• Sonuç bulunamadı

Tarihi sürecinde Irak'ta mülkiyet yapısı ve kadastro

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tarihi sürecinde Irak'ta mülkiyet yapısı ve kadastro"

Copied!
229
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

TARĠHĠ SÜRECĠNDE IRAK’TA MÜLKĠYET YAPISI VE KADASTRO

Nihad HASSAN DOKTORA TEZĠ

Harita Mühendisliği Anabilim Dalı

Ocak-2011 KONYA Her Hakkı Saklıdır

(2)

ii kabul edilmiĢtir.

(3)

iii

TEZ BĠLDĠRĠMĠ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

Nihad HASSAN Tarih:

(4)

iv ÖZET DOKTORA TEZĠ

TARĠHĠ SÜRECĠNDE IRAK’TA MÜLKĠYET YAPISI VE KADASTRO

Nihad HASSAN

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Harita Mühendisliği Anabilim Dalı Birinci DanıĢman: Yar.Doç.Dr. ġaban ĠNAM

Ġkinci DanıĢman: Prof.Dr. Cemal BIYIK 2011, 218 Sayfa

Jüri

Birinci DanıĢman: Yrd.Doç.Dr. ġaban ĠNAM Ġkinci DanıĢman: Prof.Dr. Cemal BIYIK

Prof.Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA Doç.Dr. Tayfun ÇAY

Doç.Dr. Hakan KARABÖRK

Uluslararası Haritacılar Birliği (FIG) tarafından 1998 yılında yayınlanan ve geleceğin kadastrosunu tanımlayan Kadastro 2014 raporu, kadastroya, özellikle de kadastral verilerin yönetimi anlayıĢına yeni bir vizyon getirmiĢtir. Bugün özellikle geliĢmiĢ ülkelerde, bu vizyonun hayata geçirilmesi amacıyla çalıĢmalar yürütülmektedir. Bu bağlamda Irak‘ta kadastro çalıĢmaları 1932 tarih ve 50 sayılı 'Arazi Hukukunda Tesviye Kanunu' ile baĢlamıĢ; çeĢitli yıllarda mevzuatta yapılan değiĢiklikler ile günümüze kadar gelinmiĢtir.

Bu çalıĢmadan amaç; Irak‘ta Çok Amaçlı Kadastroya olan ihtiyacı ortaya koymak, Irak‘taki uygulamalarda karĢılaĢılan mülkiyete iliĢkin problemlerin çözümüne yönelik olarak Kadastro 2014 raporu yaklaĢımını incelemek ve Kerkük örneği ile Irak Cumhuriyetinde uygulanabilirliğinin teknik Ģartlarını ve veri altyapısını oluĢturmaktır. Bu doğrultudan Türkiye‘de ve Dünyadaki bazı örnek çalıĢmalar da irdelenerek, oluĢturulması muhtemel çok amaçlı kadastro hakkında araĢtırmalar yapılmıĢ Kerkük için uygun olan yöntemler analiz edilmiĢtir. Konunun Irak Cumhuriyetinde yeni olması nedeniyle mevcut sistemde kullanılan ve mevzuat içerisinde kalan çözüm yolları araĢtırılmıĢtır.

Bu çalıĢma ile bir fikir, bir yol haritası ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Böylece hem mevcut durumda atıl bulunan taĢınmazlar ekonomiye kazandırılacak, hem de hukuki sıkıntılara çözüm yolları açılmıĢ olacaktır.

Belki ―Çok Amaçlı Kadastro‖ Irak‘ta hemen uygulanabilir değildir veya ekonomik olarak maliyeti oldukça yüksek bir proje olabilir. Ancak zamanla kurumların yavaĢ yavaĢ teknolojik imkanlardan da istifade ederek geliĢtirecekleri sistemler ile buna geçiĢ sağlanacaktır.

(5)

v ABSTRACT Ph.D THESIS

OWNERSHIP STRUCTURE AND CADASTRE OF HISTORICAL PROCESS IN IRAQ

Nihad HASSAN

THE GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE OF SELÇUK UNIVERSITY

THE DEGREE OF DOCTOR OF PHILOSOPHY IN SURVEYING ENGINEERING

First Advisor: Assist.Prof.Dr. ġaban ĠNAM Second Advisor: Prof.Dr. Cemal BIYIK

2011, 218Pages Jury

First Advisor: Assist.Prof.Dr. ġaban ĠNAM Second Advisor: Prof.Dr. Cemal BIYIK

Prof.Dr. Alaaddin YALÇINKAYA Assoc.Prof.Dr. Tayfun ÇAY Assoc.Prof.Dr. Hakan KARABÖRK

The cadastral survey 2014 report, which was published by the national catograghers union in 1998 and which defines the coming cadastral survey, has brought a new vision to the cadastral survey, especially to the management of cadastras survey data. Nowadays, specially in the developed countries, studies are done to carry out this vision. In this consistence, the cadastral survey studies in Iraq have started with the ―leveling statute in lands law‖ number 50 dated in 1932.

The aims of these studies are to show the need for a multipurpose cadastral survey in Iraq and to study the approach of the cadastral survey 2014 report concerning finding solution to the problems faced in possession matters through the applications in Iraq and to from the data substructure and the technical conditions of the feasibility in Iraq showing Kirkuk as a model. Also, illustration studies in Turkey and the world will be investigated and researches about the likely multipurpose cadastral survey will be done. Thus, the suitable once for Kirkuk will be analyzed. Due to the newness of the law in Iraq, solution used in the existing system and remaining in the law of land will be researched. An opinion, a road map will be tried to produce through this study.

The inactive immovable possessions in the existing situation will be gained to the economy. Also, a solution to the low trouble will be suggested.

The multipurpose cadastral survey may not be applicated soon in Iraq and economically the cost may be high. However, a transition will be obtained by making benefit of technological apportunities and improving the systems by the institution.

(6)

vi TEġEKKÜR

Doktora tezimin danıĢmanlığını üstlenerek sundukları çalıĢma disiplini, teĢvik, yönetim ve olumlu eleĢtirileriyle bana her zaman yol gösteren hocalarım Sayın Prof. Dr. Cemal BIYIK ve Yrd. Doç. Dr. ġaban ĠANM‘a öncelikle teĢekkür ederim.

Tez Ġzleme Komitesindeki hocalarım Sayın Prof. Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA, Doç. Dr. Tayfun ÇAY ve Doç.Dr. Hakan KARABÖRK‘e; Selçuk Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı Harita Mühendisliği Bölümlerinde görevli kıymetli hocalarıma; tez sınav jürisinde görev alan hocalarıma katkılarından dolayı çok teĢekkür ediyorum.

Bu tez çalıĢmam sırasında gösterdiği anlayıĢ ve sabırdan dolayı, her Ģeyden önemlisi çocuğumla ilgilenemediğim zamanlarda ona benim yokluğumu hissettirmeden hem annelik hem de babalık yapan sevgili eĢim Huda HASSAN‘a; yaĢamıma hayat kaynağı olan dünya tatlısı çocuğum Abdullah HASSAN‘a da çok teĢekkür ediyorum.

Nihad HASSAN KONYA-2011

(7)

vii ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... iv ABSTRACT ... v TEġEKKÜR ... vi ĠÇĠNDEKĠLER ... vii ġEKĠLLER VE KISALTMALAR ... ix 1. GĠRĠġ ... 1 2. KAYNAK ARAġTIRMASI ... 6 3. MATERYAL VE METOT ... 15

3.1. Tarihi Sürecinde Irak'ta Mülkiyet Yapısı ve Kadastro . ... 15

3.1.1. Tarihsel sürecinde Mezopotamya bölgesi, yaĢayan topluluklar ve arazi kullanım Ģekilleri ... 15

3.1.2. Babilliler‘den antik çağa haritacılığın 5000 yıllık yürüyüĢü: Tarihsel süreç ve geliĢme dinamikleri ... 29

3.1.2.1. Milatta önceki dönem ... 30

3.1.2.2. Haritacılık alanındaki geliĢmelerin zaman dizini ... 31

3.1.2.3. GeliĢmenin dinamikleri ... 34

3.2. Irak Kadastrosunun Mevcut Durumu . ... 36

3.2.1. Irak Cumhuriyetinde toprak düzeni ... 36

3.2.2. Irak Cumhuriyetinde kadastro çalıĢmaları ... 40

3.2.2.1. Krallık döneminde kadastro çalıĢmaları ... 40

3.2.2.2. Cumhuriyet döneminde kadastro çalıĢmaları ... 41

3.2.3. Irak Cumhuriyetinde tapu sicili çalıĢmaları ... 45

3.2.3.1. Krallık döneminde tapu sicili çalıĢmaları ... 45

3.2.3.2. Cumhuriyet döneminde tapu sicili çalıĢmaları ... 45

3.2.3.3. Cumhuriyet döneminde tapu sicili çalıĢmaları ile ilgili olarak çıkartılan kanunlar ... 49

3.2.3.4. Tapu belgelerinin, Irak‘ın tarih sürecinde geçirdiği değiĢim ... 50

3.3. Osmanlı Devletinden Kopan Diğer Ülkelerde Kadastro ve Mülkiyet Yapısı, Irak ile KarĢılaĢtırılması . ... 54

3.3.1. Osmanlı Devletinde kadastro ve tapu sicili çalıĢmaları ... 54

3.3.1.1. Osmanlı Devletinde kadastro çalıĢmaları ... 54

3.3.1.2. Osmanlı Devletinde tapu sicili çalıĢmaları ... 54

3.3.2. Türkiye Cumhuriyetinde kadastro ve tapu çalıĢmaları ... 80

3.3.2.1. Türkiye Cumhuriyetinde kadastro çalıĢmaları ... 80

3.3.2.2. Türkiye Cumhuriyetinde tapu sicili çalıĢmaları ... 110

3.3.3. Osmanlı Devletinden kopan ülkelerde toprak düzeni, kadastro ve tapu sicili ... 112

(8)

viii

3.3.3.1. Suriye ve Lübnan ... 112

3.3.3.2. Libya ve Mısır ... 113

3.3.4. Dünya ülkelerindeki kadastral sistemlerin karĢılaĢtırılması ... 113

3.3.4.1. Kurumsal yapılanma açısından karĢılaĢtırma ... 113

3.3.4.2. Kadastro sistemleri açısından karĢılaĢtırma ... 119

3.3.4.3. Kadastro haritası yapımı açısından karĢılaĢtırma ... 127

3.4. Çok Amaçlı Kadastroda Olması Gereken Model, FIG-2014 Önerisi . ... 132

3.4.1. Çok amaçlı kadastronun tanımı ... 132

3.4.2. Mevcut kadastro sistemlerinin çok amaçlı kadastro sistemine yönelimi ... 133

3.4.3. Çok amaçlı kadastro sisteminin içeriği ... 133

3.4.4. Çok amaçlı kadastro sistemine duyulan ihtiyaç ... 134

3.4.5. Çok amaçlı kadastro sisteminin standartları ... 135

3.4.6. Çok amaçlı kadastro sisteminin temel bileĢenleri... 135

3.4.7. Çok amaçlı kadastro sisteminin teknolojik kapsamı... 136

3.4.8. Çok amaçlı kadastronun veri yapısı ... 137

3.4.9. Gelecekteki kadastral sistem için bir vizyon prgram (kadastro 2014) ... 139

4. ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA ... 148

4.1. Irak ġartlarında Çok Amaçlı Kadastro Sisteminin Tasarımı (Kerkük Örneği).. 148

4.1.1. Irak‘ta çok amaçlı kadastro sistemini gerektiren nedenler ... 148

4.1.2. Irak‘ta uygulanacak çok amaçlı kadastronun içerik ve kapsamı ... 150

4.1.3. Irak Ģartlarında çok amaçlı kadastro sisteminin tasarımı ... 151

4.1.3.1. Çok Amaçlı Kadastro Sistemi içinde birinci aĢama ... 153

4.1.3.2. Çok Amaçlı Kadastro Sistemi içinde ikinci aĢama ... 160

4.1.3.3. Çok Amaçlı Kadastro Sistemi içinde üçüncü aĢama ... 166

5. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER ... 179 5.1. Sonuç . ... 179 5.2. Öneriler ... 186 KAYNAKLAR ... 190 EKLER ... 201 ÖZGEÇMĠġ ... 219

