi herhangi bir yolla açıklayabilen,

· Hesaba katılan insanlardan oluşmaktadır.18

Farklı ortamlar farklı sorunlara neden oldukça grubun büyüklüğünde değişiklikler olabilir. Seçmenler, öğrenciler ve diğer gruplar farklı türde kamu oluştururlar. Bununla birlikte kamu ve kamuoylarına ilişkin en büyük ilgi siyasi alanda görülmektedir. Çünkü siyasi sürece yoğun bir ilgi söz konusudur.

1.2.3. “Oy” Unsuru

Oy kavramı, psikolojik bir kavramdır. Bir başka ifadeyle sosyoloji ile psikolojinin buluştuğu bir alanda yer almaktadır.19 Kısaca gruba hakim olan “kanaat” anlamında kullanılmaktadır. Daha geniş anlamda oy, duygu veya izlenimden daha

15 Gökçe, a.g.m., s. 1996, s. 220 16 Aynur Örnek, a.g.e., s. 75 17 Kapani, a.g.e., 1989, s. 114

18 J.Blair Kolasa, İşletmeler İçin Davranış Bilimlerine Giriş, Çev : Kemal Tosun, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü Yayınları, No : 42, İstanbul, 1979, s. 75

(11)

kuvvetli, kanıtlanması daha kolay fakat tam olarak kanıtlanabilen yada pozitif olan bilgiden daha az geçerli ve kuvvetli kanaatlerdir.20

Kesin değerlere, ilkelere ve inançlara dayanan konulara karşı gösterilecek davranışlar standartlaşmışsa, davranış normları belirlenmişse, bu konular hakkında “oy” anlamında kanaatlerden söz edilemez. Çünkü bu konularla ilgili olarak aşağı yukarı bir oydaşma mevcuttur.21 Kanaatler, ilgili grubun genel olarak doğru kabul ettiği değil, tartışmalı konular hakkındaki anlatımlardır.22

Kanaatler çoğunlukla belirlerle ifade edilselerde, bu zorunlu değildir. Jestlerle veya diğer davranışlarla da ifade edilebilir. 23

Bu açıklamalardan sonra Sezer kamuoyunu şu şekilde tanımlamıştır. Kamuoyu, kamu yaşantısı ile ilgili olan tartışmalı bir sorun karşısında, bu sorunla ilgilenen kişiler grubunun veya gruplarının taşıdıkları kanaatlerin anlatımlarıdır. Bu anlatımlar hem çoğunluk ve hem de azınlık kanaatlerini içine alır.24

Herhangi bir sorun karşısında ilgili grup içinde farklı kanaatler meydana gelmektedir. Bu nedenle grupların çeşitliliğini yanısıra grup içindeki kanaatlerin çeşitliliği de söz konusu olmaktadır.

1.2.4. “Süreç” Unsuru

Kamuoyu sadece gruba hakim olan kanaatlerin kapsamını ve yoğunluğunu değil, aynı zamanda bunların sürecini de ifade eder. Gruba hakim bir kanaatin alınabilmesi için belirli bir sürenin geçmesinin gerekliliği açıktır. Bu süre grup üyelerinin karşılıklı bilgi alışverişinde bulunduğu yine karşılıklı tartışma ve etkileşme içerisinde geçen bir süredir.25 İşte bu geçen süre kamuoyunda süreç unsurunu meydana getirir.

20 Kimball Young, “Comments on the Nature of Public and Public Opinion”, (New York : The Dyden Press, 1954), s. 62’den aktaran Sezer, a.g.e., s. 5

21 Sezer, a.g.k, s. 5

22 William Albig, Modern Public Opinion, Mc. Graw Hill, New York, 1956, s: 2’den nakleden Sezer, a.g.e., s. 5 23 Sezer, a.g.k., s. 5

24 Sezer, a.g.k., s. 5

25 Nazan Aslanel, Kamuoyu ve Kamuoyunun Oluşmasında Kitle İletilişim Araçlarının Rolü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 1993

(12)

Kanaatler, bireylerin zihinlerinde ve duygularında yatan fikir ve tutumların dışarıya yansımış biçimi ise de başladıkları noktada oldukları gibi ayrı ayrı duran bireysel kanaatler değil, karşılıklı etkileşme sürecinden geçen kolektif zihinsel ve duygusal yaşantının ürünüdürler.26

Grubun özelliklerinden biri, fikir ayrılığıdır. Blumer, fikir ayrılığının tartışmaya yol açtığını, tartışma ve yorumlama sırasında yer alan karşılıklı etkileşme sürecinin grubun kanaatlerini etkilediğini öne sürmektedir.27

Kamuoyunun hem kapsam hem de süreç olduğu görüşünü Kimball Young biraz farklı ifade etmektedir. Young’a göre, kamuoyunun biri statik, diğeri dinamik olmak üzere iki yönü vardır. Statik yönü kapsamı, dinamik yönü oluşma sürecidir. Sürecin anlaşılması için bir sorunun ortaya çıkmasını izleyen tartışmaya ve tartışma sonucunda berraklaşan kanaatlere dikkati çevirmek gerekir.28

Bireyler kamu sorunları hakkında tavır takınıp, kanaatlerini geliştirirken çoklukla kendi yakın çevrelerinin dışında kalan kimselerin de kanaatlerini öğrenirler. “Kişisel örnekleme” denilen bu yöntemle, diğer bireylerin, grup üyelerinin veya grupların aynı konuda nasıl davranacakları hakkında birey tahminlere girişir ve kafasında bazı görüntüler oluşturur. Diğerlerinin tavırları ve davranışları hakkındaki tahminleri bireylerin kendi kanıtlarını, davranışlarını ve hatta tavırlarını etkisi altına alır. Böylece, başkalarının aynı konu hakkındaki davranışları ile ilgli tahminlerin bireyin davranışlarında ayarlamalara yol açtığı, bu ayarlamaların da, geri dönerek, tahminleri kuvvetlendirdiği bir süreç başlar.29 Bu süreç, yani karşılıklı etkileşim başladığında kamuoyu oluşur.

26 Sezer, a.g.e., s. 7

27 Herbert Blumer, “The Mass, The Public and Public Opinion”, Reader in Public Opinion and Communication, Bernard Berelson ve Morris Janawitz (Der.) (New York City; The Free Press, 1966, İkinci Baskı), s. 47’den aktaran Sezer, a.g.e., s. 7

28 Young, a.g.e., s. 64’den aktaran Sezer, a.g.e., ss. 7 - 8 29 Sezer, a.g.e., s. 8

(13)

1.3. Tamamlayıcı Niteliklerin Tanımı

Bir çok yazar kamuoyu olayında, temel unsurların yanında var olan ya da o unsurları niteleyen tamamlayıcı unsurların bulunduğuna işaret etmektedirler. Temel unsurların incelenmesi, kamuoyu olayında genel olarak kimin rol aldığına (öznesine) ne hakkında olduğuna (nesnesine) ve nasıl oluştuğuna (sürece) eğilmektedir. Kamuoyu olayı hakkında daha özlü bir görüşe ulaşmak için temel unsurları tamamlayan veya niteleyen belirgin özellikleri görmek gerekmektedir.30

Floyd H. Allport tarafından 1937 yılında yapılan kamuoyu tanımı oldukça eski ve ondan önce ve ondan sonra sayısız tanımlar yapılmış olmasına rağmen, hem temel unsurlara, hem tamamlayıcı unsurlara değinen özlü tanımlardan birisidir. Allport’un kamuoyu tanımı aynen şöyledir; 31

“Kamuoyu, kişilerin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, amaca doğru eyleme geçme olasılığını yaratacak kararlıkta, derinlikte ve nicelikte; büyük önemi olan belli bir durumu, kişiyi veya öneriyi oylamaları yada desteklemeleri (veya oylamamaları ya da karşı çıkmaları) biçiminde kendilerini ifade ettikleri veya edebilecekleri ve birden fazla kişilerin var olduğu durumlarda anlam taşır.”32

Allport’un bu tanımına dayalı olarak tamamlayıcı unsurları; yeni birşeyler elde etme (Status Quo’da değişiklik), çatışma ve etkenlik olarak sınıflandırmak mümkündür.

