• Sonuç bulunamadı

AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA HEMŞİRELERİN SORUMLULUKLARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA HEMŞİRELERİN SORUMLULUKLARI"

Copied!
288
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

II

International Hippocrates Congress on Medical and Health Sciences (1-3 March 2019 Ankara, Turkey)

NURSING

ORAL PRESENTATIONS FULL PAPER BOOK

Uluslararası Hipokrat Tıp ve Sağlık Bilimleri Kongresi (1-3 Mart 2019, Ankara, Türkiye)

HEMŞİRELİK

SÖZLÜ SUNUMLAR TAM METİN KİTABI

ISBN: 978-605-7602-22-0

Publishing Director / Yayın Yönetmeni: Muhammet Özcan Editors / Editörler

Assoc. Prof. Dr. Evşen NAZİK & Assoc. Prof. Dr. Sevban ASLAN

Cover Design / Kapak Tasarımı: Emre UYSAL

Congress website / Kongre Websitesi: www.hippocratescongress.com

Asos Yayınevi

1st Edition / 1.baskı: March / Mart 2019

Address / Adres: Çaydaçıra Mah. Hacı Ömer Bilginoğlu Cad. No: 67/2-4/MERKEZ/ELAZIĞ

Mail: asos@asosyayinlari.com Web: www.asosyayinlari.com

(3)

III

CONTENTS/ İÇİNDEKİLER

SUPPORTING INSTITUTIONS ... V HONORARY COMMITTEE ... V ORGANIZING COMMITTEE CHAIRMAN ... V ORGANIZING COMMITTEE ... V REFEREE AND SCIENCE BOARD ... VI KUR’AN IŞIĞINDA CARL GUSTAV JUNG’A YANITLAR:

BİREYLEŞME SÜRECİ ... 1

PERİNATAL ETİK ÇIKMAZLAR ... 28

TÜRK TOPLUMUNDA YAŞLILIK ALGISI VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER ... 39

DİYABET VE MİKROBİYATA ... 47

KANSERLİ HASTADA AĞRI YÖNETİM ... 55

AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA HEMŞİRELERİN SORUMLULUKLARI ... 66

VENTİLATÖR İLİŞKİLİ PNÖMONİ VE ÖNLEMLERİ ... 77

CERRAHİ SONRASI HIZLANDIRILMIŞ İYİLEŞME PROTOKOLLERİNDE PERİOPERATİF NORMOTERMİYE YAKLAŞIM ... 87

TÜRKİYE’DE BULAŞICI HASTALIKLARLA MÜCADELE TARİHİ ... 101

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN REİKİ KULLANIMI ... 116

AMELİYAT SONRASI AĞRI YÖNETİMİNDE HASTA SONUÇLARINI NASIL ÖLÇELİM? ... 125

MÜZİĞİN SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ... 133

POSTOPERATİF AĞRIYA YAKLAŞIM... 141

HASTA EĞİTİMİNİN ÖNEMİ VE HEMŞİRENİN ROLÜ ... 153

HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİK ÖĞRETİM STRATEJİLERİ ... 164

AMELİYATHANELERDE KESİCİ-DELİCİ ALET YARALANMALARI7 ... 170

ZİHİNSEL ENGELLİ BİREYLERDE HEMŞİRELİK YAKLAŞIMI . 175 HASTA EĞİTİMİ YÖNTEMLERİ ... 183

(4)

IV

ERAS PROTOKOLLERİNDE POSTOPREATİF ERKEN BESLENME VE ÖNEMİ ... 195 YENİDOĞANIN UTERUS DIŞINDA YAŞAMA ADAPTASYONU VE KANGURU BAKIM MODELİ ... 206 ERGENLERE SAĞLIKLI DAVRANIŞ KAZANDIRMADA

HEMŞİRELİK YAKLAŞIMI ... 213 HEMŞİRELİK İMAJINA ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ AÇISINDAN BAKIŞ... 222 İŞİTME ENGELLİ BİREYLERDE HEMŞİRELİK YAKLAŞIMLARI ... 236 İNFERTİL ÇİFTLERİN YAŞADIKLARI SORUNLAR VE

HEMŞİRELİK YAKLAŞIMI ... 246 KANITA DAYALI HEMŞİRELİK ... 253 ADÖLESANLARIN BESLENME OKURYAZARLIĞININ

GELİŞTİRİLMESİNDE HEMŞİRELERİN ROLÜ ... 262 GEBELİKTE KİLO YÖNETİMİNDE AKILLI TELEFON SAĞLIK UYGULAMALARININ KULLANIMI ... 268 AMBALAJLI SULARDAKI FLORÜR MIKTARININ

(5)

V BOARDS SUPPORTING INSTITUTIONS University of Health Sciences, Turkey Tuzla University, Bosnia and Herzegovina Burdur Mehmet Akif Ersoy University, Turkey Hasan Kalyoncu University, Turkey

Tavrida National V.I. Vernadskiy University, Ukraine

HONORARY COMMITTEE

Prof. Cevdet ERDÖL, MD. – Rector of University of Health Sciences, Turkey

Prof. Nermina HADŽIGRAHIĆ, MD. – Rector of Tuzla University, Bosnia and Herzegovina

Prof. Adem KORKMAZ, Ph.D.- Rector of Burdur Mehmet Akif Ersoy University, Turkey

Prof. Vladimir KAZARİN, Ph.D. - Rector of Tavrida National V.I. Vernadskiy University, Ukraine

ORGANIZING COMMITTEE CHAIRMAN

Prof. Nermina HADŽIGRAHIĆ, MD. – Rector of Tuzla University, Bosnia and Herzegovina

ORGANIZING COMMITTEE

Prof. Mehmet KARACA, Ph.D. - Burdur Mehmet Akif Ersoy University, Turkey

Prof. Mensura ASCERIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina

Prof. Nijaz TIHIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina Asst. Prof. Meriç ERASLAN - Akdeniz University, Turkey

Asst. Prof. Munevera BECAREVIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina

(6)

VI

REFEREE AND SCIENCE BOARD

Prof. Aliye MAVİLİ AKTAŞ, MD. - Biruni University, Turkey Prof. Ayda ÇELEBİOĞLU, MD., Mersin University, Turkey Prof. Ayfer TEZEL, Ph.D., Ankara University, Turkey

Prof. Belgin SIRIKEN, MD. - Ondokuz Mayıs University, Turkey Prof. Dr. Beket ULIPKANOĞLU, Khovd State University, Mongolia Prof. Emine BAYDAN, MD. - Ankara University, Turkey

Prof. Ph. D. Emine ORHANER, Hacı Bayram Veli University, Turkey Prof. Farid LJUCA, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina Prof. Dr. Güner KARATEKİN, MD., University of Health Sciences, Turkey

Prof. Hasan EKİM, MD. - Bozok University, Turkey Prof. İlhan YAYLIM, , MD. - Istanbul University, Turkey

Prof. Mehmet KARACA, Ph.D. - Burdur Mehmet Akif Ersoy University, Turkey

Prof. Mensura ASCERIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina

Prof. Nijaz TIHIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina Prof. Nizami DURAN, MD. -Mustafa Kemal University, Turkey Prof. Nursan ÇINAR, MD. - Sakarya University, Turkey

Prof. Selmira BRKIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina Prof. Dr. Tanja SOLDATOVIĆ, Novi Pazar State Unibersity, Serbia Prof. Dr. Zana DOLIĆANIN, Novi Pazar State Unibersity, Serbia Prof. Zehra BOZKURT, MD. - Afyon Kocatepe University, Turkey Assoc. Prof. Burçin TEZCANLI KAYMAZ, MD. - Ege University, Turkey

Assoc. Prof. Derya GÖKÇINAR, MD. - Ankara Numune Training and Research Hospital, Turkey

Assoc. Prof. Esma MENEVŞE, MD.- Selçuk University, Turkey Assoc. Prof. Funda ÖZDEMİR, MD. - Ankara University, Turkey Assoc. Prof. Hakan NAZİK, MD. - Adana City Hospital, Turkey

(7)

VII

Assoc. Prof. Hava ÖZKAN, MD. - Atatürk University, Turkey

Asst. Prof. Dr. Buyancargal DAVHARBAYAR, Khovd State University, Mongolia

Assoc. Prof. Dr. Karlıga SARBAYEVA, Akhmet Yassawi University, Kazakhistan

Asst. Prof. Dr. Mir Hamid Sleaihan Islamic Azad University,, Iran Assoc. Prof. Pınar ÇEVİK, MD. - Gazi University, Turkey

