• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM : BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ

3.7. Dünden Bugüne Beşiktaş Taraftarı

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Beşiktaş semtinin Serencebey Mahallesi’nde bir semt takımı olarak kurulmuştur. Kulüp, Osmanlı Sarayı’na yakın seçkin ve eğitimli sınıf mensupları tarafından kurulmuş olsa da bünyesinde spora gönül veren zengin, fakir, eğitimli eğitimsiz tüm gençleri kucaklayan, birleştiren bir misyonu başarmıştır. Elde ettiği sportif başarılar ve Türk sporu adına yaşattığı ilkler ile kısa zamanda ülkenin her yerinden taraftar edinen Jimnastik Kulübü, bugün, en çok taraftarı olan Türkiye’nin üç büyük futbol kulübünden biridir. Bunda şüphesiz elde ettiği sportif başarıların çok büyük etkisi vardır; fakat tek nedenin başarı olmadığının en çarpıcı kanıtı, kulübün 15 yıl futbol branşında şampiyonluk yaşamadığı dönemde bile taraftar sayısında artış olduğu gerçeğidir.

Türk futbolunda son dönemde taraftar sayısını ve memnuniyetini etkileyen neredeyse tek etkenin şampiyonluk başarısı olduğu görülmektedir. Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazandığı dönem ve bu dönemi takip eden ilk yıllarda taraftar sayısının artması; Fenerbahçe’nin şampiyonluk dönemlerinde taraftar sayısında gözle görülebilir bir artış sağlaması gibi tespitler, özellikle son 20 yıldır şampiyonluğun, Türk futbolunun neredeyse tek hedefi, taraftar kitlelerinin de sayısını artıran çok önemli bir katalizör olduğunu göstermektedir. Oysa futbol seyircisini bir takıma ya da kulübe bağlayan başka nedenler de bulunmaktadır.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kurucularından, futbolcularının şahsi özelliklerine, renklerinden ve sembollerinden semt insanının yaşam felsefesine kadar birçok neden vardır Beşiktaş taraftarlığında. Beşiktaş tarihi hakkında çok sayıda eseri olan Gazeteci- Yazar Vala Somalı, ‘Beşiktaşlılık duruşu’ ile ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır:

“...Beşiktaş’ın duruşu aslında Baba Hakkı’nın duruşudur. Haksızlığa tahammül etmez, hileye hurdaya hiçbir zaman tenezzül etmez. Çıkar dürüstçe maçını oynar. Sporcuların da daima futbolculuk yeteneğinden önce ahlak durumunu ele alarak değerlendirme yapar. İyi ahlaklı mı, dürüst mü, sözünün eri mi, ona göre oyuncular transfer eder. Bugün, 15 milyon kemikleşmiş taraftarının beş milyonu o Baba Hakkı’lar, Voleci Şeref’ler sayesindedir...”83

Beşiktaşlılık, sadakati ve karşılıksız sevgisiyle ayrı bir taraftarlıktır. ‘Beşiktaş sen bana babamdan kalan miras, oğluma olan borcumsun’diyebilen bir gelenektir.

83 Serencebey Araştırma Merkezi, “Vâlâ Somalı: Beşiktaşlıysan Milli Takım’da fazla oynayamazsın”, Serencebey Gazetesi, Sayı: 21, Kasım 2006,

“Hayatının 40 yılını Beşiktaş semtinde geçiren, çocuğunun ismini Kartal koyacak kadar Beşiktaş’ı seven Gazeteci Yazar Rıdvan Akar, ‘Aşağı yukarı 40 senedir Beşiktaş’ta yaşıyorum. Semt takımı olmanın verdiği bir güzellik var tabii. Beşiktaş, takımıyla nefes alıp veren bir semt. Benim çocukluğumda Beşiktaş’ın şampiyonluğunda semtte siyah zeytin ve beyaz peynir dağıtılırdı. Beşiktaş yenildiğinde domatesi elleyemezdiniz. O kadar öfkeli olurlardı. Yine çocukluğumda -belki şu an için bitmiş bazı değerlerden bahsediyoruz ama- Beşiktaşlı oyuncular gezmek için Beşiktaş semtine gelirlerdi. Ihlamur Deresi’nde yürürken Niko’lara Rıza’lara rastlardık. Böyle bir semtte büyüyüp de Beşiktaşlı olmamak imkansız.’ diyerek; Beşiktaş’lılığı neden tercih ettiğini açıklamaktadır.“84

