• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de taraftarın sosyal ve siyasal profili: Beşiktaş JK çarşı grubu örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de taraftarın sosyal ve siyasal profili: Beşiktaş JK çarşı grubu örneği"

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SUNUŞ

Türkiye’de var olan futbol kültürünün en dinamik olgularından biri olan taraftarlık, son yirmi yıldır stadyumlardan gösteri alanlarına, meydanlara taşmış, adeta kendi meşruiyetini yaratmış durumdadır. Bu çalışmanın hareket noktası, taraftar grubu denilince akla ilk gelen gruplardan olan Çarşı ve Çarşı’nın gerek tribünlerdeki ve gerekse meydanlardaki söylem ve faaliyetleriyle, uzun yıllardır kalıplaşmış taraftarlık anlayışına getirdiği yeni boyutlardır.

Bu noktada “Türkiye’de Taraftarın Siyasal ve Sosyal Profili: Beşiktaş JK ve Çarşı Grubu Örneği” adlı çalışmamdaki amacım, Simon Kuper’in çok bilinen “futbol asla sadece futbol değildir” sözünden hareketle, Çarşı grubu örneğinde, taraftarların tuttukları takımı adeta kutsal bir değer gibi sahiplenişi ve bu duygusal bağın toplumsal ve siyasal işlevlerini değerlendirmektir.

Genç bir kadın olarak, daha çocuk yaşlarımızda “erkek oyunu” olarak tanımlanıp, uzaklaştırıldığımız futbolla ilgili akademik bir çalışma yapmak ve aynı zamanda bu çalışmanın odak noktasında yer alan Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde çalışıp, Beşiktaş semtini tanımak ve belki de en önemlisi Beşiktaş taraftarlığı hakkında gözlem yapabilmek, gerçekten farklı bir duygu. Bir yandan çalıştığım kuruma olan aidiyet duygum, bir yandan tarafsız bir bakış açısıyla gözlem yapma isteğim arasında zaman zaman gelgitler yaşasam da, bu konuda bir tez çalışması yaptığım için mutluyum.

Çarşı grubu ile ilgili akademik bir çalışma yapma konusunda bana fikir veren ve içten yardımlarını benden esirgemeyen değerli hocam Yücel Demirer’e, jüri üyeleri hocalarım Güven Bakırezer ve Örgen Uğurlu’ya, ofiste ders notlarını açmama izin veren Ozan Erdoğ ve her türlü konuda bana yardımcı olan Pınar Öker’e, aileme ve değerli dostlarıma teşekkürü bir borç bilirim.

İstanbul, Eylül 2008 Sema Tuğçe Dikici

(2)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No Sunuş ... i İçindekiler ... ii Kısaltmalar ... v Özet ... vi

1.BÖLÜM: FUTBOL OYUNUNUN DOĞUŞU, TARİHSEL GELİŞİMİ VE DEĞİŞİM DİNAMİKLERİ 1.1. Dünyada Futbol Oyununun Doğuşu, Gelişim Süreci ve Endüstrileşmesi ... 1

1.2. Türkiye’de Futbolun Gelişimi ... 3

1.3. Küreselleşen Futbol ve Yeni Dinamikleri ... 7

1.3.1. Futbolun Küreselleşmesi ... 7

1.3.2. Futbol Kulüpleri, Medya ve Politika Üçgeni ... 8

2. BÖLÜM: TÜRK VE DÜNYA FUTBOLUNDA TARAFTARLIK OLGUSU 2.1. Taraftarlığın Tanımı ... 11

2.1.1. Taraftar Gruplandırmaları (Seyirci, Fanatik ve Holigan) ... 12

2.2. Bireyi Taraftarlığa Yönelten Faktörler ... 15

2.3. Dünya Futbolunda Taraftar Profili ... 17

2.4. Türk Futbolunda Taraftar Profili ... 18

2.5. Taraftarlık ve Şiddet ... 22

2.5.1. Şiddet ve Saldırganlık ... 23

2.5.2. Futbol, Fanatizm ve Şiddet ... 23

2.5.3. Türkiye’de Futbol Şiddeti ... 25

3. BÖLÜM : BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ 3.1. Kulübün Kuruluş Süreci... 28

3.2. Kulübün Kurucuları ... 29

3.3. Kulübün Renkleri ve Arması ... 30

3.4. Beşiktaş JK’da Futbol Faaliyetlerinin Başlaması ... 30

(3)

Sayfa No

3.6. Beşiktaş Semti, Tarihi ve Sosyolojik Yapısı ... 33

3.7. Dünden Bugüne Beşiktaş Taraftarı... 35

4.BÖLÜM : ÇARŞI 4.1. Çarşı’nın Kuruluş Süreci ... 38

4.1.1. Kuruluş Nedenleri, Kurucuları ve İsimlendirmenin Anlamı ... 39

4.2. Tribünlerdeki Çarşı ... 40

4.2.1. Desteğin Simgeleri ve Törensel Özellikler ... 41

4.2.2. Sloganları, Pankartları ve Tezahüratlarıyla “Çarşı” ... 44

4.2.3.Şarkılarda Çarşı (Marşlar, Besteler)... 47

4.3. Tribün Liderliği ... 51

4.3.1. Amigoluk Kavramı ve Tribün Hiyerarşisi ... 52

4.3.2. Alen Markaryan ... 54

4.4. Çarşı ve Toplumsal Olaylara Yaklaşım... 56

4.4.1. Çarşı’nın Toplumsal Olaylara Bakışı ve Tribünlere Yansıyan Tepkileri... 56

4.4.2. Çarşı Bir Taraftar Grubu mu? Sivil Toplum Örgütü mü?... 67

4.4.3. Diğer Taraftar Oluşumlarının Toplumsal Olaylara Bakışları İle Çarşı’nın Karşılaştırılması ... 69

4.5. Çarşı ve Politika ... 79

4.5.1. Çarşı Neye Karşı? ... 79

4.5.2. Çarşı ve Sol ... 81

4.5.3. Çarşı ve Anarşizm ... 84

4.6. Çarşı ve Tribün Olayları ... 86

4.7. Çarşı Grubunun Üye Yapısı ve İşleyişi ... 88

4.7.1. Kimler Çarşı’ya Dahil Olabilir? ... 88

4.7.2. Grup İçi İlişkiler ... 89

(4)

Sayfa No SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ... 95 KAYNAKÇA ... 104 EKLER ... 112

(5)

KISALTMALAR

ADD: Atatürkçü Düşünce Derneği

AKP: Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP: Anavatan Partisi

BJK: Beşiktaş Jimnastik Kulübü Bkz. :Bakınız

CHP: Cumhuriyet Halk Partisi ÇEV: Çağdaş Eğitim Vakfı CUMOK: Cumhuriyet Okurları

ÇYDD: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği DİSK: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DYP: Doğruyol Partisi

FB: Fenerbahçe Spor Kulübü

FIFA: The Fédération Internationale de Football Association (Uluslararası Futbol Federasyonu)

GS: Galatasaray Spor Kulübü

Hz. : Genellikle peygamberler için kullanılan saygı ve hürmet belirten, Arapça’da hazretleri anlamına gelen ön kelime.

IRA: Irish Republic Army (İrlanda Cumhuriyet Ordusu)

PR: Public Relations. (Türkçede tam karşılığı olmamakla birlikte genelde reklam değeri olan faaliyetler için kullanılmaktadır.)

S.A.V.: Sallallahu Aleyhi Sellem TFF. Türkiye Futbol Federasyonu

TRT: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu

UEFA: the Union of European Football Associations (Avrupa Futbol Birliği)

(6)

ÖZET

Günümüz Türkiye’sinde futbol, sporun en ilgi gören ve popüler dalıdır. Milyonlarca kişinin ortak tutkusu olan bu oyun, özellikle 1980’li yıllardan başlayarak adeta kendi kültürünü yaratmıştır diyebiliriz. Göz kamaştıran futbol şölenlerinden, idol haline gelen futbolculara, birer marka haline dönüşen takım formaları ve lisanslı ürünlerine, taraftarlık olgusu, sayısız futbol gazeteleri ve dergileri, futbol eksenli TV kanalları ve futbola odaklanmış birbirinden farklı sektörü içine alan bu kültürün en önemli unsurudur. Futbolun sosyal alandaki işlevinin nirengi noktasıdır.

Türk futbolunda ‘ilklerin kulübü’ olarak bilinen Beşiktaş Jimnastik Kulübü, varolan başarılarının yanı sıra sahip olduğu taraftar potansiyeli ile de ayrı bir önem arz etmektedir.

Beşiktaş taraftarı denildiğinde akla ilk gelen isim olan Çarşı, Türk futbolunun en farklı taraftar topluluğudur. Çarşı’nın futbol ve taraftarlık anlayışı açısından kayda değer öneminin başlıca nedenleri; genel olarak muhalif politik yapısı, örgütleniş biçimi, grup içi dayanışma düzeyinin yüksekliği, Beşiktaş Kulübü’ne, takımlarına ve renklerine olan tutkuları, yaratıcılıkları ve futbol dışına taşan ilgi alanları ve eylemleridir.

1982 yılından bu yana tribünlerin en coşkulu, en radikal ve en ses getiren isimlerinden biri olan bu grup, açtıkları pankartlar, besteledikleri marşlar, tribün kavgaları ve meydanlardaki sosyal mesajları ile rakipleri karşısında hep bir adım önde oldu. Çarşı grubu, Mayıs 2008 tarihinde kendisini feshettiğini açıkladığında bir kez daha gündemi yoğun bir biçimde işgal etti. Grup lideri Alen Markaryan’ın haklarında çıkan asılsız suçlamalar ve haberlerin kendilerini böyle bir karar almaya yönelttiğini söylemesinin ardından tüm gözler Çarşı’ya doğru yönelmişti. 2008 yazı boyunca süren sessizliğin sonunda Ağustos 2008’de Çarşı’nın tekrar dönüşünü açıklaması basında ve spor çevrelerinde heyecanla karşılandı.

Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de ve dünyada meydana gelen güncel sosyal ve siyasal konuların futbol taraftarlığı üzerindeki etkilerini, Çarşı grubu üzerinden araştırmak ve Çarşı’nın sadece bir taraftar grubu mu, bir sivil toplum kuruluşu mu olduğu ve güncel politika ile olan ilişkisine dair sorulara yanıt aramaktır.

(7)

ABSTRACT

Football is the most popular and interesting sports followed by many people. As a common passion for millions of people, football has created its own culture for decades. Various shows, idol players, uniforms and licensed products, newspapers, magazines, and TV channels are all parts of this culture. However, fans are the most important element of it.

This is also the case for the Turkish football. Çarşı is one of the most important football fan groups within the Beşiktaş JK supporters. Çarşı's creativenesses, organizational structure, loyalty to Beşiktaş team and colors, their interesting banners and chants put them into a unique position. They often use anarchy symbol ‘A’ with oppositional stance against social and political matters in tribunes.