Assoc. Prof. Dr. Rahib ALIYEV, Azerbaijan Medical University, Azerbaijan

Asst. Prof. Dr. Razbaygul BOLATKIZI, Khovd State University, Mongolia

Assoc. Prof. Dr. Reşit MAHMUTOV, Azerbaijan Medical University, Azerbaijan

Assoc. Prof. Serap Ejder APAY, MD. - Atatürk University, Turkey Asst. Prof. Dr. Serikcan AŞİMOĞLU, Khovd State University, Mongolia Assoc. Prof. Sevban ARSLAN, MD. - Çukurova University, Turkey Asst. Prof. Beliz ÖZTOK TEKDEN, MD.- Bolu Abant İzzet

Baysal University, Turkey

Asst. Prof. Emine Nedime KORUCU, MD. - Necmettin Erbakan University, Turkey

Asst. Prof. Fatih ATMACA, MD.- İstinye University, Turkey Assoc. Prof. Goran KRSTACIC, MD., Ph.D. University of Osijek, Croatia

Asst. Prof. Hilal UYSAL, MD. İstanbul University-Cerrahpaşa, Turkey Asst. Prof. Munevera BECAREVIĆ, MD. - Tuzla University, Bosnia and Herzegovina

Asst. Prof. Tuğba ATMACA TEMREL, MD. - University of Health Sciences, Turkey

Ali BEKRAKI, MD. - Tripoli State Hospital, Lebanon Uzm. Dr. Demet TAŞ, University of Health Sciences, Turkey Dr. Ayşe SARSAN, Pamukkale University, Turkey

(8)

VIII

Dr. Fezail Ismayil BÜYÜKKİŞİ, Azerbaijan Medical University, Azerbaijan

Dr. Mayra SERSENBAYEVA, Akhmet Yassawi University, Kazakhistan Dr. Zhanar YERMAKHANOVA, Akhmet Yassawi University,

(9)
(10)

1

KUR’AN IŞIĞINDA CARL GUSTAV JUNG’A YANITLAR: BİREYLEŞME SÜRECİ

Answers to Carl Gustav Jung in the Perspective of the Quran: The Process of Individuation

Bahanur Malak Akgün1

1 ( Dr. Öğr. Üyesi); Ardahan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, Ardahan-Türkiye, bahanurmalakakgun@ardahan.edu.tr

374-PRESENTATION TYPE /SUNUM TÜRÜ: Oral Presentation / Sözlü Sunum

ÖZ

Giriş ve Amaç: Analitik psikoloji kuramının kurucusu Carl Gustav Jung Kur’anda Kehf (Mağara) suresinde geçen insan fıtratıyla ilgili temsili açıklamayı ve bireyleşme süreci tasvirini yorumlama girişiminde bulunmuştur. Bireyleşme kavramı Jung’un insanların kişisel ve kolektif bilinçdışıyla uyum sağlama sürecine yönelik kullandığı bir terimdir. Jung’un eksik kalan bireyleşme süreç açıklaması ve dolayısıyla gölge, persona, anima, animus arketipleri gibi kavramlarının Kur’an surelerinin bütünü içinde eleştirel bir dille yeniden değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekmektedir. Bu nedenle, çalışmada bireyleşme kavramına yönelik eleştirel bir yaklaşım sunmak amaçlanmıştır. Materyal ve Yöntem: Nitel araştırma yöntemi olan içerik analiziyle Kur’an ışığında Jung’un bireyleşme süreci hakkındaki açıklamalarına yanıtlar verilmeye çalışılmıştır. Çalışma üç aşamadan oluşmaktadır. Bu çalışmada Ashab-ı Kehf kıssası ve iki adamı konu alan ayetler hakkındaki ilk aşamaya ait temalar değerlendirilmiştir. Bulgular: Analiz sonucunda yedi temaya ulaşılmıştır. Jung’un belirttiği gibi bireyleşmenin kendiliğinden oluşmadığı, öncelikle kişinin Allah’a iman etmesi gerektiği, Kur’an dilinde hidayet anlamına geldiği, uykuda gerçekleştiği, bireyleşme ilgili dönüşüm rüyaları görüldüğü ve derece derece olduğu anlaşılmıştır. Bireyleşmenin ilk derecesinin kalpte gerçekleşen bireyleşme yani metafiziksel diriliş olduğu bunun karşıtınsa kalplerin mühürlenmesi olduğu anlaşılmıştır. Kur’an dilinde nefsin gölge, zevceleşen nefsin anima/animus arketipleri yani kalp olduğu ve gölgenin toprakla, anima/animusun mağarayla temsil edildiği keşfedilmiştir. Ashab-ı Kehf kıssasındaki rüyada mağaradaki köpeğin gölge, şehre giden gencin personayı temsil ettiği sonucuna varılmıştır. Sonuç: Mağara bireyleşme sürecinde kendiliğin olgunlaştığı ruhsal bir bölme değildir. İsra suresinin 82. ayetinde “Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz.” şeklindeki açıklama bireyleşme süreciyle ilgilidir.

Anahtar Kelimeler: Kur’an, Bireyleşme Süreci, Carl Gustav Jung, Terapi, Psikiyatri Hemşireliği

ABSTRACT

Background & Aim: Individualization is the process which is the integration of the ego (consciousness) with the personal and collective unconscious. Carl Gustav Jung studied the Kehf Sura in his explanations and interpretations about individualization. But Jung's incomplete explanation of the individuation and thus shadow, persona, anima, animus, etc. must be reevaluated and interpreted in a critical language in the whole of the

(11)

2

Qur'an. Therefore, this study aims to present a critical approach to the concept of individualization in Jung's analytical psychology theory. Material & Method: Content analysis was used. In this study, the themes of the first stage about the verses of Ashab-ı Kehf and the two men were evaluated. Results: Seven themes were reached. It is understood that individualization does not occur spontaneously and means hidayet in the Qur'an, that it takes place in sleep, that it has dreams of transformation related to individuation, that it has some stages. Someone must first believe in Allah to individualize. The first stage of individuation is the individuation of the heart, that is, the metaphysical resurrection. The oppsosite of individuation of the heart is the seal of the hearts. It has been discovered in the Qur'an that the nefis is the shadow, the mating nefis is the anima/animus, that is, the heart. The shadow is represented by the soil and the anima/animus is represented by the cave in the Qur'an. In the dream of Ashab-ı Kehf, it is concluded that the dog in the cave represents the shadow, and the young person who goes to the city represents the persona. Conclusion: The cave is not a spiritual compartment that the self is matures in the individuation. In the 82nd verse of the Isra Sura is related to the individuation.

Keywords: Quran, Individuation, Carl Gustav Jung, Therapy, Psychiatric Nursing

* Bu araştırma, Ardahan Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından 0-000-E.1800015347 sayılı kararı ve 2018-016 numaralı proje olarak desteklenmiştir.

GİRİŞ

Kur’anda insan fıtratıyla ilgili temsili açıklamalar ve kıssalar bulunmaktadır. Analitik psikoloji kuramının kurucusu Carl Gustav Jung da bu temsili açıklama ve kıssaları fark etmiştir. Kuramının yapısını oluştururken, Kur’an’da Kehf suresinde geçen insan fıtratıyla ilgili temsili açıklamayı ve bireyleşme (individuvation) süreci tasvirini yorumlama girişiminde bulunmuştur. Ancak Jung bireyleşme sürecini açıklar ve yorumlarken sadece Kehf suresinden yararlanmıştır (Jung, 2013). Bireyleşme kavramı Jung’un insanların kişisel ve kolektif bilinçdışıyla uyum sağlama sürecine yönelik kullandığı bir terimdir. Bireyin bilincini başkalarından ayıran bireyleşme sürecidir. Jung’a göre durum ne olursa olsun önemli olan öğe bilinçtir. Bilinç ve bireyleşme arasında olumlu bir ilişki vardır. Bilinç geliştikçe bireyleşme gelişir sonuçta ego (ben) oluşur. Ona göre hayatın nihai hedefi, kendini gerçekleştirmedir. İnsanın dengeye ve bütünlüğe dönük yanı olan bireyleşme, insanoğlunun potansiyel olarak taşıdığı, hayatına anlam katan ve onun olgun bir hayatla bütünleştiren süreçtir. Kişi bireyselleşmeyle kendini olabildiğine bilir. Bu süreç sonunda diğerlerinden ayrı, bölünmez bir bütün haline gelir (Jung, 2013; Storr, 2006). Daha sonraki çalışmalarında ise bu açıklamalarını devam ettirme veya geliştirme yöneliminde bulunmamıştır. Oysa Kur’an bütünüyle değerlendirildiğinde bireyleşme süreci daha kolay ve doğru anlaşılabilecektir. Bununla

(12)

3

birlikte, literatürde Jung’un bu açıklamalarına eleştirel yanıtlar veren çalışma sayısı oldukça azdır (Türcan, 1999; Gebel, 2003; Kısa, 2004; Kasapoğlu, 2006). Çalışmalar daha çok Jung’un açıklama, değerlendirme ve yorumları üzerinedir (Aydın, 2010; Derin, 2015). Oysa kuramda daha açıklanmayı bekleyen, net olarak anlaşılamayan birçok konu bulunmaktadır. Jung’un eksik kalan bireyleşme süreç açıklaması ve dolayısıyla gölge, persona, anima, animus arketipleri gibi kavramlarının Kur’an surelerinin bütünü içinde eleştirel bir dille yeniden değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekmektedir. Örneğin mağara gibi kavramlar Kur’an’ın bütününde daha net anlaşılabilmektedir.

