• Sonuç bulunamadı

Demokrat Parti̇ iktidarında sosyali̇st Sol’un icrası: Vatan Partisi deneyimi (1954-1957)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Demokrat Parti̇ iktidarında sosyali̇st Sol’un icrası: Vatan Partisi deneyimi (1954-1957)"

Copied!
218
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İCRASI: VATAN PARTİSİ DENEYİMİ (1954-1957)

Serhat ÖZBEY

Mayıs 2020 DENİZLİ

(2)

VATAN PARTİSİ DENEYİMİ (1954-1957)

Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sosyoloji Anabilim Dalı

Genel Sosyoloji ve Metodoloji Programı

Serhat ÖZBEY

Danışman

Dr. Öğr. Üyesi Mustafa GÜLTEKİN

Mayıs 2020 DENİZLİ

(3)
(4)

TEŞEKKÜR

Çalışmamızın oluşumunda her daim desteğini, katkısını ve vaktini esirgemeyen danışmanım ve değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi Mustafa GÜLTEKİN’e şükranlarımı sunarım. Hikmet Kıvılcımlı’ya ilişkin dökümanları şahsımla cömertçe paylaşan değerli hocam Prof. Dr. Güney ÇEĞİN’e en içten teşekkürlerimi sunmak isterim. Yine Hikmet Kıvılcımlı’ya dair tüm nüansları şahsımla paylaşmaktan çekinmeyen Ahmet KALE’ye müteşekkirim. Her daim eksikliğini hissettirmeyen yol arkadaşım Esra Lütfiye DURAK’ın emekleri bir teşekkürün ötesindedir. Metnin inşasında kaynaklarından yararlandığım Erzurum Sanat ve Meslek Eğitim Kursları (ESMEK) Hilalkent şubesi yöneticilerine ve kütüphane görevlisi İrfan ÇAKMAK’a teşekkürler. Bambaşka bakış açılarına zemin aralayan ağabeyim Tayyar ÖZBEY’i anmadan geçmek olmazdı. Besleyici sohbetleriyle apayrı perspektifler sunan tüm dostlarım var olsunlar. Bugüne değin büyük bir teşvikle desteklerini sunan anne ve babama sonsuz teşekkürler.

(5)

ÖZET

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARINDA SOSYALİST SOL’UN İCRASI: VATAN PARTİSİ DENEYİMİ (1954-1957)

ÖZBEY, Serhat

Yüksek Lisans Tezi, Sosyoloji ABD

Tez Yöneticisi: Dr. Öğr. Üyesi Mustafa GÜLTEKİN Mayıs 2020, VII+208

Bu çalışma doküman analizi çerçevesinde yorumlayıcı bir perspektif ve sosyotarihsel bir çizgide Erken Cumhuriyet devrinden itibaren illegal koşullarda etkinlik gösteren sosyalist sol muhalefetin Demokrat Parti (DP) iktidarında yürüttüğü faaliyetler dizisini temel almaktadır. Bir başka deyişle illegal Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) 1951 tevkifatı sonrası silikleşen konumu karşısında sosyalist sol’un bir aktörü olarak legal alanda vücut bulmuş Vatan Partisi (VP) deneyimini irdelemektir. VP, birçok bakımdan dönüşümün yaşandığı ellilerin yapısal şartları ve Genel Başkanı Hikmet Kıvılcımlı’nın Yol Etütlerinde dile getirdiği ‘‘legal alanı kullanma’’ ilkesi ve Tarih Tezi çerçevesinde şekillenmiştir. Yayın organı Vatandaş gazetesiyle etki alanını genişletmeyi arzulayan VP, dönemin sol karşıtı ağır havasından kaynaklı belirli bir etki alanında kalmıştır. 1957 Erken genel seçimlerine katılan VP, seçim çalışmaları kapsamında İstanbul ve İzmir’de faaliyetler yürütmüştür. Hikmet Kıvılcımlı’nın İstanbul Eyüp’te sosyalist propagandayı ‘‘İslami bir dille’’ yaptığı konuşması sonrası gerçekleşen tutuklamalarla etkinlik alanını kaybetmiştir. VP Davası iki yıl süren yargılamalar neticesinde beraatla sonuçlansa da VP, altmışlı yıllarda yerini TKP geleneğine görece mesafeli sol örgütlenmelere bırakmıştır.

Anahtar Kelimeler: DP iktidarı, 1951 Tevkifatı, Vatan Partisi deneyimi, Vatandaş gazetesi, Legal alanı kullanma, Tarih Tezi, Hikmet Kıvılcımlı.

(6)

ABSTRACT

PERFORMANCE OF THE SOCIALIST LEFT UNDER THE RULE OF THE DEMOCRAT PARTY: THE VATAN PARTY EXPERIENCE (1954-1957)

ÖZBEY, Serhat Master Thesis Department of Sociology

Thesis Advisor: Assistant Professor Mustafa GÜLTEKİN May 2020, VII+208

This study is based on the series of activities conducted under the rule of the Democrat Party (DP) by the socialist left opposition, which operetad under illegal conditions since the period of the Early Repuclic, and has an interpretive perspective and a socio-historical line in the context of document analysis. In other words, the study examines the Vatan Party (VP) experience realized in the legal area as an actor of the socialist left against the obscured position of the Communist Party of Turkey (TKP) following the 1951 arrest. VP was spahed in the context of the structural conditions of the fifties when transformations took place in many respect and in the context of the principle of ‘‘using the legal area’’and the Historical Thesis that Chairman Hikmet Kıvılcımlı expressed in his Road critiques. Aiming to broaden its area of influence with its publication Vatandaş (The Citizen), VP remained in the certain area of influence due to the mostly anti-left atmosphere of the time. Participating in the 1957 early general elections, VP operated in İstanbul ve İzmir as part of its election campaign. The party lost its area of influence following the arrests after speech Hikmet Kıvılcımlı gave in İstnabul Eyüp in which he made socialist propaganda in ‘‘an İslamıc language’’. Although the VP Trial resulted in acquittal following two years of trials, VP left its place in the sixties to the leftist organizations that were relatively distanced to the TKP tradition.

Keywords: DP rule, 1951 arrests, The Vatan Party experience, Vatandaş (the Citizen)newspaper, Using the legal area, Hictorical Thesis, Hikmet Kıvılcımlı.

(7)

İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR………...I ÖZET ... II ABSTRACT ... III İÇİNDEKİLER...IV-V KISALTMALAR DİZİNİ………VI-VII GİRİŞ………1

Yöntem ve Araştırma Tekniği...4

BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI 1.1 DEMOKRAT PARTİ’NİN KURULUŞU VE MUHALEFET YILLARI ... 8

1.2 DP İKTİDARI VE İÇ POLİTİKADAKİ GELİŞMELER ... 31

1.2.1 1950 Seçimleri ... 31

1.2.2 Arapça Ezan Yasağının Kaldırılması ... 39

1.2.3 Kore’ye Asker Gönderilmesi ... 43

1.2.4 Millet Partisi’nin Kapatılması ... 47

1.2.5 1954 Seçimleri ... 50

1.2.6 1957 Seçimleri ... 74

1.3 DP İKTİDARI VE DIŞ POLİTİKADAKİ GELİŞMELER ... 84

1.3.1 Kuzey Atlantik Paktı ... 84

1.3.2 Balkan Paktı………89 1.3.3 Bağdat Paktı ... 90 1.3.4 Kıbrıs Meselesi ... 92 İKİNCİ BÖLÜM DP İKTİDARI VE SOL 2.1 1951 Tevkifatı ... 94

(8)

2.2 Antikomünizm ... 106

2.3 HİKMET KIVILCIMLI VE VATAN PARTİSİ ... 115

2.3.1 Hikmet Kıvılcımlı ... 115

2.3.2 Vatan Partisi Deneyimi ... 122

2.3.2.1 Gerekçe ... 122 2.3.2.2 Kuruluş ve Faaliyetleri ... 129 2.3.2.3 Ana Tüzük ... 136 2.3.2.4 Programı ... 141 2.3.2.5 Vatandaş Gazetesi ... 152 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM VATAN PARTİSİ VE ANAYASA TEKLİFİ 3.1 Anayasa Teklifi ... 155

3.2 Vatan Partisi’nin Bütçe Eleştirisi ... 161

3.3 ERKEN GENEL SEÇİMLER ... 165

3.3.1 Vatan Partisi Seçim Beyannamesi ... 165

3.3.2 Vatan Partisi ve 1957 seçimleri ... 168

3.3.3 Eyüp Sultan Konuşması ... 173

3.3.4 Vatan Partisi Davası ... 181

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME………187

KAYNAKÇA ... 196

EKLER ... 203

(9)

KISALTMALAR DİZİNİ ABD Amerika Birleşik Devletleri ACF Ahali Cumhuriyet Fırkası Bkz Bakınız

BM Birleşmiş Milletler BMM Büyük Millet Meclisi CENTO Merkezi İş birliği Teşkilatı CHP Cumhuriyet Halk Partisi

CKMP Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi CMP Cumhuriyetçi Millet Partisi Çev Çeviren

ÇP Çalışma Partisi DB Dünya Bankası Der Derleyen

DİP Demokrat İşçi Partisi DP Demokrat Parti

DTCF Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Ed Editör

HKP Halkın Kurtuluş Partisi HP Halk Partisi

HP Hürriyet Partisi

IMF Uluslararası Para Fonu İP İşçi Partisi

İPSD İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği KP Köylü Partisi

(10)

LCIÇP Lâyık Cumhuriyetçi İşçi ve Çiftçi Partisi MBK Milli Birlik Komitesi

MHP Milliyetçi Hareket Partisi MKP Milli Kalkınma Partisi MP Millet Partisi

NATO Kuzey Atlantik Paktı

SBKP Sovyetler Birliği Komünist Partisi SCF Serbest Cumhuriyet Fırkası SKP Suriye Komünist Partisi SP Sosyalist Partisi

TBC Türk Barışseverler Cemiyeti TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TAÇP Türk Amele ve Çiftçi Partisi THİF Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası TİÇSF Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası TİP Türkiye İşçi Partisi

TKP Türkiye Komünist Partisi

TPCF Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

TSEKP Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi TSP Türkiye Sosyalist Partisi

Türk-İş Türkiye İşçi Sendikaları Federasyonu USTE Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü VC Vatan Cephesi