1.3.1. Status Quo’da Değişiklik

Bir grubun belli bir konu hakkındaki yeni kanaatlerle ortaya çıkması, status quo’da bir değişiklik isteğinin veya gereğinin duyulduğunun belirtisidir. 33 Diğer bir deyişle mevcut durum içinde o konunun ele alınış biçimi, kanaatlerini ifade eden grubun zihinsel ve duygusal ihtiyaçlarına artık cevap verememektedir. Bu durumda yeni çözüm yolları aranması ve mevcut duruma karşı; bir tavır, bir eylem sözkonusu

30 Sezer, a.g.e., ss. 8 – 9

31 H. Floyd Allport, Toward A Science of Public Opinion, Public Opinion Wuarterly, 1937, ss. 7 – 23 32 Allport, a.g.e., s. 61

(14)

olacaktır. Eyleme sokulmak istenen değişiklik arzusu ve güdüsü, siyasal iktidarın yaptığını onaylama yoluyla yeni bir şey başarma yönünde veya karşı çıkma yoluyla mevcut durumu değiştirme yönünde gelişebilir.34 Böylece mevcut dengenin bozulması ve kamuoyunun iki tarafı arasında karşılıklı etkileşme ortaya çıkmaktadır.

Kamuoyunun tamamlayıcı unsurlarından birisi status quo özlemi ise, bunun bir yan özelliği vardır; bilinçlenme sürecinin hızlanması ve hatta yoğunlaşması. Tartışma ve yorumlama işlemleri sonucunda, bu işlemlere katılan bireyler grubu hem kendisi hakkında, hem de tartışılan konu hakkında artan bir bilinçlenmeye açılır.35 Sorun ortaya atılıp da tartışmaya başlandığı anda var olan bilinçlilik derecesi tartışma ilerledikçe yükselen bir hareketlilik gösterir.

1.3.2. Çatışma İlişkisi

Allport’un tamamlayıcı unsurları listesinde ikinci sırada çatışma ilişkisi yer almaktadır. Kanaat ayrılığının var olduğu durumlarda, eğer kanaatler zor yoluyla engellenmiyor ve kararlar bir grubun tekeli altında bulunmuyorsa, bu kanaatlerin amaçlarına ulaşmak için birbirleriyle çarpışacakları beklenen bir olaydır. Kanaat karşıt kanaat, tartışmama, yorumlama işlemleri çatışma ilişkisi içinde yer alır. İşte bu noktada kamuoyu olayı ile toplum içindeki gruplar arasında özellikle örgütlü çıkar grupları arasında organik bir ilişki kurulabilmektedir.36

Kanaat ayrılıklarına ve tartışmalara yol açan konu, yani ortak tenbih durumu, onun aracılığıyla bir çok grupların kendi isteklerini gerçekleştirecekleri bir plan ya da politikadır. Ortak tembih karşısında bireyler kendi görüşlerine ve isteklerine uygun düşen gruplarda toplanacaklar, bu grupta ise karşıt görüşü savunan diğer gruplara karşı kendi isteklerini elde etmek için konu hakkında kanaatler ileri süreceklerdir.37 Hatta böyle hallerde, daha derin ve genel bir çatışmanın bir belirtisi de olabilir.38

34 Sezer, a.g.e., s. 11

35 Blumer, a.g.e., s. 46’dan nakleden Sezer, a.g.e., s. 11 36 Sezer, a.g.e., ss. 11 - 12

37 Allport, a.g.e., s. 59 38 Allport, a.g.e., s. 59

(15)

Allport kamuoyunu, baskı politikasının, sınıf ve işçi çatışmalarının ve her tür sosyal çatışmanın sözlü bir belirtisi olarak ele almaktadır.39

1.3.3. Etkenlik

Allport’un kamuoyunun tamamlayıcı unsurları sıralamasında üçüncü ve en önemli tamamlayıcı unsur, kamuoyunun etkenlik olasılığı taşımasıdır.

“Etki” konusu siyasal bilimcileri uzun zamandan beri ilgilendirmiş tartışmalı konulardan birisidir. Resmi karar vericilerin ve karar vericiler dışındaki bireylerin veya grupların karar verme sürecini nasıl etkiledikleri çeşitli araştırmalara konu olmuştur.40 Belli bir konu ile ilgilenen grup içerisinde çeşitli kanaatler vardır. Kanaatlerin dağılımı kamuoyu ile belirlenir. Ancak Allport’a göre, bu çeşitli kanaat birikimlerinin içinden en etkilisini seçmek en pratik, en yararlı ve doğal bir davranıştır. Etkenlik unsuru her zaman için sayıca en fazla olan grupta toplanmış değildir. Konuya duyulan ilgi ve amaca ulaşmak için gösterilen gayret, konunun bireyler açısından taşıdığı önemin derecesine de bağlıdır. Etkenlik, kanaatin derinliğine bağlı olduğu gibi, kanaati taşıyan kişiler arasındaki örgütlenme derecesine de bağlıdır. Zayıf bağlarla birbirine bağlı genel amaçlı gruplarda kanaatlerin etkenliği azalır. Sıkı bağlarla birbirlerine bağlanmış, güçlü bir örgüt yapısına sahip olan grupların kanaatlerinin etkenliği daha fazladır.41

Etki unsurunun kamuoyu olayı için vazgeçilmez bir unsur kabul edilmesi, bir noktada, etki unsurunu kamuoyunun varlık nedeni yapmaktadır.42 Siyasal süreç açısından gerçek değeri olan kamuoyu, etkili olan veya etkenlik olasılığına sahip olan kanatlerdir.

Etki unsuru kamuoyu olayında aranması gereken, bir unsurdur. Ancak bu unsur, daha çok kamuoyunun sınıflandırılmasında ve değerlendirilmesinde ortaya çıkar. Toplumda bir sorunla ilgili her çeşit kanaat vardır: Etkili, etkisiz, bilgili, bilgisiz,

39 Allport, a.g.e., s. 59’dan nakleden Sezer, a.g.e., s. 12

40 James G. March, “An Introduction to the Theoriy and Measurement of Influence”, American Political Science Review, XLIX (June, 1995), s. 431’den nakleden Sezer, a.g.e., s. 13

41 Aslanel, a.g.e., s. 16

42 James N. Rosenau, Public Opinion and Foreign Policy, Newyork Random House, 1961, ss. 12 – 13’den nakleden Sezer, a.g.e., s. 15

(16)

ilgili, ilgisiz, kuvvetli, kuvvetsiz ve azınlık veya çoğunluk kanaatleri gibi. Kamuoyu genel tanımı ile, bütün bu kanatleri o andaki dağılımını, psikolojik ve sosyo – ekonomik değişkenlerle bağlarını, biçimlenme sürecini biçimlendirici unsurların karşılaştırmalı etkilerini bulmaya çalışılar. Bu araştırmalar kanaatlerin “evet” veya “hayır” biçiminde ifade edilebileceği genel seçimler hakkında ön tahminler yapılabilmesinde ve seçim sonuçlarını etkileme ve değiştirme çabalarına yön verecek unsurların saptanmasında büyük katkılarda bulunmuşlardır. Ancak, genel seçimlerin sonucunu etkilemeye yarayacak unsurların ortaya çıkarılması dışında, kamuoyu araştırmaları karar süreci üzerinde etkili olan kanat kümelerini ve bu kanaatlere sahip grupları saptamakta fazla başarılı olamamışlardır.43

Kamuoyunun genel tanımı, dikkatleri kanaatlerin genel dağılımına yöneltmektedir. Fakat siyasal süreç açısından kamuoyunun önemi, bu süreçte, özellikle karar verme sürecinde halkın hangi kesimlerinin ve ne kuvvette katkısının ve denetiminin bulunduğunun öğrenilmesinde oynadığı gösterge fonksiyonudur. Bu nedenle etki unsuru gerçek anlamda kamuoyu için şart koşulmuştur.44

1.4. Kamuoyunun Tarihi Gelişimi 1.4.1. Eski Yunan’da Kamuoyu

Eski Yunan uygarlığının ortaya çıkışına kadar devlet işlerinin yürütülmesine hakim olan ilke, kapalı siyaset esası idi.45 Bu nedenle Mısır, Bâbil, Asuri, Hitit devletlerinde siyasi iktidar ilahi vahi yolundan sadece yarı tanrılaştırılmış kişilere intikal ediyor, dolayısıyla siyasi iktidar mutlak bir tekele tabi tutuluyordu. Geniş halk yığınlarına itaatkar, pasif bir tutum takınmaktan başka hiçbir pay düşmüyordu. Eski Yunan devlet sistemleri kamu hayatına “ufuktan doğan bir güneşten farksız” bir genişleme ve ferahlık getirmişlerdir. Halk yığınlarının dinamik katılışını şart koşan bu çeşitli siyasi sistemler, vatandaşları kamu sorunlarına karşı aktif bir davranış takınan fertler haline getirmişlerdir. Bu yeni anlayışın birden bire kamuoyunu harekete

43 Sezer, a.g.e., s. 16 44 Sezer, a.g.e., s. 17

45 Nermin, Abadan, Kamuoyu Ders Notları, 1973 – 1974, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu, s. 3

(17)

getirmiş olduğunu kuşkusuz ileri sürmek mümkündür.46 Çünkü otoritesini tanrısal ya da akıl üstü kudretlerden türettiğini ilan etmeyen her sosyal düzen, vatandaşlarla temasa geçmek, bir karar vermeden önceden onların uyumunu almak zorundadır.