Jung’un (2013) belirttiği gibi mağara bireyleşme sürecinde kendiliğin olgunlaştığı ruhsal bir bölme midir? İsra suresinin 82. ayetinde “Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz.” şeklindeki açıklama bireyleşme süreciyle ilgili midir? Psikoloji biliminde önemli bir kuram ve tedavi yöntemi olan analitik psikoloji bir hakikat kaynağı olan Kur’an ışığında değerlendirilebilirse, kurama ait kavramların kavramsallaştırılması daha sağlıklı olabilecektir. Ve dolayısıyla din psikolojisindeki bu ilerlemeyle psikiyatri hastalarının tanı, tedavi ve bakımları açısından önemli bir adım atılmış olacaktır. Bu bağlamda din psikolojisi psikiyatri hemşireliğinin de uğraşı alanlarından biridir. Psikiyatri hemşireliği felsefesinde birey biyolojik psikolojik ve sosyolojik olarak değerlendirilir. Değerlendirme sonucunda hemşirelik tanıları konularak bireye hemşirelik bakımı sunulur (Birol, 2010). Psikiyatri hemşireleri, bakım uygularken çeşitli kuram ve yaklaşımlardan yararlanır. Bu kuramlardan biri de analitik psikolojidir. Bu nedenle çalışma, Jung’un analitik psikoloji kuramında yer alan bireyleşme süreci kavramına yönelik eleştirel bir yaklaşım sunmayı amaçlamaktadır. Bir nitel araştırma yöntemi olan içerik analizi kullanarak Kur’an ışığında Jung’un bireyleşme süreci hakkındaki açıklamalarına yanıtlar verilmeye çalışılmıştır.

YÖNTEM

Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden biri olan metinlerin değerlendirilmesi şeklinde Kur’an sureleri üzerinde okumalar yapılarak, 06 Haziran ve 06 Ocak 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Kehf suresinde Zülkarneyn, Hz. Musa, Ashab-ı Kehf ve iki adam konu edilmiştir. Surede üç önemli konu ele alındığı için araştırma üç aşamalıdır. Ashab-ı Kehf ve iki adam kıssalarında bir durumun olumlu ve olumsuz yönleri tasvir edilmiştir. Sure içeriği de düşünülerek, bu kıssalar araştırmanın birinci aşamasında değerlendirilmiştir. Hz. Musa’nın başından geçenler araştırmanın ikinci aşamasında, Zülkarneyn’nin başından geçenler araştırmanın üçüncü aşamasında değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, çalışmanın ilk aşaması olan Ashab-ı Kehf kıssası ve iki

(13)

4

adamı konu alan ayetler hakkındaki temalar değerlendirilmiştir. Çalışmada Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Kur’an’ı Kerim Meali temel okuma metni olarak seçilmiştir. Sureler vahiy iniş sırasına göre defalarca okunmuştur. Bu okumalar, analitik psikoloji kuramı bağlamında ve Kur’an’ın bütünü içerisinde içerik analiziyle değerlendirilmeye çalışılmıştır. İçerik analizi, elde edilen ham verilerin anlamlandırılarak belirli bir çerçeve oluşturulması ve temaların belirlenmesinden sonra düzenlenerek kod ve kategorilerin ortaya çıkarak somutlaşmasını sağlamaktadır (Balcı, 2011; Yıldırım ve Şimşek, 2008). Bu nedenle çalışmada içerik analizi kullanılmıştır. Temalar oluşturulduktan ve doygunluğa ulaştıktan sonra içerik analizi sonlandırılmıştır.

BULGULAR

Elde edilen temalar; Kendiliğinden oluşmayan bireyleşme, Bireyleşmedeki dereceler, Uykuda gerçekleşen bireyleşme: Dönüşüm rüyaları, Bireyleşmede ilk adım: Kalpte gerçekleşen bireyleşme - Diriliş, Kalpte gerçekleşen bireyleşmeye karşıt kalplerin mühürlenmesi, Zevceleşen nefis: Kehf (Mağara), Mağaradaki gençler ve köpek: Persona ve gölge

Kendiliğinden oluşmayan bireyleşme

Kur’an’daki açıklamalara göre Jung’un (2013) savunduğu gibi bireyleşme süreci kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bunun için öncelikle kişinin iman etmesi ve Allah’ın rızasını, rahmetini kazanması gerekmektedir. Ve sonuçta Allah kulunu mükafatlandıracak ve hidayete erdirecektir. Kehf suresi 13’de Kur’an dilinde bireyleşmenin karşılığının hidayet sözcüğü olduğu anlaşılmaktadır. Bu temaya ulaştıran Kehf suresi ayetleri:

Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. (13)

Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, "Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır" demişlerdi. (10)

Hac 54 bizlere bireyleşmenin ön şartının iman olduğunu, iman edenlerin Allah tarafından doğru yola iletileceğini belirtir. Ayet şöyledir; “Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.” Zariyat suresinde ise Allah, insanları O’nu tanısın diye yarattığını, İnsan suresinde de insanları imtihan edeceğini, insanın bir yol üzere ömür boyu yürüyeceğini bu yolu ister şükrederek veya nankörlük ederek kat ermesinde özgür iradesinin olduğunu belirtir. Zümer suresinde bu yolu şükrederek yürümeyi tercih eden ve Allah’a

(14)

5

yönelen kullar için bir müjde olduğu, bu kulların Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler olduğu anlaşılır. Sure ayetleri aşağıdaki gibidir;

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat 56)

Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder. (İnsan 2-3)

Tâğût’tan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O hâlde, kullarımı müjdele! Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (Zümer 17-18)

Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını, inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. (Müddessir 31)

Teğabun 11’de “Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir.” denmiştir. Kur’an’daki bir başka anlatımla “Allah onların kalplerine imanı yazmış” tır (Mücadele 22). Bakara 272’de Hz Muhammed (s.a.s)’e “Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir.” şeklinde seslenmiştir. Kehf suresinde yine Hz Muhammed (s.a.s)’e şöyle seslenilmiştir;

Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin! İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık. (6-7)

Bizlere Kur’ an ayetlerinin apaçık anlaşılır olduğunu ancak Allah’ın dilediği kullarının bu ayetleri apaçık anlayabileceği bildirilir.

“Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.” (Hac 16)

Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. (Fatiha 6-7)

Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Bakara 213)

(15)

6

Allah, insanları O’nu tanısın diye yaratmıştır. Bunun için insanlara hür irade vermiştir. Öncelikli olarak hür iradesiyle Allah’a iman eden kişi yine Allah’ın rızasını ve rahmetini kazanarak, doğru yolu tutacaktır (hidayet). Böylece Allah’ın insanları doğru yola iletmesiyle Allah kulunu mükafatlandırmış ve hidayete erdirmiş olacaktır. Doğru yola erdirilen kimseler bir mükafat olarak Kur’an’ın gerçek olduğunu anlayabilecek, Allah’ın varlığının delillerinden biri olan nefsini tanıyarak, nefsini temizleyerek Allah’a ulaşabilecektir. Fussilet 53’de şöyle denmiştir; “Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?”

