• Sonuç bulunamadı

Yıl 1937 İstanbul. Fiatı 1 Lira. SAYI:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıl 1937 İstanbul. Fiatı 1 Lira. SAYI:"

Copied!
35
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Y a z ı ve r e s i m l e r : B. V e h b i evi. A n k a r a . M i m a r Refik • B. Y u s u f evi. S u a d i y e . M i m a r R e b i î G o r b o n • B ü y ü k şehirler nasıl tadil edilir? Or. ing. Martin VVagner • G a l a t a y o l c u s a l o n u p r o j e m ü s a b a k a s ı • Tarih k ö s e s i . Esir Ali. Mimar K e m a l A l t a n • B i z a n s m i m a r i s i , H y p o d r o m ve Türk m i m a r i s i . A. Z ü h t ü F e r a n • T ü r k m i m a r l a r ı , izzet k u m b a r a c ı l a r • A n k a r a r e s i m ve h e y k e l s e r g i s i • B a ş k a m e m l e - ketlerde y a p ı işleri • B e l e d i y e l e r n i ç i n M i m a r b u l a m ı y o r l a r ? M. Z. S a y â r • R a y i ç cetveli • D u y u m l a r !

Y ı l 1 9 3 7 İ s t a n b u l . F i a t ı 1 L i r a . S A Y I :

(2)
(3)

B . V e h b i e v i .

A n k a r a M i m a r Refik

Kavaklıderede geniş bir arazide tek kat üzerine yapı- lan bu binada, muhite uygun rüstik bir ifade ile beraber konforlu ve asude bir ikametgâh vücude getirmek gayesi istihdaf edilmiştir. Evin bütün cephesini alan ve üstü geniş bir saçakla gölgelendirilen büyük teras, manzaraya hâkim bir gündelik oturma, yemek yeme ve çocuk oynama sahası teş- kil etmektedir. Bu terasa ortadan bir kaç basamakla çıkılır Esas antreden girilen iç hol, sol tarafta büro, sağ tarafta sa- lon, yemek odası ve kış bahçesile birlikte kabul kısmım bağ- lamaktadır.

Evin yatak odaları kısmına holden ayrı bir kapı ile ve

bir koridorla geçilir. Burada bir büyük, iki küçük yatak oda- sı, bir giyinme odası, bir de banyo yapılmıştır. Servis kısmı evin arka tarafında ayrı antreli ve bodrumla doğrudan doğ- ruya alâkalı olarak tertip edilmiştir.

Bodrumun bir kısmı, az meyilli bir rampa ile girilen garaja tahsis edilmiştir.

Plân taksimatında doğrudan doğruya yapı sahibinin arzulan şekillendirilmiştir. Haricî mimarisi itibarile bu ev uzaktan ve yakından iyi ve muvaffak olmuş bir tesir yap- maktadır.

(4)
(5)
(6)

B. Yusuf evi.

Suadiye M i m a r Rebiî G o r b o n

Bu ev açıklık sayfiye yerlerinde bir ailenin ikameti için düşünülen normal programla vücude gelmiştir. Zemin ka- tında geniş bir oturma holü, bir salon ve yemek odası ile mutfak, ofis ve tuvalet; üst katta da üç yatak odası ve banyo vardır.

Evin hususiyeti, her odanın denizi görmesine imkân veril- mesile ve ince direklere istinat eden teraslarla temin edil- miştir.

Bodrumda sığmak mecburiyeti dolayısile ancak lâzım olan taksimat yapılarak kısmen dolu toprak bırakılmıştır.

Bodrum duvarları taş, kat duvarları tuğla, döşemeler betonarme, çatı korkuluklu ve gizli dereli ahşap çatı, dış sıva teranova ve taraklı mozayik sıva, iç merdiven cilâlı karaağaç yapılmıştır.

(7)
(8)

Yan görUnUş ve holde merdiven köşesi.

(9)

B ü y ü k ş e h i r l e r n a s ı l t a d i l e d i l i r ?

Dr. İng Martin VVagner

( G e ç e n s a y ı d a n m a b a t )

Büyük şehirlerin tadiline dair olup şu veya bu memle- ketlerde tasarlanmış ve münakaşa edilmiş diğer «idsal plânlar» dan burada bahsetmekliğime lüzum yoktur. Çünkü bunlar henüz hayatiyeti olmıyan ve (Corbusier) tarafından yapılmış olan güzellik esasına müstenit plânlar kutbu ile Rus - Amerikan plânları gibi modası geçmiş ekonomik plân- lar kutbu arasında kalır ve kâh birine, kâh diğerine yaklaşır.

Fakat demek istemiyorum ki bütün bu plânların büyük şe- hirlerimizi tadil hususunda hiç bir kıymetleri yoktur. Zama- nımızın fikren çok yüksek olan şehir inşacılarmm pek de- ğerli mesaileri karşısında böyle bir hüküm veremem. Ancak iki nokta, iki kutup arasındaki hattı müstakim her zaman tercih edilen hat değildir. Tarihe bakarsak ekseriyetle aksi- nin tercih edildiğini görürüz. Son (40) senelik şehir inşacılığı tarihi bize sarahatle gösterir ki, pek bariz halde tebellür eden kehanetler, tatbik sahasına konmazdan evvel, tahteşşu- urda işlenilmeli ve olgunlaşmalıdır.

Böyle bir kehanette (Ebenezer Howard) bulunmuş ve 1898 senesinde neşrettiği (To - Morrow : Yarın) ismindeki ve sonra da (Garden - Cities of To - Morrow : Yarının bah- çelik şehirleri) ismindeki eserlerinde şehirlerin manası, şehir hayatının manası ve şehir iktisadiyatının manası hakkında acı sualler sormuştur. Nihayet, kendisinin ileri sürdüğü bah- çelik şehirlerin bugünkü büyük şehirlerden üstün bir cazi- beye malik olacaklarını beyan etmekte idi. Bu zat bu

suallerile zamanımızın şehir inşacılarma şöyle bir yol gös- termiştir: Büyük şehri yine büyük şshrin kendi cazibelerile yenmeli ve bunun için de büyük şehrin esas kuvvetleri olan makinelere ve sermayeye yepyeni bir yayılış tarzı temin et- melidir.

IV

Büyük şehirlerin yeniden veya tadilen inşası hakkında mevcut olup gözüme ilişen bütün essr ve tavsiyeler karşısın- da çok defa kendime şu suali sordum: Acaba böyle bir bü- yük şehrin kaça malolacağmı ve bu büyük şehrin yeniden şekillendirilmesi için icap eden sermayenin nasıl tedarik e- dileceğini bu muharrirler hiç düşündüler mi? Bu suali bu- rada kendimize tavsiye edelim. Bir büyük şehir kaça mal olur?

Bu suale cevap vermek için İstanbul. Berlin ve büyük Newyork şehirlerinin kısmen hesapla ve kısmen tahmin ile bulunmuş tesis maliyetlerini karşılaştıralım.

3 büyük şehrin umum tesis masrafları

İstanbul Büyük Berlin Büyük Newyork

1 0 . 0 0 0 . 0 0 0

1.) Nüfus 740.000 4.300.000 2.) Umum tesis masrafları

(Milyon Mark olarak) 1.360[*] 27.500 3.) Nüfus başına isabet e-

den umum tesis mas-

rafları (Mark olarak) 1.840 6.350 4.) Millî gelirden nüfus ba-

şına isabet eden miktar,

(1929 da, Mark olarak) 300 1.800 5.) İstanbula nisbetle emsal 6 6

196.000

19.600

5.000 17

Bu cetvelin (2) numarasında büyük şehirlerin: umum tesis masrafları görünmekte olup Berlin ve Newyork şehirle- rinde bu rakamların pek dehşetli yekûnlara vardığı göze çar- pıyor. Ancak, bu mutlak kıymetlerin bize bir mana ifade e- den hale gelebilmesi için bunları şehir nüfusunun ve şehir- deki vergi mükelleflerinin gelirine, anlaşılabilecek bir suret- te, nisbet etmekliğimiz muvafık olur. 3 ve 4 numaralı rakam- lara bakarak kolayca hesaplıyabiliriz ki meselâ İstanbullu- ların, şehrin bugün bünyesinde mevcut binaların bedelinin ödenebilmesi için, senelik milli gelirlerinin (6) mislini ver- meleri lâzımdır.

Nevyorklular ise senelik millî gelirlerinin (3,9) mislini, Berlinliler (3.5) mislini vereceklerdir. Bu hale göre Berlin şehrinin şehir ahalisi için «en ucuz» şehir olduğu anlaşılıyor.

Bu üç şehrin gelirinin birbirlerile mukayesesi de şu neticeyi verir: İstanbulluya nazaran Berlinli takriben 6 misli, Nev- yorklu ise takriben 17 misli daha zengindir. Bu zenginliği bit- tabi sadece rakamların ifadesi itibarile kasdediyoruz. İşte böyle bir mukayeseden anlaşılıyor ki, her şehir ayağını ser- maye ve gelir yorganına göre uzatmakla mükelleftir ve fa- kir bir şehir, şehir inşacılığı bakımından, zengin bir şehrin yapabileceğini yapamaz.

Her üç şehirde yeni sermaye teşekküllerini müsavi olarak senelik gelirin takriben % 10 miktarı nisbetinde farzeder ve yeni inşanın veya tadilen inşanın ne kadar zaman zarfında yapılabileceğini hesaba katarsak, büyük şehirlerin tadilen inşası hususunda, yukarıdaki rakamlar yardımile, gayet mü- him bir başka netice daha çıkarabiliriz. (Kabul ettiğimiz bu

% 10 nisbeti bittabi fakirce şehirler için fazla ve zengince şehirler için eksiktir.) Bahsettiğimiz bu yeni neticenin hesabı şöyledir:

İ s l r n b u l

B e r l i n

K e w - Y o r k

1 8 4 0 3 0

e 3 5 0 180

1 9 6 0 0 5 0 0

= e ı s<

- 3 5 s<

= 3 9 s .

