• Sonuç bulunamadı

KIBRIS’TA TAKSİM TEZİ A)İNGİLTERE’NİN ÇÖZÜM ARAYIŞLAR

İngiltere 1956 yılının başında Kıbrıs’a yönelik yeni bir yönetim biçimini tartışmaya açmıştır. Bunun için Kıbrıs’a 1955 Eylül’ünde Genel Kurmay Başkanı Mareşal John Harding Kıbrıs’a vali olarak atanmıştır. Vali John Harding, Makarious ile derhal temasa geçerek İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik yeni açılımlarını Makarious’a aktarmaya ve onun desteğini kazanmaya çalışacaktır. Bu görüşmeler 5 Ekim 1955 tarihinde Ledra Palace Otelinde başlayacaktır. Vali Harding Makarious ile görüşmesi Kıbrıs tarihi için çok önemlidir. Zira 1931 yılından bu yana ilk kez Kıbrıs valisi bir başpiskoposla görüşüyordu. Vali Harding temelde geniş bir özerklik içeren yeni anayasa taslağını Makarious’a sunmaya çalışmıştır. Makarious ile ilk iki görüşmesi herhangi bir uzlaşma ile sonuçlanmamıştır. Kıbrıs Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük İngilizlerin çok geniş özerklikler içeren yeni anayasa taslağını son derece tehlikeli bulmuştur. Halkın Sesi gazetesinde Dr.Fazıl Küçük şunları söylemiştir: “İlkin, özerkliği kabul

etmelerini ondan sonra da Kraliçe Hükümetiyle pazarlığa girişerek ilhaka kadar kapıların açık bulunacağını beyan, biz Türkleri son derece müteessir etmiş ve büyük ümitsizliğe düşürmüştür.”106

Dr.Fazıl Küçük Kıbrıs Türktür Partisi Genel Başkanı sıfatıyla valiye ve sömürgeler bakanı A.L.Boyd’a bir telgraf göndermiştir. Bu telgrafta Türk toplumunun kesinlikle self determinasyona karşı olduğunu vurgulamıştır.107

Bu sırada Vali Harding ile Makarious arasındaki görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine EOKA saldırılarını yeniden başlattı. İngiltere Başbakanı Eden anılarında şunları söyler: “Vali,

şimdilik self determinasyon konusunu bir yana bırakması için Makarious’u iknaya çalıştı. Çünkü bu konuda ödün veremezdik ama Ada’da özerk yönetime geçildikten sonra tekrar toplanacak bir konferansta konuyu Kıbrıslı temsilcilerle tartışmaya hazırdık. Bu ekmeğin yarısından çoğu demekti. Fakat Başpiskopos self determinasyon üzerinde ısrarla durdu ve oradan hiç kımıldamadı. Self determinasyon bir hak ve Kıbrıs sorununun çözümünde kaçınılmaz bir esas olarak tanınması için derhal söz verilmesini, taahhüt altına girilmesini istedi. Ayrıca konuşmalar ilerledikçe Türk Hükümetinin ve

106 Gazioğlu, Enosise Karşı Taksim, s.118 107 Milliyet, 21 Ekim 1955, s.1

mümkünse Yunan Hükümetinin yapılacak anayasal tartışmalardan dışlanması isteminde bulundu. Biz koşulları kabul edemezdik. Lefkoşa’da vali ve Londra’da hükümet self determinasyon konusunda Başpiskoposun kabul edeceği bir formül bulmaya çaba gösterdi. Fakat Makarious özerklik üzerinde işbirliğinde bulunabilmek için, ilkin self determinasyon hakkının tanınması şeklinde orijinal istemine hızla dönüş yaptı ve orada saplanıp kaldı. İşte bu noktada görüşmeler kesildi.” 20 Ekim’de İngiltere hükümeti

resmi bildiri yayınlayarak Kıbrıs sorununa yönelik tezlerini ortaya koymuştur. İngiliz hükümeti yayınladığı bildiride şu görüşleri öne sürmüştür:

1.Majeste Kraliçe Hükümeti, geniş kapsamlı özerklik önermiş bulunuyor.