(9)

ix

ġEKĠLLER VE KISALTMALAR ġekiller listesi

ġekil 1.1. Babilliler tarafından M.Ö. 2300 yılında yapılmıĢ dünya haritası ... 2

ġekil 3.1. Antik Mezopotamya haritası ... 15

ġekil 3.2.a. Kral Hammurabi güneĢ tanrısı ġamaĢ‘ın tahtının önünde ... 20

ġekil 3.2.b. Akadça dilinde çivi yazısı ile yazılmıĢ olan 282 madde ... 20

ġekil 3.3. 1325 (1907) tarihli Musul vilayet salnamesi (Kerkük Sancağı malumat dairesi) ... 24

ġekil 3.4.a./b. Osmanlı döneminde Musul vilayeti (20. yüzyılın baĢları) ... 25

ġekil 3.5.a./b. 1960 Tarihli Kerkük livası haritası ... 27

ġekil 3.6.a./b. Irak Cumhuriyetinin son idari taksimatı (2005) ... 28

ġekil 3.7. Kerkük Ģehrinin tarihi geliĢimini gösteren harita ... 29

ġekil 3.8. Arazi-i miri-i mufavvaza biltapu ... 38

ġekil 3.9. Arazi-i miri-i memnuha billezme ... 38

ġekil 3.10. Devlet arazisi ... 40

ġekil 3.11.a./b. Krallık döneminde kullanılan tapu senedinin ön yüzü ... 51

ġekil 3.12. Irak Cumhuriyeti döneminde kullanılan tapu sureti ... 52

ġekil 3.13. 1970‘li Yıllarından sonra Irak Cumhuriyetinde kullanılan tapu sureti ... 53

ġekil 3.14.a. Mufassal Defter örneği ... 58

ġekil 3.14.b. Mufassal Defter örneği ... 58

ġekil 3.14.c. Mufassal Defter örneği ... 59

ġekil 3.15.a. Ġcmali Defter örneği ... 60

ġekil 3.15.b. Ġcmali Defter örneği ... 61

ġekil 3.16.a. Evkaf Defter örneği ... 61

ġekil 3.16.b. Evkaf Defter örneği ... 62

ġekil 3.16.c. Evkaf Defter örneği ... 62

ġekil 3.17. Ruznamçe Defter örneği ... 63

ġekil 3.18. Toprağa bakıĢ ve kadastronun evrimi (ENEMARK 2001) ... 82

ġekil 3.19. Bir arazi nesnesinin oluĢumu ... 141

ġekil 3.20. Kadastro 2014‘ün 1. ifadesi ... 142

ġekil 3.21. Kadastro 2014‘ün 2. ifadesi ... 143

ġekil 3.22. Kadastro 2014‘ün 3. ifadesi ... 144

ġekil 3.23. Kadastro 2014‘ün 4. ifadesi ... 145

ġekil 3.24. Kadastro 2014‘ün 5. ifadesi ... 146

ġekil 3.25. Kadastro 2014‘ün 6. ifadesi ... 147

ġekil 4.1. Kadastroda teknik çalıĢmaların yürütülmesinde iĢ akıĢı Ģeması ... 157

(10)

x Kısaltmalar

ABS : Arazi Bilgi Sistemi CBS : Coğrafi Bilgi Sistemi

FIG : Uluslar arası Haritacılar Birliği H : Hicri

HKMO : Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası MEHTAP : Merkez Hükümet TeĢkilatı AraĢtırma Projesi M.Ö. : Milattan Önce

TAKBĠS : Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi TKGM :Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü TKM :Türk Medeni Kanunu

(11)

1. GĠRĠġ

Mezopotamya, Doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu‘yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif edip; eski Yunanca‘da ―iki nehir arasındaki yer‖ demektir. Kastedilen iki nehir, Fırat ile Dicle‘dir. Zira bölge bu iki nehrin arasında kalır.

Verimli toprakları ve uygun iklim Ģartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçlere sahne olmuĢ Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıĢtığı bir bölge olmuĢtur ve bu nedenle de medeni geliĢime sahne olmuĢtur. Bilinen ilk okuryazar topluluklara ev sahipliği yapmıĢ bölgede birçok medeniyet geliĢmiĢtir ve bu sebeplerden dolayı Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıĢtır.

Mezopotamya tarih boyunca farklı kavimlerin bir arada yaĢadığı bir bölge olmuĢtur. Bölgeye uzun süre devam eden sürekli göçler, hem siyasi iktidarların belirli bir çizgi izlemesini engellemiĢ hem de kültürel ve teknolojik anlamda kent ve toplumların geliĢimini körüklemiĢtir. Mezopotamya bölgesi dünyanın en tanınmıĢ ve köklü medeniyetlerinden birkaçına ev sahipliği yapmıĢtır; Sümerler, Akadlar, Persler, Babilliler ve Asurlular gibi. Bunların dıĢında daha birçok halk ve kavim Mezopotamya‘da kök salmıĢtır.

Mühendislik dalları arasında haritacılığın çok eski olduğu bilinmektedir. YerleĢmelere bakıldığında, ilkel köylerin kuruluĢunda ve arazilerin bölünmesinde öncelikle haritacılar (geometriciler) veya arazi ölçmecileri gerekliydi. Bu kiĢiler, bir ölçüyü diğeriyle karĢılaĢtırmak için ölçme kavramlarını tanımak zorundaydılar. Tarih öncesi haritacılığa iliĢkin bilgiler bize ulaĢmadı. Fakat arkeoloji, hem Asurluların ve Babillilerin, hem de Mısırlıların o zamanlar ölçme iĢlemlerini bildiklerini belgelemektedir. ġu da bütünüyle kesindir ki, kentlerinin büyük ölçekli geniĢlemesinde ve yüksek düzeyde geliĢmiĢ tarımlarında haritacı olmadan iĢler iyi yürümezdi. Tarihin kendilerine kadar geri gidebildiği ve Astronominin Ülkesi olarak tanımlanan Babillilerin o zamanlar ayrıntılı jeodezik bilgilere sahip oldukları da açıktır.

Mezopotamya‘da haritacılık çalıĢmaları büyük yapıların ve yeni yerleĢim alanlarının altyapılarının yapımının baĢlangıcını oluĢturmakta ve haritacılar (arazi ölçmecileri) hatırı sayılı memurlar arasında yer almaktadırlar. Mezopotamya‘da Nippur‘da bulunan kent haritasının, kil tablet üzerine yapıldığı görülmektedir (M.Ö. 3800-3500). Yine Mezopotamya‘da Kerkük yakınındaki Nuzi‘de bulunan harita, bilinen en eski haritalardan birisidir. Bu haritanın yapılıĢ tarihi ise M.Ö. 2200 yıllarıdır.

(12)

Haritacılığın, uygarlık tarihinin ilk mesleklerinden biri olduğu kabul gören bir gerçektir. Ġlk dünya haritasının günümüzden 4400 yıl önce Babilliler tarafından bir tablet üzerine çizilmiĢ olduğu bilinmektedir. Bu haritada içi yazılı küçük daireler yönleri göstermektedir. Buna göre haritanın esas yönlere göre çizildiği ve üst kenarının da kuzey olduğu anlaĢılmaktadır. Eski Babil‘de bulunan tablet üzerine çizilmiĢ arazi planları, o zamanın haritacılarının parselleri düzenli biçimlere böldüklerini ve sonra bunları dik üçgenler, dikdörtgenler yada yamuklar olarak ölçülendirdiklerini göstermektedir. Yüzölçümü verileri göstermektedir ki, o zamanın haritacıları aritmetiğin araçlarını tanıyorlardı. Asurolog Lehmann, 1889 ve 1896 yıllarında Babillilerin, dairenin 60‘lı bölümlemeye göre bölünmesini bildiklerini kanıtlamıĢtır.

Babilliler dünyayı, bir okyanus içerisinde yüzen yuvarlak Ģekilli bir kara parçası olarak düĢünüyorlardı. Bu anlayıĢla çizilen ilk dünya haritasının M.Ö. 2300 yıllarına ait olduğu belgelenmiĢtir. Bu haritada çizilen kara parçasının üzerinde ise gök kubbenin kemerleri ve gökyüzünün yer aldığı sanılıyordu. Bugünkü bilgilerimize göre ilkel olan bu varsayımlar, haritacılığın ve haritanın geliĢimi bakımından oldukça önemlidir (ġekil 1.1).

ġekil 1.1. Babilliler tarafından M.Ö. 2300 yıllarında yapılmıĢ dünya haritası Diğer taraftan Mesleğimizin temellerinden birini oluĢturan geometrinin, dolayısıyla mülkiyet kadastrosunun, Nil insanlarının gereksinmelerinden, günümüzden yaklaĢık 4000 yıl önce ortaya çıktığı da bilinmektedir.

(13)

Mezopotamyalılar ve Mısırlılar, tarıma dayalı bir üretim geliĢtirdikleri için kil tabletler üzerine çizilmiĢ bir nevi kadastro planları hazırlamak suretiyle, tarım arazilerinin iĢletmelere ayrılmasını ve ihtilafların giderilmesini baĢarmıĢlardır. Böylece ilk ‗parsel‘ kavramını da gelimiĢlerdir.

Ortaçağ Avrupa'sında kölelik düzeni ve kilisenin taassubu hâkim olduğu için arazi bilgi sistemi geliĢememiĢtir. Topraklar kölelerle zaman zaman da çiftçi ve köylülerle birlikte bir bütün kabul edilerek alınıp satılmıĢlar ve Senyörlerin kiĢisel malı sayılmıĢlardır. Bu yüzden toprak sahibi senyörlerle çiftçi ve köylüler arasında zaman zaman çatıĢmalar ortaya çıkmıĢtır. Toprak, gelirine göre değerlendirilmiĢ ve reayadan (halktan) toplanan vergilerin esas kaynağı olmuĢtur. Nitekim eski Yunanistan'da ortaya çıkan ve Latince kökü 'caputestio' olan kadastro kelimesi de ‗nüfus baĢına düĢen vergi‘ anlamına gelmektedir. Avrupa'da çağdaĢ devletlerin ortaya çıkmasından sonra da bu devam etmiĢtir. Örneğin, Napolyon tarafından 1808–1850 yılları arasında baĢlatılan ilk Fransız kadastrosu bile sadece vergi amaçlı bir kadastro idi.