Eski Yunan’da hür vatandaşlar bir yandan kendi devletlerinin sınırları içinde cereyan eden siyasal mücadelelere katılmak, diğer yandan başka devletlerle sürdürülen ilişkiler hakkında karar vermek zorunda kaldıkları görülmüştür.

Ünlü Yunan filozof ve düşünürler kamuoyunu farklı şekilde

değerlendirmişlerdir. Plato’ya göre “Realite” (gerçek) sadece filozofların mantıki düşünce sisteminde vardır. Kanaatler, aldatıcı gerçekten uzak ve aykırıdır.47

1.4.2. Roma’da Kamuoyu

Roma’da site ve şehir hayatı esasına dayanan Yunan siyasi düzeni yerine büyük bir imparatorluğun kuruluş ve yayılışına hizmet eden metropol düzenlemeler geçti. Dolayısıyla imparatorluğun sınırları genişleyince, kuvvetli bir haberleşme ve ulaştırma şebekesi kurulmuş, böylece çeşitli dinlere, değerlere, dillere, parasal ve ekonomik sistemlere sahip olan kavimlerden haberler alınabiliyordu. Bu yeni unsurlar Roma kamuoyuna deniz aşırı ülkelerde olup biten hakkında fikir sahibi olmasına yardım ediyordu. Bundan başka Roma senatosunun müzakerelerinin zabıtları da M.Ö. 1. yy.’dan itibaren halka duyurulmaya başlandı.48

Önceleri eski Yunan’da daha sonraları Roma’da ortaya çıkan özel – kamusal ayırımı, Yunan’da geliştirilen bir kavramdan kaynak almaktadır. Yunan sitelerinde “polis” hür vatandaşları birleştiren bir kesimdir. Bu kesim herkesin özel hayatını sürdürdüğü kesimden titizlikle ayırt edilmektedir. Kamusal hayat “agora” denilen Pazar yerinde cereyan etmektedir. Siyasal düzenin temeli, köleliği esas alan bir ekonomik sisteme dayanmaktadır. Vatandaşların kamu hayatına katılabilmeleri ev başkanı olarak sahip oldukları özerkliğe bağlıdır. Kişinin özel hayatı tartışma konusu yapılamadığı gibi vatandaşın servet ve mal mülk sahibi olması da onu kamusal tartışmalara girişmekten men etmektedir. Vatandaşın polis içindeki mevki kendi özel

46 Abadan, a.g.e., s. 3 47 Sezer, a.g.e., s. 61 48 Abadan, a.g.e., s. 4

(18)

hayatında, evinde yürüttüğü despotik egemenliğine bağlıdır. Günlük hayatın çeşitli oluşları kamusal hayatta tartışma konusu olmaktadır.49 Bu fikirden hareket eden Romalı hukukcular da zamanla özel kamusal sektörler arasında ayırıcı bir hat çizmişlerdir. Aleniliğe kavuşturulan, meclis ve meydanlarda tartışma konusu haline getirilen sadece toplumun temel sorunları ile ilgili olanları idi. Bazı kişilere yapılan haksızlıklar ya da uğradıkları mağduriyetler bağlı oldukları hanenin sorunu olması sebebiyle tartışma konusu haline getirilemezdi. Bu sebeple Yunan’da ve başlangıçta Roma demokrasisinde karşımıza çıkan alenilik, yani toplumsal sorunların vatandaşlarca ele alınarak, çoğunluk kararı ile sonuçlandırılması, aslında sadece köle olmayan, yabancı olmayan, hür erkek vatandaşlara has bir ayrıcalıktı. Bundan başka ele alınabilecek sorunlar da sadece kamu işi olarak nitelendirilebilenlerdi.50 Bütün bu sınırlamalara rağmen eski çağda Yunan’dan başlayarak denilebilir ki; özellikle siyasal hayatı ilgilendiren önemli konular (savaş ilan etmek, kanunlar hazırlama, ağır cezaları af etme, vs.) ilk defa toplumu meydana getiren bir grup vatandaşın çoğunluk görüşlerine uyularak kararlaştırılıyordu.51

1.4.3. Ortaçağ’da Kamuoyu

Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile birlikte Avrupa’ya yerleşen feodalizm, dağınık, toprağa bağlı üniteler yaratması sebebiyle kamuoyunun sayısı etkinlik derecesini son derece zayıflatmıştır.52 Serfle, senyör arasındaki toprak bağı, toprak sahibi olmayan serflerin herhangi bir sorun karşısında görüşlerini açıklamaktan yoksun kılıyordu. Bu arada daha geniş siyasi örgütlere tabi olan kesimlerde mutlakıyetçi krallıklar, skolastik doğmalara körü körüne bağlı olan kilise ile sımsıkı bir işbirliği yapıyorlardı. Bu nedenler karşısında Ortaçağ boyunca hukuk ve örf – adetlerin baskıcı etkisi her zamandan daha yoğun bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber ortaçağın en kudretli siyasi örgütü sayılan Papalık, ekonomik nedenlere dayalı Ehli

49 Osman Özsoy, Geçmişten Günümüze Yöntem ve Uygulamalarıyla Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, Alfa Basım – Yayın – Dağıtım, İstanbul, 1998, s. 24

50 Seha, L., MERAY, “Halk Efkarı ve Yoklaması”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Eylül 1954, Yeni Matbaa, Ankara, Cilt IX, Sayı : 3, s. 352

51 Abadan, a.g.e., s. 5 52 Abadan, a.g.e., s. 6

(19)

Salip seferleri hazırlamağa koyduğu zamanlarda, mutaasıp bir dini atmosfer içinde bulunan yığınları tahrik için dinamik bir kamuoyu yaratmaya çalışmıştır.53

1.4.4. Yeniçağ’da Kamuoyu

Onbeşinci yüzyılda Avrupa’da matbaacılığın icadı ve dini otoriteye karşı reform akımının hücumları, düşüncenin, sanatın ve bilimin nisbi bir serbestiliğe kavuşması, kamuoyunun anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır.54 Topluluklar artan ölçüde dini ve siyasi sistemlerle ilgilendikçe kamuoyu kendini duyurmaya başlamıştır. Bu devirde kamuoyunu kısaca siyasal sorunlarla ilgilenen grupların bu görüşlerini açığa vurma istekleri olarak özetlemek mümkündür.55 Eski çağlarda benzer şekilde yeni çağda da kamuoyu ilk önce sadece siyasi sorunlarla ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan modern çağda beliren kamuoyu çok defa sınırlı bir yada birkaç grubu ilgilendirmekte, zorunlu olarak siyasal sorunlara bağlı kalmamaktadır.56 Yeni çağın başlangıcında kamuoyu, hükümet sistemi dışında olan ve fikirleriyle devletin faaliyeti, yasası ve onu yürüten kişiler üzerinde etki yapan veya tayin edici bir rol oynama hakkına sahip olduklarını iddia eden insanların, toplumu ilgilendiren sorunlarda serbestçe ve açıkça ifade ettikleri kanaat ve tutumların toplamı, daha doğrusu çoğunluğu temsil eden görüşlerin toplamıdır.57

Fransız devriminin arifesine kadar kamuoyu üzerinde yapılan tartışmalarda bu kavram, hürriyeti sınırlandırma aracı olarak ele alınmış, aldatıcı ve yararlı olması, zaman ve mekana göre değişebilmesi üzerinde durulmuş ve devlet adamları ile filozofların bu konuyu ele alırken ihtiyatlı davranmaları gerektiği ileri sürülmüştür.58 Özellikle onsekizinci yüzyılda hükümetlerin sadece kanunlarını halka zorla kabul ettirecekleri yerde, kamuoyunu da hesaba katması gerektiği hususunda fikirler ileri sürülmüştür.59

53 Sezer, a.g.e., s. 52 54 Özsoy, a.g.e., s. 25 55 Abadan, a.g.e., s. 7

56 Nermin, Abadan, Kitle Haberleşme Vasıtaları”, C : XV, No : 1, 1960, s. 154 57 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 7

58 Terence, H., Quater, “Propaganda Teorisi ve Propagandanın Gelişimi”, Cilt : XXXV, No: 1 – 4, 1980, s. 258

(20)

Başlangıçta kamuoyu kavramına atıfta bulunmakla yetinen düşünürler, zamanla bu sosyal gücün toplumsal görevi üzerine eğilip, onu eleştirmeye başlamışlardır. Locke’la birlikte kamuoyu, farklı bir tasnife tutulmuştur. Locke hukuku üçe ayırmaktadır; ilahi hukuk, medeni hukuk ve şöhret ya da kamuoyuna dayanan hukuk.60 En etkilisinin de kamuoyu olduğunu savunmuştur.