2.Kıbrıs halkı anayasal gelişme sürecine katılır ve bugün de yeteri kadar ilerleme olursa ve özerk yönetimin Kıbrıslı halkın tüm unsurlarının çıkarlarını güvence altına alabildiği kanıtlanırsa, Majeste Kraliçe hükümeti o zaman Ada’nın geleceğini Kıbrıs halkının temsilcileriyle görüşmeye hazır olacaktır.

3.Birinci paragrafta belirtilen görüşleri dikkate alarak Majeste Kraliçe hükümeti, Türkiye ve Yunan hükümetlerinin de, en uygun yöntemle bu tartışmalara katılmaları gerektiği düşüncesindedir.

İngiliz hükümeti Vali Harding ve Makarious görüşmeleri sonucunda Kıbrıs sorununa yaklaşımını bu bildiriyle net bir şekilde ortaya koymuştur.İngiliz Başbakanı Eden, Karamanlis’e mesaj göndererek Makarious üzerinde baskı uygulayarak İngiliz tezlerine yakın bir siyaset izlemesinin sağlanmasını rica etmiştir. Başbakan Eden bir yandan da Başbakan Menderes’e gönderdiği mesajlarda İngiltere’nin Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin yanında olduğunu vurguluyordu. İngiltere Türkiye’yi de karşısına almak istemiyordu. Başbakan Eden anılarında bu konuda şunları söyler: “

Gerçek olan şu ki; özerklik planı üzerinde Rumca konuşan Kıbrıslılarla bir işbirliği esası oluşturmak için Türkiye’nin limitini zorlamış olduk. Türkün dostluğunu ve anlayışını hiç değişmeyen bir olgu gibi kabul etmeyi göze alamazdık. Türklerin güvenini kazanmıştık ve bunu korumalıydık. Bunda başarısızlığa uğramak bize çok pahalıya mal olacaktı. Zira böyle bir durum Türk-Yunan dostluğu Araplarla İsrail arasındaki ilişki düzeyine indirecekti. Bu da büyük bir bölgede bizi Orta Doğu’dan ayırıp uzaklaştıracaktı.”108Kıbrıs’ta çözümün ancak Türklerin katkısıyla gerçekleşebileceğini

işaret eder iken çözüm olmadığını vurgulamıştır. İngiliz hükümeti adına 7 Ocak 1956’da Vali Harding ile Makrious ikinci tur görüşmelerine başlamıştır.

1)Lord Radcliffe Planı ve Türkiye

1956 Temmuzunda İngiltere Başbakanı Eden, Lord Radcliffe’i yeni bir anayasa hazırlaması için Kıbrıs’a göndermiştir. Lord Radcliffe anayasa çalışmalarını için öncelikle Rum ileri gelenleri ile konuşmaya çalışmış fakat bu mümkün olmamıştır. Makarious’un sürgünde bulunması dolayısıyla Rumlar Lord Radcliffe’nin anayasa çalışmalarına, dâhil olmayı reddetmiştir. Lord Radcliffe ‘in hazırlamış olduğu bu anayasa süresince Kıbrıs, İngiltere’nin egemenliğinde kalacaktır. Kıbrıs Adası İngiltere Kraliçesi tarafından atanacak bir vali vekili tarafından yönetilecektir.

Radcliffe Anayasası’nın ana prensipleri şunlardır:

1.Anayasanın devamı süresince Kıbrıs’ın İngiliz hâkimiyeti altında kalması. 2.Kıbrıs’ın bir üs olarak kullanılması İngiliz hükümetinin uluslararası sorumluluklarının ve Orta Doğu’daki İngiliz çıkarlarının korunması ve İngiltere ile müttefik olan ve ona bağlı bulunan diğer devletlerin çıkarları gereğidir.