Bireyleşmedeki dereceler

Kur’an’da insanların derecelere sahip oldukları belirtilir. Allah’a en yakın olanların en yüksek dereceye sahip oldukları açıklanır. Duaların ve tüm uğraşıların kişinin derecesinin Allah katında yükselmesi üzerine olması gerektiği belirtilir. Mutaffifın 21 ve 28’de derecesi en yüksek olanların Allah’a yakın olanlar olarak tarif edildiği anlaşılır. Kehf suresi 13’de “Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” şeklinde bir ifade geçer. Bu temaya ulaştıran ayetlerden bazıları şunlardır:

Onlar (insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. (Âl-i İmrân 163)

Herkesin amellerine göre dereceleri vardır. (En’âm 132) O, dereceleri hakkıyla yükseltendir... (Mü’min 15)

Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz. (Ahkâf 19)

… Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. (Mücâdele 11)

Jung (2013) bireyleşmenin önce gölgenin sonrasında anima veya animusun ve en son kendiliğin bilinçle ilişki kurmasıyla gerçekleşeceğini söyler. Bana göre, bireyleşme önce anima veya animusun dönüşümüyle gerçekleşir. Çünkü kehf suresindenki kıssalardan bu anlaşılmaktadır. Jung bilince yakın olan arketipin anima veya animus sonra gölge ve en sonda kendilik olduğunu açıklar (Jung, 2013). Ancak Kehf suresinden anladığımıza göre bilince yakın olan arketipin anima veya animus anlaşılır. Bireyleşmede ilk adımın kalpte gerçekleşen bireyleşme olduğunu savunmamın nedeni bana göre anima veya animusun Kur’an dilinde karşılığının kalp olmasıdır. Kehf (Mağara) ve kalpte gerçekleşen bireyleşme karşıtı kalplerin mühürlenmesi temalarında bu daha detaylı

(16)

7

açıklanacaktır. Bilinci en yakın olandan başlamak kaydığıyla bilinçdışına adım adım bir yolculuk, bir keşif vardır. Allah’ın izni ve mükafatıyla bu her bir yolculuk ve keşifle kişi bir üst dereceye yükseltilir. Tüm bunlar kendi nefislerimizde Allah’ın varlığının delilerini görmemiz ve salih amellerimizin bir mükafatı içindir. Fussilet 53’de bu mükafattan şöyle bahsedilmiştir; “Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?”

Uykuda gerçekleşen bireyleşme: Dönüşüm rüyaları

Jung (2013), rüyaların bir kısmının gelecekten haber verdiğini, bir kısmınınsa günlük yaşama ait sorunları, çatışmaları çözmeyi amaçlayan rüyalar olduğunu belirtir. Ancak rüyaların bir amacının daha olduğunu bu temadan öğrenmiş oluyoruz. Rüyaların üçüncü amacı bireyleşmedeki dönüşümü sağlamaktır. Kur’an’da uykuya dalanların temizlendiği, şeytanın vesvesesinden kurtulduğu ve kalplerinin pekiştiği kısaca bir dönüşüm yaşadıkları açıkça anlaşılmaktadır. Ashab-ı Kehf gençleri kıssasının anlatıldığı DİB Kur’an’ı Kerim Meali dipnotunda 17. ayetten itibaren gençlerin uykudaki hallerinin tasvir edildiği açıklanmıştır. Bu temaya ulaştıran ve anlatılan tasvirin bir rüya olduğunu açıklayan Kehf suresi ayetleri aşağıdaki gibidir;

Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (Onları uyuttuk) (11)

Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. (19)

Âl-i İmrân suresi 154’ de “Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü.” Enfal 11’ de “Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.” ve Enfal 43’ de “Hani Allah sana onları uykunda az gösteriyordu. Eğer sana onları çok gösterseydi elbette gevşerdiniz ve o iş hakkında birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi bunlardan) kurtardı.” açıklamalarından bireyleşmenin uykuda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Çünkü bireyleşme bilinçdışı bir olgudur. Bireyleşme sürecinde ego ve diğer bilinçdışı öğeler metafiziksel bir dönüşüm gerçekleştirirler. Bu nedenle bilinçdışı bir yaşantı olan uykuda bu dönüşümün gerçekleşmesi olasıdır. Doğru yola ileten (Bakara 213) ve yükselme yollarının sahibi olan Allah (Me’âric 1, 2, 3) rüyalarda insanların metafiziksel dönüşümünü gerçekleştiriyor olabilir. Örneğin, Hz. Muhammed (s.a.s)’in miraca yükseldiği bilinir. Me’âric yükselme yolları, dereceleri, vasıtaları demektir. Bazı alimler surede geçen me’âric

(17)

8

sözcüğüyle manevi ve ruhani derecelerin belirtildiğini (Yazır, yan. haz. 2000) savunurken, Alusi, Ruhu’l-me’ani, Esed gibi alimler ise me’âric sözcüğünü bir metafor olarak değerlendirmişlerdir. İnsanı Allah’ın varlığını kavramaya ve O’nunla manevi yakınlık kurmaya götüren yollar olarak yorumlamışlardır. Bazı alimlerin aktardığına göre de bu olay fiziki olarak değil peygamberin rüyasında gerçekleşmiştir. Bu savlarına kaynak olarak da İsra suresi 60. ayeti göstermektedirler. Ayetteki ifade “Sana gösterdiğimiz o rüyayı…” şeklindedir (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri (KYTMT), 2003). Dereceleri hakkıyla yükselten, dilediği kimseyi doğru yola ileten ve hidayete erdiren Allah nefisleri uykuda kısa süreliğine yanına aldığını belirtir. Ayet aşağıdaki gibidir;

Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Zümer 42)

İnsanı Allah’ın varlığını kavramaya ve O’nunla manevi yakınlık kurmaya götüren çeşitli yükselme yolları, dereceleri, vasıtaları olduğu ve tüm bunların rüyalarda veya uykuda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Kur’an’da uykuya dalanların temizlendiği, şeytanın vesvesesinden kurtulduğu, güven hissinin oluştuğu ve kalplerinin pekiştiği kısaca bir dönüşüm yaşadıkları açıkça anlaşılmaktadır. Bireyleşmede ilk adım: Kalpte gerçekleşen bireyleşme – Diriliş temasında Ashab-ı Kehf gençlerinin nasıl bir dönüşüm rüyası geçirdikleri ve bu dönüşümün neyi temsil ettiğini değerlendirdiğimizde dönüşüm rüyaları daha iyi kavranabilecektir.

Bireyleşmede ilk adım: Kalpte gerçekleşen bireyleşme - Diriliş Allah kimin kalbine imanı yazmışsa (Mücadele 22), “kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir.” (Teğabun 11). Bu nedenle Kur’an’da kalplerdeki pekiştirmeden (Örneğin Hud 120, Furkân 32), paslanmış olan kalplerden (Mutaffifîn 14) ve mühürlenmiş kalplerden (Örneğin Bakara 7, Nisa 155) bahsedilir. Enfâl 24’ de ise “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişiyle kalbi arasına girer.” diye bir açıklamada bulunulmuştur. Bu açıklamalardan ve aşağıda bahsedilen Kehf suresi ayetinde geçen kalplerin kuvvetlendirilmesi açıklamasından yola çıkarak bu temaya ulaşılmıştır. Kehf suresinde Allah’a inanmış ve iman etmiş gençlerin kalplerinin kuvvetlendirildiği anlatılır. Kalplerin kuvvetlendirilmesi kalpteki dönüşümdür ve kalpte bir bireyleşmenin gerçekleştiği sonucuna varmamızı sağlar. Kalpte gerçekleşen bireyleşmenin uykuda gerçekleştiği anlaşılır. Ayetler şöyledir:

(18)

9

Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?" dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.(İçlerinden biri şöyle dedi:) "Mademki onlardan ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın."(14-15-16)

Kasas 10’ da Allah tarafından kalplerin kuvvetlendirildiği bir kez daha belirtilmiştir. Ayet şöyledir: “Musa’nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.” Bireyleşmede ilk adım olan kalpte gerçekleşen bireyleşme öncesi kişi Allaha teslim olmuştur. Bu konuyla ilgili ayetler;

Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (Zümer 54)

De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.” (Mümin 66)

Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın Salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” (Ahkâf 15)

Hayır, öyle değil! Kim iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yaparak özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. (Bakara 112)

Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir. (Âl-i İmrân 20)

Zümer 23’ de “Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların tenleri ondan dolayı ürperir. Sonra tenleri de kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir.” denmiştir. Sonuç olarak kalplerin kuvvetlendirilmesi, kalplerin pekiştirmesi, kalbe imanın yazılması, kalbin doğruya iletilmesi kalpteki

(19)

10

bireyleşmenin gerçekleştiği sonucuna varmamızı sağlayan birer dönüşümlerdir. Bu temaya neden Bireyleşmede ilk adım: Kalpte gerçekleşen bireyleşme – Diriliş adını verdiğim Kalpte gerçekleşen bireyleşme karşıtı kalplerin mühürlenmesi ve Zevceleşen nefis: Kehf (Mağara) temaları incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır. Ancak kalpte gerçekleşen bireyleşmenin ve metafiziksel dirilişin veya doğumun gerçekleştiğini keşfetmemi sağlayan Kehf suresindeki rüya aşağıdakidir;