Uzun yıllar Beşiktaş’ta futbol oynayan Ziya Doğan, Beşiktaşlılık ruhunun ayrı bir olay olduğunu ve bugüne kadar taraftar olup da Beşiktaş’ı sıradan seven birini görmediğini dile getirmektedir.85 Gerçekten de Beşiktaşlı için taraftarlık bambaşka bir olgudur. Kimi zaman kutsal bir görev kimi zaman ise herkeste olmayan bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalık ‘Beşiktaşlı olunmaz, Beşiktaşlı doğulur’ sloganında ifadesini bulmuştur. Cihan Çiloğlu’nun bu konu hakkındaki yorumu oldukça dikkat çekicidir.

Beşiktaş taraftarı ile Türkiye arasındaki benzerliklere dikkat çeken Çiloğlu, şu ifadeleri kullanmaktadır: ‘...Beşiktaş ile Türkiye fena halde benzer. İkisini de taraftarları ölesiye sever. İkisinin de yükselmesini birileri istemez. Ama ikisi de herşeyin suçunu dışarıda arayacak kadar toz konduramaz kendine. Herşey çok güzel giderken, birdenbire işler tepetaklak olabilir hem Beşiktaş’ta hem Türkiye’de....’”86

Bir başka yoruma göre de Beşiktaş bugün dahi İstanbul’un taşralısı durumundadır. Bunun nedeni sadece tarihi istatistikler değil aynı zamanda da Kulübün sosyo-ekonomik tabanıdır ve bu özelliklerinden dolayı merkeze biraz daha uzak görünmektedir. Örneğin Beşiktaş seyircisi, bilet fiyatlarına en hassas seyircidir. Diğer rakipleriyle eş değer olmayacak kadar mütevazi, sahip olduğu değerlerinin değişen dünya içinde erimesine izin vermediği için de esneklik ve kıvraklıktan yoksundur. 87 Beşiktaş Kulübü, dönemin ileri gelen mevki sahibi kişiler tarafından kurulmuş olsa da kopmadığı semt değerleri ile hiçbir zaman bir seçkinler kulübü olmamıştır. Tam

84 Cemal Cevizoğlu, “32.Gün Genel Yayın Yönetmeni Rıdvan Akar: “Beşiktaş Kupalarla Değil Değerleriyle

Yaşar”, Serencebey Gazetesi, Temmuz - Ağustos 2007, s. 14.

85 Ayhan Güner, “Heyecandan Ayaklarım Titriyordu”, Beşiktaş Dergisi, Sayı: 1, Yıl: 1, Temmuz 2000, s.

16.

