• Sonuç bulunamadı

Ali Suavi'nin yükselen sesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ali Suavi'nin yükselen sesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S AHÍ FE İKİ

smmm

w

n w

m

■■■■■

picselen

sesi

Doç. Dr. Cavit Orhan TUTENGİL

İKTİSAT FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜTESİ.

A

li Suavi’nin 31 Ağustos 1867 ve 3 kasım 1868 tarihleri arasında Londra’da 50 sa­ yı yayınladığı «Muhbir» gazetesi Avrupa’da ya­ yınlanan «ilk» Türk gazetesi olarak basıı^ tarihi­ mizin önemli dönüm noktalarından birini teşkil etmektedir. Bu yazımızda, Ali Suavi’nin yüzyıl önce üzerinde durduğu konulardan dikkate de­ ğer bulduğumuz birkaçı ele alınacaktır.

M aarif ve ihtilâl

A

li Suavi, günümüzdeki «direnme hak­ kı»™ akla getiren bir ileri görüşlülükle konuyu inceleri «Bizim vükelânın efkarmca hal­ kı terbiye etmek ifsad demektir. Halkı yine ken­ dileri için hal-i cehalette bırakmak lâzım imiş ve senet olarak derler ki, maarif ilerlerse Fransa- nın Büyüle İhtilâli gibi bir şey zuhurundan kor­ kulur...

Evet, bu fikir doğrudur. Maarifte terakki eden millet lıukuk-u milliyeyi pâyimal eden des­ pot vükelâ üzerine ihtilâl dahi yapar.» (S. 101.

1830 Fransız İhtilâlini hatırlatarak «Aferin, Fransızlar pekâlâ ettiler» diyen Ali Suavl’ııin bir başka yerde de «Âyet-i kerim elere daya­ narak aynı düşünceleri başka bir açıdan temel lendirdiği görülür:

«Ey adalet isteyenler! Sümüklüböcek gibi başınızı saklayarak gezmek isterseniz hiç bir vakitte zâlimler size baş çıkartmıyacaktır. Esir siniz.

Î

jlğer Bilâl ve Süleyman gibi seyf der- -^miyen merd meydan olursanız zâlim­ lere karşı durursunuz. İnsansınız, hürsünüz... Denize diişen. biri gelsin de beni kurtarsın deyu bekliyerek boğulmalı mıdır? Yoksa canını kur­ tarmak için çabalamak mıdır?.. Ağlamayan ço cuğa meme vermezler». (S. 14)

İnsanları (action)a çağıran Ali Suavi. hükü­ mete gözdağı vermekten de geri kalmaz: «Hü­ kümet başına geleceği artık hissetsin, tebaanın meşveret, hakkını vermeğe mecbur olduğu gün işte geldiğini anlasın. Eğer anlamak istemezse tebaa hakkını zorla alacaktır.» (S. 26). «Zaman faktörü» ise başlıca endişeleri arasındadır:

«Ey vatan erleri! Biz böyle sükût durdukça hiç bir şey olmaz. Velev ki Padişahımız nutuk etmiş, icrası görülmez... Gaflet etmiyelim. Va­ kit kaybetmiyelim. Vakit bizi kapmazdan ev­ vel davranalım.» (S. 37).

Yeniçeri ocağı

A

li Suavi’nin ordu ve siyaset ilişkile­ rine ışık tutan bu yorumu da çok ilgi çekicidir:

«Biz hürriyet efkârını Yeniçerilerin mah­ vından beri kaybettik.... Hükûmet-i mutlakaya karşı durur bir kuvvet idiler. Babalarımız Ye­ niçerilerin zulmünden bizâr olduklarından Sul tan Mahmud-u Sânî’ııiıı kuvve-i tâhiresi bun­ ları mahvedince nefesleri kesildi. Herkes ümi­ de düştü, memnun oldu. Lâkin düşünemediler ki bir hükümet her türlü nizam ve nezaret kaydından kurtulursa ne hale gelir? Bir idare kendinin hareketini tâdil edecek kuvve-i muş kabeleden azadlanınca ve birkaç kişinin eline

kalınca vahşilik halinden bile bin kat beter olur. Bârî Yeniçerilerde bir intizam var idi. Hiç değil ise ahkâm-ı şeriate tâbi idiler.»

Devleti «gemi»ye benzetmekten hoşlanan Ali Suavi şu suali sorar: «Peki ama hepimiz ge­ minin içindeyiz. Gemi batıyor. Nasıl feryat et­ miyelim?.. ,

Bu halde yapılacak şey, geminin bulundu­ ğu halden reisi haberdar etmektir». A11 Suavi’ nin «Reis» kelimesiyle kasdettiği «Bizim reisi­ miz olan Padişalıımız»dır. «Bize düşen ona arz-ı hâl etmektir.» (S. 12).

