• Sonuç bulunamadı

Kars müzesinde bulunan Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu seramiklerinin süsleme ve kompozisyon özellikleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kars müzesinde bulunan Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu seramiklerinin süsleme ve kompozisyon özellikleri"

Copied!
125
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EL SANATLARI ANABİLİM DALI

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİ BİLİM DALI

KARS MÜZESİNDE BULUNAN ANİ HARABELERİNDEN ÇIKARILAN SELÇUKLU SERAMİKLERİNİN SÜSLEME VE KOMPOZİSYON

ÖZELLİKLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan: NESLİHAN UYLU

ANKARA 2011

(2)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EL SANATLARI ANABİLİM DALI

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİ BİLİM DALI

KARS MÜZESİNDE BULUNAN ANİ HARABELERİNDEN ÇIKARILAN SELÇUKLU SERAMİKLERİNİN SÜSLEME VE KOMPOZİSYON

ÖZELLİKLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

NESLİHAN UYLU

Danışman: Prof. Dr. VİLDAN ÇETİNTAŞ

ANKARA 2011

(3)

I

2011 tarihinde, jürimiz tarafından Geleneksel Türk El Sanatları ana Sanat Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye ( Tez Danışmanı):……….. ……… Üye :……….. ……… Üye :……….. ……… Üye :……….. ……… Üye :……….. ……… Onay

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. …/…/20…

(İmza Yeri)

Akademik Unvanı, Adı Soyadı

(4)

II

sosyal bir varlıktır. Önceleri yaşam zorluğu ile mücadele etmişler yeme-içme, barınma, korunma gibi kavramlarla uğraşmışlar. Tekerleğin, ateşin bulunması tarım araç-gereçlerinin ortaya çıkması gibi icatlarla yığılarak birikim sağlanmış ve temel yaşam gereksinimleri karşılanmaya başlanmıştır. İnsanoğlu ihtiyaçlar hiyerarşisinin temeline sahip olduktan sonra kendini geliştirme ve güzeli arama isteği duymaya başlamıştır. Bunun yanı sıra duygu ve düşüncelerini belirtme isteği ve diğer insanlara aktarma çabası tarih boyunca insanoğlunun temel uğraşlarından biri olmuştur. Bazen duvarlara çizgilerle resimler yaparken bazense bir taşı yontmaya başlamış kullandığı aletleri süslemiş eserlerin türü değişmiş fakat içerik hep aynı kalmış güzeli arama ve duygu düşüncelerini ifade etme çabasıyla iç dünyasını yansıtmış. Tabi içinde bulunduğu toplumun da yaşam biçimini, düşünce yapısını ele vermiştir. Böylece sanat eserleri ortaya koymaya başlayan insanoğlu aslında yazıdan bile önce tarih kitaplarını oluşturmaya başlamıştır. Yüzyıllar boyunca geçirilen aşamalar, inanışlar, yaşam biçimleri sanat eserlerinden okunabilmektedir.

Bu tezde Ani Ören yeri kazılarından çıkarılmış, Kars Müzesinde sergilenen Selçuklulara ait seramik eserlerin ışığında dönemin izlerini aramayı amaçlayarak desen, motif, renk özellikleri incelenmiştir.

Bu eserlerin literatüre kazandırılması için eserlerin fotoğrafları, ölçüleri, bezeme ve renk unsurları belirlenip kataloglanarak Geleneksel sanatlarla ilgilenen herkes için yardımcı bir kaynak olması amaçlanmıştır.

Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum araştırmamda; bu konuya ilgimi çekerek beni yönlendiren ve tarih kokan bu seramiklerle tanışmamı sağlayan, bilgi ve birikimlerini benden esirgemeyen sevgili hocam Pof. Dr. Vildan ÇETİNTAŞ’A, araştırmam boyunca her aşamada yardım ve desteklerini hep yanımda bulduğum Müjdem, Gencer DERYA çiftine, Kars Müze Müdürü’ne ve eşim Kubilay UYLU’ya teşekkür ve sevgilerimi sunarım.

