• Sonuç bulunamadı

1950-1960 arası Türk-İngiliz ilişkileri ışığında Kıbrıs meselesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1950-1960 arası Türk-İngiliz ilişkileri ışığında Kıbrıs meselesi"

Copied!
158
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ

1950-1960 ARASI TÜRK-İNGİLİZ İLİŞKİLERİ IŞIĞINDA

KIBRIS MESELESİ

Ahmet AVCI

YÜKSEK LİZSANS TEZİ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. Dursun GÖK

(2)
(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Ö

ğre

ncinin

Adı Soyadı Ahmet AVCI

Numarası 124.202.051.008 Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih /Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı 1950-1960 Arası Türk –İngiliz İlişkileri Işığında Kıbrıs Meselesi

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(4)
(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Ö

ğrenci

nin

Adı Soyadı Ahmet AVCI Numarası 124.202.051.008

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih /Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Yrd.Doç.Dr. Dursun GÖK

Tezin Adı 1950-1960 Arası Türk –İngiliz İlişkileri Işığında Kıbrıs Meselesi

(6)
(7)

Kıbrıs, bulunduğu yer açısından Akdeniz havzasındaki önemli yerlere yakındır. Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Afrika’ya yakın olması nedeniyle Doğu Akdeniz’in merkezi sayılabilir. İşte bu yüzden hem ticari hem de siyasi açıdan önemli olan yerleri ele geçirmek veya korumak için Kıbrıs Adası mükemmel bir konumdadır.

Kıbrıs Adası’nın stratejik konumu tarih boyunca büyük devletlerin dikkatini çekmiştir. Romalılar, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler bu cazibeye kapılan devletlerden bazılarıdır. Nitekim Osmanlı Devleti Kıbrıs Adası’nı Venediklilerden alarak Akdeniz’de hem siyasi hem de ticari açıdan büyük bir güç haline gelmiştir.

16. Yüzyılda başlayan Türk-İngiliz ilişkileri, bugüne kadar inişli çıkışlı bir grafik izlemiştir.1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikası izleyen İngiltere, bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’ni parçalama siyaseti izlemeye başlamıştır. İngiltere’nin bu politikası, Lozan Antlaşması’na kadar devam etti. Lozan Antlaşması ile İngiltere, Anadolu’da kurulan yeni Türk devletini tanıdı. Lozan Antlaşması’ndan kalan Musul Sorunu 1926’da çözülmesiyle birlikte Türk-İngiliz ilişkileri, II. Dünya Savaşı’na kadar yumuşama dönemine girdi. II. Dünya Savaşı’nda bir ara gerilen iki ülke ilişkileri, savaş sonunda dostluğa dönüştü. Çünkü II. Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliği’nin, Türkiye ve Ortadoğu üzerinde yayılmacı bir politika izlemesi, Türkiye ve İngiltere’yi ortak paydada buluşturdu. Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle, Türk-İngiliz ilişkileri yeni bir boyuta taşındı.

Türkiye ve İngiltere arasında Ortadoğu’daki olaylarla gelişen dostluk, Türkiye’nin Yunanistan ile Kıbrıs sorunundan dolayı yaşadığı gerginliğe de olumlu yansıdı. Yunanistan’ın Türkiye’yi Kıbrıs sorunundan soyutlamak isteği karşısında İngiltere, Türkiye’nin Kıbrıs sorununda taraf olduğunu vurgulayarak Türk Hükümetine destek vermiştir. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı kendine bağlamak için Birleşmiş Milletlere yaptığı başvurular karşısında, Türkiye ve İngiltere birlikte hareket etmiştir. Zürih ve Londra Antlaşmaları esnasında devam eden Türk-İngiliz işbirliği, 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasında oldukça etkili olmuştur. Böylece Kıbrıs sorunu, Türk Hükümeti’nin istediği şekilde çözümlenmiştir.

Bu tez giriş ve sonuç bölümleri dışında dört bölümden oluşmaktadır. I.Bölümde Kıbrıs Adası’nın İngiltere için önemi üzerinde durulmuştur. II. Bölümde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ve dış politika ele alınmıştır. III. Bölümde Kıbrıs’ta Taksim Tezi ele alınmıştır. IV. Bölümde ise Türk Mukavemet Teşkilatı konusu ele alınmıştır.

(8)

hiçbir zaman esirgemeyen tez danışmanım, Yrd. Doç.Dr. Dursun GÖK’e, teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca çalışmam esnasında değerli fikirlerinden yararlandığım hocalarım; Yrd. Doç.Dr. Mustafa ARIKAN, Doç.Dr. Hüseyin MUŞMAL ve Yrd. Doç. Dr. Çağatay BENHÜR’e teşekkür ederim.

(9)

Ö

ğrenci

nin

Adı Soyadı Ahmet AVCI

Numarası 124.202.051.008

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih /Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd.Doç.Dr. Dursun GÖK

Tezin Adı 1950-1960 ARASI TÜRK –İNGİLİZ İLİŞKİLERİ IŞIĞINA KIBRIS MESELESİ ÖZET

Dünyada Jeopolitik bir öneme sahip olan Kıbrıs Adası’nın 1878 yılında İngiltere’nin tasarrufuna nasıl geçtiğinin ve Osmanlı Devleti’nin bu durumu hangi sebepler ve şartlar altında kabul ettiğinin üzerinde durulmuştur.

Türkiye ve İngiltere arasında Ortadoğu’daki olaylarla gelişen dostluk, Türkiye’nin Yunanistan ile Kıbrıs sorunundan dolayı yaşadığı gerginliğe de olumlu yansıdı. Yunanistan’ın Türkiye’yi Kıbrıs sorunundan soyutlamak isteği karşısında İngiltere, Türkiye’nin Kıbrıs sorununda taraf olduğunu vurgulayarak Türk hükümetine destek vermiştir. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı kendine bağlamak için Birleşmiş Milletlere yaptığı başvurular karşısında, Türkiye ve İngiltere birlikte hareket etmiştir.

Dış politikada 1950-1960 arası dönemde Türk dış politikasında en önemli sorun Kıbrıs sorunu olmuştur. Demokrat Parti Kıbrıs Sorunu’nda sağduyulu ve akılcı bir politika takip etmiştir. Bu politika oluşturulurken Türk halkının Kıbrıs konusunda gösterdiği hassasiyet de etkili olmuştur. Demokrat Parti süreç içerisinde Kıbrıs politikasında bazen değişikliklere de gitmiştir. 1955’ten sonra Demokrat Parti diplomatik mücadeleyi uluslararası platforma da taşımıştır.1957 yılından sonra Demokrat Parti tarafından ortaya atılan Taksim Tezi Türkiye’nin Kıbrıs politikasındaki resmi tezi olmuştur. 1959’da ise Yunanistan ve İngiltere ile yapılan diplomatik görüşmeler sonucunda Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması konusunda anlaşılmıştır. 1959 yılında yapılan Zürih ve Londra Konferansları ile Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Ayrıca Demokrat Parti iktidarı tarafından imzalanan Garantörlük Antlaşması ile birlikte Türkiye, garantör devlet olma hakkına sahip olmuştur.

Ayrıca, Türk Mukavemet Teşkilatı Türk toplumundan aldığı destekle 11 yıl boyunca Türk halkının can, mal ve namus güvenliğini sağlamıştır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Osmanlı Devleti, Demokrat Parti, Kıbrıs, Taksim Tezi, Enosis, Türk Mukavemet Teşkilatı

(10)
(11)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğrenci

nin

Adı Soyadı Ahmet AVCI

Numarası 124.202.051.008

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih /Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Yrd.Doç.Dr. Dursun GÖK

Tezin İngilizce Adı CYPRUS PROBLEM IN THE LIGHT OF TURKEY-ENGLAND

RELATIONSHIP BETWEEN1950-1960

SUMMARY

It is focused on how Cyprus Island, which has a geopolitical importance in the world,passed to the saving of England in 1878 and on what reasons and under which circumstances the Ottoman Empire accepted this situation.

Friendship developed with the events in Middle East between Turkey and England, had a positive effect on the political tension, occured between Turkey and Greece due to Cyprus Dispute. Against Greece’s inclination to elliminate Turkey from Cyprus Dispute, England supported Turkish government by emphasizing that Turkey is side to Cyprus Dispute. Turkey and England co-operated in the face of Greece’s applications to the United Nations in order to acquire Cyprus.

On foreign affairs,between 1950-1960 ,the most important problem on Turkey’s foreign affairs was Cyprus problem. Democratic Party carried a reasonable and commensensical policy on Cyprus problem. While carrying out this policy,the sensitiveness of Turkish people was effective in the process. Democratic Party sometimes accomplished some changes on Cyprus policy. After 1955,Democratic Party leaded diplomatic challange on international platform as well. After Thesis of Partition,which was put forward by Democratic Party in 1957,come out the formal thesis of Turkey’s Cyprus policy.In 1959 as a result of diplomatic negotiations accomplished between Greece and England,there come out a deal on establishing Independent Cyprus Republic.With Zurich and London conferences which took place in 1959,Independent Cyprus Republic was founded. In addition, with Treaty of Guarantee, signed by Democratic Party,Turkey had the right of being guarantor goverment.

Morover,Turkish Resistance Organization provided life,honor, property protection of Turkish people for 11 years with the support of Turkish people.

Key Words: Turkey, Greece, England, Ottoman Empire, Democratic Party, Cyprus, Thesis

of Partition, Enosis, Turkish Resistance Organization.