3.Dışişleri, savunma ve iç güvenliği oluşturan bütün mevzuat ya merkezi hükümetinin veyahut valinin yetkisine bırakılmıştır.109

Lord Radcliffe’in anayasa çalışmalarına Rumların aksine Kıbrıs Türk toplumu destek olmuştur. Dr.Fazıl Küçük Lord Radcliffe’e bir telgraf çekerek, Türk toplumu adına hoş geldiniz demiş ve Kıbrıs Türk toplumunun görüşlerini şöyle dile getirmiştir: “Bu Ada’nın esas sahipleri olarak, burada şerefimizle yaşamaya azmetmiş

bulunduğumuzu bir defa daha teyit ederiz. Rumlara ekseriyet prensibi tanıyacak herhangi bir anayasayı hiç bir suretle kabul etmeyeceğimizi de tekrarlarız. Türk toplumu Kıbrıs’ta Rum cemaatinin bir kısmı değildir ve azınlık muamelesine tabii tutulmamalıdır..”110

Lord Radcliffe ile görüşen Dr. Fazıl Küçük Lord Radcliffe Ada’da terör olayları bitmediği müddetçe gerek self determinasyon ilkesinin gerekse Enosis’in reddedilmeden Kıbrıs Türk toplumunun özerk yönetimle herhangi bir görüş ve fikir belirtmeyeceğini söylemiştir. Dr.Fazıl Küçük Kıbrıs Türk toplumunun Türkiye ile birleşmek arzusunda olduğunu vurgulamıştır.

109 Halil Kepoğlu, Kıbrıs Sorunu, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler

Bölümü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1995,s.14

Bu süreç içerisinde Demokrat Parti hükümeti Türkiye’nin Kıbrıs meselesine yönelik düşüncelerini yeniden organize etmeye çalışmaktadır. Demokrat Parti hükümetine bu konuda yardımcı olacak ve bizzat Başbakan Menderes tarafından görevlendirilen CHP üyesi Nihat Erim’dir. Nihat Erim, 16 Kasım 1956’da düştüğü notta Başbakanın kendisini Kıbrıs sorununda vazifeli kıldığını belirtmektedir.111

Bu son derece önemli bir olaydır. Çünkü Başbakan Menderes Kıbrıs sorununda Nihat Erim’i görevlendirerek bu meselenin iç politika çalışmalarının üstünde milli bir dava olduğu mesajını vermiştir. Nihat Erim bu konuda şunları söylemektedir: “Boş

oturuyordum. CHP’de son kurultayda hiçbir merkez görevine adaylığımı koymamıştım. Gazetemi bir yıl önce kapatmıştım. Üstelik Başbakan Menderes, Safa ile gönderdiği haberde, devlet adamı tecrübesinden ve devletler hukuku, Anayasa Hukuku bilgisinden faydalanmak istiyoruz. Bunu reddederse kamuoyuna ilan ederim, demişti. Fakat o günlerde iç politikada öyle kızgın, kırgın ve duygusal yargılara elverişli bir ortama sürüklenmişti ki, partizan çevrelerde bu görevi kabul ettiğim takdirde bana yöneltilecek eleştiri, saldırı, iftira kampanyası önünde dayanabilecek miydim? Politikada gelecek yıllarımın zedelenmesini önleyebilecek miydim? Zihnimi bu sorular epeyce kurcaladı. Sonunda gene de kabul etmeyi yurt çıkarlarına uygun bulduğum için, olumlu cevap verdim. Tahmin ettiğim tepki hemen başladı. İftiralar, dedikodular, ayda şu kadar para alıyormuşum gibi çamur atmalar birbirini kovaladı. İleride siyasi anılarımı yazdığımda bunların her birinin benim topuğumdan yukarı çıkamadığı belgelerle açığa çıkacaktır. Kıbrıs işinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ufak da olsa bir hizmetim geçtiyse, bunun karşılığında hiçbir mevki veya ücret kabul etmedim. CHP üyesi olarak başladım. Öyle sürdürdüm, öyle bitirdim. Daha öncekilerdeki gibi 1957-1961 seçimlerinde öyle bir ortamda bulunuyorduk ki rahmetli Adnan Menderes’in, CHP’nin ön safında yakın zamana kadar sert mücadele yapmış, bakanlık ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş, Ulus Gazetesi’ni yönetmiş bir kimseye böyle önemli bir dış politika görevi verebilmesi de cesaret isterdi. Demokrat Parti içinde bunu hazmetmeyeceklerin tepkisini düşünmesi gerekti. Kendisi, bu görevi bana bilhassa verdiğini, milli bir meselede parti ayrılığının uzaklaştırıcı değil, tersine yaklaştırıcı bir neden sayılması gerektiğini söylemiş. Buna rağmen duyduğuma göre Adnan Menderes’i “ Bizde bu işi görecek adamlar yok mu idi?”diye Demokrat Parti’den eleştiriler olmuş… Olumlu

