• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devletinden Kopan Diğer Ülkelerde Kadastro ve Mülkiyet Yapısı, Irak

3.3.1. Osmanlı Devletinde kadastro ve tapu sicili çalıĢmaları

3.3.1.1. Osmanlı Devletinde kadastro çalıĢmaları

Osmanlı Ġmparatorluğunda kadastronun ilk kuruluĢ ve çalıĢmaları Defter-i Hakanî Nazırı Mahmut Esat Efendi'nin zamanında çıkarılmıĢ bulunan Emvali Gayrimenkulenin Tahdit ve Tahriri Hakkında Kanunu Muvakkat adını ve 1328 (1912) tarihini taĢıyan kanunla baĢlamıĢtır. Bu kanunla ülkedeki bütün taĢınmaz malların sınırlarının ve maliklerinin belli edilmesi, değerlerinin ve gelirlerinin gösterilmesi ve böylece çok yönlü bir çalıĢmanın yapılması amaçlanmıĢtır. Diğer taraftan kadastro iĢlemlerinin yönetimi ve denetiminin sağlanabilmesi için Defter-i Hakanî Nezaretine bağlı olarak bir kadastro teĢkilatının kurulması öngörülmüĢtür. Ancak araya giren Birinci Dünya SavaĢı nedeniyle çalıĢmalar sürdürülememiĢtir (Esmer, 1998).

3.3.1.2. Osmanlı Devletinde tapu sicili çalıĢmaları

A. Arazi tahrirlerin baĢlangıcı:

TaĢınmaz mallar, vatan topraklarının bütünlüğünü, ülkenin sosyal, ekonomik ve güvenlik politikasını doğrudan doğruya ilgilendiren ve etkileyen bir konudur. Bu sebepten dolayı, Devletin ilgi ve duyarlığı üzerine çektiği görülmüĢtür (Esmer, 1998).

Osmanlılar ve daha önceki Türk topluluklarında bir anlamda tarımsal üretimle askerliği bağdaĢtıran bir toprak kullanımı yada mülkiyet düzeni kurulmuĢtur. Bu amacı gerçekleĢtirmek üzere de özellikle tarım topraklarını konu alan tapu tahrirleri (yazımlar) yapılmıĢtır.

Ġlk tahririn Orhan Gazi zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Bugün bu kayıtlar mevcut değildir. Daha sonra yapılan yazımlarda bu kayıtlara Defteri Köhne adı ile atıflar yapılmasından bu sonuç çıkarılmaktadır (Erkan, 1980).

Kuyud-u Kadime veya Kuyud-u Hakanî:

Tapu Tahrir Defterleri yerli ve yabacı itibar ettiği, Osmanlı Devleti‘nin resmi kayıtlarıdır. Fatih Sulta Mehmet zamanında baĢlayıp Kanuni Sultan Süleyman zamanın da ise hız ve önem verilen ve Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun o zamanki sınırları içinde bulunan il, ilçe ve köylerde büyük arazi tahrirleri yapılmıĢtır. Bu tahrirlere dayanarak tutulan ve Türkiye Cumhuriyeti tapu arĢivlerinde saklı bulunan defterler, bu gerçeği gösteren tarihi belgelerdir. Yapılan bu büyük arazi tahrirleri ve tutulan defterlerle taĢınmaz mallara iliĢkin özel mülkiyet esasının ve tapu sicili düzenin kurulması değildir, yani ferdi mülkiyeti sağlamak amacı güdülmemiĢtir. Çünkü o devirde kiĢisel mülkiyet anlayıĢı henüz bugünkü anlamını bulamamıĢ olduğu anlaĢılmaktadır. Kuyud-u Kadime veya Kuyud-u Hakanî denilen bu defterlerle, Sancak itibariyle miri ve mevkuf arazinin belirtilmesi esasına dayalı olarak mali imkanların diğer bir değiĢle envanter (döküm) tespiti yapılmıĢ, idari taksimata göre her çeĢit vergi ve resimlerin mahalli Ģartlara göre tahakkuk ve tahsilleri hedef tutulmuĢtur. Bu sebepten dolayı nahiye esasına göre yapılan tahrirlerde tarım arazisi toplu bir Ģekilde bu defterlere kaydedilmiĢ ve ayrıca vergiye tabi kiĢilerin isimleri, verginin türü ve ödenecek miktarları da gösterilmiĢtir. Bütün bunlar sözü edilen defterlerin bir mülkiyet düzeni kurmayı değil Devlet için lüzumlu istatistikî bilgileri hedef tuttuğunu göstermektedir. Kuyudu Kadime veya Kuyudu Hakanî‘yi oluĢturan defterlere,

Mufassal (detaylı), Ġcmal,

Vakıf,

Ruznamçe (günlük), Derdest, adları verilmiĢtir.