. . . . [*] Tarihî san'at abideleri hariçtir.

Gayet mümkün bulunan bu yenileme veya tadil müd- detlerini görünce, bir çok şehir inşacılarma, ideal plânlarını hazırlarken kolayca içine düştükleri, hayal âlemleri silinive- rece'ktir. 40 sene, 60 sene gibi müddetler, süratli bir hayat ya- şatan bu teknik asrında, o kadar kolay göze alınabilecek ve takip olunabilecek tekâmül mesafeleri değildir. Bunları doğru olarak tahmin edebilmek için bir şehir inşacısmın' fıtrat iti- barile çok hassas uzuvlara malik bulunması icap eder. Büyük hayallerle meydana getirilen bazı büyük ideal plânlar için gerçi bu rakamlar pek cesaret kırıcıdır. Ancak, şehir inşacı- smı daha realist hareket etmeğe sevkottiklerinden ve zama- nımızın şehir inşacılığı işinin üstesinden gelmek istediği tak- dirde şehir inşacısmın hangi noktadan hareket etmesi icap ettiğini açıkça gösterdiklerinden dolayı bu rakamlar iyidir.

Bu hareket noktasını nerede arayacağız? Bu suale de yine rakamlarla cevap verelim. Bu yeni rakamlarımızda üç şehrin

masraflarını başka bir bakımdan tasnif etsinler.

(10)

3 büyük şehrin kısmî tesis masrafları

İstan ul Rerlin N e w - Y o r k 1.) Arsa kıymeti (yol

inşaat masrafı da-

hil) : 340 2.) İkamet mahalleri-

nin kıymeti: 560 3.) İş mahallerinin

kıymeti: 480 4.) Âmme hizmetlerine

mahsus iktisadi sa- hada yatırılmış sermayelerin kıy- meti:

(Sulama ve ku- rutma, havagazi ve elektrik cere- yanı, posta tesi- satı, mahallî ve harici münakalât, resmi binalar v. s.) 460 5.) Şehrin nüfus ba-

şına isabet eden u-

mum masrafı: 1340 (1.6) 6350 (3.5) 19S00 (3.9) Mark Büyük şehirlerin tesis masraflarının şehir inşacılığmın dört ana sahasına ne suretle inkısam ettiği yukarıdaki cet- velden anlaşılmaktadır. Şehir inşacısımn esas vazifelerinden birisi de, seneler geçtikçe daha ziyade artmış bulunan ve be- her nüfusa isabet itibarile gösterilmiş olan bu kıymetleri, münasip teknik ve organizasyonel tedbirler alarak, bütün et- raf ve şümulile düşünülmüş bir plânlayış ile azaltmaktır. Bu- nun teferruatının nasıl olacağını bu makale içinde izah et- mekliğimize imkân yoktur.

Bununla beraber, şehir inşası masraflarının halk geliri- ne nisbetle pek çok indirilemiyeceğini teknik ve ekonomik malûmatla yetişmiş bir şehir inşacısı bilir. Bunu isbat için aşağıdaki izahatı veriyoruz:

Zamanımızda teknik tekâmülü ve makineli istihsalin in- kişafı sefoebile bir iş yerinin beher işçi basma isabet eden masraf miktarı mütemadiyen yükselmektedir. Düşünelim ki evvelce, şehirlerde ikametgâh ile iş yeri ayni bir çatı altında idi ve iş yerinin ayrıca -bir masrafı hemen de yok idi. İka- met yerleri ile iş yerleri arasında meslek sahiplerinin gidiş geliş münakalâtı âdeta sıfır idi. Şehrin iktisadî sahasında makine ortaya çıkınca bu bakımdan şehrin bünyesi esaslı su- rette değişmiştir. Yeni kurulan atelyeler, fabrikalar ve büro- lar artık ayrıca sermayeler tahsis edilmesine lüzum göster- diler. İşte çalışan beher nüfus başına, bu sermaye tahsisin- den isabet eden miktar, işçinin işleteceği makineler pahalı- laştıkça, çoğaldı.

İş yerlerinin mütemadiyen artan bu masraflarına mu- kabil, mevzu sermayeden istifade derecesi gittikçe düşüyor- du. Büyük şehirlerin tekâmül devresi olan bir asır içinde, makineler başında geçirilen mesai müddeti günde 12 ve 14 saatten bugün günde (7 ve 8) saate inmiştir. Bu tarzda bir gidiş ise modern makine devrimizin ekonomik kanunlarına aykırıdır. Makine ve sermaye durmadan çalışmak ister. Mü- nakalât makineleri, havagazi ve elektrik cereyanı fabrikaları, maden fabrikaları, çelik fabrikaları ve saire gibi pek büyük olan şehir makineleri bu sebeple zaruri olarak iş yerlerinde 2, 3, 4 ekip ile çalışmağa başladılar. İş yerlerinin böyle mü- teaddit ekip ile çalıştırılması yüzünden de işte çalışan beher

nüfus başına isabet eden tesis sermayesi miktarı derhal düşer.

İş yerlerinin böyle müteaddit ekipler ile çalıştırılması büyük bir ekonomik netice doğurmuştur ki o da bugün bü- yük şehirlerdeki nakil vasıtalarında boş kalan yerlerin mik- tarının asgari bir dereceye inmiş olmasıdır. Gündelik işe gidiş gelişlerin miktarını günde (3) ekip üzerine taksim e- dersek bu takdirde şehir daha az bir münakale sahasına ve daha az münakale vasıtalarına ihtiyaç gösterir. Şehrin bü- yük makinelerinde bugün bütün mühendislerin şikâyet et- tikleri ve mücadele ettikleri gayri iktisadî azami tahmiller yani iş kesretinin muayyen saatlerde tekasüfü iki ve üç ekipli işletme usulü taammüm ederse mühim surette ehvenleş- tirilebilir.

Bugün büyük şehirlerin hayatında ve iktisadiyatında rrörülen gayri iktisadi azami tahmillerin ns kadar çok oldu- ğunu, ihtisası olmıyanlar ve hattâ pek çok şehir inşacıları, nadiren idrâk ederler. Bunu daha iyi anlatmak üzere şu kadar ilâve edelim ki, meselâ büyük şe- hir münakale vasıtalarında boş kalan yerler takriben % 70 nisbetine baliğ oluyor. Yani, oturacak ve ayakta duracak yer- ler dahil olmak üzere beher 100 yerden günde ancak (30) tanesi satılabiliyor ve 70 yer şehrin münakale vasıtalarında boş geziyor. Havagazi ve elektrik cereyanı fabrikalarında ise, fabrikanın istifade edilen kabiliyeti ekseriyetle ancak % 20 derecesinde kalıyor.

Büyük şehrin diğer bütün müesseselerinde de ayni hali görüyoruz. Tek ekipli 7 saatlik mesai tarzı yüzünden halkın alış verişe, ziyaretlere, eğlenmelere gitmesi ve saire günün

<ıncak bir kaç saati üzerinde tekâsüf ediyor. Bilhassa kadın- lar da günlük işt'e çalıştıkça bu hal daha büyük bir tekâsüf gösteriyor. Âdeta denilebilir ki mağazalardaki memurlar ma- aşlarım satış yapmak için değil de müşteri beklemek için alıyorlar. Meselâ sinemalar bir günde verebilecekleri yerlerin ancak % 30 miktarını satabilirlerse memnun bile oluyorlar.

Büyük şehir hayatının hangi sahasına bakarsak baka- lım; daima ayni manzara ile karşılaşırız. Makineler ve ser- mayeden icap eden istifade temin olunamıyor ve bu yüzden, büyük şehir hayatının yükü hafifletilecek yerde daha fazla tahmil ediliyor.

VI

Burada sadece bir kroki halinde temas ettiğimiz büyük şehir enerjilerinin bu tarzda tahmili sebebile modern şehir inşası için gayet ehemmiyetli neticeler doğmaktadır. Bu izahatımızdan anlaşılmıştır ki, şehir inşa meselesi, bir hayat ve iktisat inşası meselesidir ve eğer hayatın ve iktisadiyatın heyeti umumiyesi, yani totalitesi zaviyesinden görülürse pek büyük semereler verebilir.

Yine bu izahatımızdan anlaşılmıştır ki, bugünkü büyük şehirler pek çok isabetsiz sermayeler yatırmışlardır ve müs- takbel şehir inşacılığında bu hale kat'iyyen meydan ver- rnemekliğimiz icap eder. Aksi takdirde şehir sakinlerini sun'ı surette fakir bir hale getirmiş oluruz. Arsa fiatları, yol inşa- at masrafları, iş yerleri masrafları vte âmme hizmetlerine mahsus iktisat sahası, eğer makine ve sermaye devri içinde bulunduğumuzu iyice kavrar, organize eder ve şekillendirir isek. miktar tahdidatı ile yarı yarıya azaltılabilir. Bu mas- raflar, yukarıdaki cetvele nazaran, umum şehir tesis mas- raflarının % 75 miktarına baliğ oluyor, ehemmiyeti barizdir.

Şehir inşacılığında teknik, organizasyonel ve ekonomik de- ğişim yalnız ikametgâh yerleri masraflarına temas edemez.