(12)
(13)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ………. İ TEZ KABUL FORMU .……….İİ

ÖNSÖZ/TEŞEKKÜR .………. İİİ ÖZET .………. V SUMMARY .………. Vİ İÇİNDEKİLER .………. Vİİ KISALTMALAR .………. İX GİRİŞ .………. 1 I.BÖLÜM KIBRIS ADASI’NIN İNGİLTERE İÇİN ÖNEMİ……….………... 6

A)İNGİLTERE’NİN AKDENİZ POLİTİKASI ………..……….6

B)1877-1878’E KADAR İNGİLTERE’NİN KIBRIS POLİTİKASI ………... 9

C)İNGİLTERE’NİN OSMANLI DEVLETİ’NDEN İSTEKLERİ……… 11

1)Osmanlı Devleti-İngiltere Antlaşması………... 19

2)Temmuz 1878’deki Antlaşma………... 21

3)II. Abdülhamit’in Antlaşmayla ilgili Çekinceleri………...22

4)İttifak Antlaşmasının Uygulamaya Geçmesi………..…... 25

D)KIBRIS ADASI’NDA İNGİLTERE DÖNEMİ ………..…... 27

1)Kıbrıs Adası’na İngiltere’nin Çıkması……….…... 27

2)Kıbrıs Halkının İngiltere İdaresine Tepkileri………….………... 29

a)Kıbrıs Adası’ndaki Türklerin Tepkileri………... 29

b)Kıbrıs Adası’ndaki Rumların Tepkileri………..………... 29

E)KIBRIS ADASI’NDA İNGİLTERE İDARESİNİN TEŞEKKÜLÜ ………... 30

F)KIBRIS ADASI’NIN RESMEN İNGİLTERE TOPRAĞI OLMASI………... 33

II. BÖLÜM DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARA GELMESİ ……… 36

A)DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI VE DIŞ POLİTİKA……….………... 36

1) Demokrat Parti ve Kıbrıs Sorunu………...…... 39

2) Demokrat Parti ve Enosis Hareketi…………... 42

B)KIBRIS SORUNU’NUN ULUSLARARASI SORUN HALİNE GELMESİ……. 49

1)Londra Konferansı’nda Türk Tezleri………... 49

(14)

2)Londra Konferansı’na Doğru İngiltere’nin Kıbrıs Sorunu’na Bakışı……... 51

3)Londra Konferansı’nda İngiltere’nin Tezleri.………... 53

C)BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE KIBRIS GÖRÜŞMELERİ .………..56

III. BÖLÜM KIBRIS’TA TAKSİM TEZİ……… 59

A)İNGİLTERE’NİN ÇÖZÜM ARAYIŞLARI………... 59

1)Lord Radcliffe Planı ve Türkiye………. 61

2)Birleşmiş Milletler Görüşmeleri………. 67

3)Mac Millian Planı ve Demokrat Parti Hükümeti……… 71

B)KIBRIS CUMHURİYETİ………. 75

1)Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Ortaya Çıkışı……….. 75

2)Zürih Görüşmeleri………..………….. 75

3)İkinci Londra Konferansı ve Londra Antlaşması………...…….. 77

4)Londra Antlaşması’nın TBMM’de Görüşülmesi………...…….. 82

IV. BÖLÜM TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI……….…… 91

A)TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI’NIN KURULUŞU………...……. 91

1)Rum Tedhiş Hareketleri………... 91

2)Teşkilatın Kuruluş Amaçları………..…. 92

3)Teşkilatın Kuruluşu………..………..…… 95

B)TÜRKİYE İLE TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI ‘NIN İLİŞKİLERİ ... 98

1)Teşkilata Destek Sağlama Çabaları……….… 98

2)Teşkilata Desteğin Verilmesi………..……. 101

SONUÇ………..…… 108

KAYNAKÇA……….….. 113

EKLER………...….. 120

Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Amblemleri………... 120

Kıbrıs Sorununa Ait Gazete Haberleri……….… 122

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinde Kıbrıs Türkleriyle İlgili Haberler…………...… 131

Londra Büyükelçiliği’nin Adnan Menderes’e Kıbrıs ile ilgili Gönderdiği Telgraf…. 138 ÖZGEÇMİŞ………..…. 142

(15)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AKEL : Progressive Party Of The Working People (Emekçi Halkların İlerici Partisi)

BM : Birleşmiş Milletler C. : Cilt

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi DP : Demokrat Parti

EOKA: Etkniki Organosis Kibriyon Agoniston) (Kıbrıs Savaşçılarının Ulusal Birliği) KITEMB: Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği KTK : Kıbrıs Türk Kurumları

NATO : North Atlantic Treaty Organization ( Kuzey Atlantik Paktı)

S. : Sayı

s. : Sayfa

TMT : Türk Mukavemet Teşkilatı TTK : Türk Tarih Kurumu

(16)
(17)

GİRİŞ

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Kars, Ardahan ve Batum’u işgal eden Ruslar, İngiltere’nin Hindistan ticaret yollarını tehdit eder konuma geldi. Osmanlı Devleti’nin tamamen Rusya’nın kontrolü altına girmesi, güçler dengesinin aleyhine değişmesine neden olacağı için İngiltere, Rusya’nın güneye daha fazla inmesine engel olmak için Ortadoğu’ya o zaman sahip olduğu Malta’dan daha yakın bir üsse ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Bu bağlamda İngiliz politikacılar Kıbrıs’ın uygun bir üs olduğuna karar verdiler. Rusya karşısında zor durumda olan Osmanlı Devleti de İngiltere’nin tehditlerine boyun eğmek zorunda kaldı. Böylece iki devlet arasında 1878 Kıbrıs Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Kıbrıs’ın egemenliği Osmanlı Devleti’nde kalırken İngiltere, toplanan vergilerden zaruri harcamalar dışında kalan miktarı Osmanlı Devleti’ne ödeyecekti. Olası bir Rus saldırısı karşısında da İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım edecekti. Ayrıca İngiltere, Ayastefanos Antlaşması’nın şartlarını yeninden gözden geçirmek üzere Berlin’de toplanacak olan konferansta Osmanlı Devleti’ne yardım etme sözü verdi. 1878 Osmanlı-İngiliz Antlaşması’na göre Rusya Kars, Ardahan ve Batum’dan çıktığında İngiltere Ada’yı Osmanlı Devleti’ne iade edecekti. Ancak, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda karşılarında yer almasıyla İngilizler Ada’yı ilhak ettiklerini duyurdular. 1923 Lozan Antlaşması ile de Kıbrıs resmen İngiltere’ye bırakıldı. İngilizlerin Ada’ya gelmesinden sonra Kıbrıslı Rumlar arasında Ada’nın en nihayetinde Yunanistan’a bırakılacağı beklentisi ortaya çıktı. Rumlar bu beklentilerini ilk İngiliz askerî birliği Ada’ya çıktığında yetkililere ilettiler. Diğer taraftan, Ada’da yaşayan Türkler duruma sessiz kalmadı. Ada’nın egemenliğinin Osmanlı Devleti’nde olduğunu, bu nedenle Ada’dan olası bir geri çekilme durumunda, Kıbrıs’ın asıl sahibine iade edilmesi gerektiğini İngiliz yetkililere ilettiler. Ada’nın resmen İngiliz hâkimiyetine geçmesinden sonra da bu istekler her iki toplum tarafından zaman zaman dile getirildi. 1

Osmanlı Devleti’nin asli unsurunu oluşturan Türklerin yaşadığı Anadolu topraklarının İngiltere ve müttefikleri tarafından işgal edilmesi, Türk-İngiliz ilişkilerini yeni bir safhaya getirmiştir.

1Eftal Irkıçatal, “İngiliz Belgelerine Göre Kıbrıs Meselesinde Taksim Fikrinin Ortaya Çıkması ve

(18)

1919-1922 yılları arasında var olma mücadelesi veren Türk milleti, bu mücadeleden galip ayrılarak İngiltere’nin Doğu politikasının başarıya ulaşmasını engellemiştir. Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasından sonra yapılan Lozan Barış Konferansı’nda, Türk-İngiliz ilişkileri gergin bir hal almıştır. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin yerine Türkiye’nin kurulduğunu kabullenmek zorunda kalmıştır. Fakat Lozan Konferansı’ndan kalan Musul sorunu, iki ülkenin 1926’ya kadar ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir.

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik ve mali bir çöküntü içerisine girmesi, Amerika’nın dünya barışını korumak ve Sovyet tehdidinin demokratik ülkelere doğru yayılmasını önlemek için, harekete geçmesine neden oldu. Sovyet tehdidi altında bulunan ve batılı bağlamda İngiltere, II. Dünya Savaşı’ndan Ortadoğu ve Akdeniz’deki Batılı demokrasilerin çıkarlarını koruyamayacağını Amerika’ya iletmiştir. ABD ise, İngiltere’nin bu çağrısına cevap vererek, Akdeniz ve Ortadoğu’nun savunmasına aktif olarak katılma kararı almıştır.

Sömürgecilik karşıtı hareketlerin ivme kazandığı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte Kıbrıslı Rumların Yunanistan’la birleşme isteklerini daha kuvvetli bir şekilde dile getirmeye başlamaları, “Kıbrıs” diye bir meselenin ortaya çıkmasına neden oldu. 1954 yılında Yunanistan’ın Kıbrıs’ta self determinasyon uygulanması isteğiyle BM’ye başvurması Kıbrıs’ın geleceğini uluslararası bir mesele haline getirdi. BM’de Türkiye statükonun devamından yana görüş bildirerek İngiltere’nin yanında yer aldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’ya yönelik İngiliz politikaları açısından Türkiye’nin stratejik öneminden dolayı İngiltere Kıbrıs’ın geleceği ile ilgili kararlarında Türkiye’nin görüşlerini dikkate almak zorunda kaldı.2

Cumhuriyet döneminde Kıbrıs Sorunu ilk defa Lozan Antlaşması ile gündeme geldi. Lozan’ın 16,20 ve 21. Maddeleri Kıbrıs ile ilgilidir. Türkiye Kıbrıs’ın İngiltere’ye ilhak edilmesine razı olmak zorunda kaldı. Böylece bundan sonraki yıllarda Kıbrıs sorunu Türkiye’nin kapanmayan yarası oldu.

Kıbrıs konusunda tek parti döneminde statükonun korunması politikası benimsendi.1935 yılı sonrasında Atatürk’ün tasarladığı komşularımızla savunma paktları, Demokrat Parti döneminde hayata geçirildi; ancak bunlar uzun ömürlü olmadı. Yine Türk ve Yunan kamuoyunda Kıbrıs olaylarının alevlendiği sırada, devlet bazında

2

(19)

Türk hükümeti Kıbrıs sorununu bir sorun olarak görmek istemiyordu; çünkü Yunanistan ile Balkan Paktı görüşmelerinin sekteye uğraması söz konusu olabilirdi. Hatta Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’ın “Kıbrıs Sorunu diye bir şey yoktur!”şeklindeki açıklaması Yunanistan ile ilişkilerin bozulmasını önlemek amacı ile yapıldı. Türk hükümetinin bu açıklaması İngiltere’nin Kıbrıs’tan ayrılacağına hiç ihtimal vermemesi düşüncesiyle yapıldı. Ancak İngiltere’nin Ada’dan ayrılma hazırlıkları yapması Türk hükümetini zor duruma düşürdü.