111 Erim, Bildiğim ve Gördüğüm, s.15

cevabımı alınca Menderes, bilinen inceliğinin en ileri uygulaması içinde, bana çok övgülü sözler söyledi, teşekkür etti. Allah senden razı olsun. Allah seni millete bağışlasın gibi, beni şaşırtacak ölçülerde iltifatlar yağdırdı. Başbakanlık odasında bir süre Kıbrıs Sorunundaki son gelişmeleri anlattı. Başbakanın siyasi talimatı şudur:

1.Kıbrıs’ın İngiltere’de kalmasını isteriz.

2.Eğer İngilizler çekilecekse Kıbrıs asli sahibi olan Türkiye’ye iade edilmelidir. 3.Bu olmadığı takdirde Ada Yunanistan ile aramızda taksim edilmelidir.

4.İngiltere Ada halkına Self-goverment hakkı tanımayı tercih ediyor. 5.Hiç arzu etmediğimiz şekil, Ada’nın Yunanistan’a verilmesidir.112

Prof Dr. Nihat Erim 24 Kasım 1956 günü hükümete ilk raporunu sunmuştur. Erim’in raporundaki temel görüşler şunlardır:

1.Kıbrıs’ın bugünkü şekilde İngiltere’nin elinde kalmasını savunmak, BM’de sempati uyandırmaz. Öte yandan Türkiye Ada üzerinde coğrafi tarihi ve stratejik haklar iddia ederken de Kıbrıs’ın İngilizlerde kalmasını savunmak doğru olmaz. Bu nedenle, eğer biz Kıbrıs’ın İngiltere’de kalmasını savunacaksak, Ada halkına self goverment verilmesine karşı çıkamayız.

2.Kıbrıs’ın bize devredilmesi tezini başından beri hükümetimiz savunmaktadır. Bunun için öne sürülen akla uygundur.

3.Kıbrıs Yunanistan’a verilirse, Lozan Antlaşması’nın oluşturduğu siyasi ve stratejik dengenin ülkemiz aleyhine tümden bozulacağı tezi siyasi icap bakımından çok güçlüdür.

4.Başbakan Menderes’in 28 Haziranda bu hususu İngiliz büyükelçisine belirtmesi ve Lozan’ın kurduğu denge bozulmak istendiğine göre, Yunanistan’la tüm ikili meselelerin de ele alınması gerekeceğini belirtmesi yerindedir. Bunun daha belirli olarak, Amerikalılara da duyurulması ve bu durumda Batı Trakya, Patrikhane, İstanbul Rumları ve Ege’deki bazı adaların da ele alınacağının bildirilmesi iyi olmuştur.

5.Self Goverment ile bu konuyu kapatmak olanağı yoktur. Bu nedenle, sorunu uzlaşma yöntemiyle ortalama bir çözüme ulaştırmak gerekir. Bu ortama hal şekli Ada’nın taksimidir.

6.Taksim fikrini destekleyecek hukuki ve insani ilke self determinasyondur. Ayrıca Türkiye’nin, NATO’nun ve Bağdat Paktı’nın güvenliği için, Ada’nın gücü

yüksek ellerde bulunması gereği de taksimi güçlendiren siyasi nedenleri arasındadır. Rumlara verilecek bölgede Türkiye’nin ve Yakındoğu’nun güvenliğinin getireceği koruma önlemlerine Türkiye’de katılmalıdır. Aynı hakkı Türk bölgesinden Yunanistan isteyemez; çünkü Ada’nın Anadolu’ya uzaklığı 45 mil, Pire’ye ise 600 mildir.