Çünkü insanın içinde oturduğu yuvaya iki veya üç ekip ile tasarruf etmek mümkün değildir. Bilâkis, modern şehir (1,1) 1100 (0,6) 4200 (0,8) Mark

(1,9) 1600 (0,9) 4600 (0,9) Mark

(1.6) 2200 (1,2) 8000 (1.6) Mark

(1.51 1450 (0,8) 3000 (0.6) Mark

(11)

inşacılığmın gayesi ikametgâh yerlerinin ve ikamet ihtiyacı- nın daraltılması değil, çoğaltılması olmalıdır. Ancak, ferdin kendi yuvasmdaki hayat sahasının genişletilebilmesi için de işte büyük şehrin diğer sahalarındaki tesis masraflarını e- hemmiyetli surette indirmekliğimiz ve bu suretle sermaye ve iradı büyük şehir efradının asgari yaşayış seviyesinin yükseltilmesi işine tahsis etmekliğimiz lâzımdır. Böylelikle ikametgâhta reform yapmak, şehir inşacılığında reform yapmak demek oluyor.

Şehir inşacılığında yapılmasını yukarıda söylediğimiz değişim dolayısile şehir efradının iradının çoğaltılması müm- kün olacağı, hattâ sadece mümkün değil, zaruri bir netice olacağı daha iyi anlaşılmak üzere şu noktayı da ilâve edelim ki; şehrin boşa giden ve istifade edilemiyen sermaye yatı- rımları şehrin çalışan halkı tarafından verilmiş paralardır ve şehirlinin iradından, yani eşya fiatlarmın yüksekliği, ver- gilerin yüksekliği, harçların ve saireııin yüksekliği şeklinde ödenmektedir. Eğer büyük şehrin iktisadi bünyesini hayat ve iktisadiyatın bir yekûnu, bir totalitesi halinde kavramış olsaydık bu hakikati çok daha evvel anlamış bulunurduk.

Kanun yapanlar, anonim şirketlerini senelik bütün servet vs iktisat vaziyetlerini bir bilanço halinde göstermeğe mecbur tutmuşlardır. Şehirlerin iktisat totalitesi için ise maalesef henüz böyle bilânçolar yoktur. Bu sebeple, kârlarının ve zararlarının ııe biçimde olduğunu da henüz bilemiyoruz.

S'adece, şehirlerin işletme iktisadmdaki yaraları ve çürükleri yavaş yavaş farketmeğe başlıyoruz.

Bu satırların muharriri Berlin şehri için ilk defa böyle bir biîânço ile kâr ve zarar hesabı tecrübesi yapmış ve neş- rennişti. O bilançonun aktif kıymetlerinin bir kısmını yü- kün da gösterdik. Elde kâfi istatistik malûmatı olmadığından, bitta¥ yüzde yüz derecede doğru olduğu iddia olunamaz.

Okuyucularımıza Berlin şehrinin kâr ve zarar hesabına dair bir ilk krokiyi gösteriyoruz. Bunun yanma ilâve edilmiş olan rakamlar ise, modern makine ve sermaye iktisadiyatı esas- larına göre yeni bir (Köylük şehir : Stadt - Land - Stadt»

kurulduğu farzedilince elde edilecek kıymetleri anlatmak- tadır.

Bir kâr ve zarar hesabının şeması A.— Z a r a r l a r :

1.) Emtia ithalâtı 2.) Ücretler ve maaşlar 3.) Vergi, faiz, harç ve rant ih-

racatı

4.) Safi kâr (teşekkül eden ye- ni sermaye)

Yekûn:

B.— K â r l a r : 1.) Emtia istihsalâtı

2.) Vergi, faiz, harç ve rant it- halâtı

3.) Saf zarar (imha olunmuş sermaye)

Yekûn:

E ş d e çalkan beher nüfusa göre Berlin Yeni k ö y l ü k ş e h i r 1.100 Mark 500 Mark 2.500 » 5.500 »

1.000 » 700 »

— 600 » 4.600 Mark

3.700 Mark

6 0 0 »

300

6.800 Mark

6.500 Mark

300 »

4.600 Mark 6.800 Mark Okuyucularımız bu cetvelin tetkikinden anlıyacaklardır ki bir şehrin gelirinin yükselmesi, şehir inşacılığı bakımın- dan yapılacak bir reorganizasyonun gayet tabii bir neticesi- dir ve böyle bir reorganizasyondan sonra şehir artık zararla işliyen millî bir müessese olmaktan çıkar. Büyük şehirdeki

iktisadî ahvali dikkatle tetkik eden bir kimse, bugünkü bü- yük şehirlerin hepsinin hakikaten zararla işliyen büyük mü- esseselerden başka bir şey olmadıklarında şüphe edemez.

Büyük şehirlerin, bir kaç istisnadan sarfı nazar edilebilirse, hiç biri kendi sermaye yatırımlarını bizzat finanse edebile- cek kadar sermaye vücude getiremedikleri muhakkaktır. Es- ki çağın ve orta çağın büyük şehirleri gibi zamanımızın bü- yük şehirleri de şimdiye kadar, kendilerinin vücude getir- dikleri sermayelerle değil, memleketin içerilek yerlerinde ve kasabalarda teşekkül eden sermayelerle yaşamışlardır; on- lardan, siyasî ve iktisadî nüfuzlarına istinaden, bin türlü suretlerle sermayeyi çekmişlerdir. Bu ise memleket içini bü- yük bir zarara sokmuştur ve maraz bugün umumi bir hal almıştır.

VII

Büyük şehirlerin ekonomi politikası bakımından haiz oldukları esasları böylece gözden geçirdikten sonra, artık ya- zımızın başındaki mevzuunıuza dönebiliriz ve büyük şehir- lerin nasıl tadil edilebileceği sualine biraz daha sarih bir ce- vap verebiliriz.

Bu suale cevap verirken, tamamen revolusyoner bir ifade mahiyetinde olan şu cümleyi telâffuz etmekten hiç te çekin- miyeceğiz: «Eskisi ölmedikçe yeni hayat kurulamaz!» Haki- katen de böyledir. Yeni şekiller ancak eskilerin, daha iyi işe yaramak üzere girişilen mücadele içinde, imha edilmesile vücut bulabilirler. Bugünkü büyük şehirleri tadil etmek için onları, en yüksek ekonomi, en yükselt sivilizasyon ve en yük- sek kültür ihtiva eden tamamen yeni şehirlerin rekabet edici inşaatı ile içeriden kemirmekten başka tadil usulü yoktur.

Bir kere olsun eline kalemi alıp ta büyük şehirlerin tadili mevzuu üzerinde hesap yapmış ve düşünmüş olan herhangi bir şehir inşacısı mutlaka şu elim neticeye varmaktan kur- tulamaz: Büyük şehre yatırılmış sermayeleri muhafaza et- mek sur'etile yapılacak böyle bir tadil ameliyesi, kırlık ve köylük muhit ile merbut yepyeni şehirler inşa etmeğe na- zaran, 2-3 misli daha pahalıya malolacak ve dolayısile de 2-3 misli daha verimsiz bir işten ibaret bulunacaktır.

Bugüne kadar yapılmış olan büyük şehir ıslah ameli- yelerinin, gösterilen bütün itinalar, ihtiyatlar ve tevazua rağmen, daima ayni neticeye vardığı meydandadır. Yani bu hususta icap eden sermayenin en az yarısı âmme paraların- dan sarfedilmek suretile temin olunmuş ve hiç bir verim elde edilmemiştir. Herhalde şehir inşacılığma dair cihan ede- biyatında hiç bir defa görülmemiştir ki, bir büyük şehir ıslah ameliyesi, bütün hesaplar doğru yapılmış olmak şar- tile, kârla kapanmış olsun ve yahut ta âmme sermayesi ka- rışmadan sadece hususî sermayelerle icra edilebilmiş bulun- sun. Zaten bu hal gayet tabiidir de!. Tabiatte bir başkası- nın zararına olmıyan hiç bir büyüme, hiç bir yenilenme yoktur. Bu sebeple, büyük şehirlerin de artık inanmaları lâ- zımdır ki, bugünkü şekillerile ölmek ve yeni bir hayata yel- vermek mecburiyetindedirler.

Büyük şehirlerin bu ölümü toptan bir ölüm olmak icap etmediği gibi gözle görülebilir şekilde hemen bir günde ola- cak bir iş te değildir. Her zaman olduğu gibi, iş yerleri göç edîecekler ve makinelerle işçileri ve mesai erbabını şehirden dışarı çekeceklerdir. Esasen liberal devir de başka türlü yapmış değildir. Bütün iş unsurlarından plânlı bir surette istifade edilmesi gaye olan zamanımızda ise sadece büyük şehirlerin böyle «başı boş» bir halde ölmesi hâdisesi daha yüksek bir nizam ve intizam şekline konacak ve büyük şe- hirden kaçış hareketi gayet plânlı bir surette inşa edilmiş yeni şehirlere doğru sevkolunacaktır.

(12)

Zamanımızın büyük şehirlerinde bu ölüş ve doğuş hâdi- sesi önüne geçilemez bir seyir takip etmekte ve bizim onlarca senelerdenberi müdafaa ettiğimiz tez gittikçe daha ziyade rtevaç bulmaktadır. Bu tez şudur: İktisadi havali plânlayışı ve mahal plânlayışı yapılmadan iktisadi şehir inşa edilemez.

Bugün henüz kendine güvenemez bir halde yeni hedeflere doğru yürümeğe başlıyan havali plânlama ve memleket plânlama işleri daireleri gittikçe daha büyük bir ehemmiyet iktisap edeceklerdir. Şehirle köy arasında irtibat temin edici

vazifelerini bugün anlamışlardır. Bundan sonra da büyük şehirlere yeni iktisadî nizam ve tertip verecek mahallere mü- tedair fonksiyonları temine çalışacaklardır. Ancak ondan sonradır ki (Corbusier) ayarındaki artistler şekil hakkındaki tahlillerini hakikat sahasına çıkarmak hakkına malik olabi- lirler. Büyük şehirlerin tadiline başlıyabilmek için büyük şehrin hayat ve iktisat bünyesinin daha kat'î bir şekil ala- cak derecede sarahat peyda etmiş olması şarttır. Bu oluncıya kadar ise söz organizatörlerindir.