(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı. (Kehf 17-18)

Jung’a (2012) göre bu rüyada mağara yeniden doğuşun gerçekleştiği gizli bir oyuktur. Bana göre ise bu mağara metafiziksel dünyada doğumu gerçekleşen insanın anne rahminin simgesidir. Böylece mağarada dönüşümü gerçekleşen kişinin metafiziksel doğumu gerçekleşmiş olur. Artık kişi metafiziksel dünyada doğmayı ve var olmayı başarmıştır. Bu nedenle Kur’an’da iman etmiş kişilere diriler, iman etmemişlere ölüler deniyor olabilir. İlgili surelerden birkaçı şunlardır;

Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. (Neml 80) Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. (Rum 52)

Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. (Fatır 22)

(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik. (Yasin 70)

Özetle kalpte gerçekleşen bireyleşmeyle kişi metafiziksel olarak doğmuştur. Ve artık diridir. Böylece bireyleşmede ilk adım gerçekleşmiştir. Bu kişiler iman etmiş, kalbi kuvvetlendirilmiş ve Allah’a derecelerimi yükselt, imanımı ve ilmimi arttır, beni sana yakın olanlardan eyle diye dua ediyorlardır. Ve tüm bu dualarının gerçekleşmesi için salih ameller işleyerek Allah’ın rızasını ve rahmetini kazanmaya çalışmaktadır.

Kalpte gerçekleşen bireyleşmeye karşıt kalplerin mühürlenmesi Kehf suresi 57’de şöyle denmektedir; “Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.” Kalplerine perdeler konmuş veya kalpleri mühürlenmiş

(20)

11

kişilerin hidayete eremeyecekleri net bir şekilde açıklanmıştır. Kehf suresindeki iki adamın kıssasının anlatıldığı ayetlerde de Allah’ı anmaktan geri kalmış ve dünya hayatına kendini kaptırmış kişi özellikleri anlatılır. Ayetler şunlardır;

Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi. İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. (43-44)

Ve tabii ki bu ayet hidayet için gerekli olan ilk koşulun iman olduğuyla ilgili savımı da doğrular. Kalp yumuşaklığı olan, kalbi kuvvetlendirilen veya pekiştirilen kimse hidayet derecelerini tek tek elde etme ümidi olan bireyi temsil etmektedir. Bu nedenle bana göre kalpte gerçekleşen bireyleşme süreci ilk adımdır. Allah katında derece derece olan insanların ilk kazandıkları lütuf kalplerindeki bu dönüşümdür. Bu kimseler, basiret sahibidir. Basiret, gönül gözü demektir. Böylece hakikatleri daha net görebilmektedirler (Kur’an-ı Kerim, 2013; KYTMT, 2003). Kur’an ayetlerinin Allah’tan gelen basiretler (gönül gözlerini aydınlatan nur) olduğu, iman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmet olduğu bildirilmiştir.” (Araf 203). Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir (Kaf 8). Kur’an bu nedenle Allah’tan bir öğüt, kalplere bir şifa, inananlar için yol gösterici bir rehber, rahmet (Yunus: 57) ve hidayettir (Fussilet: 44).

Allah, şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlarla kalpleri katı olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılık içindedirler. Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir (Hac 53-54). Kibirli olanlar, kalplerinde hastalık bulunanlar, kalpleri katı olanlar, düşünmeyen, aklını kullanmayan ve öğüt almayanlar iman etmeyerek artık kurtuluşa eremeyeceklerdir. Bu nedenle kalpleri mühürlenmiştir ve hidayete eremeyeceklerdir. Konuyla ilgili ayetler şunlardır:

Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.” (Şuara 136)

Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar. (Secde 15)

(21)

12

(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki:“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. (Zümer 9)

Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği)açıklayan bir peygamber gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ... (Duhan 13-14)

Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. (Kaf 37)

(Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” Ey akıl sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. (Maide 100)

Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez. (Enam 21)

Kalpte gerçekleşen bireyleşme Allah’a imanla gerçekleşirken, kalpte gerçekleşen bireyleşmeye karşıt kalplerin mühürlenmesi kibirlenerek Allah’a iman etmemekle gerçekleşir. Bu kimselerin kulakları ve gözleri de mühürlenmiştir. Bu kimseleri Allah’tan başka kurtaracak yar ve yardımcıları da yoktur. Artık bu kimseler Allah ayetlerini bilmez, anlamaz ve inanmazlar. Onlara Allah katından bir ceza vardır. Bu temaya ulaşmamızı sağlayan ayetler aşağıdaki gibidir;

İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz. (Yunus 74) Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. (Mümin 35) İşte onlar, Allah’ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gafillerin ta kendileridir. (Nahl 108)

Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzdende

kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar

anlamazlar.(Münafikun 3)

Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler. (Tevbe93) Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. (Bakara 7)

Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı(başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar. (Nisa 155)

(22)

13

De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka onu size geri) getirecek ilâh kimmiş?” Bak, biz âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz çeviriyorlar?(Enam 46)

Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler… Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler. (Araf 100-101)

Şüphesiz göğüslerin özünü (kalplerde olanları) hakkıyla bilen (Şura 24) Allah dilediği kulunu doğru yola iletecek dilediği kulunun da kalbini mühürleyecektir. Bu kimseler nefislerinin arzularını ilâh edinmişlerdir (Casiye 23) ve kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık olduğu için Allah da onların hastalıklarını artırmıştır (Bakara 10). Allah bu kimselerin bu hallerini bildiği için onları saptırmış ve kulaklarını, kalbini mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiştir. Artık onları Allah’tan başka doğru yola eriştirecek de yoktur (Casiye 23).

Zevceleşen nefis: Kehf (Mağara)

Nisa suresinin 1. ayetinde insanın bir tek nefisten yaratıldığı ve ondan da eşinin yaratıldığı ve ikisinden birçok erkek ve kadının (meydana getirilip kabileler ve boylar halinde) dünyaya yayıldığı belirtilmiştir. Zümer 6’da da insanın bir tek nefisten yaratıldığı ve ondan da eşinin yaratıldığı açıklanmıştır. Tekvir 7’de ise yeniden diriliş anlatılırken ilk yaratmada olduğu gibi nefislerin eşleştirileceği belirtilmiştir. Bu ayetlerdeki eşi yaratıldı, eşleştirildi olarak çevrilen sözcükler zevceleşen nefistir. Nefislerin zevceleşmesi metaforu ruhların (bedenlerle) eşleştirilmesi veya kadın ve erkeğin iki eş olarak yaratılması şeklinde anlaşılmıştır. Bu nedenle, bazı tefsir kitaplarında Araf 189’a Hz. Adem’den Hz Havva’nın yaratıldığı şeklinde yorumlar getirilmiştir (Kur’an-ı Kerim, 2013; KYTMT, 2003). Ayet “Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisiyle huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir.” şeklinde çevrilir (Kur’an-ı Kerim, 2013). Biyolojik temelli tefsirler ise zevceleşen nefis metaforuyla kadın ve erkek üreme hücrelerinin birleşmesinin yani döllenmenin gerçekleştiğinin anlatılmak istendiği şeklindedir. Ve bu üreme hücreleri sayesinde insanlar ürer ve kabileler, boylar halinde çoğalırlar (Kur’an-ı Kerim, 2013; KYTMT, 2003).

Ben nefsin hem fiziki hem de metafiziki bir özelliği olduğunu söyleyen savı savunuyorum (KYTMT, 2003). Ve dolayısıyla zevceleşmenin hem biyolojik hem de metafiziksel temelli açıklanabileceğini düşünüyorum. Örneğin biyolojik temelli yaratılışı düşünürsek, bazı tefsirlerde savunulduğu gibi önce Hz. Adem’in (XY) sonra Hz. Havva’nın (XX) yaratılması gerekiyordu KYTMT, 2003). Önce Hz. Havva (XX) yaratılsaydı Y kromozomunun genetik havuza

(23)

14

girişi mümkün olmayacaktı. Böylece XX veya XY kromozomlarının DNA’mızda bulunması gibi metafiziksel nefiste de hem anne hem babamızdan gelen kalıtımsal özellikler vardır. Jung (2003) bunlara arketip der. Anne ve babadan gelen bu erkeksi ve kadınsı arketipleri animus ve anima olarak adlandırır. Jung rüyalarda gölgenin bizimle aynı cinsiyette bedenleştiğini, anima veya animusun ise diğer cinsiyet görünümünde bedenleştiğini belirtir (Jung, 2008; Jung, 2003).