Orta Asya ve Uzak Doğu ülkelerinde, bu arada özellikle Türk ve Ġslam devletlerinde toprakların idaresi askeri temele dayandığı için ikta ve tımar adı verilen askeri bölgeler oluĢturulmuĢtur. Ayrıca topraklar çiftçi ve köylülere bırakılmıĢ, buna karĢılık savaĢabilecek nitelikte asker yetiĢtirmek veya gelirinin bir bölümünden belirli oranda vergi vermek esasına dayalı idare kurulmuĢ ve toprak bilgi sistemleri de buna göre oluĢturulmuĢtur. Bu nedenle topraklar, batıdaki gibi her devirde bir çatıĢma unsuru olmamıĢ, aksine huzur ve güvenin esas kaynağını teĢkil etmiĢtir. Japonya, Çin, Hindistan, Orta Asya Türk devletleri, Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde bu tür sistemler uygulanmıĢtır.

Osmanlı döneminde çağın hiçbir ülkesinde yapılmamıĢ içerik ve boyutta arazi yazımları yapılmıĢtır. Tamamı 22023 cilt olduğu belirtilen kayıt defterlerinde 60 milyon civarında kaydın bulunduğu tahmin edilmektedir (BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı ArĢivi Daire BaĢkanlığı, 2002). Osmanlılar, plana dayalı kadastroya, miri araziden mülk araziye geçiĢte paralel olarak baĢlamıĢlardır. Ancak, XIX. Yüzyılın sonlarına rastlayan bu dönemlerde, ülke toprakları parça parça kaybedilmekte olduğu için, yönetimin üzerinde durduğu husus, bunların korunması olmuĢtur. Buna rağmen, nirengiye dayalı çalıĢmaların da yer aldığı arazi bilgi sistemi (kadastro) çalıĢmaları sürdürülmüĢtür.

(14)

Sanayi devriminden sonra, batı ülkelerinde bireysel mülkiyete geçilmiĢ ve arazi bilgi sistemlerinde yazılı kaynaklar yanında kroki, harita ve planların da kullanılmasına baĢlanmıĢtır.

Çağımızda ise, bilgisayar teknolojisinin geliĢimi sonucu, arazi bilgileri sayısal hale getirilmiĢ ve çağdaĢ bilgi sistemleri kurulmasına baĢlanmıĢtır. Bu arada, hava ve yer fotoğrafları, uydu görüntüleri, GPS gibi bilgi toplama yöntemleri de geniĢ ölçüde kullanılmak suretiyle bilgi çeĢidi arttırılmıĢ ve üretimi hızlandırılmıĢtır.

Bu geliĢme aralığı bilinmesi gereken geliĢmelerle, çabalarla, zorluklarla dolu geniĢ bir aralıktır. Haritacılık, uygarlık tarihinin birikimlerini hemen kullanan, teknolojik geliĢmeleri kendi gereksinmelerine hemen uyarlayan bir meslek dalı olarak geliĢmesini sürdürmüĢ ve bugünkü zengin içeriğine kavuĢmuĢtur. Bir mesleğin bilincinde olmak, öncelikle onun tarihinin bilincinde olmayı gerektirir.

Özetlenecek olursa, tarih boyunca arazi bilgileri; resimlerle, yazıyla, çizgiyle, fotoğrafla ve sayılarla ifade edilmiĢtir ve halen de edilmektedir. Yani bilgilerin saklanması ve sunulması Ģeklen değiĢmiĢtir. Esas olan bilgi çeĢidi zamanın ihtiyacına göre ortaya çıkmıĢ ve artarak devam etmiĢtir. Bu nedenle eski kayıt ve belgelerin bilgi sistemi dıĢında tutulması söz konusu olamaz. Toplanan bilgilerin çeĢitli olması, yaygın olması ve çok amaca hizmet vermesi onların bir sistem oluĢturması için yeterlidir. Bunlar günümüz teknolojisi ile değerlendirildiği takdirde birçok problemin çözümünde ve yeni politikaların belirlenmesinde yararlı olacağı Ģüphesizdir.

‗Kadastro 2014- Geleceğin Kadastrosu Ġçin Bir Vizyon‘ raporu, Uluslararası Haritacılar Birliği‘nin (FIG) 7. Komisyonu tarafında 1998 yılında yayınlanan ve geleceğin kadastrosunu tanımlayan önemli bir vizyon çalıĢmasıdır. Nitekim bu çalıĢma raporu uluslar arası alanda yaygın kabul görmüĢ ve 25 farklı dile çevrilmiĢtir. Kadastro 2014‘e gösterilen bu ilginin temel nedeni, kadastroya, özellikle de kadastral verilerin yönetimi anlayıĢına getirdiği yeni yaklaĢımlardır. Arazi Bilgi Sistemi (ABS) verilerinin ‗parsel‘ yerine ‗nesne‘ tabanlı yönetimini öngörmesi, Kadastro 2014‘ün en dikkat çekici ifadelerinden biridir. Vizyonun önemli öngörülerinden bir diğer ise ‗Kadastro 2014 kamusal haklar ve kısıtlamalar da dahil olmak üzere arazinin bütün yasal durumunu gösterecektir‘ ifadesidir. Bugün, özellikle geliĢmiĢ ülkelerde, Kadastro 2014‘ün getirdiği bu yaklaĢımların uygulamaya yansıtılması çalıĢmaları sürdürülmektedir.

Bu çalıĢmada amaç; Irak‘ta Çok Amaçlı Kadastroya olan ihtiyacı ortaya koymak, Irak‘taki uygulamalarda karĢılaĢılan mülkiyete iliĢkin problemlerin çözümüne

(15)

yönelik olarak FIG Kadastro 2014 Raporu yaklaĢımını incelemek ve Irak Cumhuriyetinde uygulanabilirliğinin teknik Ģartlarını ve bilgi altyapısını oluĢturmaktır. Bu düĢüncelerle Türkiye‘de ve dünyadaki bazı örnek çalıĢmalar da irdelenerek, oluĢturulması muhtemel çok amaçlı kadastro hakkında araĢtırmalar yapılmıĢ, Irak için uygun model analiz edilmiĢtir. Konunun Irak Cumhuriyeti için yeni olması nedeniyle, mevcut sistemde kullanılan ve mevzuat içerisinde kalan çözüm yolları araĢtırılmıĢtır.

Bu çalıĢma ile bir fikir, bir yol haritası ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Böylece hem mevcut durumda atıl bulunan taĢınmazlar ekonomiye kazandırılacak, hem de hukuki sıkıntılara çözüm yolları açılmıĢ olacaktır.

Bu çalıĢmada temel olarak aĢağıdaki konular incelenmiĢtir:

FIG Kadastro 2014 Raporu ile ortaya konulan model yaklaĢımı incelenecektir. Türkiye‘de mülkiyeti kullanımı doğrudan ya da dolaylı olarak konu eden mevzuat analiz edilecektir.

Irak‘ta mülkiyeti kullanımı doğrudan ya da dolaylı olarak konu eden mevzuatlar analiz edilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne ait mevcut arĢiv ve kayıtlar incelenerek, Ģimdiye kadar ki uygulamalar ve bu konuda verilmiĢ genelge ve muktezalar incelenecektir.

Çok amaçlı kadastronun kullanım Ģekli ve önemi ortaya konularak, Kerkük ili pilot sahasında çok amaçlı kadastro sisteminin oluĢturulabilirliği hususunda değerlendirmeler yapılacaktır.

Dünyanın bazı ülkeleri ile Osmanlı Devletinden kopan bazı ülkeler üzerinde yapılan benzeri çalıĢmaların yönlendirmesinde Irak kadastro sistemi modellemesine hukuksal açılım sağlanacaktır.

(16)

2. KAYNAK ARAġTIRMASI

Afyoncu (1997), Derdest Defterleri ile ilgili bir yayınında, XVI. yüzyıl sonlarından itibaren her tımarın maruz kaldığı aralıksız değiĢikliklere sahipsiz kalan tımarların bu defterlerde yer aldığını belirtmektedir. Kayıtların eski olması sebebiyle tımar gelirlerini oluĢturan yerlerin birisi tarafından tasarruf edilip edilmediği, ediliyorsa kimin elinde olduğu bilinemez olmuĢtu. Bu belirsizlikleri ortadan kaldırmak için eski kayıtlar güncelleĢtirilerek kullanılmıĢtı. Bu, daha önce Defterhanede olmayan, yukarıda bahsedilen Ģartlar gereği ortaya çıkan, ‗Derdest‘ adı verilen yeni bir defter türüdür. Derdest kelime olarak ‗tutma, elde etme, elde olan‘ manasına gelmektedir. Tımar gelirini elinde tutan, sahip olan kiĢiyi nitelemek için kullanılmıĢtır.

Al-Hayyavi (2004), bu çalıĢmada Al-Tescil Al-Ukriye 43 no‘lu 1971 Tarihli ve Tedilateh kanununa getirilen değiĢiklikleri ve düzeltmeleri Ģerh etmektedir.

Al-Haviz (1981) ve Al-Kurbasi (1991), çalıĢmalarında 181 no‘lu 1980 tarihli, 31 no‘lu 1982 tarihli ve 34 no‘lu 1989 tarihli kanunlar 43 no‘lu 1971 tarihli Ukriye Tescil Kanununun bazı maddelerine getirilen değiĢiklikleri ve düzeltmeleri Ģerh etmektedirler.

Al-Zenun (1954) ve Al-Nahi (1961), bu çalıĢmada Irak‘ta krallık döneminde tapu sicili çalıĢmaları, Osmanlı döneminde Mecellede taĢınmazlar ile ilgili ahkâma dayandığını, tapuda taĢınmazların tescil usulü ve tapu rejimi kanunlarını Ģerh etmiĢlerdir.

Arıkan (1995), ‗Osmanlı Ġmparatorluğu'nda Sayım Sistemi ve Tapu-Tahrir Defterleri‘ adlı çalıĢmasında, Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun o zamanki sınırları içinde bulunan il, ilçe ve köylerde büyük arazi tahrirleri yapılmıĢ bu tahrirlere dayanarak tutulan ve Türkiye Cumhuriyeti tapu arĢivlerinde saklı bulunan Kuyudu Kadime veya Kuyudu Hakani adı verilen defterleri incelemiĢtir.