G a l a t a y o l c u s a l o n u p r o j e m ü s a b a k a s ı

( G e ç e n s a y ı d a n m a b a t )

B i r i n c i ve i k i n c i l e r i n i g e ç e n s a y ı m ı z d a n e ş r e t t i ğ i - miz y o l c u s a l o n u m ü s a b a k a s ı p r o j e l e r i n d e n d e r e c e almayan b i r k a ç e n t e r e s a n p r o j e y i de bu s a y ı m ı z d a n e ş r e d i y o r u z :

Oya rumuzlu proje maketi. Mimar Mahmud Bilen

Oya r u m u z l u projeye ait izah notu

Galata yolcu salonunu Türkiyenin mühim bir kapısı ola- rak gördüm. Bundan dolayı, yolcuları çok muazzam ve hey- betli bir açıklıktan geçerek içeri soktum. Bu açıklığın orta- sına giren yolcular aynı zamanda kırmızı Neon lâmbasın- dan yapılmış bir Türkiye haritasının içinden geçeceklerdir.

Mühim limanlarımız haritada göze çarpacaktır. Gerek rıh- tımdaki ve gerekse açıkdaki vapurlardan bu harita görüne- cek ve zihinlere yerleşecektir. Ayrıca mühim olarak gece gö-

rünüşü de zikredilebilir. Gerek limana giren vapurlar ve ge- rekse şehrin büyük bir kısmı; etrafındaki ufak ufak ışık- lı binalar yanında birdenbire göze çarpan bu ziyadar mus- tatili göreceklerdir:

Milli bayramlarımızda, sonradan binanın yüzüne eklen- meye çalışılan tenvirat yolcu salonunda evvelce düşünülmüş ve yapılmış olacaktır. Bu geniş ve heybetli açıklık aynı za-

(13)
(14)

Yolcu s a l o n u maketi. Mimar A d n a n Yaz;cı

manda binanın her iki tarafındaki fazla dolu ve ağır bina- larla kuvvetli bir contraste - ayrılık, hususiyet - vücude ge- tirerek yolcu salonunun, onların arasında kaybolup görün- memesine mani olduğu gibi İstanbul limanında limanımıza bir hususiyet verecektir.

Öndeki büyük açıklıktan serbestçe giren yolcular arka- daki sütunlarla bölünmüş methalden muayene edilmiş, ya- ni süzülmüş olarak çıkacaklardır.

Bina üç kısmı ihtiva edecektir: 1 - Yolcu salonu. 2 - İda- re büroları. 3 - Kiraya verilecek bürolar. Burada en mühimi yolcu salonu olduğundan en fazla itina ve ehemmiyet ona verilmiştir. Binanın en geniş kısmını salon teşkil ediyor. İr- tifada bina boyunca yüksek bırakılmıştır. Bu suretle her iki yandaki yüksek, rıhtım hanlarının binamıza tahakküm et- melerinden kurtulunmuştur. Buna mukabil bariz kontrastı ile yolcu salonu araya hâkim olmuştur. Deniz cephesi yalnız salonlara tahsis edilmiştir. İkinci katta deniz tarafına bakan kiralık büro yoktur. Çünkü rıhtıma yanaşacak yüksek va-

purlardan bu büroların içi, pencereleri gözükeceğinden dola- yı kirli ve fena bir kiracı binanın şerefini bozabilir. Bu se- bepten bu bürolar yan ve arka cephelere bırakılmıştır. Vel- hasıl binanın hikmeti vücudu yolcu salonudur ve bütün ehemmiyet ona verilmiştir.

Projemde düşündüğüm bir nokta da yolcu salonu ile rıhtımda duran vapurun adeta birbiri içinde gibi olup bir birlik vücude getirmeleridir. Büyük salonda duran yolcu bü- yük cam duvar vasıtasile vapuru baştan aşağı görebildiği gi- bi vapurdan da (bilhassa geceleyin) daima salon görünecek- tir.

Vapurlarla teşyi ve istikbale gelenlerin muayeneden ev- vel temaslarına kat'iyyen imkân verilmemiştir. Vapurdan yolcusu gelecek olanlar birinci kattaki istikbal salonuna yan sokaktaki kapıdaki methalden çıkacaklar ve pasörel hiza- sında olan balkondan yolcularını selâmlıyacaklardır. Birinci kcttaki her iki tarafta bulunan birinci, ikinci ve üçüncü sı- nıf salonlarından istikbal ve teşyi mümkün olacaktır. Aynı

(15)

zamanda büyük yolcu salonuna geniş cam duvarlar konmuş- tur. İstikbalciler buradan yolcularını görebilecekler sonra ya dışarda veya istikbal salonunda buluşacaklardır. Teşyi için de aynı tertibattan istifade edilebilecektir. Daha az sıkı bir koııtroıda veya ilerde kontrol kaldırıldığı takdirde yolcu sa-

lonunun :ki tarafındaki kapılarla doğrudan doğruya salon- larla biij'iik salon birleşebilecektir.

İskeleler üç irtifadadır: 1 - Rıhtım seviyesi. 2 - Deniz- den 3,80 m. irtifamda orta seviye. 3 - Denizden 6,50 m. ir- tifada pasörel seviyesi. Bu sayede her gemi kolayca dolup

(16)

Yolcu s a l o n u . Maket ve kat plânları. Mimar A s ı m

boşanır. Tek bir vapur dahi bu ayrı irtifalardan istifade ede- bilir.

Atatürk heykeli için en münasip yer muazzam açıklı- ğın yani salon methalinin üst tarafıdır. Bu suretle gece gün- düz görünen büyük ve ziyadar haritanın üstünde hâkim du- racaktır.

. Bina cephesinde ileride münasip görülecek yerlere epeyce uzaktan görülecek büyüklükte barometre, termometre

ve ziyadar saat konacaktır.

Sağ balkonun altındaki iki oda yan sokaktan ayrı bir antresi olmak ve salonla her rabıtası kesilmek üzere vapur- lar gelirken veya vapura giderken hastalanan yolculara ve doktora tahsis edilir.

Bu yolcu salonu binasının tahminî keşfi 250.000 (iki yüz elli bin) Türk lirasıdır. Bu fiata iki vapurun yanaşmasına kâfi uzunlukta projede görülen betonarme iskele dahildir.

(17)

Yolcu salonu o suretle tanzim edilmiştir ki aynı zaman- da hemen gelen hem giden yolcuların temas etmemeleri is- tendiği takdirde binanın mihverinden geçn mevhum hat va- sıtasile bu temin edilecektir.

İ n ş a t a t z ı :

Bina muntazam bir direk sisteminde betonarme iskeletli olacak, ortadaki büyük yolcu salonu aynı sisteme tâbi açıklıklı rameıı yapılacaktır. İskeletin arası iki tarzda dol-

durulacaktır. Projelerde düz olarak gösterilen yerler tuğla ve üzeri sıva ufkî çizgili olan aksam arkası tuğla önü kes- me taş olacaktır. Bu kısımlarda açık bej renginde gri (kum taşı) kullanılacaktır. Öndeki büyük cam demir çerçeve ile bölünmüş büyük parçalar halinde kristal olacaktır. Büro taksimatı bölme duvarları müteharrik olacak ve arzu edilen ebadda bürolar temin edilecektir. Dam ufki olacaktır ve etra- fında bir korkuluk dönecektir.

(18)
(19)

T a r i h k ö ş e s i :

Mimar Alinin e s e r l e r i n d e n : Manisada Sultan camii

Klâsik Türk m i m a r l a r ı n d a n

E s i r A l i M i m a r K e m a l Altarı

İlk büyük eserlerden Eyübsultan ile Fatih camilerini in- şa eden başmimar Atik Yusuf Sinan öldükten sonra arka- daşlarından Mimar İyaz, ve Mimar Kemaleddinin II inci Be- yazıd devrine giren sade tipte çok temiz eserleri vücude gel- mişti.

İstanbulda Davudpaşa camii ile beraber Edirnede bulu- nan Beyazıd camii, ayni tarihe raslıyan (1486 da) inşa edil- mişti. Bu iki eserler beraber - Sultanahmed meydanına karşı olan Divanyolu caddesi köşesindeki - Firuzağa camii de da- hil olarak ayak istinadı olmaksızın dört duvarın köşe kü- revilerile tek kubbe teşkilini gösteren kıymetli örneklerimiz olup her üçü de Mimar Kemaleddinin eseri olduğu anlaşıl- maktadır.

(1505 tarihinde) İstanbulda inşa edilen Beyazıd camiin- deki merkezî kubbeye bitişik geniş nısıf kubbe esası, daha evvel Türk mimarisine girmişti.

İstanbul alındıktan 19 sene sonra yapılan Üsküdarda - Şemsipaşa civarında - bulunan Rumî Mehmetpaşa camiine baktığımız zaman orta büyük kubbenin mihrap cihetine doğ- ru geniş bir nısıf kubbe ile beraber teşkil edilmiş olduğunu görürüz.

Yine İstanbulda (yıkıldığı için harabesi mevcut kalan) Şeyh Vefa camimin, eni kısa ve uzunluğuna dört köşe olan plânında: orta kubbe, iki yana doğru açıklık örten geniş nısıf kubbelerle birlikte yapılmıştır.

Yavuzun, İran zaferi dönüşünde yanında getirdiği Azerî Türklerinden Acem lâkabı verilen Esir Ali Başmimar olduk- tan sonra, İstanbuldaki Beyazıd camii gibi kaim dört ayak tertibile merkezi kubbeye bitişik geniş nısıf kubbeleri kendi beğendiği öz biçime asla sokmamıştı.

Meselâ; İstanbulun 6 mcı tepesini teşkil eden Haliçfeneri

(20)

Mimar Alinin e s e r l e r i n d e n : İstanbul T o p k a p ı s a - rayı ikinci kapısı, I s t a n b u l d a Sultan S e l i m camii,

S o f y a d a Kadı camii

üstünde 1523 tarihinde yapılan «Sultan Selim camii» hassa başmimarı Alinin şaheseridir.