Güzel Hükümet

■ > izim «Güzel Hükümet» adını verdiği- " miz, Ali Suavi’nin özlemini çektiği idaredir:

«.. Ne güzel hükümettir o ki varidat ve sar­ fiyatı birkaç kişinin eline kalmayıp umumun yâni millet tarafından intihap olunmuş beş altı yüz zevatın nezareti altında buluna v» İsraf vuku buldurulmaya». Zaten «Muhbirsin yayı­ nma temel olan şu «Üç Kaziye» bu amaca ulaş mak içindir: «Suret-i idaremiz değişmedikçe ha limiz düzelmez. Vükelâ nıes’ul olmadıkça iş yo Iıına girmez. Hükümet nezaret altına alınmadık ça doğru bir şey yapılamaz.»

Ali Suavi, «Usûl-ii Meşveret veya diğer tâ­ birle Millet Meclisi lâzım» diyerek bu konuda bir sonuca varır, iki ana kanaatini ise şöyle be­ lirtir: «Birincisi, şu asırda gördüğümüz Bâb-ı âli idaresiyle Devlct-i- Osmaniye baki kalamı- yacaktır. İkincisi, bu devletin baki kalmasına çare yok değil vardır.» Ona göre bu «çare» şu­ dur: «Meşveret Meclisi olmadıkça Devlet yaşa­ maz. Yaşamaz, zira adalet olmaz. Adaletsiz dev­ letin bekası olmaz.» (S. 22.)

A

li Suavi düşündüğü «çare»yi son bir defa «Osmanimın Terakkisi» başlıklı yazısında ele alır. Bu yazının dikkate değer ta rafı «öğretim birliği»ııe dayandırdığı «Osman­ lılık» fikri ile «Meşverct»e karşı «âdil diktatör» görüşünü tartışmasıdır: «İstanbul, Usul-ü Meş­ vereti kabul etmeli. Memlekette bir usûl üze­ re mektep, bir usûlde ders yapmalı. Herkes bir mektepten yetişindi. Tâ ki ecnas-ı muhtelife bir fikir sahibi olup, herkes (Ben OsmanlIyım) demeli... (Ben hâkimim), (Ben mahkûmum) ih­ tilâfı kalkmalı...

İşte böyle bir mektep bir dersle Osmanlılık iddiası yâni ümmetlik ve hubb-ı vatan katil­

lere rabıta olduğu halde Avrupa’nın sanayii kolay kapılır...

Eğer denirse ki (Meşveret’e hacet yok. Baş­ ta bir âkilin dudağı kımıldaması ile olabilecek işi niçin kalabalığa düşürmeli?)

Evet, hu mümkündür. Fakat yapacak âkilin zekâ ve dehasını muaheze derecesinde büyük olmak lâzımdır. Haydi farzedelim ki muaheze derecesinde dchalı bir zat bu işi yapsın. Ya ânın halefi ve halefinin halefi olacak zatların dehaları dahi, o gibi muaheze derecesinde ola­ cağına kim kefil olacak?» (S. 49).

Sonuç

I* Suavi’ııin 100 yıl önce Londra’dan .. yükselen sesi bugün de düşündürücü olmaktadır.

...d...

mJ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

藥學科技影片觀賞心得  B303097016 林嫈   

藥學科技(二) 影片心得 B303097003 林泊宏

Süpersimetriye göre kuvvet tafl›yan fotonlar için bozonik “ortak”, fotino; gluonlar için, gluino; W ve Z parçac›klar› için de wino ve zino.. Fermiyonlar için

Yakardaki gözle­ mimde söylem ek istediğim gibi, doğrularla yan lışları yanyana koym uş bir yazı, bir kafa karı­ şıklığ ın ı düzelteyim derken ye­ niden

Toplu Konut İdaresi’ nin, öteki kamu kuruluşlarından ayrı, kendine özgü koşulları; binasının yerinden ve niteliğinden de belli oluyor. Ankara’daki

Kulağı büker bükmez eczaneye ko­ şan, çanağı kenarcığa koyan, beş altı kova suyu da ilk döken gene ken­ disi!. Salonun yan kanapesinde, keten örtünün

Ahmet Rasim «Muharrir, Şair,, Edib» isimli eserinde Ahmet Mit­ hat Efendi ile nasıl tanıştığını ve ilk yazı ücretini nasıl aldığım şöylo

Since the relationship between the amount of sediment and flow rate is known, the flow rate is considered as secondary data and sediment yield is mapped by