Kur’an diliyle anlatırsak, biyolojik olarak anne ve babasının kromozomlarını taşıyan nefis, metafiziksel olarak da kadınsı ve erkeksi özellikleri bünyesinde barındırıyor olabilir. Yani fıtratımızda hem dişil hem eril özellikler olabilir. Ve bu zevceleşen nefis metaforuyla bizlere anlatılıyor olabilir. Hz. Ademin yaratılması sürecinde nefsin zevceleşmesi sonucunda kadınsılığı simgeleyen anima arketipi yaratılmış olabilir. Çeşitli surelerde (Yunus 4, 34, Neml 64, Ankebut 19, Rum 11, 27, Büruc 13), her insan yaratılışının bu şekilde tekrar edildiği anlatılarak da tüm erkeklerde bulunan anima arketipi hakkındaki açıklama netleştirilmeye çalışılmış olabilir. Ayrıca Kehf (mağara) suresinde, bir erkeğin animasında gerçekleşen dönüşüm tasvir edildiği için mağaradaki gençlerden bize bahsediliyor olabilir. Çünkü mağara anima simgelerinden biridir (Jung, 2003; Jung, 2001; Jung, 1997; Jung, 1996; Gençtan, 1990). Surede dönüşüm mağarada gerçekleşir. Gerçekleşen dönüşüm kalp kuvvetlenmesi, pekiştirilmesidir. Bana göre, Kur’an’da mağara kalbin yani animanın simgesidir. Mağarayı veya animayı kalbin simgesi olarak Kur’an’ın tanımladığı görüşüne nereden vardığımı şu şekilde de açıklayabilirim; bireyleşmede (hidayette) ilk gerçekleşen kalp kuvvetlenmesi, pekiştirilmesidir. Surede gençlerin kalplerinin kuvvetlendirildiği anlatılır. Doğal olarak, bu kuvvetlendirme mağarada bir dönüşüm yaşayan gençlerin anlatıldığı ilk Kehf suresi kıssasında tasvir edilir. Bu temaya ulaşmamı sağlayan Kehf suresi ayeti aşağıdadır. Bu ayette gençlerden biri Allah’ın rahmetine nail olmak için mağaraya sığınmayı önerir. Ve gençler bu ayetteki konuşmadan sonra uykuya dallar ve sonraki ayetlerde uyku tasvirleri anlatılır.

(İçlerinden biri şöyle dedi:) “Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın. (Kehf 16)

Zaten sure gençlerin sayısının, kaç yıl uykuda kaldıklarının önemi olmadığını bizlere açıklar. Ve Hz. Muhammed (s.a.s)’e kesinlikle anların sayısı ve kaç yıl uykuda kaldıklarıyla ilgili tartışmaya girmemesi öğütlenir. Kehf 21 şöyle çevrilmiştir; “Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı.” Bu ayette, Allah sevgisinin bir müslümanın kalbinde nasıl

(24)

15

doğduğu, bu sevginin bir müslümanın kalbini nasıl aydınlattığı ve ısıttığı tasvir ediliyor. Tasvirde Allah sevgisinin kalpleri aydınlattığı, ısıttığı gibi güneş de mağaraya ışık hüzmelerini gönderiyor. Bana göre kalbime Allah sevgisi doğdu metaforu arketipsel bir tanımdır. Bu temaya ulaşmamızı sağlayan Kehf suresi ayeti şudur;

(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. (17)

Mağaranın kalbi simgelediği savımı güçlendiren bir diğer önemli kanıt ise nefsin topraktan yaratılmış olmasıdır. Kehf 37’ de ve birçok ayette insanın topraktan ve çamurdan yaratıldığı anlatılır (Taha 55, Hac 5, Secde 7 gibi). Allah sevgisi olan ve olmayan kimselerin kalplerinin durumunu tasvir eden Bakara 74’de “Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.” şeklinde bir betimleme mevcuttur. Bu betimlemede özellikle kalbin tasvirinde kalplerin katılaşması ve taşlaşması metoforunun kullanılması sıradan seçilmiş bir metafor değildir. Bana göre toprak olarak simgelenen nefsin zevceleşmesiyle oluşan kalbin mağara, taş gibi simgelerle anlatılması bizler için metafiziksel yaratılışı anlamada önemli bir ipucudur. Bu nedenle vicdanı kurudu, kalbi katılaştı metaforu arketipsel olabilir.

Tablo 1. Kadın ve erkeğe ait fizik ve metafizik dünyadaki ilk maddeler ve simgeleri

Erkek

Fizik

dünyada (Biyolojik ilk madde olarak adlandırılan kromozomlar) X Y Havva’ dan gelen kromozom Adem’den gelen kromozom Metafiziksel dünyada Analitik psikoloji: İlk madde olarak adlandırılan arketipler) Kadınsı Erkeksi Anima Gölge

Kur’an’da ilk maddeler Kalp (Zevceleşen nefis)

(25)

16

Tablo 1’de kadın ve erkeğe ait fizik ve metafizik dünyadaki ilk maddeler ve simgeleri açıklanmaya çalışılmıştır. Mağara bir erkeğin animasını yani kalbini simgeliyorsa, kadının kalbini yani animusunu ne simgeler sorusu akıllara gelir. Bana göre mağara hem anima hem animus simgesidir. Bu kadın ve erkek DNA’sında yer alan X kromozomunun durumu gibidir. Ve dolayıyla Kur’an’da gölge arketipinin karşılığı nefis olacaktır. Çünkü nefsin gölge gibi karanlık bir yönü vardır. Nefis, kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır (Nisa 128). Nefis, kişiye aşırı derecede kötülüğü emreder (Yusuf 53), cimridir, hırslıdır (Haşr 9) ve kişiyi aldatıp hoş olmayan işleri yapmaya sürükler (Yusuf 18). Jung (2008, 2003, 2001, 1997, 1996) da gölgeyi tüm ahlaksızlıkları, ihtirasları ve tüm nahoş arzu ve faaliyetleri içerir şeklinde tanımlar. Gölge, karanlık kişiliğimizdir, kişiliğimizin hayvana benzeyen yanıdır, hayatın daha alt şekillerinden bize kalan ırksal mirastır. Jung gölgenin bizi çoğunlukla yapmamıza izin vermeyeceğimiz şeyleri yapmaya zorladığını yazmıştır. Bu tür davranışlarda bulunurken bir şeylerin üzerimize geldiği konusunda ısrar ederiz. Jung bu ‘bir şeylerin’ yaratılışımızın ilkel tarafı olduğunu iddia eder (Jung, 2008; Jung, 2003; Jung, 2001; Jung, 1997; Jung, 1996). Nefis insan yaratılışındaki ilk maddedir (Kur’an-ı Kerim, 2013), gölge gibi hayatın daha alt şekillerinden bize kalan ırksal mirastır (Jung, 2008; Jung, 2003; Jung, 2001; Jung, 1997; Jung, 1996).

Tablo 1’i şu şekilde okuyabiliriz; fiziki dünyada XX olarak cinsiyeti simgelenen bir kadının cinsiyeti biri annesi biri babasından gelen X kromozomlarının birleşmesinden oluşmuştur. Bir kadının metafiziksel olarak var olabilmesi için ise annesinin gölgesiyle babasının animusunun

Kur’an’da ilk maddelerin simgeleri

Mağara Çamur- toprak

Kadın

Fizik dünyada

(Biyolojik ilk madde olarak adlandırılan kromozomlar) X X Adem’den gelen kromozom Havva’ dan gelen kromozom Metafiziksel Dünyada Analitik psikoloji: İlk madde olarak adlandırılan arketipler) Erkeksi Kadınsı Animus Gölge Kur’an’da ilk maddeler Kalp

(Zevceleşen nefis)

Nefis

Kur’an’da ilk maddelerin simgeleri

(26)