Atıf Bey (1330), ‗Kanunname-i Arazi ġerhi‘ isimli çalıĢmasında, Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun bozulan düzeni içinde ‗Sahibi Arz‘ sıfatı verilen Tımar ve Zeamet sahiplerinin ve onların yerini alan Mültezim ve Muhassılların Devletin arazisini tefviz etmek ve karĢılığında para almak yetkisinin sebep olduğu karıĢıklıkları ve bundan doğan olumsuzlukların gerektirdiği ilk tedbir 7 Cemaziyel-evvel 1263 (1847) tarihli resmi tebliğde bulmak mümkündür. Tebliğ, Miri Araziye iliĢkin muamelelerin yürütülmesindeki uygun Ģekil Ģartını, tasarruf belgesi olarak verilecek senetlerin Defterhane-i Amire Kaleminde kaydının yapılmasında ve mührü ile tasdik olmasında

(17)

bulmuĢtur. Böylece, taĢınmaz malların özel bir sicile (tapu siciline) kaydedilmesi lüzumunun fikri temelleri atılmıĢtır.

Atıf Bey (1330), ‗Mecelle-i Ahkâmı Adliye ġerhi‘ adlı çalıĢmasında, Osmanlı devletinde tapu kayıtları ve arazi düzeni ile ilgili Mecelle ahkâmını Ģerh etmektedir.

Barkan (1940), 1263 (1847) tarihli Tapu Nizamnamesinde, bundan böyle mahlul miri arazinin tamamının Devlete ait olacağı açıklanmıĢ, eskiden beri bayağı kağıda ve sonraları da varaka-i sahihaya yazılan senetlerin daha itibarlı ve itinalı olması ve bunun sağlanması için bundan sonra senetlerin bayağı kağıda ve varaka-i sahihaya yazılmayıp araziye mahsus olmak üzere baĢ tarafı tuğralı ve matbu senet düzenlenmesi öngörülmüĢ, söz konusu senetlerin kayıt muamelelerinin yapılmasına Defterhane-i Amire Kalemi tahsis edilerek bu muamele tarzının Ġstanbul dıĢındaki vilayet, sancak ve kazalarda da peyderpey uygulanmasına geçilmiĢ, miri araziye mutasarrıf olan kimselerin bu tasarruf haklarını baĢkalarına ferağ etmek istemeleri halinde satan ile alanın lehine ferağ muamelesini Defterhane-i Amire Emininin huzurunda yapmaları aranmıĢtır. Böylece, muamelenin geçerliliği karĢılıklı irade açıklanması ‗Ġttihadi Meclis‘ Ģartına bağlamıĢtır. Dolayısıyla tapu idarelerinin ilk nüvesi meydana gelmiĢtir.

Basalla (1996)‘nın deyiĢiyle, Teknoloji tarihi, kendisine kıyasla çok daha geniĢ olan, insana ait isteklerin tarihinin bir parçasıdır. Ġnsana ait ürünlerin bolluğu ise, hayallerle, özlemlerle, isteklerle ve arzularla dolu insan zihnin eseriydi.

Berki (1967)‘ye göre, Halife Hz. Ömer 15–20 H. seneleri arasında Suriye, Irak ve Mısır‘ı fethettiği zaman bu toprakları askerlerine dağıtmadı Ġslam cemaati namına vakfetti. Hz. Ömer‘in bu hareketi bir takım kumandanlar tarafından hoĢ karĢılanmadı ve büyük bir tepki yarattı. O zamana kadar fethedilmiĢ toprakları paylaĢmak alıĢkanlığında olan muharipler ‗sen bizim kılıçlarımızla fethettiğimiz toprakları ne hakla harbe iĢtirak etmeyen ve bizden sonra geleceklerin de istifade edeceği Ģekilde haraca bağlı bir hale sokmak istiyorsun‘ diye itiraz ettiler. Ancak Hz. Ömer onlara karĢı durdu ve bu toprakları mülk olarak fatihlere dağıtmadı; bu topraklar iĢletilmek üzere halka tevcih edildi ve geliri Ġslam cemaati hayrına harcandı.

Cin (1969), doktora tezi olan çalıĢmasında, Osmanlı Ġmparatorluğunun kuruluĢundan yıkılıĢına kadar uygulanmasına çalıĢılmıĢ bir toprak rejiminin esaslarını ve Türkiye'de toprak reformu sorununu da yakından ilgilendiren bir konuyu incelemiĢtir. Çok yönlü olan bu konu tezde daha çok hukuki cephesinden ele alınmıĢtır.

Buttenfield ve Mark (1990)‘a göre, klasik harita yeryüzü gerçekliğinin özetlenmiĢ durağan bir sunumudur. Sayısal haritada ise dinamik sayısal veri tabanı,

(18)

haritanın özünü oluĢturur. Haritanın temel niteliği; eleme (seçme), sınıflandırma, öteleme, iĢaret oluĢturma, kavramsal birleĢtirme ve grafik abartma gibi uygulamaları içeren bir iletiĢim aracı olmasıdır. Bu iĢlemler veri tabanı oluĢturulmasında kullanılır. Ancak türetilecek haritaların CBS kullanılarak oluĢturulmaları zorunlu değildir.

Döner ve Bıyık (2007), bu çalıĢmada üç boyutlu kadastro gereksinimi incelenmiĢtir. Mevzuatımızda üçüncü boyutla ilgili hükümler ve diğer ülkelerin gerçekleĢtirdikleri çalıĢmalar incelenerek, teknik imkân ve zorluklar ortaya konmuĢtur. Böylece Türkiye‘de tamamlanmak üzere olan birinci kadastrodan sonra ele alınabilecek ikinci kadastronun kapsam ve içeriğine katkıda bulunma hedeflenmiĢtir.

Erkan (1980), bu çalıĢmada kadastronun tarihçesi ve Türkiye Kadastrosunun kuruluĢu, geliĢmesi ve sorunları incelenmiĢtir.

Esmer (1998)‘e göre, taĢınmaz mallar, vatan topraklarının bütünlüğünü, ülkenin sosyal, ekonomik ve güvenlik politikasını doğrudan doğruya ilgilendiren ve etkileyen bir konudur. Bu sebepten dolayı, Devletin ilgi ve duyarlığı üzerine çektiği görülmüĢtür. Osmanlılar ve daha önceki Türk topluluklarında bir anlamda tarımsal üretimle askerliği bağdaĢtıran bir toprak kullanımı ya da mülkiyet düzeni kurulmuĢtur. Bu amacı gerçekleĢtirmek üzere de özellikle tarım topraklarını konu alan tapu tahrirleri (yazımlar) yapılmıĢtır. Ġlk tahririn Orhan Gazi zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Bugün bu kayıtlar mevcut değildir. Daha sonra yapılan yazımlarda bu kayıtlara Defter-i Köhne adı ile atıflar yapılmasından bu sonuç çıkartılmaktadır.

EĢref (1315), bu çalıĢmada Osmanlı Devletinde tapu kayıtları ve arazi düzeni ile ilgili yayımlanan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesini Ģerh etmektedir.

Eyyübi (1962), bu çalıĢmada Irak‘ta krallık döneminde tapu sicili ile ilgili 26 no‘lu 1943 tarihli Tapu Rejimi Kanununun, daha sonra cumhuriyet döneminde 64 no‘lu 1959 tarihli Tapu Rejimi Kanunu ile değiĢtirilmesi sebeplerini Ģerh etmektedir.

Flemming (1975)‘e göre, sürekli güncel durumda bulunması gereken kadastro parseli çok amaçlı bilgi sistemi için uygun bir temeldir. Bu nedenle kadastro temel alınmalı ve diğer bilgiler ona bağlanmalıdır. Bunun anlamı, kadastro haritalarının ve diğer büyük ölçekli haritaların aynı zamanda kadastro sicilleriyle diğer önemli sicillerin birbiriyle bütünleĢtirilmesidir. Eğer kadastro haritaları yapılarla, eĢyükselti eğrileriyle ve topoğrafik ayrıntıyla tamamlanırsa pek çok büyük ölçekli fiziksel planlama için kullanılabilecek bir harita elde edilir.

(19)

Haydar (1321), 8 Cemaziyelahir 1275 (1859) tarihli Tapu Nizamnamesi, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunun neĢrinden sonra kabul edilip ‗Sureti Hümayun Mucibince Amel Oluna‘ baĢlığı altında yayımlanan bu nizamnamenin 1.maddesiyle Miri Arazinin tefviz ve ihalesine mal memurları yani Defterdar ve Malmüdürleri mezun kılınmıĢ ve kendilerine ‗Sahibi Arz‘ sıfatı verilmiĢtir. O tarihe kadar bu sıfatla görevlerini sürdüren Mültezim ve Muhassılların bu görev ve yetkileri sona ermiĢtir. Sonraları vilayetlere Defter-i Hakanî memurları, kazalara tapu kâtibi unvanlarıyla memur tayin edilerek bu vazife onlara verilmiĢ ise de Defter-i Hakanî memurları ve tapu kâtipleri henüz tayin edilmemiĢ olan yerlerde mal memurlarının sıfat ve yetkileri devam etmiĢtir.

Haydar (1952), ukriye hakları çalıĢmasında, Irak‘ta krallık döneminde ukriye haklarını, tapu taĢınmazların tescil usulü ve tapu rejimi kanunlarını Ģerh etmiĢtir.

Henssen (1995)‘in bu çalıĢmasında, arazi, kadastro, arazi kaydı ve arazi tescili tanımları yapılmıĢ ve bu tanımlar ‗Kadastro 2014‘ çalıĢmaları için temel oluĢturulmuĢtur.

HKMO (2003), ‗Türkiye Kadastrosu 2023‘ Türkiye Kadastrosuna ĠliĢkin Çerçeve Rapor çalıĢmasında, Türkiye kadastrosunun mevcut durumu ve problemleri ortaya konularak, TKGM‘nün yeni yüzyılın geliĢmelerine ve beklentilerine uygun çağdaĢ çok amaçlı kadastroyu gerçekleĢtirebilecek mevzuata ve örgüt yapısına kavuĢturulmasıdır. Ayrıca çağdaĢ mekânsal bilgi sistemlerinin oluĢturulmasında, güncel tutulmasında, yaĢatılmasında ve hizmete sunulmasında belirleyici konuma getirilmesi zorunluluk olarak görülmekte ve bununla ilgili hedefler belirtilerek 2023 yılı için bir taslak oluĢturulmaktadır.

Kaufmann (1973) ve Bigler (1973) bu çalıĢmada, belirlenmiĢ arazi nesnelerinin karĢılaĢtırılması ve birleĢtirilmesi poligon (alan) bindirme yöntemiyle gerçekleĢtirilebilirliğini ve bu yöntem, tema bağımsızlığı ilkesi kullanılarak mülkiyete ait değerin hesaplanmasını belirlemiĢlerdir.

Kaufmann ve Steudler (1998) tarafından hazırlanan, ‗Kadastro 2014 -Gelecekteki Kadastral Sistemler Ġçin Bir Vizyon‘ adlı çalıĢmada, kadastronun geleceği tartıĢılarak; hedef olarak konulan 2014 yılı için olması gereken yenilikler ele alınmıĢtır. Hukuki mevzuat ile birlikte teknik geliĢmeler ve mevcut problemlere çözüm yolları araĢtırılması istenilmiĢtir.