Sultan Selim camii, dört duvar üzerine dirseksiz kubbe teşkilâtında olup yine «1486 tarihinde» Edirnede inşa edil- miş olan Beyazıd Camiinin, plân tertibi itibarile eşi ve kar- deşidir.

Mimar Alinin eserlerinden Gebzedeki Çoban Mustafa Paşa camii de tıpkı Sultan Selim camimin şeklini andırır.

Mimar Ali tarafından yapıldığı anlaşılan Bulgaristanm Sofya göbeğindeki Banyabaşı adı verilen Kadı Seyfettin ca-

miinde de ayaklara istinat etmiyen kubbe teşkilâtı olduğu için Bulgarlar fevkalâde san'at mehareti gördüklerinden do- layı eseri «antika» diye elyevm cami olarak muhafaza et- mektedirler.

Yugoslavyanm Saray - Bosna şehrinde de Belgrad fa- tihi Gazi Hüsı-ev Beye ait «medrese, imaret, kütüphane, da- riissübyan» gibi içtimaî müştemilâtı havi fevkalâde san'atlı bir cami mevcuttur. 1532 de inşa edilmiş olan bu zarif ese- rimiz de o tarihte hassa başmimarı olan Alinindir.

Boşnaklarca (Begva) demlen Gazi Hüsrev Bey camii

(21)

Ç e n b e r l i t a ş Atikali c a m i i D a v u t p a ş a camii

Vefa camii Zincirli kuyu camiî

üzerinde çok temiz mimarî incelikler görülür ve en kıymetli örneklerimizdendir.

Kanunî devrine ait bazı belli başlı eserleri, mimarını araştırmadan Koca Sinana veririz.

Halbuki Sinanın ustası başmimar Ali çok kuvvetli bir san'atkârdır. Onun mühim eserlerini aşağıda sıralıyorum:

1— Eyüpte Defterdar civarında Gezeri Kasım camii.

2— Fatihde Balipaşa camii.

3— Halicin Sütlüce ve Silivri kazasında Piri Mehmet- paşa camileri.

4— Çorluda, Süleymaniye camii.

5— Tekirdağm Saray kazasında Ayaspaşa camii.

6— Yavuzun ailesine ait Manisada «Sultan», Trabzonda

«Hatuniye» camileri.

7— Konyada, Sultan Selim camii.

8— Bozöyükte, Güzelce Kasımpaşa camii.

Topkapı sarayı müzesinin «Babüsselâm» denilen ikinci kapısı ki iki yanında birer çıkıntı teşkil eden köşeli kuleler olup üzerleri mahrutî kubbelidir. Ortada yuvarlak bir kemer açıklığından sonra demir kanatlı bir methali vardır.

Yüz duvarları kefeki taşından çok temiz işlenmiştir.

Yüksek iki kulenin arasındaki duvarın üstüne mazgallar yapılmıştır. Şekli bir takızaferî andırır.

Mimarî değeri yüksek olan bu güzel eserin, üzerinde mahkûk (hicrî 931) inşası tarihinden hassa mimarı Ali ta- rafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Hassa başmimarı Ali (944 - 1534 tarihinde) ölmüştür.

Şehremini civarında Mevlânekapısına giden yol üzerinde (Mimar camii) adı ile anılan kendi mescidi hatiresinde gö- mülüdür.

(22)

B i z a n s m i m a r i s i , M y p o d r o m v e T ü r k m i m a r i s i

A. Zühtü F e r a n

Bizans sanatlarile meşgul olanlarca «Mr. Gabriel Millet»

nin isim ve şöhreti malûmdur.

1899 senesinde «Daphni manastırı» ve mozaikleri, hak- kındaki çok kıymetli kitabı «Kı-ömbahrin» Bizans edebiyatı diye neşrettiği eser kadar tanılır.

«Andre Michel» in «San'at tarihi» ve daha sonra da

«Mistrada - Bizans abideleri» diye çıkardığı Albüm ve 152 plânş Bizans sanatı hakkında bir fikir verir. «Mr. Millet» ay- ni zamanda da büyük bir seyyahtır, şarkı dolaşmış, Trab- zon, Makedonya, Sırbistanda uzun seneler tetebbüde bulu- narak bize «L'ecole greque dans l'architecture byzantine» a- dındaki, çok geniş ve tam manasile yüksek eserini 25 sene- lik bir araştırma neticesi olarak vermiştir.

Bizans sanatı IV ve V inci asırda Suriyede, Mısırda ve Küçük Asyada meydana gelmiştir.

Esasen Bizansın coğrafî vaziyeti şarkta İran, Anadolu, Suriye ve Mısırı birleştiren yollara hâkim olmasile orta za- man tarihi başlangıcında bir sasat beldesi olmasına yara- mıştır.

V inci ve VI inci asırlarda benliğini gösteren Bizans mi- marisi zaman zaman, kâh sönük, kâh yüksek roller oynıya- rak ta X V I asra kadar devam etmiştir. Bu san'at ve mi- marî bir aralık silik rol oynamasını en evvelâ VII inci asır- daki müslümanların istilâsına atfederiz, sonra VIII ve I X asırda «İconoclastes [1]» ların tesirini nazarı dikkate almak lâzım gelir. (Zaten bütün sanatların ve medeniyetin' ilk beşiği olan Türklerde, sanatın, mimarinin ve heykelin, inkişaf ede- meyişinin başlıca sebeplerinden biri de islâm fanatizminin tesiri değil midir?)

726 dan 842 ye kadar hemen hemen bütün Bizans İm- paratorları mabut diye tapılan her şeye karşı cephe alarak mücadeleye girişmişlerdir. Nitekim, heykelleri, freskleri, mo- zaiklerinin büyük bir kısmını tahrip ettirmişlerdir.

Bizans sanatının asil menşei nedir?

Bu sanat, bu mimarî ne surette vücude gelmiştir? diye bir sual sorulsa, bunu ne suretle izah etmeli?

Bir çok zamanlar şark ve yahut Roma diye, aşağı yu- karı «dualisme» şeklinde bir hayli münakaşalar oldü.

Acaba şark sanatı mı, yoksa Roma mimarî sanatı mı, Bizans sanatım vücude getirdi?

Bir çok zamanlar uzun münakaşaları doğuran bu suale tereddütsüz olarak Bizans sanatının şark sanatına borçlu ol- duğunu söyliyebiliriz, bununla beraber Bizans sanat ve mi- marisinde tamamile klâsik sanatın müessir olmadığını iddia etmek te doğru değildir.

Bizans sanatında bu birbirine zıt olan iki tesiri daha doğrusu düalismi gözden kaçırmamalıdır.

(Ohoisy) nin dediği gibi: «L'Art byzantin est l'esprit grec s'exerçant sur des elements empruntes â l'Asie» yani Bi-

l i ] İkonoklast hareketi belki müslümanların tesiri al- tında resimlere karşı vukubulan taarruz ve taassubtur.

zans sanatı grek fikrinin Asyadan alınan elemanlar üzerine tesiridir.

IV cü asır mimarî sanatının esas hatlarını İmparator

«Diocletien» nin Dalmaçyada Spalatoda yaptırmış olduğu saray en karakteristiğidir, bu saray şark ile garp arasında bir rabıta tesisine çalışan bir eserdir.

Bütün Bizans mimarî sanatını ve eserlerini yazmak ve saymak çizdiğimiz çerçeve içine sığdırmak imkânsızdır.

Bizi asıl alâkadar eden Bizansın aynası olan «hyppod- rome» dur.

«Hippos» at, dromos, koşu manasına gelir.

Atinanın Delflerini, olimplerini hatırlatır, Bizansın eserleri medeniyetinin, mavi ile yeşilin çarpıştığı bu sirk Bi- zansın tiyatrosudur.

Senatörlerin, müzeyyen, muhteşem debdebesi, alayların, ya- rışların, ihtilâllerin, gizli «gynecee[2]ler içindeki entrikaların, papasların kuru münakaşalarının, tarihî hakikatleri tahrif e- den. muhayyelesi geniş edebiyatçıların ihtiraslarını tatmin için yazdıkları bir çok kitapların mevzuu olmuştur.

«Marmontel» in «Belisaire» i, «Donizetti» nin operasi.

«Walter Scott» m romanları, «Jean Lombarin» Bizansı «Paul Adam» m «İreni ve haremağaları», nihayet «Rambaud» nuıı bütün bu şimdiye kadar yazılan fantezileri, tarihî kıymetile aydınlatan eseri bize ««Victorien Sardou» nun «Theodora»- smdan bambaşka bir surette Bizansı tanıtmıştır.

«Septime Severe» rin eseri olan «Constantin» zamanın- da bir takım ilâveler yapmak suretile güzelleştirilen «hyp- podrome» «circus Maximus de Rom» un eşidir. Yalnız bazan Romadaki sirk payen mefhumunu İstanbulda «Constantin» - nin saltanat etmesi ve şarkî Roma İmparatorluğunun ilk hıristiyan hükümdarı olmasile, bütün1 Romada halkın taptığı mukaddes sandığı mabudların manasi kalmamıştır.

«Pierre Gilles» uzunluğunun 370 metre olduğunu bize bildirildiği sahanın genişliği de 120 m. dir. Ortada «Spina»

üzerinde bir çok asar olan mahal sirkin belkemiği vaziyetini görür. Halk orada «panem et Circenses» diye feryat ederek meşhur «Niko» ihtilâlini hazırladı.

Bilhassa o devirde «Ayasofya» yı meydana getiren mi- mar «Anthemius ve İsidore» un hatıralarını okuyacak o- lursak hazineye pek pahalıya mal olduğunu görürüz.