This thesis examines the history of football and its supporters, sampling Beşiktaş JK and the Çarşı group.The aim of this study is to explain the way which Çarşı uses symbols to express itself as a fan group which has certain opinions on social and political matters.

Key words: Football, sports culture, football fans, hooliganism, Beşiktaş Jimnastik Kulübü (BJK), Çarşı Grubu

Anahtar kelimeler: Futbol, futbol kültürü, fanatik, holigan, taraftar, şiddet, Beşiktaş, Çarşı Grubu, medya

(8)

1.BÖLÜM: FUTBOL OYUNUNUN DOĞUŞU, TARİHSEL GELİŞİMİ VE DEĞİŞİM DİNAMİKLERİ

Günümüzde dünyanın en yaygın ve en popüler sporu olarak bilinen futbol, belki de bu yaygınlığını ve popülerliğini basit oyun kurgusu ve herkesin anlayabileceği ve oynayabileceği paylaşımcı bir takım sporu olmasına borçludur.

Çalışmanın ilk bölümünde, futbolun bir oyun olarak dünyada ve ülkemizdeki tarihsel gelişimi ve endüstriyel bir sektöre dönüşümü ele alınacaktır. Futbolun bir oyun olarak başlayıp, küreselleşme boyutuyla dev bir sektör haline dönüştüğü bu süreç içerisinde şüphesiz en büyük unsur spor kulüpleridir. Çalışmada, bir yandan spor kulüplerinin kuruluş dinamikleri ele alınırken, diğer yandan bugün gelinen noktada etkileşim içinde oldukları unsurlar ve bu unsurlar ile olan ilişkileri değerlendirilecektir. Futbolun bugünkü anlamda profesyonel bir oyun olarak oynanmaya başlaması ve Türkiye’deki tarihsel seyrinin incelenmesi, çalışmanın diğer bölümlerinde ele alınacak olan başta ’Çarşı Grubu’ olmak üzere taraftarlık olgusunun gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesine temel oluşturacaktır.

Bu amaçla, futbolun farklı coğrafyalardaki doğuşunu takiben ülkemizde futbol kulüplerinin ve futbol taraftarlığının oluşumu ve kültürel gelişiminin ana başlıkları da mercek altına alınacaktır.

1.1. Dünyada Futbol Oyununun Doğuşu, Gelişim Süreci ve Endüstrileşmesi

Futbol, günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce Çin’den Japonya’ya, Roma’dan Orta Amerika’ya, Avrupa’nın birçok bölgesine kadar uzanan geniş bir coğrafyada ortaya çıkmıştır. Beşiğinin Orta Asya olduğu yönünde de görüşler mevcuttur.

Modern anlamda futbol, ilk olarak İngiltere’de oynanmaya başlamış, 17. ve 18. yüzyıllarda gelişim seyrini sürdürmüş, dönem dönem yasaklanmıştır. Özellikle sahalarda meydana gelen şiddet olayları ve dönemin aristokratlarının şiddetli eleştirilerine maruz kalması sonucu yasaklanan futbol, kimi dönemlerde de siyasi amaçlar için kullanılmaktaydı. Örneğin, Avrupa’nın birçok kasabasında siyasi bir protestoda bulunmak isteyen halk, bir araya gelebilmek için çoğu zaman futbol müsabakaları düzenlemekteydi.1 18. yüzyılda sanayileşmenin getirdiği yeniliklerle birlikte İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde çalışanların vakitleri son derece azalmıştı. Bu da işçi sınıfının oyunu olarak bilinen futbolu da yakından etkilemiş ve 19. yüzyılın ortalarına

1Theo Stemmler, Futbolun Kısa Tarihi, çev. Necati Aça, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, Ağustos 2000,

(9)

kadar devam eden bir durgunluk dönemi yaşanmıştır. Bu dönemin ardından futbol popülerliğini yeniden artırmıştır. Futbolun daha geniş kitlelere ulaşmasının ardından, 1846 yılında Rugby oyununun kuramcılarından olan Thomas Arnold’un oyun kurallarına ait ilkelerinin derlemesinden oluşan ve futbol tarihinin ilk eseri olarak kabul edilen kitap basılmıştır. Futbol kurallarına ait basılan bu ilk eserde, oynanan oyuna ait birtakım belirleyici kurallar dikkatimizi çekmektedir: Rakibe tekme atma, çelme takma gibi hareketlerin oyunun kuralları dışında olmaması bunlardan bazılarıdır.2

Modern futbol tarihin dönüm noktalarından biri 1863’te İsviçre’nin Zürih şehrinde, International Football Association Board (IFAB) adı altında futbol federasyonunun kurulmasıdır.3 21 Mayıs 1904’te ise Belçika, Danimarka, İsveç, Hollanda, İspanya ve İsviçre’deki futbol federasyonları bir araya gelerek Uluslararası Futbol Federasyonu’nu (FIFA) meydana getirmişlerdir.4 Bugün 54 ülkeyi çatısı altında toplayan Avrupa Futbol Birliği (UEFA) da Haziran 1954 yılında kurulmuştur.5 UEFA, pozitif spor değerlerinin, fair-play’in, anti-ırkçılığın korunmasını, bölgelerarası yarışların daha güvenli olmasını, sportif kalitenin yozlaştırılmadan ticari başarının yakalanmasını hedefleri arasından belirtirken; ana misyonunu, oynanan oyunun her aşamasında Avrupa futbolunu ilerletmek, korumak ve geliştirmek olarak görmektedir.6

Futbolun geçmişten bugüne kadar kattettiği yola baktığımızda, bugün bir milyara yakın insanı istihdam ettiren, hacmi milyar dolarlara ulaşan dev bir sektör olduğunu ve futbol kulüplerinin bu dev sektörün baş aktörleri olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, Avrupa kıtası modern futbolun doğum yeri olmakla birlikte endüstriyel anlamda da doruk noktasına ulaştığı adrestir. Uluslararası denetim ve araştırma şirketi Deloitte’in Şubat 2007 tarihinde yayınladığı ‘Football Money League’ adlı rapora göre futbol endüstirsinin dev pastasından en fazla payı Avrupa kıtası diğer bir deyişle Avrupa’daki futbol külüpleri almaktadır. Rapora göre, 2005/2006 sezonunda Juventus 292.2 milyon avro ile toplam gelir bakımından Avrupa kulüplerinde ilk sırada yer alırken; Barcelona 259.1 ile ikinci, Juventus 251.2 milyon avro ile üçüncü sıradadır.7 Hızla büyüyen futbol sektöründe başı

2 Theo Stemmler, a.g.e., ss. 83-84.

3 “The History of the Laws of the”, http://www.fifa.com/classicfootball/history/law/ifab.html, (Alıntı tarihi: 20

Mayıs 2008).

4 Bilge Donuk ve Fatih S.,Şenduran, a.g.e., s. 19.

5 Hürriyet Gazetesi, 22 Mayıs 2000 (Aktaran: Bilge Donuk ve Fatih S. Şenduran, a.g.e., s. 21). 6 “Overview”, http://www.uefa.com/uefa/aboutuefa/index.html, (Alıntı tarihi: 20 Mayıs 2008). 7 Rich Parkers, Austin Haulihan, Grant Ingles, ed. Dan Jones, Sports Business Group at Deloitte, Football Money League 2007,İngiltere, Şubat 2007, s. 3,

https://www.deloitte.co.uk/RegistrationForms/THL_MoneyLeague2007_returnform.cfm, (Alıntı tarihi: 24 Temmuz 2008).

(10)

çeken Avrupa kulüpleri, rekor oyuncu transferleri, sponsorluk-reklam gelirleri, merchandise gelirleri, stadyum ve naklen yayın gelirleri ile artık birer uluslararası şirket haline dönüşmüşlerdir. Bu şirketlerin en etkin silahları ise futbol yıldızlarıdır. Bugün Ronaldinho, Beckham gibi futbolcuları transfer etme çabalarının altında yatan esas neden de budur. Bilinmektedir ki bu futbolcular gittikleri takım üzerinde en etkin medyatik silah olacaklar ve birçok gelir kalemlerini arttırıcı rol üstleneceklerdir. Bugün yeterli alt yapılarını oluşturmuş ve fiziki olarak güçlü futbolcular, teknik adamlar yetiştiren ülkelerde, gerek profesyonelliğin getirisi gerekse kalitenin verdiği etkiyle hem sportif hem de ticari açıdan büyük bir rekabet yaşanmaktadır. Futbolculardan tutun teknik kadrolara, yönetsel işlevleri olan profesyonellere kadar etkin kadrolara sahip birçok kulüp, hem sportif anlamda başarılarını hem de sektörel olarak gelirlerini her geçen gün biraz daha artırmaktadırlar.

1.2. Türkiye’de Futbolun Gelişimi

Bugünkü anlamıyla modern futbolun, ülkemizde 19. yüzyılın sonlarına doğru filizlenmeye başlamıştır. Bir başka görüş ise, Türkler’in futbola benzer oyunla tanışmasının çok uzun yıllar öncesine, Orta Asya’da kurulan ilk Türk Devletleri’ne kadar uzandığıdır. Bu görüşün kaynağı, günümüz futbolu ile büyük benzerlik taşıyan ve ayak topu anlamına gelen ’tepük’ adlı oyunun başta Göktürk Devleti olmak üzere Türk Devletleri’nin olduğu coğrafyalarda fazlasıyla popüler olması ve hatta dönemin en büyük edebi eserlerinden Divan-i Lugat-it Türk’e, Dede Korkut Hikayeleri’ne dahi konu olmasıdır.8

Türklerin İslamiyet’i kabulü ve sonrasında özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde futbol, gerek günah olduğuna dair dini inanışlar gerekse siyasi ve sosyal yapıdan kaynaklanan etkilerden dolayı sekteye uğramış; özellikle imparatorluğun merkeziyetçi yapısının baskıcı dönemlerinde, insanların grup oluşturacak şekilde bir araya gelmelerinin yasak olması nedeniyle de gelişme gösterememiştir. Bundan dolayı futbol, İmparatorluk bünyesindeki gayrimüslimler tarafından sahiplenilmiş; ilk futbol karşılaşmalarını gerçekleştiren ve futbol kulüplerinin oluşmasındaki birikimi sağlayanlar da bu kişiler olmuştur. İzmir şehrinin sahip olduğu önemli liman statüsünden dolayı şehirdeki yabancı köklü ailelerin varlığı, birçok spor dalının ve dolayısıyla futbolun İzmir’de rahat bir gelişim ortamı bulmasına imkan sağlamıştır. Bu nedenle İngiliz Giraund, Whittal ve Charnaud aileleri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde modern

