• Sonuç bulunamadı

YENİ TÜRK EDEBİYATI -DERS NOTLARI-

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YENİ TÜRK EDEBİYATI -DERS NOTLARI-"

Copied!
65
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SALAHADDİN ÜNİVERSİTESİ DİLLER FAKÜLTESİ

TÜRK DİLİ BÖLÜMÜ

YENİ TÜRK EDEBİYATI -DERS NOTLARI-

2020-2021 ÜÇÜNCÜ SINIF

Dr. ERSAN HAŞİM M.ALSAKİ

ERBİL

(2)

YENĠ TÜRK EDEBĠYATI

Batı etkisiyle gelişen Yeni Türk Edebiyatı dediğimiz dönem, Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı ile başlamaktadır. Aşağıda Yeni Türk Edebiyatı‘ndaki dönemlerin başlangıç ve bitiş tarihlerini belirtilmiştir:

1) Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı (1860-1896) - Birinci Dönem Tanzimat Edebiyatı (1860-1876) - İkinci Dönem Tanzimat Edebiyatı (1876-1896)

2) Servet -i Fünun (Edebiyat-ı Cedide) Dönemi (1896-1901) 3) Fecr-i Ati Edebiyatı (topluluğu) (1909-1911)

4) Milli Edebiyat dönemi (1911-1923)

5) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-...) 1) TANZĠMAT DÖNEMĠ TÜRK EDEBĠYATI

TANZĠMAT DÖNEMĠ EDEBĠYATININ OLUġUMU VE ÖZELLĠKLERĠ Tanzimat Edebiyatı, bir kültür ve siyasi hareketin sonucu olarak ortaya çıkmış bir edebi akımdır. 3 Kasım 1839'da Reşit Paşa tarafından ilan edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebi ve gerekse toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yılını Tanzimat edebiyatının başlangıcı olarak kabul edeceklerdir. Amacı, metot bakımından Batılı, öz ve ruh bakımından milli bir edebiyat yaratmaktır.

Türk toplumundaki esaslı değişmeleri, fikir ve yenilik hareketlerini yansıtır.

Bu dönem edebiyatı üç dönemde incelenir:

(3)

a) Hazırlık dönemi (1839-1860) : Bu dönem şiirlerinde üzerinde halk edebiyatı etkileri görülür. Batı'dan çeviriler dikkat çeker (Akif Paşa, Sadullah Paşa, Müfit Paşa, Yusuf Kamil Paşa dönemin önemli isimleridir).

Özellikle Fransız Edebiyatı‘ndan şiir, hikâye ve roman çevirilerinin yapıldığı bir geçiş dönemidir. Divan Edebiyatı ile Tanzimat Edebiyatı arasında bir köprü gibidir. Devlet eliyle çıkarılan ilk Türk gazetesi olan Takvim-i Vakayi bu dönemde çıkarılır.

Bu dönemde Yusuf Kamil Paşa‘nın Fenelon‘dan çevirdiği Telemak ilk çeviri romanımızdır.

b) Birinci Dönem Tanzimat Edebiyatı (1860-1877):

1860'ta Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayımlanmasıyla başlar, 1877'ye kadar sürer. 1877'de II.Abdulhamit'in Meşrutiyet Meclisi'nin çalışmalarını durdurmasıyla sona erer.

c) Ġkinci Dönem Tanzimat Edebiyatı (1877-1895): 1877'den başlar, 1895 yıllarına kadar sürer.

BĠRĠNCĠ DÖNEM TANZĠMAT EDEBĠYATININ ÖZELLĠKLERĠ

1) "Toplum için sanat" anlayışı benimsenmiştir. Sanat, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanılmıştır.

2) Eserlerin halkın anlayabileceği sade bir dille yazılması amaçlanmıştır.

3) Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düzyazı geliştirilmiştir; ilk kez noktalama işareti kullanılmıştır.

4) Şiirde yeni konular (yurt, ulus, özgürlük, insan hakları...) işlenmiştir. Biçim

bakımından Divan edebiyatına bağlılık sürmüş; gazel, kaside, murabba, terkib-i

bend gibi nazım biçimleri kullanılmıştır.

(4)

5) Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.

6) Tanzimat sanatçıları, Fransız edebiyatını örnek almışlar; klasisizmin ve romantizmin etkisinde kalmışlardır. * Klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa), romantizm (Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi)

7) İlk örnekleri bu dönemde görülen roman, teknik yönden zayıf ve kusurludur.

Romanlarda Batılılaşmanın yanlış anlaşılması, aile sarsıntıları, köle ticareti gibi konular işlenmiştir.

8) Tanzimat tiyatrosu, sahne dili ve tekniği açısından başarılıdır. Tiyatro, halkı eğitmek için bir okul gibi düşünülmüştür.

9) Tanzimat edebiyatı, batı etkisindeki Türk Edebiyatı'nın ilk durağı olmasından ötürü, Batı edebiyatı türlerinin ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Bu dönem edebiyatı bir ilkler edebiyatıdır.

ĠKĠNCĠ DÖNEM TANZĠMAT EDEBĠYATININ ÖZELLĠKLERĠ

1) Bu dönemde toplum sorunlarından uzaklaşılmış, ‗‗sanat için sanat‘‘ ilkesi benimsenmiştir.

2) Dilde sadeleşme çabası bırakılmıştır. Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.

3) Batı edebiyatı türlerinde ürünler verilmiş, sanatçılar daha da ustalaşmıştır.

4) Şiirin konusu genişletilmiş, bireysel konulara dönülmüştür. Ayrıca biçimsel yenilikler getirilmiştir. Recaizâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit'in eserlerinde bu açıkça görülmektedir.

5) Romanda realizmin etkisi görülmüş, ilk realist roman bu dönemde yazılmıştır.

Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.

6) Tiyatro önemini yitirmiş, sahne dil ve tekniği açısından başarısız eserler yazılmış. Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.

7) Birinci dönemdeki gibi hece denenmekle birlikte aruz yine egemenliğini

sürdürmüştür. Birinci dönemde de kullanılan Divan edebiyatı nazım

biçimleri bırakılmaya başlanmıştır.

(5)

8) Tanzimat‘ın ikinci kuşak sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Muallim Naci, Direktör Ali Bey ve Ahmet Cevdet Paşa‘dır.

TANZĠMAT EDEBĠYATINDA ġĠĠR

Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin konusunu ve anlatımını değiştirdiler. Namık Kemal ―Lisan-i Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazalar‖ isimli uzun makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden söz eder.

Divan edebiyatının gerçekle ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal, edebiyatın yeniden düzenlenmesini ister.

Bunun içinde her şeyden önce yeni bir anlatım yolu, yeni bir dil bulunmasını gerekli görür. Dilin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerekliliğini savunur. Buna rağmen Tanzimat şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek zordur.

Tanzimat şirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar daha çok biçim alanındadır. Bu dönemde halk şiirine ve hece veznine olan ilgi biraz artmışsa da divan şiiri ve aruz eski hakimiyetini sürdürmüştür.

Divan şiirinin nazım şekilleri aynen kullanılmıştır (Gazel, kaside, terkib-i bent, müseddes, murabba gibi şekiller).

Şiirin konusu değişmiş, aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılmış; eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmiştir. Ancak bu daha çok I.Tanzimatçılar denen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi sanatçılarda görülür.

II.Tanzimatçılar denen Recaizade Mahmut Ekrem, Abdulhak Hamit,

Samipaşazade Sezai‘de ise kişisel konular yeniden ele alınmıştır.

(6)

Sonuç olarak Tanzimat Dönemi Şairleri;

 Her iki dönem şairleri biçim yönünden Divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır.

 Her iki dönem şairleri ―Romantizm‖in etkisinde kalmışlardır. Bu dönem şiirinin Batı düşüncesiyle klasisizm ve romantizm edebi akımlarıyla ilişkisi vardır.

 1.dönem şairleri ―toplum için sanat‖ anlayışını; 2.dönem şairleri ise ―sanat için sanat‖ anlayışını benimsemişlerdir.

 1.dönem şairleri ―vatan, millet, adalet‖ gibi konuları ele alırken; 2.

dönemdekiler ―aşk, doğa, ölüm‖ gibi konuları ele almışlardır. Dolayısıyla konu ve temada yenilik yapmayı başarmışlardır.

 1.dönem şairleri dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bunda başarılı olamamışlardır. 2. dönem şairleri ise ağır olan bu dili daha da ağırlaştırmışlardır. Şiirde sanatlı söyleyiş her iki dönem şairleri için de amaç olmaktan çıkmıştır.

 İki dönemin şairleri de şiirde parça güzelliğini bırakıp bütün güzelliğine ve konu birliğine önem vermiştir.

 Aruz ölçüsü kullanılmaya devam ederken az da olsa hece ölçüsü kullanılmıştır.

 Gazel, kaside, terkib-i bent gibi eski nazım şekilleri kullanılmaya devam etmiştir.

Özellikle ikinci dönem sanatçıları yeni nazım şekilleriyle şiir yazmada başarılı olmuşlardır (A.Hamit Tahran, Recaizade Mahmut Ekrem başarılıdır).

 Tanzimat şairleri bireysel duygu düşünce ve anlatıma önem vermiş,

böylece Türk edebiyatına Batı‘daki bireyci anlayışı getirmişlerdir.