Knöpfli (1993), bu çalıĢmada nesnelerin bir referans sisteminde konumlarının belirlenmesi anlamına gelen ölçme, GPS, fotogrametri, uzaktan algılama ve robot teodolitlerin kullanımı ile tamamen otomatik hale gelmiĢtir. Haritacılar bu Ģekilde

(20)

yapılan ölçülerin iĢlevlerini çok da fazla bilemezler. Fakat sonuçların makul bir Ģekilde değerlendirilmesi için yeterli bilgiye sahip olmak zorundadırlar. Sonuçların gösterilmesi alanında, klasik harita üretim yerini, dijital veri modellerinden diyagram ve grafikler yardımıyla üretim oluĢturulması becerisine bırakmıĢtır. Grafiklerin oluĢturulması haritaların çizilmesinden oldukça farklıdır. Çünkü bu yöntemde veri modelini anlamak gerekir. Ayrıca en iyi Ģekilde ilgili kullanıcıya hizmet vermek için, bilgilerin sunumunun genelleĢtirilebilmesi ihtiyacı vardır. Bununla ilgili yeni ihtiyaçları ve uygun teknikleri belirlemiĢtir.

Köktürk (2004), bu çalıĢmasında, Babilliler‘den antik çağa haritacılığın 5000 yıllık yürüyüĢü, tarihsel süreç ve geliĢme dinamikleri çalıĢmasında, Haritacılığın, uygarlık tarihinin ilk mesleklerinden biri olduğu kabul gören bir gerçektir. Mesleğimizin temellerinden birini oluĢturan geometrinin, dolayısıyla mülkiyet kadastrosunun, Nil insanlarının gereksinmelerinden, günümüzden yaklaĢık 4000 yıl önce ortaya çıktığı da bilinmektedir. Bugün haritacılık, uydu teknolojisini ve bilgi teknolojilerini kullanmak zorunda olan bir noktaya gelmiĢtir. Bu geliĢme aralığı bilinmesi gereken geliĢmelerle, çabalarla, zorluklarla dolu geniĢ bir aralıktır. Haritacılık, uygarlık tarihinin birikimlerini hemen kullanan, teknolojik geliĢmeleri kendi gereksinmelerine hemen uyarlayan bir meslek dalı olarak geliĢmesini sürdürmüĢ ve bugünkü zengin içeriğine kavuĢmuĢtur. Bir mesleğin bilincinde olmak, öncelikle onun tarihinin bilincinde olmayı gerektirir.

Köprülü (1958) bu çalıĢmada, Osmanlı'lara göre, ―mülk Allah'ın olup, tasarrufu padiĢaha aittir‖ temel prensibinden hareketle Osmanlı topraklarında beĢ çeĢit (mülk, miri, vakıf, metruk ve mevat) arazi olarak tanımlanmıĢtır.

Larsson (1978)‘e göre, arazilerde verilerin saptanmasından bunların değerlendirilmesine ve sunulmasına kadarki sürecin kesiksiz otomasyonu sağlanarak, istenilen bilgiye kolay ve hızlı biçimde ulaĢılması olanağı yaratılır. Kadastro gibi değerli bir bilgi kaynağının gerçekten çok amaçlı kullanımının olması gerekir. Kadastro haritaları ve kayıtları çok ağır maliyetlerle üretilirler. Yatırımı karlı duruma getirmenin ve ondan olabildiğince fazla yarar sağlamanın en iyi yolu, onun gizli tüm olanaklarından yararlanmaktır.

Mardin (1328), bu çalıĢmada Osmanlı Devletinde arazide tasarruf haklarını özetleyip Ģerh etmektedir.

Mardin (1947)‘ye göre; Arazi Ukriye, Irak‘ta rastlanan ve menĢei itibarı ile Haraçlı Araziye tabi olan bir arazidir. Fakat Haraçlı Araziden farklı bir rejime tabi

(21)

olduğu için Mülk Arazinin ayrı bir türüdür. Bu topraklara bağlı olan mevzuat Mithat PaĢa‘nın Bağdat valiliği sırasında kendisine hitaben çıkartılan bir ferman mucibince tanzim edilmiĢtir. Bağdat‘ta Mülk Arazi sahiplerinin mirasçısız ölmesinden dolayı büyük bir kısım toprak mahlûl (boĢ) arazi olarak devlete intikal etmiĢ ve Miri Arazi haline geçmiĢtir. Sahipleri elinde kalan cüzi topraklarda sahiplerinin iktidarsızlığı v.s. gibi sebeplerle iĢlenemiyor veyahut vergi borçlarına karĢılık olarak devletçe el konuyordu. Böylece, Devlet bir otorite tasarrufu ile araziye el koyuyor ve onu kendine Harac-i Mukaseme ve asıl arazi malikine mahsulün 1/20 veya 1/25 gibi bir hissesini ödemeye taahhüt edecek bir çiftçiye tefviz ediyordu. Kuru mülkiyeti (rakabe) malikte bırakılarak kendisine imparatorluğun tuğrasını taĢıyan bir mülkiyet senedi veriliyordu. Toprağın maliki için alınan hisseye ‗ukr‘ denildiğinden bu topraklara Arazi-i Ukriye adı verilmiĢtir. Görüldüğü gibi Arazi-i Ukriye rejimi itibarıyla Miri Araziye çok benzemektedir. Ancak kuru mülkiyeti (rakabe) malik olan Ģahsa ait olduğundan bu arazi mülktür. Kuru mülkiyeti malikine mülkiyet senedi ve mutasarrıfa da tapu senedi verilmesi sebebiyle, bu araziye iki senetli arazi de denir.

Mecit (1973), ġerh Li-Kanun AL-Tescil Al-Akari Rakam 43 Li-senet (1971) çalıĢmasında belirtildiği üzere, Irak hukukçuları bu kanunu hazırlarken amaçları, bütün Arap ülkeleri için bir referans kanun olmasını dilemiĢler ve ukriye tescil ile ilgili çıkan bütün kanunların eksikliklerini gidermek olmuĢtur. ÇalıĢmada ayrıca bu kanunun maddelerini de Ģerh etmektedir.

Meskuni (1971) bu çalıĢmada, Irak‘ta tarihi eski kanunlar çalıĢmasında, krallık ve cumhuriyet döneminde kadastro çalıĢmaları ile ilgili 29 sayılı 1938 tarihli kanununu, 117 sayılı 1970 tarihli Ziraatta Reform Kanununu ve 43 no‘lu 1971 tarihli Tescil Ukriye Kanununu Ģerh etmiĢtir.

Meynen (1973) bu çalıĢmada üç boyutlu modelleri de bir tür harita olarak tanımlamaktadır.

Özen (1991)‘e göre, ÇağdaĢ kadastro, toplum gereksinmelerdeki nicelik ve nitelik değiĢmeleriyle uyumlu olarak yeni sosyo-ekonomik ve teknolojik yorumlar kazanmıĢ olan çok amaçlı bir kadastrodur. Çok Amaçlı Kadastronun iĢlevi, özel mülkiyetin toplum yararı amacıyla denetlenmesi ve taĢınmazlara dayalı toplum gereksinmelerini karĢılamak için kamu etkinliğinin yoğunlaĢtırılmasıdır.

Rhind (1993)‘e göre, insanlığın yarattığı üç iletiĢim aracı dil, müzik ve haritadır. Bunların en eski olanı da haritadır.

(22)

Sencer (1967)‘ye göre, Halifeler, Ġran‘ın ve bir kısım Bizans eyaletlerinin fethinden sonra, yeni bir toprak düzeni ile karĢılaĢmıĢlardır. Fethedilen bu memleketlerde toprağı iĢleyen halkın büyük bir kısmı iĢledikleri toprağın maliki değillerdi. Toprağın mülkiyeti devlete veya hükümdara aitti. Toprağı iĢleyenler kiracı durumundaydılar. Bu topraklar Ġslam cemaati namına vakfedildikleri için temliki bir muamele konusu olamıyordu. Ancak köylüye daimi bir kiracılık Ģeklinde iĢlettiriliyordu. Bu suretle bir tür Miri Arazi Rejimi ortaya çıkmıĢ oluyordu.

Seviğ (1953), bu çalıĢmada belirtildiği üzere, Tımar ve zeamet sahiplerinin kendi dirlikleri içindeki Miri Araziyi kiĢilere öĢür namı altında alınan para karĢılığında tefviz etmek ve tefviz edilen kimseye Sipahi Senedi veya Temessük denilen tasarruf belgesi vermek yetkileri 1839 tarihine kadar devam etmiĢtir. Zamanla gerileyen ve bozulan bu idare biçimi faydalı olmaktan çıktığı için Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun görkemli döneminin bu uygulaması tanzimatın ilanıyla ortadan kaldırılmıĢtır. Böylece o tarihe kadar Tımar ve Zeamet sahiplerine tanınan Miri Araziyi tefviz ve mutasarrıflarına Temessük verme yetkisi sona ermiĢtir.

Stoter ve Salzmann (2003), bu araĢtırmada, kadastroya dayalı gereksinimler ve teknik olanakların buluĢtuğu bir düĢünce geliĢtirilmiĢtir. Bunun için en uygulanabilir çözüm Ģu an geçerli olan iki boyutlu kadastroyla baĢlamak ve bunu üç boyutlu durumların kaydı için uygun bir uygulamayla geniĢletmektir. Bu düĢüncenin gerçekleĢtirimi bu makalede tanımlanmıĢtır.

Stoter (2004)‘e ait çalıĢma bir doktora tezi olup, 3B kadastronun uygulanabilirliği, yapılan çalıĢmalar ve kullanılabilecek yöntemler hakkında detaylı bilgiler içermektedir. 3B kadastroyu hem teknik yönden hem de hukuksal yönden incelemektedir. Yöntemlerin de yazılım ve donanım ihtiyacı, mevcut sisteme uyumu araĢtırılmaktadır.

Taylor (1994) bu çalıĢmada, harita kavramı, yalnızca sınırlı içerikte ve klasik basılı haritaları değil görselleĢtirilmiĢ, multimedya ve etkileĢimli haritaları da kapsamaktadır. Artık haritalar yalnızca gösterim amaçlı değil aynı zamanda bilgi, etki ve geliĢme amaçlıdırlar. Haritalar ―seyir‖ amaçlıdırlar. Seyir kavramı çeĢitli amaçlarla üretilmiĢ bilgi ve yeni verilerin elde edilmesini kapsamaktadır. Kartografya topografik ve tematik ürünler ile yaĢadığımız dünyanın anlaĢılmasını sağlar. Harita kavramı çeĢitli niteliksel ve niceliksel verinin organizasyonu, analizi, sunumu ve iletiĢimini kapsar.

TüdeĢ ve Bıyık (2001) bu çalıĢmada belirtildiği üzere, tarih boyunca arazi bilgileri, resimlerle, yazıyla, çizgiyle, fotoğrafla ve sayıyla ifade edilmiĢtir ve

(23)

edilmektedir. Yani bilgilerin saklanması ve sunulması Ģeklen değiĢmiĢtir. Esas olan bilgi çeĢidi zamanın ihtiyacına göre ortaya çıkmıĢ ve artarak devam etmiĢtir. Bu nedenle eski kayıt ve belgelerin bilgi sistemi dıĢında tutulması söz konusu olamaz. Toplanan bilgilerin çeĢitli olması, yaygın olması ve çok amaca hizmet vermesi onların bir sistem oluĢturması için yeterlidir. Bunlar günümüz teknolojisi ile değerlendirildiği takdirde birçok problemin çözümünde ve yeni politikaların belirlenmesinde yaralı olacağı Ģüphesizdir.

