• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAMUOYUNUN OLUŞMAS

3.5. Hukuki ve Siyasal Ortam

Kamuoyu, kısaca, bir konu ile ilgilenen grupların kanaat ifade etme, tartışma ve karşılıklı etkileşme süreçlerinin ürünü olduğuna göre, bireylerin ve grupların kanaatlerini ifade etmelerini ve tartışmaya girişmelerini olanaklı kılan hukuki ve siyasal ortamın varlığı bu davranış için vazgeçilmez bir ön koşuldur. Hukuki ortamı anayasa ve diğer yasalar, siyasal ortamı da yönetimi elinde tutan siyasal organın kararları ve uygulamaları sağlar.163

Kamuoyunun oluşması ve belirlenmesi için herşeyden önce haberleşme kanallarının açık tutulması, başka bir deyişle, haberlerin her türlü araçlarla serbestçe alınıp verilebilmesi ve yayılabilmesi şarttır. Bu imkanın yokluğu veya eksikliği halinde halkın olaylar ve sorunlar üzerinde fikir sahibi olması bir yana çoğu zaman bunlardan haber bile olmayacaktır. Şu halde görülüyor ki, haberleşme hürriyeti

162 Anık, a.g.m., s. 88 163 Sezer, a.g.e., s. 34

kamuoyunun oluşabilmesinin birinci şartını teşkil eder. Yalnızca haberleşme hürriyetinin var olması yeterli değildir. Olaylar ve sonuçları üzerinde serbestçe fikir yürütebilme, yorum ve tenkit yapabilme ve tartışabilme imkanlarının da olması gerekir. Kamuoyu, bu şekilde çeşitli fikirlerin, değişik yorumların çatışan tezlerin açıkça ortaya konulduğu ve tartışıldığı bir ortamda gelişebilir ve olgunlaşabilir. Bu da demektir ki, kamuoyunun temelinde düşünce ve düşüncenin açıklanması ifade hürriyet yatmaktadır. Kısaca denilebilir ki, bütün hürriyetler sistemi, kamuoyunun meydana getiren düşünce akımlarının “pekleşmesi ve aydınlatılması sürecinin” en esaslı şartını oluşturur.164

“Düşünce Hürriyeti” 1961 Anayasasının 20. Maddesinde şöyle düzenlenmiştir; “Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve yayabilir. Kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz.”

Anayasa hazırlanırken kamuoyu ile ifade özgürlüğü ve demokratik düzen arasında bir bağ kurulmuştur. 1961 Anayasasının 20. Maddesi ile düşünce ve kanaat özgürlüğü güvence altına alınmış ve kanaatlerin duyrulması, yayılması ve oluşturulmasında rol oynayan haberleşme araçları (basın özgürlüğü) de güvence altına alınmıştır.

1982 Anayasasında “düşünce hürriyeti” ile ilgili olarak daha sınırlı düzenlemeler yapılmıştır. 1982 Anayasasının 25. Maddesinde “Düşünce ve Kanaat Özgürlüğü” şu şekilde düzenlenmiştir;

“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebeple ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”

Bu maddedeki şekliyle düşünce ve kanaat hürriyeti, kişinin düşünce ve kanaatlerinde tamamen hür olduğu, bunları açıklamaya zorlanamayacağı, düşünce ve kanaatleri sebebiyle suçlanıp kınanamayacağıdır.

1961 Anayasasında aynı madde içerisinde yer verilmiş olan “düşüncelerin açıklanması ve yayma hürriyeti” meselesi, 1982 Anayasasında ayrı bir madde olarak

düzenlenmiştir. 1982 Anayasasında “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” 26.maddede şu şekilde yer almıştır.

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber ve fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”

Bu maddenin devamı fıkralarında “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”ne ait sınırlamalara yer verilmiştir. 1982 Anayasasını 1961 Anayasasından ayırt eden sınırlamalar bu fıkralarda ortaya çıkmaktadır. 26. Maddenin birinci fıkrası, kitle haberleşmesinin de ifade hürriyetine dahil olduğunu belirtmiştir. Günümüz toplumunda kitle iletişim araçlarının ne kadar etkili olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Radyo, televizyon ve sinama, yazılı basından farklı bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle de bu araçların kullanım ve denetimi, sahip oldukları bu nitelik sebebiyle farklı bir düzenlemeyi gerekli kılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, ifade hürriyeti konusunda öngörülen özel sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Bunlar; suçların önlenmesi ve suçluların cezalandırılması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sınırlarının, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin korunması yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi konularıdır. Maddenin son fıkrasında, haber ve düşünceleri yayma araçlarını kullanımını düzenleyici hükümler getirebileceği dolaylı olarak ifade edilmiş ancak bunların hiçbir zaman düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini engellemeyeceği belirtilmiştir. Bu tür düzenlemelerin düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlandırılması sayılamayacağı da belirtilmiştir.

Kitle haberleşme araçlarının üstlenmiş oldukları görevler ve toplum üzerindeki etkileri göz önünde tutularak, toplum yararına bir takım düzenlemelerin yapılması zorunlu hale gelmiştir. Kitle haberleşme vasıtaları amaçları doğrultusunda görevlerini yerine getirirken, amaçlara uygunluğun sağlanması için “denetleme tedbirleri” ne başvurulmaktadır. Bu denetleme tedbirleri anayasanın 26 ve devamı maddelerinde belirlenmiş ve açıklanmıştır.

İdareyi elinde tutan kişilerin almış oldukları siyasal kararlar ve uygulamalar siyasal ortamı oluşturur. Anayasa ve özel yasalarla güvence altına alınan ifade özgürlüğü ancak iktidarın özgürlük anlayışı, yasaların uygulanmasındaki tutumları ve mali imkanlar nedeniyle tam anlamıyla uygulanır veya uygulanmaz. Sulhi Dönmezer, ifade özgürlüğünü kısıtlayan baskıları dört başlık altında toplamaktadır. Yasaların uygulanmasından doğan baskılar, ekonomik baskılar, siyasal baskılar ve yönetimsel baskılar.165 Siyasal iktidarın basın ve haberleşme özgürlüğünü şu yollarla da

kısıtlayabileceği ileri sürülmektedir. İdare cezai tasarruflarla, gazetecileri ruhsata tabi tutarak veya seçerek, gazete çıkaranı ruhsata tabi tutarak yayınlara el koyarak, haberlerin alınmasını engelleyerek, gazetelerin dağıtımını kendi denetimi altında alarak ve gazetelerin politikalarını ve biçimlerini saptayarak basın hürriyetini kısıtlar.166 Bu tür uygulamalar otoriter devlet şekline uygun olmakla birlikte zaman zaman görüldüğü gibi demokratik devletlerde de görülmektedir.167

Hukuki düzenlemelere rağmen düşünce özgürlüğünün basın gibi araçlar yoluyla kullanılmasında siyasal iktidarın tutumu ve uygulaması teşvik edici veya engelleyici yönde çok önemli bir rol oynar.168

Benzer Belgeler