İngiliz sömürge yönetimi Kıbrıs’ta uyguladığı sıkıyönetim, baskı politikası ve sansürü II. Dünya Savaşı sonlarında gevşemeye ve özerk bir yönetim oluşturma çabası içine girmeye başladı. Bu yönde peş peşe planlar hazırladı. Bu planlar şunlardır:

-1947 LordWinster Planı -1948 Jackson Planı

-1955Birinci Mac Millian Planı

-1955İkinci Harding Planı(Kasım 1955-Ocak 1956) -1956Radcliff Planı

-1958İkinci Mac Millian Planı

-1958 Spaak(Nato Genel Sekreteri)Planı

Bu planların ortak özelliği, Ada’daki İngiliz egemenliğinin sürdürülmesi temeline dayanmasıydı.3

Kıbrıs’ta yaşanan olaylar sonrasında Yunanistan, Kıbrıs konusunda Türk hükümetinden daha erken davranarak meseleyi Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna götürdü. Böylece Türk Dışişleri de Kıbrıs sorununu ele almak durumunda kaldı.1954 yılından itibaren Kıbrıs sorunu Türk dış politikasının ana konularından biri oldu.

Kıbrıs Adası’ndaki Rumlar, Yunanistan ile birleşme istekleri sonucunda, İngiltere’ye baskı yapmaya başladılar. Bu baskılar Yunanistan’ın 1951 yılında İngiltere’ye resmen başvurmasına sebep olmuş ise de, 1954 yılına kadar bu mesele bir iç sorun olmaktan öteye gidemedi. Ancak terör olaylarının gittikçe artması üzerine İngiltere, Türkiye ile Yunanistan’ı Londra’da toplanacak bir konferansta meseleyi çözmeye davet etti. Konferansta Türk hükümeti, Ada’nın İngiltere idaresinde kalması yönünde ısrar etti. Yunanistan’ın ilhak fikrine ise şiddetle karşı çıktı. Üç devletin mesele hakkında görüş ayrılığında olması Konferansın sonu oldu. Hiç bir gelişme

3 İsmail Bozkurt, “Kıbrıs Tarihine Kısa Bir Bakış” Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi, HD

(20)

sağlanmadan Konferans dağıldı. Bu arada olayların iyice kızışması üzerine Kıbrıs konusu Türk hükümetinin “milli davası” haline geldi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Demokrat Partinin Kıbrıs konusundaki politikası muhalefet tarafından da destek buldu. İngiltere’nin Ada’dan ayrılacağı anlaşılınca Türk hükümeti Ada’nın eski sahibine geri verilmesini savunmaya başladı. Ancak bu konuda yalnız kalınca Türk Hükümeti’nin Kıbrıs konusundaki yeni çözüm yolu “Taksim” Tezini savunmak oldu. Amerika’nın araya girmesi ile Türkiye ile Yunanistan Zürich’de yapılan görüşmeler sonucunda bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması hususunda görüş birliğine vardılar. Böylece Enosis ve Taksim fikirleri bir kenara bırakılarak 1960 yılında resmen Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş oldu; ancak bu pek uzun sürmedi. 1963 yılının Kıbrıs olayları tekrar kaynamaya başladı.

Kıbrıs sorununun ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını Güney Rum Liderlerinden Glafkos Klerides, “My Deposition” adlı kitabında şöyle vurgulamaktadır: “Kıbrıs

Rumlarının amacı, Ada’yı Türkleri koruma altına alacakları bir Rum Cumhuriyetine dönüştürmektir. Türklerin tüm çabaları ise antlaşmalarla tanınan hakları müdafaa etmektir… Bu durum bugün de aynıdır ve değişen bir şey yoktur. ”4

Rumlar ulusal bir hedef olarak belirledikleri Kıbrıs’ı bir Rum Cumhuriyetine dönüştürme ve Enosis hedefine ulaşmak için iki halkın iki eşit kurucu ortaklığına dayalı 1960 ortaklık cumhuriyetini Aralık 1963’te Türklere karşı giriştikleri etnik temizlik operasyonu sonucunda silahlı saldırılarla yıktılar. Türklerin ortaklık cumhuriyetinin tüm organlarından dışlayarak 1960 Anayasasını ihlal ettiler.

O dönemde Makarios, daha kurucu ve garantörlük antlaşmalarının imzalandığı günlerde ortaklık cumhuriyetini yıkmak amacıyla gizli ordular kurulması emrini vererek “Akritas Planı”nı hazırlatmış ve Aralık 1963’te bu planı uygulamaya koyarak Türklere karşı silahlı saldırıları başlattı.5

İki kurucu halkın eşit siyasi ortaklığına dayanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini, bir Rum Cumhuriyetine dönüştürmek amacıyla kasıtlı olarak yıkan Rumlar, Kıbrıs sorununu yaratan suçlu taraf olmalarına rağmen, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 4.Mart 1964’te alınan ve Ada’ya barış gücü konuşlandırılmasını ön gören

4

İrfan Kaya Ülger ve Ertan Efegil, “1974’ten 2001’e Kıbrıs Sorunu” Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs

Meselesi, HD Yayınları, Ankara 2001, s.9

5

(21)

kararda, haksızca ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak tüm Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak kabul edildi. 6

Rum tarafının uzlaşmaz tutumundan dolayı, BM iyi niyet misyonu çerçevesinde,1977-1983 yılları arasında devam eden görüşmelerden hiçbir sonuç alınamadı. Bunun üzerine Kıbrıs Türkleri 15 Kasım 1983’te kendi bağımsız ve egemen devletlerini, diğer bir ifadeyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettiler.7

Rauf Denktaş, arşiv belgeleri ve notlarla siyasal yaşamını yazdığı Hatıraları’nda Türkiye’de bulunduğu 1967 yılında Kıbrıs davası lehine etkin bir kamuoyu oluşturmak için nasıl bir çaba harcadığını detaylı bir şekilde anlatır. Denktaş, bir taraftan hükümet nezdinde çalışmalarını sürdürürken diğer taraftan Anadolu şehirlerini gezerek konferanslarla Kıbrıs Türk’ünün haklı davasını anlatmaya çalıştı. Türkiye’de kurulan Kıbrıs dernekleri, basın, yayın, toplantı ve protesto mitingleri ile Türk milleti, baştan beri Kıbrıs Türk toplumunun yanında olduğunu gösterdi.8

Kıbrıs konusunda pek çok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan büyük kısmı 1963 yılından sonraki devreler ele alınmıştır, fakat Kıbrıs olaylarının asıl başlangıcı 1960 öncesidir. Bu araştırmada biz Türk-İngiliz ilişkileri ışığında 1950-1960 arası Kıbrıs konusunun seyri ele alınmaya çalışıldı. Bu dönemde iktidarda olan Demokrat Parti’nin olaylara bakış açısını ve bu konudaki tavrını ele almaya çalıştık.

Bu çalışmanın ana temasını,1950 Mayıs’ında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Türk dış politikasında yaşanan değişimin, Türk-İngiliz ilişkileri çerçevesinde Kıbrıs sorununun incelenmesi oluşturmaktadır.

6

Rauf Denktaş, Rauf Denktaş Hatıraları, C.1,Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1996,s.160

7

Rauf Denktaş, “Kıbrıs Meselesi Halledilmeli” ,s.888

8

(22)

1.BÖLÜM

KIBRIS ADASI’NIN İNGİLTERE İÇİN ÖNEMİ A)İNGİLTERE’NİN AKDENİZ POLİTİKASI

Kıbrıs Adası’nın Osmanlı Devleti’nin elinden nasıl çıktığını ve İngiltere’nin bu adayı almak için yaptığı girişimleri açıklamadan önce İngiltere’nin Akdeniz politikasına kısaca değinmemiz konunun daha net şekilde açıklığa kavuşması bakımından önemlidir. 18.Yüzyıl başlarında yapılan savaşlar sonucunda İngiltere, Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na bağlayan Cebeli Tarık Boğazı’na yerleşmeyi başarmıştı. Bundan sonra İngiltere 1713 tarihinden itibaren Akdeniz’e kesin olarak yerleşmek için büyük çaba harcamıştır.

18.Yüzyılda Avrupa’da büyük devletlerin arasına giren İngiltere Akdeniz ile hem siyasi hem de ticari olarak ilgilenmeye başlamıştı. Yedi Yıl Savaşları’nın ardından imzalanan Paris Antlaşması’yla (1768)Hindistan’ın hâkimiyeti, Fransa’dan İngiltere’ye geçmiş ve Fransa bu savaştan sonra Hindistan’daki tüm haklarından vazgeçmişti.9

18.Yüzyıl sonlarına doğru İngiltere, Akdeniz’de önemli bir güç olmakla beraber, dünyanın diğer yerlerinde ele geçirdiği topraklarla büyük bir sömürge imparatorluğunu haline geldi. Bu imparatorluğun en önemli toprağı ise İngiliz ticaretinin can damarı olan Hindistan idi. İngiltere, bu önemli sömürgesi ile arasındaki irtibatın sürmesi, ticaretinin devamlılığı ve emniyeti için elinden gelen bütün gayreti sarf ediyordu.10

İngiltere’nin Akdeniz ve Ön Asya yoluyla Hindistan’a ulaşan ticaret zincirini güvenli bir hale getirme ve bu yolla gelebilecek her türlü tehlikeyi bertaraf etme politikası Akdeniz ve çevresinin büyük bir bölümüne hâkim olan Osmanlı Devleti’yle daha sıkı ilişkiler kurmasına neden oldu.

Fransız İhtilali sırasında Napolyon’nun ordularının Dalmaçya Kıyılarına yerleşmesi, daha sonra da 1798 tarihinde Mısır’a çıkması, İngiltere’nin Akdeniz’deki durumunu oldukça sarsmıştır. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’yle ittifak yapan İngiltere, Fransızları bu bölgeden çıkartmayı başarmıştı.