(11)

futbolun öncüleri arasında yer almışlardır denilebilir.9

Osmanlı İmparatorluğu’nda futbol üzerinde uygulanan yasaklardan dolayı Türkler yabancı isimler kullanarak futbol müsabakalarına katılmışlardır. Ülkemizde ilk futbol maçı, 1890 yılında, iki İngiliz Kulübü arasında oynanmıştır. 1891’de Cycling Club, 1894’te Football Club Smryn, 1896’da Sporting Club’ın kurulmasıyla da futbolda rekabet ortamına geçilmiştir. Cycling ve Sporting kulüpleri her yıl iddialı futbol maçları düzenlemişler; bisiklet, atletizm ve jimnastik yarışlarıyla da halka spor sevgisi aşılamışlardır. Kadıköy’de 1899 tarihinde kurulan Black Stockings ise ilk amatör Futbol Topluluğu olarak bilinmektedir.10

Futbolun gelişim seyri, 1903 yılında padişahın özel izniyle Bereket Jimnastik Kulübü’nün (günümüzün Beşiktaş Jimnastik Kulübü) kurulması, Türkiye’nin ilk demokratik spor örgütü olan İstanbul Futbol Birliği’nin ve İstanbul Futbol Kulüpleri Ligi’nin 17 Mayıs 1903’te oluşturulmasıyla ivme kazanmıştır. Galatasaray Spor Kulübü’nün 1905’te, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1907’de, Vefa Kulübü’nün 1908’de kurulmasını takiben, 1908 yılında 2. Meşrutiyet’in ilanının ardından baskı rejiminin sona ermesiyle de futbol kültürü yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır.11

1913 yılında İstanbul Futbol Kulüpleri Ligi’ne katılamayan, çoğunluğu okul takımlarının oluşturduğu kulüpler bir araya gelerek Cuma Ligi’ni oluşturmuşlardır. 1914 yılında İstanbul Kulüpler Ligi sona ermiş, Pazar Ligi adıyla müsabakalara devam edilmiştir. 1914 -1915 sezonunda Pazar Ligi’nde Galatasaray’ın, Cuma Ligi’nde Fenerbahçe’nin şampiyon olması, futboldaki karmaşık ikili durumu bir kez daha gözler önüne sermiş ve tüm ligler ‘Cuma Birliği’ adı altında birleştirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan olağanüstü koşullar diğer spor dalları gibi yeni filizlenen futbolu da etkilemiş; futbol kulüplerinin pek çok oyuncusu cephede savaşmaya gitmiş ve hemen hemen tümü geri dönmemiştir. Savaşın etkisiyle sporun ve futbolun gelişim seyri gerilerken, mevcut spor kulüpleri ve olanaklar ölçüsünde gerçekleştirilen spor faaliyetleri hemen hemen tüm tarihçilerin de altını çizdiği üzere, bu dönemde ulusal dayanışmayı güçlendirici muhalif bir nitelik kazanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın ardından, 2 Mayıs 1922’de Türk İdman Cemiyetleri İttifakı oluşturulmuştur.12

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanıyla birlikte her alanda olduğu gibi sporda, dolayısıyla

9 Ümit Urartu, Futbol-Teknik Taktik Kondisyon, İstanbul: İnkılap Kitapevi, 1994, s. 12. 10 Ümit Urartu, a.g.e., ss. 12-13.

11 Bilge Donuk ve Fatih S. Şenduran, a.g.e., s. 21.

12 M. Z. Seraslan, Spor Yönetimi ve Analizi, İstanbul: Morpa Yayınları, 2005, s. 17 (Aktaran: Bilge Donuk

(12)

futbolda da yepyeni bir dönem başlamıştır. Sporun ve sporcunun değerlerinin yüceltildiği bu dönemde önemli adımlar atılmış, 1923 yılında Türkiye Futbol Federasyonu kurulmuş, aynı yıl içinde de FIFA’ya kabul edilmiştir.

Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın, Cumhuriyetin ilanı ile başlayan uluslararası mücadelesi, 1950’li yıllara kadar istikrar oluşturma çabaları ve başarı sayılamayacak sonuçlarla ilerlemiş, bu dönemlerden itibaren profesyonelleşme yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır. Türk Milli Takımı, 1950 ve 1954 yıllarında Dünya Kupası’na gitme hakkı kazanmıştır. 1950 yılında Brezilya’daki Dünya Kupası’na katılamamış olmasına rağmen, aynı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü bünyesindeki Futbol A Takımı Amerika yolculuğuyla kıtalar arası seyahat eden ilk Türk takımı olmuştur. Daha sonraki senelerde, tek maçlık zaferler ve çoğu zaman istikrarsız neticeler yaşayan Türk futbolu, bu durumunu 1990’lı yılların başına kadar sürmüştür.13 1990’lı yıllardan itibaren Türk futbolu ivme kazanarak iyileşmeye ve dünya gelişimini yakalamaya başlamıştır. Ülkenin mevcut siyasi ve ekonomik şartlarının iyileşmesiyle birlikte Türk futbolu da her geçen gün daha da iyiye gitmiş, futbol dünyasında isim yapmış birçok yabancı teknik direktö Türk takımlarını yetiştirmek üzere ülkeye gelmeye başlamışlardır. Dünya, gelişen Türk futboluna ilgi göstermeye, Avrupa Futbol Ligleri’nin önemli kulüpleri Türk futbolcuları transfer etmeye başlamıştır. Bu sayede Türk futbolu bir yandan önemli tecrübe birikimleri elde ederken diğer yandan dünya futbolunda da yavaş yavaş ismini duyurmaya başlamıştır.14

1990’lı yıllarda yaşanan bir diğer gelişme de Türkiye Futbol Federasyonu’nun profesyonel Türkiye liglerinde ‘Fair Play’ uygulamasını başlatmasıdır. Bu yıllarda kulüp takımlarımızın Avrupa Kupaları’ndaki başarıları da devam etmiştir. 1996 yılında Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanması ve 2002 yılında A Milli Futbol takımımızın Dünya Kupası’ndaki üçüncülüğü bu başarılara en güzel örneklerdir. Futboldaki bu başarılar, bir yandan sporcularımızın ve futbol kulüplerimizin uluslararası platformlarda adlarını duyurmasına yol açarken diğer yandan ülke tanıtımına ve spor turizmine büyük katkılar sağlamıştır.

Futboldaki endüstriyelleşmeye gelirsek, ülkemizde özellikle 1980’li yılların sonlarına doğru gerek spor kulüplerinin mali ve idari yapılarında gerekse futbol kültüründe önemli yapısal dönüşümler başlamıştır. 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında

13 Bilge Donuk ve Fatih S. Şenduran, a.g.e., ss. 22-23.

14 “Türk Futbol Tarihi ve Gelişim Süreci”, http://www.millitakim.com/altkat.asp?2, (Alıntı tarihi: 20 Mayıs

(13)

kurulan yeni hükümetlerin önerdiği ekonomik modellerin sonucunda sermaye hareketlerindeki serbestlik futbola da yansımış, spor kulüpleri bir yandan şirketleşmeye, kurumsallaşmaya başlarken diğer yandan devletin verdiği ekonomik destek ile bütçesel anlamda giderek büyümüşlerdir. Sektörel anlamda yaşanılan bu hareketliliğin bir başka önemli unsuru da tıpkı sportif başarı gibi sadece üç büyük spor kulübü (Beşiktaş JK, Fenerbahçe SK, Galatasar SK) ile sınırlı kalmış olmasıdır. Bugün profesyonel anlamda dört ayrı lige sahip Türk futbolunda lig şampiyonlukları son 23 yıldır en fazla taraftara sahip kulüpler olan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri arasında paylaşılmakta, endüstriyel futbola ait birçok gelir kaleminden bu kulüplerimiz yararlanmaktadır. Genel olarak spor kulüplerinin önde giden gelir kalemlerine olan sponsorluk, naklen yayın, merchandise hizmetleri, stadyum maç bileti ve kombine gelirlerine baktığımızda da göstergeler bu kulüler lehinedir. Örneğin kayıtlı değerler üzerinden hesapladığımız yaklaşık 500 milyon dolarlık Türk futbol pastasının %35’ini üç büyük kulübün kendi aralarında bölüştüklerini görebiliriz. Diğer yandan Trabzonspor’u da dahil ettiğimizde, bu pay %42’ye kadar çıkmaktadır. Dört kulübün ortalama geliri 49,7 milyon dolar civarında seyrederken ; %58’lik payı alan diğer 149 spor kulübünün payına düşen ortalama tutar ise 1,8 milyon dolardır.15 Spor kulüplerinin önemli gelir

kalemlerinden yayın gelirlerine baktığımızda, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın 42.0 milyon dolar ile başı çektiğini görmekteyiz. Futbolun anavatanı olarak bilinen bazı Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında da mevcut dengesizliği bir kez saha görebilmekteyiz. Örneğin, İngiltere Premier Ligi’nde toplanan yayın gelirlerinin %50’si takımlar arasında eşit paylaştırımakta, geri kalan %50’lik dilimin bir kısmı başarı primi olarak, diğer kısmı da televizyonda en çok maçı yayınlananlar arasında paylaştırılmaktadır. Yine Fransa’da yayın haklarından elde edilen gelirlerin %73’ü her takıma eşit olarak bölüştürülmektedir.16

Futbol sektöründe yaşanan bu dengesizliğin en önemli nedenlerinden birisi başarının sadece şampiyonluklarla eş tutulmasıdır. Oysa futbol bir oyundur ve bu oyunda kaybetmek de kazanmak kadar doğaldır. Kulüpler arası gelir dengesizlikleri, içselleştirilmeyen ithal projeler, adaptasyon sorunu, endüstriyel dönüşüm dinamiklerinin tam anlamıyla yakalanmaması, yapısal ve yönetsel problemler Anadolu kulüplerini Beşiktaş, Fenerbehçe ve Galatasaray’dan; üç büyükleri de Avrupa’nın başarılı

15 Tuğrul Akşar, “Anadolu ve İstanbul Açısından Ligimizde İktisadi ve Mali Anlamda Rekabetçi Denge”, 18

Şubat 2007, http://www.fesam.org/sur_makale.php?kod=2&url=uzman/ta044.htm (Alıntı tarihi: 2 Mayıs 2008).