Yine o büyük caminin içine girip te düşünecek olursak Grek, Bizans, Lâtin, Türk izleri ve tarihi gözümüzün önünde canlanır.

İşte orada o büyük kubbenin altında, Ayasofyanın sağ- lamlaşmasına ve güzelleşmesine devam eden Birinci «Basile»

in, İkinci «Basile» in İkinci «Andronic» in eser ve hatırala- rını görürüz.

Yukarı galeride mermer üzerine hâk edilmiş «Patrisien Tlıeodora» nin diğer tarafta mermerin üzerinde «Henri Dandolo» nun isimlerini buluruz.

[2] Bizans sarayında kadınların hususî odalarına denir.

(23)

Daha ötede bir Flandre Contu «Hainaut» mın muhte- -şenı âyin ve merasimle Bizans tahtına tevarüs ettiğini ha- tırlarız. Yine orada yeni bir devir açan IX inci «Mehmed» in 1453 senesinde mabette söylediği sözler kulaklarımızda çınlar.

«Bûm nevbet mizened ber taremi Efrasiyab, Perdedarı mi- küned der kasri Kayser ankebfit».

«Charles Diehl»: 1453 senesinde Türkler İstanbula girdikleri zaman Ayasofya, Sultanın yanında çalışan mi- marlara örnek oldu ve bu suretle inhidam eden Bizans sanatı Türklere bir model oldu ve ileride yaptıkları inşaatta

«Anthemius ve İsidore» u taklit ettiler diyor.

En evvel şunu söyleyelim ki «autochtone» bir sanat, mi- mari mevcut mudur?

Aşağı yukarı birbiri üzerinden kalke olmuştur, yalnız

sanatkâr ona milli ruhundan kendine has olan, benliğinden bir şey ilâve etmiştü-.

Meselâ; Bizans mimarî sanatı gerek ehlisalipler tesirile gerekse ticaret yolile ta «Göle», «Perigord» ra, Sırbistana, Bulgaristana, Romanyaya, Makedonyaya, Rusyaya kadar gitmiş ve bir çok yapılarda Bizans styli örnek olmuştur. Hat- tâ yine bu Bizans mimari sanatının nüfuzunu Danimarkadaki

«Ryben», Norveçte de «Drontheim» kiliselerinde kısmen gö- rürüz. Görülüyor ki milli «autochtone» bir sanat yoktur.

Bizim de 1453 ten evvel Türk sanatını «Konya» da aramalı. Hiç şüphesiz ki Türk sanatı mimarisine «İran» ın

«cremaique» i, Bizansm da inşa tarzı biraz tesir etmiştir.

Lâkin Türkler, millî hislerini, duygularını, benliklerini ilâve ederek kendilerine has olan bir sanat vücude getirerek ken- dilerine örnek olan milletlerin sanatından daha muhteşem eserler meydana getirmişlerdir,

T ü r k m i m a r l a r ı

İzzet K u m b a r a c ı l a r

( G e ç e n s a y ı d a n m a b a t )

Hassa mimarlarından Mustafa oğlu Mehmet Emin: 1189 (1776) da mimarlık beratı yanmıştır.

Hassa Mimarbaşı İbrahim Ağa: 1193 (1780) Tersane sarayının bazı kısımlarını keşfile tamir etmiştir.

Mimar cemaatinden Hacı Musa: 1193 (1780) yılında mi- mar idi.

Hassa Başmimarı Hafız İbrahim: 1199 (1786) eskiden cephane, bugün Askeri Müzesi binasının kurşunlarını tamir etmiştir.

Mimar Hafız Efendi: 1200 (1787) yılında Mimarbaşı idi.

Mühendishaneden çıkmıştır.

Mimarbaşı elhac Ebubekir: 1204 (1791) de Mimarbaşı idi.

Mimar Mehmet Ağa: 1204 (1791) de hassa mimarı idi.

Hassa mimarları kethüdası Mehmet Arif ağa: 1206 (1793) te Başmimarı hassa olmuştur.

Mimar Bendeihüda Mustafa İffet: 1207 (1794) de Mi- marbaşı idi. Sarayda Kızlar Ağasına mahsus daireyi, yani odaları tamir etmiştir.

Mimar Arif Ağa: 1208 (1795) te hassa mimarı idi.

Mimar Seyit Mehmet: 1209 (1896) da Sermimar vekili olmuştur.

Mimarbaşı Ahmet Nurullah Ağanın azil tarihi olan 1210 (1797) tarihinde hassa mimarlarından kırk beş kalfanın hendese fenni öğrenmek için hendesehaneye devam ve ça- lışmalarını teminen o vakit hendesehanede bulunan Hüseyin Efendiye bir tezkere ile tavsiye etmiştir.

Mülâzim mimar Ahmet Nesib: 1212 (1799) da ölen hassa mimarlarından Reşidin yerine geçmiştir.

Başmimar Ahmet Nurettin: 1216 (1803) te Mimarbaşı idi.

Mimarbaşı İbrahim Kâmil: 1217 (1804) ten 1218 (1805) e kadar Mimarbaşı idi.

Mimarı has Kasım: 1218 (1805) te Mimarbaşı olmuştur.

Mimar halifesi Musa: 1218 (1805) te Mühendishaneden yetişmiştir.

Mimarı hassa hulefasmdan Ali Bey: 1220 (1807) de mi- mar idi.

Hassa Mimarbaşısı Hacı Mehmet Emin 6fendi: 1223 (1810) da Beşiktaş sarayının keşfini yaparak tamu- etmiştir.

Hassa mimarı halifelerinden Mustafa ve Mehmet: 1225 (1812) de Edirne sarayını tamir etmişlerdir.

Mimar Mehmet Emin Ağa: 1225 (1812) de Davutpaşa sarayını tamir etmiştir.

Mimar halife Salim ve Selim, Seyit Mehmet Arif, Selim Şakir halife: 1226 (1813) te (Van) kalesini tamir etmişlerdir.

Mimar Abdullah: 1230 (1817) de Balatta yanan Hacı İlyas mescidini tamir etmiştir.

Mimar Ali Riza: 1230 (1817) de mimar idi.

Mimar Emin Mehmet Efendi: İlmi hendeseye âşinâ ol- duğundannaşi mimar olup bu sayede hocagândan olmuş idi.

Sonra mimarı hassa olmuş, 1230 (1817) de ölmüştür. Şehza- debaşmda gömülüdür.

Mimar Hoca Mehmet Emin Efendi: 1.235 (1822) de hassa mimar kalfası idi.

Sermimarı hassa elhac Halil Efendi: Kışla bina emini idi. 1237 (1825) te ölmüştür.

Mimar Mehmet Rasim Ağa: 1237 (1825) te Mimarbaşı olmuştur.

Başmimarı hassa Abdülhalim: 1242 (1830) Mehterhanei âmire mahzeninin tamiri için keşfini yapmıştır. 1247 (1835) te Şehremaneti ile Mimarbaşılık memuriyeti birleştirilerek Ebniyei hassa müdürü olmuştur.

Mimar Esseyit Hayrullah: 1242 (1830) yılında Mimar- başı idi. Topkapı sarayında Sofa camii ittisalinde şimdi

ft

(24)

mevcut olmıyan Silâhtar dairesile beşinci yerinde sofalılara mahsus hamamı yapmıştır.

Mimar halifesinden Rüştü: 1250 (1838) de bazı köp- rülerin keşfine memur olmuştur.

Tersane mimarı Mehmet Ağa: 1271 (1854) yılındaki Kı- rım deniz muharebesinde çok nam kazanan ve büyük yarar- lık gösteren Ateş Mehmet Bey sonra Kaptan Mehmet Paşa- nın kumandasında harbe mukavemet ve metaneti cihetile İngiliz ve Fransız Cenerallerinin takdirlerine mazhaı- olmuş olan ve Mahmudiye ismini taşıyan üç ambarlı gemiyi yap- mıştır.

Mimarı hassa İbrahim: Edirne mimarı idi. Mimar ol- duğu tarih bulunamamıştır.

Nakkaş mimar İlyas Ali: Klâsik devri mimarlarından idi.

Mimar Hüseyin oğlu Ali: Bursada Yıldırım Beyazıdııı türbe ve mezarını yaptığına dair işbu türbenin kapısında is- mi yazılıdır.

Mimar Muslihittin ve Mimar Cafer: Ayasofya camiinin tuğla minaresini yapmışlardır. Fatih İstanbulu aldığı sırada beraberinde gelmişlerdir.

Mimar şücâ: Fatihle beraber İstanbula gelmşitir. Deniz- aptal mescidi karşısında bir hanenin bahçesinde gömülüdür.

Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar Hacı Alâettin: Konyalıdır. Edirnedeki Yıldırım Beyazıdm Camiikebir, namı diğer Ulucami adile anılan ca- mii yapmıştır.

Ömer kalfa: Edirnede Ulucamiin inşasında çalıştığı sıra- da ehliyeti görülerek mimarlığa terfi etmiştir.

Mimar Şucâ Eşşehir Karaııohut: Monlagürani semtinde kendi namına bir mescit yapmıştır. Tarihi bulunamamışta-.

Mimar İbrahim: İstanbulda Mercan mahallesi civarında oazı vakıf odaları yapmıştır. Mimar olduğu tarih buluna- mamıştır

Mimar Hacı Hasan: Tavukpazarı civarında Çorlulu Ali Fyşa medresesi arkasında Kapıağası Hüseyin camii yanında bir medrese yapmıştır.

Mimar İbrahim Halife: Niş kalesini tamir etmiştir. Mi- mar olduğu tarih bulunamamıştır.

Hassa mimar halifesi Hüseyin :Kilitbahir kalesinin keş- fini yapmıştır. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar halifelerinden Abdi: İshakçada köprü yapmış- tır. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır:

Mimarı hassa Abdullah ve Ahmet halifeler: Kefe ka- lesinin tamirini yapmışlardır. Mimar oldukları tarih bulu- namamıştır.