Mufassal defterleri:

Mufassal (detaylı) defterler genellikle:  Ġçindekiler,

 PadiĢah Tuğrası,  Sancak kanunnamesi,

 Gelir kaynakları, bölümlerden oluĢur.

Gelir kaynakları kaza ve nahiye sırası ile has, zeamet ve tımar adı verilen dirliklerin gelirleridir. Dirlik kayıtlarında padiĢah ve sancak beyi haslarına öncelik

verilir. Bu kayıtlar Ģehir, köy ve köye bağlı veya bağımsız mezra birimleri esas alınmak suretiyle yapılır. Her Ģehir, köy ve yerleĢim yerindeki vergiye tabi veya muafiyetli:

 Nüfusun tek tek adları,  Baba adı (ihtiyaç varsa),  Özellikleri (ihtiyaç varsa),  Verdikleri vergi çeĢidi,

 Muafiyetlerde muafiyet sebepleri, ilk bakıĢta göze çarpacak Ģekilde kaydedilir. Mahsul vergileri de yine göze çarpacak Ģekilde ayrı bir blok halinde yazılır.

Ayrıca yerleĢim yerlerinin nüfus ve mahsul geliri toplam olarak da verilir. Bu suretle bir yerin ve mahsul gelirleri istenirse teker teker isimleri ve cinsleri ile istenirse toplu halde kolaylıkla görülebilecek Ģekilde deftere kaydedilir. Kaza ve nahiye merkezi olan mahalle mahalle kaydedilir. Mahallelerde:

— Gayrimüslim,

— ġahısların meslekleri, — Vergi veya muafiyetleri,

— Vergiye tabi bekârlar, kayda geçirilir.

Köy kayıtları ilk bakıĢta göze çarpacak bloklar halinde yapılır. BeĢ grup altında toplanabilecek bloklar aĢağıdaki bilgileri içerir:

o Köyün adı, bağlı bulunduğu kaza veya nahiye: Köylerin isimleri, varsa ikinci isimleri, tabi oldukları nahiye veya kaza belirtilmek suretiyle deftere kaydedilmektedir. Çoğu zaman köyün daha önce ve halen kimin dirliği, mülkü veya vakfı olduğu, kimden kime ne Ģekilde intikal ettiği hakkında bu kısımdan bilgi verilmektedir.

o Köyde vergiye tabi nüfus ve Ģahsa bağlı vergiler: Yukarıdaki bilgiler kaydedildikten sonra o köydeki vergiye tabi erkek nüfus, baba adları ve tabi oldukları vergi belirtilmek suretiyle kaydedilmektedir. Burada vergi adlarından kiĢinin medeni durumu tespit etme imkânı da vardır. Çünkü çift ve bennak vergileri evlilerin, remi mücerret ise bekârların ödemekle yükümlü oldukları vergilerdir. Ayrıca isimlerin altında veya müsait bir kısmına konulan imam, müezzin, sipahizade, nöker (Sipahi gibi kendisine toprak verilen rütbeli asker), nökerzade ve muaf gibi kayıtlar o kiĢinin mesleği veya kiĢisel özellikleri hakkında bilgi vermektedir. Kaydı yapılan köyde gayrimüslimler varsa, Müslüman haneler yazıldıktan sonra ayrı bir

baĢlık altında kayda tabi tutulmaktadır. Bunların milliyetleri çoğunlukla belirtilmektedir. Bu suretle bir köydeki Müslim ve gayrimüslim nüfusu adları ile tespit etme ve vergilendirme imkânı sağlanmıĢ olmaktadır.

o Mahsul, muamele ve cezai vergiler: Yazım özelliği ile ilk bakıĢta göze çarpması sağlanan üçüncü grup kayıtları mahsul ve diğer vergi gelirleri teĢkil etmektedir. Dirliğe esas teĢkil eden bu vergilerin kaydına büyük bir hassasiyet gösterilmekte, mahsullerin birim fiyatları ve tutarları kaydolunmaktadır.