9Rıfat Uçarol,1878 Kıbrıs Sorunu ve Osmanlı-İngiliz Antlaşması, İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi, No:2434,İstanbul 1978, s.35

10 Süleyman Kocabaş, Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna Yapılanlar(Türkiye ve İngiltere), Vatan

(23)

İngiltere Ön Asya’nın özellikle kendi ticareti ve Hindistan ile bağlantısı nedeniyle ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu kavramıştı. Akdeniz havzasını daha rahat kontrol etmek için Yedi Ada ve Malta ‘ya (1815) yerleşmiş, daha sonra ise Fransızların Süveyş Kanalı’nı açma girişimleri nedeniyle Aden’i işgal etmişti.

Böylece İngiltere 19.yüzyılın ortalarına gelindiğinde Akdeniz’in kilit noktaları olan Cebeli Tarık, Yedi Ada ve Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra Akdeniz’in Cebeli Tarık gibi bir kapısı olacak Aden’i hâkimiyeti altına almıştı.11

İngiltere 19.yüzyılın ilk yarısında Akdeniz havzasında önemli bir güç haline gelmiş ayrıca Akdeniz’i çevreleyen toprakların çoğunluğuna hâkim olan Osmanlı Devleti’yle de siyasi ve ekonomik olarak ilişkiler kurarak imkânlara yani kapitülasyonlara sahip olmuştur. İngiltere böylece Hindistan ticaret yolunu güvence altına alma ve buraya gelebilecek her türlü tehlikeyi bertaraf etme politikasını devam ettirmiştir.

Fransızlar tarafından 1847 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması fikri gündeme geldiğinde İngiltere buna sıcak bakmamıştı. Nedeni ise İngiliz gemilerinin Fransızların yapmış olduğu kanaldan güvenli bir şekilde geçememe ihtimalinin olmasıydı. Bilindiği

gibi İngiltere denizlerde Fransızlarla çekişme halindeydi. İngiltere’nin tepkisi nedeniyle 1859 yılında başlayan Süveyş Kanalı inşaatı 1869

yılında tamamlandı. Böylece Akdeniz bir kapalı havza olmaktan çıkarak, Atlas ve Hint Okyanusları arasında ticari açıdan büyük bir değere sahip olan, işlek bir deniz yolu haline gelmişti. 12

Bu durum ise diğer devletlerden çok İngiltere’yi yakından ilgilendiriyordu.

Süveyş Kanalı’yla İngiltere’nin Akdeniz politikası değişmeye başlamış ve daha önce önem verilen noktaların yerlerine yeni yerlerin önem kazanmasına sebep olmuştur. Süveyş Kanalı’nın açılmasına kadar İngiltere’nin Akdeniz politikasının Malta, Yedi Ada gibi yerler iken 1869 tarihinden sonra artık Süveyş Kanalı ve çevresi İngiltere’nin Akdeniz politikasının ağırlık noktası olmaya başlamıştır.1870 yılında Fransa’nın Almanlara yenilmesinden sonra İngiltere’nin, ekonomik ve mali açıdan Mısır’da etkinliği arttı. Böylece sömürgelere giden en kestirme ve en kolay yol haline gelen Süveyş Kanalı da yavaş yavaş İngiltere’nin nüfuzu altına girmeye başladı.

11 Esin Yurdsev , “İngiltere’nin Boğazlar Politikası”,Belleten, C. LXIII, S.236-238,Ankara 1999, s.560 12Uçarol , 1878 Kıbrıs Sorunu, s.32

(24)

İngiltere’nin menfaatlerine Fransa’dan başka engel olabilecek bir ülke de Rusya idi. Rusya Akdeniz ve Asya’ya doğru yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştı. Rusya’nın boğazlar üzerinden sıcak denizlere inme politikası İngiltere’nin Akdeniz ve Asya’daki menfaatlerine zarar verebilirdi. İngiltere ise bu bölge üzerindeki hâkimiyetini ve elde ettiği menfaatleri paylaşmak istemiyordu. İngiltere sömürgelerine giden yolların güvenliğini tehdit edecek, Akdeniz’deki güç dengesini bozacak her türlü girişime karşı çıkmıştır. Bunun için de İngiltere, Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı bir çeşit tampon bölge olarak görmüş ve Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü destekleyerek Rusya’nın Akdeniz’e inmesine engel olmaya çalışmıştır.

İngiltere için, boğazlarda kendini savunabilecek kadar güçlü, ama menfaatlerini gerçekleştirmek amacıyla baskı yapabileceği kadar da kendine bağlı ve güçsüz bir Osmanlı, güçlü ve yayılmacı bir Rusya’dan her zaman daha iyiydi. İngiltere bunu gerçekleştirmek için, Napolyon’un Mısır’ı işgalinde (1798),Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın İsyanı’nda (1831-1840),Kırım Savaşı sırasında (1853-1856) Osmanlı Devleti’ne hep destek olmuştur.13

Akdeniz’de İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın önemli bir yeri vardı. Bu boğazlar kontrol edilmeden Akdeniz ticareti tam anlamıyla kontrol edilemezdi. İngiltere hiçbir zaman boğazları almak istemedi. Çünkü boğazların İngiliz hâkimiyetine girmesi İngiltere’yi Avrupalı diğer güçlerin hedefi haline getirecekti. İngiltere bütün Avrupa’yı karşısına alamayacağı için 19.yüzyıl boyunca Akdeniz’deki sömürge yollarının ve ticaretinin güvenliği için Osmanlı Devleti’nin yanında yer almış ve nüfuzunu arttırmıştır.

Akdeniz hâkimiyeti için Süveyş Kanalı’nı ve Cebeli Tarık Boğazı’nı kontrol altına almak İngiltere’ye yetmiyordu. Bunu sağlamak için İngiltere’ye yeni üsler gerekiyordu.19 yüzyılın sonlarına doğru Akdeniz çevresinde kurulan yeni siyasi güçlerin (Almanya ve İtalya)İngiltere’nin Akdeniz’deki yeni üslerini almasını karşı çıkmaları muhtemeldi. Bunun için İngiltere 1878 yılına gelindiğinde Hindistan ticaret yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla geçici üsler edinme düşüncesin önem vermeye başladı. Geçici üs fikriyle diğer Avrupa güçleri fazla tedirgin edilmeyecekti. İşte Kıbrıs Adası bu açıdan mükemmel bir yerdeydi.14

13 Besim Darkot, “Kıbrıs”, İslam Ansiklopedisi, C.VI, MEB Yayınları, İstanbul 1955, s.672-675 14Uçarol, 1878 Kıbrıs Sorunu, s.33

(25)

B)1877-1878’E KADAR İNGİLTERE’NİN KIBRIS POLİTİKASI

Kıbrıs Adası, coğrafi bakımdan Doğu Akdeniz’in ortasında bir yerdedir. Anadolu ve Suriye kıyılarına yakınlığı, Ege Denizinin giriş ve çıkışını kontrol edebilecek bir konumda olması, Kıbrıs Adası’nın değerini arttıran etkenlerdir.

İngiltere her zaman Mısır’da ve boğazlarda daha fazla söz sahibi olmaya çalışmış ama karşısına Mısır’da Fransa, boğazlarda ise Rusya ve diğer Avrupa ülkeleri çıkmıştır. Bu sebeplerden dolayı Mısır’ı ve boğazları kontrol edebilecek Doğu Akdeniz’de bir üs aramıştır.

Kıbrıs’ın bulunduğu bölge, İngiltere’nin ihtiyaçlarını tamamen karşılayabilirdi. Çünkü Kıbrıs Süveyş Kanalı’ndan geçip Hindistan’a giden önemli bir deniz yolu üzerinde bulunmaktaydı. Kıbrıs İngiltere’nin Akdeniz’deki en önemli üssü olan Malta’dan Çanakkale Boğazı’na ve İstanbul’a daha yakındı. Bu coğrafi konumu itibariyle İngiltere’nin Atlantik Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na uzanan ticaret yolu üzerinde Cebeli Tarık ve Malta Adası’ndan sonra üçüncü durağı Kıbrıs olabilirdi. İyon Adaları 1864’de Yunanistan’a verildiğinde tek seçenek Kıbrıs kalıyordu.15

Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra (1869) İngiltere’nin dikkati Mısır’a çevrilmişti. Bir süre sonra kanal hisselerinin yarısını elde ederek Süveyş Kanalı’nda büyük bir nüfuza sahip olan İngiltere menfaatlerinin korumak için Mısır’a ayrı bir önem vermiştir. Ama bir sorun vardı. O da Süveyş Kanalı’na en yakın İngiliz üssünün Malta gibi uzak bir yerde olmasıydı. İşte İngiltere bu uzaklığı Kıbrıs Adası’nda elde edebileceği bir üsle kapatabilirdi.

Doğu Hindistan şirketinde memur olan Yüzbaşı J.M.Kinneir, Kıbrıs Adası’nı 1814’de ziyaret etmiş ve İngiltere için adanın önemini şöyle belirtmiştir: “Kıbrıs’ı ele

geçirmekle İngiltere, Akdeniz’de büyük bir nüfuza sahip olacak ve Akdeniz’in gelecekteki kaderini tayin edebilecektir. Mısır ve Suriye kısa zamanda kendine tabi olacak ve Küçük Asya (Anadolu) bakımından da korku uyandıracak bir duruma gelerek Bab-ı Ali’yi her an kontrol altında bulundurabilecektir. Rusya’nın bu taraflara yapacağı akınlarını önlemese bile, geciktirebilir. Aynı zamanda İngiliz ticaretinin gelişmesine de vesile olacaktır. Müdafaası kolay bir yer olduğu gibi liberal bir idareyle

15 Kocabaş, Hindistan Yolu, s.85-86

(26)

kısa zamanda kendi teşkilatını masraflarını kolaylıkla karşılayabilir ve az bir masrafla donanmamıza bol miktarda ikmal maddeleri de temin edebilir.”16

Kıbrıs’ın İngilizlere devri sırasında İngiltere’nin başbakanı olan ve bu iş için şahsen büyük uğraşlar veren Benjamin Disraeli Yüzbaşı Kinneir’den yaklaşık 30 yıl sonra “Tancred” adlı kitabında aynı düşünceyi devam ettirmiştir.17Disraeli bu kitabında

“İngilizler Kıbrıs’ı istiyorlar ve alacaklardır da.”ibaresiyle bu işte ne kadar karalı

olduğunu belirtmiştir. Disraeli başka bir sözünde , “Kıbrıs’ın Batı Asya’nın anahtarı

olduğunu” belirterek ne kadar önemli bir ada olduğunu ortaya koymuştur. Bazı İngiliz

konsolosları ve subayları Kıbrıs’ın ideal bir deniz üssü olacağını, özellikle Magosa Limanı’nın çok önemli bir mevki olduğunu belirtmiştir.18

Bütün bu bilgilerden sonra İngiltere’nin, Kıbrıs Adası üzerinde durmasının sebeplerini şöyle özetleyebiliriz:

1.Kıbrıs’ın Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla(1869)İngiltere’nin sömürgelerine giden ticaret yollarının birleştiği yer olan Mısır’ı kontrol edebilecek yakınlıkta olması.