(7)

TANZĠMAT VE DĠVAN ġĠĠRĠNĠN BENZERLĠKLERĠ VE FARKLILIKLARI

Benzerlikler:

1- Nazım şekilleri benzer: Kaside, gazel, terkib-i bend, müseddes vb.

2- Ölçü benzer: Aruz ölçüsüyle şiirler yazılır.

3- Kafiyeleniş benzer.

4- Dil benzer: Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların kullanılması.

Farklılıkları:

Tema - Konu (içerikle ilgili)

Divan Şiirinde Tema: Aşk, tabiat, tasavvuf,ahlak,övgü (devlet ve din büyüklerine)

Tanzimat Şiirinde Tema: Halkı aydınlatmaya yönelik yeni tema ve konular işlenmiştir. Hürriyet, eşitlik, adalet, kanun, yönetimden ve dönemden şikayet vb.

Tanzimat ve Divan ġiirinin Yapı Özellikleri

Divan Şiirinde: Genellikle beyitler kullanılır, ölçü aruzdur, Kafiyeleniş nazım biçimi belirler Göz için kafiye benimsenir. Nazım biçimlerinin belirli bölümleri vardır. Şiir, nazım biçimine göre adlandırılır.

Tanzimat Şiirinde: Divan şiiri nazım biçimleri kullanılmasına rağmen klasik yapıda bazı değişiklikler yapılır. Beyit sayılarının değiştirilmesi bölümlerin bulunmaması, bazen mahlasların kullanılmaması bazı şairlerin aruz ölçüsünü yanında heceyi kullanmaları, ayrıca şiirlerde başlıklara nazım biçiminin yanında konu adının da eklenmesi gibi.

Tanzimat ve Divan Şiirinin Dil ve Anlatım Özellikleri

Divan Şiirinde: Arapça ve Farsça tamlamalara söz sanatlarına yer verilmesinden

dolayı ağır bir dil vardır.

(8)

Tanzimat Şiirinde: Halkın anlayacağı bir dilde yazma anlayışına rağmen Arapça - Farsça kelime ve tamlamaların kullanıldığı görülür. Dildeki en büyük farklılık yeni kavramlara yer verilmesidir.

TANZĠMAT EDEBĠYATI DÖNEMĠNDE GAZETE VE GAZETECĠLĠK

Osmanlı Devleti‘nde ilk gazete örnekleri Tanzimat döneminde verilmiştir.

Batı‘da büyük bir yer tutan gazetenin Türk edebiyatına girmesiyle birlikte edebiyatın çehresi de hızlı bir şekilde değişmeye ve gelişmeye başlamıştır. Bu nedenle edebiyat ve kültür hayatının geliştirilmesinde, edebiyatın halka ulaşmasında gazetelerin büyük bir önemi vardır.

Türkiye‘de basın hayatı 1831‘de Takvim-i Vakayi ile başlamıştır. Bu resmî bir gazetedir. Devlet eliyle çıkardı, bir taraftan devletin siyasî ve idarî icraatını hem halka hem de başkalarına tanıtmak; bir taraftan da tarihçilerin kaydettiği vakaları günü gününe neşretmek görevini yapardı.

Takvim-i Vakâyi‘nin resmî gazete olması dolayısı ile dünya ölçüsünde haberler vermediği öne sürülerek siyasî bir baskı neticesinde William Churchill tarafından 1840‘da Ceride-i Havadis adlı gazete çıkarılır.

Ceride-i Havadis ilim, ahlak hatta edebiyat üzerine makaleler yanında 1842'den sonra piyes hülasalan neşretmekle konularını genişletmiştir.

Londra'daki bir tiyatro binası hakkındaki yazı, Çince bir şiirin tercümesi, roman özetleri, Avrupa gazetelerinden alıntılar bu gazetenin bölümleri içerisindedir.

Devirle ilgili makaleler Türk okuyucusunun dünya hareketlerine alakasını ve

merakını uyandırmıştır.

(9)

Ceride-i Havadis‘in rolü başta geniş manası ile vatan düşüncesini koymak şartı ile bu saydıklarımızın yanında Türkçenin sadeleşmesi zaruretini hissettirmiştir. Buna rağmen bu yıllarda matbuat kuvvetinden istifade edilmesi layığı ile düşünülmemiş; ancak harice karşı kullanılan bir silah olarak görülmüştür. Gazetecilik 1860‘tan sonra önemli etkiler uyandırmış ve nihayet Tercüman-ı Ahval mukaddimesinde gazeteciliğin hedef ve gayesi Şinasi'nin kaleminde tespit edilmiştir.

TANZĠMAT DÖNEMĠNDE GAZETECĠLĠĞĠN ÖNEMĠ

1861 yılına kadar yenilik hareketlerini Takvim-i Vakâyi, Ceride-i Havadis, yeni açılan mektepler, Encümeni Daniş etrafındaki faaliyetler ve tercümeler idare ettiği halde, Tercüman-ı Ahval‘den sonra bu yenilik hareketlerini gazete hemen hemen yalnız başına idare eder. 19. asrın görüş ve ideolojilerini toplayan bir belge halini alır. Bu suretle bir yandan günlük hayatımızın olaylarını göz önüne sererken bir yandan da devrin toplum hayatını ilgilendiren Osmanlıcılık, İslam birliği, vatan sevgisi, hürriyet aşkı, fert hürriyeti, fikir hürriyeti, hak ve adalet, medeniyet ve prensipleri, devlet ve halk münasebeti, din ve dünya işleri, eğitim ve öğretim ile ilgili görüşler, düşünceler, okuryazarlar ve aydınlar arasında gazete vasıtasıyla yayılmaya başlar.

Fikir, gazete ile yapıcı bir unsur olarak hayata girer. Cemiyetimiz artık hayatın hakiki çehresi olan meselelerle karşı karşıyadır. Getirdiği düşünce ve teklifler etrafında yavaş yavaş insanımızın çehresi oluşur.

Gazete ayrıca yeni türlerin Türk edebiyatında girmelerine yardım eder.

Tiyatro, tercüme, telif roman ilk ürünlerini gazete ile verir. Bunların yanı

başında makale, tenkit, deneme gibi bünyesine dâhil türleri de kendiliğinden

getirmiş olur. Buna bağlı olarak da makale, hayat ve politika meselesini, tenkit

ve deneme ise edebiyat meselelerini günlük hadiselerin arasına sokar. Böylece

(10)

toplumun düşünce sahası gelişir. Yeni neviler(türler) ile memlekette eskiden farklı olarak bir cemiyet görüşü belirir. Bu yeni görüşler cemiyet içerisinde yeni bir zümrenin doğmasını hazırlar. Bunun neticesi olarak da yeni bir edebiyat teşekküle başlar ki işte bu Avrupaî Türk edebiyatıdır.

TANZĠMAT DÖNEMĠNDE ÇIKARILAN BAZI GAZETELER

Tarih Gazete Çıkaran

1831 Takvim-i Vakâyi Resmî

1840 Ceride-i Havadis William Churchill

1850 Vakayı-i Tıbbiye Mesleki

1860 Tercüman-ı Ahval Agah Efendi

1862 Tasvir-i Efkâr Şinasi

1865 Tasvir-i Efkâr Namık Kemal

1866 Muhbir Ali Suavi

1867 İstanbul Kemal Paşazade Sait

1868 Hürriyet Ziya Paşa- Namık Kemal

1869 Hürriyet Ziya Paşa

1869 Basiret Ali

1870 Hakayıkı Vakâyi Kemal Paşazade Sait

1871 İbret Namık Kemal

1872 Devir-Bedir Ahmet Mithat Efendi

1872 Hadika Ebu Ziya Tevfik

1873 Sıraç Ebu Ziya Tevfik

1875 Vakit Kemal Paşazade Sait

1876 Sabah Şemseddin Sami

1878 Tercümanı Hakikat A.Mithat Efendi 1878 Tercüman-ı Şark Şemseddin Sami

1879 Mecmua-ı Ziya Ebu Ziya Tevfik

(11)

TANZĠMAT DÖNEMĠNDE HĠKAYE

Türk edebiyatında, Tanzimat Dönemi‘ne kadar yalnızca halk hikayesi ile mesnevi türünde anlatılan hikayeler yer alıyordu. Avrupai tarzda öykü Türk edebiyatına Tanzimat edebiyatı ile girmiştir. Tanzimat ile birlikte batıdaki hikayeler tanınmış, çeviriler ve taklitler yoluyla modern hikayeciliğin adımları atılmıştır. Önceleri roman ve hikâye birlikte değerlendirilmiş; batıdan yapılan çeviriler sonrasında ―hikâye‖ ayrı bir tür olarak ele alınmaya başlanmıştır. Öykü alanındaki ilk yerli ürünler, Ahmet Mithat‘ın 1870‘te basılan

―Kıssadan Hisse‖ ve ―Letaif-i Rivayat‖ adlı eserleri ile verilmeye başlanmıştır.

Ahmet Mithat Efendi her ne kadar ilk öykü örneklerini vermiş olsa da eserleri teknik yönden kusurludur. Hikayelerinde yer yer okuyucuya nasihatlerde bulunur. Bu nedenle, Batılı tarzda yazılmış olan ilk hikâye örneği olarak Samipaşazade Sezai‘nin ―Küçük Şeyler‖ adlı eseri kabul görmektedir.

Modern öykücülüğe geçişte ―Muhayelat-ı Aziz Efendi, Musameretname, Kıssadan Hisse‖ gibi anlatılar bir dönüm noktası sayılabilir. Tanzimat Dönemi hikayesi birçok açıdan yenilikler barındırsa da eleştiriye uğramıştır.