17

birleşmesi, bir erkeğin metafiziksel olarak var olabilmesi için de babasının gölgesi ve annesinin animasının birleşmesi gerekir. Kur’an anlatımıyla, metafiziksel dünyada kalbi ve nefsi olan kadın biri annesi biri babasından gelen arketiplerin birleşmesinden oluşmuştur. Sonuçta babadan gelen kalp, anneden gelen nefis birleşmesiyle kişinin metafiziksel cinsiyeti kadın olmuştur. Bu nedenle, metafiziksel dünyada kadın kalbi de mağarayla simgelenmektedir. Hem animanın (kadından gelen kalp arketipi) hem animusun (erkekten gelen kalp arketipi) mağarayla simgelenmesi varsayımım bunun için akılcıldır. Dolayısıyla kalbin biyolojideki karşılığı X kromozomu olacaktır. Nefis ise kadında X ile, erkekte Y ile simgelenecek ve fiziksel cinsiyeti belirleyecektir. Metafiziksel cinsiyeti de kalp belirleyecektir. Böylece kalp kadında ve erkekte X kromozomu gibi mağarayla simgelenecektir. Ancak kadındaki X babadan, erkekte ise X anneden gelmiş olacaktır. Her iki cinsiyetteki X simgesi aynı şeyi temsil ediyor gibi olsa da bu simge kadında erkeksiliği, erkekte kadınsılığı belirtiyor olacaktır. Bu nedenle fiziki dünyadaki X kromozomunun simgesinin karşılığı metafiziki dünyada mağara olacaktır. Mağara simgesi de her iki cinsiyette aynı şeyi temsil ediyor gibi olsa da bu simge kadında erkeksiliği, erkekte kadınsılığı belirtecektir. Bana göre ayette geçen önce nefis yaratıldı sonra nefis zevceleşti açıklaması bu şekilde de yorumlanabilmektedir. Analitik psikolojiye göre önce gölge yaratıldı sonra zevceleşti ve anima animus yaratıldı şeklinde de veya Kur’an diliyle önce nefis yaratıldı sonra zevceleşti ve kalp yaratıldı şeklinde de belirtilebilir. Sonuç olarak, bana göre özellikle zevce kelimesinin kullanılması bu nedenlerden dolayıdır ve Jung’un (2008, 2003, 2001, 1997, 1996) savunduğu gibi rüyalarda nefis ve zevcinin ayrı cinsiyetlerde simgeleşmesi bundan dolayıdır.

Mağaradaki gençler ve köpek: Persona ve gölge

Kehf suresinin 18. ayetinde uykuda olan gençlerin durumu tasvir edilir. Tasvir şu şekildedir; “Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı”. Bana göre bu rüya gençlerden birinin rüyasıdır. Her bir genç aynı rüyayı ayrı ayrı görmüş de olabilir. Eğer bu varsayımım doğruysa rüyada tasvir edilen gençler ve köpek arketipleri temsil ediyor olabilir. Bu temsili anlatımda metafiziksel bir durumun anlatıldığı, durumun fiziki gerçeklikle algılandığında onları uyanık sanacağımız ve onlardan korkacağımız bilgisi buradaki temsillerin arketipler olabileceği savımı güçlendirmektedir.

(27)

18

Köpek mağaranın hemen girişinde gelecek bir tehlikeden kişiyi her an korumaya hazır duran, yeri geldiğinde saldırganlaşabilen ama bir o kadar da sadık, eğitilebilen bir köpekle simgelenmiş gölge arketipi olabilir. Tehlike anında uyanan kişinin kendisini kötülüklere karşı koruması amacıyla bilince ilk varacak olan ve savaş ya da kaç olarak tanımlanan en ilkel stresle baş etme yönteminizin (Üstün, Akgün ve Partlak, 2005) arketipsel kökenini bu rüyadaki köpek temsil ediliyor olabilir. Araf suresi 174, 175, 176’da savımı ve dolayısıyla bu temayı destekleyen başka bir temsili anlatım bulunmaktadır. Surelerde her çeşit insan algılayışına hitap edebilmek ve kişilerin iman etmelerini sağlamak için ayetlerin farklı şekillerde anlatıldığı fakat yine de şeytana uyup Hakka sırt çeviren kimselerin azgın olarak adlandırıldığı anlatılmaktadır. Bu kimseler fiziki dünyaya saplanıp kalan, kendi hazları peşinden koşanlar olarak açıklanmıştır. Onların durumlarının köpeğin durumu gibi olduğu belirtilerek, dili dışarı doğru sarkmış soluyan köpek benzetmesi yapılmaktadır. Gölge de en ilkel insan özelliklerini temsil eder. Bu suredeki anlatım da gölge arketipini akıllara getirir. Anlatımda köpek gölgeyi temsil ediyor gibidir. Sureler aşağıdadır;

Hakka dönsünler diye işte âyetleri böylece ayrı ayrı açıklıyoruz. Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. (Araf 174-175-176)

İlginç olan gençler uyandıktan sonra içlerinden birinin şehre gönderilmesidir. Gence verilen öğüt “… çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” (Kehf 19) şeklindedir. Bu da akıllara personayı getirir. Persona arketipi bizim dış dünyaya sunduğumuz bir sosyal benliğimizdir. Ve kişi sosyal benliğiyle kendini korumaya, sosyal dışlanmayı engellemeye veya sosyal onay almaya çalışır (Jung, 2008; Jung, 2003; Jung, 2001; Jung, 1997; Jung, 1996). Böylece surede kalpteki dönüşüm gerçekleştikten sonra gençlerin gerisin geriye küfre dönmemeleri için dikkatli olmaları ve bir Müslüman maskesi (personası) takarak kendilerini islama teslim etmeleri öneriliyor olabilir. Teslim oluşla ilgili ayetler şunlardır;

Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” (Ahkâf 15)

(28)

19

Biz O’na teslim olanlarız.” (Âl-i İmrân 84)

De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak, koşanlardan olma (denildi).” (En’âm 14)

Kehf 28’ de “Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” öğüdüyle gençlerin kalplerindeki dönüşüm gerçekleştikten sonra gerisin geriye küfre dönmemeleri için dikkatli olmaları ve sosyal ortamlarının müslümanlardan oluşması önerilmektedir. Böylece müslümanlardan oluşmuş ortamda müslüman personasına uygun hareket eden kişi zorlanmayacak, sosyal onay alacak, gerisin geri küfre dönmesi, aklının çelinmesi engellenmiş olacaktır. Çünkü teslim olan kişinin bireyleşmesi tamamlanmamış hatta daha ilk bireyleşme adımı gerçekleşmiştir.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Bu çalışma, Carl Gustav Jung’un analitik psikoloji kuramında yer alan bireyleşme kavramına eleştirel bir yaklaşım sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda içerik analiziyle elde edilen temalar; Kendiliğinden oluşmayan bireyleşme, Bireyleşmedeki dereceler, Uykuda gerçekleşen bireyleşme: Dönüşüm rüyaları, Bireyleşmede ilk adım: Kalpte gerçekleşen bireyleşme - Diriliş, Kalpte gerçekleşen bireyleşmeye karşıt kalplerin mühürlenmesi, Zevceleşen nefis: Kehf (Mağara), Mağaradaki gençler ve köpek: Persona ve gölge’dir.

Kendiliğinden oluşmayan bireyleşme temasından anlaşıldığı üzere bireyleşmenin gerçekleşebilmesi için öncelikle kişinin iman etmesi ve Allah’ın rızasını ve rahmetini kazanması gerekmektedir. Ancak Jung’a göre bireyleşme süreci, tümüyle psyche (psişe) içerisinde kendiliğinden ortaya çıkan doğal bir süreçtir. Ona göre bireyin psişesinin bilinç ve bilinçdışı bölümleri bireyleşme süreciyle birleşmiş olur. Jung günümüz insanının bitmek tükenmek bilmeyen acılarının nedenini psişede meydana gelen büyük yarılmalar olarak görür. Bu bağlamda din, yaşamın değişen koşulları altında psişesinin bilinç ve bilinçdışı bölümleri arasında meydana gelen yarılmanın birleştirilmesinde en anlamlı girişimlerden birisidir. Çünkü din, toplumsal (kolektif) bilinçdışının sonsuz anlamını içinde barındıran, bütünüyle doğal ve terapötik etkiye sahip psişik bir süreçtir (Jung, 2013; Jung, 1998). Muhammed Esed (2013) de kendi kişisel deneyiminde dinin bu birleştiriciliğinden bahsetmiştir. Bir sonbaharda bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu fark etti. Esed bu acıları ve ıztırabları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağladı. Eve döndüğünde masada açık kalmış Mushafı gördü. Kapatıp kaldırmak için uzandığında gözü Tekasür

(29)

20

suresi’ne ilişti. Birden surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı olduğunu hissetti ve şunları düşündü: “Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır: ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ... ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı. Ne kadar hikmetli olursa olsun Hz. Muhammed (s.a.s) bu yüzyılın sorunlarını böylesine hakim bir perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi. Hayır Kur’an’da konuşan, Hz. Muhammed (s.a.s)’in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesti ve bütün zamanları aşarak ulaşıyordu insan kulağına...” Esed bu olaydan kısa bir süre sonra müslüman olduğunu açıkladı. Böylece 19 yaşlarındayken görüp çoktan unutmuş olduğu bir rüya tecelli etmişti: Bu rüyada Esed, içinde bulunduğu bir metro treninin yeraltından çıktıktan sonra saplandığı sonsuz ufuklu bir batakta, az ötede çökmüş duran ve kendisini beklediğini hissettiği, yüzü örtülü kısa kollu harmanili binicisi olan bir devenin terkisine binerek, saat, gün, ay, kısaca zaman kavramını yitirecek kadar uzun bir yolculuk sonunda, yakmayan fakat kör edici parlaklıktaki bir beyaz ışığa vardığını görmüş ve tasvir edilemez ahenkteki bir sesin, “Burası Batı'nın en uç şehri” dediğini işitmişti. Yıllar sonra, rüyasındaki binicinin Hz. Peygamber, vardığı ışığın kavuştuğu iman, işittiği sözlerin ise Batı’daki hayatının sona ereceğinin habercisi olduğu tefsiriyle karşılaşacaktır (Esed, 2013).