(14)

kulüplerinden ayıran belli başlı faktörlerdir. Bir diğer unsur olan yabancı futbolcu öykünmesi de kulüplerin mali yapılarını derinden etkilemektedir. Milyonlarca dolara transfer edilen, takımlarda doğru yerde doğru zamanda oynatılmayan, uyum sorunu yaşayan birçok futbolcu sezon bitmeden ülkesine geri dönmüştür. Örneklemek gerekirse, 2006-2007 sezonunda yapılan transfer harcamalarının %93’lük gibi bir dilimi yabancı futbolculara aittir. Meselenin can alıcı noktası da burada yatmaktadır. Avrupa’nın zengin ve başarılı kulüpleri ile rekabet edebilmek, sektörel açıdan onlar gibi uluslararası markalar yaratmanın yolu sadece yabancı oyuncu transfer etmek değil, aksine milyon dolarlık transfer ücretleri yerine başarılı altyapılar oluşturup, fiziki olarak güçlü yerli oyuncular yetiştirmek ve bu oyuncuları başarılı teknik kadrolarca oynatıp birer yıldız yaratmaktır.

1.3 Küreselleşen Futbol ve Yeni Dinamikleri 1.3.1. Futbolun Küreselleşmesi

Futboldaki küreselleşme, uluslararası futbol kuruluşlarından ülkeler arası transferlere, sınır tanımayan merchandising gelirlerinden milyonlarca insanı ekrana kilitleyen organizyonlara kadar uzanan geniş bir yelpazenin renkleri arasındaki konstrast oranının gün geçtikçe birbirine benzemesi gibidir. İşte bu da futbolda zaman ve mekan tanımazlığın geldiği son noktadır.

Futbolun dünyanın her yerinde sevilen ve takip edilen bir spor dalı olması, onun diğer spor dalları arasından sıyrılıp bambaşka boyutlara ulaşmasının kapılarını aralamıştır. Bu durum da onun farklı birçok sektör tarafından cazip bir yatırım alanı olarak görülmesini beraberinde getirmiştir. Çünkü futbol, bireylerin sosyal hayatlarının içinde vazgeçilmez bir olgu olmasının yanı sıra sınır tanımaz yönü ile de sermaye piyasasının aktörleri için etkin bir araçtır. Kişilerin bu kadar içten ve koşulsuz bağlanıp, yakından takip ettiği futbol dışında bir olgu var mıdır? Bugün yeryüzünün belki de küreselleşme düzeyi en yüksek olgularından biridir. Sermaye hareketlerinin uluslararası alandaki sürekli devinimi ile üretimden eğlenceye, gıdadan giyime kadar birçok farklı ticari faaliyetin odak noktası haline gelen bu sihirli oyun, bugün dünyanın en büyük sektörlerinden biri ve Pascal Boniface’in deyimi ile ‘ne sınır ne de engel tanıyan, üzerinde hiçbir güneşin batmayacağı tek imparatorluktur’.17Futbol dev bir sektördür; çünkü:

• Sınıflandırılmayacak kadar geniş bir tüketicisi vardır.

17 Daha fazla ayrıntı için bakınız: Pascal Boniface, Futbol ve Küreselleşme, İstanbul: NTV Yayınları,

(15)

• Seyir zevki güzel ve dikkat çekicidir.

• Hırs, başarı, kavga, uzlaşma, dostluk ve düşmanlık tüm duyguları aynı anda hissettirebilir.

• Dünyanın her yerinde ortak gündem konusudur. • Reytingi oldukça fazladır.

• Popüler kültürün kitlesel biçimidir. • Vurucu silahı medyadır.

• Ekonomik kazanımlar için cazip bir alandır. • Özendiricidir.

Yeşil sahaların büyüleyici oyunundan 1980’lerde bir gösteri alanı, 1990’larda ise ’show-business’e dönüşen ve iş dünyasının küresel değerlerine gün geçtikçe daha fazla eklemlenen futbol, kendi ekonomisini yaratmıştır.18 Futbolun kare asları önceden sporcular ve kulüplerken; bugün bunlara sponsorlardan tutun, ticari ilişkilerde bulunulan farklı sektörlere, medyaya hatta devlet adamlarına kadar uzanan geniş bir ilişkiler zincirinin halkaları da eklenmiş durumdadır.

1.3.2. Futbol Kulüpleri, Medya ve Politika Üçgeni

Bugün yeryüzünde, medya ve siyasetin uzağında olup, büyük kazançların elde edildiği hiçbir sektör yoktur. Futbol da bunlardan biridir. Sıradan bir kitle sporu olarak çoktan gözden kaybolmuş, göz kamaştıran bambaşka bir büyü ile geri gelmiş olan futbolun bugün en fazla ortaklık kurduğu alanlardan biri medya dünyası diğeri ise politikadır. Futbolun bu iki farklı güç odağı ile etkileşimine gelmeden önce kulüpler bazında yaşadığı değişimleri incelemekte fayda vardır.

Her şeyden önce futbol dünyasındaki değişimlerin ilk tohumlarını atan kulüpler olmuştur. Futbolun bir oyun olarak sevilmesinin ve her geçen gün oan bağlanan kişilerin sayısının artmasıyla birlikte profesyonelleşme başlamış bu da yepyeni ticari kaynakların filizlenmesini tetiklemiştir. Daha önceleri sadece dernek statüsünde olan kulüplerde, sıradan birer vatandaş olan gönüllü yöneticilerin yerini sanayi ve iş dünyasının seçkinleri almaya başlamış; idari ve mali konularda giderek daha profesyonel kişiler kulüplerde istihdam etmeye başlamıştır. Değişimin en fazla yaşandığı kulüpler şüphesiz zengin iş adamları tarafından satın alınıp, birer şahıs şirketine dönüştürülenlerdir. Örneğin, İngiltere Premier Ligi’nin devlerinden Chelsea, Rus petrol milyarderi Roman Abramoviç

18Tuğrul Akşar, a.g.e., (Aktaran: Özge Gökdemir, “Avrupa’da Futbol Sektörünün Ekonomik Değişimi ve

Türk Futbol Sektörü”, Mart 2006, http://www.sonbaski.com/mart2006ozge.html, (Alıntı tarihi: 14 Mayıs 2007).

(16)

tarafından 2003 yılında 218 milyon dolara; Aston Villa, Amerikalı milyarder iş adamı Randy Lerner tarafından 2006 yılında 118 milyon dolara satın alınmıştır.19 Ülkemizde gerek endüstriyel futbolun yeni yeni filizlenmeye başlaması gerekse varolan futbol kültüründen dolayı Avrupa’dan daha farklı bir durum söz konusudur. Futbol kulüplerinin satın alınması, genelde Süper Lig dışında mücadale eden ve maddi anlamda sıkıntı içinde olan Anadolu kulüplerinde yaşanmaktadır. Farklı bir örnek ise İstanbulspor’un 1994 yılında Cem Uzan tarafından 12 milyara satın alınmasıdır.20 İstanbulspor örneği aslında endüstriyel futbolun şirketleşme anlayışı adına bir örnek olmanın yanında futbol ile siyasetin arasındaki ince bağlantının da bir göstergesiydi. Öyle ki İstanbulspor’u satın aldıktan çok kısa bir süre sonra Cem Uzan siyasete atılmıştır. Medya patronluğundan futbol kulübü sahipliğine kadar, potansiyel seçmeni yönlendirecek her türlü fırsatı kullanan Cem Uzan, futbol ve siyaset birlikteliğinin ne ilk ne de son örneğiydi.

Meselenin tarihsel seyrine baktığımızda futbolun aslında hiçbir zaman hükümetler, iktidar ilişkileri, siyasi oluşumlardan tam anlamıyla bağımsız olmadığını görebilmekteyiz. 17. yüzyıl Avrupasında futbolun şiddet ve gürültü gibi nedenler öne sürülerek kitlesel bir harked neden olma ihtimali yüzünden yönetici sınıfı rahatsız etmesi, sanayi devrimiyle birlikte yavaş yavaş güçlenen futbol kulüplerinin başlarına sermaye sahiplerinin geçişleri, 19. ve 20. yüzyılın büyük diktatörlüklerinde futbolun önem verilen bir spor olması tesadüf olmasa gerek.21

Futbolun kitleleri etkileme gücü ve ilgiyle takip edilen bir spor olması onun çoğu zaman siyasi iktidarlar tarafından bir propaganda aracı olarak kullanılmasına neden olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın diktatörlükle yönetilen rejimlerinde futbol, ‘halkın afyonu’ olarak görülmüş ve bu amaçla büyük organizasyonlar, milyonlarca insanı bir araya getiren olimpiyatlar düzenlenmiştir.22 1934 yılında İtalya’daki Dünya Kupası, 1936 yılında Nazi Almanyasında düzenlenen Berlin Olimpiyatları, 1978 yılında Arjantin Cuntası’nın düzenlediği Dünya Kupası organizasyonları futbolla poltika arasındaki amaç-araç ilişkisinin en güzel örneklerindendir.23 Muhteşem stadyumlar inşa ederek halkı coşku ve heyecanla bir arada tutma çabasındaki iktidarlar, futbolu bir propaganda aracı olarak kullanmışlardır.

19 “Aston Villa, Amerikan futbolu âşığı milyarder Lerner'ın oldu”, Sabah Gazetesi, 15 Ağustos 2006,

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/08/15/eko130.html, (Alıntı tarihi: 10 Temmuz 2008).

20 Ecevit Kılıç, Politik Goller, İstanbul: Güncel Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2006, s. 44.

21 Sema Tuğçe Dikici, “Futbol ve Siyaset, kim kimin aracı?”, Sporist Dergisi, Sayı:16, Temmuz 2008, s.

95.

22a.g.m., s. 21.

(17)

Ülkemizdeki stadyum isimlerine bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. İnşaa edildikleri dönemin siyasi iktidarlarına ya da resmi ideolojilerine yakın olduklarını belirtmek isteyen birçok kulüp tesislerine bu maksatla isimler koyarken, siyasetçiler de böylece taraftarları etkileme adına büyük bir fırsat yakalamaktaydılar. Aydın Adnan Menderes Stadyumu, BJK İnönü Stadyumu, Fenerbahçe Şükrü Stadı, Erzurum Cemal Gürsel Stadı,24 İzmit İsmet Paşa Stadı ve Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadı akla gelen ilk örneklerdendir.

Althusser sporu devletin ideolojik aygıtlarından biri olarak tanımlarken; modern sporu karakterleştiren ideolojiler olarak; bireysel rekabetçiliği, şovenizmi, milliyetçiliği ve seksi görmektedir.25 Jhan Marle Brohm ve Marc Perelman da futbolun siyasi bir araç olabilme potansiyeline dikkat çekerek, onun halkı aptalaştırmak için kullanıldığını ve sosyal parçalanmanın vektörü olarak zihinlerin Le Pen’leşmesine katkıda bulunduğunu iddia etmektedirler.26

Futbolla siyasetin bu işbirliğinden elbette ki sadece siyasiler yararlanmamaktadır; kulüp başkanları ve yönetiçileri futbolun kendilerine sağladığı prestijle siyasilere yakın olabilmekte, iktidarla uyum içinde olduğu takdirde arzu ettiği amaçlara ulaşabilmektedirler. Özellikle ülkemizdeki hantal bürokratik yapıyı göz önüne aldığımızda, bu işbirliğinden en karlı çıkanlar kulüp yöneticileri olmaktadır. Çünkü, kişi bir futbol kulübünün başkanı olarak hem güç ve prestij bakımından artılar sağlamakta hem de iktidara yakın olma fırsatını yakalamaktadır.27

Küreselleşen futbol ile medya dünyası arasındaki etkileşime gelirsek, bugün başta futbol basını olmak üzere görsel ve yazılı medyanın kitleler üzerindeki etkisi oldukça fazla. Futbol medyasının takımlar ve taraftarlar üzerindeki giderek artan manipülasyon gücü karşısında sık sık eleştirildiği nokta ise taraflı olması ve şiddeti çoğu zaman körükleyen bir söylemle hareket etmesidir.