Yazarların eserlerinde ağır ve halk tarafından anlaşılmaz bir dil

kullanması; yine yazarların hikayeleri topluma mesaj iletecekleri bir araç olarak

görmeleri en önemli eleştirilerdendir. Hikâyelerin ortalarına kendi görüşlerini ve

düşüncelerini eklemeleri, hikayeleri teknik yönden kusurlu yapmıştır.

(12)

TANZĠMAT EDEBĠYATI ÖYKÜSÜNÜN ÖZELLĠKLERĠ

1) Bu dönem hikayesinde göze çarpan en büyük yenilik konuların günlük yaşamdan, tarihten, sosyal ve ahlaki sorunlarından alınmış olmasıdır. Bunun yanı sıra yanlış Batılılaşma, zoraki evlilik, kadın-erkek eşitsizliği gibi konular da bu dönem hikayecilerinin üzerinde durduğu konular olmuştur.

2) Bu dönemde ortaya konulmuş ilk hikaye örneklerimizde geleneksel öykü anlatımız meddahlığın etkileri görülmektedir.

3) Bu dönem hikayecilerinin büyük çoğunluğu hikayeyi halka ulaşmada bir araç olarak görmesine rağmen eski edebiyat geleneğinin etkisiyle dili ağır ve süslü bir şekilde kullanmışlardır.

4) Romantizm akımının tesiri eserlere yansımıştır.

5) Hikayeler gazetelerde bölümler halinde yayımlanarak okuyucuya ulaştırılmıştır.

6) Bu dönemde hikayecilik teknik olarak kusurludur.

7) Sanatçıların halka mesaj verme isteği sonucunda hikayelerin içinde yazarın konuşmalarına ve düşüncelerine sık sık yer verilmiştir.

8) İlk hikaye örneği Ahmet Mithat Efendi‘nin ―Letaif-i Rivayat‖ adlı kitabıdır.

9) Batılı tarzdaki ilk hikaye ise Samipaşazade Sezai‘nin ―Küçük Şeyler‖ adlı kitabıdır.

TANZĠMAT EDEBĠYATINDA ROMAN

Tanzimat sanatçıları roman ile tanıştıklarında aslında bir yabancılık

hissetmemişlerdir. Çünkü yüzlerce yıl Türk edebiyat geleneğinde bir parçası

olan mesnevi, halk hikayesi gibi türler; roman türünün kolayca benimsenmesini

sağlamıştır. Batı‘daki romanların Türkçeye tercüme edilmesi ve taklit eserlerle

Türk okurları romanla tanışmış olur.

(13)

İlk çeviri eseri Yusuf Kamil Paşa‘nın Fransız yazar Fenelon‘dan tercüme ettiği (Télémaque) Telemak adlı eserdir. Bu romanla birlikte özellikle Fransız edebiyatından yapılan tercüme eserler gazetelerde yayımlanmaya başlanır.

Çeviri romanlardan sonra ilk yerli roman örneğini ise Şemsettin Sami, Taaşşuk-ı Tal‘at ve Fıtnat adlı eseriyle verir. Böylelikle günümüze kadar önemini sürdürecek olan roman Türk kültürü edebiyatında oluşmaya başlar.

Bu eserden sonra ilk edebi roman örneğini ise Namık Kemal, İntibah adlı eseriyle verir. Bu dönem romanlarında romantizm, realizm ve natüralizm gibi edebi akımlar etkili olmuştur. Ahmet Mithat, Namık Kemal gibi yazarlar romantizm akımının etkisiyle günlük ve toplumsal olayları eserlerinde işleyerek sosyal sorunları ele almışlardır. Recaizade Mahmut Ekrem, Sami Paşazâde Sezâî ve Nabizâde Nazım gibi sanatçılar ise realizm ve natüralizm akımlarının etkisiyle romanlarında daha gerçekçi olayları ele almışlardır.

TANZĠMAT DÖNEMĠ ROMAN ÖZELLĠKLERĠ

1) Türk Edebiyatı‘nda ilk kez Tanzimat Dönemi‘nde roman örnekleri verilmiştir.

2) Batı‘dan yapılan tercümelerle roman türünü tanıyan sanatçılarımız sonrasında kendi eserlerini ortaya koymuşlardır.

3) Bu dönemde verilen eserlerde -romantizmin etkisiyle- sanatçılar daha çok sosyal sorunları ele almışlardır.

4) Sosyal konuların yanında günlük yaşam ile birlikte kadın-erkek ilişkileri, yanlış ve mutsuz evlilikler, esaret, Batılılaşmayı yanlış yorumlayan gençler vb.

konu olarak işlenmiştir.

5) Dönemin sosyal bir gerçekliği olarak eserlerde aynı anda eski ve yeni aileler,

kurumsal düzen, adetler bir arada bulunmaktadır.

(14)

6) Bu dönem roman kahramanları çoğunlukla tek yönlü olarak ele alınmışlardır.

Bu nedenle kişiler daha çok tip özelliği taşır.

7) Halkı aydınlatmak ve eğitmek rolünü üstlenen sanatçılar eserlerinde kişiliklerini ve düşüncelerini saklama gereği duymaz ve eserin içinde bunu dile getirir.

8) Sanatçıların kişiliklerini eserde ortaya koymaları, kahramanları taraflı bir şekilde anlatmaları ve betimlemelerdeki acemilikten dolayı bu dönem romanları kusurlu olarak görülür.

9) Tanzimat Edebiyatı‘nın I.dönem sanatçıları Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami romantizm akımından; II.dönem sanatçıları olan Recaizâde Mahmut Ekrem, Samipaşazâde Sezai, Nabizâde Nâzım ise realizm ve natüralizm akımının etkisinde kalmıştır.

10) Eserlerde halkı aydınlatmak gayesi bulunduğundan dil, divan edebiyatına göre daha sade kullanılmıştır.

11) Olaylar genellikle iyilerin ödüllendirilmesi, kötülerin ise cezalandırılması şeklinde bitmektedir.

TANZĠMAT DÖNEMĠNDE YAZILMIġ ROMANLAR (TANZĠMAT DÖNEMĠ ROMANLARI)

1) Telemak – Yusuf Kamil Paşa (İlk çeviri roman)

2) Taaşşuk-ı Tal‘at ve Fıtnat – Şemsettin Sami (İlk roman) 3) İntibah – Namık Kemal (İlk edebi roman)

4) Cezmi – Namık Kemal (İlk tarihi roman)

5) Araba Sevdası – Recaizade Mahmut Ekrem (İlk realist roman)

6) Karabibik – Nabizâde Nâzım (İlk köy romanı)

(15)

TANZĠMAT DÖNEMĠ ÖĞRETĠCĠ METĠNLER

Tanzimat edebiyatında gazetelerle birlikte öğretici metinler yapı değiştirmiş, Batılı öğretici metinler Türk edebiyatına kazandırılmıştır.

Tanzimat döneminde Şinasi, Namık Kemal‘le başlayan gazetecilik çok gelişmiş ve gazete etkili bir iletişim aracı olmuştur. Bu gazetelerde makale, fıkra, deneme, tenkit gibi öğretici metinlere de yer verilir.

Ayrıca anı, günlük, mektup gibi türler Tanzimat‘la birlikte önem kazanmış ve Batılı bir hüviyete bürünmüştür. Şunu da unutmamak gerekir ki bu dönemin birçok edebi türünde öğreticilik hakimdir.

Tanzimat Dönemi Öğretici Metinlerin Genel Özellikleri 1) Toplumsal konulara ve sorunlara yer verilmiştir.

2) Hürriyet, eşitlik, kanun, bilim ve teknikle ilgili Batılı kavramlar konu olarak işlenmiştir.

3) "Sanat, toplum içindir." anlayışı benimsenmiştir.

4) Öğretici metinler toplum için, toplumun anlayacağı bir dille yazılmıştır.

5) Tanzimat Dönemi Edebiyatı öğretici metinlerinde ikilik yani eski-yeni, yerli- Batılı çatışması temada, dilde (Arapça, Farsça kelime ve kavramlarla-yeni kavramlar) ifade biçimlerinde varlığını hissettirmiştir.

Tanzimat Dönemi Türk edebiyatında belli başlı öğretici türler şunlardır:

1) MAKALE

2) ELEŞTİRİ

3) HATIRA (ANI)

4) GEZİ YAZISI

5) MEKTUP

(16)

1. MAKALE

Tanzimat Dönemi‘nde gazete ile birlikte Türk edebiyatına girmiştir.

1) Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi: İlk makale sayılır. Bu makale Şinasi tarafından yazılmıştır.

2) Şiir ve İnşa: Ziya Paşa tarafından Hürriyet gazetesinde yayınlanmıştır. Ulusal değerlere yönelmeli, halkın anlayabileceği bir dil kullanılmalıdır.

3) Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazâtı Şâmildir: Namık Kemal‘in Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan bu makalesinin Milli Edebiyat Dönemindeki dil anlayışını belirleyecek düzeyde bir içeriği vardır. Edebiyatın gerçek sorunları ilk kez dile getirilmiştir. Dil sadeleştirilmelidir, somutlaştırılmalıdır. Divan edebiyatı somut gerçekliği yansıtmaz görüşünü savunmuştur.

2. ELEġTĠRĠ

Eleştiri türü Türk edebiyatına Tanzimat‘la birlikte geldi diyemeyiz.