Yeniçağda kendini durmadan daha çok duyuran kamuoyunun gelişimini sadece siyaset teorileri yardımı ile açıklamak konuyu lüzumsuz derecede daraltmak, toplumsal gücü salt soyut kalıplara sığdırmak anlamına gelir.61

18.yy’dan itibaren orta sınıfın ekonomik gücünü arttırmış olması ve okuma yazmanın gittikçe daha yaygın bir hale gelmesi kamuoyunun gelişiminde önemli aşamalardandır. Kamuoyunun teşekkül etmesi herşeyden önce yığınlara kadar genişleyen çeşitli insan topluluklarının ortaya çıkmasına, bunların değişen şart ve olaylara karşı farklı tutumlar takınmalarına ve her değişikliği ayrıntılı tartışmalarla değerlendirmelerine bağlıdır. Fransız devremi bu gibi sosyal kaynaşmalar için ideal bir ortam olmuştur. Bu bakımdan Paris ve Londra gibi başkentlerin hızlı bir şekilde birer metropol hüviyeti kazanmaları, kamuoyunun ortaya çıkmasına hizmet eden basın ve toplantı hürriyeti, aleni tartışmalar vs. gibi demokratik fikir beyan etme vasıtalarının gelişmesine de hizmet etmiştir.62

1.4.5. Günümüzde Kamuoyu

Geniş ölçüde Fransız devriminin etkisiyle ondokuzuncu yüzyılda mistik, metafizik, görünmeyen hüviyetinde sıyrılan kamuoyu kavramı zamanla belirli sınıfların (üst ve orta sınıfların) ortak görüşleri olarak yorumlanmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda bir çok yazar ve düşünüre göre kamuoyu, seçmen kitlesinin temsilcileri, gazeteler ve orta sınıfın ileri gelen üyeleri ya da dernekleri tarafından beyan edilen fikirlerden ibarettir.63

60 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 7 61 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 7 62 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 8

(21)

Ondokuzuncu yüzyılın başlangıcına kadar daha çok ferdi akıllara hükmeden, meçhul bir kuvvet şeklinde tasavvur edilen kamuoyu, Fransız devrimini takiben kamu hayatına dahil kudretli bir unsur olarak girmeye başlamıştır. Sistematik bir inceleme tarzına tabi tutulmakla beraber kamuoyu uygulamada halk egemenliğinin ayrılmaz bir bağlantısı haline gelmektedir.64 Filozofların bir kısmı devlet faaliyetinin denetimin sağlayacak ve devlet kudretinin kötüye kullanılmasını önleyecek tek kudret olarak aydın bir kamuoyu görmek hevesindedirler. Ancak halk egemenliğini geniş çapta kuvvetlendiren bu akımın yerine göre sakınca ve tehlikeler de doğurabileceği ihtimali bazı ileri görüşlü bilginlerin gözünden kaçmamıştır.65

Batıda toplum içinde görülen siyasal tabakalaşma çizelgesine bakılınca kanaatlerin “siyasal faaller” tabakasında kümeleşmekte olduğu ortaya çıkmakta; toplum yapısına ve örgütüne bakılınca, o konu ile maddi ya da manevi istek ve çıkarlarından dolayı ilgilenme zorunluluğunda olan, bu nedenle kanaatlerini karar vericiye ulaştırmak için yoğun çaba gösteren, ulaştırmak ve duyurmak için maddi ve teknik olanaklara sahip, diğer bir deyişle toplumdaki prestij ve güç piramidinin üst ucunda yer alan gruplarda kümeleşmektedir. Bu anlamda, toplum örgütü toplumda mevcut prestij ve güç dağılımının – güç piramidinin – kamuoyunda toplum örgütünün genel bir yansıması olmaktadır.66

Toplum yapısı ve örgütü bir ülkeden diğerine, bir toplumdan diğer topluma değişeceğine göre, kanaatlere sahip olan ve ifade ettiği kanaatlerle ülke içindeki halkın kanaatlerini biçimlendirme olasılığı yüksek olan gruplar da toplumdan topluma farklılık gösterecektir.67

İKİNCİ BÖLÜM

KAMUOYU İLE İLGİLİ TEORİK YAKLAŞIMLAR 64 Sezer, a.g.e., s. 56

65 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 9 66 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 13 67 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 14

(22)

Kamuoyu günümüzde ancak bilimsel araştırmalar yolu ile ölçülen, değerlendirilen bir konudur. Kamuoyunun bilimsel karakteri ve sistematiği çok yavaş gelişmiştir. Klasik gelenek, özellikle kamuoyu konusunda, aşırı derece uzun süre boyunca hükmünü sürdürmüştür. İkibin yıl hatta daha uzun bir zaman boyunca insanlar belirli beşeri ve sosyal güçleri sadece rasyonel yoldan çözmeye çalışmışlardır.68

İlkçağlardan başlayarak XX.yüzyıla kadar kamuoyu konusunda klasik gelenek hakimdi. Klasik geleneğe bağlı olan düşünürler, daima rasyonel hareket eden halkın bir çok olay hakkında bilgi sahibi olduğunu ve bu yüzden de kendi menfaatlerine uyan davranışlarda bulunduğu tezini işlemişlerdir.

Bu klasik teoriye karşı çıkanlar ise, kamuoyunun karmaşık, teknik bir konu olduğunu, çağımızdaki iletişim imkanlarının bir hayli gelişmesine karşılık aynı olay hakkında bile, herkesin bilgi sahibi olmasının imkansız olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca bu modern teorisyenler, aynı olayı herkesin aynı şekilde anlamasının mümkün olmadığını iddia ederek, kamuoyunun oluşumunda maddi imkanlar, zaman ve hükümetin halkı aydınlatması gibi faktörlerin dikkate alınması gerektiğini savunmuşlardır.69

2.1. Klasik Teori

Bütün on dokuzuncu yüzyıl boyunca kamuoyu araştırmalarına hakim olan fikri akım rasyonalizmdir. İnsan varlığının en esaslı unsuru olarak akli etkeni benimseyen ekollere göre kamuoyu, rasyonel düşünen bir insan topluluğunun ölçülü kanaatidir. Bu itibarla her türlü heyecan ve duygu rastlantılarından temizlenmiş bir kamuoyu ortaya çıkmıştır.

Bu düşünce tarzının önde gelen temsilcilerinden biri İngiliz James Bryce’dir. Demokratik toplumlarda kamuoyunun kazandığı öneme dikkati çeken Bryce, kamuoyunu her yerde hazır bir kavram olarak görüyor ve şöyle tanımlıyor; “vasat bir

68 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 14 69 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 15

(23)

insanın söylenen veya yapılan bir şeyi görmesi veya duyması üzerine kafasında kendiliğinden bir duygunun belirmesi ve bunun sözle ifadesi”dir.70 Amerikan kamuoyunu dikkate alarak yaptığı diğer bir değerlendirmede ise, kamuoyunu “huzurunda bütün hizmetkarların titrediği, kudretli efendiye” benzetmektedir.71

Bu tanımlamaların açıkca gösterdiği üzere kamuoyunu, klasik teori yardımı ile tahlil etmek isteyenler bu kavramı zihni ve soyut bir kavrama dayattırmışlardır. Böylece kamuoyu karşımıza adeta gökyüzünde dolaşan, görünmez, herşeye muktedir, realite ile ilgisi olmayan metafizik bir kudret olarak çıkmaktadır. Kamuoyunun mahiyetini rasyonel düşüncelerle kavranmasının doğurmuş olduğu diğer bir sonuçta kamuoyunun kaynağı olarak sadece aydın bir seçkinler zümresi görme arzusudur.72

Klasik teorinin kamuoyunun açıklanmasında dayandığı temel ilkeler şöyle sıralanabilir;

a. Bu teori taraftarlarına göre, belli bir görüşü paylaşan fertler, bu görüşlerinin oluşmasına yol açan sebepler hakkında önceden tatmin edici bilgiye sahiptirler.

b. Gene bu düşünürlere göre, ortak bir kanaat taşıyan fertler mantık ölçüsü ile hareket etmektedirler.