Vd Ve diğerleri

(11)

GİRİŞ

Cumhuriyet’in kuruluşu sonrasındaki ilk muhalefet deneyimi görece özerkliğe sahip Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ydı. (TPCF) TPCF, Kazım Karabekir liderliğinde Mustafa Kemal’in artan otoritesine karşı vücut buldu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) otoriter eğilimlerine ve merkeziyetçiliğine mukabil Erik Jan

Zürcher’in dikkat çektiği şekliyle1 TPCF âdem-i merkeziyetçiliği, güçler ayrımını ve

devrimci değişimden çok evrimci değişimi savunuyordu. İktisadi alanda da dış borçlanmayı esas alan bir liberal politika öneriyordu. Dini politikalarda da katı laik formların dışında ılımlı bir çizgide karar kılıyordu. CHP’ye kıyasla da yerel eşrafa

dayanmaktaydı.2

CHP’de muhalefet deneyimini geçersiz kılma amacıyla ilkin Fethi Okyar’ı Başbakanlığa getirmekle uzlaşma sağlamak ve kitlesel kopuşları önlemek gayesindeydi. Ancak rejimin yukarıdan inşa süreci halkta muhalefet odaklarını barındırıyordu. Kemalist elitlerin homojen ulus devlet ekseninde ancien regime göstergeleri olarak Osmanlı’dan devreden dinsel simgeleri (Hilafetin kaldırılması) ilga etmesi belirginleşen

tepkilere yol açtı. Mesut Yeğen’in ifade ettiği üzere3 bir kurum olarak halifeliğin

Osmanlı siyasal merkezi ile çevredeki Müslüman unsurlar arasındaki gevşek ilişkiyi ve çevre unsurların bu sayedeki görece özerk hareket alanını kısıtladı. Katı uygulamalar

tepkileri açığa çıkardı.4 1925’te patlak veren olaylar kısa sürede etkisini gösterdi.

Bütçenin 1/3’üne mal olan Şeyh Said isyanı, Fethi Okyar’ın da istifasına neden oldu. İsmet İnönü’nün Başbakanlığa gelişi sonrası Takrir-i Sükûn Kanunu’yla tüm muhalefet unsurları etkisiz kılındı. Muhalif yayınlar kanun çerçevesinde kapatıldı. TPCF’de kısa süre sonra ‘‘irtica’’yla ilişkilendirilerek kapatıldı. Aynı zamanda sol muhalefet de legal alanın dışına çıkarıldı. Üstelik sınıf karşıtı kaynaşmış, ayrıcalıksız, organik bir bütün olarak varsayılan halkçılık anlayışı sol’un gölgede kalmasına neden olan bir başka etkendi.

1 Zürcher, TPCF’nin ortaya çıkışında ülkenin birçok yerindeki siyasal muhalefeti ve elitler arasındaki

kişisel rekabeti önemli etkenler olarak görür (Zürcher, 2016: 250-251).

2 Detaylı analizler için bkz. Erik Jan Zürcher, Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Siyasal Muhalefet

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924-1925), İletişim Yayınları, İstanbul, 2019.

3 Konuya dair tartışmalar için bkz. Mesut Yeğen, Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yayınları,

İstanbul, 2009.

4 Mete Tunçay, Şeyh Sait ayaklanmasını ‘‘dini kisve altındaki bir Kürt milliyetçi ayaklanması’’ olarak

(12)

Esasen Sovyet Rusya’yla sürdürülen politikalar içeride sol akımlara karşı ılımlı bir seyre imkân tanıma durumundaydı. Zira 1917’de Bolşevik İhtilali’yle Türkiye Cumhuriyeti’ne olan bakışında bir dönüşüm yaşatan Bolşevik Rusya, Bağımsızlık Savaşı’nın kazanılmasında maddi ve manevi desteğiyle zihinlerde etki bırakmıştı. Ancak elitlerin antiemperyalist bir izleği takip etmesine karşın antikapitalist olmayışı devlet eliyle burjuvazinin inşası için sol muhalefetin meşru sınırlardan çıkarılmasını

zorunlu kıldı. 5Kanun kapsamında illegal düzeyde faaliyetlerini gerçekleştiren Türkiye

Komünist Partisi’ne (TKP) yönelen tutuklamalar, sonrası dönemlerdeki tevkifatların başlangıcı oldu. Sendikal faaliyetlere fiilen son verilmesinin ardından 1927 ve 1929

Tevkifatları sol muhalefetin illegal şartlardaki mücadelesini hepten silik kıldı.6 Diğer

taraftan 1926’daki Atatürk’e suikast girişimi sonrası TPCF önderlerini de kapsayan soruşturmalarla var olan muhalefet unsurları etkisini yitirdi. Kemalist elitler 1930’lara

dek kültürel alandaki adımlarıyla altyapısal iktidarın7 güçlendirilmesine yönelik ataklar

gerçekleştirdi. Rejimin kurumsallaşması çerçevesinde ‘‘Batılılaşma’’ çizgisine uygun olarak modernizasyon eğilimlerini devreye soktu.

Erken Cumhuriyet dönemindeki ikinci çok partili yaşama geçiş deneyimi

1930’daki Serbest Cumhuriyet Fırkası’ydı. (SCF) 8İsminden de anlaşılacağı üzere SCF,

1929 Dünya iktisadi bunalımı sonrasında hem siyasal hem de iktisadi alanı liberalleştirme hamlesiydi. Aynı zamanda siyasal bir organizasyon vasıtasıyla rejime

yönelen eleştirileri bertaraf etme girişimiydi.9 SCF yapay bir girişim olarak

tanımlanabilir. Çünkü CHP’ye alternatif olmaktan öte karşısında konumlandığı partinin halka karşı sorumsuz, eleştirisiz olmadığının ispatı üzerinden konumlanmıştı. Yönetici

5 TKP’ye yönelen baskıcı eğilimlere mukabil TKP’nin Kemalizm’e net bir tavır alamamasında Kemalist

iktidarın antiemperyalist çizgideki bir kurtuluş hareketi sonrasında kurulmuş olması ve Sovyet Rusya’yla politik açıdan ilişki içinde olmasının etki ettiği söylenebilir.

6 Taha Akyol’un yaptığı bir saptamaya göre, 1919’dan Mart 1922’ye dek Mustafa Kemal en az 150 kez

‘‘sol yananlamlı’’kelime (proletarya, işçiler, burjuvazi, emperyalizm, kapitalizm) kullanırken, bu terimler 1922 ile Kasım 1929 arasındaki nutuklarında sadece dokuz kez tekrarlanır’’ (Bozarslan, 2015: 278).

7 Güney Çeğin, devlet inşa süreçlerini çözümlemek isteyen bir sosyal bilimcinin devletin ikili anlamına

odaklanmak zorunda olduğunu ifade eder. Michael Mann’den referansla bunlar müstebit(baskıcı) ve altyapısal iktidar biçiminde açığa çıkar: İlki toplum üzerinde iktidar (müstebit iktidar) sivil toplum gruplarıyla rutin, kurumsallaşmış bir müzakere içinde olmadan yetkilendirilmiş elitlerin yerine getirdiği eylemler dizisiyle ilgilidir. İkincisi aksine toplum aracılığıyla iktidar (altyapısal iktidar) devletin sivil topluma gerçek anlamda nüfuz etme ve yetki alanı içinde siyasi kararları lojistik olarak uygulama yetisi anlamında altyapısal iktidar olarak adlandırabilir (Çeğin, 2014: 34).

8 SCF’ye ilişkin detaylı analizler için bkz. Cem Emrence, 99 Günlük Muhalefet Serbest Cumhuriyet

Fırkası, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006.

9 Tunçay, SCF deneyiminin ortaya çıkışında dolaylı ve doğrudan etkiler görür. Dolaylı anlamda Batı

bloğuna yakınlaşmak isteği, Duyun-u Umumiye borçları ve 1929 iktisadi krizi yer alır. Doğrudan anlamdaysa, ekonomik sıkıntı(yoksulluk), genel bir hoşnutsuzluk ve Doğu’da sürüp giden Kürt ayaklanmalarını görür (Tunçay, 1981: 245-246-247).

(13)

zümre arasındaki iş birliği çerçevesinde inşa edilen SCF, kısa zamanda etkinlik alanını genişletti. Fethi Okyar’ın öncülüğündeki Ege gezisi başarılı geçse de partinin kapatılmasına neden olduğu da ileri sürülebilir. Kitlelerin Tek Parti rejimine yönelen hoşnutsuzluğu SCF’nin mitinglerinde ve Ekim ayındaki belediye seçimlerinde ortaya çıktı. Rejime muhalif toplumsal grupları da bünyesinde barındıran SCF, az bir süre sonra da rejim aleyhtarı kesimleri içerisinde barındırdığı gerekçesiyle kapatıldı. Aynı

dönemlerde Abdülkadir Kemali (Öğütçü)10 tarafından Ahali Cumhuriyet Fırkası da

kuruldu. (ACF) İlerici sayılamayacak prensiplere sahip olan ACF birkaç yerde de şube açtı. Katıldığı belediye seçimlerinde de bir varlık gösteremedi.1930’ların sonlarında da feshedildi. Bununla beraber bir başka parti kurma girişimi de Türk Amele ve Çifti Partisi’ydi. (TAÇP) Edirne’de Mimar Kazım Tahsin Bey tarafından kurulması öngörülen parti, komünist gayeleri paylaştığından kuruluşuna izin verilmedi. Bunun dışında sol eğilimli olduğu bilinen Arif Oruç’un öncülüğünde Lâyık Cumhuriyetçi İşçi ve Çiftçi Partisi’nin (LCİÇP) kuruluşuna da hükümet izin vermedi ve propaganda faaliyetlerini yürüten Yarın Gazetesi de kapatıldı. Taner Timur’un dikkat çektiği

şekliyle11 SCF dışındaki siyasi örgütlenmelerin belli bir etkinlik kazanamayışı, yönetici

zümre arasındaki mutabakatın dışında olmasındandı. Bu partilerin hükümet tarafından kapatılmasının belli başlı nedeni yönetici kadroyla hiçbir temasının bulunmamasındandı. Dahası sol eğilimli partilere ilişkin yasaklayıcı tedbirler kuruluş momentinde karşılık bulan sınıf ve sınıf mücadelelerinin karşıtlığındandı. Daha da ötesinde Cumhuriyet’in çoğulcu bir mantıkla bütünleşememesinde merkezileşme

eksenindeki monist stratejiler etkiliydi. 12 Ancak belirtilmesi gereken bir başka husus da

dönemsel konjonktürdü. Zira 1930’lu yıllarda dünya ölçeğinde demokrasi rüzgârlarının estiği de söylenemezdi. Bunun yanı sıra 1930’lar devlet aygıtı ve CHP arasındaki bütünleşmenin had safhaya ulaştığı yıllar oldu. SCF tecrübesinin sonlanmasıyla devletçi kanadın pekişen etkisiyle devletçilik ve inkılâpçılık ilkeleri 1931’de CHP tüzüğünde

10 Orhan Kemal’in babasıdır.

11 Timur, İkinci Dünya Savaşı sonrası çok partili yaşama geçişte Milli Kalkınma Partisi’nin (MKP)

kurulan ilk parti olmasına karşın belirli bir faallik gösteremeyişini yönetici kadro arasındaki mutabakatın dışında oluşunda görür. DP’nin kısa süre zarfında müsait bir gelişme ortamı buluşunu da yönetici zümrenin onayı ve desteğinde bulur (Timur, 1991: 27).

12 ‘‘Bir başka tanımlama düzenine geçilerek Kemalizm, toplumu uygarlık ve ilerlemenin evrensel modeli

olarak görülen Batı modeline göre dönüştürme çabası ve toplumsal yapıların –zihniyetlerin- bu dönüşümünü iktisadi gelişmenin zorunlu, bazen de yeterli önkoşulu olarak görme şeklinde tanımlanabilir. Araçlar ve amaçlar göz önüne alınırsa bu dönüşümün yetkeci- hatta otokrat- yanlarıyla seçkinciydi ve görünüşte toplumsal kökleri ararken aslında toplumsal kültürün büyük bölümüne karşı çıkıyordu’’ (Yerasimos, 1992: 110).

(14)

‘‘altı ok’’ içerisinde kabul edildi. 1936’da alınan kararla da tümden devlet/parti

özdeşimi gerçekleşti.13 Bu suretle parti-hükümet-devlet bütünleşmesi sağlandı.14

Yöntem ve Araştırma Tekniği

Girizgâhı çizilmiş çalışmamız, Tek Parti devrinden Demokrat Parti(DP) iktidarına giden süreçte sosyotarihsel bir izlekte Kemalist elitlere yönelen muhalefet unsurlarından biri olan sosyalist sol hareketin üçüncü çok partili yaşama geçiş deneyimi sonrasındaki etkinlik alanını konu edinmektedir. Erken Cumhuriyet döneminden itibaren illegal şartlarda faaliyetlerini yürüten TKP’nin ve TKP’ye mesafeli görece özerk sosyalist örgütlenmelerin altmışlı yıllara dek genel çerçevesini çizmeyi hedeflemektedir. Ama ondanda öte DP iktidarında 1951 tevkifatı sonrası Hikmet Kıvılcımlı tarafından legal alanda kurulan Vatan Partisi deneyimi (VP) üzerine odaklanmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle çalışma, dönemsel koşullar ele alınarak ve VP’nin kurucusu olarak Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünsel süreci de dikkate alınarak VP’yi irdelemektedir. Çalışma, siyasal parti monografisi niteliği de taşımaktadır.

Doküman analizi çerçevesinde yorumlayıcı bir perspektifle inşa edilecek olan çalışmamızın hipotezleri şu şekildedir: ‘‘Çok partili yaşama geçiş sonrası oluşan görece liberal ortamda sosyalist sol muhalefette görünürlük kazanmıştır.’’;‘‘DP iktidarında görece iktisadi liberalleşmeye karşın siyasal liberalleşme (çoğulculaşma) yetersiz kalmıştır.’’; ‘‘DP iktidarında sosyalist sol muhalefetin etkinlik alanı kısıtlanmıştır.’’; ‘‘Vatan Partisi deneyimi DP iktidarında sosyalist sol muhalefetin silikleşen görünürlüğü sonrası ortaya çıkmıştır.’’; ‘‘Vatan Partisi deneyimi, 1950’lerin yapısal şartları ve Genel Başkanı Hikmet Kıvılcımlı’nın fikri esasları üzerine inşa edilmiştir.’’

13 18 Haziran 1936 tarihli beyannamede bütünleşme konusuna şu şekilde açıklık getiriliyordu:

‘‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin memleketin siyasi ve içtimai hayatında güttüğü yüksek maksatların tahakkumunu kolaylaştırmak ve Partinin inkişafını arttırmak ve hızlandırmak için bundan sonra parti faaliyeti ve hükümet idaresi arasında daha sıkı bir yakınlık ve daha ameli bir beraberlik temin edilmesine Genel Başkanlık Kurulu’nca karar verilmiştir. Bu maksatla; (1) Dâhiliye Vekili Genel Yönetim Kurulu üyeliğine alınmış ve kendisine partinin Genel Sekreterlik vazifesi verilmiştir. (2) Bütün vilayetlerde, vilayet parti başkanlığına vilayetin Valisi memur kılınmıştır. (3) Umumi müfettişler, mıntıkaları dâhilinde bütün devlet işlerinin olduğu gibi, Parti faaliyet ve teşkilatının da yüksek murakıp ve müfettişidirler. (4) Vilayetlerde İl Yönetim Kurulunca intihap edilmiş bulunan başkanlar, üye durumunu almış ve mansup veya mahallince müntehap mebus başkanların başkanlık vazifeleri hitam bulmuştur. (5) Bu beyannamenin icaplarını parti Genel Sekreteri olmuş bulunan Dâhiliye Vekili takip ve tanzim edecektir. (6) Yukarıdaki maddeler bütün parti teşkilatına, vilayetlere ve umumi müfettişlere tebliğ olunmuştur’’ (Koçak, 2003: 118).

14 Ama alınan kararların uzun vadede CHP’yi kitleleri mobilize edilecek modern bir siyasal örgüt

(15)

Üç bölümden müteşekkil çalışmamızın ilk bölümü çok partili yaşama geçişin genel seyrini, sosyalist sol muhalefetin ortaya çıkışını, etkinlik alanını ve DP iktidarına giden sosyotarihsel süreci ele almaktadır. Ardından 1950 seçimleri sonrasındaki DP iktidarının iç uygulamalarını; Tek Parti dönemindeki katı laik pratiklerin gevşetilmesine delil ve sembolik değerine atfen Arapça Ezan yasağının kaldırılmasını, Batı bloğuyla yakınlaşma stratejisi bağlamında Kore’ye asker gönderilmesini, siyasal baskının yansıması olarak Millet Partisi’nin kapatılmasını, 1954 genel seçimlerini ve 1957 Erken

genel seçimlerini konu edinmektedir.15Dış gelişmeler anlamında Batı bloğuyla siyasi,

iktisadi ve askeri bütünleşmenin karşılığı olarak Kuzey Atlantik Paktını, DP iktidarının Balkanlardaki politikalarının seyri için Balkan Paktını, Ortadoğu’daki gelişmeleri irdelemek bakımından Bağdat Paktını ve bugüne değin çözümlenememiş olan Kıbrıs meselesi üzerine yoğunlaşmaktadır.

Çalışmamızın ikinci bölümü, DP ve sol muhalefet ilişkilerini Tek Parti devrinden DP iktidarındaki uygulamalara değin irdelemektedir. O güne dek faaliyetlerini illegal şartlarda yürüten TKP’ye ve 1951 tutuklamalarına sözü getirerek ellilerin yapısal şartlarına dikkat çekmektedir. Zira antikomünist histerinin anlaşılır kılınması adına Tek Parti devrinden DP iktidarına süre giden çizgide siyasal atmosferin incelenmesi sol muhalefetin ellilerde konumlandığı çerçeveyi takip etmek adına önemli olduğu söylenebilir. Ayrıca antikomünist retoriğin hâkim havasını da hesaba katarak VP’nin kuruluş şartlarını dile getirmektedir. Beri yandan Hikmet Kıvılcımlı tarafından

inşa edilmiş VP’yi ayrıntılı şekilde incelemektedir.16

Çalışmamızın üçüncü bölümü, Hikmet Kıvılcımlı tarafından yazılmış Anayasa Teklifini, VP’nin bütçe eleştirisini, 1957 Erken genel seçimlerini, VP’nin seçimlerdeki performansını ve DP iktidarının ellilerin ikinci yarısında belirginleşen baskıcı pratikleri bağlamında VP’nin siyasal faaliyetlerini temel almaktadır. Ek olarak VP’nin kurumsal varlığının sona erişi de çalışmanın temel problematikleri arasında yer almaktadır.

15 1954-1957 arasındaki siyasal gelişmelere geniş yer verilmesinin başlıca nedeni, VP deneyiminin de

aynı dönem aralığında faaliyet göstermesidir. Ek olarak DP iktidarına eleştirileri CHP üzerinden yöneltmemizin temel sebebi DP’nin karşısında görece etkili muhalefet olarak konumlanmasından kaynaklıdır. Çok partili yaşama geçişin sol’a kapalı oluşu da bir başka etken olarak gösterilebilir. Dolayısıyla CHP’nin sol bir parti olduğu şeklindeki tözcü bir varsayım üzerinden hareket edilmemiştir.

(16)

Nitel araştırma tasarımı çerçevesinde inşa edilen çalışmamız, Neuman’ın da

dikkat çektiği üzere17 birtakım belirsiz ve net olmayan araştırma sorularıyla

başlamaktadır. Araştırmacılar çoğunlukla belirli bir soruya odaklanmakla, verileri toplarken gerçekleşen çalışma tasarımının ayrıntılarına karar verme sürecini birleştirmektedir. Nitel araştırma tarzı esnek bir şekilde işlediğinden çalışma boyunca konunun odak noktası yavaş yavaş belirginleşmektedir. Ve yine nitel araştırmacılar erken veri toplama tekniğinden istifade ederek araştırma sorusunu ve odağını keskinleştirmeyi arzulamaktadır. Zira verilerin içine gömülünceye dek en önemli soruları sormak zordur. Dolayısıyla nitel araştırma tasarımı, tahmin edilemeyen verilere

açık bir süreçtir.18Çalışmamızda bu kapsamda şu sorular ekseninde araştırma nesnesini

irdelenmektedir:

(1) Çok Partili yaşama geçişin üçüncü deneyimi olan DP’nin kuruluş ve muhalefet yıllarının genel seyri, sosyalist sol muhalefetin faallik düzeyi ve siyaset icra edebilirliği hangi noktadadır?

(2) DP iktidarının sosyalist sol muhalefete bakışı Tek Parti dönemine kıyasla nasıldır? 1951 Tevkifatı sosyalist sol kesimde ne tür etkiler bırakmıştır?

(3) VP ne tür koşullarda bina edilmiştir? Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünsel sürecinin VP deneyimi üzerindeki etkileri nelerdir?

(4) İllegal olarak konumlandırılan sol/sosyalist oluşumlara, partilere göre Kemalist yönetici kadronun (ya da müesses nizamın) çizdiği legallik-illegallik dikotomisi çerçevesinde VP, kendini var kılmak için nasıl bir strateji yürütmüştür?

(5) VP siyaset sosyolojisinin kavramlarıyla incelendiğinde hangi tür partiler arasında yer almaktadır?

(6) VP dönemsel şartlar ele alındığında sosyalist sol muhalefet için ne gibi anlamlar barındırmaktadır?

17 Detaylı analizler için bkz. W. Lawrence Neuman, Toplumsal Araştırma Yöntemleri /Nicel ve Nitel

Yaklaşımlar Cilt1, (çev: Sedef Özge), Yayınodası Yayıncılık, Ankara, 2016.

18 Nitel araştırma tasarımı şu nitelikleri barındırır: ‘‘ (1) Araştırmacı verilere gömüldükten sonra anlamı

yakalar ve keşfeder, (2) Kavramlar, temalar, motifler, genellemeler ve taksonomiler biçimindedir, (3)Ölçütler özel olarak oluşturulur ve çoğunlukla tek bir ortama veya araştırmacıya özgüdür, (4) Veriler, belgeler, gözlemler ve yazıya dökülmüş konuşmalardan kelimeler ve imgeler biçimindedir, (5) Kuram, nedensel olabileceği gibi olamayabilir de ve genellikle tümevarımcıdır, (6) Araştırma prosedürleri özeldir ve yinelemeye pek rastlanmaz, (7) Analiz, kanıtlardan temalar veya genellemeler çıkararak ve verileri, tutarlı, anlaşılır bir resim oluşturacak şekilde düzenleyerek ilerler’’ (Neuman, 2016: 233).

(17)

(7) Sol akım içerisindeki ayrıksı duruşuyla Eyüp Sultan Konuşması dönemsel perspektifle nasıl okunmalıdır?

Çalışmamız, Erken Cumhuriyet devrinden altmışlara dek uzanan hatta Kemalist elitlere yönelen muhalefet odaklarından biri olarak sosyalist sol muhalefetin siyasal alandaki faaliyetlerini incelemektedir. DP iktidarına giden yolda dönemsel şartlara da yoğunlaşarak faaliyetlerini uzun müddet illegal şartlarda yürüten TKP’yi ve 1951 tevkifatını irdelemekte ve etkisini yitiren sosyalist sol muhalefetin legal alandaki bir aktörü olarak Hikmet Kıvılcımlı’nın ‘’legal alanı kullanma’’ prensibi ve Tarih tezi çerçevesinde vücut bulmuş olan Vatan Partisi deneyimine odaklanmaktadır.

Bu minvalde çalışmamız, dönemsel konjonktür ele alınarak yazıyla olan güçlü bağıntısıyla dikkati çeken Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünsel süreci ve ellilerin yapısal şartları neticesinde legal alanda vücut bulmuş VP deneyimine odaklanmakla tarihsel sosyoloji araştırmalarına bir katkı sağlamak amacındadır.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI

1.1 DEMOKRAT PARTİ’NİN KURULUŞU VE MUHALEFET YILLARI

Mustafa Kemal’in ölümünden kısa süre önce 1937’de İsmet İnönü’yü görevden alması hantal bürokratik işleyişe bir dinamizm kazandırma atağıydı. 1932’de iktisat vekilliğine getirilmesi sonrası 1937’de Başbakanlığa getirilen Celal Bayar, iktisadi alandaki görece liberal düşünceleri dışarıda tutulursa rejimin söylemsel şemasını paylaşmaktaydı. Mustafa Kemal’in ölümü sonrasında İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle görevini bir süre devam ettirecekse de iktisadi anlamdaki ayrışım istifasıyla sonlanacaktı. Ancak ondan önce İnönü’nün Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinde Bernard Lewis şu üç faktörü görür:

(1) İnönü’nün uzun yıllar sürdürdüğü Başbakanlık deneyimi, bürokrasi nezdindeki muteber şahsiyeti ve rejimin teminatı kabilinden görülmesi,

(2) Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına yanaşmaması (aslında buna imkânı da yoktu, zira Cumhurbaşkanlığı milletvekili olma şartına bağlıydı ve TBMM içerisinden seçilmekteydi.)

(3) Celal Bayar’ın İnönü’ye muhalif gruplara mesafeli duruşu (Lewis, 2011: 393-394). İnönü, Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası attığı birtakım adımlarla uzlaşı siyaseti güttü. Öncelikle Atatürk devrinde siyasal arenadan tecrit edilmiş kimseleri milletvekilliğine getirdi. Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Fethi Okyar bunlardan bazılarıydı. Celal Bayar’ın boşalan makamına önce Refik Saydam’ı sonrasında Şükrü Saraçoğlu’nu getirecekti.1938’deki Olağanüstü kongreyle İnönü, ‘‘Milli Şef’’ sıfatını aldı. Değişmez Genel Başkan ilan edildi. Bu sıfatı almasında elbette bazı nedenler vardı:

(1) İlki dışta prestijleri hayli yüksek olan Tek Parti sistemleriydi. Almanya’da Hitler- Führer, İtalya’da Mussolini- Duçe ve İspanya’da Franco- Caudillo etkisiydi.

(19)

Geçiş dönemini sarsılmadan atlatan İnönü, 1939’daki Kurultay ile de CHP içerisinde denetimi arttırmak adına Müstakil grubun kurulmasına yeşil ışık yaktı. Müstakil grup hükümetin pratiklerini denetlemek ve eleştirmekle mükellefti. Ancak parti/devlet ikiliğinin iç içe geçişi eleştirilerin yönünün saptanmasında zorluklara gebeydi. Tepeden inmeci uygulamaların halk kesimleri nezdindeki tepkisini içermek ve bu eleştirileri azaltmak niyetiyle oluşturulmuş grup bütünüyle CHP ve Milli Şef İnönü’nün denetimi altındaydı. Dolayısıyla bu organ siyasal sistem içerisinde dar bir etkinlik alanında kalacağından hiçbir zaman faal olamayacaktı. Beri yandan kültürel alandaki faaliyetlerde görünürlük kazandı. Köy Enstitüleri, Halk evleri ve Halk odaları rejimin söylemsel şemasını yerele aktarmanın kurumlarıydı. Ötesinde Toprak Reformuna destek çıkacak bir kitleyi ve kadroyu oluşturma hamlesi olarak da düşünülebilir.

Diğer yandan patlak veren İkinci Dünya Savaşı karşısında İnönü, savaşın Akdeniz bölgesine yayılması endişesini hesaba katarak ortak savunma politikası ekseninde İngiltere ve Fransa’yla üçlü ittifak antlaşması imzaladı. Bilahare Sovyet Rusya’yla 1925’te imzalanan ve süreç içerisinde yenilenen Dostluk ve Saldırmazlık antlaşması bunu takip etti. Ancak Almanların Balkanlarda ilerleyişi tedirginlik yarattığından kısa süre sonra Almanlarla dostluk ve ticaret antlaşması imzalandı. 1941’den sonra Türkiye’nin dış politikadaki Almanya yanlısı bir yöne saptı. Türkiye yine de izlediği görece tarafsızlık politikasıyla bloklar arasında sıkışmak istemiyordu.

Üstelik meclisteki atmosferinde tarafsız bir meyanda olduğu söylenemezdi. 19Ancak

Almanların Stalingrad’daki yenilgisi sonrası Batı bloğuna olan mesafe daraldı. Pantürkçü sesler bastırıldı. Batı’yla temas kesin olarak sağlandı.

Bu noktada Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hatta daha Milli Mücadele döneminde Kemalist elitlerle olumlu ilişkiler yürüten Sovyet Rusya, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda izlediği ikircikli tavra binaen Mart 1945’te 1917 Bolşevik Devrimi sonrası Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Osmanlı’ya bıraktığı doğu sınırlarındaki toprakları ve boğazlar üzerinde denetimi talep ediyordu. Bu aynı zamanda izlenilen ikircikli tutumun bedeliydi. Türkiye ilkin taleplere karşı ılımlı seyreden mesajlar verdi. Ancak

19 Sözgelimi CHP Genel Sekreteri Recep Peker daha 1934’te Almanya’daki yeni iktidarı şu şekilde

övüyordu: ‘‘Ben devrimden önce Almanya’daydım, oradaki sefaleti kendi gözlerimle gördüm. Bu sefalet sadece maddi değil, ahlakiydi de. İnsanlar ahlaken ezilmişti […] Uzun süre önce Münih’te Hitler’i dinlemeye gitmiştim ve nutku beni heyecanlandırmıştı. Devrimin işleyişinin tatmin edici olduğu konusunda sizi temin ederim. Almanya’nın bu çabalarla birlikte doğru yolda olduğu kesindir’’ (Bozarslan, 2015: 286).

(20)

Batı bloğu’ndan bilhassa Amerika’dan aldığı destekle talepleri kesin bir dille reddetti. Batı’yla yakınlaşma ve Sovyet Rusya’ya mesafe almanın iç politikadaki karşılığı da ‘‘sol karşıtlığı’’ oldu. Erken Cumhuriyet devrinden süre gelen sınıf karşıtı izlek, sınıf örgütlenmelerinin yasak oluşu bilhassa 1935, 1936 ve 1938’de İtalyan faşizminden model alınarak düzenlenen yasama etkinlikleri sosyalist sol’un hareket alanını kısıtladı. Grevin suç telakki edilmesiyle sınıf temelli bir siyasal alanın önü kesilmiş oldu. Gerçi Dünya Savaşı’nın açtığı buhran da siyasal bir çoğulculaşmanın önüne engeldi. Ancak Sovyetlerle sürdürülecek gergin strateji 1960’lara dek sol muhalefetin görünürlüğünü kaybettirecekti.

Öbür taraftan bu süreçte iktisadi sorunlarda iyiden iyiye pekişti. Siyasi değişim taleplerine ek olarak iktisadi alandaki uygulamalarda eleştiri bahsiydi. Dünya Savaş’ından kaynaklı orduyu besleme ve donatma zarureti vergiler şeklinde halka dönüyordu. Ağırlaşan vergi yükü, enflasyon, karaborsa, şehirlerde memurların alım gücündeki düşüş, katı bürokratik idare yapısı, dinin kamusal yüzünün görünmez kılınışı

çerçevesinde militan/dışlayıcı laik pratikler20 halkta beliren muhalefeti görünür

kılıyordu. 1942 tarihli Varlık Vergisi uygulamaları da gayrimüslim kesimleri bu süreçte oldukça etkilemişti. Akabinde ordu modernleşmesine ilişkin taleplerde söz konusuydu. Feroz Ahmad’ın dile getirdiği şekliyle CHP, 1923’ten itibaren 20 yıl boyunca tepeden devrimci değişimler dayatmıştı. Bu değişimler ölü bir imparatorluğun canlı bir ulus devlete dönüştürmek açısından önemli görülmüştü; fakat bunlar halkın sıradan yaşamında hiçbir önemli iyileşmeye yol açmamış ve onları Kemalist rejimden kopma noktasına getirmişti. Yol açtığı maddi ve manevi sıkıntılarla giderek belirginleşen kopuş artık kırılma noktasına kadar gelmişti. Büyüyen ve artık ses veren muhalefet bunun bir tezahürüydü (Ahmad, 2015: 27).

İkinci Dünya Savaşı’nda mihver devletlerin savaşı kaybetmesiyle totaliter rejimlerde beraberinde etkinlik alanı kaybetti. Batı bloğunun galipler sıfatıyla ortaya çıkışı Batı’nın siyasal anlamdaki değerlerini de pekiştirdi. Dünya ölçeğinde dolayısıyla liberal demokrasilerin meşruiyet zemini pekişti. Bu aşamada Türkiye’de çok partili bir sürece girmekle hem içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi buhranı aşmak hem de Batı’nın

20 ‘‘Hükümetin popüler dinin çoğu dışavurumunu bastırmada en azından kentlerde başarılı olmasına

karşın popüler din kuşkusuz yok olmadı. Tarikatlar büyük ölçüde yeraltına kaydı. Ama otoriter ve – bilhassa 1940’larda- git gide gözden düşen bir yönetim biçiminin dayatılması ve popüler İslam’ın bastırılması yoluyla, hükümet İslam’ı siyasallaştırdı ve onu bir muhalefet aracına dönüştürdü. Kemalistlerin popüler dine sırt çevirerek kendileriyle halk kitlesi arasındaki bağları kestikleri de söylenebilir’’ (Zürcher, 2016: 284).

(21)

siyasal kültürünü paylaşmakla Batı bloğuna yakınlaşmayı kendisi için en uygun çıkar yol olarak belirledi. Döneme hâkim havanın da etkisiyle çok partili yaşama geçişin üçüncü deneyimine giden ilk kıvılcım 19 Mayıs 1945’te açığa çıktı. Bir yıl önceki konuşmasında ırkçı-Turancı cereyana açıkça siyasi tavır alan İnönü, konuşmasında şöyle diyordu:

‘‘Memleketin siyasi ve fikir hayatında demokrasi müessesemiz olan [Türkiye] Büyük Millet Meclisi, ilk günden itibaren idareyi ele almış ve memleketi demokrasi yolunda mütemadiyen ilerletmiştir. [Türkiye]Büyük Millet Meclisi’nin şimdiye kadar parlak bir surette ispat ettiği hakikat, halk idaresinin, memleketi serbest düşüncelere ve hürriyet hayatına alıştırıp, eriştirmesi ve geçmişte olan otoriter idareden daha kuvvetli olarak, vatanda anarşiyi ve sözü ayağa düşürmeyi kaldırması olmuştur. Harb zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, [Türkiye] Büyük [Millet] Meclis[i], az zaman içinde büyük inkılâplar geçirmiş bir memleketin sarsıntılara uğramadan daha ziyade ilerlemesini temin edecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kudretli elinde olan millet idaresi, demokrasi yolunda gelişmesine devam edecektir’’ (Koçak, 2010: 228).

İhtiyatlı bir tavırla [Türkiye]Büyük Millet Meclisi’nin halk egemenliğindeki tesirine dikkati çeken İnönü, tedricen çok partili yaşama geçişi öngörüyordu. Tek Parti dönemi uygulamalarını dönemin koşullarına binaen alınmış tedbirler varsayıyordu.6 ay önceki TBMM’yi açış konuşmasında da Türkiye’deki halk idaresinin kesintisiz bir tekâmül yolunda ilerleyeceğini kararlılıkla dile getiren İnönü, Cumhuriyetin ilanından beri taklide cevaz vermeyen bir yönetim iradesini vurguluyordu. İkinci Dünya savaşı sonrasında yeni taklit arzularına da süratle karşı konulacağını da ekliyordu. Meclis içindeki eleştirel siyasi gruplara mesaj niteliğindeki konuşma taklit akımlar ibaresiyle ‘‘sol’’ eğilimli fikriyatlara da açıkça meydan okuyordu. Nihayetinde sol tavır alan yayın organları da siyasi meşruiyet alanının dışında kalmışlardı.

Bu ahval üzereyken 1945 yılı ocak ayı içerisinde Meclis’e tartışılmak üzere getirilen Toprak Kanunu tasarısı CHP içerisinde bir kısım milletvekili tarafından muhalefetçe karşılandı. Tasarı, parti içinde yoğun tartışmalara sebebiyet verdi. ‘‘Dörtlü

Takrir’’21 olarak Türk siyasal yaşamına geçecek önergenin meclise sunulmasıyla parti

21 Dörtlü Takrir olarak bilinen önerge CHP grubu içerisinde Toprak Reformu Tasarına aleyhte

milletvekillerince imzalanmıştır. Siyasal muhalefetin simgesi olan önerge DP’nin kuruluşuna önayak olmuştur.

(22)

içerisinde tartışmalar CHP’den kopuşları doğurdu. İlkin Adnan Menderes, Fuat Köprülü ikilisi parti disiplinine muhalefet sebebiyle ihraç edildi. Sonrasında Refik Koraltan muhaliflere destek mahiyetindeki beyanatlarından ötürü disipline sevk edildi ve ihraç edilmesine karar verildi. Aynı sıralarda Celal Bayar Meclis üyeliğinden istifa etti. Sonrasında üç arkadaşıyla birlikte CHP’den de istifa etti.

Muhalifler tasarıyı özel mülkiyetin ihlali mahiyetinde okuyor hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını dile getiriyordu. Ek olarak meclis denetiminin sağlanmasını, anayasal düzlemde kişi hak ve hürriyetlerin genişletilmesini ve parti ilkelerinin bu esaslara uygun olarak düzenlenmesini talep ediyorlardı. CHP içerisindeki muhalefetin

arzusu son tahlilde parti içi dönüşüm isteğiydi.22 Samet Ağaoğlu’na göre de Dörtlü

Takrir’in sunuluşu sırasında Adnan Menderes’in ilk düşüncesi belki de sadece CHP içinde yeni bir havayı kuvvetle estirmekti. Celal Bayar da yıllar sonra anılarında CHP grubu içerisinde görüşlerin tatbikinin imkân dâhilinde olmamasından kaynaklı ayrıldığını şu şekilde dile getirecekti:

‘‘Hatırlanacağı gibi, [Cumhuriyet]Halk Partisi’nde demokratik ıslahat yapmak için birleşmiş arkadaşlardık. [Cumhuriyet]Halk Partisi içinde fikirlerimizi yürütmek imkânı bulamayınca ve bu partiden ayrılmak zaruretiyle karşı karşıya kalınca yeni bir parti kurmak yolunu tutmuştuk. Bir parti de yapılacak ıslahat başka, bu partinin karşısında yer alacak partinin fikir temelini kurmak başka idi’’ (Koçak, 2010: 691).

Dörtlü Takrir’in imzacılarından Celal Bayar,1924 kabinesinde Mübadele, İmar ve İskân vekili olmuştu. Bilahare şahsi teşebbüs düsturuyla kısıtlı şartlarda Türkiye İş Bankası’nın kuruluşuna önayak olmuştu ve İş Bankası’nın ilk umum müdürüydü. 1932’de iktisat vekilliğine getirilen Bayar, 1937’de Başvekil olmuştu. İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında da görevinden ayrılmıştı. Siyaset sahnesine bir kez daha 1945’te muhalif kanadının lideri olarak çıkacaktı. Adnan Menderes, Aydın’ın köklü ailelerinden birine mensup, büyük çiftçi. Siyasi yaşamına CHP’de başladı. SCF’nin kurulmasıyla fırkanın Aydın teşkilatını kurarak İl Başkanı oldu. Mustafa Kemal’in teşvikiyle 1931 yılında CHP milletvekili olarak parlamentoya girdi. Milletvekilliği esnasında hukuk tahsilini tamamladı. Refik Koraltan 1935 yılına değin

22 ‘‘Önergede bütün dünyanın demokrasi yolunda hızla ilerlediği belirtilmekte ve Türkiye’nin de bu

akımdan ayrı kalamayacağı vurgulanmaktaydı. Önerge daha çok parti içinde serbest ve özgür tartışma olanağı yaratmaya yönelik bir amaç taşıyordu. Bunun yanında tüm ülkede siyasal liberalleşme gereği de açıklanmaktaydı’’(Koçak, 2000: 177).

(23)

istisnasız vekillik yapan, hukukçu. Önemli mevkilerde bulundu ve dâhi bir müddet İstiklâl Mahkemelerinde başkanlık yaptı. Fuat Köprülü, tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınan profesör, bilim insanı.

Bu minvalde çok partili yaşama geçişin nedenselliklerini birkaç tezle özetlemek mümkün:

(a) Tek Parti Döneminin yoğun siyasal/sosyal baskısı, otoriter bir rejimin inşası, halk/devlet ayrışımının belirginlik artımı,

(b) İktisadi düzeyde vergilerin katlanılmaz ağır yükü, karaborsacılık, satın alma gücünün düşüşü, devletçi politikaların iflası,

(c) Kemalist elitlere rakip seçkinlerce duyulan rahatsızlık, değişim talepleri, (d) Totaliter rejimlerin yıkılması, akabinde liberal etkilerin hissedilebilen gücü,

(e) Sovyet Rusya kaynaklı tehditler, siyasal, askeri, iktisadi, kültürel anlamda Batı bloğuna olan yakın mesafe. Batı’nın modernleşme hareketindeki belirleyici etkisi.

Çok partili yaşama geçişte ilk muhalefet deneyimi Nuri Demirağ’ın kurduğu MKP olacaktı. MKP’nin parti hüviyeti kazanması İstanbul Valiliğinden alınan müspet cevapla resmileşecekti. MKP’nin kuruluşuna önemli bir şahsiyet olan Hüseyin Avni

Ulaş23 eşlik etti. (Ulaş, Nurettin Topçu’nun kayınpederidir.) Ulaş, Birinci Meclis’in

ikinci grubundan olup İzmir suikastı davasında yargılandı ve 1945’lere kadar siyasi arenadan men edildi. Ulaş’ın MKP’yle ilişkisi 1946 yılındaki istifasıyla sonlandı. Serhan Yücel’in Demokrat Parti adlı kitabında Milli Kalkınma Partisi anekdotu ilgi çekicidir:

‘‘Genel Başkan Nuri Demirağ, toplantıları genellikle akşam yemeklerinde gerçekleştirirdi. Akşam yemeğinin alışılageldik menüsü ise ‘‘kuzu çevirme’’idi. Bu sebeple Milli Kalkınma Partisi’nin adı siyasi tarihimize ‘‘kuzu partisi’’ olarak da geçmiştir’’ (Yücel, 2001: 41).

23 Hüseyin Avni Ulaş, Birinci Meclis’in İkinci grubuna Ali Şükrü Bey’le beraber liderlik etmiştir.1926

İzmir suikastı davasında yargılanıp beraat etmiştir. Bundan sonraki dönemde siyasal alandan saf dışı edilen Ulaş, uzun yıllar serbest avukatlık ve noterlik yapmıştır. MKP’nin kurulmasıyla partiye katılmış, 1948 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.

(24)

MKP etkili bir muhalefet partisi olma vasfına erişemedi ve iktidar kesimlerince de dikkate alınmadı. MKP’nin yönetici zümre nazarında itibar görmediği Cumhurbaşkanı İnönü tarafından da gayri resmi ifade edilecekti. İnönü, 1 Kasım 1945’teki Meclis’i açış nutkunda (MKP kurulmuş olmasına rağmen) CHP iktidarı karşısında bir muhalefet partisinin zarureti üzerinde duruyordu:

‘‘Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır. Bu yolda memlekette geçmiş tecrübeler vardır. Hatta iktidarda bulunanlar teşvik olunarak teşebbüse girişilmiştir. İki defa memlekette çıkan tepkiler karşısında teşebbüsün muvaffak olmaması bir talihsizliktir. Fakat memleketlerin ihtiyaçları sevkiyle hürriyet ve demokrasi havasının tabii işlemesi sayesinde başka siyasi partilerin de kurulması mümkün olacaktır’’ (Timur, 1991: 15).

İnönü’nün amacı CHP içerisinden muhalif bir partinin kurulmasıydı. Bunun öncülüğüne de Bayar uygundu. Bayar, CHP içerisinde iktisadi alanda görece liberal kanadın temsilcisiydi. İnkılâplara bilhassa da laikliğe şaşmaz sadakati İnönü’ye güven vermekteydi. Başbakanlık deneyiminden sonra Bayar’a bizatihi İnönü tarafınca CHP Meclis Grubu Başkan Vekilliği teklif edilmiş Bayar da Müstakil Grup Başkanlığını kabul edeceğini ifade etmişti. Belki de böylesi bir faktörde İnönü’nün kararında etkiliydi. Diğer yandan İnönü Cumhurbaşkanı seçilmeyi Cemil Koçak’ın da gösterdiği üzere Bayar’ın aldığı siyasal tutum sayesinde başarabilmişti. Bayar döneminde İnönü’ye destek olabilecek siyasi temellerin değiştirilmemiş olması, İnönü’nün Cumhurbaşkanı adayı olabilmesine imkân hazırlamıştı (Koçak, 2000: 162). Ayrıca Bayar, İnönü’ye karşı siyasal komploların da kesinlikle karşısında yer alarak, İnönü’ye Cumhurbaşkanlığına giden bu yolu açmış ya da en azından açık tutmuştu. Celal Bayar içinse, Atatürk’ten kalma bir davanın devamlılığı nihayete erdirilmesi Kemalist devrimin çok partili sistemle taçlandırılmasıydı.

Cumhurbaşkanı İnönü’nün CHP içerisinden çıkacak bir muhalefet partisine onay verişi iki ana etkene dayanmaktaydı: İlki CHP’den kopacak bir hareket partinin totaliter eğilimli olduğu isnatlarına son verecekti. İkincisi partiyi eleştiren ve dolayısıyla zayıflatan unsurlar muhalefet partisi kanalıyla def edilecekti. İnönü’nün gayesi kontrollü bir muhalefetin varlığıydı. İhtiyatlı tavrıyla da bunu devletin devamlılığını sağlamak ve Batı bloğuna yanaşmanın bir gereği sayıyordu. Koçak’ında işaret ettiği üzere şu faktörleri bir araya getirmeye çalışmıştı:

(25)

(a) Türkiye, Batı ittifakının siyasi, askeri, ekonomik kurumlarında muhakkak yer almalıydı,

(b) Bunun için Türkiye’de rejimin eskisinden farklı olduğu gösterilmeliydi,

(c) Yeni rejim, Batı tip bir demokrasiden uzak kalacak ve bu konuda Türkiye’nin yakın dönem siyasi tecrübeleri hatırlanarak yol alınacaktı,

(d) CHP iktidarı daha uzun süre devam edecek,

(e) Muhalefet, Müstakil Grup’tan daha biraz daha ilerde olacak, fakat önceden SCF için düşünülen siyasi çerçeveyi asla aşmayacaktı. Bu koşullar altında ülkede vesayetçi rejim yeni bir siyasi forma bürünebilecek ve İnönü ile iktidarı, hiçbir riske girmeden optimum

ölçülerde hedefine varmış olacaktı (Koçak, 2010: 935).24

Tunçay, çok partili yaşama geçişte girişimci orta sınıfın doğması ve kendisini bu sınıfla özdeşleştiren siyasal seçkin kesiminin ortaya çıkması karşısında CHP’nin üç seçeneği olduğunu söyler:

(1) Bunlardan birincisi baskıydı; ama baskı hem ekonomik gelişmeye zararlı olurdu hem de ülkenin savaş sonrası Bağlaşıklar egemenliğindeki uluslararası topluluk içinde kuşkulu durumu açısından tehlikeliydi.

(2) İkinci yol, yeni gücü kapsayıp özümsemekti; ama bu da hükümet politikasında büyük değişiklikler yapılmasını gerektirirdi.

(3) Üçüncü yol, iç ve dış baskılara boyun eğip bir siyasal parti kurmalarına izin vermekti ki CHP bunu yaptı, ama bu yolun sonucunda kendi erkinin devrilmeyeceğini

düşündüyse hesabı yanlış çıktı (Tunçay, 1981: 17).25

Son kertede arzulanan CHP iktidarını zora sokmayacak bir muhalefetin varlığıydı. Denetim altında tutulan bir muhalefetin varlığı aşırılık eğilimlerini de kolayca bertaraf edebilmenin aracıydı. Celal Bayar’ın parti tüzüğünü İnönü’ye takdim

24 Sina Akşin de paralel olarak İnönü’nün CHP içerisindeki hoşnutsuzların CHP’den ayrılmalarını, ayrı

bir parti kurmaları isteğini ve bundan umduğu yararları şu şekilde sıralıyor: (1) Çok partili dizgeye geçilme arzusu, (2) Parti içerisindeki muhaliflerden arınma, (3) CHP’den ayrılacak kişilerin kuracağı partinin Atatürk devrimine karşı olması tehlikesinin bulunmaması (Akşin, 2007: 243).

25 Ayrıca Serbest Fırka deneyimi ile başarısızlıkla sonuçlanan sürecin başarıya ulaşması arzusunun da

nedensellik teşkil edebilir. Aynı zamanda sürecin nihayete erdirilmesi ile duyulacak gurur da altta yatan gerekçelerden biri olabilir.

(26)

etmesiyle DP’nin kuruluş aşaması resmileşecekti. İnönü, Bayar’la görüşmesinde iki hususa temas etmişti. İlki CHP iktidarınca yürürlüğe konulan eğitim seferberliği idi. İkincisi ise laiklik ilkesine bağlılıktı. Bayar her iki hususa karşı çıkmayacaklarını belirttikten sonra laikliğin dinsizlik olunmadığını belirtiyor ve dış politikadaki stratejinin de paylaşılacağının garantisini veriyordu. İnönü’nün kontrollü bir muhalefet

deneyimi böylelikle daha ilk başından başarıya ulaşıyordu.26

7 Ocak 1946 yılında Celal Bayar başkanlığında kurulan DP, iktidara muhalif

kesimlerce coşkuyla karşılandı.27Parti Amerikan siyasal yaşamına referansla Demokrat

ismini almıştı. DP önderi verdiği beyanatta bu hususiyeti vurguluyordu. Bayar, Metin Toker’e yaptığı açıklamada isim seçiminde Amerika modeli’nin rol oynadığına değiniyordu. Bayar, Toker’e, ‘‘orada da bir Cumhuriyetçi Parti, bir de Demokrat Parti

yok muydu?’’ diye soracaktı (Koçak, 2012: 23). Samet Ağaoğlu 28da partiye iştirak

etme üzere girişimlerde bulunduğuna ilişkin beyanatlarından sonra Bayar’ın cevabi mektubunda şöyle yanıt verdiğini bildirir:

‘‘Mektubunuzu memnunlukla aldım. Gösterdiğiniz alaka ve emniyete ve vatani duygularınıza teşekkür ederim. Demokrat Halk Partisi’nin teşekkülü için resmi formalite tamamlandıktan sonra sizinle temasa geleceğimizi bildirir ve afiyetler dilerim’’ (Ağaoğlu, 1972: 87).

Celal Bayar yönetici zümre arasındaki iş birliğinin ürünü olarak aynı zamanda meşruiyet zemini aramak emeli ile partinin isminde CHP’ye referansla ‘‘Halk’’ ibaresini almak istemişti. Ancak anlaşılıyor ki; ‘‘Halk’’ ibaresi, muvazaa isnatları CHP’yle bir ilişiğin olabileceği sanısını verdiği için bundan vazgeçilmişti. Bayar, kendisine ‘‘Nereden para bulacaksınız?’’ sorusuna da şu şekilde cevap veriyordu: ‘‘Bu esaslı bir meseledir. Şöyle düşünüyorum: On sekiz milyon içerisinde bize taraftar olacak 100 veya 200 kişi bulabiliriz. Bunlardan beşer yüz lira alsak,100 bin lira eder ki, bununla bir iki sene idare ederiz’’ (Eroğul, 2013: 16).

26 Koçak’ın da vukufla işlediği üzere resmi tarih yazımında olaylar ardı sıra, plânlı ve bir süreklilik

çerçevesinde resmedilmektedir. Hâlbuki geçiş ne otomatikti ne kaçınılmazdı ve ne de sondu. Herkes iktidar da, muhalefet de, tereddütler içinde idi. Bu süreç, nihayet zamanı gelmiş, önceden karar altına alınmış bir süreç değildi (Koçak, 2010: 16). Hamit Bozarslan’ın da gösterdiği üzere İnönü çok partililiği Mustafa Kemal dönemindeki Serbest Fırka gibi uygun an geldiğinde dağılabilen, kontrol altındaki bir muhalefet olarak değerlendirmekteydi. Fakat olaylar başka türlü gelişecekti (Bozarslan, 2004: 77).

27 DP’nin kuruluşu esnasında özellikle İstanbul basınının teveccühü, Birinci Meclis İkinci Grubundaki

muhaliflerden bakiye kalanların partinin bünyesinde barındığına işaret olabilir.

(27)

Dönemin ahvali göz önüne alınırsa DP’nin kuruluş aşamasında varlıklı sınıflara yaslandığı/yaslanacağı Celal Bayar’ın beyanatında açığa çıkıyordu. DP’nin öncülerinden Menderes’te gazetecilere verdiği demeçte CHP’nin durduğu konum saptandıktan sonra DP’nin yerinin ne olacağının bahis konusu olabileceğini söylüyordu. Daily Mail’de yayımlanan ve Türk basınında da çıkan bir makalede kendi partisinin iş adamlarının ve tüccarların partisi olduğunu reddediyor ve bu grupların her iki partideki oranının aşağı yukarı aynı olduğunu iddia ediyordu (Ahmad, 2015: 34). İlla da bir yanıt bekleniyorsa da partisini CHP’ye göre ‘‘iki parmak solda’’ olmakla tanımlıyordu. Tek Parti iktidarının karşısında yer almak adeta solda yer almakla özdeşti.

DP programı iki ana eksen üzerinde toplanmaktaydı: demokrasi ve iktisadi

liberalleşme.29Demokrasi talepleriyle tek dereceli seçim sistemi, dernek kurma hakkı,

üniversite özekliği, seçim güvenliği bahisleri dillendirilmişti. Laiklik ilkesi de din ve vicdan hürriyeti kapsamında değerlendirilmişti ve rejimin ideolojik baskısının hafifletilmesi arzusunu taşıyordu. İktisadi liberalleşme de şahsi teşebbüs ve özel sermayeyi esas kılmaktaydı. DP devlet müdahaleciliği karşısında serbest pazar ekonomisine vurgu yapıyordu. Bu devletçi politikaların nihayete ermesi gerektiğinin ilanı idi. Esasında iki parti programı arasında ciddi farklar bulmak güçtü. Bu aynılık hali bütün siyasi partiler arasında (buna iktidar partisi de dâhildi) iktisadi sıkıntıların uygulanagelmekte olan müdahaleci/tekelci uygulamaların eleştirildiğini ve devlete aid işletme ve müesseselerin özel girişime devredilmesinin ve özel girişimin de daha ziyade himaye edilmesinin talep edildiğini okumak şaşırtıcı değildi (Koçak, 2013: 514).

Bunun yanında DP altı ok’u da temel referans çerçevesi olarak varsayıyordu. Şubat 1937’de anayasaya girişiyle altı ok hem CHP’nin hem de devlet aygıtının düsturu olmuştu. Ayrıca bu, devlet aygıtı ve parti örgütü arasındaki bütünleşimin de göstergesel bir ifadesiydi. Hamit Bozarslan altı ok’un irdelenimini şu şekilde yapar:

‘‘Bu oklardan birincisi olan milliyetçilik, Türk milletini ülkenin tek meşru varlığı haline getiriyordu; ikincisi olan cumhuriyetçilik, siyasi sözleşmenin kurumsal çerçevesini belirliyor ve bunu kutsallaştırıyordu; üçüncü olan halkçılık, siyasi sistemi ‘‘şefleriyle’’(elitiyle değil)cisimleşen soyut bir halk içinde köklendiriyordu; dördüncü ok devletçilik, yalnızca ulusal egemenliğin tarih ötesi ifadesi olarak değil, aynı zamanda

29 DP’nin iktisadi liberalleşmeye karşın siyasal liberalleşme manasında zayıf kalan söylemi rejimin

meşruluk sınırlarında kalma arzusu ve antilik çizgisinde yer alan (irtica/komünizm)akımların siyasal alana sızmasını engellemek üzerinedir nevinden okunabilir.

(28)

da ekonominin birinci dereceden aktörü olarak devlete en önemli yeri veriyordu; beşinci ok olan laiklik, bireylerin inançlarında özgür olduklarını ilan ediyordu(Müslümanların başka bir din seçmemeleri şartıyla)Ve nihayet sonuncu ok olan devrimcilik, devrimin bir diğer anlamının Batı medeniyetine geçiş süreci olmasından dolayı, bütün bu okları bu iradeci harekete bağımlı kılıyordu’’(Bozarslan, 2004: 52).

DP kuruluşundan az bir süre sonrasında yerel ölçekte örgütlenmesine hız verdi. Kuruluşunu seri adımlarla gerçekleştiren DP’nin ilk aylardaki faaliyetleri tabanını genişletme maksadı üzerineydi. Yücel ilk aylardaki faaliyetleri, üyelerin sınıfsal ve mesleki aidiyetlerini şu şekilde saptıyor:

‘‘Bir buçuk ay sonra 16 il ve 36 ilçede, kuruluşundan yalnızca üç ay sonra ise 26 il ve 75 ilçede teşkilâtını tamamladı. Demokrat Parti’nin nisan başına kadar kurulan 26 il ve 75 ilçedeki başkanlarının meslekleri incelendiğinde ‘eşraf’ın üstünlüğü göze çarpıyordu: Başkanların 40’ı tüccar,16’sı avukat,11’i çiftçi,7’si serbest meslek sahibi,5’i doktor,5’i mühendis, 3’ü subay,2’si fabrikatör,2’si bankacı,2’si eski belediye başkanı,1’i öğretmen,1’i eczacı,1’i gazeteci,1’i kooperatif başkanıydı’’ (Yücel, 2001: 52).

DP’nin yerel ölçekteki kitle mobilizasyonuna ilişkin atakları CHP’yi endişeye sevk ediyordu. Falih Rıfkı Atay, 1946 seçimleri öncesinde Ulus gazetesinde ‘‘Demokrat Parti bir siyasi parti olmaktan çıkmıştır, bu bir yıkıcılar ve intikamcılar hareketidir’’ (Özer, 2015: 48) demekten kendini alıkoyamıyordu. Uzun yıllar Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunmuş Fevzi Çakmak’ın DP’ye katılımı da CHP’ye tesir etmişti. 1944 yılında yaş haddiyle İnönü tarafından emekliye sevki sonrasında DP listesinden aday oluşu CHP’ye mesafe alışın göstergesiydi. Uzun yıllar yönetici zümre içerisinde yer almış böylesine etkili bir ismin DP’ye teşrifi partinin meşruiyet zeminini pekiştiriyordu. Fevzi Çakmak muhafazakâr eğilimleriyle tanınıyordu. Bu yüzden görev süresince ordu modernleşmesine ilişkin adımlardan uzak durmuştu. Ancak İnönü’nün Fevzi Çakmak’ı emekliye sevk etmesinin temelinde demokratik yaşama uyum göstermede göstereceği zorluklar değildi. Asıl gerekçe Çakmak’a yönelik tepkilerin kendisine zarar vermesini önlemek türünden okunabilir. Eski siyasal tecrübelerin (Serbest Fırka kastedilir) başarısızlıkla sonuçlanmasıyla vatandaş, yeni siyasal ortamda güven duymak istiyordu. Mareşal, bu güven unsurlarından biri olacaktı (Baban, 1970: 299).

(29)

CHP iktidarı tedirginlik içerisinde süreci izledi. Akabinde Mayıs 1946’da toplanan olağanüstü kongrede attığı liberal adımlarla yapılacak genel seçimlere dair endişeleri gidermeye çalıştı. Kongrede Milli Şef sıfatı kaldırıldı, doğrudan seçimler kabul edildi. Değişmez genel başkanlık statüsünün dönüşümü ile İnönü kongreler aracılığı ile seçilecekti. Kongreden kısa bir süre sonra basın yasası liberalleştirildi ve üniversiteler kısmi manada özerklik kazandı. Ancak ihtimaldir ki DP’lileri hazırlıksız yakalamak amacıyla genel seçimlerin tarihi Temmuz 1947’den 1946’ya alındı. Yoğun bir itiraz sürecinden sonra DP’liler seçimlere katıldı ve meclisteki 465 sandalyeden 62’sini kazandı (Zürcher, 2016: 311). DP’nin tüm baskılara rağmen girdiği ilk seçimlerde elde ettiği bu başarı hareketin kalıcı olma vasfını vurguladı. CHP’nin İkinci Olağanüstü Kurultayı’nda müstakil grubun tasfiyesine ilişkin kararı da bunun deliliydi. Siyasi alandaki görece liberalleşme etkili bir muhalefete olanak sundu. Özellikle seçim sonuçları üzerindeki tartışmalar ardından seçim güvenliğine dair endişeler DP tarafından dillendirildi.1946 seçimleri meşruiyet karinesinden geçmemişti. Açıkçası seçim usulleri güvenilir olmanın çok uzağındaydı: açık oy, gizli tasnifi esas alan seçim kanunu sayımlar sonrasında oy pusulalarının yakılması sonuçlara ilişkin reddiyeleri manasız kılıyordu. Seçim sandıklarındaki izlenimi Esat Budakoğlu’ndan dinleyelim: ‘‘Seçim gününde sandıkları dolaştım ben. Kanun hükmü icabı rey açık, tasnif gizliydi. Jandarma silahıyla baskı yapıyor. Devlet otoritesine hâkim olanlar sandık başında, ‘‘Kime veriyorsun. Tayyare hırsızı Bayar’a mı vereceksin, Milli Mücadele kahramanı, Atatürk’ün yakın arkadaşı İnönü’ye mi vereceksin?’’(Birand vd. Dündar, Çaplı, 2006: 33).

Ahmet Emin Yalman da yıllar sonraki değerlendirmelerinde 46 seçimlerinin CHP'nin imajındaki olumsuz tesirine dikkati çekecekti:

‘‘O sırada Demokrat Parti, yurdun birçok kısmında henüz teşkilât kurmamıştı. Eski tek-partinin nüfuzu ve itibarı ile esaslı bir değişiklik yapmamak meyli de bir kısım halk arasında devam ediyordu. [Cumhuriyet]Halk Partisi, akıl edip de son derece dürüst bir seçim yapsaydı, seçilebilecek aday sayısı 150’i geçmeyecek, yani[Cumhuriyet]Halk Partisi, üçte ikiyi çok aşkın bir çoğunluğa hâkim kalacaktı. Böylece bir dürüstlük siyasi hayatımıza kök salacak birçok sarsıntıları önleyecek belki de 1950’de Cumhuriyet Halk Partisi yüzünün akı ile iktidarda kalabilecekti’’ (Koçak, 2012: 527).

(30)

DP’nin iktidar olasılığı hakikaten imkânsızdı. Çünkü yerel ölçekte örgütlenme tamamlanamamıştı ve yeterli sayıda aday çıkarılamamıştı. Ancak 1950’li yıllara değin DP önderleri sonuçlara ilişkin propagandasını sürdürecekti. Bu hususa ilişkin reddiyeler

iktidara yönelen hoşnutsuzluğa bir gerekçe daha ekleyecekti. DP’nin şiddetli itirazları

ile yoğun protesto hareketleri seçimin resmî sonuçlarını değiştirmeye yetmedi; ancak 1946 genel seçimleri Türk siyasal tarihine ‘‘usulsüz seçim’’ olarak geçecekti (Koçak, 2000: 183).

Seçim sonrası toplanan meclis’te CHP lideri İnönü’yü Cumhurbaşkanlığına, Kâzım Karabekir’i de Meclis başkanlığına aday gösteriyordu. DP ise Cumhurbaşkanlığına Fevzi Çakmak’ı Meclis Başkanlığına da Sovyetlerle ilişkilerin seyrinde etkisi bulunan Yusuf Kemal Tengirşenk’i aday gösteriyordu. Meclis’te yapılan oylama neticesinde ekseriyetle İnönü Cumhurbaşkanlığına seçildi ve kabineyi kurmakla Recep Peker’i görevlendirdi. Peker, otoriter eğilimleriyle tanınan bir şahsiyetti. Böylece yeni politik ahvalin hayli sert mücadelelere gebe olacağı aşikârdı. Özellikle basın yasasına ilişkin tasarı meclisin daha ilk günlerinde iktidarla muhalefeti karşı karşıya getirmişti. Kanun tasarısına göre devlet yapısını tehdide mahal verecek dergi ve gazetelerin mülki amirler eliyle kapatılabileceğiydi. DP’yse basın hürriyetinin ihlali şeklinde değerlendirdiği kanunu kabul edilemez buluyordu. Tasarı nihayetinde CHP çoğunluğuyla kabul edilmişti.

Kuşkusuz çok partili yaşama geçişin sancıları bunlarla sınırlı değildi. İktisadi alandaki zorluklarda DP’nin gündemindeydi. Paranın değer kaybı, devalüasyon ve zam artışları birçok ürüne ulaşmanın hayli güç olduğu bir ortamda şikayetleri ve hoşnutsuzlukları iyiden iyiye arttırmıştı. DP muhalefeti de görece liberal eğilimleriyle bilinen Celal Bayar önderliğinde iktisadi politikalara yaslanmakla CHP’yi zora sokmanın telaşı içindeydi. Ayrıca DP’nin bu konudaki hassasiyet istismarı CHP’nin oy kaybına yol açabilirdi. DP’liler, Tek Parti devrinden kalan kötü hatıraları istismar etmeyi ihmal etmiyordu. Ağaoğlu, DP’nin CHP idaresini, halk kitleleri arasında jandarmalar, vergi tahsildarları, daha yüksek kademelerdeki vali ve genel müdürler

vasıtasıyla meydana getirdiği hemen hemen umumi denilebilecek

memnuniyetsizliklerden istifade etmeye de sıklıkla başvurduğunu da ekler (Ağaoğlu, 1972: 49).

(31)

Bu arada 1947 yılının başlarında DP’nin ilk büyük kongresi gerçekleşmişti. Hürriyet Misakı adıyla yayınlanan metinde hülasa üç husus üzerine temas etmişti: ‘‘1-Vatandaş hak ve hürriyetlerini haleldar eder mahiyette olan ve Anayasamızın metnine ve ruhuna uymayan kanun hükümlerinin kaldırılması,

2-Vatandaş reyinin emniyet ve masuniyetini sağlamak ve milli hâkimiyet prensibini teminat altına almak maksatlarıyla seçim kanununda değişiklikler yapılması,

3-Devlet Reisliği ile fiili Parti Reisliğinin bir zat uhdesinde birleşmemesi usulünün kabulü’’ (Tunaya, 1952: 650).

DP eleştirilerine süratle devam ediyordu. Seçimler üzerindeki baskıdan şikâyet edilmişti ve seçim emniyeti sağlanmadığı müddetçe seçimlere girmenin söz konusu olamayacağı belirtiliyordu. Peker hükümetinin sert tedbirleri muhalefet tarafından eleştiriyle karşılanıyordu. Dış etmenlerden kaynaklı ilan olunduğu söylenen sıkıyönetim de altı ay daha uzatılmıştı. Ama hükümet bunu sıkıyönetim bahsiyle iktidara eleştiri yönelten muhalefeti de bertaraf etmenin aracı sayıyordu. Bütçe tasarısına ilişkin görüşmeler hepten siyasi atmosferin havasını kızıştırdı. Menderes’in bütçe eleştirisi sonrasında Peker’in kürsüye gelerek verdiği nutuk DP’li milletvekillerinin salonu terk etmesiyle sonuçlanacaktı. Peker eleştirileri sert üslubuyla şu şekilde cevaplandırmıştı: ‘‘Demokrat Parti adına dinlediğiniz Adnan Menderes’in sesinde kötümser ve psikopat bir ruhun hasta karanlıklar içinde sebatlı bir milletin ve arka da bıraktığı karanlıklardan, azametli şan ve şerefli bir istikbale gitmek azminde bulunan kudretli bir devletin hayatını, bir boşluk halinde ifade eden bir ruh halinin akislerini dinledik’’ (Aydemir, 2000: 172).

DP önderleri ise Peker hükümetiyle uzlaşı kültürünün imkânsızlığını vurguluyordu. İnönü’nün devreye girişiyle Bayar’la temasa geçilmişti. Ancak Peker’in başında bulunduğu bir hükümet işleri zorlaştırıyordu. CHP içerisinde de Peker’in otoriter eğilimlerinden muzdarip milletvekilleri mevcuttu ve 35’ler olarak biliniyordu. Cumhurbaşkanı İnönü 35’lere sempatiyle yaklaşıyordu. Hakikaten Peker’in otoriter üslubu İnönü’de antipati oluşturuyordu. Belki de seçimler sonrası Peker’i işbaşına getirmesi DP’ye bir gözdağıydı. Rejimin söylem alanı dışına çıkıldığında SCF tecrübesinde olduğu gibi kolaylıkla dağıtılabileceği mesajı verilmişti. Seçim sonuçları halkın DP’ye teveccühünü göstermişti. Böylesi bir ortamda yapılması gereken uzlaşıydı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Washington’un bu türden endişelerini gidermek için Menderes ve Zorlu bunun Sovyet ve Batı liderler arasında son zamanlarda gerçekleştirilen karşılıklı ziyaret

1954’ten sonra Suriye siyasetinde söz sahibi olan Nasyonal Sosyalist ideolojiden beslenen Baas Partisi’nin ülkedeki tüm sol gruplarla ve özelliklede

Relation Of Serum S-100 Protein To Infarct Size and Clinical Prognosis measurements of blood S-100 B protein level correlate with the infarct size and the clinical prognosis in

Karapınar, Yücel, (Kitap Tanıtımı) "Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması", Cilt.. Yıl Özel Sayısı, ss. Yıl Özel Sayısı, ss. Yıl Özel Sayısı, ss. Yüzyıl'ııı

• Yaklaşık 1,6 milyon yıl önce, dünyanın pek çok yerinde buzul çağları adı verilen uzun donma dönemleri yaşamaya başlandı.. • Buzul çağları yaklaşık 10.000 yıl

Öte yandan DP de memleketin her tarafında heyecanlı bir kampanya sürdürmekte; Celal Bayar ve Adnan Menderes, yaptıkları konuşmalarda Cumhuriyet Halk Partisi ve

Mitral kapak değişimi sonrası sol ventrikül rüptürünün KPB’ye gerek olmadan dışarıdan siyanoakrilatlı Dakron yama ile tamiri müm- kün ve daha az travmatik

Arkeolojik alanda süreklilik, yer adlar~nda süreklilik, geleneklerde süreklilik ve nihayet dini fikirlerde (Ortodoks, heterodoks, heretik) de süreklilik, Anadolu'da ça~lar