Tanzimat öncesinde de eleştiri türü vardır; ancak Batılı anlamdaki eleştiri Tanzimat‘la birlikte gelmiştir. Ziya Paşa‘nın ‗‗Şiir ve İnşa‘‘ adlı makalesinde eski edebiyatı eleştirir. Ancak daha sonraki "Harabat" adlı eserinin önsözünde

"Şiir ve İnşa"daki görüşlerini reddeder.

Namık Kemal, Ziya Paşa‘nın "Harabat" adlı eserini eleştirmek için

"Tahrib-i Harabat"ı yazar. Daha sonrasında da Takip‘i yazar.

Eski-Yeni TartıĢması (Muallim Naci-Recaizade Mahmut Ekrem)

Servet-i Fünûn Edebiyatının doğmasında Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem arasındaki eski-yeni tartışması çok önemli bir rol oynamıştır.

Muallim Naci Divan Edebiyatına karşı daha ılımlı davranıyordu. Yeni

edebiyata geçişin yavaş ve doğal bir süreçte olması gerektiğini savunuyordu.

(17)

Yeniye kendini tamamıyla kapatmamış ancak yeniye karşı hoşgörülü davranan sanatçıları eleştirmekten de geri kalmıyordu. Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan'ın edebiyatta "biçimi" ve "sağlam üslubu" pek umursamayan yaklaşımlarını eleştiriyordu. Onun karşısında ise yeni edebiyatın kesin ve sert bir savunucusu olarak görülen Recaizade Mahmut Ekrem vardı.

Recaizade Mahmut Ekrem ise Naci'nin şiirlerini sadece estetiği öne çıkardığı gerekçesiyle ağır şekilde eleştiriyordu.

Bu tartışmada her ikisinin de etrafında geniş birer halka oluşmuştu.

Muallim Naci ve eski edebiyata dair köklü bilgisiyle "üstad" olarak görülen Recaizade Mahmut Ekrem sanatın ne olduğu konusundaki dikkate değer fikirleriyle çevrelerini etkileri altında tutuyorlardı.

Eski edebiyat savunucularının yayın organları; Hazine-i Fünûn, Resimli Gazete, Musavver malûmat, Musavver Fen ve Edeb, İrtika gibi dergi ve gazetelerde Servet-i Fünûn'a karşı sert eleştiriler yönelttiler.

Yeni edebiyat savunucularının yayın organları ise Servet-i Fünun

dergisi olmuştur. Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasındaki eski-

yeni çekişmesi Servet-i Fünûn edebiyatının doğmasını sağlamıştır.

(18)

ESKĠ (Muallim Naci)

YENĠ

(Recaizade Mahmut Ekrem)

• "Kafiye göz içindir."

anlayışındadır.

• Eski gelneğin (Divan şiiri) temsilcisi

• Demdeme adlı eserinde Ekrem'in Zemzeme adlı eserindeki şiirlerini eleştirmiştir. Eleştiri türünün gelişimine katkıda bulunmuştur.

• Yeniye tamamıyla kendini kapatmamıştır.

• "Kafiye kulak içindir." anlayışını savunur.

• Yeni edebiyatın temsilcisidir.

• Zemzeme adlı eserinde Batılı anlayışla yazdığı şiirleri derlemiştir.

• Batılı anlamda şiirin Türk edebiyatında gelişmesinde katkıları vardır.

3. HATIRI (ANI)

Bir kişinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır. Anıların değeri aslında, onu yazan kişiye göre değişir. Şüphesiz herkes anı yazabilir. Ancak sıradan bir kişinin yazdığı anılarla bir sanatçının ya da devlet büyüğünün yazdığı anılar aynı düzeyde değildir.

Hatıra, Tanzimat döneminde Türk edebiyatında görülmeye başlanan bir yazı türü değildir. Bu dönemden önceki zamanlarda da hatıralar yazılmıştır.

Düzyazı eski Türk edebiyatında geri planda kaldığından hatıra da pek öne çıkmamıştır.

Tanzimat döneminden itibaren öne çıkmaya başlamış, sanatçılar anılarını

yazma yoluna gitmiştir. Tanzimat döneminde Akif Paşa (Tabsıra), Namık

Kemal (Magosa Hatıraları), Ziya Paşa (Defter-i Amal), Muallim Naci (Ömer'in

Çocukluğu) anı türünde kalem oynatmıştır. Tanzimat döneminden sonra da Türk

(19)

edebiyatında edebiyatçılar anılarını yazmaya devam etmişler, hatta anılarını kitaplarda toplamışlardır.

Namık Kemal : Magosa Hatıraları Ziya Paşa : Defter-i Amal

Muallim Naci : Ömer'in Çocukluğu Akif Paşa : Tabsıra

4. GEZĠ YAZISI

Herhangi bir kimsenin, daha çok bir edebiyat sanatçısının gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gezip gördüğü yerlerdeki toplumları, kentleri, yerleri, yaşayışları, âdet ve töreleri, gelenek ve görenekleri, doğal ve tarihî güzellikleri, ilgi çeken değişik yönleri edebî bir üslup içinde kaleme alarak anlatmasına ―gezi yazısı‖ (seyahatname) denir.

Daha önceleri de var olan bu türde eserler verilmiştir. En önemlileri Seydi Ali Reis'in Mir‘at-ül Memalik ve Evliya Çelebi'nin Seyahatname‘sidir.

Bu dönemde devlet adamları ve sanatçılar yurt dışına gönderilmişlerdir.

Batı‘ya gönderilen bu kişiler orada gördüklerin, Avrupa şehirlerindeki gözlemlerini yazmışlardır.

Türk edebiyatında yazılan önemli gezi yazıları şunlardır:

 Mirat-ül Memalik – Seydi Ali Reis (İlk gezi kitabı)

 Seyahatname – Evliya Çelebi

 Avrupa‘da Bir Cevelan – Ahmet Mithat Efendi (Batı tekniğine uygun ilk gezi örneği)

 Hac Yolunda – Cenap Şahabettin

 Avrupa Mektupları – Cenap Şahabettin

(20)

 Frankfurt Seyahatnamesi – Ahmet Haşim

 Anadolu Notları – Reşat Nuri Güntekin

5. MEKTUP

• Mektup, kişi ve kurumların birbiriyle çeşitli amaçlarla haberleşmek için yazdıkları yazılardır.

• Bir haber vermek, haber almak, bir şey sormak, istemek, bir duyguyu ya da düşünceyi paylaşmak, bir konuyu tartışmak gibi amaçlarla yazılır.

Mektup, Tanzimat Döneminde oldukça gelişmiştir. Sadece haber alma, hal- hatır sorma görevinin haricinde düşünce alışverişi edebi konuları değerlendirmesi tartışma görevini de üstlenmiştir.

Tanzimat Dönemi‘nde Şinasi‘nin Paris‘ten annesine yazdığı mektup bu dönemin ilk örneklerindendir.

Mektuplar:

 Namık Kemal: Namık Kemal‘in Hususi Mektupları

 Abdülhak Hamit Tarhan: Mektuplar

 Ahmet Mithat Efendi: Muhaberat ve Muhaverat

 Ziya Paşa: Limni ve Malta Mektupları

TANZĠMAT DÖNEMĠ ÖZEL MEKTUP ÖRNEĞĠ

ġĠNASĠ’NĠN ANNESĠNE YAZDIĞI MEKTUP (1 ġUBAT 1861)

Efendim, Benim Canımdan Aziz Olan Valideciğim, Geçenki aldığım

mektubunuzda bir yıldan beri hasta olduğunuzu bildirmiş idiniz. Lâkin bundan

anladığıma göre, canınızla uğraşır mertebeye gelmişsiniz. Öyle ise efendim,

niçin bu zamana kadar bildirmediniz? Eğer bildirmiş olsaydınız tahsilin arkasını

(21)

alıp şimdiye dek Âsitane‘ye (İstanbul) gelirdim; çünkü bundan mukaddem (önce) daha kolaylıklar varidi. Her ne ise şu günlerde işimi bitirmek üzereyimdir.

Eğer hastalığınız pek ağırlaşıyor ise tez bana yazın. Tâ ki avdet etmenin (dönme) çaresine bakayım; amma gene siz ihmal buyurmayıp şu hastalıktan kurtulmaya bakın. Vücud sağ olmadıktan sonra, malı ve mülkü ne yapmalıdır?

Sakınıp bu hususta parayı esirgemeyesiniz. Birkaç tabibe baktırın, eğer borç bile edilirse edasına (ödeme) Allah kerimdir (yardımcı). Hemen siz var olun! …..

TANZĠMAT EDEBĠYATINDA ÇEVĠRĠ

Türk edebiyatını oluşturan ilk Batı tarzı edebî çevirilerin başlangıç tarihi olarak 1859'u alabiliriz. Bu tarihten sonra Türk edebiyatın bireysellikten toplumsallığa açıldığını görürüz.

Tanzimat yıllarında İstanbul'a gelen yabancı tiyatro gruplarının, yabancı dil bilmeyen halkı da tiyatroya çekebilmek, kazançlarını artırmak için, oynanacak oyunların tam çevirilerini yaptırıp yayınlamaları da, çeviri Türk dilinin gelişmesinde büyük yararlar sağlar.

Tanzimat Edebiyatı'nın kaynaklarını tanıtmak, yeni edebiyatı benimseyenlerin okuma gereksinmelerini karşılamak için çevirilere girişildi.