Sonuç olarak futbol, politka ve medya dünyası arasında, zaman zaman farklı gelgitlerle değişse de tıpkı C. Wright Mills’in üçlü iktidar eliti tanımlamasında olduğu gibi bir birliktelik söz konusu.28 Bu birlikteliğin futbol dünyası ve kulüplerdeki gözlemlenebilir

24 Necati Kola, “Stadyumların Dili”, Aksiyon Dergisi, Sayı: 375, 9 Şubat 2002,

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=21917 (Alıntı Tarihi: 12 Mayis 2008).

25 Ahmet Talimciler, a.g.e., s. 28.

26 Pascal Boniface, a.g.e., s. 113 (Aktaran: Sema Tuğçe Dikici, a.g.m., s. 95). 27 a.g.m., s. 21.

28

Amerikalı Sosyal Bilimci C. Wright Mills’e göre özellikle sanayi toplumlarında, ordu, ekonomi ve siyaset dünyasındaki seçkinlerce oluşturulan; kitle iletişim araçları sayesinde gücünü ayakta tutan bir oluşum söz konusudur. Mills, bu birlikteliği “The Power Elite” (Seçkinlerin İktidarı) olarak adlandırmaktadır. Bkz. C. Wright Mills, “İktidar Seçkinleri”, çev. Ünsal Oskay, Ankara: Bilgi Yayınevi.

(18)

etkilerinin yanında başka bir olgu, futbolun belki de en zor tanımlanan ve en çabuk değişen yüzü taraftarlık açısından da ele alınması gerekmekte. Futbolun seyir zevkini çoktan arka plana atıp, parasal boyutunu fazlasıyla öne çıkardığı son yıllarda taraftarlık da değişip, farklı kimliklere bürünmekte.

Futbol oyununun olmazsa olmazı olan taraftarlık, aslında bir bakıma endüstriyelliğin de en hassas noktası. Bugün herhangi bir takıma olan bağlılığın yanısıra, ikamesi olmayan farklı bir tüketici grubu olarak algılanan taraftarlık, aynı zamanda medya dünyası için paha biçilmez bir malzeme; siyasiler için de modası geçmeyen bir oy toplama aracıdır.

2.BÖLÜM: TÜRK VE DÜNYA FUTBOLUNDA TARAFTARLIK OLGUSU

Toplumların içinde bulunduğu her türlü sosyo-ekonomik, siyasal ve kültürel koşullarla, futbol kültürünün algılanış ve yaşanış şekline göre değişkenlik gösteren taraftarlık olgusu, en genel tanımıyla bir çeşit gönül bağını sembolize etmektedir.

Futbol kültürünün değişmez unsurlarından biri olan taraftarlık olgusunu doğru tanımlayabilme dünya ve Türk futbolundaki taraftar profillerinde genel bir çerçeve oluşturabilmek açısından oldukça gereklidir. Bu olgunun tanımlanması, Beşiktaş Jimnastik Kulübü taraftarlığı, Çarşı Grubu ve bu grubun diğer taraftar örgütlenmeleri ile olan benzerliklerinin ve farklılıkların tespitinde de çalışmaya yol gösterici olacaktır. Genel bir taraftarlık portresi çizebilmek ve bu portreyi holiganlık, fanatiklik gibi kavramlardan ayrı tutmak çalışmanın merkezindeki Çarşı Grubu’nu doğru fotoğraf kareleri içine yerleştirebilmek adına büyük bir önem taşımaktadır.

2.1. Taraftarlığın Tanımı

Taraftarlık, futbolun kültürel boyutunun öznesidir. Bugün futbol için kendine has söylem ve imgeleri olan bir alt kültür diyebiliyorsak taraftarlığı da bu kültürün taşıyıcı unsuru olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır.

Taraf olmak eyleminden gelen ‘taraftar’ kelimesi ‘futbol taraftarı’ anlamında bir spor kulübüne, futbol takımına, renklere ya da hepsine birden inançla bağlı olan kişiyi tanımlamaktadır. “Taraftar, popüler futbol kültürünün, toplumun mikro ekonomik bir temsilini ve yeniden kuruluşunu ifade eden bir cemaat türüdür.”29 “Bir taraftar için tuttuğu 29 N. Meriç, “Medya Bilgilendirmesi Karşısında Nasıl Tavır Takınmalıyız?”, Yeni Dünya Dergisi, Eylül

1994, Yıl: 1, Sayı: 12, s. 30 (Aktaran: Gülin Öğüt Eker, “Futbolun Dayanılmaz Çekiciliği, Büyülenen Taraftar Portresi, Fanatizm ve Beşiktaş”, http://www.turkoloji.hacettepe.edu.tr/uc%20buyuk.doc, (Alıntı tarihi: 20 Mayıs 2008).

(19)

takımın işlevi, bir referans grubu olarak görülmekte ve onun başarısı, kendisi için bir tür güven ve iftihar duygusunun kaynağı olmaktadır.”30 Taraftar, bazen futbol adına yaşanan değişimlere kapalı, zor adapte olabilen; bazense yeni bir oluşumun fitilini ateşleyen kişidir.

2.1.1. Taraftar Gruplandırmaları (Seyirci, Fanatik ve Holigan)

Taraftarın kolay kolay ikamesi olmayan bu gönül bağı kiminledir? Kulüple mi? Futbol takımı ile mi? Futbolcu, antrenör ya da renklerle mi? Bunların ifade ettiği simgelerle mi? Şüphesiz bu soruların kesin bir yanıtını vermek mümkün değildir. Çünkü taraftarlık denilen bu gönül bağıyla ortak paydada buluşulsa bile seçimin temeli kişiseldir. Kimisi için birkaç kuşak öncesinden beri süregelen bir gelenek, kimisinde bir ihtiyaçtır takım tutmak. Birçoğu ise, neden taraftar olduğunun ve esasında neyi desteklediğinin yanıtını bile bilmemektedir. Bağış Erten’e göre ‘stadda, sokakta, omuz omuza duran taraftarlar’ arasında bile farklılıklar vardır. Erten, ‘taraftarlık biçimleri’ni karşıtlarıyla birlikte, şöyle sıralıyor: ‘Lafzi taraftar – harbi taraftar’. İlki, laf olsun diye takım tutar, öteki ise kendini tuttuğu takımla eşitler, özdeştirir. ‘Konjonktürel taraftar – ezeli taraftar’; sahte ve gerçek taraftarlık söz konusudur bu kez. ‘Teorik taraftar – pratik taraftar’ ayrımında ise pratik taraftar, futbolu ’bilen’ teorik taraftardan farklı olarak aynı zamanda arsa, halı saha olsun fark etmez, bizzat futbol da oynayandır. Bir de ’küresel taraftar – yerel taraftar’ söz konusudur. Yerel taraftar, Süper Ligi’nden alt liglere Türkiye’ye bakar, ‘küresel’ ise, sadece Süper Lig’e değil, Avrupa ve dünya futboluna da odaklanır, çeşitli ülkelerde sempati duyduğu takımları önemser.’ ‘Dijital taraftar (sanal) – gerçek taraftar’a gelince, kimileri ağırlığı internette gezinmeye verir, kimileri ise sanal teknik direktörlükler ya da bilgi bankacılığına soyunmadan, izlediği maçlara odaklanır. ‘Teşhirci taraftar – mahcup taraftar’ ayrımında ise ölçüt şudur: ‘Her ikisi de futbolu aynı ölçüde sever; fakat biri gösterir, diğeri gizler’. Erten, taraftar çeşitlemesini daha da ileriye götürmekte; ‘karamsar – iyimser’, ‘katılımcı – seyirci’, ‘avam – elit’, ‘mozaik – mermer’ (kayıtsız şartsız tutan - eleştirilere açık olan) ve ‘politik – apolitik taraftarlar’...”31

Mikro düzeyde, aynı takımı tutan taraftarların sadece belli bir tribünde maç izleyenlerini ele aldığımızda dahi karşımıza farklı taraftar profilleri çıkmaktadır. Bu nedenle taraftarlık olgusunu bir takım, bir tribün grubu ya da diğer olgu ve kavramlarla

30 Gülin Öğüt Eker, “Futbolun Dayanılmaz Çekiciliği, Büyülenen Taraftar Portresi, Fanatizm ve Beşiktaş”,

http://www.turkoloji.hacettepe.edu.tr/uc%20buyuk.doc, (Alıntı tarihi: 20 Mayıs 2008).

31 Bağış Erten, “Taraftarlık Biçimleri”, Radikal Gazetesi, 6 Nisan 2004, “Taraftar Biçimleri - 2”, Radikal

Futbol, 13 Nisan 2004 ( Aktaran: Artun Ünsal, Tribün Cemaatinin Öfkesi, İstanbul: İletişim Yayınları, 1. Baskı, 2005, s. 198).

(20)

özdeşleştirip, kesin bir tanıma ulaştırmak pek mümkün gözükmemektedir. Var olan bir gerçek var ise, bu da taraftarlıktaki istek yani gönüllülüktür. Diğer bir ifadeyle, kimse başka bir kimsenin zoruyla bir takımı gönülden desteklemez ya da taraftarı olmaz. Olsa bile, özünde kişisel tercih ve bağlılık olmadığından sadece görüntüde taraftar olmakla sınırlıdır diyebiliriz.