86 Cihan Çiloğlu, “Hrant Dink ve Beşiktaş”, 24 Ocak 2007, http://www.verkac.org/?p=1958, (Alıntı tarihi:

22 Mayıs 2008).

87 Adnan Bostancıoğlu, “Beşiktaş Kültürü...Bilgili ve Nevia Scala”, Beşiktaş Dergisi, Sayı:1, Yıl:1,

tersine ülkenin kültürlü ve elit insanlarının, zayıf, çelimsiz, eğitime, spor disiplinine ve iyi beslenmeye ihtiyacı olan yurt gençliğini koruyan, bünyesinde himaye eden bir misyon üstlenmiştir. Bunda güçlü bir semt kulübü olmanın, sporcuların aynı zamanda taraftarlarda olmalarının ve aynı muhitin aynı mahallenin çocukları olarak ortak bir ideali hayata geçirerek onu korumanın ortak ülküsüyle birleşmeleri çok önemli bir etken olmuştur. Bu misyon hiçbir zaman kibir ve üstten bakma içermemiş, aksine bir baba şefkatiyle sahiplenici ve vakarlı duruşundan hiç taviz vermemiştir. Kulübün sporcu, taraftar ve üye profili de bu misyon çerçevesinde içinde bulunduğu semt halkının mozaiğinin yansımasıdır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kuruluşundan bugüne kadar yakıştırıldığı ‘halk takımı’ sıfatının da çıkış noktasında bu yer almaktadır.88 Bu konuda Mümtaz Sosyal’ın konu ile ilgili yorumu da dikkat çekicidir. Soysal’a göre; ‘Türkiye’de işçiler, memurlar gibi emeğiyle geçinen kesimler, giderek gerileyen ekonomik ve sosyal konumlarını Beşiktaş ile özdeştirmişlerdir. Beşiktaş’ta kendilerini ya da kendilerinde Beşiktaş’ı bulmuşlardır. Çünkü Beşiktaş’ın durumu da kendilerinden pek farklı değildir; yıllardır süregelen başarısızlıklar, özellikle rakipleriyle olan rekabetinde düştüğü durumu ile Türkiye’nin emekçilerine benzemektedir’89

Bugün Türk futbolunun kanayan yarası olan tribün olayları, kavgalar ve küfürlü tezahüratları zaman zaman Beşiktaş tribünlerinde de yaşanmaktadır. 21 Kasım 2004 tarihinde, BJK İnönü Stadyumu’nda Çaykurrizespor ile oynanan karşılaşma sırasında, Kapalı tribünde 16 yaşındaki Cihan Aktaş’ın öldürülmesi ile tüm gözler Beşiktaş’a çevrilmiş, bu tribünün ateşli taraftarları da bir anda olay çıkaranlar olarak anılmaya başlanmıştır. Oysa bu olay, ne yazık ki Türkiye’de futbol tribünlerinde meydana gelen ilk cinayet değildir. İlerleyen mahkeme sürecinde bu olayın, kişilerin arasındaki önceden kaynaklı münferit bir çatışmanın sonucu olduğu ve stadın kalabalık ortamında vuku bulması sebebiyle maç ya da taraftar şiddeti olarak adlandırılamayacağı belirtilse de, nedeni ne olursa olsun sonucun tribünlerin ve taraftarlığın tanımına leke sürdüğü bir gerçektir. Hele bu tür bir olayda Beşiktaş gibi 1924-2000 yılları arasında başta Futbol Federasyonu olmak üzere birçok kurum ve kuruluştan 26 kez Centilmenlik Kupası alan bir kulübün adının geçiyor olması bile konuyu üzerinde daha önemle düşünmeye değer hale getirmektedir.

88 Tanıl Bora,“’İyi Taraftarlık’ ve ‘Kaybederken Kazanmak’”, Karhanede Romantizm, İstanbul: İletişim

Yayınları, 1. Baskı, 2006, s. 33.

89 Roman Horak, Wolfgang Reiter ve Tanıl Bora, Futbol ve Kültürü, İstanbul: İletişim Yayınları, 4. Baskı,

4.BÖLÜM: ÇARŞI

Çarşı; BJK İnönü Stadyumu’nda, kapalı tribünde maçları seyreden; alışılmışın dışındaki tribün şovları, yaratıcı tezahüratları ile farklılaşan ve Türkiye’de hiçbir taraftar grubunda olmayan bir muhaliflikle kendilerini ifade etmeye çalışan bir grup Beşiktaşlıdır. Ama Çarşı, sıradan bir taraftar grubu değildir. Türkiye’de ve dünyada benzeri olmayan, kendine has bir oluşumdur. Bu yüzden, incelenmeye değer bir olgu olarak bu çalışmanın ana örnekleme konusunu oluşturmaktadır.