c. Klasik teorisyenler bir adım daha ileri giderek, fertlerin kamu işlerine aktif olarak ilgi duymalarının altında kendi menfaatlerinin yattığına inanmaktadırlar.73

Klasik teorinin bu ilkelerinin, kamuoyunun oluşmasında yeterli olduğunu söylemek güçtür. Çünkü günümüz karmaşık toplumlarında fertlerin bütün olaylar hakkında tatmin edici bilgiye sahip olması mümkün değildir. Kaldı ki, özel ihtisas ve teknik bilgiyi gerektiren bir çok sorun hakkında ortalama bir vatandaşın yeterli bilgi sahibi olduğu iddia edilemez. Gene fertlerin kanaatlerini mantık ölçüsü içinde oluşturdukları da doğru değildir. Günümüz ampirik araştırmalarının gösterdiği gibi, bir çok kanaatin kaynağı psikolojik olup rasyonel bir temele dayanmaz. Aynı şekilde

70 J., Bryce, Amerikan Siyasi Rejimi, Çev : T., Ataöv – A., Payaslıoğlu, Türkiye Siyasi İlimler Derneği Yayınları, Ankara, 1962, s. 154

71 Bryce, a.g.e., s. 155

72 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 15 73 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 16

(24)

günümüz çoğulcu toplumunda belli bir sosyal grubun üyesi olan fertler, grup çıkarlarını kendi çıkarları üzerinde görmektedirler.

2.1.1. Klasik Teoriye Yöneltilen Eleştiriler

On dokuzuncu yüzyılın rasyonalist fikir akımı olan klasik teoriye ilk tepkiler, hukuki tarihçilikten gelmiştir.74 Bu teorinin öncülüğünü yapmış olan Savigny, Puchta

ve Stahl gibi düşünürlere göre insan rasyonel ve duygusal bir yaratıktır. Bu yüzden kamuoyunun suni veya ulusal heyecanlara yahut ta duygusal bir etkenlere dayanılarak yaratıldığı kanaati hakim olmuştur. Bu düşünceye sahip olanlara göre kamuoyu, yığınların bilincinde saklı duran ruhun oluşumundan başka bir şey değildir.75

Pozitivist akım da, farklı bir açıdan kamuoyu kavramını etkilemiştir. Bu akımın etkisiyle kamuoyu konusu bir psikolojik ve sosyoloji sorunu olarak incelenmeye başlanmıştır. Fransız psikologu Tarde bireyin dışında veya üstünde ayrı bir varlığa sahip bir sosyal vicdan, kolektif düşünce ya da “biz” kavramını kabul etmektedir. Tarde için bireyin şuur ve hareket tarzından başka bir reel değer yoktur.76

Bunun tam karşıtı olarak Durkheim, sosyal gerçeklerin psikolojik esaslarla açıklanmasını reddetmektedir. Ona göre bireysel bilincin maşeri bilince dönüşmesi ihtimali yoktur. Aksine Durkheim, toplumun bireysel bilinç üzerine olağanüstü kuvvetli bir etki yaptığı kanaatindedir.77

İngiliz Graham Wallas’da eserinde geçmişteki siyasi düşüncenin hep akli bir düzeyde oluştuğunu kınayarak, gerçek halde insanın rasyonel karakterden yoksun olduğunu, dolayısıyla siyasi süreçlerin geniş çapta irrasyonel etkenler yardımı ile şekillenmekte olduğunu ortaya koymuştur.78

Alman sosyolog Wilhelm Baver’e göre kamuoyu; gelenek ve alışkanlıklara dayanan statik bir ortak kanaat ile;

· gelenek ve alışkanlıklara dayanan statik bir ortak kanaat ile,

74 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 16 75 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 17 76 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 16 77 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s . 17 78 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 17

(25)

· dış alemden gelen tembihlerin sonucunda dinamik bir kolektif kanaatin birleşmesinden meydana gelmektedir.

Bu açıklama şekli ile Baver statik kamuoyunun, daha çok ortaçağ tipi ticari ve ekonomik sistemleri temsil deen ülkelerde hakim olduğuna, bukarşılık dinamik kamuoyunun yığınların sürekli şekilde görüş alışverişinde bulundukları büyük şehirlerde geliştiğine işaret etmektedir. Baver’e göre mutlakiyetçi devlet şekli ister teokratik, ister laik olsun statik bir kamuoyuna dayanmaktadır. Buna karşılık dinamik kamuoyu bir tehdit şeklinde belirlemeye başlayınca, mutlakiyetçi hükümdar özgürlükleri kısmak suretiyle kamuoyunu statik ve durgun haline çevirmeye çalışmaktadır.79

Bu yapılan eleştirilere göre, klasik teori kamuoyunu rasyonel olmaktan çok, irrasyonel temellerle oluştuğunu savunmaktadır.

2.2. Modern Teori

Kamuoyu fikrinin, entelektüel bir ilgi alanından çıkarak ampirik araştırmalara konu olmaya başlaması Birinci Dünya Savaşının sonunda mümkün olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Başkan Wilson yaptığı barış antlaşmasının Amerikan toplumunda tepki yaratması ve bu sebeple antlaşmanın kongre tarafından engellenmesi Amerikalı bilim adamlarının dikkatlerini kamuoyu üzerine çevirmelerine zemin hazırlamıştır. Bundan sonra, bütün değişkenleri göz ardı ederek sadece rasyonel perde hakim olan kanaatlere göre kamuoyunun incelenmesi terk edilmekte, insan faaliyetlerinin çevresi, bu çevre hakkındaki düşünceleri ve gösterdiği tepki dikkate alınarak ampirik araştırmalarla kamuoyunun açıklanabileceği görüşü ağır basmaya başladı.

Bu anlayışın ölçülerinden W. Lippmann, herhangi bir toplumun iyi işleyebilmesi için eleştirinin önemine işaret ettikten sonra, halkın her zaman menfaatlerini bilemeyeceğini çünkü kolayca aldatılabileceğine dikkati çektikten

(26)

sonra80 kalabalığın gerçekte kamuoyunun açıklanmasına en ciddi engeli oluşturduğunu savunmaktadır.81

Lippmann’a göre alelade bir vatandaş sadece zamanının küçük bir kısmını kamu sorunlarına ayırmaktadır. Bu ilgi, ancak vatandaşın kamu sorunlari ile ilişkili bir menfaati ortaya çıktığı sürece devam etmektedir; fakat busorunların karmaşıklığını anlayamamaktadır. Bu sorunları daha iyi kavrayabilmesi için vatandaşın sadece bilgi alması yetmez, bundan daha fazla olarak sorunlar hakkında özel değer yargılarına ihtiyaç vardır.82 Sonuçta kamuoyunun halkın sesi şeklinde anlaşılması doğru olmaz. Öyleyse, kamuoyu, çevre, düşünceler ve tepki üçgeni çerçevesinde, sosyoloji, psikoloji, iktisat ve istatistik gibi disiplinler yardımı ile incelemek gerekir.

2.2.1. Etkili Çoğunluk Teorisi

Kamuoyunun ortaya çıkmasında çoğunluk – azınlık meselesinin de tartışıldığını bilim adamları belirtmektedir. Teorik temelini Rousseau’nun genel irade tezinden alan bu görüşe göre, kamuoyunun belirlenmesindeki çoğunluk bir sayı üstünlüğü değil, kendi görüşünün doğruluğunu aynı zamanda azınlığa da kabul ettiren etkili bir çoğunluktur. Etkili çoğunluk görüşünü savunanlardan Lowell’e göre, kamuoyunun oluşumu için sayı çoğunluğu şart değildir. Fikir birliği gerekmez. Fakat kanaat o şekilde oluşmalıdır ki, azınlık o kanaati paylaşmasa bile, korktuğundan değil, inançlarından dolayı onu kabul etmelidir.83

Lowell’in bu tezi işaret ettiğimiz gibi Rousseau’dan kaynaklanmaktadır. Rousseau’nun toplum sözleşmesi tezine göre, çoğunluğun kanaati demek olan genel iradeye azınlık nasıl katılmak zorunda ise, Lowell de fertlerin inançlarını çoğunlukla isteyerek birleştirmelirini siyasi hayat için bir gereklilik saymaktadır.84 Bu anlayışla Lowell, kamuoyunun oluşmasında önemli rol üstlenen sosyal grupları devre dışı bırakmaktadır. Ama şu da bir gerçektir ki, bu tez günümüzde karşıt fikirlerin karar