Yusuf Kâmil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği «Terceme-i Telemak» adını taşıyan yapıt, çeviri Türk edebiyatın Batı kaynaklı ilk temel klasiği oldu.

Tanzimatçıların en çok beğendikleri, yapıtlarını çevirdikleri şair ve yazarlar:

Voltaire, Moliere, Lamartine, Victor Hugo, Racine Bernardin de Saint Pierre,

Chateabriand, Alexandre Dumas Pere, Paul de Kock, Jules Verne, L'abbe

Prevost, Octave Feuillet, Jean-Jacques Rousseau, Eugene Sue, Georges Ohnet...

(22)

Tanzimat dönemi, tüm Türk edebiyat türleri, çeviri yoluyla etkilerken, şiir de hızlı bir yenilenmeye girer. Divan şiirini benimseyen Türk şairleri, Batı'nın biçimsel ve özümsel şiir dünyasından yararlanarak, çeviri şiirlerle günümüz şiirinin ilk Batı uygarlığına açılan örneklerini verirler.

Batı dünyasını oluşturan bilimsel, teknolojik yapıtlarla, fizik, kimya, jeoloji, biyoloji... gibi konular da çeviriyi kamçılar.

TANZĠMAT DÖNEMĠ ġAĠRLERĠ

BĠRĠNCĠ DÖNEM TANZĠMAT EDEBĠYATI SANATÇILARI

ġĠNASĠ (1826-1871)

 İbrahim Şinasi, 5 Ağustos 1826‘da İstanbul‘da doğdu. 13 Eylül 1871'de İstanbul‘da yaşamını yitirdi.

 Asıl adı İbrahim Şinasi‘dir.

 Türk edebiyatına birçok yeniliğin yerleşmesini sağlamıştır.

 Halk için sanat görüşünü benimsemiştir.

 İlklerin yazarıdır: İlk tiyatro, ilk şiir çevirisi, Batılı anlamda ilk fabl, ilk özel gazete, ilk makale, ilk noktalama işaretini kullanan kişidir.

 İlk tiyatro eseri : Şair Evlenmesi

 İlk makaleyi yazdı: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi

 İlk özel gazetesi çıkardı: Tercüman-ı Ahval

(23)

ġĠNASĠ’NĠN ESERLERĠ Şiir:

 Tercüme-i Manzume (1859)

 Müntehabât-ı Eş‘âr (Dîvân-ı Şinâsî) (1862)

 Müntehabat-ı Tasvîr-i Efkâr (1885–1886) Tiyatro:

 Şair Evlenmesi (1859) Derleme:

 Durub-ı Emsal-i Osmaniyye (1851, Paris)

 Fabllar (Tenasüh, Eşek ile Tilki, Karakuş Yavrusu ile Karga, Arı ile Sivrisinek...)

Eleştiri:

 Mesele-i Mebhusatu'n Anha

 Teşrüfatu'ş-Şuara:Fatîn Tezkiresi Hakkında (İlk 52 sayfası mevcut) Makale:

 Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi Gazete:

 Tercüman-ı Ahval (1860)

 Tasvir-i Efkâr (1862)

NAMIK KEMAL (1840-1888)

 Vatan şairidir.

 Toplumcu bir sanat çizgisindedir.

 Vatan, millet, özgürlük kelimelerini edebiyatta ilk kullanan kişidir.

 Tiyatroları oldukça ses getirmiştir. Tiyatroyu bir eğlence ve halkı bilinçlendirme aracı olarak görmüştür.

 Romantizmin etkisindedir.

 Türk edebiyatının ilk tarihi romanı olan Cezmi ve ilk edebi romanı

İntibah‘ı yazmıştır.

(24)

NAMIK KEMAL’IN ESERLERĠ Tiyatroları (Oyunları)

 Vatan yahut Silistre (1873)

 Zavallı Çocuk (1873)

 Akif Bey (1874)

 Gülnihal (1875)

 Kara Bela (1908)

 Celalettin Harzermşah (1885) Eleştirileri:

 Renan Müdafanamesi (1908)

 Tahrib-i Harabat (1885)

 İrfan Paşa‘ya Mektup

 Takip (1885)

 Mukaddeme-i Celal (1888) Romanları:

 İntibah (1876)

 Gezmi (1880) Tarihi Kitaplar:

 Devr-i İstila (1871)

 Barika-i Zafer (1872)

 Evrak-ı Perişan (1872, yeni harflerle 1973)

 Kanije (1874)

 Silistre Muhasarası (1874, yeni harflerle 1946)

 Osmanlı Tarihi (1889, ölümünden sonra, yeni harflerle 3 cilt, 1971-1974)

 Büyük İslam Tarihi (1975, ölümünden sonra)

ZĠYA PAġA (1825-1880)

 Türk edebiyatın ilk tarihi taslağı sayılan "Harabat"eserini yazmıştır.

 Halk şiirinin ve dilinin gerçek edebiyatçı olduğunu belirten "Şiir ve İnşa"adlı makalesini yazmasına rağmen kendisi böyle davranmamıştır.

 Biçimce eski içerikçe yeni olmaya gayret göstermiştir.

 Terkib-i bent, terci i bent‘leri meşhurdur.

 Bir çok dizesi halk arasında atasözü gibi kullanılmıştır.

(25)

ZĠYA PAġA’NIN ESERLERĠ

 Zafername (1868)

 Harabat (Şiir Antolojisi)

 Eş'ar-ı Ziya (Ölümünden sonra 1881)

 Defter-i Amal (Anı)

 Terkib-i Bent

 Terci-i Bent

 Rüya (Ölümünden sonra 1910)

 Endülüs Tarihi

 Veraset Mektupları (Ölümünden sonra 1910)

 Emile Tercümesi

 Telemak ve La Fontaine Çevirileri

 Tartüffe (Riyanın Encamı)

AHMET MĠTHAT EFENDĠ (1844-1912)

 Halk için roman geleneğini benimsemiştir.

 Halkın anlayacağı bir dilde ve onları ilgilendiren konularda eserler vermiştir.

 İlk hikâye örneklerimizden biri sayılan :‖Letaif-i Rivayet‖i yazmıştır.

 Romantizmden etkilenmiştir.

 Türk edebiyatında en üretken yazarı odur. ―Yazı makinesi‖ olarak da bilinir. Birçok roman ve öykü olmak üzere 200‘e yakın eseri vardır.

AHMET MĠTHAT EFENDĠ’NĠN ESERLERĠ Romanları:

 Hasan Mellâh yâhud Sır İçinde Esrar (1874)

 Dünyaya İkinci Geliş yâhud İstanbul'da Neler Olmuş (1874)

 Hüseyin Fellah (1875)

 Felatun Bey ile Rakım Efendi (1875)

 Karı-Koca Masalı (1875)

 Paris'de Bir Türk (1876)

 Çengi (1877)(oyun)

 Süleyman Musûlî (1877)

 Yeryüzünde Bir Melek (1879)

 Henüz On Yedi Yaşında (1881)

 Karnaval (1881)

(26)

 Amiral Bing (1881)

 Vah! (1882)

 Acâib-i Âlem (1882)

 Dürdâne Hanım (1882)

 Esrâr-ı Cinâyât (1884)

 Cellâd (1884)

 Volter Yirmi Yaşında (1884)

 Hayret (1885)

 Cinli Han (1885)

 Çingene (1886)

 Demir Bey yâhud İnkişâf-ı Esrâr (1887)

 Fennî Bir Roman Yâhud Amerika Doktorları (1888)

 Haydut Montari (1888)

 Arnavutlar-Solyotlar (1888)

 Gürcü Kızı yâhud İntikam (1888)

 Nedâmet mi? Heyhât (1889)

 Rikalda yâhut Amerika'da Vahşet Âlemi (1889)

 Aleksandr Stradella (1889)

 Şeytankaya Tılsımı (1889)

 Müşâhedât (1890)

 Ahmed Metin ve Şîrzât (1891)

 Bir Acîbe-i Saydiyye (1894)

 Taaffüf (1895)

 Gönüllü (1896)

 Eski Mektûblar (1897)

 Mesâil-i Muğlaka (1898)

 Altın Âşıkları (1899)

 Hikmet-i Peder (1900)

 Jön Türkler (1910) Öyküleri:

 Kıssadan Hisse (1870)

 Letâif-i rivayetSuni'fi Zann(1870)

 Gençlik (1870)

 Esâret (1870)

 Teehhül (1870)

 Felsefe-i Zenân (1870)

 Gönül (1870)

 Mihnetkeşân (1870)

 Firkat (1870)

 Yeniçeriler (1871)

(27)

 Ölüm Allâhın Emri (1873)

 Bir Gerçek Hikâye (1876)

 Bir Fitnekâr (1876)

 Nasîb (1877)

 Çifte İntikam (1887)

 Para (1887)

 Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar (1887)

 Diplomalı Kız (1890)

 Dolabdan Temâşâ (1890)

 İki Hud'akâr (1893)

 Emânetçi Sıdkı (1893)

 Cankurtaranlar (1893)

 Ana-Kız (1893)

Oyunları (Tiyatro-Piyes):

 Eyvah (1871)

 Açık Baş (1874)

 Ahz-ı Sar yahut Avrupa'nın Eski Medeniyeti (1874)

 Zuhur-ı Osmaniyan (1877)

 Çengi (1877)

 Çerkeş Özdenler (1884)

 Fürs-i Kadim'de Bir Facia yahut Siyavuş (1884)

ġEMSETTĠN SAMĠ ( 1850-1904 )

 Devrinin en büyük dil bilgini sayılmıştır.