Futbolu bir spor olarak sevmek, daha doğrusu futbolsever olabilmek için taraftar olmak çok önemli bir ayrıntıdır. Bugün futbol maçlarını seyreden, futbol sohbetlerine katılıp, vakit buldukça halı sahada futbol oynayan; fakat hiçbir takıma ya da kulübe sempatisi olmayan kaç kişi vardır? Şüphesiz, istisnai durumlar olabilir; fakat genelde futbolseverlerin çoğu aynı zamanda taraftırlar. Taraf olmanın da kendine has özellikleri bulunmaktadır. Bazıları futboldan bir oyun olarak zevk almayıp, sadece seyretmeyi tercih edebilir. Ya da desteğini sadece 90 dakikalık futbol maçı boyunca gösterebilir. Futbol taraftarlığı ile seyircilik arasındaki farkın kesiştiği nokta da burasıdır işte. Taraftar, desteklediği takımı sadece spor müsabakalarında değil, günlük hayatın her anında referans gösterirken, seyirci genelde ilgisini maç zamanları dışında göstermez. “Seyirci, seyreder; unutur. Taraftar ise takımını tek tek sayar.”32 Seyircilik de tıpkı taraftarlık gibi kişiselleştirilebilir bir kavramdır. Kimisi seyrederken heyecanlanır, yerinde duramaz; kimisi ise sadece oyunun kalitesine odaklanır, seyir zevkini almaya çalışır. Kimi seyirci oyunu kuralları bilerek takip eder, zaman zaman hakem kararlarını ya da oyuncu hareketlerini eleştirir; kimisi ise skor odaklı olduğu için sadece gol anlarına yoğunlaşır. Seyircilik taraftarlığın başlangıç evresi gibidir. Ne galibiyetten duyulan sevinç ve coşku, ne de mağlubiyetle gelen hüzün uçlardadır. Oysa, taraftar için, galibiyetin de mağlubiyetin de yarattığı duygusallık çok daha yoğundur. Taraftar, takımı yenilmişse kendini sahada mücadele etmiş, zafer kazanmış gibi hissedere ya da kendi oynamış da kaybetmiş gibi hüzünlenir. Yani taraftarın takımı ile olan bağı seyirciye göre çok daha

güçlüdür.

Taraftarlık ile seyircilik olguları arasındaki fark zaman zaman gözle görülemeyecek kadar aza da inebilir. Bunda değişen kişisel yaşam koşulları ve tercihlerin yanında zamanın da etkisi olabilmektedir. Örneğin, 20’li yaşlarda tutkulu bir taraftar olan, takımının her maçına giden bir birey belli bir yaştan sonra sadece taraftar olmakla yetinebilir. Gerek ilerleyen yaşların getirdiği ek sorumluluklar gerekse gençliğin

32 Can Abanazır’ın “Futbol Taraftar Profili, Medyanın Rolü ve Şiddet” konulu uluslararası seminerdeki

taraftar kültürü üzerine yaptığı konuşma, İstanbul: British Council, 21- 22 Ekim 2004 (Aktaran: Artun Ünsal, a.g.e., s. 198).

(21)

verdiği coşkunun giderek azalması ya da olası birçok kişisel nedenlerden dolayı kişi taraftarlıktan seyirciliğe doğru evrilmiş olabilir. Elbette ki bu şekilde de taraftar olma durumu sona ermez; fakat taraflılığın dışa vurulduğu yer stadyumlardan çıkar, aile sohbetleri ya da ekran karşısındaki 90 dakikalık bir seyir oluverir. Tam tersi durumları da söylemek pekala mümkündür. Sonuçta, takım tutmak eğer bir tercih ise, bu tercihin

yaşanış biçimleri de değişebilir.

Taraftarlık ve fanatiklik, çoğu zaman eş anlamda kullanılmakla birlikte, özünde subjektiflik barındıran, çoğu zaman ise bazı dış faktörlerin de etkisiyle sınır değiştiren kavramlardır. Daha farklı bir ifadeyle, sınırları birbirine o kadar yakındır ki, birinden diğerine geçiş gözle görülemeyecek kadar kısa bir zaman diliminde olabilir. Fanatik, takımına adeta ilahi bir inanış derecesinde bağlıdır. Kaybetmeye tahammülü olmadığı gibi, galibiyeti de tıpkı bir savaşın kazanılması gibi görmektedir. Fanatik için desteklenen kulüp, maçlarını oynandığı stadyum, formalar, takım renkleri ve sembolleri adeta başka bir kutsallıktadır. Fanatiklik ile taraftarlık özellikle “şiddet” ve “rekabet” söz konusu olduğunda birbirinden ayrılmaktadır. Fanatik taraftar genelde şiddete de başvurabilen bir taraftardır. Şiddetin yönü rakip taraftar ya da futbolcular olabileceği gibi, maçın kaybedilmesi halinde kendi takım oyuncusu ya da yöneticisi bile olabilmektedir. Hatta aynı tribünlerde maç izlediği, takımına omuz omuza destek verdiği arkadaşı da olabilmektedir.

“Fanatik, dünya dillerinde sporla ilgilenen ve spora tutkuyla bağlı olan taraftarlığı tanımlarken; kimi zaman da futbol holiganları ile ifadelendirilir. Oysa bu iki kavram arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Genel olarak futbol fanında takıma duyulan sevgi önemliyken, futbol holiganları şiddet eğilimlidir.”33 Holiganlık genellikle zapt edilemez ve yıkıcı davranışlarla eş değer anılmakla birlikte, bu kelimenin ilk kez 1880’lerde sokak çetelerinin hareketlerini tanımlamak için Londra polisince kullanıldığı bilinmektedir.34

Günümüzde futbol terörünü ifade etmek için kullanılan holiganlık tanımı, taraftarı olunan takıma hissedilen gönülden bağlılıkla pek ilgisi olmadan, sporu şiddet yaratmaya araç eden tutum ve davranışları ifade etmektedir. Futbolun beşiği olarak kabul edilen İngiltere, holiganizmin de doğduğu yerdir. Aberdeen Üniversitesi öğretim üyelerinden

33 E. Dunning, Football Hooliganism As A World Social Problem, Agon 2, ss. 9-41.

(Aktaran: Ziya Koruç, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Divan Kurulu Sporda Şiddetin Önlenmesi Komisyonu, “Türkiye’de Holigan Seyircinin Profili: Saldırganlık, Sporda Şiddetin Önlenmesi” konulu panelin konuşma metinleri, İstanbul, 29 Ocak 2005).

34 Duygu Hatipoğlu ve M.Berkay Aydın, Bastır Ankaragücü: Kent, Kimlik, Endüstriyel Futbol ve Taraftarlık, Ankara: Epos Yayınları, Yıl: 2007, s. 159.

(22)

Richard Giulianotti, holiganların etnik kimliklerine dikkat çektiği araştırmasında, bu sorunun kentlerde var olan birçok sosyal çelişkilerle birlikte spordaki rekabetin iç içe geçtiği bir sarmal haline dönüştüğünün altını çizmektedir. Giulianotti’ye göre, gençler arasında fazlasıyla karmaşık sosyal kökenleri olan ve aynı zamanda hem sosyal hem siyasal kaynaklı bir ‘teritoryalizm’ holiganizme neden olan etkenlerden biridir. Bu teritoryalizm diğer bir ifadeyle, alan paylaşımı veya sahiplenme güdüsü olarak da tanımlanabilir. Karşılıklı ön yargı ve düşmanlıklardan oluşan holiganizmde çoğu zaman ufak bir kıvılcım dahi şiddete ve benzeri olaylara neden olabilmektedir.35

2.2. Bireyi Taraftarlığa Yönelten Faktörler

Futbolun, bir spor branşı olmasının da ötesine geçip bir alt kültür haline dönüştüğü toplumlarda, taraftarlık da bu kapsamda yaşanmaktadır. Futbolun bugün, bir efsane haline dönüştüğü coğrafyalarda kendine has söylemleri ve dili olan bir kültür yarattığı gerçektir. Peki, bu kültürü nasıl tanımlamak gerekir? Futbol, halk tarafından oluşturulan ve cemaat duygusu hakim, içinde dayanışmayı ve beraberlik hissini bulunduran halka ait bir folk kültürü müdür? Ya da kapitalist toplumların tüketim ve kazanma odaklı anlayışının yarattığı ve temelinde pazarlanabilme özelliği olan bir kitle kültürü müdür? Popüler kültür mü?36

Futbolu sadece bir kültür tanımlaması ile sınırlamak aslında pek de doğru olmayacaktır. Bu üç kültür tanımı açısından bakıldığında bile futbolun her birine ait bir takım unsurlar taşıdığını görebiliriz. Futbol, işçi sınıfının sporu olarak doğup uzun yıllar boyunca belli bir gelir grubunun altındaki kişilerin ortak eğlencesi olarak görüldüğü için bir folk kültürü kapsamında değerlendirilebilir. Kulüplerin giderek ticari birer işletme haline dönüştüğü, oyuncuları milyon dolarlık sözleşmeler imzaladığı ve taraftarlık olgusunun aynı zamanda iyi birer tüketici olmakla doğrudan ilişkilendirildiği, sınırlar ötesi dev organizasyonların yapıldığı çağımızda futbol için bir kitle kültürü de demek yanlış olmayacaktır. Ya da sürekli bir değişim ve dönüşüm halinde olup, çabuk üretip aynı zamanda da çabuk tüketen, baskın ideolojinin çıkarları ile çatışmayan bir kültür olarak tanımlanan popüler kültür içine de dahil edilebilir.

35 Yavuz Saltık, “Türkiye’de Taraftarlık Anlayışı ve Futbolda Holiganizm”, 7 Ekim 2002

http://www.sporline.com/haberprnt.php?id=27&s=sporoscop, Aktaran: “Tribün Terörü ve Bir Yaşam Biçimi: Holiganizm”, 26 Kasım 2006, http://osmantimurtas.wordpress.com/2006/11/26/tribun-teroru-ve-bir-yasam-bicimi-holiganizm-2/, (Alıntı tarihi: 21 Mayıs 2008).

36 Ahmet Talimciler, Türkiye’de Futbol ve Fanatizmi ve Medya İlişkisi, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1.

(23)

Futbolun ve dolayısıyla futbol taraftarlığının, kadın, erkek, genç, yaşlı demeden toplumdaki hemen hemen tüm bireylerin günlük hayatlarının vazgeçilmez bir parçası haline dönüşmüş bir olgu olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Başta bireysel ilişkilerimiz olmak üzere, iş hayatımızda, duygusal tercihlerimizde hatta politik duruşlarımızda dahi bir hemşehrilik edasında bizleri etkileyen futbol taraftarlığı, aynı zamanda da kendine has dinamikleri olan bir kimlik unsurudur.