Uluğtekin ve Ġpbüker (1996)‘ya göre Haritalar, geçmiĢte yalnızca ―nerede‖ sorusuna cevap vermiĢlerdir. Günümüzde ise haritalar ―niçin‖, ―ne zaman‖, ―nasıl‖ ve ―kim tarafından‖ gibi sorulara da cevap vermelidirler. Artık haritalar çeĢitli konuların farklı kullanıcılar tarafından anlaĢılabilmesini de olanaklı kılmalıdırlar.

Uluğtekin ve Bildirici (2003)‘e göre Harita tasarımı, yapılan analizin karakteristiklerine bağlı olarak haritanın amacı bazında algılama düzeyi, harita içeriği, harita iĢaretlerinin bütünü, standartları, ölçeği ve doğruluk derecesi gibi faktörleri içerir. Bu faktörlerin çoğu birbiri ile iliĢkilidir ve birbirlerini etkiler. Ekranda tasarlanacak bir harita için kağıt üzerindeki tasarımı ile karĢılaĢtırıldığında etkileĢim, animasyon ve multimedya (ses, video, yazı) gibi özel olanaklar ortaya çıkmaktadır. Hatta kağıt üzerinde olanaklı olmayan grafik tasarım ve iĢaretler ekranda oluĢturulabilir. Ancak web ortamında web‘in özellikleri nedeni ile bazı kısıtlamalar oluĢmaktadır. Haritanın dosya büyüklüğü baĢka bir bilgisayara yüklenme süresini etkilediği için bu tür haritalarda fazlasıyla genelleĢtirme yapılmak zorundadır. Ekran ölçeğinin çok fazla küçültülmesi bilgilerin okunaklılıklarını düĢürürken, ölçeğin çok fazla büyütülmesinde kullanıcının yönlenmesini yitirmesine neden olur.

Üçok (1944)‘e göre Tefviz, miri arazinin, rakabesi devlette kalmak üzere, tasarruf hakkının belli bir bedel karĢılığında ve süresiz olarak devletçe Ģahıslara devredilmesidir. Tefviz, her Ģeyden önce bir akittir. Bu akit mucibince her iki tarafa karĢılıklı olarak vecibeler yüklenmektedir. Devlet, arazinin tasarruf hakkını devretmek; karĢı akit ise peĢin bir bedel (tapu) ile her sene mahsulden 1/10 oranında bir hisse (vergi) vermek ve araziyi iĢlemekle mükelleftir.

Üçok (1952)‘ye göre, Miri arazi ile mülk arazi arasındaki fark, kendisini intikalde de gösterir. Mülk arazi, feraiz kaidelerine göre intikal ettiği halde miri arazi, adi intikal denen ayrı bir usule göre irsen intikal etmiĢtir. Miri arazi devletin mülkiyetinde olduğundan, bu araziye ait intikal hükümlerini de devletin serbestçe tespit etmesi tabii idi. Adi intikal kaideleri imparatorluğun Araplarla meskûn bölgeleri hariç

(24)

aĢağı yukarı aynı idiler. Fakat bu kaideler imparatorluğun kuruluĢundan yıkılıĢına kadar bir evrim geçirmiĢ ve bu evrim intikal derecelerinin geniĢletilmesi ve adi intikalin bugünkü miras kaidelerine yaklaĢması Ģeklinde cereyan etmiĢtir.

Ülgenalp (1949)‘a göre, Osmanlı padiĢahları Ġslam fetihlerinin baĢlangıcında olduğu gibi fethedilen toprakların bir kısmının mülkiyetini halka bırakırken, bir kısmının rakabesini (kuru mülkiyetini) hazine için alıkoymuĢ ve sadece tasarruf hakkını ahaliye tefviz etmiĢtir. Bu suretle Miri Arazi Rejimi ortaya çıkmıĢtır. Ancak belirtmek gerekir ki miri topraklar rejimi Ġslama ve Osmanlı devletine has değildir. Büyük Selçuklularda Anadolu Selçuklularında mevcut olduğu gibi Batıda özellikle Roma Ġmparatorluğu‘nda ve Ortaçağ Avrupa‘sında da mevcuttur.

(25)

3. MATERYAL VE METOT

3.1. Tarihi Sürecinde Irak’ta Mülkiyet Yapısı ve Kadasro

3.1.1. Tarihsel sürecinde Mezopotamya Bölgesi, yaĢayan topluluklar ve arazi kullanım Ģekilleri

Mezopotamya, doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu‘yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir. Mezopotamya Eski Yunancada ―iki nehir arasındaki yer‖ demektir; μέσος (―arasında‖) ve πόταμος (―nehir‖). Kastedilen iki nehir Fırat ile Dicle‘dir. Zira bölge bu iki nehrin arasında kalır.

Verimli toprakları ve uygun iklim Ģartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olmuĢ Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıĢtığı bir bölge olmuĢtur ve bu nedenle de medeni geliĢime sahne olmuĢtur. Bilinen ilk okuryazar topluluklara ev sahipliği yapmıĢ bölgede birçok medeniyet geliĢmiĢtir ve bu sebeplerden

Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıĢtır. Hiçbir zaman Mezopotamya olarak anılan

belirli bir siyasi mevcudiyet olmadığı gibi sınırları belirli bir bölge değildir. Basit anlamda Yunan tarihçileri bu bölgeyi anmak için bu ismi anmıĢlardır (ġekil 3.1).

ġekil 3.1. Antik Mezopotamya haritası

Mezopotamya tarih boyunca farklı kavimlerin bir arada yaĢadığı bir bölge olmuĢtur. Bölgeye uzun süre devam eden sürekli göçler, hem siyasi iktidarın belirli bir çizgi izlemesini engellemiĢ hem de kültürel ve teknolojik anlamda kent ve toplumların geliĢimini körüklemiĢtir. Mezopotamya bölgesi dünyanın en tanınmıĢ ve köklü medeniyetlerinden birkaçına ev sahipliği yapmıĢtır; Sümerler, Akadlar, Elamlar, Babilliler ve Asurlular gibi. Bunların dıĢında daha birçok halk ve kavim Mezopotamya‘da kök salmıĢtır (Köroğlu, 2006).

(26)

a. Sümer öncesi (yazı öncesi) dönem

Son buz devriminin sonlarına doğru, hâlâ hüküm süren buzul veya buzul arası iklim koĢullarından kaçmak için insanlar topluluklar halinde güneye doğru göç etmiĢlerdir. Bu dönemlere dair kuzey Irak‘ta ve çevre bölgelerde çeĢitli yerleĢim alanları göze çarpar. Daha sonra iklimin tarım için uygun hale gelmesiyle kuru tarım baĢladığı gibi yerleĢim birimleri de oluĢmaya baĢlamıĢtır.

Güneydoğu Anadolu‘da Çayönü (Diyarbakır (Türkiye)) ve Göbekli Tepe (ġanlıurfa (Türkiye)) gibi yerleĢim yerleri Neolitik dönemde Mezopotamya‘daki göze çarpan yerleĢim bölgelerindir. Bunlara kuzey Irak‘taki Cermo da eklenebilir. Bu yerleĢimler dönemin kültürel ve teknolojik geliĢimini anlamak için önemlidirler.

Tarım geliĢimi ve köy yaĢamının baĢlangıcından yazının ortaya çıkıĢına kadarki dönemin ünlü yerleĢim bölgelerine örnek olarak Samarra, Halaf ve Hasuna verilebilir. Bu dönemde her kent aynı zamanda ayrı bir kültürel tarz ortaya koymaktaydı. Bu kentlerin ortak yönü konutların ortaya çıkıĢıdır. Yine de konutların mimari tarzı kentten kente değiĢiklik gösterir. M.Ö. 5500-M.Ö. 5000 dolaylarında Mezopotamya‘da öne çıkan iki kültür kuzeyde Halaf kültürü ve güneyde Ubaid (Obeyd) kültürleridir.

Bölgenin bir sonraki evresi Uruk dönemi (M.Ö. 4000-M.Ö. 3100) olarak anılabilir. Bu dönemde güneydeki kentler büyük oranda geliĢmiĢtir. Bu geliĢmeler sadece kültürel planda değil aynı zamanda teknolojik plandadır. Uruk kenti, dönemi karakterize eden kent olarak çok önemli bir konumdadır. Sulu tarımın geliĢtiği bu dönemde, madencilik ve teknoloji dallarında da ortaya çıkan geliĢmeler kentlerin genel durumunu yükseltmiĢtir. Uruk kentinin ünlü Mezopotamya kahramanı GılgamıĢ‘ın evi olduğu da söylencelerde yer alır. Bu dönemde ticaret büyük oranda geliĢmiĢtir ve Mezopotamya‘nın o dönemde bilinen sınırları içerisinde yoğun bir ticaret ağı oluĢmuĢtur. Ayrıca Anadolu ile yapılan ticaret, Anadolu halklarının kültürünü de Mezopotamya‘ya, sınırlı anlamda da olsa, taĢımıĢtır. Bu dönemin sonlarında yazı geliĢtirilmiĢ ve kayıt tutumu da baĢlamıĢtır. Bu dönemlerde ve daha sonra bir süre güneydeki geliĢimlerin kuzeye geçmesi uzun zaman almıĢtır.

b. Sümerler

Mezopotamya‘da yaĢayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluĢumların temelini atan Sümerlerdir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir. ―YaratılıĢ‖ ve ―Tufan‖a ait mitolojiye ilk kez Sümerlerde rastlanır.

(27)

Sümer döneminde Mezopotamya‘da 18‘i büyük olan yaklaĢık 35 Ģehir ve kasaba vardı. Bunlara örnek vermek gerekirse KiĢ, Nippur, Zabalam, Umma, LagaĢ, Eridu, Uruk ve Ur zikredilebilir.

LagaĢ‘ta iktidara gelen Ur-NanĢe yaptırdığı inĢaatlarla öne çıkmıĢtır. Urukagina da ilk yazılı reformları sayesinde tanınmıĢtır. Son dönemlerde Sümerlerin baĢ tanrısı konumundaki Enlil‘in tapınağı Nippur‘da idi. Bu nedenle Nippur Sümerlerin dini baĢkenti sayılırdı. M.Ö. 2400–2350 yıllarında Sümerler düĢüĢe geçerken, Akkadlar yükseliĢe geçmiĢtir.

c. Akadlar

Akadlar Sami kökenli bir topluluktur. Sümerler döneminde Mezopotamya‘ya göçen bu topluluk Sümer kültürünü benimsemiĢtir. Sümerler sonrasında Mezopotamya‘nın lideri konumuna gelen halk, Mezopotamya‘daki medeni geliĢimin öncüsü Akkadlar olmuĢtur. Ayrıca Akkadlar daha sonra Mezopotamya‘da güçlü konuma ulaĢacak yine Sami kökenli Asur ve Babil halklarına da öncülük etmiĢlerdir.