Prof. Erim raporunda ayrıca 13 Kasım’da Radcliffe anayasa tasarısının İngiliz Hükümetine sunulduğunu dikkate alarak Demokrat Parti hükümetinin şu temel ilkeleri savunması gerektiğini vurgulamıştır:

1.İlkin tedhiş durdurulmalıdır. Özerk yönetim uygulamasına sükûn içinde en az bir yıl geçtikten sonra başlanmalıdır.

2.Türk toplumunun temsilcileriyle müzakere yapılmaması BM anayasasının 73.maddesine aykırıdır.

3.Özerk yönetim düzeninin uygulanmasını Türkiye, İngiltere, Yunanistan temsilcilerinden kurulacak bir komite gözlemelidir.

4.Dışarıdaki Türklerin ve Rumların da özerk yönetim döneminde Kıbrıs’a göç etmeleri serbest olmalıdır.

5.Türkiye hiçbir şekilde Kıbrıs ahalisine self determinasyon hakkının tanınması bahanesi ile Ada’nın Yunanistan’a ilhakı için kapı açılmasına izin veremez. Böyle bir sonuç Türkiye’nin güvenliğini hesaba katmamak ve tehlikeye sokmak olur. 113

Prof. Nihat Erim’in 24 Kasım günü Başbakanlığa sunduğu bu rapor Demokrat Parti’nin Kıbrıs politikasının temellerini oluşturacaktır. Taksim Tezi de Nihat Erim’in bu çalışmaları sonucu daha sonraki süreçte Demokrat Parti hükümetinin resmi tezi haline gelecektir. Nihat Erim, 1963 yılına dek Kıbrıs konusunda dönemin hükümetlerine yardımcı olmaya devam edecektir. Yunan hükümeti Radcliffe tasarısına karşı üç noktada itiraz etmiştir. Bunlar:

a)Yasama meclisinin seçilmiş Rum üye çoğunluğundan oluşması b)Valiye bırakılan yetkilerin tartışabileceği

c)Olası bir çözüm olarak taksimin reddedilmesi114

İngiliz Müstemlekeler Vekili Lennox Boyd’un Kıbrıs için Lord Radcliffe’in hazırladığı Anayasanın ilanı vesilesiyle verdiği beyanatta şunları diyordu:

113Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Fon No,030 01,Kutu No:38,Dosya No:227,Sıra No:1, s.1-

13,24.06.1956

“Majesteleri Hükümeti, böyle muhtelit bir halkta self determination’un tatbikinin muhtemel seçimlere göre bir taksimi mutazamın olduğunu teslim etmektedir. Majesteleri Hükümeti, meselenin beynelmilel cepheleri mevzuunda Yunan ve Türk Hükümetleri ile sıkı teması muhafaza edecektir.”115

Rumlar Radcliffe tasarısının Ada’daki sömürge anlayışının devamını öngördüğünü, valiye çok geniş yetkiler tanıdığını, bu açıdan tasarının kabul edilemez olduğunu vurgulamıştır.116Demokrat Parti hükümeti Radcliffe tasarısına karşı tutumunu 20 Aralık 1956 tarihinde Başbakan Adnan Menderes’in demeciyle duyurmuştur: “Radcliffe Raporu üzerinde yaptığımız ön inceleme ve İngiltere Hükümeti tarafından

verilmiş olan izahat, bu raporun makul bir müzakere mevzuu teşkil edebileceği kanaatini bize vermiştir. Teferruatlı tetkikatımızı bitirince, İngiltere hükümetine yapacağımız bazı telkinler olabilir. Kıbrıs’ın mukadderatının ileride Kıbrıs halkları tarafından tayini mevzuuna gelince, müstemlekeler nazırı, Mr. Lennox Boyd’un Avam Kamarası’nda bu hususta söyledikleri şayanı dikkattir. Nazır, Kıbrıs halkının mütecanis olmaması keyfiyetini tebarüz ettirdikten sonra, Ada halkının reyine müracaat edildiği takdirde Kıbrıs’taki Türk cemaatinin oradaki Rumca konuşanların teşkil ettiği cemaatten asla daha az olmayan şekilde kendi mukadderatını serbestçe kendisi tespit etmek imkânına malik bulunacağını söylemiş ve bunun Ada’nın taksimi hususunun muhtemel neticelerinden biri olacağı manasına geldiğini tasdik eylemiştir. Netice şudur ki, Müstemlekeler Nazırı Lennox Boyd’un İngiltere Hükümeti namına temin edebilecek hareket noktaları ihtiva etmektedir. Bu esaslar dairesinde İngiltere Hükümeti ile Kıbrıs sorununa müteallik işleri görüşmeye devam edeceğiz.117