Taraftarlığı kimliksel bir öğe olarak tanımlarken, onun hangi nedenlerle ve nasıl ortaya çıktığını ya da ne şekilde edinildiğini de incelemek gerekmektedir. Dünden bugüne, ‘seyirci’, ‘fanatik’, ‘holigan’ veya ‘kulüp severlik’ kavramlarıyla sürekli kıyaslanarak ele alınan taraftarlık, bazen bir eşkıya grubu bazense takımına gönülden bağlanan sadık ve vefakar seyirciyi ifade etmek için kullanılmıştır. Pascal Bonicafe, taraftarlığı ‘Paylaşılan aidiyeti, bir grubun varlığını ifade eder’ diye tanımlarken bu şekilde farklı nedenlerden kaynaklanan rekabetin de oluştuğunu ve aynı zamanda da bireylerin kendilerini kanıtlama fırsatını yakaladıklarını belirtmektedir.37

Nasıl ki, tek taraflı bir savaştan söz edemiyorsak, rakip ya da ‘öteki’nin varlığı olmadan da bir taraftarlık kimliğinden söz edemeyiz. Taraftar kimliği üzerinde etkili olan bir diğer unsur da aile ve sosyal çevredir. Küçük yaşlarda aile büyükleri ve ebeveynlerinin futbol tercihlerine göre yetiştirilen birey, okul hayatıyla birlikte arkadaş ortamı, iş çevresi ve bulunduğu diğer sosyal ortamlarda çeşitli kişilerin etkisi altında kalıp, futbol taraftarlığı tercihlerini buna göre yapabilir. Genellikle, aileden kalma bir gelenekle edinilen futbol taraftarlığı, istisnai durumlar dışında değişmemektedir. Başka bir deyişle, taraftarlık tercihinin ikamesi bulunmamaktadır. Kişiler koşullar ve zamana göre alışkanlıklarını, siyasi tercihlerini, arkadaş ve iş çevresini ve hatta dinsel görüşlerini değiştirebilmektedirler. Oysa tuttuğu futbol takımını değiştiren taraftar sayısı oldukça azdır. Örneğin, gerçek bir Beşiktaş taraftarının takıma ya da yöneticisine kızarak Fenerbahçe’yi ya da Galatasaray’ı tutması ya da River Plateli bir taraftarın, Boca Juniors’lı olması pek olanaklı değildir. Taraftar çoğu zaman takımına, antrenörlere ve hatta yöneticisine kızıp, maçlara gitmeyip, stadyumlarda destek vermese, forma satın almasa dahi kulübe olan bağlılıkları bir şekilde devam eder. Çünkü taraftarın esas olarak bağlı olduğu kulübü ve kulübün temsil ettiği sembolleri, değerleri, renkleri, geçmişi ve geleceğidir. Aynı renklere sevdalanmak, aynı stadyumun havasını birlikte solumak, aynı başarılardan sevinç duyup, aynı mağlubiyetlerde yas tutmak, taraftarlar için özel bir

37Pascal Boniface, Futbol ve Küreselleşme, çev. İsmail Yarguz, İstanbul: NTV Yayınları, 1. Baskı, Mayıs

(24)

kimlik öğesi olmuştur.

2.3. Dünya Futbolunda Taraftar Profili

“Taraftar, yağmurda, çamurda, karda, fırtınada takımı desteklemek için stada gelen, bilet kuyruklarında bekleyen, maç saatine kadar tribünlerde üşüyen, bağıran, ağlayan, sevinen, kızan, şarkı söyleyen, hoplayan, zıplayan kısacası maçın bir başka gerçekliğidir. “38 Taraftar, futbola ruh kazandırandır.

Başta İngiltere, Arjantin, İtalya, Almanya, İspanya, Brezilya, Hollanda ve Fransa olmak üzere futbolun ayrı bir fenomen olarak yaşandığı birçok ülkede taraftarlık olgusu da incelenmeye değer bir nitelik taşımaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerinde gözlemlendiği şekliyle modern futbolun ulaştığı endüstriyel boyutun taraftarlık ruhunu derinden yaraladığı söylense de, kulüpler arasındaki ezeli rekabet devam ettikçe taraftarlık olgusunun da benzer bir değişimle de olsa bir şekilde varlığını sürdüreceği bir gerçektir.

Ian Taylor, modern futbolla beraber taraftarın oyuna yabancılaştırıldığını ve bundan dolayı da futbol ile taraftarlık arasında gerilimli bir ilişkinin varlığının altını çizmekte, bu ilişkinin en önemli nedenlerinden birisinin de taraftarın futboldaki profesyonelleşmeyle birlikte tribünlere sürülmüş olmasını ileri sürmektedir.39

Gerçekten de, 1985’te Heysel Stadı’nda Juventus ve Liverpool arasındaki Avrupa Şampiyonası finalinde iki farklı taraftar grubu arasında çıkan kavgada birçok kişinin hayatını kaybetmesi, 1989 yılından Liverpool ve Nottingham Forest arasında Hillsborough Stadyumu’ndaki yarı final maçında, kalabalık ve kargaşanın yarattığı izdihamla çöken tribünlerde 98 kişinin yaşamını yitirmesi birçok Avrupa ülkesinde yeni bir dönemin de başlangıcı olmuştur.40

Bu olayların ardından yayınlanan Taylor Raporu, taraftarlık profilini ve taraftarlık kültürünü doğrudan etkilemiş ve değiştirmiştir. Bu raporla birlikte, futbol sahalarındaki güvenlik ve yerleşim adında önemli değişiklikler yapılmış, Avrupa’daki kulüpler ile iki büyük futbol kuruluşu olan UEFA ve FIFA tarafından ortak adımlar atılmaya çalışılmıştır.41 Endüstriyel futbolun kurallarına göre yapılan tüm bu değişikliklerle takımını kayıtsız şartsız destekleyen, duygusal ve hırçın taraftar profili yerine daha

38

Atilla Erdemli, “Taraftar”, Radikal Gazetesi, 24 Haziran 1999,

http://www.radikal.com.tr/1999/06/24/yazarlar/atterd.html, (Alıntı tarihi: 21 Mayıs 2008).

39 Duygu Hatipoğlu ve M. Berkay Aydın, a.g.e., s. 142. 40 “Preventing Football Hooliganism”,

http://www.footballnetwork.org/dev/communityfootball/violence_reduce_violence.asp, (Alıntı tarihi: 21 Mayıs 2008).

41 “The Taylor Report ”, http://www.footballnetwork.org/dev/communityfootball/violence_taylor_report.asp,

(25)

zengin, daha çok tüketen ‘seyirci’ profili yaratılmak istenmiştir. Belirli noktalarda başarılı olunmuşsa da, Ultras, Tigris, Commandos gibi fanatik taraftar gruplarının etkinliği tamamen yok edilememiştir.

Latin Amerika ülkelerinde ise, futbol taraftarlığı bir yaşam biçimidir. İnsanlar sevgilerini, nefretlerini ve ihtiraslarını yeşil sahalara yansıtırken, mevcut siyasal, sosyal ve ekonomik istikrarsızlığının ve iklimin rahatsız eden rutubetin acısını da futbolculardan çıkarmaktadırlar. Sahada mafya tarafından öldürülen hakem ve penaltıyı kaçırdığı için öldürülen Kolombiya milli takımının oyuncusu hala hafızalardadır.42

Taraftarların futbola yükledikleri anlamlar, örgütleniş biçimleri, kullandıkları sloganlar, tribün ritüelleri ya da maçın neticesi karşısındaki tepkilerinde nitelik ve derece farklılıklarının en önemli ölçütü sahip oldukları kültürdür. Örneğin, Brezilyalılar kullandıkları kıyafetler, aksesuarlar ve sürdükleri boyalarla, İngilizler toplu halde ahenkli bir şekilde söyledikleri şarkıları ve holiganizm kavramıyla tanınırlar.43 Bir başka örnek de, ‘You will never walk alone’ denildiğinde akla şarkının sahibi olan İngiliz grup Gerry and the Peacemakers’dan ziyade Liverpool taraftarının gelmesidir.44

2.4. Türk Futbolunda Taraftar Profili

Türkiye’de taraftarlık anlayışı hakkında doğru saptamalar yapabilmek için öncelikle var olan futbol kültürünü incelemek gerekmektedir.

Türk futbolunun geçmişten bugüne kadar izlediği seyir Avrupa’daki örneklerinden belirli noktalarda farklılaşmaktadır. Öncelikle Avrupa coğrafyasında futbolun kendi kültürünü olağan bir süreçte ve en önemlisi kendi kendine oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde ise modern anlamda futbol kültürü, bizzat devlet eliyle oluşturulmaya çalışılmıştır. Tek parti döneminde spora müdahalelerle başlayan bu durum, 1950’li yıllardaki kalkınma planlarından, askeri müdahale dönemlerine ve ardından günümüze kadar bu yapısını korumuştur. Türk futbolu üzerindeki bu yapay müdahale ve yön vermelere zamanla sanayiciler, bürokratlar ve medya patronları da dahil olmuştur.

Günümüzde futbolun hangi sınıfa dahil olduğu sorgulansa da ana yurdu olan Avrupa’da işçi sınıfının sporu olarak, kendi iç dinamikleriyle oluştuğu bir gerçektir. Ülkemizde ise futbolu ilk kez oynayanlar, ilk futbol kulüplerini kuranlar ve himaye edenler

42 “Futbol Değil Karnaval: Güney Amerika”, Süper Futbol Dergisi, 20-26 Ağustos 1997, Sayı: 3, s. 52

(Aktaran: İsmail Doğan, “Türk Futbolunda Potansiyel İstanbul Ruhu ve Şiddet”, 25 Nisan 2004, http://www.bursaspor.net/sayfa.asp?ContentID=Yazi&id=73, (Alıntı tarihi: 21 Mayıs 2008))

43 İsmail Doğan, a.g.m., (Alıntı tarihi: 21 Mayıs 2008).

44 Mehmet Durandal, “Taraftar Profili Yaratmak ya da Sıradan Olmak”,

(26)

ağırlıkla seçkin ailelere mensup ya da asker ve bürokrat kökenli kişilerdir. Diğer bir deyişle futbol kültürü Avrupa’daki oluşumunun tam tersi bir gelişim seyri göstermiştir.

Avrupa ülkelerinde tıpkı futbol gibi taraftarlık da zamanın siyasi, dinsel ve kültürel ve ekonomik koşullarından etkilenerek kendi karakterini oluşturmuştur. Türkiye’deki taraftar oluşumlarının merkezinde ise, spor kulüpleri arasındaki rekabetten başka bir neden bulunmamaktadır. Dünya futbolunun en büyük isimleri olarak bilinen çoğu spor kulübünün taraftarlarını dinsel, siyasi ya da sınıfsal farklılıkları birbirinden ayırırken, ülkemizde benzeri nedenlerden kaynaklanan farklılıklar söz konusu değildir. Türk futbolunda, taraftar gruplarını birbirinden ayıran sadece tutulan futbol takımlarıdır.