80 Walter, Lippmann, Public Opinion, Allen and Unwin, London, 1922, s. 256 81 Lippmann, a.g.e., s. 257

82 Qualter, a.g.e., s. 21 83 Aslanel, a.g.e., s. 20 84 Qualter, a.g.e., ss. 34 – 35

(27)

verme sürecinde belli bir ortak çizgide birleşmesini ifade eden consensus’u (oylaşma) açıklamada elverişlidir.85

2.2.2. Kuvvet Teorisi

Kamuoyunun toplumsal denge ortasındaki bağdaştırıcı rolü yerine bu sosyal gücün çeşitli siyasal süreçlerde yerini, kapsamını inceleyenlerin başında Lasswell ile Odegard’ı saymak gerekir. Bu bilim adamları Hobbes ve Machiavelli’den farklı olarak psikoloji biliminin verilerine dayanan modern bir kuvvet teorisinin ilkelerini tespit etmek istemişlerdir.86

Lasswell, siyasal iktidar ile yönetilenlerin değer yargıları arasında karmaşık bir ilişkinin olduğuna dikkatlerini çeker ve bu sebeple siyaseti de “kim, neyi, ne zaman ve nasıl alır” şeklinde tanımlar. Esas itibariyle, her sistemde siyasal iktidar bir seçkin (elite) grubun elindedir. Fakat demokrasilerle diktatörlükler arasındaki fark, ilkinde etkilemenin iki yönlü olmasına karşılık, ikincisinde sadece devletten halka doğru, yani tek yönlüdür.87

İki sistemi ayıran bu temel farka rağmen Lasswell. Elitlerin ve kanaat önderlerinin sınırlı bilgi aktarımı ve propaganda yolu ile fertlerin düşüncelerini kontrol edebildiklerini de inkar etmez. Daha açık bir söyleyişle, propaganda sadece diktatörlerin kullandığı bir yöntem olmayıp, istikrarlı bir demokraside bile kamuoyunu çoğu kez yönlendirilebilmektedir.88

Lasswell, araştırmalarında doğrudan doğruya kamuoyunun mahiyetini ele almış değildir. Yoğunlaştığı nokta, bir sosyal güç olarak kamuoyunun siyasal iktidar üzerindeki etkisini araştırmaktır. Bu tespit doğru olmakla birlikte, Lasswell fertlerin özel kanaatlerine de büyük önem vermektedir. Nitekim çok açık olarak kamuoyunu meydaan getiren toplu görüşlerin altında fertlerin psikolojik tutumlarının yattığını kabul etmektedir. Sonuç olarak Lasswell, esas itibariyle kamuoyunun iktidar

85 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 20 86 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 20

87 HD., Lasswell, Politics : Who Gets, What, When, How, Meridian Books, New York, 1958, s. 24 88 Lasswell, a.g.e., s. 25

(28)

üzerindeki fonksioynunu incelerken, oluşumunu da psikolojik bir temele dayandırmaktadır.89

2.3. Kamuoyunu Sosyolojik Açıdan Açıklayan Teoriler

Hukuk ve siyasal bilim mensubu olan modern teorisyenlerin kamuoyunu ya bir etkili çoğunluk, ya da ferdi psikolojik temele dayandırmalarına bir çok sosyolog karşı çıkmışlardır.

Albig, Allport ve Cantril, kamuoyunun sosyolojik bir olay olarak karşılamakta, ortak kanaatlerin belli niteliklere sahip bir gruba ait olduğunu belirtmektedirler. Yalnız Childs daha çok psikoloji bilimine önem vererek kamuoyunu bireysel kanaatlerin ürünü olarak tanımlamaktadır. Bununla beraber o da bu kanaatlerin açığa vurma merkezi olarak grup kavramını kabul etmektedir.90

Childs’e göre herhangi bir kanaat (opinion), hiçbir zaman bir grubun görüşü değil, sadece bir ferdin malıdır. Bu sebeple ona göre kamuoyu “anlaşma veya eşdeğerlilik derecesine bulmaksızın belli birsorun hakkında açığa vurulmuş olan ferdi görüşlerin toplamıdır.”91

Childs kamuoyu bir devletin vatandaşları, siyasi parti, sendika, menfaat birlikleri veya mesleki teşekküllerin üyeleri gibi önemli ve örgütlü gruplar olabileceğini kabul etmekle beraber kalabalık, müşteriler, gazete okuyucuları veya tüketiciler gibi tam anlamı ile örgütlenmemiş gruplarında olabileceğini açıklamaktadır.92

Albig’e göre kamuoyu “tartışmalı birkonuda, herhangi bir gruba dahil fertlerin birbirleri üzerindeki karşılıklı etkilerinden doğar. Grupta her an hakim bir fikir olabilir. Fakat grup üyelerinin ileri sürdükleri başka fikirlerde vardır. Grubun bu şekilde ortaya çıkan kanaat statik değildir. Tartışmaya yeni unsurlar girdikçe değişebilir.” Bu tanıma göre kamuoyu her şeyden önce birgrup durumunun sonucunda beliren karşılıklı etki sonucundur.93 89 Lasswell, a.g.e., s. 26 90 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 21 91 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 21 92 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 22 93 Sezer, a.g.e., s. 3

(29)

Allport’a göre “belli bir grup içinde bulunan kişiler belirli bir durum, kişi veya teklif hakkında etkili bir hareket tarzını sınırlandıracak sayı, yoğunluk ve istikrar içinde, leh veya aleyhte bir görüş belirttikleri taktirde” kamuoyunun varlığından bahsedilebilir.94

Allport aynı zamanda kamuoyunu şahıslandırma çabasına da temas etmektedir. Buna göre kamuoyu “kamunun sesi veya kamunun vicdanı” şeklinde tanımlamak, grup görüşüne kolektif bir anlam atfetmek olur. Eğer kamuoyuna bireysel kanaatlerden üstün, mistik bir mahiyet verilecek olursa, bu taktirde grup zihniyeti, grup ruhu, kollektif bilinçaltı gibi kavramlara sapmak tehlikesi baş gösterir. Bu sebeple grup içinde açığa vurulan kanaatlerin neticede bireyden kök aldığını unutmamak gerekir. Bu kanaatlere bireyden üstün bir değer ekleyen tek olay, bunların tek tek kişiler tarafından yaratılmamasıdır.95

Modern sosyoloji teorisi yönünde kamuoyunu eleştirenler, kamuoyuna hakim olan bireyci kanaatlerin önemini kenara itmekle kalmayıp, grup kavramı ile birlikte kamuoyunun değerlendirmesini mümkün kılan yoğunluk meselesi üzerinde de dikkatle durmaya başlamışlardır. Görülüyor ki, kamuoyunu sosyolojik disiplinin verileri ile aydınlatmaya çalışan sosyal bilimcilere göre belli bir çoğunluk görüşü siyasal olaylarla ilişkili olarak ortaya çıkmak zorunda değildir.96

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAMUOYUNUN OLUŞMASI 3.1. Genel Olarak Kamuoyunun Oluşması

94 Sezer, a.g.e., s. 10

95 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 22 96 Abadan, a.g.e., 1973 – 1974, s. 23

(30)

Kamuoyunun oluşmasını anlayabilmek ve açıklayabilmek için öncelikle oyların yani kanaatlerin nasıl oluştuğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Genellikle kanaat oluşmasında şu üç faktörün rol oynadığı kabul edilir. Birey, bireyin içinde yaşadığı çevresi, birey ve bireyin çevresi arasındaki etkileşme.97 Şüphesiz bireyin bir takım kanaatler edinmesi, içinde yaşadığı sosyal çevrenin etkisiyle ve bireyin kişilik yapısı ile ilgili faktörler sonucu olmaktadır. Birey doğduğu andan itibaren içgüdülerinin etkisinde kalır, davranışlarına bu iç güdüleri yön verir. Daha sonra çocukluk döneminde çevresinde olup biten olayları gözlemleyerek doğru veya yanlış olanları benimser ve doğru olarak kabullenir. Doğru veya yanlış bu izlenimler bireyin erişkin yaşantısında, kanaatlerin oluşmasında etkili olacaktır. Bireyin kanaatleri, kişisel yapısı ve bu kişisel yapısını etkileyen çevresi ile karşılıklı etkileşme sonucunda oluşur.