Bu bölümde, Çarşı’nın kuruluş süreci ve tribünlerdeki genel görünümünün yanı sıra, toplumsal konulardaki duruş ve söylemlerinden yola çıkılarak, benzer taraftar örgütlenmeleri ile karşılaştırılması yapılacaktır. Grubun sıradan bir kulüpseverler birliği mi, yoksa bunun ötesinde belli bir amaca hizmet eden, belirli inanışlar etrafında örgütlenmiş sivil bir oluşum mu olduğu sorusuna da yanıt aranacaktır. ‘Çarşı’ grubunun çerçevesi çizilirken aynı zamanda grubun sosyo-ekonomik ve politik konulardaki genel tavır ve söylemlerinden yola çıkılarak siyasallığının var olup olmadığı ve böyle bir yanları varsa grubun hangi siyasi yelpaze içine dahil edilebileceği sorgulanacaktır. Bu sorgulamada her fırsatta dile getirilen ‘Çarşı herşeye karşı’ sloganı ile neyin kastedilmek istenildiği ve grubun anarşizm hakkındaki yorumları da dikkate alınacaktır. Çarşı’nın grup içi ilişkileriyle birlikte aidiyet ve kabul kriterlerinin de ele alınarak bu çerçevede internet ve forum siteleri gibi araçlarla grubun haberleşme ve genişleme çalışmaları incelenecektir.

4.1. Çarşı’nın Kuruluş Süreci

Her toplumsal oluşum gibi taraftar grupları da, belirli bir varolma sürecini tamamlayarak; içinde yaşadıkları dönemin koşullarından az ya da çok etkilenerek bugünlere gelmişlerdir. Çarşı için de benzer bir süreç söz konusudur.

Bugün, 106. yılını doldurmuş bir kulübün taraftar sesi olmak, ifade edilen değerlerini yoketmeden ona yeni anlamlar ekleyecek birikimi elde etmek elbette ki çok kısa sürede gerçekleşecek bir adım değildir. Çarşı Grubu da, 1980’li yılların başında ülkenin içinde bulunduğu koşullardan, varolan futbol kültüründe gelinen noktadan, semtin birleştirici gücünden ve Beşiktaş Kulübü’nün sportif başarılarından, yönetimine, taraftarlık anlayışına kadar varolan tüm birikimlerinden etkilenerek hayat bulmuştur. Çarşı’nın, Beşiktaşlılık adına ne ifade ettiğini, Türk futbol taraftarlığında nerede konumladırılması gerektiğine karar verirken unutulmaması gereken en önemli nokta

budur. Çarşı, varolduğu toplumun ve dönemin bir parçasıdır. Çarşı’yı oluşturan bireyleri ve bu bireyleri ortak noktada buluşturan Beşiktaş Kulübü’nü fotoğrafladığımızda, toplumsal yapımıza ait birçok kareyi aynı anda görebilmek mümkün. Önemli olan nokta, birçok fotograf karesinden oluşan bu mozaiğin oluşturduğu tek resmi, Beşiktaş’ın resmini görebilmektir.

4.1.1.Kuruluş Nedenleri, Kurucuları ve İsimlendirmenin Anlamı

Bugün, futbolla yakından uzaktan ilgisi olmayan, takım tutmayıp ömründe bir kez dahi maça gitmemiş, gazetelerin spor sayfasına hiçbir zaman göz gezdirmemiş birinin bile Çarşı Grubu’nu tanıma ihtimali yüksektir. Çeşitli internet siteleri ya da araştırma kuruluşlarınca, farklı zaman dilimlerinde yapılan birçok ankette ‘en çok bilinen taraftar grubu’ olarak ilk sırada yer alan Çarşı, futbol taraftarlığı çatısı altında bir araya gelen bir grup olmanın yanısıra, sosyal ve siyasal değişim ve dönüşümler karşısındaki tepki ve söylemlerini tribünlerde zaman zamanda meydanlarda dile getirişleriyle bir taraftar örgütlenmesinden ziyade sosyal bir oluşumun da resmini çizmektedir.