o Hane ve hâsıl kayıtları altında köyün nüfusu ve vergi toplamı: Bu kısımda da köyün nüfus ve vergi gelir toplamaları fark edilebilecek tarzda verilmektedir. Ayrıca burada, köyün toplam gelirinden mülk veya vakfa ya da özel bir maksada tahsis edilenler varsa onlar da mülk veya vakıf hissesi gibi kayıtlarla belirtilmektedir.

o Köye bağlı mezra (tarla), yaylak ve kıĢlıklarda konar-göçer ve halkla ilgili kayıtlar: Genellikle bir köye ait kayıtlar, o köyün toplam nüfusu ve vergisi verildikten sonra tamamlanmaktadır. Ancak o civarda nüfuslu ve nüfussuz tarlalar varsa onların da gelir ve nüfusu belirlenmektedir. Yine o köyde veya civarında otlakçılık, yaylak ve kıĢlakçılık yapan konar-göçerler varsa, onlara ait kayıtlar da bu köy düzenlemesi içinde yer almaktadır. Bunlar da köyden hemen sonra sağladıkları gelirlerle birlikte kaydedilmektedir. Bu defterin örneği ġekil 3.14.a, 3.14.b. ve 3.14.c'de gösterilmiĢtir (Katalog Genel No. 981, Tasnifin Kodu Tahrir Defterleri, Defter No. 19m, BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi, Ġstanbul).

ġekil 3.14.a. Mufassal defter örneği

ġekil 3.14.c. Mufassal defter örneği

Ġcmal defterleri:

Bu defterler, mufassal (detaylı) defterler esas alınmak suretiyle sultandan baĢlayarak tımarlı sipahilere kadar gelirlerin hizmetler karĢılığı maaĢ olarak tahsislerinin yapılıp kayıtlarının tutulduğu defterlerdir. Defterler sultan, sancak beyi, zaim ve tımarlı sipahi sıralamasına göre düzenlenmiĢlerdir. Sultan ve sancak beyinin dirlikleri genellikle sancağı en verimli, dolayısıyla geliri en yüksek köylerin veya gelir kaynaklarını ihtiva ettikleri için bunlar hangi kaza ve nahiyeye tabi olursa olsunlar defterin baĢında yer almaktadır. Zaim‘den itibaren köy gelir ve dirlik tahsis kayıtları nahiyeler esas alınarak yapılmaktadır. Bu yüzden her nahiyede –varsa- önce zaimlerin, daha sonra da tımarlı sipahilerin dirliklerini teĢkil eden köyler kaydedilmektedir. Diğer yandan toprağın belli ellerde toplanmasını önlemek ve seçkin bir sınıf yaratılmasına mani olmak amacıyla bir köyün bütün geliri bir zaim

veya sipahiye tahsis edilmektedir. Bu yüzden de bu defterlerde bir köyün ismi ve gelirleri değiĢik yerlerde birkaç kere geçmektedir. Bu defterlerde idari ve askeri yöneticilerin dirliklerinin bulunması sonradan bu dirlikler ve dirlik sipahileri ile ilgili olara çeĢitli yazıĢmaların, derkenar (kenara yazılmıĢ olan yazı) veya ilave tezkereler halinde yer almasına neden olmaktadır. Bu husus defterlerin idari teĢkilatın ve yönetim kadrolarının tarihçe ve özgeçmiĢlerini tespit bakımından önemini artırmaktadır. Ayrıca defterlerin sonunda sancak geliri, asker sayısı ve sınıfları da toplu halde verildikleri için bu defterlerden sancakların dolayısıyla bütün Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun mali ve askeri gücünü ve yapısını kolaylıkla tespit etmek imkânı da vardır. Bu defterin örneği ġekil 3.15.a ve 3.15.b'de gösterilmiĢtir (Katalog Genel No. 981, Tasnifin Kodu Tahrir Defterleri, Defter No. 85i, BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi, Ġstanbul).