Neslihan UYLU Ankara 2011

(5)

III

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Vildan ÇETİNTAŞ Nisan 2011- 127 sayfa

ÖZET

Bu araştırmada Ani Ören Yeri kazılarından çıkarılmış Kars Müzesinde sergilenen Selçuklulara ait seramikler incelenmiştir. Konuyla ilgili yayınlardan farklı olarak bu çalışmada evreni oluşturan 20 adet eserlerin motif, kompozisyon özellikleri, süsleme ve renk unsurları belgelenerek Geleneksel Sanatlarımıza katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda belirlenen eserlerin fotoğraf çekimleri, ölçümleri, renk ve desen tespitleri, bilgi formları hazırlanarak yapılmıştır.

Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre; Örneklem olarak alınan 20 eser; 5 testi, 2 kâse, 2 küp, 6 tabak,1 çanak ve 2 çini parçası olarak sınıflandırılmıştır. Renk dökümüne göre; ağırlıklı olarak mavi, kobalt ve kahverenginin kullanıldığı görülmektedir. Araştırmada yer alan eserler içinde gerek zemin gerek bezeme rengi olarak açık mavi, krem rengi, sarı, siyah, açık yeşil, kobalt mavisi, yeşil, kahverengi, beyaz ve firuzenin kullanıldığı belirlenmiştir. Bezeme tablosuna bakıldığında ağırlıklı olarak geometrik bitkisel süslemeler ve insan figürlerinin ( 6 adet) yanı sıra hayvan figürlerinin de kullanıldığı görülmüştür.

(6)

IV

In this research; the artifacts that were put out from Ani Ruins,belong to the Selçuklu, and exhibited in Kars Museum, are analyzed. Differently in this work from other publication, the 20 artifacts, composed the cosmos, are documented and the motif, characteristics of the composition, figuring and th elements of the color are determined. It is aimed to contribute to the traditional arts. Photography, mesuring, the detection of color and patterns of the artifacts,taht were determined according to tihs aim, are done by preparing the information forms.

According to the results,derived from the research; the 20 artifacts are categorized in to the 5 jug, 2 cup, 2 cube, 6 plate, 1 dish and 2 ceramics. It is seen in the color table ; mainly blue, cobalt and brown colors are used. It is determined that7 light blue,2 cream,2 yellow,2 black,2 light gren,7 cobalt blue,2 green,10 brown,3 white and 1 turquoise are used. If the embellish table is analyzed, it is seen that mainly the geometrical herbal and human figures and besdie tihe the animal figures are used.

(7)

V

ÖNSÖZ ……….II ÖZET ………III ABSTRACT ……….IV

İÇİNDEKİLER ………V TABLOLAR LİSTESİ ……….VII

FOTOĞRAFLAR LİSTESİ ………VIII BÖLÜM I 1. GİRİŞ ………...1 1.1. Problem Cümlesi...3 1.2. Araştırmanın Amacı...3 1.3. Araştırmanın Önemi...3 1.4. Sayıtlılar………..4 1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları………...4 1.6. Tanımlar ve Kısaltmalar……….5 1.6.1. Kısaltmalar………5 1.6.2 Tanımlar……….…………5 BÖLÜM II 2. Kavramsal Çerçeve ………....….13

... 2.1. Kars ili , Kars Devlet Müzesi ve Ani Ören Yeri Hakkında Bilgiler……...13

2.1.1. Kars İli Hakkında Bilgiler...………13

2.1.2. Tarihte Kars ve Ani Yöresi..………15

2.1.3. Kars Devlet Müzesi Hakkında Bilgiler………...………18

2.1.4. Ani Ören Hakkında Bilgiler…... ………22

2.1.5. Ani Ören Yeri Kazı Çalışmaları……….28

2.1.6. Ani Antik Kentin Tarihi Gelişimi………...33

2.1.7. Selçukluların Aniyi Fethi………36

(8)

VI

3.2. Evren ve Örneklem……….……….……52

3.3. Veri Toplama Tekniği………..………52

3.4. Verilerin Analizi…… ……….………52

BÖLÜM IV 4. BULGULAR VE YORUM………..……53

4.1. Kars Müzesinde Bulunan Ani Harabelerinden Çıkarılan Selçuklu Seramik Eserlerin Kataloğu ……….……….53

4.2.Ani Harabelerinden Çıkarılan Selçuklu Dönemine Ait Seramiklerin Süslemesinde Kullanılan Bezeme Konuları ...……….………95