Çarşı’nın kurulduğu dönem olan 1980’li yıllar aynı zamanda Türk futbolu ve futbol taraftarlığı için de önemli adımların atıldığı dönemlerdir. Futbolun 12 Eylül döneminin yaşattığı durgunluğu yavaş yavaş üzerinden atmaya çalıştığı 1980’li yılların ilk yarısında Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray takımları arasındaki karşılaşmalar, stadlardaki yapım ve onarım çalışmalarından dolayı BJK İnönü Stadyumu’nda oynanmaktaydı.

Boğazın en güzel yerinde konumlandırılmış BJK İnönü Stadı’nın mükemmel akustiğinde üstünlük sağlamak isteyen taraftarlar Kapalı tribünü ele geçirmek için birbirleriyle mücadele etmekteydiler. Bu dönemde, yıllardan beri Beşiktaş semtinde yaşayan, aynı mahallede top oynayıp, birlikte maça giden gençler bir araya gelerek ’Çarşı’ grubunu oluşturdular. Semtin tam merkezinde, toplanma yerleri de olan Köyiçi olarak bilinen esnaflar ve balıkçılar çarşısından esinlenerek de kendilerine ‘Çarşı’ adını vermişlerdir. Bu ismi seçmelerinin belki de en büyük nedeni, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün bu semtin içinden doğması ve onunla ayrılmaz bir bütün oluşturmasıdır. İşte bu gençler de ‘Çarşı’ adını kendilerine seçerken, tıpkı Beşiktaş Kulübü gibi semtin tam ortasından, kalbinden çıktıklarına da dikkat çekmek istemişlerdir.

1982 yılında oluşturulan grubun çekirdek kadrosundan Alpay Ketenci, Murat Akyıldız, Cem Yakışkan, Ayhan Güner, Erol Özdil, Onnik Azinyan ve halen tribün liderliğini sürdüren Alen Markaryan o günkü koşulları ve bir araya gelme nedenlerini şöyle açıklarlar: ‘...12 Eylül sonrası Beşiktaş semtinde özellikle çevredeki liselerden

Fenerbahçe’li ve Galatasaray’lıların yayılması bu oluşumu tetiklemiştir…70li yılların başında Beşiktaş’ta başlayan arkadaşlığımız 80’lerin ortasına kadar hiç bozulmamıştı. Bu güç ile semt içinde oluşan Fenerbahçe’lilik ve Galatasaray’lılığı Beşiktaş lehine çevirdik. Kapalı tribün tartışmalarından da galip gelen biz olduk ve bu süreç içinde hızla büyüdük. Burası bizim semtimizdi ve bizler de onu korumak zorundaydık...’90 Görüldüğü gibi, kapalı tribünü diğer takım taraftarlarından korumak ve semtlerinde filizlenmeye başlayan rakip taraftarın nüfuzunu kırmak amacıyla bir araya gelen gençlerden kurulan bir gruptur Çarşı. Grubun kuruluşundan önce de Beşiktaş tribünlerinde küçük taraftar grupları, tribün ağabeyleri ya da tribün amigoları olmuşsa da hiçbir gruplaşma Çarşı kadar ortak hareket eden bir örgütlenme oluşturamamışır. O güne kadar ne Beşiktaş Kulübünün ne de diğer futbol kulüplerinin görmediği bir taraftar örgütlenmesi yaratan Çarşı; grup içindeki ilişkileri, başarılı bir şekilde organize olma kabiliyetleri, tribünlerdeki yaratıcılıkları, marşları ve tezahüratları, sivri dilleri ve muhalif duruşları ve belki de en önemlisi, sadece kapalı tribünde 90 dakika boyunca değil, günlük yaşamlarının her anında ‘Çarşı’lı duruşları ile Türk futbol tarihinde taraftarlık adına açılan yeni bir sayfanın da mimarı olmuştur. Öyle ki, zamanla tribünlerdeki seslenişlerini meydanlara, siyasi ve sosyal platformlara kadar götürmüş olan bu grup, kısa sürede hem yurt içinden hem de yurt dışından birçok kişiyi aralarına dahil etmişlerdir.

Benzer Belgeler