ġekil 3.15.b. Ġcmal defteri örneği Vakıf defterleri:

Bu defterler, ait oldukları sancakların her türlü mülk ve vakıf kayıtlarını ihtiva etmektedirler. Defterlerin, vakfın kurucusundan kuruluĢ tarihine kadar baĢka yerde bulunması zor, bazı bilgileri ihtiva etmesi; bunların önemini artırmaktadır. Bütün sancaktaki han, hamam, cami, medrese, zaviye (tekke), sağlık ocağı, yetimhane, fakirhane, çeĢme, suyolu ve köprü gibi akla gelebilecek her türlü kamu hizmeti veren kurum ve iĢyerlerine ait kayıtlar buralarda görevli memur ve müstahdemlerin maaĢları, vakfedilen dükkan, han, hamam, tarla, bağ, bostan ve saire gelirleri, kullanılan eĢya ve malzemenin cinsleri, fiyatları, yemek türleri, yiyecek fiyatları ve daha pek çok toplum ve günlük hayata ait bilgiler bu defterlerde yer almaktadır (Arıkan 1995). Bu defterlerin örneği ġekil 3.16.a, 3.16.b ve 3.16.c'de gösterilmiĢtir (Katalog Genel No. 981, Tasnifin Kodu Tahrir Defterleri, Defter No. 48e, BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi, Ġstanbul).

ġekil 3.16.b. Evkaf defter örneği

Ruznamçe defterleri (Günlük defterleri):

Ruznamçe defterleri, her günlük gelir kayıtlarını ihtiva eden defterlerdir. Bu defterler tımarlarla ilgili en son bilgileri içerdiği için tımar sisteminin kontrolü açısından da son derece önemlidir. Tımar ruznamçe defterleri tımar sistemine paralel olarak çok erken tarihlerde tutulmaya baĢlanmıĢ olmalıdır. Bu defterler tımar sistemi sona erene kadar kullanılmıĢtır. Erken tarihli tımar ruznamçe defterleri çok geniĢ sahaları ve birkaç yılı içerirken, tımar sisteminin geliĢmesi ile birlikte daha dar bölgelere göre hazırlanmıĢtır. Bu defterlerin örneği (ġekil 3.17)'de gösterilmiĢtir (Hasan, 2003).

ġekil 3.17. Ruznamçe defter örneği

Derdest defterleri:

XVI. yüzyıl sonlarından itibaren her tımarın maruz kaldığı aralıksız değiĢikliklere sahipsiz kalan tımarlar bu defterlerde yer almaktadır. Kayıtların eski olması sebebiyle tımar gelirlerini oluĢturan yerlerin birisi tarafından tasarruf edilip edilmediği, ediliyorsa kimin elinde olduğu bilinemez olmuĢtu. Bu mahzurları ortadan

kaldırmak için eski kayıtlar güncelleĢtirilerek kullanılmıĢtı. Bu daha önce defterhanede var olmayan, yukarıda bahsedilen Ģartlar gereği ortaya çıkan, derdest adı verilen yeni bir defter türüdür. Derdest kelime olarak ‗tutma, elde etme, elde olan‘ manasına gelmektedir. Tımar gelirini elinde tutan, sahip olan kiĢiyi nitelemek için kullanılmıĢtır (Afyoncu, 1997).

Arazi ve emlak yoklama devri:

TaĢınmazların tapu defterlerine "Defterhane-i Amire Kalemine" kaydı ve sahiplerine tapu senedi verilmesi 1263 (1847) tarihli Tapu Nizamnamesiyle kabul edilen ve uygulamasına geçilen bir yenilik olmuĢtur. Özel mülkiyetin esaslarına iliĢkin tapu sicilinin hukuki düzeni bu nizamname ile kurulmuĢtur.

Yoklama devri tutuldukları döneme göre ayrılır:

1264 (1848) - 1288 (1872) dönemi:

Bu tarihler arsında yapılan arazi yazımlarında ‗tahrirde‘ sadece miri arazi türü ele alınmıĢ ve bunların kaydedildiği defterlere, tapu arĢivi uygulamasında ‗Atik Arazi‘ adı verilmiĢtir. Ayrıca bu tarihten itibaren tutulan kayıtların örneklerinin merkezi hükümetteki arĢive gönderilmesine ve ilgililerine tuğralı tapu senetlerinin verilmesine baĢlanılmıĢtır. ArĢiv dilinde bu kayıtlar ‗Çiçek usulü‘ veya ‗Künye usulü kayıt‘ adını almıĢtır.