Başbakan Adnan Menderes 28 Aralık 1956 tarihinde son kez Radcliffe tasarısı üzerine konuşur. Adnan Menderes şunları söyler: “Radcliffe Raporu ile Kıbrıs’a

muhtariyet veriliyor. Bu muhtar idareyi biz olduğu gibi kabul etmiş değiliz. Kıbrıs’taki Türk cemaati liderlerini davet ettik, kendileriyle müzakere halindeyiz. Bu müzakerenin neticesinde İngiltere Hükümetine icabında telkinlerde bulunacağız. Bu İngiliz teklifinin

aynen kabulünü tazammum etmeyen bir ifadedir.”118Aynı oturumda Hürriyet Partisi

Milletvekili Cihan Baban’ın Kıbrıs ile sorduğu soruya Başbakan Adnan Menderes şu

115Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Fon No:30 01 0,Kutu No:38,Dosya No:227,Sıra No:3,19.12.1956 116Gazioğlu, Enosise Karşı Taksim, s.235

117 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Fon No:030 01,Kutu No:62,Dosya No:381,Sıra No:28,s.2,20.12.1956 118 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, Siyasal Kitapevi, Ankara 1994,s.351-352

cevabı vermiştir: “Sayın Cihat Baban, İngiltere Müstemlekeler Nazırı Lennox Boyd’un

Avam Kamarası’ndaki son konuşmasına istinat ederek soru yöneltiyor. Hâlbuki nazırın konuşması, Cihat Baban’ın burada okuduğu kadar değildir. Beyanatın hepsini okuyalım; görülüyor ki burada Lennox Boyd self determinasyon prensibini tatbik etmeyeceğim demedi. Esas beyanatında diyor ki, zamanı geldiğinde self determinasyon tatbik edecek olursak, onu tam manasıyla tatbik edeceğiz. Yani Türk halkını Rum halkı gibi kaderini tayin etmekte serbest bırakacağız. Bizim orada 120.000 nüfusumuz vardır. Hele orada zıddiyet ve itilaflı olan bir idare varsa, tarihin verdiği misallerle sabittir ki oradaki nüfusumuz bedbaht olacaktır. Ada’nın taksimi oradaki soydaşlarımızın Türk bayrağı altında yaşamalarını temin edecek ve bir tehdit altında olmaktan tamamıyla kurtarmış olacaktır. Kimse Ada’yı taksim etmekten başka bir solüsyon Türkiye’yi icbar etmeyi aklından bile geçiremez.120.000 nüfusumuzun yâd ellerle tedavi edemeyiz. Orada 25 milyonun emniyetine nigahban olan bir kara parçasında mutlaka karakolumuzun mevcut bulunmasını zaruri görmekteyiz. Şimdi, Radcliffe Raporu üzerinde münakaşaya girecek değilim. Çünkü bunun üzerinde tetkik yapmaktayım. Bunun hazırlığı içindeyiz, mazuratım bundan ibarettir.”119

Prof.Nihat Erim 22 Aralık 1956 tarihinde Demokrat Parti Hükümetine Radcliffe Anayasa tasarısı üzrine ayrıntılı bir rapor vermiştir. Fakat biraz önce de belirttiğimiz gibi Rum ve Yunan tarafının karşı çıkması üzerine Radcliffe tasarısı hayata geçmeyecektir. Demokrat Parti hükümeti 1957 yılından itibaren Taksim Tezini benimseyecektir. Amerikan yönetimi Radcliffe tasarısına olumlu yaklaşmış ve Radcliffe tasarısının Kıbrıs sorununun barışçıl bir şekilde halledilmesini sağlayabileceği umudunu taşıdığını belirtmiştir. 120