 Türk edebiyatında ilk romanı olan: Taaşşuk-u Talat ve Fitnat adlı eseri yazmıştır.

 Kamus u Türkî adlı sözlüğü yazmış.

 Kamus u Fransevi ve Kamus-ı Alam‘ı yazmıştır.

(28)

ġEMSETTĠN SAMĠ’NĠN ESERLERĠ Roman:

 Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1872) Oyunları:

 Besa yahut Ahde Vefa (1874)

 Seydi Yahya (1875)

 Gâve (1876)

 Mezalim-i Endülüs (basılmadı)

 Vicdan (basılmadı) Çevirileri:

 Florian, Galatée 1773

 Dumanoir & d'Ennery, İhtiyar Onbaşı (1874)

 Daniel Defoe, Robinson Crusoe

 Victor Hugo, Sefiller (1880, son cildi eksik)

 Ali bin Ebi Talib Efendimizin Eş‘ar-ı Müntehabeleri (1900, Ali bin Ebu Talib‘e atfedilen Divan'dan çeviriler)

Sözlük ve Ansiklopediler:

 Kamus-ı Fransevî (1882-1905, Fransızca-Türkçe sözlük)

 Kamus-ı Fransevî (1885, Türkçe-Fransızca sözlük)

 Küçük Kamus-ı Fransevî (1886, Fransızca-Türkçe sözlük)

 Kamus-ül Âlam (6 cilt, 1889-1898, genel ansiklopedi)

 Kamus-ı Arabî (1898, Arapça-Türkçe sözlük, tamamlanmadı)

 Kamus-ı Türkî (2 cilt, 1899-1900, tıpkıbasımları 1978, 1998) Dilbilgisi Kitapları:

 Usul-i Tenkit ve Tertib (1886)

 Nev'usul Sarf-ı Türkî ((1891, modern Türkçe gramer)

 Yeni Usul Elifba-yı Türkî (1898)

 Usul-i Cedid-i Kavaid-i Arabîye (1910, yeni usul Arapça ders kitabı)

 Tatbikat-ı Arabîye (1911)

AHMET VEFĠK PAġA (1829-1892)

 Türk tiyatrosunun en büyük kilometre taşı sayılır.

 Bursa'da kendi adıyla tiyatro kurmuştur.

 Halkın tiyatroyu sevmesi için özellikle Moliere'den çeviriler yapmıştır.

(29)

AHMET VEFĠK PAġA’NIN ESERLERĠ

 Lehçe-i Osmanî (Türkçe Sözlük)

 Şecere-i Türk (Çeviri)

 Müntehabat-ı Durûb-ı Emsâl

 Fezleke-i Tarih-i Osmanî (Kısa Osmanlı Tarihi)

 Hikmet-i Tarih (Tarih Felsefesi)

 Moliere'in 16 eserini tercüme etmiştir.

Mensur uyarlamaları:

 İnfiali Aşk

 Dudu Kuşlar

 Zor Nikâh

 Zoraki Tabip

 Kadınlar Mektebi

 Şecere-i Türk Manzum Uyarlamalar:

 Savruk

 Kocalar Mektebi

 Kadınlar Mektebi

 Tartüffe

 Adamcıl

 Don Juan

 İnfihal-i Aşk

ĠKĠNCĠ DÖNEM TANZĠMAT EDEBĠYATI SANATÇILARI

RECAĠZADE MAHMUT EKREM (1847- 1914)

 Türk edebiyatının ilk realist romanı olan Araba Sevdası‘nı yazmıştır.

 Tevfik Fikret‘in akıl hocasıdır.

 Muallim Naci ile uzun yıllar süren "eski-yeni" kavgasında yeniyi savunmuştur.

 "Sanat sanat içindir ve kafiye kulak içindir." görüşünü benimsemiştir.

 Oğlu Nijat Ekrem'in ve diğer iki çocuğununun ölümü onu bireysel ve hüzünlü eserler vermeye zorlamıştır.

 "Her güzel şey şiirin konusudur." diyerek şiirin konu zenginliğine katkı yapmıştır.

 Muallim Naci'nin Demdeme'sine karşılık Zemzeme adlı kitabı yazmıştır.

(30)

RECAĠZADE MAHMUT EKREM’ĠN ESERLERĠ ŞİİR:

 Nağme-i Seher (1871)

 Yadigâr-ı Şebâb (1873)

 Zemzeme (3 cilt, 1883-1885)

 Tefekkür (düzyazı ile karışık, 1888)

 Pejmürde (düzyazı ile karışık, 1893)

 Nijad Ekrem (2 cilt, anılarla birlikte, 1900-1910)

 Nefrin (1914) Roman:

 Araba Sevdası (1896-1963) Öykü:

 Saime (1888)

 Muhsin Bey yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1890)

 Şemsa (1895) Oyun:

 Afife Anjelik (1870)

 Atala yahut Amerikan Vahşileri (1873)

 Vuslat yahut Süreksiz Sevinç (1874)

 Çok Bilen Çok Yanılır (1916) Düzyazı:

 Talim-i Edebiyat (1872)

 Takdir-i Elhan (1886)

 Kudemaden Birkaç Şair (1888)

 Takrizat (1896)

ABDÜLHAK HAMĠT TARHAN ( 1852-1937)

 Türk edebiyatın en bireysel şairlerindendir.

 Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine "şairi azam"

(büyük şair) lakabı verilmiştir.

 Gözlem ve izlenimleriyle şiir yazmıştır.

 Düşünen adamdan çok yapan adam özelliği taşımaktadır.

 Romantizmin etkisinde, metafizik konuları, ölüm, aşk gibi temalar içeren eserler vermiştir.

(31)

ABDÜLHAK HAMĠT TARHAN’IN ESERLERĠ Şiir Kitapları:

 Sahra (1879)

 Makber (1885)

 Ölü (1885)

 Hacle (1885)

 Belde (1885)

 Bunlar Odur (1885)

 Bâlâdan Bir Ses (1912)

 Garâm (1923)

 İlhâm (1913)

 Vâlidem (1913)

 İlhâm-ı Vatan (1916)

 Yabancı Dostlar (1924) Tiyatroları

1. Macerâ-yı Aşk (mensur piyes, (1873).

2. Sabr u Sebat (mensur piyes, (1875).

3. İçli Kız (mensur piyes, (1875).

4. Duhter-i Hindu (mensur piyes, (1876).

5. Nazife (manzum piyes, (1876).

6. Nesteren (manzum piyesi, (1878).

7. Târik yahut Endülüs Fethi (manzum piyes, (1879).

8. Tezer (manzum piyes, (1880).

9. Eşber (manzum piyes, (1880).

10. Kahbe yahut Bir Sefılenin Hasbihâli (manzum piyes, (1887).

11. Liberte (manzum piyes, tefrika (1913).

12. Turhan (manzum piyes, (1916).

13. İbn-i Musâ yahut Zâtü'l-Cemâl (manzum piyes, (1917).

14. Abdullahu s-Sâgir (manzum piyes, (1917).

15. Sardanapal (manzum piyes, (1917).

16. Yâdigâr-ı Harp (manzum-mensur piyes, (1917).

17. Cunûn-ı Aşk yahut Mihrâce (manzum piyes, (1917).

18. Tayflar Geçidi (manzum piyes (1917) 19. Zeyneb (manzum piyes, (1918).

20. Finten (manzum piyes, (1918).

21. Ruhlar (manzum piyes, (1922).

22. Arzîler (manzum piyes, (1925).

23. Hâkan (manzum piyes, (1935).

24. Kanûnî'nin Vicdan Azabı (manzum piyes, yayınlanmamıştır).

25. Mektuplar.

(32)

MUALLĠM NACĠ (1850-1893)

 1850'de İstanbul'da doğdu. 13 Nisan 1893'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Dilin yalınlaştırılmasını savunan Tanzimat Dönemi‘nin önemli şair ve yazarı. Asıl adı Ömer. 7 yaşındayken babasını kaybetti.

 Tanzimat sonrası Türk edebiyatının ikinci kuşağı içerisinde yer alan şair, yetişme tarzı ve zevk bakımından klasik edebiyat (Divan edebiyatı) anlayışı dairesinde yer almaktadır.

 Recaizade Mahmut Ekrem‘le eski- yeni kavgasında eski‘yi savunmuştur.

 Batılı tarzda şiirler yazmıştır.

 Dili ağırdır; ancak başarılıdır.

MUALLĠM NACĠ’NĠN ESERLERĠ

ŞİİR KİTAPLARI:

 Terkib-i Bend-i Muallim Naci

 Ateşpare (1883)

 Şerâre (1884)

 Fürûzan (1885)

 Sümbüle (1889)

 Yadigâr-ı Naci

 ELEŞTİRİ:

 Muallim (1886)

 Demdeme (1886) ANI:

 Medrese Hatıraları (1885)

 Ömer'in Çocukluğu (1890-1969) SÖZLÜK:

 Lügat-ı Naci (1891-1978) ARAŞTIRMA:

 Osmanlı Şairleri (1890-1986)

 İstilahât-ı Edebiyye (1890-1984)

 Esâmi (1890) MEKTUP:

 Muhaberat ve Muhaverat (1884)

 Şöyle Böyle (1884)

 Mektuplarım (1886) OYUN:

 Heder (ölümünden sonra, 1908)

(33)

NABĠZADE NAZIM (1862-1893)

 1 Ocak 1862 yılında İstanbul‘da doğdu. 6 Ağustos 1893 ylında İstanbul‘da öldü.

 Türk edebiyatında İlk köy romanı kabul edilen ‗‗Karabibik‗‘i yazmıştır.