Kamuoyunun oluşması ile ilgili olarak uzuncu bir süre şu görüş yaygın olmuştur; Belli bir sorunla karşılaşan insanlar, bu sorunla ilgili verileri tartarak bilinçli, rasyonel (akılcı) sonuçlara varırlar, böylece ulaşılan kanaatler de kamuoyunu meydana getirir. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar, bu teorik görüşün dayandığı varsayımın geçerli sayılamayacağını, kamuoyunun kaynağında çou zaman bu nitelikte rasyonel bilinçli bir değerlendirmenin bulunmadığını ve somut sorunlar karşısında beliren fikir ve tutumları genellikle önceden “biçimlenmiş” kanaatlerin tayin ettiğini ortaya koymuştur.98 Burada sözü edilen önceden biçimlenmiş kanaatler ile yukarıda bahsettiğimiz bireyin çocukluğundan beri çevrenin de etkisi ile edindiği tutum ve davranışlar kastedilmektedir.

3.2. Kamuoyunun Oluşmasında Etkili Olan Psikolojik Faktörler

Kamuoyunun oluşmasında etkili olan psikolojik faktörleri iki alt başlık altında inceleyebiliriz. Tutumlar ve kanaatler. Konuyu bu şekilde incelememizin sebebi, tutumlar ve kanaatler arasında etkileşmenin mevcut olmasıdır. Kamuoyu oluşurken önce tutumlar oluşmaktadır, buna paralel olarak kanaatler oluşur.

97 Sezer,a.g.e., s. 19 98 Kapani, a.g.e., s. 115

(31)

Kamuoyuna temel oluşturan siyasal kanaatlerin biçimlenmesinde öncelikle kişinin bireysel özellikleri rol oynar. Dünyaya gelirken sahip olunan ve çoğu katılım yoluyla kazanılmış bulunan fiziksel ve ruhsal özellikler bir hareket noktasıdır. Sonra buna, aileden başlayarak bir dizi küçük grubun etkisi katılır. Çocuklukta kazanılan temel tutumlara giderek başkaları eklenir.99 Temel tutumların oluşmasında rol oynayan toplumsal çevre yine aynı şekilde kanaatlerin oluşmasında etkin bir rol oynar.

3.2.1.Tutumlar

Kamuoyunun oluşmasında tutumlar oldukça önemli bir role sahiptirler. Tutum, genel anlamda hal ve gidiş, duygunun dışa vurulması biçiminde tanımlansa da kavramın anlamı kon9usunda herhangi bir ortak görüş söz konusu değildir.100 Daniel Katz’a göre tutum “bireyin sahip olduğu değerler dizgisine bağlı olarak bir simgeyi, bir nesneyi, bir kişiyi veya dünyayı iyi ya da kötü, yararlı ya da zararlı yönleriyle algıladığı bir öndüşünce biçimi”dir.101 Bu nedenle tutumun içinde olumluluk ya da olumsuzluk bulunmaktadır. Ayrıca değer yargısına bağlı iki farklı özellikde söz konusudur. Bunlardan ilki çekicilik – etkileyicilik boyutu diğeri de değer yargısı içeren boyutudur.

Tutum, bireyin kendine yada çevresindeki herhangi bir toplumsal konu ya da olaya karşı deneyim ve bilgilerine dayanarak düzenlediği bilişsel, duygusal ve davranışsal bir tepkidir.102 Burada söz konusu olan toplumsal konu bir birey, bir ürün yada bireyin oluşturduğu bir yapıt olabilir. Herhangi bir ülkenin iktisadi durumu da toplumsal bir olaydır. Bireyin kendisi de bir sosyal konu olarak kabul edilirse bireyin kendisine yönelik geliştirdiği tutumu da (kendisini küçük görme ya da beğenme gibi) sözkonusu olmaktadır.

Tutumlar bireyin sosyal ilişkilerini kolaylaştırmakta ya da zorlaştırmaktadır. Sosyal ilişkileri kolaylaştırıcı özellikteki tutumlar aynı duyguları zorlaştırıcı tutumlar

99 Ahmet Taner Kışlalı, Siyasal Sistemler, İmge Kitabevi, Ankara, 1991, s. 40 100 Orhan Gökçe, iletişim Bilimine Giriş, Turhan Kitabevi, Ankara, 1993, s. 77

101 Daniel Katz, “The Functional Approach to the Study of Attitudes”, Reader in Public Opinion and Mass Communication, The Free Press A Division of Mac Millian Publishing Co. Inc., New York, USA, s. 41’den nakleden Örnek, a.g.e., s. 80

(32)

ise bireyleri ayırıcı tutumlardır. Belirli bir tutuma karşı gösterilebilecek davranış biçimi bireyden bireye farklılık gösterir. Sosyal ilişkiye giren taraflardan birisinin tutumu sabit ve dostluk biçiminde olduğu halde buna bazı bireyler dostlukla bazıları da düşmanlıkla yanıt verebilir. Buna rağmen sosyal ilişkiye giren taraflar birey olmayıp grup olursa tutumların ortaya çıkış biçimi fazla çeşitlilik göstermez. Ancak bazen grubun tutumu da zaman içinde değişiklik gösterebilir.103

Sosyol pisikolog Allport’un tutum kanımı ise şöyledir; “Tutum bireyin şeylere ve durumlara karşı tepkileri üzerinde yönetici ve dinamik etki yapan ve geçirilen tecrübelerle örgütlenmiş duygusal ve zihinsel bir istidat ya da eğilimdir.”104 Milton Rokech ise tutumu birbirine ilişkin inançların nispeten devamlı bir organizasyonu olarak tanımlamaktadır.105 Bu nedenle bireyin eşyayı ve durumları değerlendirici ya da savunucu davranışları tutumlara dayanmaktadır. İnançların her biri bir şekilde yetenek oluşturur ve uygun bir biçimde harekete geçildiğinde eşya ve durumlara karşı tercih edilen davranış olarak kendilerini gösterirler.

Birey yeni davranışlar geliştirirken geçmişinden gelen ya da toplumsal etkileşim sonucu oluşmuş ön yargıların baskısı altında ve belirli bir düşünsel kalıp içerisinde davranışta bulunmaktadır. Tutum bu davranışın başlamasından bitimine kadar geçerli olan organize edici bir ilkedir. Aktiftir, bunun nedeni tutumun ilişkilendireceği ve böylece bir hareket başlattıracağı objelerin fiziki yokluğu karşısında bireyde oluşan gerilimdir. Bu nedenle tutum, bir davranışın tamamlanması yönünde uygun objeleri arar, seçer, ret eder ya da davranışın gelişimi sırasında oluşacak olan başarı ya da başarısızlıklar yoluyla bu davranışın değerlendirilmesi için danışılabilecek esasları belirler. Böylece söz konusu olan davranış gelişmesini sürdürürken bir yandan da değişikliğe uğrar.106

Tutumların oluşumun konusunda Allport, dört koşulun gerekli olduğunu belirtir.107 Bunlar;

103 Amiran, Kurtkan, Bilgiseven, Genel Sosyoloji, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995, s. 24

104 G.W. Allport, Die Natur des Vorurteils, Kohn, 1971, s. 27’den nakleden Gökçe, a.g.e., 1993, s. 95

105 Sulhi Dönmezer, Sosyoloji, Nihad Sayar Yayın ve Yardım Vakfı Yayınları, No : 299/526, İstanbul, 1978, s. 96

106 Metin İnceoğlu, Güdüleme Yöntemleri, Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Yayınları :4, Ankara, 1985, s. 9

(33)

· Birinci koşul, aynı tipten olan deneyimlerin artmasıdır. Aynı konuda çeşitli deneyimlerin birikmesi sonucu insanda o konu ile ilgili tutumlar oluşur. · İkincil koşul, bireyselleşme, farklılaşma ve ayrılmadır. Birinci koşul biriken

deney böylece desteklenir. Tutum özelleşir ve belli bir tutum benzerlerinden ayrılır.

· Üçüncü koşul ise, kuvvetli bir etkileyici ve dramatik bir deneyim meydana gelmesidir. Örneğin uzun boylulardan nefret eden birisinin hayatını uzun boylu birisi kurtarmışsa kişi uzun boylulara karşı olumlu bir tutum geliştirebilir.

· Dördüncü koşul da tutumlar ana – babayı, öğretmenleri, arkadaşları ve benzerlerini taklit yolu ile yani hazır olarak elde edilir.

Smith ise tutumu “bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir” diye tanımlamaktadır.108 Bu tanımlamada da düşünce, duygu ve davranışların düzenliliğinden bahsedilmektedir. Bir tutumun meydana getirdiği sadece davranış eğilimi yada sadece bir duygu değil, düşünce, duygu ve davranış eğilimi bütünleşmesidir.109

Tutumlar; bireyin toplumun diğer bireyleri ile olan ilişkilerini kolaylaştırabildiği gibi güç bir duruma da getirebilmektedir. Aynı tutumu paylaşan bireyler arasında bir birlik, beraberlik söz konusu olmakta, kendileri ile aynı tutumu paylaşmayan bireyleri ise dışlamaktadırlar. Sonuçta, tutumlar bireyin bir gruba ait olma duygusunu yaşayabilmeleri için ilk aşamadır.