Akkadlar, Sümerlerden farklı olarak:

Kent krallıklarından ziyade Evren veya Dünya krallığı kavramını Mezopotamya‘ya getirmiĢ,

 Bölgenin merkezi bir idare eline geçmesi de ilk kez, Akkadlar döneminde olmuĢtur. M.Ö. 2150‘de güçlenen Sümerliler bu devleti yıkmıĢladır.

Akkad hanedanının kurucusu kral Sargon‘dur. Agade isimli bir baĢkent kuran Sargon kayıtlara göre 34 savaĢ yapmıĢtır. Yine de Sargon‘a dair bilgilerde mitoloji ile gerçeklik karıĢıktır. Sargon‘un torunu olan Akkad kralı Naram-Sin de dedesinin yolundan gitmiĢ birçok sefer yapmıĢtır. Fakat Naram-Sin‘den sonra bölgedeki güç dengeleri değiĢmiĢ ve Akkadlar düĢüĢe geçmiĢtir. Kısa bir süre içinde Zagros Dağları‘ndan inen ve iĢgale baĢlayan Gutiler yönetimi ellerine geçirmiĢlerdir.

d. Üçüncü Ur Hanedanı

Akkadların yönetimindeki zayıflıklar nedeniyle, birçok kentin yönetici hanedanı yönetimi tekrar ellerine geçirmiĢlerdir. Bu kentlerden öne çıkanı Ur kenti ve yöneticisi Üçüncü Ur Hanedanıdır. Hanedan Akkadların izinden giderek bütün bölgeyi kontrol altına almak istemiĢtir. YaklaĢık 100 yıl kadar (M.Ö. 2100-M.Ö. 2000) süren bir dönemde Ur kenti Mezopotamya‘nın en büyük siyasi gücü olmuĢtur. Dönemlerinin sonu yoğun göçler ve çevre toplulukların saldırıları ile gelmiĢ ve yönetimleri

(28)

zayıflamıĢtır. Ur Sülalesinin yönetiminin sonu aynı zamanda Sümerlerin Mezopotamya‘daki yönetimlerinin sonu demektir. Daha sonra Sümer kökenli olmayan kavim ve sülaleler egemen olmuĢlardır. Yine de bu dönem kültürel, dini ve mimari açıdan medeni geliĢimi büyük oranda etkilemiĢtir.

e. Asurlular ve Babiller

Üçüncü Ur Salamanasarı‘ nın çöküĢünden sonra kuzeyde büyük bir siyasi güç olarak Asurlular, güneyde ise din ve kültür merkezi olarak Babil yerleĢimi öne çıkmıĢtır. Aynı zamanda ikinci bin yılın erken dönemlerinde bölgeye gelen Amurrular (veya Amoritler) bölgenin gerek nüfus gerekse kültürel yapısını büyük oranda etkilemiĢ, daha sonraki siyasi olaylara da etki etmiĢtirler.

Asurlar 2. binyılın baĢlarında yükselen kavimlerden biriydi. Özellikle oluĢturdukları geniĢ ticaret ağı onların Mezopotamya kültürünü farklı bölgelere yaymasına ve farklı kültürleri de Mezopotamya‘ya taĢımasına neden olmuĢtur. Anadolu‘ya yazının gelmesi de yine bu dönemdeki Asurlu tüccarlar sayesinde olmuĢtur.

Diğer yükselen kavim ise güneyli Babil‘dir. Amurru kökenli olan Eski Babil sülalesi, 5. kral Hammurabi ile dönemin diğer krallıkları üzerinde egemenlik kurmuĢtur. Hammurabi yasaları, M. Ö. 1760 yılı civarında Mezopotamya‘da yaratılan, tarihin en eski ve en iyi korunmuĢ yazılı kanunlarından biridir. Bu dönemden önce toplanan yasa koleksiyonları arasında Ur kralı Ur-Nammu‘nun kanun kitabı (M. Ö. 2050), EĢnunna kanun kitabı (M. Ö. 1930) ve Ġsin‘li Lipit-ĠĢtar‘ın kanun kitabı (M. Ö. 1870) yer alır.

Babil kralı Hammurabi‘nin (M. Ö. 1728-M. Ö. 1686) çeĢitli meselelerde verdiği kararlar, Babil‘in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı‘na dikilen bir taĢ üzerine Akadça yazılmıĢtı. Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneĢ tanrısı ġamaĢ‘ın olduğunu söylemiĢtir. Dolayısıyla kanunlar da tanrı sözü sayılıyordu (ġekil 3.2.a).

Arkeolog Jean Vincent Scheil‘in 1901‘de Susa, Elam‘da bulduğu (bugünkü Huzistan, Ġran) ve Fransa‘ya taĢıdığı Hammurabi Kanunları‘nın yazılı olduğu stel, Louvre Müzesi‘nde sergilenmektedir. YaklaĢık iki metrelik silindirik bir taĢın üstüne çivi yazısı ile yazılmıĢ olan kanunlar tam 282 maddedir, ancak bu maddelerin 30‘u (madde 66–99) Ģu anda okunamayacak durumdadır. 13 sayısı uğursuz sayıldığı için 13. madde yazılmamıĢtır (ġekil 3.2.b). Bu kanunların bazı maddeleri Ģöyledir:

(29)

 36. madde: Bir kabile reisinin, bir adamın ya da bir tebaanın kiraladığı arazisi, bahçesi ve evi satılamaz.

 37. madde: Her hangi bir kimse bir kabile reisinin, bir adamın ya da bir tebaanın kiradaki arazisini, bahçesini ya da evini satın alırsa onun satıĢ sözleĢmesi tableti kırılır (geçersiz ilan edilir) ve parası yanar. Arazi, bahçe ve ev sahibine geri verilir.

 38. madde: Bir mülkün kirasının ödeyerek baĢka her türlü yükümlülükten muaf olma hakkına sahip olan bir kabile reisi, adam ya da tebaa tarlası, evi ve bahçesi üzerindeki bu imtiyazını karısına ya da kızına devredemez; borcuna karĢılık veremez.

 39. madde: Ancak, satın aldığı bir tarlayı, bahçeyi ya da evi karısına ya da kızına devredebilir, onların mülkiyetine katabilir veya borcuna karĢılık olarak verebilir.  40. madde: Tarlasını, bahçesini ve evini bir tüccara ya da baĢka bir kamu

görevlisine satabilir, alıcı ise tarlayı, evi ve bahçeyi yararlanma hakkı karĢılığında elinde tutabilir.

 41. madde: Bir subayın ya da erin ya da itibari kiracının arazisindeki, bahçedesindeki ya da evindeki bir çitte çakılmıĢ kazıklar bulunuyorsa; o subay, er ya da kiracı araziye, bahçeye ve eve döndüğünde kendisine verilmiĢ olan kazıklar onun malı olur.

 42. madde: Bir kimse iĢlemek üzere bir tarlayı teslim alır ve o tarladan hiçbir mahsul elde edemezse bu onun tarlada çalıĢmadığını ispatlar ve komĢusunun yetiĢtirdiği kadar tahılı tarla sahibine teslim etmelidir.

 43. madde: Eğer tarlayı iĢlemeyip nadasa bırakmıĢsa komĢularının ki kadar tahılı tarla sahibine verecektir ve nadasa bıraktığı tarlayı sabanla sürüp tohum ektikten sonra sahibine iade edecektir.

 44. madde: Bir kimse çorak bir araziyi ekilebilir bir hale getirmek için teslim almıĢ; ancak, tembellik yaparak o araziyi ekilebilir bir hale getirmemiĢse dördüncü yılda araziyi sabanla sürmeli, tırmıklamalı ve çift sürmeli ve ondan sonra sahibine geri vermeli ve ayrıca on gan (bir arazi ölçüm birimi)‘lık bir arazi için on gur (bir ölçü birimi) tahılı arazi sahibine vermelidir.

 45. madde: Bir kimse tarlasını sabit bir kira karĢılığı ziraat için kiralıyor ve kira bedelini de alıyorsa; ancak, havaların kötü gitmesi nedeniyle ürün yok oluyorsa zarar toprağı iĢleyene aittir.

(30)

 46. madde: Tarladan sabit bir kira almaz ve ürünün yarısı ya da üçte biri karĢılığı kiralarsa tarladan elde edilen mahsul mal sahibi ile araziyi iĢleyen arasında orantılı olarak taksim edilir.

 47. madde: ilk yıl ürün almada baĢarılı olamadığı için baĢkalarınca iĢlenen bir tarlayı teslim alırsa ilk tarlanın sahibi itiraz edemez, tarla iĢlenir ve anlaĢmaya göre mahsulü toplanır.

48. madde: Bir kimse borçlanmıĢsa ve bir fırtına tahılları yere yatırmıĢ ya da hasat baĢarılı olamamıĢsa veya susuzluktan tahıllar büyüyememiĢse o yıl alacaklısına tahıl vermesi gerekmez; borç tabletini suda yıkar ve o yıl için hiçbir kira ödemez (Köroğlu, 2006).

ġekil 3.2.a. Kral Hammurabi güneĢ tanrısı ġamaĢ‘ın tahtının önünde

(31)

f. Kerkük ve Musul

Kerkük Ģehri Asurlular tarafından kurulmuĢ, Musul ise yine bu medeniyetin dini merkezi olmuĢtur. Asur Devleti‘nin merkezi olan Ninova, Dicle nehrinin karĢısında ve doğu yönünde, Musul‘un yanı baĢındadır. Ninova Ģehrini kuran Ninova veya Ninos (ki eĢinin adı Semiramis idi) Asurluların hükümdarı olup 52 sene hükümran olmuĢtur. Asur Devleti yaklaĢık 1300 yıl varlığını sürdürmüĢtür.

Kerkük Ģehrini Asurî hükümdarlarından, Milattan 800 sene önce Çalıs Kesir hükümranı olan Sartanbal adlı hükümdar tarafından kurulmuĢtur. KuruluĢ sebebi ise, Mari askeri olan Aryak‘ın Sartanbal‘a karĢı isyan ederek Cermay (Küçük Zap‘tan Süleymaniye sınırına kadar olan bölge) havalisini istila etmesi üzerine, Sartanbal Cermay ahalisinin valisini değiĢtirerek, o bölgede kendi adına dayanıklı bir kale yapılmasını emretmiĢtir. Böylece Kerkük Kalesi inĢa edilerek etrafı surlarla güçlendirildi. Bundan sonra Asurî beldelerinden halk getirilerek kalede iskân edildiler. ĠĢte o zamanlar kale ve beldeye ‗Kerhsuluh‘ adı verildi. Çünkü ‗Kerh‘ kelimesi Keldanice olup, Ģehir manasındadır. ‗Suluh‘ da Sartanbal‘ın gerçek adıdır. Kerkük ismi ilk defa ġerefüddin Ali Yezdi‘nin Timur Tarihinde geçmektedir.