1288 (1872) – 1290 (1874) dönemi:

Bu tarihler arasında oluĢturulan kayıtlardaki özellik ‗Yoklama usulünün‘ baĢlamasında görülmektedir. Yoklama usulü ve sürdürülen yazımlarda tarla, çayır, yoncalık, mera, yaylak ve kıĢlak gibi arazinin nitelikleri gösterilerek yetkili kılınan memurlar tarafından Ģehir, kasaba ve köy mevki ve sınırlarının belirtilmesi ve tahmini de olsa yüzölçümlerinin yazılması suretiyle bir yenilik getirilmiĢtir. 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesi‘nin 78. maddesi hükümleri uygulanarak araziye zilyet ve mutasarrıf olup da ‗hakkı kararları‘ sabit olanların kimlikleri belirlenmek suretiyle yoklama kayıtları tutulmuĢtur. Tutulan bu defterlere ‗Arazi-i Cedit (yeni arazi) Defterleri‘ denilmiĢtir.

1290 (1874) -1299 (1883) dönemi:

Bu tarihler arasında devam eden köy ve mahalle esası üzerine tutulan defterlerle ‗Emlak Yoklama‘ ve ‗Emlak-i Daimi‘ adı verilmiĢtir. Buradaki özellik, mülk arazi için

o tarihe kadar Ģer‘i hukuk mahkemelerince kayıt tutularak ‗hüccet‘ adıyla ilgililerine tasarruf belgesi vermek yetkisinin 20 Ağustos 1290 (1874) tarihli irade ile Tapu Dairelerine devredilmiĢ olmasından görülmektedir. Daha sonra vakıf taĢınmaz malları için evkaf idarelerince veya mütevellilerce tutulan kayıtlar ve verilen temessükler yerine, bu tür taĢınmaz mallara ait iĢlemlerin de Tapu Ġdarelerinde yapılmasını öngören 26 Temmuz 1291 (1875) ve 23 Mart 1292 (1876) tarihli iradeleri gereği olarak tutulan defterlere ‗Vakf-ı Cedit‘ denilmiĢtir.

1300 (1884) - 1325 (1909) dönemi:

Tapu teĢkilatının kurulmasıyla ve her türlü taĢınmazlara ait iĢlemlerin bu teĢkilat tarafından yapılmasını öngören iradelerin gereği olarak bu tarihler arasında yapılan tahrir yoklamalarıyla arazi ve emlak kayıtları bir araya getirilmiĢtir. Yoklama usulü tahrir iĢleri 1325 (1909) tarihine kadar böylece devam etmiĢtir. Mahallinde tutulan kayıtlar ay itibarıyla ‗Hâsılat Defteri‘ olarak merkeze gönderilmiĢ ve ‗Zabıt Defteri‘ adıyla genel arĢive intikal etmiĢtir. Bunların dıĢında, önceleri Vakıflar Ġdaresince tutularak sonradan Tapu Ġdarelerine devredilen ‗Vakf-ı Atik‘ defterleriyle ‗Hazine-i Hassa‘ya ait kayıtlar da tapu arĢivinde yer almıĢtır.

1325 (1909) yılından sonra devam eden devre:

Mal sahiplerine verilen tuğralı tapu senetlerinin Defter-i Hakanî‘den doldurularak mahallerine gönderilmesi usulü 1325 (1909) tarihinden itibaren kaldırılmıĢ ve bu yetki mahalli Tapu Ġdarelerine bırakılmıĢtır. Bu suretle 1325 (1909) tarihinden sonra Tapuda iĢlem yaptıran her kiĢi için o idarede muvakkat (geçici) tasarruf ilmühaberi yerine ‗Esas Tapu Senedi‘ almak imkânı hâsıl olmuĢtur. 30 Mart 1329 (1913) tarihinde çıkarılan 'Emval-i Gayrimenkul Tasarrufu Hakkında Kanun-u Muvakkat' gereğince, bu tarihten sonra vakıf mütevellileri (yetkilileri) ellerindeki defterleri Tapu Ġdarelerine devri kabul edilmiĢtir (Esmer, 1998).

