• Sonuç bulunamadı

SİYER YILLIGI. EDiTÖR ŞABANÖZ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SİYER YILLIGI. EDiTÖR ŞABANÖZ"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SİYER YILLIGI II

EDiTÖR

ŞABANÖZ

(2)

Siyer Kitaplığı:

Proje:

Genel Yayın Yönetmeni:

Kapak:

Mizanpaj:

Baskı&Cilt

ENDÜLÜS YAYINLARI

26

Prof. Dr. Şaban ÖZ Savaş Cihangir TALi Endülüs-Duran AYDOS Endülüs-M. Muttaki TOPÇU Step Ajans .Matbaa Ltd. Şti.

Göztepe Mah. Bosna Cad. No: ll Bağcılar/İstanbul

Tel: 0212 446 88 46 Sertif:ika No: 45522

Adres: İst 17. yol Sokak 16. Ada No: 97 f99 Bağcılarfİstanbul

Sertifika No: 451~0

İletişim: +90 212 659 30 03 +90 533 427 94 98 +90 506 101 88 34

E-Posta: endulusyayinlari@gmail.com savastaU.st@gmail.com

İSTANBUL 2019

Bu eserin tüm yayı.n haldan Endülüs Yayınlan'na aittir. Eleştirel makale ve dugilerde yap~acak kısa alıntılar dı.şında, bu kitabın tamamı veya bir kısmı, yayı.ncının izni olmadan yayınlanamaz.

(3)

Nizamettin Parlak, “Endülüslülerin Peygamber Sevgisi” Siyer Yıllığı II, ed. Şaban Öz, İst. 2019, 99-106

Endülüslülerin Peygamber Sevgisi

Prof. Dr. Nizamettin Parlak Resulullah (as) dini tebliğ ederek İslâm’ın yerleşmesini, yayılmasını temin etmiş ve bize kadar ulaşmasını sağlamıştır. Allah, ona itaat edilmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir. İtaat bilgiye, bilgi de sevgiye dayanırsa şuurlu davranışlara yol açar bu da kalıcı sonuçlar doğurur.

Kur’an ve Sünnet ışığında yol alan Mü’minler, Resulullah’ı tanır ve onu kendi canlarından daha çok severler. Bunun en belirgin tezahürü de şiirler, kasideler, methiyeler ve Mevlid-i Nebî kutlamalarıdır. Bu anlamda el-Kisâî (ö. 189/805) ve el- Vâkıdî (ö. 207/823) ilk mevlid yazarları olarak kabul edilebilir.

Malum olduğu üzere Hz. Peygamber’in sağlığında onun doğum yıl dönümü kutlanmadığı gibi Hulefâ-yi Râşidîn dönemiyle Emevî ve Abbâsî devirlerinde de mevlidle ilgili bir uygulamaya rastlanmamaktadır. Resmî olarak ilk defa Fâtımîler, Peygamber’in doğum yıl dönümünü kutlamaya başlamışlardır.Eyyubilerin pek özen göstermediği mevlid merasimleri Memlükler döneminde Mısır’da bütün ihtişamıyla devam etmiştir.

Osmanlı Sultanı III. Murad, 1588 yılında merasimle yani resmî olarak mevlid kutlamalarını başlatmıştır. Hatta Rebîülevvelin 12. günü Medine’de resmî tatil olup kaleden toplar atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı.

Günümüzde KKTC’de Mevlid Kandili adıyla resmî tatil olan bu gün (12 Rebiülevvel), Suudi Arabistan hariç Kuzey Afrika’dan Endonezya’ya kadar İslâm ülkelerinde -bazılarında resmî, bazılarında gayri resmî olarak- yaygın biçimde kutlanmaktadır.

Endülüs’te Hz. Peygambere duyulan sevgi, Mevlid-i Nebi kutlamalarında, yazılan şiirlerde, hacca gidenlerle gönderilen mesajlarda oldukça coşkulu bir şekilde görülebilmektedir. Bunların yanı sıra başka birtakım vesilelerle de ona olan muhabbet canlı tutulmuş ve devam ettirilmiştir.

Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

(4)

1. Endülüs’te Mevlid-i Nebî Kutlamaları

M. XI. Yüzyıldan itibaren Resulullah’a olan sevgiden dolayı Mağrib ve Endülüs’te Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümü münasebetiyle sultan saraylarında törenler düzenlenir, saray şairleri tarafından kasideler okunurdu. Bu kasidelere

“mevlidiyye”, “mîlâdiyye” veya “îdiyye” denirdi. Lisânüddin İbnü’l-Hatîb, İbn Merzûk, İbn Zümrek ve İbn Haldûn gibi şahsiyetler mevlidiyye nazmedenlerin başında yer almaktadır.

Burada mevlidiye yazarları olarak zikredilen Endülüslü şairler ve Endülüs’te üç yıl kalan İbn Haldûn, Benî Ahmer (Nasrîler) Devleti sultanı V. Muhammed döneminde Gırnata’da yaşamışlardır. Muhtemelen bu malumata dayanılarak Endülüs’te Mevlid kutlamalarının ilk defa XIV. Yüzyılda yani V. Muhammed döneminde başladığına dair görüşler ileri sürülmüştür.

Endülüslülerin Resulullah’a olan muhabbetlerinin somut bir göstergesi olan Mevlid-i Nebî kutlamaları, coşkulu bir şekilde geçerdi. O gece, Gırnata sultanları tıpkı Mağrib meliklerinin yaptığı gibi el-Hamrâ Sarayı’nda törenler düzenler, davetler verir, şairler şiir okurdu. Nitekim Ebu’l-Haccâc Yusuf en-Nasrî (1333-1354), bu kutlamaların bir parçası olarak sarayda halkın katıldığı bir tören düzenlemiş ve Vezir İbnü’l-Hatîb de orada meşhur kasidelerinden birini okumuştu.

V. Muhammed Ğani Billah zamanında düzenlenen bu törenlerden birine (30 Aralık 1362) Mağrib’den Gırnata’ya geçmiş ve burada yaklaşık üç yıl yaşamış olan İbn Haldûn da şahit olmuş, merasime katılmış, şiir inşad etmiş ve bu olayı İber adlı eserinde anlatmıştır. O, okuduğu şiirde Resulullah’a atfen şu beyte de yer vermiştir:

Ey günlerin kendisini bana unutturamadığı kişi, hiç geceler seni bana unutturabilir mi?

Özellikle sultanlar adına yazılan kasidelerle de onların Peygamber sevgisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Fakat bazı müsteşrikler, bu tür şiirlerin yazılmasının amaçlarından birinin de “sultanların halk nezdinde meşruiyet kazanmak istemeleri”

olduğunu dile getirmişlerdir. Bu bilgiyi doğru kabul edecek olursak bundan “Endülüs halkının Resulullah’a büyük bir muhabbeti olduğu” çıkarımında bulunmak mümkündür.

(5)

Nizamettin Parlak, “Endülüslülerin Peygamber Sevgisi” Siyer Yıllığı II, ed. Şaban Öz, İst. 2019, 99-106

Bu törenlerle ve şiirlerle bir yandan Peygambere olan muhabbet ortaya konulurken bir yandan da ona duyulan sevginin, toplumsal kurtuluşa kaynaklık teşkil etmesi bekleniyordu.

Yine V. Muhammed, veziri İbnü’l-Hatib’den kendi adına Resulullah’a hitaben bir kaside yazmasını istemiştir (771/1370). Gırnata’dan Ravzaya (Hz. Peygamber’in kabrine) gönderilen bu kasidede sultanın, Peygambere olan muhabbeti dile getirilerek münacatına yer verilmiş ayrıca emirin askerî operasyonlarından ve Endülüs’teki zaferlerinden bahsedilmiştir.

İbnü’l-Hatib hac için Hicaz’a gidenlere bu şiiri tevdi ederken kervanı görünce onlarla birlikte kutsal mekânlara gidemeyişinin büyük üzüntüsünü yaşamış ve şiirinde bunu da ifade ederek kafilede yer alan hacı adayları aracılığıyla Resulullah’a olan bağlılığını ve sevgisini içeren mesajını göndermiş, bu uğurda dökülen gözyaşları ve çekilen uykusuzlukları dile getirmiştir.

2. Hac ve Hicaz Özelinde Resulullah’a Olan Muhabbetin Dile Getirilmesi Hicaz’a kaside ve selam gönderme geleneği Endülüs’te uzun yıllar devam etmiştir. Çünkü o dönemlerde sultanın ya da herhangi bir Endülüslünün Hicaz’a gitmesi kolay bir hâdise değildi. Endülüs, Resulullah’ın bulunduğu topraklara çok uzaktı, gidip gelmek aylarca süren bir yolculuk ve yüklü miktarda maliyet gerektiriyordu. Ama her Müslüman gibi Endülüslüler de kutsal mekânları ziyaret edip, Resululah’ın yaşadığı, mücadele verdiği toprakları, mekânları ve oralarda bulunan mezarları ziyaret etmek istiyorlardı. Ama gidemeyince bu iştiyakları rüyalarını süslüyor, onlar da özlemlerini, şiirlerle, kasidelerle gidermeye çalışıyorlardı. Bu kasidelerde oralarda yaşananları canlandırmaya gayret ediyorlardı.

Endülüslü şairler, Resulullah’ın orada doğup büyüdüğünü, oralarda dini tebliğ ettiğini, getirdiği hak dinin o topraklarda yayıldığını, müşriklerle orada mücadele ettiğini, onları orada yendiğini ve Resulullah’ın o diyarlarda ilahî zaferlere mazhar olduğunu en beliğ ifadelerle şiirlerine konu ediyorlardı.

Endülüs’ten Resulullah’ın diyarına gitme imkânı bulanlar, Hz. Peygamber’in ve ashabının kabirlerini gözyaşları içerisinde ve büyük bir coşkuyla ziyaret ediyorlardı. Gidemeyenler ise giden kardeşleri aracılığıyla selamlarını, muhabbetlerini ve şiirlerini gönderiyorlar, onlardan Ravza’da kendileri için dua etmelerini istiyorlardı.

Rabbim onun diyarında yapılan duaları kabul etmeyip hangi diyardaki dualara icabet edecek?

(6)

Ey o toprakların bağrında yaşayanlar, Habib’e olan sevgi yüzünden kalpler size sevgili oldu.

Zaman itibariyle en son gelmiş olsan da fazilet bakımından Resullerin en önde gelenisin, Vesileyle beraber şefaat hakkını da elde ettin, kim seninle boy ölçüşebilir yücelikte, kim?

Hicaza varanlar da orada büyük coşkular yaşıyorlar, bazen uzun yıllar kalıp döndükten sonra yaşadıklarını, gördüklerini Endülüslülere aktarıyorlardı.

Endülüs tarihinin önemli kaynaklarından biri olan Nefhu’t-tîb min ğusni’l- Endelüsi’r-ratîb’in yazarı Makkarî, Hicaz’a gidişini anlattığı bölümde hac ibadetini

“muazzam vazife ve en büyük maksat” olarak nitelemiş ve Haremeyn-i şerifeyn’i ziyaret etmeye özel bir vurgu yapmıştır. Müellif aynı bölümün devamında da Endülüslülerin Hicaza ve Resulullah’a yazdıkları şiirlere yer vermiştir. Makkarî’nin gerek kendi ziyareti sırasında yaşadığı coşkunluk gerekse Endülüslülerin şiirleri, Resulullah’a duyulan muhabbetin birer belgesi niteliğindedir. Bu şiirlerde özellikle ona övgüler dizilmiş, kendisine duyulan muhabbet ve özlem dile getirilmiş, onun yaşadığı mekânlardan hasretle bahsedilmiştir. Öte taraftan Kâbe’nin ve zemzemin ilk görüldüğü anda yaşanan büyük sevinçler dile getirilmiştir.

Şiirlerde en dikkat çeken hususlardan biri de bu uğurda dökülen gözyaşlarına, çekilen hasrete ve duyulan muhabbete yoğun bir şekilde yer verilmiş ve bunların sıkça tekrarlanmış olmasıdır.

3. Endülüs’te Resulullah’a Olan Muhabbetin Diğer Yansımaları

Endülüslüler Peygambere olan sevgilerini en belirgin şekilde Mevlid-i Nebî kutlamalarıyla, şiir ve kasidelerle göstermekteydiler. Fakat bu muhabbeti sosyal hayatın içerisinde ve Endülüs tarihinin değişik dönemlerinde de bariz bir şekilde görmek mümkündür.

Endülüs’te bilhassa Kurban bayramlarında bazı özel çorbalar hazırlanırdı.

Bunların başında da sütlü buğday çorbası gelirdi. Bunun sebebiyle ilgili olarak şöyle bir rivayete yer verilir: Âmine Hatun’un, Muhammed (as)’i dünyaya getirdikten sonra yediği ilk şey sütlü buğday çorbasıydı. En azından halk arasında böyle bir kabul vardı.

Endülüslüler de Kurban bayramlarında bu çorbayı pişirmek suretiyle, Resulullah’ı ve annesini yâd etmiş oluyorlardı.

Endülüs’te Resulullah’a olan sevginin Mevlid-i Nebî kutlamaları dışında başka tezahürleri de vardır. Bunların başında da Müslim’de rivayet edilen hadis

(7)

Nizamettin Parlak, “Endülüslülerin Peygamber Sevgisi” Siyer Yıllığı II, ed. Şaban Öz, İst. 2019, 99-106

gelmektedir. Endülüslüler, Ümmü Haram tarafından rivayet edilen ve bazı fetihleri konu alan bu hadisin, kendileriyle ilgili olduğunu ve bu şerefin kendilerine yettiğini ifade ederler. Nitekim İbn Hazm, bu hadise atıfta bulunarak “Endülüs’ümüz için başka bir şey olmasa bile bu müjde bize yeter.” ifadesiyle bu coğrafya halkının Resulullah’a olan muhabbetini ve onun bir hadisine konu olmanın heyecanını dile getirmiştir.

Peygamber sevgisi Endülüslülerin ve bu toprakların fatihlerinin rüyalarını süslemekteydi. Nitekim rivayete göre Târık b. Ziyâd, fetih için gemiyle İspanya’ya geçerken rüyasında Resulullah’ı görür ve kendisinden fetih müjdesini alır. Mehmet Özdemir, bu rüyanın gerçekten görülmüş olma ihtimalinin yanı sıra bu olayın halk muhayyilesinin dokuduğu bir menkıbe olması ihtimalinden de bahseder, hatta ikinci ihtimali daha yüksek kabul eder. Ancak ilginç bir tespitte bulunarak şöyle bir değerlendirme yapar: “…rüya sonradan biçimlendirilmiş olsa bile bu menkıbe Müslümanların (Endülüslülerin) şuur altındaki Hz. Muhammed sevgisini göstermesi açısından önemlidir.”

Endülüs’ün diğer fatihleri olan Musa b. Nusayr ve oğlu Abdülaziz’in Peygamber sevgisiyle ilgili rivayetler de kaynaklarda yer almaktadır. el-İmâme ve’s- Siyâse’de nakledildiğine göre büyük fatih Musa, dualarında her daim Hz.

Peygamber’in şehrinde ölmeyi talep etmiştir. Rivayete göre o Ifrikıye valisi iken şöyle dua etmiştir: “Allahım bana ya şehit olmayı ya da Resulünün şehrinde ölmeyi nasip et.” Malum olduğu üzere Musa, Endülüs’ün fethinin akabinde halife Velid tarafından Şam’a çağrılmış, başkente vardıktan kısa bir süre sonra, Velid ölünce yerine Süleyman halife olmuş ve Musa’ya iyi davranmamışsa da bir süre sonra onu affetmiş ve beraber hacca giderlerken Musa, yolda yani Resulullah’ın şehrine giden güzergâhta vefat etmiştir.

Musa b. Nusayr’ın oğlu ve Endülüs’ün ilk valisi kabul edilen Abdülaziz de Resulullah’a muhabbet besleyen bir idareciydi. Bu bilgiyi bizzat babası Musa aktarmaktadır. Zira o, oğlunun suikastla öldürüldüğünü öğrenince şöyle demiştir:

“Onu gündüz hep oruç tutan, gece ise hep namaz kılan biri olarak bilirim. O Allah’ı ve Resulünü çok severdi. ”

Endülüs’ün son dönemlerinin güçlü tarihçilerinden İbnü’l-Hatîb’in, bu toprakların fethi hakkında bilgi verirken meseleyi Hz. Peygamberin ümmetine nispet ederek anlatması da Endülüs’te Peygamber sevgisinin bir tezahürü olarak görülebilir.

(8)

Fetihten çöküşe hatta çöküş sonrası dönemlere kadar Endülüs tarihinde bu sevginin yansımaları devam etmiştir. Nitekim Endülüs şehirleri bir süre sonra Hıristiyan güçleri tarafından işgal edilmeye başlandığında bazı Müslümanlar onların hâkimiyeti altında yaşamak zorunda kalmışlardır. Bunlara Müdeccenler/müdejarlar denilmiştir. Onlar, içinde bulundukları zor şartlara rağmen Kur’an-ı Kerim’i gizlice istinsah ederek çoğaltır, aralarında dağıtıp okurlardı. Aynı şekilde Hz. Peygamber’in hayatını anlatan notları kaleme alır ve kendi cemaatleri içinde gizli gizli okurlardı.

Böylece İslâm ile olan bağlarını Allah’a ve O‘nun Elçisine ait metinlerle devam ettirmeye çalışırlardı. Ancak 1 Ocak 1567’de Müdeccenlere yeni yasaklar getirildi.

Bunlardan biri de evlerde kesinlikle Arapça kitaplar bulundurulmamasıyla alakalıydı.

Bu malumattan da anlaşılıyor ki son Endülüslüleri ayakta tutan en temel unsurlardan biri Kur’an, diğeri ise Resulullah’ın hayatına ve hadislerine ait metinlerdi. Bunlarla olan bağlantıların büyük mücadelelere rağmen kaybedilmiş olması Endülüs’ün sonunu getirmiştir.

Sonuç olarak Endülüslülerin Resulullah’a, onun yaşadığı mekânlara büyük muhabbetleri vardı. Uzak diyarlarda olmaları dolayısıyla onların çoğu bu toprakları bizzat ziyaret etme imkânından mahrumlardı. Ancak onlar da sevgilerini, hasretlerini ve bu uğurda döktükleri gözyaşlarını, kaleme aldıkları şiirlerle ifade etmişlerdir. Bu şiirleri bazen kutsal diyarlara gitme imkânı bulanlarla Ravza’ya göndererek selamlarını iletmişlerdir. Çoğunlukla da Endülüs’te özellikle XIV. Yüzyıldan itibaren kutlanmaya başlanan Mevlid-i Nebî törenlerinde okuyarak duygularını dile getirmişlerdir.

Bu törenlerin dışında günlük yaşamlarında çeşitli etkinliklerle ona duyulan sevgi yaşatılmış, nesilden nesle aktarılmıştır. Hatta Hıristiyan işgaline maruz kalan şehirlerin Müslümanları, bütün yasaklamalara rağmen son ana kadar Resulullah’ın hayatına ait metinleri, elden ele kuşaktan kuşağa aktararak bu sevgiyi kalplerinde yaşatmaya ve bu muhabbete dayanarak Endülüs’te yeniden varoluşu gerçekleştirmeye gayret etmişlerdir.

KAYNAKLAR

Akarsu, Adem, “Sosyal Değişme Bağlamında Dini Bir Ritüel Olarak Mevlid ve Kutlu Doğum”, Dicle Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, cilt 17, sayı 2, 2015, 197-226.

(9)

Nizamettin Parlak, “Endülüslülerin Peygamber Sevgisi” Siyer Yıllığı II, ed. Şaban Öz, İst. 2019, 99-106

Alshareif, Al Amein, Madīḥ Nabawī in al-Andalus: From Rituals to Politics, Doctor of Philosophy, in the Department of Near Eastern Languages and Cultures, Indiana University, December 2013.

İbn Haldun, Abdurrahman, (ö. 808/1406), Târîhu İbn Haldun; Kitâbü’l-iber ve divanü’l-mübtede ve’l-haber fî eyyami’l-Arab ve’l-Acem ve’l-Berber ve men asarahum min zevi’s-sultani’l-ekber, I-VIII, haz. Halil Şehâde, Beyrut, 1421/2000.

Makkarî, Ahmed b. Muhammed (ö. 1041/1631), Nefhu’t-tib min gusni’l-Endelüsi’r- ratîb ve zikru veziriha Lisâni’d-din İbni’l-Hatîb, thk. Yusuf eş-Şeyh M. el-Bukâ‘î, I-X, 1998.

Özdemir, Mehmet, Endülüs Müslümanları Siyasî Tarih, Ankara 2013.

Özel, Ahmet -İsmail Durmuş vd., “Mevlid”, DİA, 475-485.

Şeyban, Lütfi, Mudejares Sefarades Endülüslü Müslüman ve Yahudilerin Osmanlı’ya Göçleri, İz Yay. İstanbul, 2010.

Referanslar

Benzer Belgeler

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için

“Hiçbir küçük günah da ısrar edildiği takdirde, küçük kalmaz/büyür Hiçbir büyük günah, tövbe ve isti ğfar edildiği takdirde, büyük kalmaz.”.. (Ebu Hureyre

Zira buna göre ilim, kudret, yaratma gibi herkesin ittifakla kabul ettiği sıfatla- rın da manası bilinmeyen mutlak müteşabih olması gerekir ki bunu aklı başında hiç

Bu kan zehirli maddelerle de akar, yine vücutta ürik asit vard ır, zararlı ve faydalı maddeler vardır, vitaminler, mineraller, mineral benzeri maddeler, çözünmü ş gazlar,

İnsanlardan Allah’a dua eden ama Zeyd’e, Ubeyd’e ümit ba ğlayanlar vardır. Allah Teala yine bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur:.. امع لمع نم ، كرشلا نع ءاكرشلا ىنغأ انأ

Haklıya hakkını vermek, mazluma insaflı davranmak, güçsüz insanlar için güçlü insanlardan, fakirler için zenginlerden, mazlumlar için zalimlerden al ıp, hak edene hakk

Bu iki doktor, çörek otu ile ilgili laboratuvar çal ışmalarında şu sonuca ulaştılar: "dört hafta boyunca günde iki kere bir gram çörek otu kullan ımı, lenf

Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olan ı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayat ını Allah için vermek üzerine inşa etmek.. Bunlar