• Sonuç bulunamadı

Nakil: İbn Hazm'ın Nisa: 65 Ayetiyle Alakalı Sözü

mu-hakeme olmayı iman olarak isimlendirdi. Allah bunsuz imanın olmayacağından bahsetti. Bununla beraber hükmettiği şeyde hiçbir sıkıntının duyulmaması gerektiğini haber verdi. Şu sa-hihtir ki, iman amel, itikat ve sözdür. Tahkim ameldir. Ancak söz ile beraber olabilir. Kalpte hiçbir sıkıntının olmaması ise itikattır.”26

Ebu Ubeyde Azerilere yazmış olduğu risalesinde bu sözün kaynağı olarak İbn Hazm’ın ed-Durre adlı kitabını vermektedir.

26 Ed-Durre fi ma yecibu itikaduh 338

52 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

Söz konusu kitab elimde mevcut olmadığı için kavli asıl kayna-ğından tahkik etme imkânım olmadı. Ancak İbn Hazm’ın bu meseleyle alakalı benzeri birçok sözü başka eserlerinde mev-cuttur, bunları birazdan zikredeceğiz inşallah. Sözün zahirin-den anlaşıldığı kadarıyla Ebu Ubeyde tahkimin amel olduğunu dolayısıyla diğer ameller gibi bunun terki halinde kişinin din-den çıkmayacağını ima etmektedir veya en azından İbn Hazm’a bu görüşü nisbet etmektedir. Zira Ebu Ubeyde’nin alıntı yaptığı yerin bir öncesinde İbn Hazm (Rahmetullahi Aleyh)

amellerin terkiyle kişinin dinden çıkmayacağına dair şeyler söylemektedir.

[İbn Hazm’ın ameller dinden çıkartmaz manasındaki bu sözünü Suudi selefisi adı verilen Muasır Mürcie’den Talat Zeh-ran, beşeri kanunlara muhakeme olmanın dinden çıkartmaya-cağını ispatlamaya çalıştığı bir makalesinde alıntı yapmıştır!

Biz de bu nakli söz konusu makaleden iktibas ettik.]

Şimdi Allah’ın izni ve keremiyle diyoruz ki; âlimler Nisa: 65 ayetinde geçen “iman etmiş olmazlar” kavlini bazen imanın as-lını nefyetme manasında, bazen de kemalini nefyetme mana-sında tefsir etmişlerdir. Hatta aynı âlimden dahi bu iki tefsir vechi nakledilebilmektedir. Mesela yukarda sözü geçen İbn Hazm (Rahmetullahi Aleyh) el-Fisal adlı eserinde amelin imanla bağlantısını izah ederken bu ayetle alakalı şu ifadeleri kullanmaktadır:

ا َﻮ ُه ﮫﻧ َ

أ َو ِﺐ ْﻠَﻘْﻟﺎِﺑ ﻢﻴِﻠ ْـــــــﺴﱠتﻟا ��ﻏ ءْي َىـــــــ� ﻢﻴِﻜْﺤﱠﺘﻟا نَأ حـــــــ�ﻓ ﻦﳌ نﺎ َﻤﻳ ِإ َ

ﻻ ي ِﺬ ﱠﻟا نﺎَﻤﻳِ ْﻹ

ﺔَﻌيِﺮ ﱠﺸﻟا �ِ� ﺎَﻣ ﻞ� �ِ� لﺎَﻤْﻋَ ْﻷا ��ﻋ ﻊﻗاَو ﻢ ْﺳا نﺎَﻤﻳِ ْﻹا نَأ ﺎﻨﻴِﻘَﻳ ح�ﻓ ِﮫِﺑ ِتْﺄَﻳ ﻢﻟ

“Sahihtir ki hakem tayin etmek, kalbin teslimiyetinin dışında başka bir şeydir. İşte bu imandır ki onunla gelme-yenin imanı yoktur. Böylece imanın şeriattaki bütün

amellere verilen bir isim olduğu da yakinen sıhhat kazan-mış olmaktadır.”27

Keza aynı eserin başka bir yerinde ayetin zahiri üzere yani Rasûlü hakem tayin etmeyenin imanı olmadığı manasında alınması gerektiğini açık bir şekilde ifade etmektedir:

ﺎ َﻣ ﮫﻟﻮﻧ َن�ِﻨﻣﺆ ُ ْﳌا ﻞﻴِب َــــﺳ ��ﻏ ﻊﺒت�َو ىﺪهْﻟا ُﮫَﻟ ن�ﺒﺗ ﺎَﻣ ﺪﻌ� ﻦﻣ لﻮ ُــــﺳﱠﺮﻟا ﻖﻗﺎ َــــﺸُ� ﻦﻣَو }

“Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Rasûle karşı gelir ve müminlerin yolundan başkasına uyarsa onu döndüğü yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir”28

Ebu Muhammed (İbn Hazm) şöyle demiştir: “Bu ayet, bah-sedilen fiili yapan kimsenin tekfiri hususunda bir nasstır. Eğer birisi şöyle derse “Müminlerin yolundan ayrılan herhangi bir kimse müminlerden değildir” Ona Allah’ın yardımıyla deriz ki:

Müminlerden başkasının yoluna uyan herkes kâfir değildir.

Çünkü zina, içki içmek, insanların mallarını batıl yolla yemek

27 El-Fisal, 3/109

28 Nisa: 115

54 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

gibi şeyler müminlerin yolu değildir ve her kim bunları ya-parsa müminlerden başkasının yoluna uymuş olur. Fakat bu-nunla birlikte böyle bir kimse kâfirde değildir. Ancak Allah-u Teâlâ’nın şu kavlinde ise buna dair bir delil vardır:

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarındaki çekişme-lerde seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin hükme iç-lerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar”29

Ebu Muhammed dedi ki: "Nisa: 65 ayeti açık bir nastır.

Tevili ve tahsisi mümkün değildir. Bunu zahiri manasın-dan başka bir manaya çeken bir başka nass veya ("tam iman etmiş olmaz" şeklinde) imanın bazı yönlerine tahsis edecek herhangi bir delil yoktur.”30

İbn Hazm böylece bu ayetin zahiri manasında olduğunu ve Rasûlü hakem tayin edip onun hükmüne teslim olmayan bir kimsenin asla mümin olmadığını, bilakis kâfir olduğunu söyle-miş olmaktadır. İbn Hazm başka bir yerde de bunun küfür ol-duğunu beyan etmektedir:

ﻢﻟ ﺎــﻣ ﻩﺄــﻄﺧو ﮫــﻠهج� رﺬــﻌ� اﺬــهو رﻮج�ا ﺔــﻤﺋأ ﻊﻣ ﺪــهﺎــﺠﻳ ﻻأ ىأر سﺎــﻨﻟا ﺾﻌ� نﺈــﻓ ��ـــــــــﺻ ﷲ لﻮـــــــــﺳر فﻼﺨﺑ ﻦﻳﺪﺘﻟا ��ﻋ ىدﺎﻤﺗو ﺔجح�ا ﮫﻴﻠﻋ ﺖﻣﺎﻗ نﺈﻓ ﺔجح�ا ﮫﻴﻠﻋ ﻢﻘﺗ نﻮﻨﻣﺆﻳ ﻻ ﻚ�رو ﻼﻓ} ��ﺎﻌ� ﮫﻟﻮﻘﻟ لﺎﳌاو مﺪﻟا لﻼﺣ كﺮـــــــــــــﺸﻣ ﺮﻓﺎ� ﻮهﻓ ﻢﻠـــــــــــــﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ﺪﺠﻳ ﻻ ﻢﺛ ﻢ��ﻴﺑ ﺮجـــــــــ� ﺎﻤﻴﻓ كﻮﻤﻜﺤﻳ ى�ﺣ اﻮﻤﻠـــــــــﺴيو ﺖيـــــــــﻀﻗ ﺎﻤﻣ ﺎﺟﺮﺣ ﻢهـــــــــﺴﻔﻧأ �� او

ﻮهو ﻲ�ﺰﻳ ن�ﺣ ﻲ�اﺰﻟا ﻲ�ﺰﻳ ﻻ ﻢﻠﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ﺻ ﷲ لﻮﺳر لﺎﻗ ﺪﻘﻓ ﻞﻴﻗ نﺈﻓ {ﺎﻤﻴﻠﺴ�

ﻮهو ﺎ��ﺮــــــــﺸ� ن�ﺣ ﺮﻤخ�ا بﺮــــــــﺸ� ﻻو ﻦﻣﺆﻣ ﻮهو قﺮــــــــﺴ� ن�ﺣ قرﺎــــــــﺴﻟا قﺮــــــــﺴ� ﻻو ﻦﻣﺆﻣ

�ا دﻮﺟﻮﺑ نﺎــﻤﻳﻹا ﻦﻣ ﻢﺘﺟﺮﺧأ ﺎــﻤﻛ نﺎــﻤﻳﻹا ﻦﻣ ءﺎــﻴـــــــــــــﺷﻷا ﻩﺬــ�� ﻢﺘﺟﺮﺧأ ﻼهﻓ ﻦﻣﺆﻣ جﺮح

ﻲ�اﺰﻟﺎﺑ ﻰ�أ ﻢﻠﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ﺻ ﮫﻧﻷ ﺎﻨﻠﻗ ﮫﻤﻴﻜﺤﺗ كﺮﺗو ﻢﻠﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ﺻ ىى�ﻗ ﺎﻤﻣ

29 Nisa: 65

30 El-Fisal, 3/139

ﻦﻣ ﻚﻟﺬﺑ اﻮﺟﺮﺨﻓ ﺮﻓﺎ�ﻟا ﻢﻜﺤﺑ ﻻ ن�ﻤﻠـــﺴﳌا �� ﻢﻜح�ﺎﺑ ﻢ��ﻓ ﻢﻜﺤﻓ برﺎـــﺸﻟاو قرﺎـــﺴﻟاو ﻦﻣ ﻲﻘ�و ﺮﻔﻜﻟا ﺺﻨﻟا ﮫﻴﻓ درو ﺎﻤﻛ نﺎﻤﻳﻹا ﻦﻋ جوﺮخ�او ﺮﻔﻜﻟا ��ﻋ ﺮﻔﻜﻟا ﻦﻋ ﮫﺟاﺮﺧﺈﺑ تﺄﻳ ﻢﻟ

“Bazı insanlar zalim imamlarla beraber cihada çık-mayı caiz görmezler. Bu insan kendisine hüccet ikame edilmediği müddetçe cehaletinden ve hatasından dolayı mazurdur. Hüccet ikame edildikten sonra hala Rasûlullah

Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e muhalif olan şeyi din edinmeye devam ederse kanı ve malı helal olan bir kâfir ve de müş-rik sayılır. Zira Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarındaki çekişme-lerde seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin hükme iç-lerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar”31

Eğer denilirse ki; Allah Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem

“Zina eden kişi zina ettiği esnada mümin olarak zina et-mez, hırsızlık yapan kişi hırsızlık yaptığı esnada mümin olarak hırsızlık yapmaz, içki içen kişi içtiği esnada mümin olarak içki içmez” buyurmuştur. Yoksa siz Rasûlullah Sal-lallâhu Aleyhi ve Sellem’in hükmüne karşı sıkıntı duyan ve Onu hakem edinmeyi terk eden kişiyi imandan çıkarttığı-nız gibi bu sayılanları da iman dairesinden çıkmış mı sa-yıyorsunuz? Deriz ki (hayır) çünkü Allah Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e zina eden, hırsızlık yapan ve içki içen kişi-ler getirildiği halde O, onlara Müslüman muamelesi yap-mıştır, kâfir gibi muamele etmemiştir. Böylelikle onlar küfürden kurtulmuşlardır. Allah Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in küfür dairesinden çıkartmadığı kimseler ise

31 Nisa: 65

56 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

nasslarda sabit olduğu üzere küfür ve imansızlık hali üzere sayılmaya devam etmiştir.”32

Açıkça görüldüğü üzere İbn Hazm (Rahmetullahi Aleyh)

Rasûlü hakem tayin etmekten yüz çevirenlerin zina eden, içki içen vb. haramları işleyenlerden farklı olarak kâfir olacağını beyan etmektedir. Burada geçen din edinmek ifadesine dikkat edilmesi gerekir. İnsanlar Mürcie zihniyetinin tesirinde kala-rak din edinmeyi sadece itikadla sınırlandırma hatasına düş-müşlerdir. Hâlbuki dinin manalarından birisi de kanun ve ni-zamdır. Kişi şeriata muhalif bir hükmü kendisine tıpkı din gibi itaat edilecek bir kanun edindiyse, bu yeni batıl dinle amel edi-yorsa o da İbn Hazm’ın tarif ettiği şekilde Rasûle muhalif bir din edinmiş ve İslâm’dan çıkmış demektir. Bu tıpkı Maliki imamlarından İsmail el-Kadi’nin Maide: 44. Ayetin nüzul se-bebi olan Yahudilerin recm cezasını kömüre boyayıp teşhir etme cezasıyla tebdil edip değiştirmeleri hakkında kullandığı şu ifade gibidir:

ﻮُﻠَﻌ َﻓ ﺎ َـــﻣ َﻞ ْـــﺜ ِﻣ َﻞ َـــﻌَﻓ ْﻦَﻣ ﱠنَأ �َ�َﻋ ﱡل ُﺪ َـــﻳ ِتﺎ َـــﻳ ْﻵا ُﺮِهﺎَـــﻇ ِ ﱠ� َﻢْﻜُﺣ ِﮫ ِـــﺑ ُﻒِﻟﺎ َـــﺨُﻳ ﺎ ًـــﻤْﻜُﺣ َعَ�َ�ْﺧاَو ا

ﻩ��َﻏ وَ

أ َنﺎَ� ﺎﻤﻛﺎ َﺣ ِرﻮُ� ْﺬَ ْﳌا ِﺪﻴِﻋَﻮْﻟا َﻦِﻣ ْﻢُهَﻣِﺰَﻟ ﺎَﻣ ُﻞْﺜِﻣ ُﮫَﻣِﺰَﻟ ْﺪَﻘَﻓ ِﮫِﺑ ُﻞَﻤْﻌُ� ﺎًﻨﻳِد ُﮫَﻠَﻌَﺟَو

“Ayetlerin zahiri şunu göstermektedir ki her kim onla-rın (Yahudilerin) yaptığı gibi yapar ve Allah’ın hükmüne muhalif bir hüküm icad edip bunu kendisiyle amel edilen bir din (kanun) haline getirirse söz konusu tehdit onun için de geçerlidir. Bu ister yönetici isterse de başkası ol-sun fark etmez…”33

İnsanların birçoğu bu şekilde beşeri kanunlar icad edip bunlarla hükmeden yöneticilerin kâfir olduğunu itiraf ettikleri halde, bu kanunları ihtilaf halinde hakem tayin eden yani bun-lara muhakeme olan kişilerin küfrünü anlamakta zorlanırlar.

32 El-İhkâm, 4/174

33 Feth’ul Bari, 13/120

Hâlbuki bu ikisi de gerek hükmeden yönetici gerekse hükme-dilen yani muhakeme olan vatandaş olsun bu yeni uydurma dini kabul etmiştirler. Sanırım çoğu kişinin bu mahkeme me-selesinde yan çizmesinin sebebi mahkemenin diğerine naza-ran daha sık rastlanılan bir durum olmasından ve insanların buna ruhsat aramalarından kaynaklanmaktadır. Vallahu a’lem.

***

Görüldüğü üzere İbn Hazm, birçok yerde Rasûlü hakem ta-yin etmeyi terk etmeyi küfür olarak vasıflandırırken tıpkı yu-karda Ebu Ubeyde’nin naklettiğine benzer şekilde başka yer-lerde ise Rasûlün hükmünü kabul ettiği halde amelden yüz çe-virenleri fasık olarak nitelendirmiştir. Bütün bunlar birbiriyle çelişmez. Çünkü ikisi farklı durumlarla alakalıdır. İslam şeria-tına bağlı olduğu halde bazı hususlarda Rasul’un hükmüne de-ğil de nefsine veya cahiliye adetlerine tabi olan, ancak bunları kendisine uyulacak bir din ve şeriat edinmeyen kimselerden imanın aslı değil, kemali nefyedilir. Ancak İslam şeriatından başka şeriatlara ve dinlere muhakeme olanlar ise adı üzerinde hangi dine yani kanuna tabi oldularsa artık onun ferdi sayılır-lar. Zira bunlar imanın geçerli olması için en büyük şart olan iltizam yani şeriata bağlanmak ve başka millet ve şeriatlardan yüz çevirmek esasını ihlal etmişlerdir. Şeyhûlislâm İbn Tey-miyye, yukarda nakletmiş olduğumuz sözünün devamında bu konuyu şöyle izah etmektedir:

ﻻ ﮫﻧأ ﮫــــــﺴﻔﻨﺑ ﷲ ﻢــــــﺴﻗأ ﺪﻘﻓ ﻢ��ﻴﺑ ﺮجــــــ� ﺎﻤﻴﻓ ﮫﻟﻮــــــﺳرو ﷲ ﻢﻴﻜﺤﺗ م��ﻠﻳ ﻢﻟ ﻦﻤﻓ ،ﻩاﻮه ﻊﺒﺗاو ىىـــــــــــــ�ﻋ ﻦﻜﻟ ،اﺮهﺎﻇو ﺎﻨﻃﺎﺑ ﮫﻟﻮـــــــــــــﺳرو ﷲ ﻢﻜح� ﺎﻣ��ﻠﻣ نﺎ� ﻦﻣ ﺎﻣأو ،ﻦﻣﺆﻳ

ﻦﻣ ﮫﻟﺎﺜﻣأ ﺔﻟ�نﻤﺑ اﺬهﻓ ةﺎﺼﻌﻟا .

ـﻤﻣ ﺔﻳﻵا ﻩﺬهو لﺰﻧأ ﺎـﻤﺑ نﻮﻤﻜﺤﻳ ﻻ ﻦﻳﺬﻟا ﺮﻣﻷا ةﻻو ��ﻔﻜﺗ ��ﻋ جراﻮخ�ا ﺎـ�� ﺞﺘﺤﻳ ﺎ

ﻢﺛ ،ﷲ

ﷲ ﻢﻜﺣ ﻮه ﻢهدﺎﻘﺘﻋا نأ نﻮﻤﻋﺰﻳ .

58 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

(İlgili Nisa: 65 ayetini zikrettikten sonra) Şu halde her kim aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda Allah ve Rasûlün hakemliğine iltizam etmez, boyun eğmezse Allah-u Teâlâ bAllah-unların iman etmiş sayılmayacağına dair yemin etmektedir. Fakat her kim zahiren ve batınen Allah ve Rasûlü’nün hükmüne iltizam eder, boyun eğer fakat heva-sına tabi olarak isyan ederse işte bu diğer günahkârlar gi-bidir. Bu ayet, Haricilerin Allah’ın indirdiği ile hükmetme-yen yöneticileri tekfir etmek için delil aldıkları şeylerden bir tanesidir. Bunlar daha sonra bu itikadlarının bizzat Al-lah’ın hükmü olduğunu ileri sürmüşlerdir.”

Şeyhûlislâm sözünün devamında şöyle demektedir:

ﺮﻓﺎ� ﻮهﻓ ﮫﻟﻮﺳرو ﷲ ﻢﻜﺣ م��ﻠﻳ ﻢﻟ ﻦﻣو . ﺔﻴﻠﻤﻌﻟاو ﺔﻳدﺎﻘﺘﻋﻻا رﻮﻣﻷا ﻦﻣ ﮫﻴﻓ ﺖﻋزﺎﻨﺗ ﺎﻣ ﻞ� �� ﺔﻣﻷا ��ﻋ ﺐﺟاو اﺬهو .

“Kim Allah’ı ve Rasûlü’nün hükmüne iltizam etmez, bağlanmazsa o kişi kâfirdir. İşte bu gerek itikadi gerek ameli konularda ihtilaf ettikleri her hususta ümmete va-cib olan şeydir.”34

Görüldüğü üzere iltizam yani boyun eğmek, kabul etmek, bağlanmak sırf itaatten farklı bir şeydir. Çünkü şeriatın bazı emirlerine itaat etmeyen kişiler dahi Allah ve Rasûlü’nü ye-gane şari (kanun koyucu) kabul edip ondan başkasının dinini din ve kanun edinmedikten sonra şeriata iltizam etmiş olarak kabul edilmektedirler. Şeriatı esas edinen İslam hâkimlerinin zulmettikleri ve Allah’ın bazı hükümlerini nefse uyarak terk ettikleri halde tekfir edilmemesinin sebebi budur. Fakat

34 Minhac’us Sunne 5/131

zam, sadece şeriatı tasdik etmekten ibaret de değildir. Bu hu-susta Şeyhûlislâm İbn Teymiyye başka bir yerde “dille ikrar”

kavramını izah ederken şöyle demektedir:

َن�ِّﻴِب ﱠﻨﻟا َقﺎَﺜﻴِﻣ ُ ﱠ� َﺬَﺧَأ ْذِ�َو} :�َ�ﺎَﻌَ� َلﺎَﻗ ﺎَﻤَﻛ ُﻖﻳِﺪ ْــــــﺼﱠﺘﻟا َﻻ ُماَ�ِ�ْﻟ ِﻻا ِراَﺮْﻗِ ْﻹﺎِﺑ ُﻩُداَﺮُﻣَو ﺎَ ﳌ َ

ﱠﻧُﺮ ُـــــﺼْﻨَﺘ َ

ﻟ َو ِﮫِﺑ ﱠن ُنِﻣْﺆُﺘَﻟ ْﻢُﻜَﻌَﻣ ﺎَ ِﳌ ٌقِّﺪ َـــــﺼُﻣ ٌلﻮ ُـــــﺳَر ْﻢُﻛَءﺎَﺟ ﱠﻢُﺛ ٍﺔَﻤْﻜ ِﺣَو ٍبﺎَﺘِﻛ ْﻦِﻣ ْﻢُﻜُﺘْيَﺗآ َلﺎَﻗ ُﮫ

{ َﻦﻳ ِﺪ ِهﺎ ﱠـــﺸﻟا َﻦِﻣ ْﻢ ُﻜَﻌَﻣ ﺎَﻧَأَو او ُﺪَه ْـــﺷﺎَﻓ َلﺎَﻗ ﺎَﻧْرَﺮْﻗَأ اﻮُﻟﺎَﻗ يِﺮ ْـــﺻإ ْﻢُﻜِﻟَذ �َ�َﻋ ْﻢُﺗْﺬَﺧَأَو ْﻢُﺗْرَﺮْﻗَأَأ ْﻗ ِ ﻹا ا َﺬ َـــه َﺲْي ْ َ

ﻟ َو ا َﺬ َـــ� ِ� اوُﺮِﻣ ُ

أ ْﺪ َـــﻗ َو ُﮫ َـــﻧوُﺮ ُ ـــــــــــــﺼْﻨَ� َو ِﮫ ِـــﺑ َنﻮُﻨِﻣْﺆُﻳ ْﻢُ�ﱠ�َأ �َ�َﻋ ُذﻮُﺧْﺄَ ْـــﳌا ُقﺎ َـــﺜﻴِْﳌﺎ َـــﻓ ُراَﺮ

ْن َ

أ ُلﻮ ُـــــــــﺳﱠﺮﻟا َﻚ ِﻟ َذ ْﻢُهَءﺎَﺟ اَذإ ْﻢِ�ْ�َﻠَﻋ َﺐَﺟْوَأ ْﻞَﺑ ؛ِ�َ�َﺨِﺑ ْﻢُهْ�ِ�ْﺨُﻳ ْﻢَﻟ �َ�ﺎَﻌَ� َ ﱠ� ﱠنِﺈَﻓ ﺎًﻘﻳِﺪ ْـــــــــﺼَﺗ ُﻩوُﺮ ُﺼْﻨَ� َو ِﮫِﺑ اﻮ ُﻨِﻣْﺆُﻳ .

“İkrarla anlatmak istediği de tasdik değil, iltizamdır yani bağlanıp uymaktır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda ol-duğu gibi:

“Hani Allah peygamberlerden size verdiği kitap ve hik-metten sonra beraberinizdekini tasdik edici bir peygam-ber gelince ona mutlaka iman ve yardım edeceksiniz diye misak aldığında dedi ki: İkrar (edip kabul) ettiniz mi ve yükünü alıp yüklendiniz mi? Onlar da ikrar ettik dediler.

Buyurdu ki: Öyleyse şahid olun ben de sizinle beraber şe-hadet edenlerdenim.”35

Onlardan alınan misak ona iman edip ona yardımcı ol-maları esası üzereydi. Ona bu emir verilmişti. Buradaki

"ikrar", tasdik değildir. Şanı Yüce Allah onlara herhangi bir şeyi haber vermiyor. Fakat o rasûl kendilerine gelecek olursa, ona iman edip yardımcı olmalarını farz kılmakta-dır.

35 Al-i İmran, 81

60 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

Onlar da bu ikrarı tasdik ettiler ve buna bağlandılar.

İşte onların ikrarı budur.”36

Şeyhûlislâm bunu imanı ve ikrarı sadece tasdik olarak açık-layan Mürcie’yi redd sadedinde söylemiştir ki onların azılıları şeriata iltizam etmeyen, bağlanmayan kişiler eğer şeriatı tas-dik ediyorlarsa ona Müslüman derler. Şeriatı hakem edinme-yip batıl şeriatları hakem edinen onlara iltizam eden kişilere sırf itikad yönünden şeriatı tasdik ettikleri için Müslüman di-yen veya Müslüman olmalarına ihtimal tanıyan kimseler bu görüşleriyle Mürcie ve Cehmiye’den farksızdırlar. Eğer âlimler iltizamı sırf tasdik manasında alsalardı şeriatı dilleriyle kabul ettikleri halde fiiliyatta Cengiz yasasına göre hareket ettikleri için Tatarları tekfir etmezlerdi ki İbn Teymiyye ve öğrencileri Yesak’a muhakeme olmanın küfür olduğu hususunda en çok konuşanlardandır. Tatarlar gibi ve günümüzde beşeri kanun-lara muhakeme olanlar gibi kimselerin tekfir edilmesinin se-bebi işte budur, yani şeriata iltizam etmemeleridir, bağlanma-malarıdır ve başka kanunlara iltizam etmeleridir. Bu, bir amel-dir fakat asla zina, içki vb. bir amel değilamel-dir bilakis imanla çeli-şen ve onu ortadan kaldıran bir ameldir. Günümüzde bir çok-ları imanın aslıyla çelişen günahlar ve aslıyla çelişmeyen gü-nahlar arasında ayrım yapmadıkları için tağuta muhakeme gibi amelleri sadece günahtan ibaret zannederler hâlbuki bu batıldır.

Şeyhûlislâm başka bir yerde ise Nisa: 65’le alakalı şöyle de-mektedir:

؛ ِسﺎﱠﻨﻟا � َ�َﻋ ٌضْﺮَﻓ َﺔَﻳﺎَﻐْﻟا ِﻩِﺬَه ﱠنَأ �َ�َﻋ ﱠلَد ُﺔَﻳﺎَﻐْﻟا ِﻩِﺬَه َﺪَﺟﻮُﺗ ىﱠ�َﺣ َنﺎَﻤﻳِ ْﻹا ﻰَﻔَﻧ ﺎﱠﻤَﻠَﻓ ُﮫ ُــــﻠ ْه َ

أ َﺪ ِــــﻋُو ي ِﺬ ﱠــــﻟا ِﺐ ِــــﺟاَﻮْﻟا ِنﺎ َــــﻤﻳِ ْﻹﺎ ِــــﺑ ﻰَ�َأ ْﺪ َــــﻗ ْﻦُﻜَﻳ ْﻢَﻟ ِﺪــــﻴِﻋَﻮْﻟا ِﻞ ْــــهَأ ْﻦِﻣ َنﺎَــــ� ﺎ َــــهَﻛَﺮَﺗ ْﻦَﻤَﻓ ِلﻮ ُﺧ ُﺪ ِــﺑ َﻞ َــﻌ َﻓ ْﻦ َﻣ ﺎ ﱠــﻣ َ

أ َو ِﮫ ِــﺑ َﺮِﻣ ُ

أ ﺎ َــﻣ َﻞ َــﻌ َﻓ ْﻦ َﻣ َﻚ ِــﻟ َﺬِــﺑ َﺪَــﻋَو ﺎ َــﻤﱠﻧإ َ ﱠ� ﱠنِﺈَــﻓ ، ٍباَﺬَــﻋ َﻼِﺑ ِﺔﱠــﻨَجْ�ا

36 Fetâvâ, 7/396

ٌضﱠﺮَﻌ ُﻣ َﻮ ُهَﻓ ؛ﺎَه َﻀْﻌَ� َكَﺮَﺗ َو ِتﺎَﺒ ِﺟاَﻮ ﻟا َﺾْﻌَ� ْ ِﺪﻴِﻋ َﻮ ْﻠِﻟ .

“Bu ayette bu nihai hususlar gerçekleşmedikçe, ima-nın nefyedilmesi, bunların insanlar üzerinde farz olduğu-nun delilidir. Bunları terk eden kimse buradaki tehdide muhatap olur ve azabsız olarak cennete gireceği vadolu-nan farz imanı gerçekleştiren kimselerden olmaz. Çünkü Yüce Allah bu vaadi, emrettiği şeyleri yerine getirenler için yapmıştır. Kendisine verilen görevlerin (vâcibat) bir kısmını yapıp da bir kısmını terk edenler ise tehditle karşı karşıya kalır.”37

Burada ise Nisa: 65’teki “İman etmiş olmazlar” ifade-sini kemal manasında tefsir etmiştir. Yukardaki sözüyle beraber değerlendirilecek olursa sözü şu şekilde anlaşı-lır; her kim şeriata iltizam etmekle beraber bu ayette sa-yılan hususları yerine getirmezse imanı eksik mümindir.

Beşeri kanunları hakem edinenler ise şeriata iltizam et-miş sayılmadıkları için bunlardan iman ismi tümüyle kal-dırılır. İbn Hazm'ın, İbn Teymiyye'nin ve diğer âlimlerin benzer sözleri gerçekte Rasûlü hakem edinmiş olan fakat amelde noksanlıkları olduğu için kâmil anlamda Rasûlü hakem edinmemiş sayılan, hevasına ve başka şeylere tabi olduğu için hakiki anlamda olmasa da kısmen onları ha-kem edinmiş sayılan kimselerle alakalıdır. Bu sözlerden beşeri kanunlara müracaat edenler gibi hakiki anlamda tağuta muhakeme olanların “günahkâr Müslümanlar” ol-duğu gibi bir anlam çıkmaz. Çünkü aynı âlimlerden tağuta muhakeme olanların kâfir olduğuna dair açık beyanlar vardır. Âlimlerin sözlerinden farklı manalar çıkartmak, onların aynı meselelerde birbiriyle çelişen sözler sarf

37 Fetâvâ, 7/38

62 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

eden kişiler olduğu manasına gelir ki bu onlara atılmış bir iftiradır. Vallahu a’lem.

7. Nakil: İbn Kayyım’ın Medaric’us Salikin’de geçen