 Realizm, natüralizm'in öncülerinden sayılır.

 İlk psikolojik roman denemesi sayılan Zehra‘yı yazmıştır.

NABĠZADE NAZIM’IN ESERLERĠ Roman:

 Karabibik (ilk köy romanı,1891)

 Zehra (ilk psikolojik roman denemesi, ö.s.1896) Öykü:

 Yadigarlarım (anı-öykü,1886)

 Zavallı Kız (1890)

 Bir Hatıra (1890)

 Sevda (1891)

 Hala Güzel (1891)

 Haspa (1891)

 Seyyie-i Tesamüh (-hoşgörünün kötülüğü-uzun öykü,1892) Şiir:

 Heves Ettim (1885)

 Minimini-yahut-Yine Heves (1886) Diğer Eserleri:

 Mini Mini Mektepli (okuma ve yazma parçaları,1891)

 Esatir (mitoloji,1892)

 Aynalar (fizik kitabı,1892)

(34)

SERVET-Ġ FUNÛN (EDEBĠYAT-I CEDĠDE) EDEBĠYATI (1896-1901)

SERVET-Ġ FUNUÛN EDEBĠYATININ OLUġUMU VE ÖZELLĠKLERĠ

Batı etkisindeki Türk edebiyatının kısa, ama etkili dönemidir. Servet-i Fünun kuşağı, Tanzimat‘ın birinci dönemin toplumcu sanatçılarından çok Tanzimat‘ın sanatta estetiği ön plana alan ikinci dönem sanatçılarının hazırladığı bir edebi zevk ortamı içinde büyümüşlerdir.

Topluluğun alt yapısını Tanzimat sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem hazırlamıştır.

Tanzimat dönemi edebiyatçıları, Doğu kültürü içinde yetişip Batı kültürünü sonradan tanırken Servet-i Fünuncular Batı kültürü içinde yetişmiştir.

Servet-i Fünun (Fenlerin Serveti) dergisi 1891 yılında Ahmet İhsan Tokgöz tarafından çıkarılmaya başlanır. 1896 yılında Hasan Asaf adlı bir genç Malumat dergisinde Burhan-ı Kudret adlı bir şiir yayımlar. Şiirdeki

―Zerre-i nurundan iken muktebes Mihr ü mehe bakmak abes

beytindeki ―muktebes‖ ile ―abes‖ sözcükleri arasında kafiye yapılması tartışmalara yol açar.

Çünkü eski şiire göre kafiye olacak seslerin aynı harfle yazılması gerekiyordu. Oysa bu şiirde muktebes sözcüğündeki ―s س ‖ Arap alfabesindeki ―sin‖ harfiyle, abes sözcüğündeki ―s‖ ise Arap alfabesindeki ―peltek se ث ‖ ile bitmekteydi. Hasan Asaf ise eleştirileri Recaizade Mahmut Ekrem‘in ―Şiir göz için değil kulak içindir.‖ sözüyle yanıtlamıştır. Bu tartışma bir bakıma ―eski – yeni‖ çatışmasında bardağı taşıran son damla olmuştur. Bunun üzerine yenilik taraftarı genç şairler Recaizade Mahmut Ekrem‘in yanında Servet-i Fünun dergisinde toplanır.

1896‘da Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet İhsan‘ı, dergiyi edebiyat dergisi yapmaya ikna eder ve derginin başına Tevfik Fikret getirilir

Servet-i Fünun dönemi edebiyatçıları Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanmışlardır.

Servet-i Fünun, Sultan II. Abdülhamid döneminde gelişmiş bir edebiyattır. Sanat için sanat anlayışı döneme egemendir.

(35)

Servet-i Fünuncuların Fransızca başta olmak üzere Batı dillerini bilmeleri Batı edebiyatıyla güçlü bir bağ kurmalarını kolaylaştırmıştır. Servet-i Fünun edebiyatçıları etkinliklerini Tevfik Fikret başkanlığında gerçekleştirmişlerdir. Servet-i Fünuncular eserlerinde toplumsal faydayı değil estetik zevki öne çıkarmışlardır.

Bu dönem, gazetecilikten dergiciliğe geçilen bir dönemdir. Tanzimat‘ın hedef olarak benimsediği dilde sadeleşme unutulmuş, tersine daha da sanatlı, ağır bir dil kullanılmıştır.

Hüseyin Cahit Yalçın‘ın Servet-i Fünun‘da yayımlanan ―Edebiyat ve Hukuk‖ adlı makalesinden dolayı, Servet-i Fünun dergisi kapatılır ve topluluk dağılır.

SERVET-Ġ FUNÛN EDEBĠYATININ ÖZELLĠKLERĠ

1) Sanatçıların hemen hepsi Batılı tarzda eğitim görmüş ve Batı hayranlığı olan kişilerdir.

( Özellikle de Fransız edebiyatı ) Doğu kültürünü tamamen reddetmişlerdir.

2) Serveti fünun edebiyatı, Türk edebiyatında ilk edebi topluluktur.

3) Roman ve hikayede realizm, natüralizm; şiirde ise parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmişlerdir.

4) Sanat, sanat için anlayışını benimsemişlerdir.

5) Salon edebiyatı diye adlandırılan seçkinci ( jakoben ) bir edebiyattır. Toplumun üst kesimine seslenir ve onları konu edinir.

6) Dilleri son derece süslü, sanatlı ve anlaşılmazdır.

7) Ana temaları karamsarlık, melankoli, içe dönüklük ve kaçma üzerine kuruludur. Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir diyerek şiirin konu alanını oldukça geniş tutmuşlardır. O zamanki siyasi durumlardan dolayı bireysel konuların dışına çıkamamışlardır.

8) Şiirlerinde aruz veznini kullanmışlardır.

9) Resim altına şiir yazma geleneği bu dönemde ortaya çıkmıştır.

10) Tanzimatçılar Divan şiirinin içeriğini değiştirmeyi başarırken Servet-i fünun sanatçıları Divan şiirinin nazım biçimlerini de değiştirerek Türk şiirini tamamen yeni bir yola sokmuşlardır.

11) Divan şiirleri nazım şekilleri yerine Fransız edebiyatından alınan sone, terzarima, triyole nazım şekillerini kullanmışlardır. Divan şiiri nazım biçimi olan müstezatı yeni bir forma kavuşturarak serbest müstezat nazım biçimini ortaya çıkarmışlardır.

12) Recaizade‘nin görüşlerinden etkilenerek kafiye kulak içindir anlayışını benimserler.

13) Türk edebiyatında mensur şiirlerin ilk örneklerini vermiştir.

(36)

14) Romanlarında devrik cümleleri ilk kez kullanırlar, Fransızca dil yapısını Türkçeye uygulamaya çalışmışlardır.

15) Yazarlar, Tanzimat romanın aksine tip değil karakter yaratmaya çalışmışlardır. Ayrıca yazarlar, romanlarında kişiliklerini gizlemişlerdir.

16) Batılı anlayışa uygun edebi romanlar ilk kez bu dönemde yazılmıştır.

SERVET-Ġ FUNÛN EDEBĠYATINDA ġĠĠR VE ÖZELLĠKLERĠ

Servet-i Fünûn Edebiyat sanatçıları, Abdülhak Hamit'in şekilde yaptığı yeniliği daha da genişletirler Fransız şiirinden "sone" ve "terzarima" gibi nazım türlerini alırlar.

Müstezad (serbest nazım)ı, yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin dışına çıkarlar.

Türk şiiri nazım şekilleri bakımında modernleşir. Türkçeyi aruza uygularlar. Tevfik Fikret oldukça başarı sağlar. Aruzun bütün kalıpları müstezat için denenir, büyük ilgi görür.

Şiirde ahengi yaratmada aruz vezninden yararlanılır. Konunun yapısına uygun, aruzun değişik kalıpları kullanılır. Ahenk endişesiyle aynı şiirde değişik vezinlere yer verirler (Cenap Sahabettin).

Kafiye göz için değil, kulak içindir ilkesi benimsenir; kafiye, ahenk unsuru olarak eli alınır. Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve ifadenin bir beyitte bitmesi geleneğine karşı koyarlar. Bütün güzelliğine önem verirler. Şiirde anjambmanlar (şiirde bir cümlenin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır. Türk edebiyatına Fransız edebiyatından geçmiştir.) kullanarak, şiiri nesre yaklaştırmaya çalışırlar. Şiirde cümleleri istedikleri kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi mısra ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar uzattıkları olur.

Şiirin konusunu genişletirler. Ferdî duygu ve hayâllerin yanı sıra, aşk, tabiat ve allı hayatı başlıca temalar arasındadır. Hayâl-hakikat çatışması şiirde dikkat çekici boyutlardadır.

Ferdiyetçi sanat anlayışı şiire egemendir. Aşırı duygusallık ve yeni hayâl dünyası kurma eğilimi, onları ferdiyetçi kılmıştır. Bu yüzden aşk ve tabiat konusuna ağırlık verir.

Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler, yeni bir duyuş, hayâl kuruş, yeni bil zevk ve estetik getirmişlerdir. Beğendikleri birçok hayâlleri şiire sokarlar.