4.2.1.Bezeme Tablosu…….……….….…….95

4.2.2.Bezeme Tablosu Yorumu………..……….….….……96

4.3. Ani Harabelerinden Çıkarılan Selçuklu Dönemine Ait Seramiklerin Süslemesinde Kullanılan Renkler ………..……..99

4.3.1.Renk Tablosu………..…..….…....99

4.3.2. Renk Tablosu Yorumu ………..…….….…...100

4.4. Ani Harabelerinden Çıkarılan Selçuklu Dönemine Ait Seramiklerin Kullanım Alanları ……….………..101

4.4.1.Kullanım Alanı Tablosu……….……….101

4.4.2. Kullanım Alanı Tablosu Yorumu ……….102

4.5. Ani Harabelerinden Çıkarılan Selçuklu Dönemine Ait Seramiklerin Bezeme Teknikleri .………..……….103

4.5.1.Bezeme Tekniği Tablosu……….……….103

4.5.2 Bezeme Tekniği Tablosu Yorumları…..….……….104

BÖLÜM V 5. SONUÇ ve ÖNERİLER…..………..……….……….105

5.1. Sonuç…..………105

5.2. Öneriler…..……….110

(9)

VII Numarası

Bezeme Tablosu ………95

Renk Tablosu ………99

Kullanım Alanı Tablosu………101

(10)

VIII

Fotoğraf 3 1064’te Selçukluların Ani’yi Fethi Sırasında Siyasi Durumu………...26

Fotoğraf 4 1989-2005 Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler……..29

Fotoğraf 5 1989-2005 Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler…….30

Fotoğraf 6 1989-2005 Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler...31

Fotoğraf 7 1989-2005 Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler...31

Fotoğraf 8 1989-2005 Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler……...32

Fotoğraf 9 Ani Kalesini Ana Giriş Kapısı Gravürü ………35

Fotoğraf 10 Ani Kalesi’nin İki Burcu……….……….…36

Fotoğraf 11 Ani Surları’nın Bugünkü Durumu………....41

Fotoğraf 12 Ani Kalesi………42

Fotoğraf 13 Selçuklu Hamamının Planı………45

Fotoğraf 14 Küçük Hamam’ın Günümüzdeki Görünümü……..………..46

Fotoğraf 15 Manuçehr Cami……….47

Fotoğraf 16 Menuçehr Camii’nin Günümüze Kalan Bölümü………..48

Fotoğraf 17 Menuçehr Camii’nin Ayrıntıları………...49

Fotoğraf 18 Menuçehr Camii’nin Ayrıntıları………...49

Fotoğraf 19 Selçuklu Sarayını Bugünkü Durumu………50

(11)

BÖLÜM I

I.GİRİŞ:

Sanat, sanatçı ile izleyen arasında, toplumlar arasında ve bunların da ilerisinde çağlar arasında bir iletişim aracıdır. Bu gün geçmişi biliyor ve yargılıyor olmamız sanatın erişilmez gücüne bağlıdır. Çünkü sanat, kültürlerin biçim almış, somutlaşmış bir anlatımıdır (Ünver,2002,s.3).

Selçuklu sanatının karakteristik özelliği olarak görebileceğimiz sembolik üslup oldukça önemlidir. Motifler dönem hakkında bizlere geniş bilgiler vermektedir. Türkler nereden gelmiştir, kimlerle iletişim içinde olmuşlardır, inanç sistemleri nelerdir? Yaşam biçimleri, aile ve toplum yapıları, kültürel değerleri vb. gibi bilgileri vermektedir. Aynı zamanda bu çalışma; Anadolu’nun değişik yerlerindeki Selçuklu çini ve seramiklerinin Ani’deki eserlerle kıyaslanması, benzer ve farklı yönlerinin ortaya çıkması açısından da oldukça önemlidir.