2.Kuzeyden Rusya’nın Osmanlı üzerine baskısını arttırması ve Rusların boğazları ele geçirerek sıcak denizlere inme ihtimali karşısında Kıbrıs’ta bulundurulacak bir donanma, caydırıcı bir niteliğe sahip olacaktı. Ayrıca boğazlara bir saldırı durumunda Kıbrıs Adası hemen müdahale için uygun bir yerdeydi. Boğazlara en yakın İngiliz üssünün Malta Adası’nda olması Kıbrıs’ın önemini daha da arttırıyordu.

3.Rusya sadece boğazlarda bir tehdit unsuru değildi. Rusya Doğu Anadolu üzerinden İskenderun Körfezine inebilir, Dicle-Fırat yöresini ve Basra Körfezi’ni kontrol edebilirdi. Dolayısıyla Hindistan yolunu tehdit edebilirdi. Bu bölgelere en yakın yer ise Kıbrıs Adasıydı.

4.Osmanlı Devleti’nin dağılma ihtimaline karşı hemen müdahale edip daha fazla pay alabilmek için Kıbrıs Adası yakın bir üstü.

Görüldüğü gibi İngiltere’nin Kıbrıs’ı neden istediği açıktır. Kıbrıs, askeri, siyasi ve ticari olarak büyük bir öneme sahiptir. Bu önemini günümüzde de hala yitirmediği görülmektedir.1878’de başlayan Kıbrıs sorunu 2014 yılına gelmemize rağmen hala

16 Kocabaş, Hindistan Yolu, s.90

17Salahi. R. Sonyel “İngiliz Dış İşleri Bakanlığı Belgelerine Göre Osmanlı Padişahı 48 saat İçinde

Kıbrıs’ı İngilizlere Nasıl Kiraladı”, Belleten, C.XLII, S.165-168, Ankara 1978, s.739

(27)

konuşulmaktadır. Şu noktayı da belirtmek gerekir ki İngiltere Kıbrıs’ta garantör olarak nüfuzunu devam ettirmekte ve bir üs olarak Kıbrıs Adası’nı kullanmaktadır.

C)İNGİLTERE’NİN OSMANLI DEVLETİ’NDEN İSTEKLERİ

Osmanlı Devleti Berlin Kongresinde yalnız kalmamak için İngiltere’ye başvurmuştu. İngiltere bir taraftan Rusya ile kendi menfaatlerini korumak amacıyla antlaşmaya yapmaya çalışırken, diğer taraftan da Osmanlı Devleti’nin çaresiz durumundan yararlanmak istiyordu.19

İngiltere, Berlin Kongresi öncesinde çaresiz bir durumda bulunan Osmanlı Devleti’ne bir öneride bulundu. İngiliz Hükümeti’nin 16 Mayıs 1878’de İstanbul elçisi Henry Layard’a gönderdiği bir talimatta Osmanlı Devleti’yle muhtemel bir ittifak antlaşmasının yapılabilmesi için ilk önce Bab-ı Ali’nin Anadolu’da bulunan Hristiyan tebaa için ıslahatlar yapması şart koşuluyordu. Ayrıca İngiltere, Berlin Kongresi’nden önce diğer Avrupa devletlerinin özellikle Rusya’nın böyle bir antlaşmadan haberinin olmamasını istiyordu. Eğer bir şekilde Rusya’nın ve diğer Avrupa devletlerince böyle bir antlaşmanın varlığı duyulursa İngiltere’nin anlaşma ile sağlamak istediği menfaatlerine zarar verebilirdi. Bunun için İngiliz Hükümeti ile elçisi arasındaki telgrafların çok gizli kalmasına özen gösteriliyordu.

İngiliz elçisi Henry Layard’a İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan şöyle bir telgraf geldi: “Elinizden gelen bütün gayretle şartlarınızın kabulü için ısrar edeceksiniz, bu

antlaşmanın padişahın ordusu ve kuvvetinin kaynağını teşkil eden Anadolu’yu güvenlik altına alacağını, eğer padişah İngiltere’nin iyi niyetinin devam ettiğini görmek istiyorsa kendisine antlaşmayı çekimserlik göstermeden kabul etmesi gerektiğini açıklayın çünkü bu fırsat kaçırıldı mı bir daha ele geçmez. Biz Rusya ile kuvvetlerini İstanbul dolaylarından çekmesi ve otonom Bulgaristan Prensliği’nin Balkan Dağlarının kuzeyinde kalması hususunda antlaşmaya varmak üzereyiz. Yok eğer padişah bizim şartlarımızı kabul etmek istemezse o zaman İngiltere girmiş olduğu müzakerelere devam etmeye lüzum görmeyecek ve bu Osmanlı Devleti’nin derhal parçalanmasına sebep

(28)

olacaktır. Padişaha Pazar akşamından(26 Mayıs 1878) daha geç olmamak üzere yazılı bir taahhütname vermesi ve son derece ketum davranması gerektiğini anlatınız”20

İngiltere Hükümeti bu telgrafla Osmanlı Devleti’nin ne kadar zor bir durumda olduğunu ve İngiliz Hükümeti’nin ortaya koyacağı şartların hepsinin Osmanlı Devleti tarafından kabul edileceğini belirterek elçisinden bütün gücüyle bu şartlarını kabul ettirmesini istiyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti’ni de üstü kapalı olarak tehdit etmekten geri durmuyordu. Bu telgrafa göre Osmanlı Devleti İngiltere’nin kongrede kendi saflarında girişimlerde bulunmasını istiyorsa, Anadolu’da Hristiyanların yaşadığı yerlerde ıslahat yapmalıydı.

Konumuzun esas noktası olan Kıbrıs’ın İngiliz kullanımı için kiralanması da İngiltere’nin en önemli isteği olarak ortaya çıkıyordu. Eğer bu istekler iki gün içinde kabul edilmezse Osmanlının yanında yer alınmayacağını ve böylece Osmanlı Devleti’nin parçalanacağını da elçinin hükümete belirtmesi isteniyordu.

Layard 25 Mayıs günü Yıldız Sarayı’na giderek İngiliz Hükümeti’nin Osmanlı Devleti’yle bir ittifak antlaşması yapmak istediğini Bahriye Nazırı ve Mabeyn Müşiri olan Said Paşa’ya iletti. Layard, hükümetinin talimatını aynen beyan ederek; eğer bu antlaşmaya Osmanlı Devleti’nin razı olmazsa İngiliz başkanının ve Dışişleri Bakanı’nın kongreye temsilci göndermeyeceğini ve Osmanlının yanında yer almayıp çoğunluğa uyacağını iletti.21

Said Paşa bu teklifi olumlu karşılayarak 25 Mayıs günü Layard’ın padişah tarafından kabul edilmesini sağladı. Layard II. Abdülhamit’e şu teklifleri sundu:

1.İngiltere, Osmanlı Devleti’nin durumunu çok iyi bilmekte ve onun iyiliğini istemektedir.

2.Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın tehditlerine karşı koyabilecek şu anda gücü yoktur. İngiltere ise müttefikini Rus tehdidinden korumak niyetindedir. Ama İstanbul’a ve Osmanlı topraklarına en yakın İngiliz donanması Malta Adası’ndadır. Bu ise acil bir durumda yardım etmeyi zorlaştırmaktadır.

20Yulug Tekin Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği 1877-1880, Ankara Üniversitesi Basımevi,

Ankara 1968, s.83-84

21Ali Fuat Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye, C.II, TTK. Yayınları, (Neşriyat Bekir Sıtkı Baykal)

(29)

3.Malta Adası’nın uzaklığı nedeniyle Kıbrıs Adası acil durumlarda Osmanlı Devleti’ne yardım edebilmek için geçici süreyle, İngiltere’ye donanma üssü olarak verilmeli.

4.Rumeli’de Balkanlara kadar olan yerler Osmanlı Devleti’nin toprağı sayılacak22

Konuşması bu çerçevede gelişen Henry Layard İngiliz Hükümeti’nin isteklerini resmen ve açık bir şekilde bildirmiş oldu. Buna göre Osmanlı Devleti’yle bir ittifak antlaşması yapılması için Kıbrıs’ın geçici bir süre İngiltere’ye üs olarak verilmesi dile getiriliyordu. Layard yanında ittifak antlaşmasının bir taslağını getirerek Osmanlı Devleti’ne resmen iletti. Bunun üzerine hemen bir komisyon kurularak İngiliz elçisinin önerisi incelenmeye başlandı.23Layard’ın Osmanlı hükümetine vermiş olduğu ittifak antlaşmasının taslağı şu şekildeydi.

Eğer Batum, Ardahan ve Kars veyahut bunlardan birisi Rusya Devleti’nin işgalinde kalıp da ileride adı geçen kesin barış ile tayin olunan arazinin dışında olarak, Osmanlı memleketlerinden bir bölgeyi istila etmeye kalkışacak olursa İngiltere Devleti’nin anılan bu bölgeyi silah kuvvetiyle korumak için padişah ile birleşmeyi taahhüt eder.