Bugün Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor Kulüplerinin (dört büyükler) egemenliğindeki Türk futbolu ve bu kulüplerin taraftar grupları arasındaki rekabette ne paylaşılamayan bir bölge, ne dini ya da sosyo-ekonomik bir fark ne de siyasi bir tercih görebiliriz. Özellikle üç İstanbul Kulübü, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray arasındaki müthiş rekabeti gölgeleyecek tarihsel geçerliliği olan hiçbir çatışma unsuru yoktur. Ne Beşiktaş sadece halkın, ne Fenerbahçe milli burjuvazinin ne de Galatasaray sadece Aristokratların takımlarıdır. Her üç kulübün de Türkler’in kitlesel oyunla tanışmasında öncü rol oynaması ve dönemin milli kurtuluş tarihindeki rollerinden dolayı ortak noktalarının oldukça fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle bu kulüplerin kuruluş amaçları ve şekilleri birbirine fazlasıyla benzemekte ve aralarında ekonomik, sınıfsal, dinsel, etnik köken ya da politik çatışma boyutlarından kaynaklanan ideolojik öngörü farklılığı ve düşmanlık olmamaktadır.45 Bu durumun Trabzonspor ve diğer futbol kulüpleri için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’de taraftar grupları arasında ciddi anlamda farklılıklar olmamakla beraber, futbol fanatizmi ve şiddet olayları ne yazık ki Avrupa’daki örneklerden pek de geri kalmamaktadır. Strateji/ MORI’nin 2000-2001 Mayıs aylarında Türk insanının spora ve özellikle futbola olan ilgisinin analiz edilmesine yol göstermek için yaptığı ’Türkiye’de Taraftarlık Eğilimleri Araştırması’ verilerine göre, ülkemizde (Avrupa’daki örnekleri ile karşılaştırıldığında) durum sanıldığı kadar kötü olmamakla birlikte, taraftarlık anlayışındaki bu sorunun holiganizm boyutuna varmadan engellenmesi gerekmektedir. Bu araştırmada, ‘Maçta kavgaya karıştınız mı?’ sorusuna ‘evet’ diyenler %4, ’Maçta nadiren de olsa küfürlü tezahüratta bulunurum’ diyenlerin oranı ise %16’ya

45Devrim Işıkkaya, “Çağdaş Bir Kent Kültürü Olarak Futbol Derbileri ”,

http://www.metropolistanbul.com/public/temamakale.aspx?mid=16, (Alıntı tarihi: 20 Nisan 2007), (Aktaran: Sema Tuğçe Dikici, “Bir Oyun, Bir Fenomen Belki de Bir Ekol”, Serencebey Gazetesi, Yıl: 3, Sayı: 27, İstanbul, s. 24).

(27)

çıkmaktadır.46 Yine, FSTATS ve Allstats tarafından 2006 yılında yapılan araştırmaya göre taraftarların %45’i kendilerini ‘sakin taraftar’, %20’si ‘ateşli taraftar’, %16’sı ‘fanatik’, %6’sı ise “zaman zaman kendini kaybeden taraftar” olarak tanımlamaktadırlar.”47

Türkiye’de taraftarlık bir bakıma en kolay yoldan kazanılan kimliktir. Toplum içinde farklı kişi ve ortamlarla iletişim kurarak varlığını sürdürmek isteyen insan, aradığı desteği, kimi zaman dinde, kimi zaman ideolojide, kimi zaman da tuttuğu takımda bulmaktadır. Şahsi kimlikten sıyrılarak toplumsal bir kimliğe bürünen taraftar, futbol ile sosyalleşmektedir. Kişisel umutsuzluklar ve mutsuzluklar, başarısızlıklar futbolda ayrı bir büyü ile umuda dönüşmekte ve toplumsal bir olay haline gelmektedir.48 Kırsal bölgelerden göç ederek büyük şehirlere yerleşmiş birçok kişi, buradaki yalnızlık ve yabancılık durumundan yeni bir kimlik ve sosyal çevre edinerek kurtulacağına inanmaktadır. İşte, bu koşullarda futbol taraftarlığı bireyin imdadına yetişmektedir. Herhangi bir taraftar grubuna dahil olmanın sınıfsal, siyasal ya da ekonomik ön koşulu bulunmamakta, tek şart takıma olan bağlılık olarak görülmektedir. Öte yandan bu aidiyetlikte kulüplerin bulunduğu kentlerin de ayrı bir önemi bulunmaktadır. Örneğin Anadolu’nun uzak bölgelerinde yaşayan birinin üç büyük İstanbul takımlarından birinin taraftarı olmasının altında kent yaşamına duyulan özlem veya öykünme de yer almaktadır. Bu nedenle, taraftarlık denilen aidiyet, kulüplerin bulundukları şehirleri de içine dahil etmektedir.49

Bununla birlikte, 1950’li yıllardan itibaren futbol kulüplerinin sayısının giderek artması, altyapılarının oluşturulması, teknolojik gelişmeler ve tüketim kültüründeki değişim ve dönüşümlere bağlı olarak giderek karmaşıklaşan bir yapıya bürünen

taraftarlık anlayışından bahsedebiliriz.

12 Eylül 1980 sonrasında futbolun toplumsal, ulusal ve siyasal kimlikler üzerindeki etkisini fark eden birçok siyasetçi, ulusal birliğin sağlanmasında futbolu bir araç olarak görmüş ve kitleleri futbolla disipline etmeye çalışmıştır.50

Askeri müdahale sonrası giderek apolitleşen kitleler; artan ekonomik eşitsizlikler, sosyal devlet anlayışının yok olması, işsizlik, göç ve popular kültürün yarattığı hızlı tüketim alışkanlıkları karşısında futbol taraftarlığına yönelmişlerdir. Futbol ve taraftarlık,

46 Tuğrul Akşar, Endüstriyel Futbol, İstanbul: Literatür Yayınları, 1. Baskı, Ocak 2005, s. 301. 47 Bkz. FSTATS- Allstats, Türkiye’de Taraftar Profili Araştırma Raporu, 2006.

48 İ. Doğan, “Türk Futbolunda Potansiyel İstanbul Ruhu ve Şiddet”, Düşünen Siyaset Dergisi, Yıl: 1,

Sayı: 2, ss. 73-85 (Aktaran: Gülin Öğüt Eker, a.g.m.).

49 İsmail Doğan, a.g.m.

(28)

birçok genç için hem zengin ve gösterişli bir hayata kısa yoldan ulaşmanın hem de özlemi duyulan aidiyet hissinin sağlanmasında önemli bir anahtar olarak görülmüştür. Bu durum çoğu zaman siyasi iktidarların da işine gelmiştir. Çünkü, kitleler demokratik ortamın kendilerine sunduğu itiraz etme, muhalif olma ve belki de isyan etme duygularını stadyumlarda deşarj olarak bir bakıma törpülemişlerdir. Haksızlık, adaletsizlik ve ekonomik sorunlar gibi günlük hayata dair ne kadar olumsuzluk varsa kah futbolcuya, kah hakeme edilen küfür; atılan bir pet şişe ile dışa vurulmuştur. Diğer bir ifadeyle, sistemle uzlaşma içinde olmayan kitleler çoğu kez negatif enerjilerini futbolla yani stadyumlarda bağırarak, küfür ederek ya da birbirleriyle kavga ederek üzerlerinden atmayı bir yöntem olarak kullanmışlardır.

Endüstriyel futboldaki gelişmeler, kulüplerin öncelikli birer işletme gibi örgütlenip hareket etmeleri futbolcuların futbol dışında da popülerlik kazanıp birer idol haline gelmesi ve giderek artan bir şekilde küresel futbolun kural ve değerlerine dahil olma olgusu şüphesiz taraftarlık tanımını da etkilemiştir.

Ülkemizde 1980’li yıllara kadar etkin düzeyde organize olmuş taraftar örgütlenmelerini görmek pek mümkün değildir. Bu tarihten itibaren özellikle İstanbul’un üç büyük futbol Kulübü taraftarları arasında gruplar kurulmaya başlanmıştır. Bunlardan en popülerleri Beşiktaş’ta ’Çarşı’, Fenerbahçe’de ’Genç Fenerliler’, Galatasaray’da ise ’Ultraslan’dır. Ayrıca Bursa’daki ”Teksas”, Trabzon’daki ’Çılgınlar’, Sakarya’daki ‘Tatangalar’, Sivas’taki ‘Yiğidolar’, Manisa’daki ‘Tarzanlar’, Rize’deki ‘Mekansızlar’, Eskişehir’deki ‘Kızılcıklı’ ve Ankara’daki ‘Gecekondu’ da sistemli bir şekilde örgütlenmiş diğer taraftar gruplarındandır.

Türkiye’de futbolun endüstriyel bir sektör haline gelmesiyle “taraftarlık” kavramının yeniden tanımlanmasına ihtiyaç duyulmuştur. “Özellikle, 1980’lerin başında hızlı bir değişimle kimlik değiştiren medya dünyası, hayalleri ve referansları çağa ayak uydurmuş yeni bir jenerasyonun toplum içinde daha belirgin olarak gözlenmesi gibi nedenler döneme dair üzerinden atlanamaz olgulardır.”51Yine, güce duyulan hayranlığın, kaba kuvvet ve şiddetin çoğu zaman meşru sayılmasının, kaybetmeye karşı tahammülsüzlüğün, farklı olanın dışlanmasının taraftarlıkla doğrudan ilişkili olduğu söylenebilir. Taraftar gruplarının, aşırı ve çevreye zarar veren davranışlarının futbolu bir savaş alanına dönüştürmelerinin yanısıra; başka hiçbir yerde kolay kolay görülmeyecek ahenkte ve orjinallikte başarılı organizasyonlara, yaratıcı tribün şovlarına da değinmek

Referanslar

Benzer Belgeler

Özellikle ritmik jimnastik, hem atletik vücut hareketlerini hem de müzik eflli¤inde yap›lan dans hareketlerini içer- di¤inden, görsel aç›dan estetik bir bayan salon sporu

The general information (date of birth, type of delivery, body weight, life situation, colostrum intake); the arithmetic means of the clinical parameters, the

Ocak 2013-Aralık 2017 arasında çeşitli cerrahi kliniklerde operasyon öncesi istenilen anti-HCV testi pozitif bulunmuş olan hastalar hastane otomasyon sistemi kayıtları

üzerine çarterda, geminin bir veya birkaç yolculuk için tamamen veya kısmen personeli ile birlikte tahsisi söz konusudur.. Bu çeşit çarter partilerde, geminin

• E notu hesaplanması: 6 hakemin verdiği notlardan en yükse ve en düşük olanı atılır.. Geriye kalan 4 notun aritmetik

K›z›lötesi görüfle sahip y›lanlardaysa ayn› sinirin büyük bir bölümü, çukur organlar›n›n ifllevi ve k›z›lötesi görüfl için özelleflmifl durumda.. Bu

There were no statistically sig n ifica n t d iffe re n ce s betw een the allergic rhinitis, vasom otor rhinitis and infectious rhinitis patients and controls in age

Katılımcıların cinsiyet değişkenine göre algılanan liderlik ölçeği top- lam puanlarının ve alt boyutlarının Mann-Whitney U Testi sonuçlarına (Tablo 5)