B. Osmanlı Ġmparatorluğu'nun toprak düzeni:

Osmanlı'lara göre mülk Allah'ın olup, tasarrufu padiĢaha aittir. Bu temel prensipten hareketle Osmanlı topraklarında beĢ çeĢit arazi tanımlanmıĢtır. 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesi'ne göre bu beĢ çeĢit arazi ise aĢağıdaki gibidir:

Mülk arazi Miri arazi

Vakıf arazi Metruk arazi

Mevat (ölü) arazi

Mülk arazi:

Kuru mülkiyeti (rakabe) ve tasarruf hakkının kayıtsız Ģartsız aynı Ģahsa ait olduğu arazidir (Mardin, 1947; Berki, 1967; Köprülü, 1958; Üçok, 1966). Bu arazinin türleri ise aĢağıdaki gibidir:

Köy ve kasaba içinde bulunan araziler olup, iki gruba ayrılır:

 Miktarı ne olursa olusun köy veya kasabanın içinde bulunan arazi.

 Köy ve kasabanın kenarlarında bulunup miktarı azami yarım dönümü (yeni ölçü ile 460 metrekare) geçmeyen ve ―tetimme-i sükna‖ mahiyetindeki yerlerdir (Mardin, 1328; EĢref, 1315).

Temlik-i sahihle miri araziden tefrik edilip (ayrılıp) özel kiĢilere bırakılan arazi: Temliki sahih bugünkü anlamda bir satıĢ akdidir. Kamu yararının bulunması halinde, Miri Araziden belli bir kısım toprağı ayırmak suretiyle kiĢilere satılır ve bedeli peĢin olarak alınır.

ÖĢürlü arazi:

Devletin hâsılatından genellikle 1/10 oranında bir hisse aldığı topraklardır (Atıf Bey, 1330).

Haraçlı arazi:

SavaĢla fethedilen ve mülkiyet hakları topraktan alınan nakdi ve mahsulünden alınan ayni bir vergi karĢılığında gayrimüslim eski zilyetlerine bırakılmıĢ arazidir. Haraç, cihat sonu ele geçirilen ülkelerde yaĢayan ehli kitap olup da islamiyeti kabul etmeyen arazi sahiplerinden alınan bir vergidir.

Mecellenin 1272. maddesi mucibince mevat araziden ihya edilen topraklar: Mecellenin 1272. maddesi, ―izni sultani ile Arazi-i Mevattan bir yeri ihya ve imar eylese ona malik olur.‖ demektedir.

Arazi Ukriye:

Irak‘ta rastlanan ve menĢei itibarı ile Haraçlı Araziye tabi olan bir arazidir. Fakat Haraçlı Araziden farklı bir rejime tabi olduğu için Mülk Arazinin ayrı bir türüdür. Bu topraklara bağlı olan mevzuat, Mithat PaĢa‘nın, Bağdat valiliği sırasında kendisine hitaben çıkartılan bir ferman mucibince tanzim edilmiĢtir. Bağdat‘ta Mülk Arazi sahiplerinin mirasçısız ölmesinden dolayı büyük bir kısım toprak mahlûl (boĢ) olarak devlete intikal etmiĢ ve Miri Arazi haline geçmiĢtir. Sahipleri elinde kalan cüzi topraklar da sahiplerinin iktidarsızlığı v.s. gibi sebeplerle iĢlenemiyor veyahut vergi borçlarına karĢılık olarak bu topraklara devletçe el konuluyordu. Devlet bir otorite tasarrufu ile araziye el koyuyor ve onu kendine Harac-i Mukaseme ve asıl arazi malikine mahsulün 1/20 veya 1/25 gibi bir hissesini ödemeye taahhüt edecek bir çiftçiye tefviz ediyordu. Bu durumda, kuru mülkiyet (rakabe) malikte kalır ve kendisine imparatorluğun tuğrasını taĢıyan bir mülkiyet senedi verilirdi. Toprağın maliki için alınan hisseye ‗ukr‘ denildiğinden bu topraklara Arazi Ukriye adı verilmiĢtir. Görüldüğü gibi Arazi Ukriye rejimi itibarıyla Miri Araziye çok benzemektedir. Ancak kuru mülkiyet (rakabe), maliki olan Ģahsa ait olduğundan bu arazi mülktür. Kuru mülkiyet (rakabe) malikine mülkiyet senedi ve mutasarrıfa da tapu senedi verilmesi sebebiyle, bu araziye ‗iki senetli arazi‘ de denir (Mardin, 1947; Cin, 1969).

Miri arazi:

Kuru mülkiyeti (rakabe) Devlete ait olup hukuku tasarrufiyesi (kullanma ve yararlanma hakkı) ihale ve tefviz yoluyla belli kimselere verilmiĢ olan arazidir.