Mimar Selim halifenin yerine Hüseyin halife tayin e- dilmiştir. Hüseyin halife ölünce yerine Ahmet bin Mustafa geçmiştir. Bunlar Gümülcine mimarı idiler.

Mimar Mehmet Tahir: Sinob kalesinin keşfini yap- mıştır. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar Mehmet Raşit halife: Selanik kalesini tamir et- miştir. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar Mustafa Saib: Vidin kışlasını tamir etmiştir.

Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar Halil Ağa: Geliboluda Namazgâhı tamir etmiştir.

Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar halife Osman: Sinob kalesini tamir etmiştir.

Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mustafa halife ve Mühendis Kâmi Efendi: Anapa ka- lesini tamir etmişlerdir. Mimar oldukları tarih bulunama- mıştır.

Mimar Hafız Ahmet halife; Mimar Arif Ağa ve mimarı hassadan Hasan bin Hacı Mustafa: Bosna mimarı olmuşlar- dır. Mimar oldukları tarih bulunamamıştır.

Mimar Mehmet Efendi: Atina kalesinin keşfini yapmış- tır. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar halife Ahmet Efendi: Adakaelsinin keşfini yap- mıştır. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar Seyit Ahmet ve Hafız Efendi: Erzurum ve ci- varı kalelerinin keşiflerini yapmışlardır. Mimar oldukları tarih bulunamamıştır.

Hassa mimarı Halil Reşit halife: Irva kalesinin keşfini yapmıştır. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

Mimar Seyit Mustafa halife: Midilli kalesini tamir et- miştir. Mimar olduğu tarih bulunamamıştır.

İsim ve şöhretleri ve yapmış oldukları eserlerden ba- zıları ve mimar bulundukları tarihlerle ölüm tarihleri ve gömüldükleri yerleri yukarıya yazılan eski mimarlarımız, yeni Asarı Atika Müzesinin bulunduğu binanın yerinde ve Darphanekapısı adile anılan kapının hizasında Sultan Ab- dülâziz zamanına kadar mevcut olan ve kalfalar dairesi de- nilen yer ile Yalı Köşkünde Sepetçiler Köşkü yanındaki ta- mirat ambarı dairesinde otururlardı. Hekimbaşı, Şehremini, Sermimar. Darphane Emini, Arpa Emini, Çakırcıbacı, Şahin- cibaşı, Müneccimbaşı, Cerrahbaşı, Terzibaşı, Kavukcubaşı, Tavukcubaşı gibi memuriyetler saraya bağlı idi. Hekimbaşı ile Başmimar ve Şehremininin sarayca memuriyetleri müm- taz memurinden oldukları için makamı mahsusları vardı.

Diğerlerinin yoktu. Mimarbaşı şimdiki Nafia Vekili derece- sinde bir makam sayılırdı. Maiyetinde zaman zaman ehli- yetli elliden fazla kalfa namile mimarı hassa bulunurdu.

Bunlara halife denilirdi ve Şehremini başta olmak üzere Su Nazırı, İstanbulağası, Kireçcibaşı, Ambar müdürü, Tamirat müdürü, Mimarı sanî ambar birinci kâtibinden mürekkep bir mimari heyet Mimarbaşının idaresinde idi. Vilâyetlerde bulunacak resmi mimarlar Mimarbaşının emrile nasbolun- duğu gibi hariçte mimarlık yapacaklar da imtihana tâbi tu- tulurdu. Ehliyetnamesi olmıyan hiç bir güna mimarlık ya- pamazdı. İstanbul ile vilâyetlerde yapılacak gerek resmi ve gerek gayri resmi binaların plânlarını Mimarbaşı görmeyince bina yapmak yasak idi. Bu usule riayet etmiyenleri şiddetle cezalandırırlardı. Yapılan binalarda vakıf yeri ile diğer bi- rinin yerine tecavüz edilmiş yerlerden olmadığı anlaşıldık- tan sonra bina ruhsatiyesi verilirdi. Bundn haricinde bir gûna kimse inşaatta bulunamazdı. Velhasıl Mimarbaşılığa müracaat etmeden kimse yapı yapamazdı. Ve her ne suretle olursa olsun, yapılacak binalara ehemmiyet verilirdi.

İşte o vakitlerin semeresi olarak tutturulması gayet güç olan kesme taştan ve tuğladan güzel, mevzun ve narin minarelerle nice asırlar üzerinden geçen güzel, zarif ve me- tin kemerler ve yüksek kubbeler gibi binalarla harçlı taş ve tuğla ile karışık dayanıklı, yakışıklı binalar yaparak bize yadigâr bırakmışlar ve büyük Türk medeniyetinin san'at yol- larındaki güzelliklerini bütün cihana göstermişlerdir.

Üçüncü Selim zamanında açılan Mühendishane mimari şubesinden mimar yetişmeğe başlamıştır. Bu da ancak İkinci Sultan Mahmut devrine kadar devam edebilmiştir. Bundan sonra yapı işleri Fransız ve İtalyan mimarlarile Rum ve Er- meni kalfalarına münhasır gibi kalmıştır.

1207 (1879) yılında 'İstanbul Asarı Atika Müzeleri Mü- dürü merhum Hamdi Beyin teşebbüsile açılan Sanayii Ne- fise Mektebi Âlisi mimarî şubesinde yine Türk mimarları ye- tişmeğe başlamıştır.

(25)

Ankarada e s k i bir s o k a k . Hamit G i i r e l

A n k a r a r e s i m ve heykel sergisi

Geçen sene olduğu gibi bu sene de Halkevleri kuruluş yıl- dönümü olan şubat 21 de Ankara Halkevinin Güzel Sanatlar şubesine bağlı sanatkârları tarafından bir resim ve heykel sergisi açılmıştır. Geçen seneye nazaran adet fazlalığı ve san'at olgunluğu gösteren bu sergi yalnız Halkevinin açtığı sergiler arasında değil, Türk resim âleminin şimdiye kadar meydana getirdiği sergiler arasında da iyi bir mevki alacak mahiyettedir. Ankara san'atsever halkının geniş bir rağbet ve takdirine mazhar olan bu sergide bir çok entere- san, resim ve heykel mevcuttu. Nusret Suman'm Atatürk ve İsmet İnönü heykelleri, Refik Spikman'ın Sivas kongresinin

toplandığı tarihî salonunu canladıran levhası ve çok mu- vaffak kadın portresi, Satori Berkel'in Mimar Sinan etüdü ve desenleri, Şerifin vc Mahmut Akok'un Ankara manzaraları, Saib'in portresi çok güzeldir.

Ressam Seyfi ve Nurettin Ergüven'in kuvvetli renkler- le yaptıkları levhalar da üzerlerinde durulacak mükemmel- liktedir.

Bu sergi, geçen senekine gerek kemiyet, ve ge - rekse keyfiyet itibarile faiktir. Ankara Halkevinin kucağında toplanıp çalışan bu genç istidatların gelecek senelerde da- ha mükemmel eserler vermemeleri için hiç bir sebep yoktur.

(26)
(27)

B a ş k a m e m l e k e t l e r d e y a p ı i ş l e r i

A l m a n y a

Y a p ı v e r g i l e r i n d e d e ğ i ş i k l i k : Birincikânun 1936 kanunile, bir kaç verginin tevhidi su- ratile tek vergi usulü tatbik edilecektir. Yapı işlerile iştigal eden müteahhitler aşağıdaki şekilde vergiye tâbi tutulacak- lardır:

Safi kazancı 2400 Mark olanlar % 1

» » 3600 » » % 2

» » 4800 » » % 3

» » 6000 » » % 4

» » 6000 » dan fazla olanlar % 5 nisbetinde vergi vereceklerdir. Sabit sermayeli yapı şirketleri de alesseviye kazançları üzerinden % 5 vergiye tâbi olacak- lardır. Mükellefiyetin esasını mesleki gelir teşkil etmekte- dir. Bu yeni vergi sisteminde, küçük müesseselerin büyük şirketlere nisbeten zararını mucip olacak hallere meydan ver- memek için tedbirler alınmıştır.

A l m a n y a d a o t o r u t l a r :

1935 ve 1936 seneleri esnasında inşaatı biten otomobil yollarının uzunluğu 1.088 kilometredir. 1.600 kilometrelik ye- ni bir yolun inşasına devam edilmektedir. Otorutların inşa- atını üzerine alan«Reichsautcbahnen» şirketinde 1936 senesi zarfında çalışan amele miktarı 121.668 kişidir. Yine ayni sene zarfında yol inşaaatına sarfedilen para miktarı 720 milyon marktır. Şimdiye kadar Almanyada Otorut namı altında in- şa edilen yollara 1 milyar 415 milyon mark sarfedilmiştir.

Bu yolların gidiş ve gelişe tahsis edilen kısımları ortadan hir bandla ayrılmış ve bu suretle seyrüseferin sür'ati selâ- meti en iyi bir şekilde temin edilmiştir. Otorutlar Alman- yanın en1 mühim şehirlerini, en kısa yoldan yekdiğerine bağ- lamaktadırlar.

(Bauindustrie, Berlin) den.

A v u s t u r y a

Y a p ı m ü t e a h h i t l e r i n e ö ğ ü t l e r :

Avusturyada intişar eden «Oesterr. Bauzcitung» mec- muasının yapı işleri hesabatının yapılışı hakkındaki bir ma- kalesinde müteahhitlere verdiği öğütleri aşağıya sıralıyo- ruz:

1— Tam bir itimat gösteren iş sahiplerine, en iyi mal- zemeyi kullanmak ve en mükemmel işi meydana getirmek suretile mukabele ediniz.

2— Hesabatınızı yaparken, iş sahibinin isteklerini tama- men yapabileceğinizi ve şartnameye harfiyen riayet ede- ceğinizi göz önünde tutunuz.