Radcliffe anayasa taslağı, İngiltere ve Türkiye tarafından destek bulmuştur. İngiltere Başbakanı Eden bu anayasa çalışmaları esnasında“Türkiye’nin Kıbrıs ile olan

ilgisini anlamak için haritaya bakmanız yeterlidir” diyerek Türk Hükümeti’ne destek

vermiştir. İngiliz Hükümeti ayrıca 7 Temmuz 1956’da Başbakan Adnan Menderes’e bir mektup göndermiştir. Bu mektupta; “Sizi temin etmek isterim ki İngiltere’deki birçok

kimse Kıbrıs meselesindeki azimli hattıhareketinizden dolayı minnettardır. Kıbrıs’ın yüz kızartıcı bir şekilde Yunanistan’a teslim edilmesine mani olmanıza teşekkür ederiz.

119 Hüseyin Agun, Demokrat Parti İktidarının Kıbrıs Politikası(1950-1960), Demokratlar Kulübü

Yayını, Ankara 1997, s.352

Yunanistan ne tarihi, ne siyasi ve ne de manevi bakımdan Kıbrıs üzerinde hiçbir hak iddia edemez. Kıbrıs’a muhtar idare bahşetmek büyük bir hatadır. Çünkü Kıbrıs Rumları adayı Yunanistan’a teslim edeceklerdir ki bu takdirde de Kıbrıs’taki Türk ekalliyeti istirap içinde kalmış olacaktır. Hattıhareketinizi asla gevşetmeyiniz. Azimle karşı durun ve Kıbrıs’ın Yunan idaresine geçmesine daima reddediniz.”121

Bu durum, Yunan Hükümeti tarafından şiddetle eleştirilere maruz kaldı. Yunanistan, bu tasarının, İngiltere’nin koloni düzenini devam ettirmekten başka bir anlam ifade etmediğini iddia etmekteydi. Ayrıca hazırlanan taslağın, kendi kaderini tayin etmek (self- determinasyon),için gerekli koşulları sağlamadığı da, Yunanlı yöneticiler tarafından ileri sürülmekteydi. Yunanistan, Radcliffe Anayasası’nı, Türkiye’nin taksim teziyle örtüştüğünü iddia ederek kabul etmedi.122

2)Birleşmiş Milletler Görüşmeleri

Radcliffe Anayasası’nı kabul etmeyen Yunanistan, Kıbrıs sorununu, Şubat 1957’de BM’e taşıdı. BM’de Kıbrıs için siyasi bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyonda yapılan görüşmelerde, Türkiye’yi temsil eden Selim Sarper ile Yunanistan temsilcisi Dışişleri Bakanı Averof arasında sert tartışmalar çıktı. Komisyonda bulunan Hindistan delegesi Krişna Menon’un ortaya attığı fikir, Yunanistan dışında diğer komisyon üyelerinin de onayını aldı. Buna göre Kıbrıs Sorunu, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında çözümlenmeliydi. Hintli delegenin ortaya attığı öneri, BM Genel Kurulu’nda da 1çekimsere karşı 57 oyla kabul edildi. Böylece Yunanistan, bir kez daha uluslararası arenada Türkiye’ye karşı mağlup oluyordu. Çünkü Yunan Hükümeti, dünya kamuoyunu etkileyerek Kıbrıs’ın kendi kaderini tayin etmesini ve Yunanistan ile birleşmesini umut etmekteydi. Fakat BM Genel Kurulu’nun İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın üçlü görüşmelere devam etmesi yönünde karar alması, Yunan kamuoyunda büyük üzüntü yarattı. Türkiye ise, bir kez daha kendi görüşleri doğrultusunda kararlar alınmasının mutluluğunu yaşamaktaydı.123

Herald Trubine’de Kıbrıs meselesi hakkında çıkan bir makalede, “Bay

Menderes, İngilizlerin, Birleşmiş Milletler kararına uyarak hareket etmeleri gerektiği fikrindedir. Türkiye bu kararı, Kıbrıs Anayasası meselesini ve müstakbel statüsünü üç

121

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Fon No:030 01,Kutu No:6,Dosya No:31,Sıra No:1,07.07.1956