Tefviz, miri arazinin rakabesi devlette kalmak üzere, tasarruf hakkının belli bir bedel karĢılığında ve süresiz olarak devletçe Ģahıslara devredilmesidir. Tefviz, her Ģeyden önce bir akittir. Bu akit mucibince her iki tarafa karĢılıklı olarak vecibeler yüklenmektedir. Devlet, arazinin tasarruf hakkını devretmek; karĢı akit ise peĢin bir bedel (tapu) ile her sene mahsulden 1/10 oranında bir hisse (vergi) vermek ve araziyi iĢlemekle mükelleftir (Üçok, 1944; Cin, 1969).

Tefviz Tarafları ise; tefviz akdinin bir tarafında devlet, diğer tarafında da kendisine toprak tefviz edilecek olan kimse vardır. Toprağın maliki sıfatı ile devlet, kendisini temsil edecek bir hakiki Ģahsa muhtaçtır (Mardin, 1947). Bu çeĢit arazi tarıma elveriĢli topraklar ile çayırları, koruları, yaylak, kıĢlak ve harman yerlerini de içine almaktadır.

Miri arazinin türleri:

 Arazi-i Miriye-i Sırfa: Geliri tamamen hazineye ait olan arazidir.

 Arazi-i Miriye-i Mefkufe: Yalnız geliri veya hem geliri ve hem tasarruf yahut sadece tasarruf hakkı belli bir cihete tahsis edilmiĢ olan arazidir.

Miri arazinin teĢekkülü:

 Ġslam Hukukunda: Halife Hz. Ömer 15–20 H. seneleri arasında Suriye, Irak ve Mısır‘ı fethettiği zaman bu toprakları askerlerine dağıtmadı Ġslam cemaati namına vakfetti. Hz. Ömer‘in bu hareketi bir takım kumandanlar tarafından hoĢ karĢılanmadı ve büyük bir tepki yarattı. O zamana kadar fethedilmiĢ toprakları paylaĢmak alıĢkanlığında olan muharipler ―sen bizim kılıçlarımızla fethettiğimiz toprakları ne hakla harbe (savaĢa) iĢtirak etmeyen (katılmaya) ve bizden sonra geleceklerin de istifade edeceği (faydalanacağı) Ģekilde haraca bağlı bir hale sokmak istiyorsun‖ diye itiraz ettiler (Berki, 1967). Ancak Hz. Ömer onlara karĢı durdu ve bu toprakları mülk olarak fatihlere dağıtmadı. Bu topraklar iĢletilmek üzere halka tevcih edildi (verildi) ve geliri Ġslam cemaati hayrına harcandı. Ġran‘ın ve bir kısım Bizans eyaletlerinin fethinden sonra Halifeler yeni bir toprak düzeni ile karĢılaĢmıĢlardır. Fethedilen bu memleketlerde toprağı iĢleyen halkın büyük bir kısmı iĢledikleri toprağın maliki değillerdi. Toprağın mülkiyeti devlete veya hükümdara aitti. Toprağı iĢleyenler kiracı durumundaydılar. Bu topraklar Ġslam cemaati namına vakfedildikleri için temliki bir muamele konusu olamıyordu. Ancak köylüye daimi bir kiracılık Ģeklinde iĢlettiriliyordu. Bu suretle bir tür Miri Arazi Rejimi ortaya çıkmıĢ oluyordu (Sencer, 1967). Fakat Hilafetin 82. H. senesinde Halife Hz. Ömer zamanında tesis edilen sicillerin yanmasıyla herkes elinde bulundurduğu toprağın maliki olduğunu iddia etmiĢtir. Aksinin ispatı çok güç oluyordu. Bu suretle teĢekkül eden Miri Arazi Sistemi bozulmuĢ ve ortadan kalkmıĢ oluyordu.

 Osmanlı Devletinde: Osmanlı padiĢahları Ġslam fetihlerinin baĢlangıcında olduğu gibi fethedilen toprakların bir kısmının mülkiyetini halka bırakırken, bir kısmının rakabesini (kuru mülkiyetini) hazine için alıkoymuĢ ve sadece tasarruf hakkını ahaliye tefviz etmiĢtir. Bu suretle Miri Arazi Rejimi ortaya çıkmıĢtır. Ancak belirtmek gerekir ki miri topraklar rejimi Ġslama ve Osmanlı devletine