(37)

Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle şiire resim ve mûsikî girer. Ses ve ahenk şiire egemen olur (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire özgü bir vokabüler (kelime kadrosu) yaratılır. Şiirde kuvvetli bir mûsikî dili görülür.

Şiire dış mûsikî (yani vezin ve şekil kusursuzluğu) ve iç mûsikî (yani doyurucu, anlam yönü kuvvetli şiir) egemendir. Tevfik Fikret dili ve tekniğiyle dış mûsikîyi, Cenap Şahabettin ise ince buluş, parlak hayal ve mecazlarıyla iç mûsikîyi sağlarlar. Şiir dilinde Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar vardır. Sanatkârane bir üslûp peşindedirler.

Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: "saat-ı semen fem" (yasemin renkli saat).

Fransızca " neige d'or " karşılığı olan "berf-i zerrin" (altın renkli kar) vb...

Servet-i Fünun şiiri, II. Meşrutiyet‘in ilanıyla (1908) sosyal meselelere yönelir (Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Süleyman Nazif...). Şiirin yenileşmesinde nazım şekli önemli bir rol oynar;

şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır.

Servet-i Fünun ġiiri Biçim Özellikleri

NAZIM BĠRĠMĠ En küçük nazım birimi dizedir. Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi olan beyti kullanmışlardır.

ÖLÇÜ

Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamışlardır.

Hece ölçüsü yalnızca Tevfik Fikret'in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır.

UYAK TÜRÜ Uyak anlayışı değişmiş "göz uyağı" yerine "kulak uyağı" anlayışı benimsenmiştir.

DĠL VE ÜSLUP

Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile, Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni sözcük tamlama ve terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış ve kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması olanaksız yapay bir şiir dili yaratmışlardır.

NAZIM ġEKĠLLERĠ

Nazım şekillerinde pek çok değişiklik yapılmıştır.

Divan edebiyatı nazım şekilleri tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının

"sone" ve "terzarima" biçimleri ile "serbest müstezat" ve "karma" nazım biçimleri kullanılmıştır.

"Mensur şiir" örneklerine ilk kez bu dönemde rastlanmaktadır

(38)

SERVET-Ġ FUNÛN ġĠĠRĠ ĠÇERĠK ÖZELLĠKLERĠ

• "Sanat için sanat" ilkesi benimsenmiştir.

• Sembolizm ile parnasizmin etkisinde kalınmıştır.

• Siyasal ortamın da etkisi ile toplumsal konular ele alınmamıştır.

• En çok işlenen konular: günlük yaşam, aşk, doğa görüntüleri, karamsarlık, düş kırıklıkları, ölüm.

• Nazım nesre yaklaştırılmıştır.

• Konu birliğine bütün güzelliğine önem verilmiştir.

• Konu ile vezin arasında ahenk ilgisi aranmıştır.

• Şiirde musikiye önem verilmiştir.

• Hayata karamsar bakmaları ve derin bir melankoli içinde kıvranmaları şiirlerine yansımıştır.

• Yalnızca Tevfik Fikret "toplum için sanat" ilkesine bağlı, sosyal içerikli şiirler yazmıştır.

NAZIM ġEKĠLLERĠNDEN ÖRNEKLER SONE ÖRNEĞĠ

HAYATA KARŞI BEŞER

— Lanet bize ey hayat; sen masum ve mübeccelsin!

Gür saçlarında hep şu baharın güneşleri, Şefkatli gözlerinde bütün gök, bütün deniz.

Bir ebr-i gonce-hize bürünmüş ve muhteriz, Lâkin her iştiyaka gülen nazlı bir peri.

- Tâ Rabbimizle gökteki hengâmeden beri Biz daima güneşte siyah bir göz, en temiz Vicdanda gizli bir leke farketmek isteriz;

Âsi biziz, biziz yine şâk-i müfteri.

Ey hüsn-i mültefit, bize aldanma, biz denî Bir aşk-ı bî-sebat ile iğfal eder seni İğfal eder, mülevves eder, sonra neş'esiz

(39)

Bir ânı mahvın oldu mu, levm eyleriz... Sakın İncinme kendi kendine, içlenme ey kadın, Mel‘ûn eden de biz, seni tel‘in eden de biz.

TEVFĠK FĠKRET

TERZARĠMA ÖRNEĞĠ

Anıyordum baharı çırpınarak — a Düştü bir gölge şey avuçlarıma —b Baktım: Ölmüş, zavallı bir yaprak…a

Ey hazan, artık intikam alma —b Şimdi zulmetleriyle haykıracak —c Sana hüsran bakışlı sema!.. —b Bu hazan belli, çok fidan kıracak, —c Örtecek dallarıyla yollarımı… —d Sen fakat söyle ey güzel yaprak —c Söyle çehren kadar ölüm sarı mı? — d Ali Canip Yöntem

SERBEST MÜSTEZAT KIŞ

Yine kış,

Yine şems-i mesâda, ah o bakış, Yine yollarda serseri dolaşan

Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş Tehi kalan ovalar Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen, Ne giden,

Şimdi yalnız kavafil-i evrâk Mütemadî sürüklenir bir uzak

Ufk-ı pür-ıztırab u nermide. Yine kış, yine kış Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış

(Ahmet HâĢim)

(40)

SERVET-Ġ FÜNÛN DÖNEMĠNDE HĠKAYE

Servet-i Fünûn döneminde hikâyede büyük gelişme yaşanır. Tanzimat‘la Türk edebiyatına giren hikâyenin olgun örnekleri bu dönemde verilir. Şiirde olduğu gibi hikâyede de bireysel konular işlenir. Servet-i Fünûn neslinin "içe dönük, karamsar" bakışı bu hikâyelere de sinmiştir. Kimi hikâyelerde İstanbul dışında geçen olaylara de yer verilmekle birlikte hikâyelerde mekân genellikle İstanbul‘dur. Yazarlar realizmin etkisiyle yazdıkları hikâyelerde yaşadıkları dönemi işlemişlerdir.

Tanzimat Dönemi‘nde Emin Nihat‘ın yazdığı "Müsameretnâme" ile başlayan modern Türk hikâyeciliği, Ahmet Mithat Efendi‘nin "Letaif-i Rivayet", Samipaşazade Sezai‘nin

"Küçük Şeyler", Nabizâde Nazım‘ın "Karabibik" adlı uzun öyküsüyle sürer.

Tanzimat Dönemi hikâyeciliğinde hem romantizm hem de realizm akımlarının etkisi vardır. Bunların hikâyeleri geleneksel Türk halk hikâyelerinden ve Doğu masallarından bazı izler taşır. Hikâye tekniğine uygun, modern anlamdaki hikâyenin en güzel örneğini Samipaşazâde Sezai, "Küçük Şeyler« ile verir.

Servet-i Fünûn edebiyatında hikâye alanında Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya gibi sanatçılar örnekler vermişler. Bunların hikâyeleri gerek kurgu, gerekse olay örgüsü yönünden daha başarılı olmuştur. Hikâye alanındaki tek kusurları dili ağır kullanmalarıdır.

Daha çok olay öyküsü (Maupassant tarzı öykücülük) biçiminde yazılan bu örneklerde giriş (serim) – gelişme (düğüm) – Sonuç (çözüm) bölümlerinden oluşan klasik olay örgüsü kullanılır.

Servet-i Fünûn Dönemi hikâyelerinde aşk, ölüm, intihar, kıskançlık, yalnızlık, karşılıksız aşk, ihanet, toplumdan kaçış, hayal-gerçek çatışması gibi konular, karamsar bir çerçevede ele alınır. Dönemin şiirine hakim olan umutsuz, karamsar ve melankolik hava, hikâyelerde de görülür. Ancak Hüseyin Cahit'in "Hayat-ı Hakikiye Sahneleri" ile Halit Ziya'nın bazı realist hikâyelerini bunun dışında tutmak gerekir. Bunlar sosyal konulu hikâyelerdir.

Referanslar

Benzer Belgeler

D) Mektup E) Otobiyografi Başka birinin hayat hikâyesi anlatıldığından biyografi- dir. Yaşamı yazılan kişinin kendisi tarafından değil, onunla ilgili araştırma yapan,

“Okullarda hangi değerler verilmelidir?”, “Değerler, nasıl verilebilir?”, “Öğretim programları içerisinde değerler ne ölçüde yer almalıdır?”, Öğretim

(I) Türk edebiyatının destan geleneğinden halk hikâye- ciliğine geçiş dönemi eseri olan Dede Korkut Hikâyeleri, Türk boylarının Kafkasya ve Azerbaycan yörelerindeki

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Türk Dili ve Edebiyatı Dersin Adı Çağdaş Türk Lehçeleri IV.

Ancak ve her şeye rağmen, hayat ve hareket dolu b ir üslubla, yeryer insana adeta müellifi dinleyormuş zannııu veren bir canlı üslubla, sayısız eser

Nadiren de olsa antidepresan ilaçlarla ortaya çýktýðýna dair olgu bildirimleri bulunmakta olup trisiklik antidepresanlar, serotonin noradrena- lin gerialým inhibitörleri ve

beple de onun yerine geçirilmek üzere arandığını hayal etmiş değil dİ. Hattâ, değil Allahın pek sevgi­ li ve talihli kulu olan Münevver Yüksekyaylamn,

S9 karışımı varlığında tartrazin ile 3 saat muamele edilen insan periferal lenfositlerinde, tartrazinin konsantrasyon artışına bağlı olarak MI değerlerini ve