3— Şartnamede kâfi derecede izahat bulamadığınız maddeler hakkında, şüpheniz varsa, mensup olduğunuz ce-

miyete miiracaatle, bu şüphenizi izale için kendinizi tenvir ediniz.

4— Fiatları, ne fazla ve ne de eksik olmamak şartile, tam olarak tesbite çalışmalısınız.

5— Bir yanlışlık neticesinde, inşaatın hakiki maliyet fiatından daha aşağı bir fiat teklif etmiş iseniz, derhal tek- lifinizi geri almağa teşebbüs ediniz. Bu suretle müstakbel bir zarardan kurtulacağınız mühakkaktır.

6— Herhangi bir proje için makul bir fiat talep edil- dikten sonra tekrar tenzilât teklif etmek evvelki fiatlann doğruluğu hakkında müşteriye şüphe verir. Namuslu bir müteahhidin ancak bir fiatı olmalıdır.

7— Müşterinizin borcunu verip veremiyeceği hakkında tahkikat yapmayı unutmayınız. Ne şekilde tediyat yapaca- ğını da evvelden tesbit ediniz. Alacağınızın % 90 un inşaa- tın devam eylediği müddetçe alınız, % 10 unu da inşaat bit- tikten sonra göndereceğiniz fatura tarihinden 4-6 hafta ni- hayetinde isteyiniz. Müşteri tediyatında geciktiği takdirde paranın faizi işler ve bu faizi istemek hakkını kazanırsınız.

Müşteri imtina eylediği takdirde, mukavelename mucibince, inşaatı tatil edebilü-siniz. Zira mukavele şartlarına her iki tarafın da tamamen riayeti lâzımdır.

8— Bankalardan alman kefalet mektuplarının faiz ve komisyonları masarifi umumiyeye ilâve edilir. 10.000 şiline kadar olan işler için kefalete ihtiyaç yoktur. 20.000 şiline kadar % 3, 20.000 şilinden fazlası için % 2 nisbetinde kefalet masrafı ihtiyar edilir. Bu masraflar gözönünde tutularak ya- pılan keşifnamelerle teklif edilen fiatlar en doğru ve makul olanlarıdır.

B i r l e ş i k A m e r i k a

B i r s e n e d e 425.000 e v i n ş a s ı :

İstatistik servisi şefi M. VVilliam O. Bober'in «American Builder» dergisinde neşredilen bir makalesine nazaran, 1937 senesi zarfında inşa edilecek ev miktarı 425.000 adettir. Bu yekûn 1936 senesi inşaat yekûnuna nisbetle % 63 bir faz- lalık göstermektedir. Yapı faaliyetinin bu sene içinde büyük bir genişlik arzetmesi az faizle yapı sermayesi temininin kabil olmasından ileri gelmektedir.

1936 senesi zarfındaki inşaat yekûnunun % 55 ini hususi yapılar, % 45 ini de devlet yapıları teşkil etmektedir. Umumi taahhüt işlerile uğraşan kimseler 11.491 kişidir. Bunların 8.837 kişisi inşaat müteahhididir.

1939 d ü n y a s e r g i s i :

New-Yorkda 1939 senesi için muazzam bir serginin hazırlığına başlanmıştır. Bu sergiye «Expisition Üniverselle»

Cihan Sergisi unvanı verilmiştir. Amerikanın meşhur mi- marlarından Stephen F. Voorhees serginin mimarlar komi- tesi reisliğine seçilmiştir.

(28)

R o c k f e l l e r apartmanı. Nevvycrk. Mimar W. K. H a r r i s o n ve J. A.

Fouilhoux. ( A r c h i t e c t u r a l Forum. 1. 1 9 3 7 )

B e l ç i k a

S a n ' a t k â r y e t i ş t i r m e k i ç i n d e v l e t i n

y a r d ı m ı :

Belçikada, küçük san'atlar sahasında, san'atkâr yetiş- tirmek için hükümet patronlara «prim» vermek suretile, yardım etmektedir. Patronlarla çıraklar arasındaki hukuki münasebetler resmi mukavelelere raptedilmekte ve ibu su- retle yekdiğerisrine karşı olan mecburiyetleri tsbit edilmek- tedir. Çıraklık için normal yaş 15-16 dır. Hükümet patron- lara, çırak başına senevi 120 frank vermektedir. İmtihan- larda muvaffakiyet gösteren çıraklar için de ayrıca munzam bir prim verilmektedir. Bu suretle patronların çıraklarını meslekî bilgilerle en iyi bir şekilde teçhiz etmek hususunda gayret ettikleri görülmektedir. Meslekî imtihanlarda tam bir muvaffakiyet gösteren çıraklar da ayrıca nakdî mükâ- fatlarla taltif edilmektedirler.

(Bulletin officiel F. N. Belge)

F r a n s a 1937 P a r i s S e r g i s i :

Bu sene açılacak olan Paris sergisinin tamamlanması için büyük bir faaliyet devam etmektedir. Yeniden yapılan

«Trocadero» sarayının dahili tezyinatile uğraşılmakta ve

•balkonları itmam edilmektedir. Ecnebi paviyonlarmın adedi günden güne çoğalmakta, ziyadar çeşme ve fıskiyelerin ter- tip ve tanzimine devam edilmektedir. Makine kısmı tama- men bitmiş addedilebilir. Serginni küşadmın gecikmemesi için geceleyin dahi çalışılmaktadır. İşçilerin yağmurlu ve bozuk havalarda çalışabilmelerini teminen siper ve yağmur- luk teşkilâtı yapılmıştır. Reji, gıda, ziya, matbuat saraylarile Cezair, Kameron paviyonlarmın inşaatı bitmiş, öğretim pa- viyonunun inşasına başlanmıştır. «Trocadero» nın içinde yapılan büyük akuaryumun tamamlanmasına gayret edil- mektedir. Modern san'atlar müzesinin dahili aksamı üzerin- de çalışılmakta, temsil ve eğlence mahalleri itmam edil- mektedri.

Sergi inşaatında çalışan amele miktarı 10.000 e baliğ olmaktadır. Cumartssi, pazar günlerile geceleri dahi çalı- şılmaktadır.

1937 sergisi için bir milyar Fransız frangı sarfedilecek- tir. İnşaatta kullanılan taş miktarı 250.000 m3, elektrik kab- losu tulü 152 kilometredir.

Serginin muhiti sekiz kilometre uzunluğunda olup 33 kapısı vardır. Paviyonlarmın adedi 250 ye baliğ olan Paris sergisine 50 memleket iştirak etmiştir.

M u h t e l i f k o n g r e l e r :

Bu sene, bütün arsıulusal kongrelerin toplantı mahalli olarak Paris şehri intihap edilmiştir. Bunlar meyanında:

«Binalarda şofaj ve Vantilasyon» kongresi; 3-5 haziran 1937 de; «Uluslararası şehircilik ve ikametgâhlar» kongresi 5-13 temmuz 1937 de toplanacaktır.

İ n g i l t e r e

Y a p ı f e d e r a s y o n u n u n e n t e r e s a n b i r t e ş e b b ü s ü :

İngiltere yapı federasyonu, iki senedenberi, yeni binala- rın mütehassıslar tarafından kontrolü işini etüd etmektedir.

Binaların gerek malzeme, gerekse işçilik bakımından mü- kemmeliyetini temin için kontrol edilmesi ve devletçe mal sahiplerine teminat makamında bir tasdikname verilmesi pek yerinde bir teşebbüs addedilmektedir. Bu kontrolün temini için resmi daireler mümessillerile mimarlar cemiyeti eks- perlerinin teşriki mesaisi elzem olduğu görülmüş ve 'bir ko- misyon teşkil edilerek yeni yapılaoak her cins bina için mal- zeme cinsi ve işçilik derecesi hakkında nümune teşkil ede- cek tip binalar vücude getirilmiştir. Nümune binalara göre inşası mecburî olan yeni inşaatın malzeme ve işçiliği müte- hassısları tarafından muayene edildikten sonra, devlet ta- rafından mal sahiplerine teminat verilecektir. Bu usul ciddi bir şekilde çalışan müteahhitlerin lehine bir harekettir. Bu suretle, kötü malzeme ve işçilik ile kendilerine rekabet eden müteahhitlerin işine nihayet verilmiş olaoaktır.

Binaları kontrol komisyonunda şu mümessiller de bu- lunacaktır :.

Umumi Sıhhat Nezaretinden (iki müşahit), Britanyalı mimarlar enstitüsünden, eksperler enstitüsünden, bina in-

Referanslar

Benzer Belgeler

Tarihin Peşinde - Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi - / The Pursuit Of History - International Periodical For History And Social Research -, uluslararası hakemli

Süleyman Paşa Mescidi (Bağdad/Emniyet Genel Müdürlüğü Yanı).

3 üncü Ahmed zamanında, Üsküdarda yeni Valde, Ah- med İye camileri gibi kıymetli eserler vücude getiren bilhassa Şehzade başındaki Sadrıazam Nevşehirli İbrahim Paşa

diye şubesinde 1989 eve mukabil yainız on altı, Eminönü belediye şubesi sınırları içinde 861 eve mukabil yalnız 8G, Kadıköy belediye şubesi sınırları içinde 592 eve

Her bakımdan kıymeti çok yüksek olan Ege bölgesinde Arsıulusal İzmir Panayırı ekonomik kazançlarla bugün Avrupalıların endüstri ola- rak kabul ettikleri turizm için de

[r]

Kazakistan ekonomisinin işleyişi yüksek rekabet karşısında bazı sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu nedenle, günümüzde, bölgesel kalkınmanın yönetilmesi ve

Sanayi alanında yatırım yapılabilecek sektörler otomotiv ve yan sanayi, makine imalatı, metal işleme, tarımsal ve hay- vansal sanayi, ağaç işleme ve