Arketipal bir süreç olması nedeniyle bireyleşme dini bir süreç olarak tanımlanabilir. Bu çalışmadan bireyleşme kavramının Kur’an diliyle ifade edilişinin hidayet olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Kur’an’daki ayetlere göre bireyleşme süreci kendiliğinden ortaya çıkmaz. Kur’an’daki anlatımıyla Allah hidayete ermeyi nasip ettiklerinin kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruhla desteklemiştir (bakınız Mücadele 22) (Kur’an-ı Kerim, 2013). “Onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir” ifadesi Zemahşerî, İbn Atıyye gibi alimler tarafından Allah’ın onları iman ruhuyla desteklediği şeklinde yorumlanmıştır. Çünkü bizatihi iman, kalplere hayat veren bir ruh mesabesindedir (KYTMT, 2003). Bireyleşmedeki dereceler temasında bireyleşmenin derece derece olduğunu keşfederiz. Uykuda gerçekleşen bireyleşme: dönüşüm rüyaları temasında ise bireyleşmenin uykuda yani rüyada gerçekleştiği anlaşılır. Bu temadan insanı Allah’ın varlığını kavramaya ve O’nunla manevi yakınlık kurmaya götüren çeşitli yükselme yolları, dereceleri, vasıtaları olduğu ve tüm bunların rüyalarda veya uykuda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Kur’an’da uykuya dalanların temizlendiği, şeytanın vesvesesinden kurtulduğu, güven hissinin oluştuğu ve kalplerinin pekiştiği kısaca bir dönüşüm yaşadıkları açıkça anlaşılmaktadır.

Jung’a göre kişi inanç ve ibadetler sayesinde arzu dolu dinsel bir hayat ve davranış bütünlüğünü gerçekleştirdiği gibi Tanrı’yla yakınlaşmayı da

(30)

21

gerçekleştirmektedir (Jung, 2003; Jung, 1998). Ancak Jung’un dini kaynağı olarak kolektif bilinçdışını işaret etmesi psikoloji ve din ilişkisi çerçevesinde geniş tartışmalara neden olmuştur. Kısa (2004) ve Gebel’e (2003) göre dinin ilahi ve aşkın olandan değil de kolektif bilinçdışından hareketle temellendirilmesi, dini bireyin zihninde ve gönlünde tatmin edici metafizik içerikten koparılması anlamına gelmektedir. Çünkü insan ruhunun ihtiyaç duyduğu şey bizzat ruhun kendisi gibi metafizik olandır. Kolektif bilinçdışı kavramıyla Jung din kavramını psikolojik bir olguya indirgeme yoluna giderek dinin insanın aşkın olanla bağı konusunda problemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Jung’un vahiy anlayışı ve Kur’ana göre değerlendirilmesini amaçlayan Türcan (1999) ise analitik psikolojinin vahyi açıklarken tabii bilimler metodunu kullanmasının müslüman bilginler ve düşünürlerin pozitif bilimler ve din bilimleri çatışmasını giderecek bir bakış açısı sunduğunu ileri sürmüştür. İbn Sînâ da bu konuda açıklamalar da bulunmuştur. İbn Sînâ teolojiyle metafiziği özdeşleştirmeyi reddetmiştir. Ona göre Tanrı’nın varlığı metafiziğin içine giremez. Her bilim dalı, bir görünüş altında ortaya çıkan kendi konusunu inceler ve bu görünüşleri aşan yönleri de metafizik ele alır (Çotuksöken, 1993). Aydın (2010) ise çalışmasında, Hıristiyan geleneğinden gelen ve zaman zaman bu geleneğin din algısına karşı çıkan ve aykırılıklarıyla yüzleşen Jung’un Tanrı anlayışını anlamayı amaçlamıştır. Bana göre, Jung kuramına getirilen bu eleştiriler ve kuramdaki eksik ve olumsuz yönler Jung tarafından Kur’an’ın bütün olarak değerlendirmemesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin bireyleşme süreci değerlendirilirken Kur’an bütünsel olarak ele alındığında daha net olarak anlaşılabilmektedir. Ne yazık ki, Jung daha sonraki çalışmalarında bu açıklamalarını devam ettirme veya geliştirme yöneliminde bulunmamıştır. Ek olarak, Jung’un bu açıklamalarına eleştirel yanıtlar vermeye yönelik diğer araştırmacıların yaptıkları çalışma sayısı da oldukça azdır (Türcan, 1999; Gebel, 2003; Kısa, 2004; Kasapoğlu, 2006). Çalışmalar daha çok analitik psikoloji kuramı kabulleri çerçevesinde olay ve durumları değerlendirme yönündedir (Aydın, 2010; Derin, 2015). Oysa mağara, kara gibi kavramlar Kur’anın bütününde daha net anlaşılabilmektedir.

Bireyleşmede ilk adım: kalpte gerçekleşen bireyleşme - diriliş, kalpte gerçekleşen bireyleşmeye karşıt kalplerin mühürlenmesi ve zevceleşen nefis: kehf (mağara) temalarında bireyleşmedeki ilk derecenin kalpte gerçekleşen dönüşüm olduğu ve bunun da metafiziksel doğumu temsil ettiği anlaşılır. Dolayısıyla metafiziksel bir olgu olan kalpte gerçekleşen bireyleşme uykuda gerçekleşmiş ve gençler tarafından bir rüya olarak algılanmıştır. Bir dönüşüm rüyası görerek kalplerinde dönüşüm yaşayan gençlerin bu rüyalarında kendilerini kalbi simgeleyen ve anima simgelerinden biri olan mağara içerisinde uyur görmeleri olağandır.

Şekil

Tablo  1.  Kadın  ve  erkeğe  ait  fizik  ve  metafizik  dünyadaki  ilk  maddeler ve simgeleri
Tablo  1’de  kadın  ve  erkeğe  ait  fizik  ve  metafizik  dünyadaki  ilk  maddeler  ve  simgeleri  açıklanmaya  çalışılmıştır
Tablo  1.  1917-1925  Yılları  Arası  Türkiye  Genelinde  Sıtmalı  Hasta  Oran
Şekil 1: Reiki çakra bölgeleri ve etkileri  b.  İkinci Basamak Eğitimi
+4

Referanslar

Benzer Belgeler

Dumble pres parametresinde fiziksel aktivite düzeyi açısından sedanter ile hafif şiddetli ve hafif şiddetli ile orta-şiddetli grupları arasında p>0,05 düzeylerinde

Zihinsel engelli bireylerde bazı fiziksel uygunluk parametrelerinin incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada, Kırıkkale İli’nde Özel Eğitim ve

B u okullar özel gereksinimi olan çocuğun farklı eğitim gereksinimlerinin özel olarak düzenlenmiş çevrede, özel olarak eğitim görmüş personelle ve çocukların

A ynı sınıfa yerleştirme özel gereksinimi olan çocukların kendiliğinden uygun davranışlarda bulunacakları, öğrenecekleri ve yaşıyla uyumlu gelişim gösteren

Öğretim planlanırken öğretilecek davranışın türü, dikkati sağlayıcı ipuçları, araç-gereçler, deneme sunuş biçimi, ortam, öğretim düzenlemeleri,

Zihinsel yetersizliği olan çocuk için kazanım belirlenirken programda yer alan kazanımlarda çocuğun düzeyine uygun olarak gerekli uyarlamalar yapılmalıdır... Bu

1. Form ait olduğu ay içerisinde öğretimi gerçekleştiren öğretmen veya uygulayıcı tarafından doldurulacaktır. Formun bir nüshası ay sonunda imza karşılığı veliye

• Zihinsel engelli çocuklar için eğitim ortamları arasında normal okul düzenlemeleri içinde. • özel araç ve gereçlerle özel