Buna karşılık Padişah hazretleri de Anadolu kıtasında bulunan Hristiyan ve diğerlerinin iyi idare ve himayeleri hakkında iki devlet arasında sonradan karşılaştırılmak üzere gerekli ıslahatın yapılmasını İngiltere Devleti’ne vaat eder ve adı geçen devletin kendi şahadetinin yerine getirilmesi sebeplerini sağlamaya muktedir etmek üzere, Kıbrıs Adası’nı kendi tarafından tasarruf ve idare olunmak üzere başkaca olarak adı anılan devlete tahsis ve tayini muvafakat buyurur.24

II. Abdülhamit konunun çok önemli, olduğunu belirterek hemen cevap vermez ve elçiye Sadrazam Sadık Paşa ile ayrıntılı bir şekilde konuşmasını söyler. Elçi Layard ile Sadrazam Sadık Paşa’nın konuşmaları olumlu geçer. Sadık Paşa Layard ile görüştükten sonra padişaha çıkarak doğu illerinde yapılması istenen ıslahatlar için “Biz

zaten buraların bayındır hale getirilmesini istiyoruz.”diyerek bir hükümet toplantısında

bu teklifin görüşülmesini ister. 25 Yapılan çok gizli toplantılardan sonra ittifak

22Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye, s.94-95 23

Mahmut Celaleddin Paşa, Mirat-ı Hakikat, C.III, İstanbul, s.137

24Bekir Bozkurt, İngiltere’nin Kıbrıs’ı İlhak Süreci, , Ankara Üniversitesi, SBE, İslam Tarihi Bölümü,

Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005, s.53-54

(30)

antlaşmasına Saffet Paşa’nın önerisiyle İngilizlerin Kıbrıs’a Berlin Kongresi’nden sonra çıkmasına dair bir madde eklenmek istendiyse de Layard zaten aldığı emre göre Kıbrıs’a antlaşma yapılmadan çıkılmayacağını söyleyerek bu maddenin eklenmesine karşı çıkar. Layard bu sözleriyle, Berlin Kongresi’nden bahsetmeyerek kongreden önce antlaşma imzalanırsa adaya çıkabileceklerini ima etmiş oluyordu.26Sonuçta İngilizlerin Kıbrıs’a çıkış tarihleri kesinleşmeden bir antlaşma taslağı oluşturularak II. Abdülhamit’e sunuldu. İngiliz elçisinin isteği taslağın hemen padişah tarafından onaylanmasıydı. Ama padişah bu teklife hemen cevap vermeyip bazı devlet adamlarıyla görüş alış verişinde bulunmak istedi. Bunun üzerine saraya çağrılan eski sadrazamlardan Mehmet Rüştü Paşa bu teklife sert tepki göstererek, Kıbrıs’ı İngiltere’ye vermenin ve Anadolu’da başka bir devletin söz sahibi olabileceğini bir şekilde ıslahat yapmanın devletin bölünüp parçalanmasına sebep olacağını beyan ederek antlaşmaya tamamen karşı çıktı.27

Bunun üzerine Sadrazam Sadık Paşa’nın bu işin bittiğini açıklamasıyla toplantıya son verildi. Görülüyor ki Sadık Paşa Antlaşmayı iyice incelemeden kabul etme taraftarıdır. Antlaşma taslağının istediği zamanda onaylanmadığını gören Elçi Henry Layard Osmanlı Devlet adamlarını tehdit etmekten geri durmamıştır. Eğer bu antlaşma imzalanmazsa kongrede İngiliz Hükümeti’nin Osmanlı lehine çalışmayacağını söylemekten çekinmemiştir.

Bir müddet sonra padişah antlaşma taraftarı olan Sadrazam Sadık Paşa’yı azlederek yerine antlaşmaya itiraz eden Mehmet Rüştü Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. II. Abdülhamit’in bu tercihiyle, antlaşmanın iyice tetkik edilerek sorumluluğu hükümetle paylaşma taraftarı olduğu ortaya çıkıyordu.28

II. Abdülhamit, İngiliz ittifak antlaşma teklifinin kabinede görüşülmesini istedi. Bunun üzerine toplanan kabine, Kıbrıs’ın İngilizlerde ne kadar kalacağının belli olmadığını, Berlin Kongresi sırasında böyle bir antlaşmanın duyulmasının Rusya’yı harekete geçirebileceğini, Avusturya –Macaristan’ın bu antlaşmayı örnek göstererek Bosna-Hersek’i tamamen işgal edebileceğini belirterek, Rusya ne zaman Osmanlı

26Bozkurt, İngiltere’nin Kıbrıs’ı İlhak Süreci, s.54 27Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye, s.98 28 Mahmut Celalettin Paşa, Mirat-ı Hakikat, s.137

(31)

Devleti’ne saldırırsa Kıbrıs’ında o zaman İngiltere’ye verilmesi gerektiğine dair bir maddenin antlaşmaya eklenmesini istedi.29

Bab-ı Ali’nin bu teklifini sert bir şekilde reddeden Elçi Layard kendisinin antlaşmaya bir madde eklemeye yetkili olmadığını söyleyerek bu antlaşmanın bir an önce imzalanması gerektiğini, yoksa İngiliz Hükümeti’nin Berlin’de yapılacak kongreyi sabote ederek kongrenin toplanmasına engel olabileceğini iletti.30

Osmanlı Devleti bu baskılara rağmen işi ağırdan alıyor ve Kıbrıs’taki Hükümranlık haklarını sonuna kadar korumak için ittifak antlaşmasına yeni ek maddeler koydurmaya çalışıyordu. II. Abdülhamit de Kıbrıs’ı geçici olarak İngiliz idaresine bırakmanın sorumluluğunu tek başına üstlenmek istemediğinden konunun bir defa daha Meclis-i Mahsusa’da görüşülmesini istedi. Nihayet Meclis antlaşmanın onaylanmasını kararlaştırarak imzalanması için sadrazam’a ve Hariciye Nazırına gönderdi ve sonunda antlaşma imzalandı.31İttifak antlaşması imzalandı ama Bab-ı Ali’nin bazı istekleri vardı. Bunlar;

1.Kıbrıs’taki İslam halkının miras taksimi, evlenme gibi işlemlerini yürütmek için adada şer’i mahkemelerin devamı,

2.Vakıf malları, cami, okul, tekke ve mezarlıkların idaresi için Evkaf tarafından belirlenen bir memurun adada bulunması,

3.Devlete ait emlak ve arazinin Osmanlı Devleti tarafından istenildiği gibi tasarruf edilmesi

4.İngiltere’ye geçici olarak verilen Kıbrıs’a İngiltere tarafından yapılacak masrafların Osmanlı Devleti’nden daha sonra talep edilmemesi gibi isteklerdi.32

Bab-ı Ali tarafından imzalanan antlaşma metni bir defa daha görüşülmek üzere 4 Haziran 1878 tarihinde Meclis-i Mahsus’un aldığı karar ise şu şekildedir:

Mucibince icra olunsun

İngiltere elçisi Mösyö Layard geçen ayın 23. Cumartesi günü Başvekâlet makamına gelerek, devleti tarafından almış olduğu bir kıta özel resmi mektubu okumuştu. Rusya Devleti, İngiltere kabinesinin kendisine yaptığı teklifi kabul etmeye istidatlı göründüğü ve Bulgaristan sınırının Balkanlara hasrına rıza göstereceği

29

Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C.1, MEB Yayınları,4.Baskı, İstanbul 1955,s.126

30 Bozkurt, İngiltere’nin Kıbrıs’ı İlhak Süreci, s.55 31Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye, 101-102 32 Bozkurt, İngiltere’nin Kıbrıs’ı İlhak Süreci, s.56

(32)

anlatılmış olunmasıyla beraber, Anadolu’da bulunan Kars, Ardahan ve Batum veyahut bunlardan biri bu devletin elinde kalıp da kesin sözleşme ile kendisine verilecek arazi dışında olarak adı geçen devlet (Rusya) ileride Osmanlı memleketlerinden diğer bir yerinin zaptına ve işgaline kalkışacak olur ise, İngiltere Devleti silah kuvveti ile bunun korunması için padişah ile ittifak yapmayı taahhüt edeceği ve buna karşı o bölgenin Hristiyan halkının ve diğerleri haklarında lazım gelen ıslahatın yapılmasına gayret edileceğinin vaat olunması ve bir de, iş bu ittifakın gerektirdiği işleri yapabilmeye muktedir olmak için adı geçen devlete (İngiltere’ye) Kıbrıs Adası’nın tasarruf ve idaresinin ihale edilmesi şartları bulunmuştur.

İngiltere Devleti, Osmanlı Devleti hakkında olan düşünce ve iyiliksever niyetlerinin şimdiye kadar pek çok nişanelerini fiili deliller ile ispat etmiş ve özellikle bu defa Rusya Devletiyle yapılan ön barış sözleşmesinin ihtiva ettiği bilinen zararlı şartları diğer devletler tarafından sessizlikle geçiştirilmek üzere olduğu halde, adı geçen devlet bu sözleşmenin yeni bir kongreye getirilerek, orada her maddesinin başka başka müzakeresine Rusya devleti tarafından muvafakat edilmediği takdirde, bu sözleşmenin İngiltere Devleti tarafından hiç olmamış gibi sayılacağı ve bununla beraber uygulanmasına girişilecek olunursa, fiilen muhalefet edeceğini Rusya’ya ilan etmiş ve bu sözleşmenin şartlarından olan Bulgaristan’ın sınırının genişliği ve Anadolu’da bir çok yer ve mevkilerin Rusya’ya terki gibi başlıca maddeleri hakkında olan itirazlarını açıklamakla beraber, iddiasını kuvvetlendirme ve doğrulama bakımından derhal savaş hazırlıklarına teşebbüs etmiş olduğundan, İngiltere’nin bu yolda Osmanlı Devleti’ne olan büyük hizmeti ve ileride meydana gelebilecek tehditlerin önlenebilmesi için, ittifak yapmaya girişmesi memnun olacak hususlardan olup, adı geçen devletin(İngiltere’nin)Yukarıda belirtilen Kıbrıs Adası’nın tasarruf ve idaresinin kendisine terki meselesi ortaya konulduğunda, adı geçen elçinin sözlü ifadelerine göre, bu adanın bu şekilde devleti tarafından talep edilmesinin sebep ve hikmeti de, adı geçen devletin Akdeniz’de eşya, mühimmat ve asker konması ve Malta Adası’ndan başka sömürgesi olmayıp, Yedi Ada’nın bu amaç için çok elverişli olduğu halde her nasılsa daha önce Yunanistan’a terk edilmiş ve bu defa şiddetle lazım olduğu hissedilmiş ise de, geri alınması mümkün olamayacağından, diğer uygun yer araştırıldığında, Kıbrıs Adası’nın gerek Suriye sahillerine ve Anadolu’nun lüzumlu olan taraflarına yakınlığı bulunduğundan, İngiltere Devleti orada icap ettiği takdirde lazım gelen yere