Asurlulardan sonra Babil Devleti‘nin bölgeye tamamıyla hâkim olduğu görülmektedir. Ancak Babil‘in hâkimiyeti Pers tecavüzleri karĢısında uzun sürmemiĢ ve Musul-Kerkük bölgesi Perslerin eline geçtikten sonra buraya çok kalabalık Ģekilde Pers nüfusu iskân ettirilmiĢtir.

Ġskender‘in iĢgaline de maruz kalan Musul bölgesi ahalisi, Hıristiyanlığın ortaya çıkıĢından sonra bu dine yöneldi. Hıristiyanlığın nüfuz etmiĢ olduğu Musul, II. Yüzyılın baĢından itibaren Asurluların dini merkezi olan Ninova‘nın yerini aldı.

Ġlkçağ dünyası içinde önemli bir merkez olan Musul-Kerkük bölgesi, Ġslam medeniyeti içinde de müessiriyetini korumaya devam etmiĢtir. Hz. Ömer (17 H.) zamanında Ġslam topraklarına katılan Musul-Kerkük, Emevi (106 H.) ve Abbasi (132 H.) devletlerinin belli baĢlı Ģehirlerinden ikisi durumundaydı.

Musul-Kerkük bölgesinin Türk tarihi açısından da oldukça önemli bir yeri vardır. Özellikle Türklerin Anadolu‘ya yerleĢmeleri ve burayı vatanlaĢtırmaları sırasında Musul-Kerkük önemli bir ‗üs‘ vazifesi görmüĢtür. Arap milliyetçiliği güden Emevilerden sonra hâkim olan Abbasiler zamanında, Türklerin devlet içindeki müessiriyetlerinin artması, Musul-Kerkük üzerindeki nüfuzlarının artmasına da yol açmıĢtır. Abbasi Devleti‘nin askeri yapısında çok önemli mevkilerde görev yapan Türk komutanlar, bu sayede geniĢ bir çevre ve faaliyet sahası kazanmıĢlardır. Türklerin

(32)

Araplardan ayrı yerleĢim birimlerinde bir arada yaĢamaları sayesinde asimilasyon tehlikesi ortadan kalkmıĢ ve böylece bölgede Türk nüfusu hızla artmaya baĢlamıĢtır. Nitekim zaman içinde bu Ģekilde bir altyapı kuran Türkler, yavaĢ yavaĢ devletleĢme yoluna gitmiĢler ve sonunda Abbasi halifesine bağlı olsa da, Musul-Kerkük bölgesinin de sınırlarına dâhil olduğu ilk Türk devleti olan ‗Tuluni Devleti‘ni‘ kurmuĢlardır. Türkistan Türklerinin batıya yönelmeleri, Tuğrul ve Çağrı Beylerle baĢlayıp Alparslan ile sonuçlanan Anadolu üzerine akınları, burayı bir Türk ülkesi haline getirirken, bu TürkleĢme hadisesinden yol üzerindeki Musul-Kerkük de nasibini almıĢ ve bölge bir Türk yurdu haline gelmiĢtir.

Büyük Selçuklu Devleti‘nden sonra, Osmanlı Devleti hâkimiyetine kadar geçen süre içinde Musul-Kerkük bölgesinde Irak Selçukluları, Zengiler, Erbil Atabeyliği, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safeviler gibi birçok Türk devleti kurulmuĢ ve bu devletlerin hâkimiyetleri döneminde de Türkistan‘dan gelmeye devam eden Türkmenler sayesinde bölgedeki Türk nüfusu önemli miktarda artmıĢtır. Bu dönem içinde Moğol istilası ve Timur‘un akınları ile de önemli sosyal değiĢiklikler ve çalkantılar yaĢanmıĢtır.

Yavuz Sultan Selim tarafından 1517 yılında Osmanlı ülkesine katılan Musul ve Kerkük Ģehirleri, sahip oldukları durum itibarı ile gittikçe artan bir önem kazanmıĢtır. 1534 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman‘ın düzenlediği Irakeyn Seferi‘nin ardından bu bölge tam olarak Osmanlı idaresine girdi. Fetihten sonra Kerkük ve Dakuk sancakları Bağdat eyaletine bağlanmıĢtır. Hicri 968 (1560) tarihinde Kerkük, Dakuk ve Nilkaz nahiyelerinden meydana gelen Kerkük Sancağı Musul vilayetine bağlanmıĢtır. Musul‘un eyalet haline getirilmesi Kanuni Sultan Süleyman döneminde kararlaĢtırıldı; ancak bu karar 1586‘da yürürlüğe girmiĢtir.

IV. Murat 1638 tarihinde Bağdat‘ı almak için çıktığı seferde Musul ve Kerkük‘ten geçti. Bölgede Osmanlı hâkimiyetinin sağlanmasından sonra 32 sancaktan meydana gelen ġehri-zor eyaleti oluĢturuldu. Bu sancaklardan biri Kerkük idi. ġehri- zor Ģehri harap olduktan sonra Kerkük eyalet merkezi oldu.

Kerkük, 1743 tarihinde tekrar Ġranlıların eline geçti. 1746‘daki barıĢ antlaĢmasıyla Osmanlı Devleti‘ne iade edildi.

1850‘de Musul, eyaletten mutasarrıflığa dönüĢtürülerek Bağdat eyaletine bağlandı. 1878‘de tekrar vilayete çevrildi.

1325 (1907) tarihli Musul Vilayet Salnamesine göre, Kerkük Sancağı, vilayet arazisinin orta kısmındadır. Yani Musul ve Süleymaniye Sancakları arasındadır. Güney ve güneybatısında Bağdat sınırından kuzeydoğuda Ġran sınırına kadar uzanan bir daire

(33)

içerisinde olup, doğu ve kuzey tarafları dağlık, güney ve batı tarafları düzlüktür. Merkez kazasından baĢka Ravanduz, Erbil, Salahiye, Köysancak ve Raniye kazalarına sahiptir. Sancağın uzunluğu güneyde Deliabbas‘tan kuzeyde Ġran sınırı civarındaki KaĢka dağından Zap nehrine kadar mesafesi yetmiĢ iki saat, eni ise otuz beĢ saattir (salnamede 1 saat 5 km‘ye eĢittir). Kerkük Ģehrinde 26510 Müslüman, 432 Keldani ve 463 Musevi olmak üzere 27405 erkek nüfus var ise de, buna bir misli kadın, üç binden az olmayan yabancı ilave olunursa Ģehrin toplam nüfusu 57810‘a ulaĢmıĢ olur. Kerkük Ģehrinde bir hükümet konağı, 1 redif deposu, 11 karakol, 1 telgrafhane, 1 kale, 36 cami ve mescit, 7 medrese, 15 tekke ve zaviye, 12 han, 8 hamam, 1282 dükkân ve mağaza, 5000 hane, 15 çocuk mektebi, 1 iptidai (ilkokul) mektebi, 1 rüĢtiye mektebi, 12 fırın, 15 su değirmeni, gayet geniĢ ve emsalsiz bir kayseriyye, 3 kilise, 1 sinagog, 2 eczane, 1 bedesten, 1 hastane, 20 kumaĢ ve bez atölyesi vardır. Kerkük kasabası Kale, KarĢıyaka ve Korya adlarıyla üç kısma ayrılmakta ve toplam 14 mahalleden oluĢmaktadır. Bu mahallelerin adları ve bulundukları yerler Ģöyledir;

Kale kısmı: Hamam, Ağalık ve Meydan,

KarĢıyaka kısmı: Çay, Çukur, Musulla, Bulak, Avcı, Ahi Hüseyin, Ġmam Kasım ve Piryadi,

Korya kısmı: Begler (Beyler), ġaturlu ve Sarıkahya, mahalleleridir.

ġehir halkı genelde Türk‘tür ve Türkçe konuĢurlar. Guruba olarak bir miktar Arap ve Kürt ile az miktarda Ġranlı bulunur (ġekil 3.3).

(34)

ġekil3.3. 1325 (1907) Tarihli Musul vilayet salnamesi (Kerkük sancağı malumat dairesi)

Salnamelerin basıldığı dönemde, 1890‘larda Dünya-Umumiyet MüfettiĢi olarak bölgeye gelen Vital Cuinet‘nin konuyla ilgili verdiği bilgiler, salnamelerde verilenleri doğrular niteliktedir. Zira Cuinet ‗La Turquie d‘ Asie‘ adlı eserinde Kerkük‘ün nüfusunun 30000 civarında olduğunu, bunun 28000‘ini Türkmenlerin oluĢturduğunu açık bir Ģekilde zikretmektedir.

1330 (1912) tarihli son Musul Vilayet Salnamesine göre Kerkük sancağı 6 kaza (Erbil, Salahiye (Kifri), Köysancak, Ravanduz ve Raniye), 17 nahiye ve 1712 köyden ibarettir. Yüzölçümü ise yaklaĢık 38000 km2 ve nüfusu 89573‘tür (ġekil 3.4.a ve ġekil 3.4.b).

Şekil

ġekil 1.1. Babilliler tarafından M.Ö. 2300 yıllarında yapılmıĢ dünya haritası  Diğer  taraftan  Mesleğimizin  temellerinden  birini  oluĢturan  geometrinin,  dolayısıyla mülkiyet kadastrosunun, Nil  insanlarının gereksinmelerinden,  günümüzden  yaklaĢık 40
ġekil 3.1. Antik Mezopotamya haritası
ġekil 3.2.b. Akadça dilinde çivi yazısı ile yazılmıĢ olan 282 madde
ġekil 3.4.a. Osmanlı dönemi Musul vilayeti (20. yüzyılın baĢları)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Irak’ta Türkçe eğitimi, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olup bütün derslerinin tamamen Türkçe olduğu okullarda (esas okul) ve sadece haftada bir ya da iki saat

Irak’ta yabancı petrol şirketleriyle yapılan Üretim Paylaşımı Anlaşmalarıyla, Türkiye’de ise, 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ile Irak ve Türkiye

 1998 yılında ikili ticaret hacmi, Irak’ın “BM Petrol Karşılığı Gıda ve İlaç Programı” çerçevesinde Türkiye’den yaptığı alımları diğer ülkelere

Sorgulama sonucu listelenen kayıtlardan, kadastro verisi ile entegre olanlar, sağda bulunan (+) butonu ile haritada görüntülenir.. Ayrıca listelenen kayıtlar veya

Tüm hasar ve zararın giderilebilmesi için gereksinim duyulan yatırım miktarı konut ve yerleşim için 17,4 milyar dolar, kültürel miras ve turizm için 1,7 milyar dolar,

2005 yılında kabul edilen Irak Anayasası diğer konularda olduğu gibi su yönetimi konusunda da bütün etnik ve mezhepsel grupların çıkar çatış- masının ürünü olarak

“taşınmaz değerleme şirketleri” tarafından yapılmaktadır. Uygulamalar için gerekli yapılanmalar, bütüncül bir yaklaşımla değil, dönemsel ihtiyaçları

Yatırım danışmanlığı hizmeti SPK tarafından yayımlanan tebliğ çerçevesinde, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri