THÖ
KONU IV
HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN GELİŞİM SÜRECİ- ANTİKÇAĞ
GİRİŞ
İnsan haklarının sistemli bir biçimde ortaya çıkışının tarihçesini çok eski zamanlarda
aramak gerekmez. Bu, aslında oldukça yakın zamanlarda gerçekleşmiştir. Ancak, çok eski devirlerden beri hak ve özgürlüklere ilişkin birtakım izler bulmak mümkündür.
İlk uygarlıkların ortaya çıktığı devirlerde, köleci toplum yapısı karşımıza çıkar.
Bu dönem, birey kavramının ortaya
çıkmadığı, insan olmanın “kişi” olmak için
yeterli olmadığı bir dönemdir.
GİRİŞ
Hindistan’da, katı biçimde birbirlerinden ayrılan toplumsal sınıflara dayalı olan “kast” sistemi geçerliydi.
Kast sistemindeki sınıflı yapının benzeri, eski Mısır’da da aynı şekilde geçerliydi.
Eski Çin, Eti (Hitit), Sümer medeniyetleri hep özgür ve köle ayrımının söz konusu olduğu topluluklardı.
Antik Çağ, her şeyden önce tarihte ilk kez “demokrasi”
kavramının ve yönetim biçiminin uygulamaya konulduğu dönemdir.
Elbette o dönemdeki anlamıyla demokrasi, modern
demokrasilerden çok önemli farklılıklar göstermektedir.
Bu “demokrasi”lerde, toplumun tümüne olmasa da, “yurttaş”lık tanınan sınıfın sahibi olduğu birtakım siyasal haklar da söz
konusudur.
“Site” ya da “Polis”
Eski Yunan’da geçerli olan siyasal örgütlenme biçimi,
“Polis” adı verilen sitelerdir.
Polis, kent ve kent etrafındaki kırsal alanı kapsar.
Polisler, Fransa’nın güneyinden Karadeniz’in kuzeyine kadar yayılmış bir alanda karşımıza çıkmaktaydı ve sayıları 1500’ü bulmaktaydı.
Atina, Sparta büyük polislerdi.
Aristoteles’e göre ideal bir polis, ölçülü yaşamak koşuluyla belli sayıda insanı besleyecek büyüklükte olmalıdır.
Platon’a göre 5040 yurttaş yeterlidir (ekonomik otarşi görüşü).
“Site” ya da “Polis”
Site ya da polis, ilk bakışta, kent boyutunda kalan küçük ölçekli devletlere benzetilebilse de, günümüzde geçerli siyasal örgütlenme olan ve içinde yaşadığımız modern devletten önemli farklarla ayrılan, kendine özgü bir
yönetim biçimidir.
Bu özgünlük, yalnızca polisin günümüz
devletlerinden daha küçük ölçekte olmasıyla sınırlı da değildir.
Devletin unsurlarıyla karşılaştırıldığında polisin çok daha farklı bir yapıda olduğu ortaya çıkar.
Poliste asıl olan yurttaşlar topluluğudur.
Polislerin ortak özellikleri
Birinci ortak özellik, polislerin bir “yurttaşlar topluluğu” olmasıdır.
İkinci ortak özellik, polislerin sınıflı toplum
yapısına sahip olmalarıdır: Köleler, yabancılar ve yurttaşlar.
Üçüncü ortak özellik, amaçlarıdır. Tüm polislerin iki temel amacı vardır:
Bağımsızlıklarını korumak;
Kendi kendilerine yeterli olabilmek (otarşi).
. Özgün Bir Örnek Olarak Atina Polisi ve Demokrasisi
Köleler ile yabancılar dışında kalan özgür nüfusun yönetimde söz sahibi olduğu bir yönetim anlayışı geçerliydi.
Her reşit erkek yurttaş (polites) halk meclisinde oy kullanma hakkına sahipti.
Yargısal faaliyetlere de katılabilen yurttaşlar, polise ait işleri görmek üzere belli memurluklara da kurayla atanırlardı.
Kuranın yaygın bir yöntem olarak kullanılması, tüm yurttaşların eşit görülmesinden ve her yurttaşın bu işleri yapabileceğine
inanılmasından dolayı idi.
Atina demokrasisinde, hiçbir yurttaşın haddinden fazla
sivrilerek tiranlaşmasına, tüm yetkileri elinde toplamasına izin verilmezdi.
. Özgün Bir Örnek Olarak Atina Polisi ve Demokrasisi
Modern demokrasiden farklı olarak Atina’da seçimden çok kura yöntemine başvurulurdu.
Atina demokrasisinin modern demokrasilerden ayrıldığı en temel fark, günümüzde “temsili demokrasinin”
benimsenmesine karşılık Atina’da “doğrudan demokrasinin”
uygulanması idi.
Antik Yunan’da «birey» kavramı yoktur.
Atina demokrasisinde yurttaşlardan sitenin işlerine derin ilgi ve yoğun siyasi katılım beklenirdi;
hatta bunlara ilgisiz kalan yurttaşlara hiç de hoş gözle bakılmazdı.
“idiotes” kavramı, bu tür ilgisiz kişiler için kullanılırdı.
Modern demokrasilerde de siyasal katılıma önem verilir; ancak bu bir idealden öteye geçmez, siyasal katılım bir görev olarak görülmez ve katılımcı olmayanların dışlanması söz konusu değildir
Atina Demokrasisinde İnsan Haklarından Söz Edilebilir mi?
Birey kavramı yoktur.
Polisin iktidarının sınırlandırılması düşüncesi yoktur.
Polise karşı bir özgürlük alanı düşünülemez.
Polis her şeydir.
Siyasal yetkilerin politese tanınmasının nedeni de polisin çıkarlarıdır.
Dolayısıyla Antik Yunan’da ö-modern anlamda
insan haklarından söz edilemez.
Platon
En temel iki eseri, “Devlet” ve “Yasalar” adlı kitaplardır.
«Devlet» adlı eseri incelendiğinde kendisinin asıl önem verdiği şeyin Polis olduğu açıkça görülür.
Onun asıl amacı, ideal polisi ortaya koymak idi.
Platon’a göre, polis karşısında bireyin en küçük bir önemi bile bulunmamaktadır.
Kişinin değeri, ancak polise katkısı ölçüsündedir.
Kişiler, kendilerini polise adamalıdırlar
Platon
Polise çok geniş yetkiler tanınmasını savunmuştur.
Erkek çocuklar küçük yaşta ailelerinden alınır ve polisin çıkarları doğrultusunda eğitilir.
Bu çocukların kiminle, ne zaman evleneceğine karar verme yetkisi de polisindir.
Platon, ortaya koyduğu görüşleriyle, polis karşısında bireyi önemsizleştiren, tümüyle siteyi ve sitenin
menfaatlerini ön plana çıkaran görüşleriyle hiç de
özgürlükçü bir düşünür olmadığını ortaya koymuştur.
Bu görüşler, modern zamanlarda devleti toplum karşısında üstün gören yaklaşımlara da ilham kaynağı olmuştur.
Aristoteles (Aristo)
Platon’un öğrencisidir
En önemli eseri “Politika” adını taşıyan kitabıdır.
Hocasıyla ortak görüşleri bulunmakla birlikte Polisi farklı biçimde ele almıştır.
Ancak her iki düşünürde de ortak olan yön, her ikisinin de bireye değer vermeyip, asıl önemli olanın polis olduğunu vurgulamalarıdır.
Aristoteles
Ona göre polis, doğal bir evrimin sonucudur.
İnsanlar tek başlarına yaşayamaz ve bir aile kurar.
Ancak, aile de kendi kendine yeterlilik
bakımından tatmin edici değildir. Aileler bir araya gelerek köyleri oluştururlar.
Ancak köy de kendi kendine yeterliliği
sağlayamayacağından, polisler meydana gelir.
Sonuç olarak polis, insanlığın ulaştığı son noktadır ve aileden başlayarak ve giderek
karmaşıklaşan toplumsal dönüşümün ulaştığı son aşamadır.
Aristoteles
Aristo’ya göre polisin ilk amacı, kendi kendine yeterliliktir (otarşi)
Düşünüre göre sitenin iki unsuru, insan ve ülke
unsurudur. İnsan unsurundan asıl olarak anlaşılması gereken, yurttaşlardır.
Aristoteles, toplumdaki eşitsizlikçi düzeni meşru görür, daha doğrusu bunu doğal sayar.
Ona göre üç tür doğru yönetimden söz edilebilir ki bunlar monarşi (krallık), aristokrasi ve cumhuriyettir. Ancak
bunların, yöneticilerin toplum çıkarını gözetmemesi sonucu yozlaşması durumu ortaya çıkar ve monarşi tiranlığa, aristokrasi oligarşiye, cumhuriyet de
demokrasiye dönüşür.
Aristoteles
Ona göre insan, siyasal bir hayvandır (zoon politikon). Yani insan, toplum içinde yaşamak
zorundadır; yaratılışı gereği polis dışında varlığını sürdüremez.
İnsanlar arasındaki farklılığın doğal olduğunu, bu
nedenle köleliğin normal karşılanması gerektiğini de ileri sürmüştür.
Cinsiyete dayalı üstünlük de ona göre normaldir;
kadın, erkeğe tabidir, ondan daha aşağıdır.
Yaşamak için Polise bağımlı olan kişinin, Polis dışında herhangi bir varlığından ve değerinden de söz
edilemez.
Antik Çağın Sona Ermesi ve Stoacılık
Makedon İmparatoru Büyük İskender’in yayılmacı politikaları sonucu tüm polislere
son vermesi, polislerin ve antik çağın sonunu getirmiştir.
Bu gelişme, polis düşüncesinin de kökünden değişmesi sonucunu doğurmuştur.
Polis eksenli düşünme biçimini ortadan kaldıran görüş, Stoacılıktır.
Stoacılığın kurucusu, Atina’da yaşamış olan
Kıbrıslı Zenon’dur.
Antik Çağın Sona Ermesi ve Stoacılık
Stoacılık, başlıca üç evreye ayrılır:
(i) Erken stoa: Polislerin yıkılmasından Hz.
İsa’nın doğumuna kadar geçen süre (M.Ö.
338-Milat)
(ii) Orta stoa: Hz. İsa’nın doğumundan M.S.
300 yılına kadar geçen süre (Milat-300)
(iii) Geç stoa: M.S. 300 yılından Batı Roma
İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar geçen
süre (M.S. 476)
Antik Çağın Sona Ermesi ve Stoacılık
Stoacıların hareket noktası, bütün insanların ortak bir paydada birleşmesidir.
Polis düşüncesine göre ise her polis bağımsızdır ve diğer polislerden ve diğer tüm toplumlardan farklıdır.
Partikülarizm görüşünün sonucu olan bu anlayış,
imparatorluk içinde yaşayanlar açısından ise geçerliliğini yitirmiştir.
Stoacı anlayış, bu gerçekten hareketle, tüm insanların eşit doğdukları ve ister özgür, ister köle olsunlar, birbirlerinin kardeşleri olduklarını savunmuş ve ilan etmiştir.
Stoacılık, polis döneminde geçerli olan ve polisi (yani devleti) her şeyin üstünde gören anlayışa kesin olarak karşı çıkmış, bireyi ön plana çıkarmıştır.
Stoacı özgürlük anlayışı
Onlara göre özgürlük, içsel bir kavramdır.
İnsanın özgür olup olmaması, maddi
koşullarına göre değil, içsel durumuna göre belirlenir.
Buna göre, bir insan kendini dünya
nimetlerinden ya da zenginliklerinden
arındırarak erdemli bir yaşam sürdürebiliyorsa, köle bile olsa aslında özgürdür.
Bunu yapamayan, bu zenginliklere kendini
kaptıran, erdemli bir yaşam sürdüremeyenler ise, zengin de olsalar aslında özgür değillerdir.
Stoacı Yurttaşlık Anlayışı
İki tür yurttaşlık vardır.
İnsanlar öncelikle kendi yaşadıkları sitenin yurttaşlarıdır.
İnsanlar, aynı zamanda dünyanın vatandaşıdırlar.
Onlara göre doğa, tüm insanlara aynı yasayı, aynı hakları verir; bu da tüm insanların eşit olduğu bir dünya yurttaşlığına
(cosmopolitismus) sahip olduğu sonucuna
götürür.
Stoacı hukuk anlayışı
İnsanlar, hem yaşadıkları kentin hukukuna, hem de dünyanın her yerinde geçerli olan doğal hukuka tabidirler.
Doğal hukuku ileri sürmeleri insan hakları
kuramı açısından çok çok önemlidir.
Stoacı hukuk anlayışı
doğal hukuk başlıca üç aşamadan geçmiştir:
(i) Doğadan kaynaklanan doğal hukuk (stoacılar ileri sürmüştür): Evrensel, genel geçer bir hukuk vardır ve bu hukuk doğada saklıdır.
(ii) Tanrı iradesinden kaynaklanan doğal hukuk
(Ortaçağ’da geçerli olacaktır): Evrensel, genel geçer hukukun kaynağı ilahidir; doğal hukuk tanrı
buyruğudur.
(iii) Kaynağını akıldan alan doğal hukuk (Aydınlanma ile birlikte geçerli olan doğal hukuk anlayışıdır): Bu
anlayışta doğal hukukun kaynağı semavi değil; laiktir.
Doğal hukuk yine vardır ve bu hukuka akıl yoluyla ulaşılabilir.
Stoacılık ve birey