(33)

donanmasını sevk edebilmek için yeterli sayıda askeri bulundurabileceği ve bol miktarda savaş araç ve gereçlerini depolayabileceği, bu adanın (Kıbrıs’ın)mülkiyeti yine Osmanlı Devleti’nde kalacak, İngiltere’nin zapt ve idaresinde bulunduğu sürece şimdiye kadar olduğu gibi, mahalli idarenin masrafları çıktıktan sonra, her yıl ne kadar gelir alınmakta ise, bunun adı geçen devlet tarafından her yıl Osmanlı hazinesine ödeneceğinin ve yerine getirileceği ifade olunmuş ve açıklanmıştır. Fakat Kıbrıs Adası’nın tasarruf ve idaresi için bir süre tayin edilmemiş olduğu gibi, Kongrede her şey kararlaştırılıp imza edilmesinden sonra, İngiltere’nin Kıbrıs Adası’nı idaresine almaya kalkıştığını diğer devletlerin görüp itiraz etmeleri ve belki Rusya’nın kongrede edeceği fedakârlıklardan pişmanlık duyarak, verilen kararları kabul etmeyerek, İngiltere Devleti’yle savaşı göze almak gibi bir teşebbüsü, bizce iş bitmiş iken böyle yeniden savaşa girişmek biraz zor olacağı akla gelmiştir. Ancak bu maddenin duyulması ve ortaya çıkmasına itirazlar olabileceğinden çok gizli tutulması, adı geçen elçi tarafından tavsiye ve tekrar edilmesine bakılacak olursa, bu çalışmalar, bunun Rusya ile evvelce kararlaştırılmış bir şey olması ihtimalini kaldırmıştır.

Avusturya-Macaristan tarafından dahi tahakkuk etmiş olduğundan adı geçen devlet şimdiki halde, geçici olarak asker sokmak istediği Bosna-Hersek bölgesinde devamlı şekilde yerleşmek isteyeceğinden bu devletin, bu husus ileri süreceği iddiayı savuşturmak zor olacağı düşünülerek yukarıda anılan Kıbrıs Adası’nın asker ve mühimmat için depo maksadıyla kullanılmak üzere, her ne vakit Rusya Devleti, memleketini genişletmek düşüncesine düşer de kendisine savaş ilan edilir ise o zaman İngiltere tarafından idare altına alınması daha uygun olacağı ve bu şekle hiçbir itiraz edemeyeceği adı geçen elçiye söylenerek, kendisinin kabul ve tasdik olunmak üzere teati etmiş olduğu varakaya, bu anlamda bir fıkra ilavesi teklif edildiğinde, bu varakanın kendisine gönderilen özel emir hükümlerine uygun olarak yazılmış olduğunu, buna bir çeşit kayıt ve şartları kapsayan ibare koymaya yetkili olmadığını söylemiştir. Bundan dolayı artık, buna benzer tevil yolunu ve diğer şeyler aranması lüzumsuz olacağı anlaşılmıştır.

İngiltere’nin şimdiden Osmanlı Devleti’ne ittifak arz etmesi dahi, gelecekte meydana gelmesi beklenen buna benzer girişimlere karşı, bir ihtiyat tedbiri demektir. Fakat bu hizmet karşılığında Kıbrıs Adası’nın idaresinin şimdiden adı geçen devlete bırakılması, ileri itibariyle zihinleri kurcalamaktadır. Bundan dolayı, bu yönü dahi

(34)

etraflıca düşünülmüştür. Bunda, Osmanlı Devleti ile ittifak maddesi ve Ada’nın, tasarlanan askeri tedbirler için kullanılmak istenilmesi hususu ve Osmanlı hazinesine ait tayin edilmiş maddeleri ve Osmanlı Devleti’nin tasarruf hakkı eskiden olduğu gibi baki kalacağından, adı geçen Ada’nın, bu şartlar ile adı anılan devlet idaresine verilmesinde büyük bir tehlike ve sakınca görülmemiştir. Diğer taraftan, adı geçen elçi, Lord Salisbury tarafından gelen özel emrin bir fıkrasında:

Eğer Osmanlı Devleti bu telifimizi kabul etmeyecek olursa, hakkında vahameti mucip olacağı ve kongrenin bile toplanamayacağı deyimi görülmüş olduğu dahi bildirilmiştir. Bu şekle razı olduğu takdirde, Rusların üç güne kadar İstanbul civarından çekilecekleri söylenmiş ve doğrulanmış olduğundan, artık bu şekle razı olmaktan başka çare hatıra getirilememiştir. Mösyö Layard tarafından imza edilmek üzere verilmiş olan varaka okunduğunda, sözlerin doğru olduğu görüşmüştür.

Adanın bu surette İngiltere Devleti tarafından idaresi, sizce de uygun bulunduğu takdirde, adı geçen varakanın imza edilerek, adı anılan elçiye verileceği… Padişah,

kendisine sunulan bu meclis kararını kendi düşüncesine uygun bulmuş ve mazbatanın baş tarafına “Mucibince icra olunsun” ibaresini yazdırarak onaylamıştır.

Meclis-i Mahsus’un aynı gün aldığı ve padişaha sunduğu ikinci karar da ise Ada’daki müslümanlara ait olan vakıfların, camilerin ve okulların idaresi konusunda ittifak antlaşmasına bir maddenin eklenmesi önerilmiştir.33

Meclisin bu kararını da II. Abdülhamit aynı şekilde onaylamış ve imza için gerekli mercilere göndermiştir. 4.Haziran 1878 yılında Osmanlı Devleti’nin temsilen Hariciye Nazırı Saffet Paşa, İngiltere’yi temsilen elçi Henry Layard Osmanlı- İngiliz İttifak Antlaşması’nı imzalamışlardır. 34İngiltere bir taraftan Osmanlı Hükümetiyle Kıbrıs üzerine bir antlaşma sağlamaya çalışırken bir taraftan da Rusya ile gizli bir antlaşma yapmıştır. İngiltere, Osmanlı Devleti’yle 4.Haziran 1878 ‘de yaptığı antlaşmayla Kıbrıs ve Doğu Anadolu üzerinde söz sahibi oluyor, böylece Rus tehdidini kullanarak Osmanlıdan menfaatlerine göre tavizler alırken, diğer taraftan 30 Mayıs 1878’de yani Osmanlı- İngiliz İttifak Antlaşması’nın imzalanmasından dört gün önce Ruslar ile bir antlaşma yapıyordu. 35

33

Bozkurt, İngiltere’nin Kıbrıs’ı İlhak Süreci, s.57-61

34Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye, s.102 35Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği, s.26

(35)

İngiltere bu antlaşmayla hem Rusya’ya karşı Anadolu ve Balkanlardaki çıkarlarını koruyor, böylece Berlin Kongresinden önce Rusları kuzeye itiyordu. Diğer taraftan siyasi manevralar ve Rus tehdidiyle Osmanlı Devleti’nden Kıbrıs’a yerleşme hakkıyla beraber Doğu Anadolu’da söz sahibi oluyordu. İngiltere böylece her iki taraftan da istediğini elde etti. Osmanlı Devleti ise bu durumdan en çok zarar gören taraf oluyordu. 1)Osmanlı Devleti-İngiltere Antlaşması

4 Haziran 1878 yılında imzalan ve İngiltere’ye Kıbrıs Adası’nı kullanma yetkisi veren bu antlaşmayla İngiltere Osmanlı Devleti’nden iki büyük taviz koparmıştır. Birincisi, Kıbrıs Adası’nın İngiltere Devleti’nin kullanımına açılmasıdır. Bu maddeyle Osmanlının Kıbrıs’taki nüfuzu azaltılmış ve kontrol İngiltere’ye geçmiştir. Böylece günümüze kadar gelen ve hala bir sorun olarak gündemimizi meşgul eden Kıbrıs sorununu ortaya çıkarmıştır. İkincisi ise, İngiltere’ye doğu vilayetlerindeki Hristiyanların koruyuculuğunun verilmesidir. Böylece İngiltere buralarda büyük bir nüfuza sahip olmuştur.

Osmanlı Devleti tarafından o güne kadar dost bilinen İngiltere’nin özellikle Rus tehdidini kullanarak Osmanlı Devleti’nden bir toprak parçasını koparması, diğer devletlere örnek olmuş ve böylece diğer devletlerin de aynı yolu kullanarak Osmanlıyı parçalamanın yolu açılmıştır. Bu duruma, 1878’de Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i, 1897’de Yunanistan’ın Girit’i ve 1912’de İtalya’nın 12 Ada’yı işgalleri örnek olarak verilebilir.

İngiltere’nin ittifak Antlaşması yapılırken Kıbrıs’a geçici olarak yerleştiğini belirtmesi tamamen diğer büyük devletlerin tepkisini azaltmak için bir taktik olmuştur. Geçen bölümlerde de işaret ettiğimiz gibi İngiltere Kıbrıs’ın önemini çok iyi bildiğinden buradan ayrılmaya hiç niyetli değildi.

Osmanlı Devleti bu antlaşmayı mecburen imzalamış olmanın verdiği endişeyle, Kıbrıs’ta elinden giden hükümranlık haklarını korumak amacıyla antlaşmaya ek olarak yeni maddelerin kabulü için uğraşmıştır. Ayrıca Berlin Kongresi’nin başlaması nedeniyle Osmanlı Devleti, bu antlaşmayı kullanarak kongrede İngiltere’nin kendi lehinde hareket etmesini sağlamak için kullanmak istemiştir.

(36)

5 Haziran’da Mehmet Rüştü Paşa’nın yerine sadrazam olan Saffet Paşa, devletin Kıbrıs’taki hükümranlık haklarını muhafaza etmek için girişimlerde bulunmuştur. Saffet Paşa, 4 Haziran’da Meclis-i Mahsus’ta kabul edilen ve antlaşmaya eklenmesi istenen maddeleri İngiliz elçisi Layard’a kabul ettirmeye çalışmıştır. Antlaşmaya eklenmesi istenen maddelerin bazılarını tekraren hatırlayalım:

1.Adadaki şeri mahkemelere, eskiden olduğu gibi müslüman halkın işlerini yürütmesi için tam yetki verilmesi.