3.2.2. Kanaatler

Kamuoyu kavramını oluşturan kavramlardan bir diğeri de kanaatlerdir. Kanaatler genellikle kamuyu kavramının ikinci öğesi olan oy kavramının karşılığında kullanılmaktadır. Young’a göre oy, “duygu ve izlenimlerden daha kuvvetli,

108 M.B. Smith, Attiude Change, International Encyclopedia of the Social Sciences, Crowell Collier and Macmillan, 1968, ss. 458-467’den nakleden, Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan ve İnsnlar, Evrim Basım – Yayım Dağıtım, 8. Baskı, İstanbul, 1988, s. 84

(34)

kanıtlanması daha kolay fakat tam olarak kanıtlanabilen ya da pozitif olan bilgiden daha az geçerli ve kuvvetli kanaatlerdir.”110 Albig’e göre ise kanaatler “ilgili grubun genel olarak kabul ettiği değil, tartışmalı konular hakkındaki anlatımlarıdır.”111

Tutumlar çoğu defa kanaatlerle karıştırılırsa da ikisi arasında bazı farklılıklar söz konusudur. Kanaatler “süze dökülmüş tutumlar” biçiminde ifade edilebilir. Kanaat davranışla olan fonksiyonel ilişkisi açısından farklı özellikler taşımaktadır. Bireyler sorunlar karşısında çözüme ulaşmak için geçmiş deneyimlerine durumla ilgili tutumlarına başvurmayı tercih ederler. Ancak çözüm yolu bulabilmek için durum ve arayış biçimi dışında bu tutumlardan fazla bir fayda elde etmek mümkün değildir. Belli bir düzeyde akılcılığa dayanacak biçimde durumun tanımlanması ve bu duruma uygun gelecek bir eylemin kavramlaştırılması ele alınarak bunlar uygulanmaya çalışılabilir. Bu tanımlamalar ise pratik ve düşünsel yönden kanaat olarak kabul edilebilir. Kanaatler genellikle durumun içerisinde yer alan şüpheli öğeleri, çelişkileri, belirsizlikleri ve sorunları ele alırlar. Bu nedenle de tutumlardan daha fazla akılcı bir yapıya sahiptirler.112

Bireyin bir başka kişiden nefret etmesi bir tutumdur. Buna karşılık bireyin nefret ettiği kişinin ona karşı kötü davranışlarda bulunabileceğini düşünmesi ise kanaatleri oluşturmaktadır.113

Kanaatlerde düşünsel unsur temeldir. Birey “kadınlar, erkekler kadar iyi araba kullanamaz” diyorsa, bunu ifade eden birey için bu durum bilinen bir şeydir, kısacası düşünsel unsurdur.114 Belirli yada tartışmalı bir konudaki kanaatler üç unsuru kapsamaktadır. Bunlar birey, bireyin çevresi ve bireyin çevresi ile etkileşimleridir. Kanaatin oluşmasına neden olan bu unsurlar kanaat üzerinde etkili olan unsurların oldukça çok olduğunu göstermektedir. Örneğin yalnızca bireye ait kanaati etkileyen unsurlardan bazıları stereotipler, özdeşleşme, çatışma, gerilim, endişe, hayal kırıklığı,

110 Young, a.g.e., s. 62’den nakleden Sezer, a.g.e., s. 5 111 Albig, a.g.e., s. 2’den nakleden Sezer, a.g.e., s. 5

112 Eugene, L. Hartley – Ruth, E. Hartley – Clayde Hart, “Tutumlar ve Kanaatler”, Kitle Haberleşme Teorilerine Giriş, Çev : Ünsal Oskay, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No: 281, Ankara, 1973, s. 16 113 A. Haluk Yüksel, İkna Edici İletişim, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No : 94, Eskişehir, 1994, s. 23

114 Ünsal Oskay, “Kitle Haberleşmeleri Açısından Sosyal Algılama ve Tutumları Dinamiği”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt : XXIX, No : 1-2, Mart – Haziran, 1974, s. 176

(35)

suçluluk duygusu, alışkanlıklar, kompleksler, sabit fikirler, izafet çerçeveleri, çapraz baskılar, keşinin kendisini savunması, değer yargıları vb.’dir.115

Sonuç olarak kamuoyunda kanaat olarak kabul edilen ve davranışlarla somutlaşan eylemler bir takım psikolojik aşamalar ve karmaşık etkiler sonucunda oluşurlar. Bu araştırmaların çoğunda önyargılar ve özellikle ırksal önyargılar üzerinde durulmuştur. T.W.Adorno ve arkadaşlarının “Otoriteryan Kişilik” adlı araştırması için hoşgörüsüzlüğü ve ön yargıyı belirleyen psikolojik karakteristikleri özellikle Yahudi düşmanlığı görünümüyle incelemiştir. G.Myrdal’ın “Amerikan İkilemi” adlı yapıtı da Amerika’da bulunan zencilerin durumlarını araştırmış ve toplumda yaygın olan “eşitlikçi ideoloji” il ezencilerin “aşağı tür” oldukları yolundaki kanaat arasındaki çatışma üzerinde durmuştur.116

Kanaatler hiçbir zaman ortak bir hüküm olarak karşımıza çıkmazlar. Aksi taktirde kanaat yerine herkesçe benimsenen bir tutum var demektir. Kanaat unsurunu genel olarak kabul ettiğimiz taktirde, bu unsurda yer alan görüş, rasyonel yoldan ispatı gerekmeyen bir hükümdür.117

Kanaat, tutumların kelimelerle, sözle ifadesidir. Ancak bunu söylerken bireyin tutumlarını dolaysız olarak doğrudan ifade ettiklerini söylememiz yanlış olur. Bazen bireyin açıkça ortaya koymadığı bazı tutumlarının başka bir konuda üstü kapalı da olsa ortaya çıktığını görmemiz mümkündür. Her kanaat, çok geniş bir çerçeve içinde söylenecek olursa, bir veya birkaç tutumun ifadesi olmakla beraber, tutumlar anında ve aşikar şekilde kanaatin içinde kendilerini gösteremezler. Kanaatler için her zaman belirli, sınırlı sorunlarla ilgili ve bir fikri tutum olduğunu söylemek mümkündür.118

3.3. Kamuoyunun Oluşmasında Etkili Olan Kurumlar

Kamuoyunun oluşmasında, yalnızca kişisel faktörler rol oynamazlar. Kişisel faktörlerin dışında, bireyin kanaatlerinin oluşmasına etki eden, bireyin içinde

115 Abadan, a.g.e., s. 47

116 T.B.Bottomore, Toplumbilim Sorunlarına ve Yazınına İlişkin Bir Klavuz, Çev : Ünsal Oskay, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1984, s. 246

117 Abadan, a.g.e., s. 25 118 Abadan, a.g.e., ss. 25 - 26

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu bağlamda toplum olmak ve toplum olarak yaşayabilmek için belli etik kavramlar nezdinde kamuoyu oluşumuna gereksinim duyan insanlar, yeni medya teknolojileri sayesinde

karşısında, ülkenin herhangi bir bölgesinde ya da tümünde oluşan toplumun genel eğilimidir. 2) Uluslar arası ya da Dünya Kamuoyu: Ulusal.. ya da uluslar arası

Özet: Bu makalede atefl nöbetleri yak›nmas›yla müracaat eden, s›tman›n akut dönem belirtilerini gösterip, daha son- ra dalakta subkapsüler hematom saptanan bir olgu ile,

M arrovv ve arkadaşları 8 doğumdan sonra birinci çocuğu beşin­ ci gün, ikinci çocuğu da dördüncü ayda ölen bir annenin üçüncü ço­ cuğu için

Kamuoyu artan polis şiddeti ve işkence, durmayan ‘dur ihtarı’ cinayetlerine nasıl önlem alınabilir diye tartışırken Emniyet çok tart ışılacak bir karar aldı:

Results: Although mean number of aspirated and inseminated oocytes were similar for the groups and average embryo scores were comparable, clinical and ongoing pregnancy rates

Değerler eğitimi açısından Lutfiyye-i Vehbî (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Aşkın okunmaz kıyıları: Türk modernitesi ve mistik romans. Klasik Türk edebiyatında

Halkla ilişkiler, çok boyutlu faaliyetleri kapsar, sadece toplum ile kuruluş arasındaki süreçlerden oluşmaz.. Kuruluşun imajını etkileyecek kişi