2.İngiltere’nin adayı idare ederken tazminat istemeyeceğini taahhüt etmesi. 3.İngiltere’nin Kıbrıs’taki vakıf mallarının idaresi için Evkaf tarafından tayin edilecek memuru kabul etmesi.36

Elçi Layard 11 Haziran 1878’de birinci ve ikinci maddelerin kabul edildiğini ama üçüncü maddenin ise idari açıdan probleme sebep olacağı için reddedildiğini bildirdi. Bu durum ise İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında probleme yol açtı. Bu probleme ek olarak Berlin Kongresi’nin başlamasından bir gün sonra yani 14 Haziran 1878’de İngiltere’nin Rusya ile gizli bir antlaşma yaptığının ortaya çıkması Osmanlı Devleti’yle İngiltere arasında büyük bir güvensizlik ortamının doğmasına yol açtı. Bu durum İngiltere’nin, Rusya ile yaptığı antlaşmanın ortaya çıkması gibi Osmanlı Devleti’yle yaptığı antlaşmanın da ortaya çıkabileceği endişesiyle Bab-ı Ali’ye antlaşmanın hemen onaylanarak yürürlüğe girmesi için baskıyı daha da arttırmasına sebep oldu. İngiltere’nin çekindiği şey oldu ve Berlin Kongresi sırasında Kıbrıs’la ilgili bazı söylentiler duyulmaya başladı. Bu söylentilerin iyice artması sebebiyle İngiltere padişah onayının hemen alınarak Kıbrıs’a çıkılmasını Henry Layard’dan istedi. Ayrıca İngiltere bir filoyu 27 Haziran’da Magosa açıklarına göndererek Osmanlıyı tehdit etmekten de geri durmadı. Zaten Berlin Kongresi’nde Kıbrıs ile ilgili söylentilerin Osmanlı Devlet adamlarından çıktığına dair İngilizlerde bir kanaat oluşmuştu. Bir an önce antlaşmanın onaylanmasını isteyen İngiltere, kendilerine fermanın hemen verilmesini istemiş ama Saffet Paşa bunun gecikeceğini söylemişti. Bunun üzerine Elçi Layard, Saffet Paşa tarafından bir mazbatanın verilmesini istemiş ama Saffet Paşa böyle bir yetkisinin olmadığını, bunun için fermanın şart olduğunu bildirmiştir. Bunun üzerine fazla zamanı olmayan Layard 1 Temmuz günü bu maddeleri kabul etmiştir.37

36 Bozkurt, İngiltere’nin Kıbrıs’ı İlhak Süreci, s.65 37Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği, s.88-89

(37)

2) Temmuz 1878’deki Antlaşma

Layard’ın Bab-ı Ali’nin şartlarını kabul etmesiyle 1 Temmuz 1878’de Osmanlı- İngiliz İttifak Antlaşması’na altı madde eklendi:

Kıbrıs Adası’nın idaresi ve asker yerleştirilmesi ile ilgili aşağıdaki şartlara İngiltere’nin muvafakat ettiği akit tarafları arasında karşılaştırılmıştır.

1.Adada halen olduğu gibi şeri mahkeme kurulacak ve bu mahkeme adanın müslüman halkına ait işlerde yalnız şeri işlere bakmaya devam edecektir.

2.Camilere, İslam mezarlıklarına, okullarına ve adada bulunan diğer İslam dini kurumlara ait taşınır ve taşınmaz malları, İngiltere hükümeti tarafından atanacak bir memur ile birlikte idare etmek üzere, Evkaf Nezareti tarafından adanın müslüman halkı içinden bir memur atanacaktır.

3.İngiltere Devleti, idare masrafları çıkarıldıktan sonra, gelir fazlasını her yıl Bab-ı Ali’ye ödeyecek ve bu gelir fazlası beş yıllık 22.936 kese olarak kabul edilen ortalama gelir üzerine hesap edilecektir ve bu gelir fazlası sonradan da usulüne uygun tahkik edilecek ve bunun toplamından, son beş yılda devlete ve padişaha ait taşınmaz malların satılmasından ve iltizama verilmesinden toplanan para hariç tutulacaktır.

4.Bab-ı Ali, Kıbrıs’ta bulunan devlete ve padişaha ait taşınmaz malları serbestçe satabilecek veya iltizama verebilecek ve bunlardan toplanan para 3. Maddede söz edilen ada gelirlerine dâhil sayılmayacaktır.

5.İngiltere Devleti, bayındırlık işleri ve diğer amme hizmetleri için gerekli ekilmemiş toprağı uygun bedelle almak için, memurlarına gereken yetkiyi verebilecektir.

6.Rusya, Ermenistan’da işgal etmiş olduğu diğer yerleri Osmanlı Devleti’ne geri verdiği takdirde, Kıbrıs Adası İngiltere tarafından boşaltılacak ve 4 Haziran 1878 tarihli sözleşmenin hükmü kalmayacaktır.

İşbu sözleşme 1878 yılının Temmuzunun 1.günü İstanbul’da düzenlenmiştir.38 Osmanlı Devlet adamları İngiltere’nin telaşından yararlanıp, Kıbrıs üzerindeki ekonomik ve siyasi çıkarlarını koruyarak müslüman halkın hukukunu da garanti altına almaya çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur. Kabul edilen ek maddelerin içinde en çok dikkat çekeni ise 6. Maddedir. Bu maddeye göre Rusya işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’u geri verdiği takdirde 4 Haziran 1878 antlaşması hükümsüz olacak ve

(38)

İngiltere Kıbrıs’ı derhal boşaltacaktı. Böylece Osmanlı Devleti yaptığı antlaşmanın sürekli olmadığını resmi kayıtlara geçirerek garanti altına alıyordu. Bu ek antlaşma gösteriyor ki, Osmanlı devlet adamları bulundukları zor şartlara rağmen kıran kırana pazarlık yapmış ve sonunda belki de yapabilecekleri en iyi antlaşmayı yapmışlardır. En iyi diyoruz ancak nedeni sorulacak olursa buna cevabımız, bilindiği gibi Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmiş ve İstanbul’u ele geçirebilecek bir konuma yerleşmişlerdi. Ayrıca İngiltere, Eğer Kıbrıs’ı bir antlaşmayla vermez ise zorla adayı alacağını Osmanlı Devleti’ne bildirmişti. 1 Temmuz 1878 ek antlaşması, böyle bir ortamda yapılabilecek en az zararlı antlaşma olduğunu söyleyebiliriz.

3)II. Abdülhamit’in Antlaşmayla İlgili Çekinceleri

Henry Layard 1 Temmuz ‘da imzalanan antlaşmanın artık padişah onayından geçmesini beklerken,2.Abdülhamit kendisine sunulan ittifak antlaşmasını imzalamayarak bir kez daha görüşülmek üzere konuyu Meclis-i Mahsus’a gönderdi.

II. Abdülhamit’in bu kararını 30 Mayıs 1878’de yapılan ve sonradan ortaya çıkan İngiliz-Rus gizli antlaşması etkilemiş olabilir. 3Temmuz günü Yıldız Sarayı’nda toplanan Meclis-i Mahsus konuyu görüşmeye başladı. İlk konuşmayı II. Abdülhamit yaptı. II. Abdülhamit ‘in meclisteki konuşması şöyledir:

“Bugün topladığımız mecliste görüşülen Kıbrıs Adası sorunu, çok nazik ve önemli bir sorun olduğundan, herkesin etraflı bilgisi olması için işin baştan beri nasıl geliştiğini açıklamak ve tafsilat vermek gerekmektedir. Bu sorunda tarafımıza ve devletimize hayırlı olacak, sadakat ve bağlılık görevini, uygun görülecek bir çözüm yolunun bulunması için, tam bir serbestlik ile görüşmelerin yapılması herkese tavsiye edilir.

…İngiltere tercümanı Sandison gelerek elçinin o gün saat yedide sarayımıza varacaklarını ve İngiltere Devleti tarafından devletimizin son derece yararına olacak bir haber müjdeleyeceğini Mabeyin Müşirliği aracılığıyla ve Başvekil Sadık Paşa’nın da bilgisi bulunmak üzere tarafımıza tebliğ etmişti.

Belirtilen vakitte adı geçen elçi(Henry Layard) huzurumuza alındığı zaman bazı uzun sözler ve girişlerden ve geçmişten söz açtıktan sonra, devletimiz ile İngiltere arasında bir savunma ve korunma antlaşması yapılacağı Bulgaristan ve diğer yönlerden kongrede (Berlin Kongresi) devletimiz çıkarlarını olanca güçle korunarak,

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak imparatorluğun kuruluş yıllarını ele alan bazı romanlarda Osmanlı beylerinin yanında yer alan ve beyliğin yönetiminde söz sahibi olan kişilerle ilgili olumlu bir

Adanın 1878 yılında Đngiltere yönetimine geçmesiyle birlikte uygulanan yanlış politikalar ve daha sonra ortaya çıkacak bazı olumsuz gelişmeler üzerine, Kıbrıs

9 Yakup Karagül, Halk Partisi’nin İç Yüzü Sayın Bay İsmet İnönü İle Açık Konuşma, Akın Matbaası, Ankara 1951, Mektup sahibinin 1950 öncesine ait laiklik

“ Laikliğe aykırı olarak devletin içtimai ve iktisadi veya hukuki temel nizamlarını, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim

İnsanlığın ortak problemi olan ve başta Batı toplumu olmak üzere tüm dünyaya yayılan yabancılaşma karşısında çözüm olarak insanı ve onun özgün

Türkiye Hükümeti, İngiltere’nin Kıbrıs müzakerelerini yalnızca Başpiskopos Makarios’la yürütmesinden endişe ediyordu. Bu sebeple Ankara, Kıbrıs konusundaki

Cumhuriyeti‟nin, federal hükümetinin ve kurucu devletlerinin statüsü ve ilişkileri, İsviçre‟nin, federal hükümetinin ve kantonlarının statüsü ve ilişkileri model

Türk basma kitapçılığı Avrupa milletlerinin- kine bakarak çok geç başlamasına rağmen iyi bir gelişme göstermiş ve ileri çizgiye ulaşmıştır. halkın