Türklerde iç ve dış mimari süslemenin en renkli unsurlarından olan çini sanatı, asıl büyük ve sürekli gelişmesini Anadolu Türk Mimarisinde göstermiştir. Çeşitli tekniklerle zenginleşen çini sanatı mimarinin üstünlüğünü ezmeden ona bağlı kalmış, aynı zamanda renkli bir atmosfer yaratarak mekân etkisini arttırmıştır (Aslanapa, 1984).

Konu hakkında çeşitli çalışmalar vardır; BİLİCİ, S. (2006) “Sırlı Seramik Sanatı”. Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı kitabında Selçuklu seramikleri hakkında genel bilgiler desen ve teknik özellikleri verilmiştir. BALKAN, K.(1970) Ani’de İki Selçuklu Hamamı makalesinde kazı çalışmalarından ve bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan büyük ve küçük Selçuklu hamamları hakkında bilgiler, plan, çizim ve fotoğrafları vardır. BALKAN, K. , SÜMER, O.(1967) 1965 Yılı Ani Kazıları Hakkında Kısa Rapor adlı makalesinde kazı çalışmaları ve ortaya çıkarılan eserler hakkında bilgi vermiş ve Ani krokileri, fotoğraflar ve çizimler yer

(12)

almaktadır. KARAMAĞRALI, B. (1995) Ani Ulu Cami (Manuçelhr Cami). IX. Türk Sanatları Kongresi, (1997) Ani: Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi; bu iki makalede Ani hakkında genel bilgiler verirken, Anideki en önemli Selçuklu eserlerinden biri olan Manuçehr camisi hakkında ayrıntılar yer almaktadır. Yine KARAMAĞRALI başka bir makalesi olan (1998) ‘Ani Tarihi ve Kazılarına Toplu Bir Bakış’ta Ani’nin geçirdiği tarihsel dönemlerden, kimlerin hâkimiyetine girdiğinden ve kazı çalışmalından bahsetmiştir.

KIRZIOĞLU, M. F. (1971) Selçukluların Ani’yi Fethi ve Buradaki Selçuklu Eserleri ve Ani Şehri Tarihi eserlerinde Ani şehri tarihçesi ve buradaki mimari yapılar, çıkarılan eserler, Selçukluların fetih hazırlıkları ve Selçuklu mimari eserleri hakkında bilgi verilmiştir.

TUĞLACI, P.(1984) Arpaçay ve Yöresi kitabında; Ani’nin yeri, konumu, kazı çalışmaları, Ani’deki yapılarla ilgili ayrıntılı bilgiler ve fotoğraflar bulunmaktadır. KARAMAĞRALI, B. , YAZAR, T (2007) ‘Ani Kazısı Buluntuları’makalesinde buradan çıkarılan Selçuklu seramikleri hakkında bilgi verilmiştir. Bunların dışında Ani’deki Selçuklulara ait taşınabilir eserleri (mimari eserler dışında ) hakkında kaynaklar oldukça azdır.

İpek yolu üzerinde Anadolu’ya geçit olan Ani şehri; tarih boyunca çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış, savaşlara sahne olan, birçok devlet ve hükümdar için çok değerli bir yerleşim merkezi olmuştur. Araştırmada, Ani şehrinden günümüze kalan parçaların ışığında o dönemler hakkında fikir edinip, kültürlerinin tanıtılması için yardımcı olmak amaç edinilmiştir. Anide Selçuklulardan kalma seramik eserlerin Anadolu’da benzerleri gibi hak ettiği ilgiyi görmesi ve bunların belgelenip kalıcı hale gelebilmesi için eserlerde kullanılan teknikler süsleme unsurları, renk ve motif özellikleri tespit edilmiştir.

(13)

1.1.Problem Cümlesi

Bu araştırmada Kars Müzesinde bulunan ve Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu dönemine ait seramik eserlerin süsleme ve kompozisyon özellikleri nelerdir? Sorusuna cevap aranmıştır.

1.2.Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın temel amacı Ani ören yerinden çıkarılmış Kars Müzesinde sergilenen Selçuklu seramik eserlerin motif, kompozisyon özelliklerini belirleyerek, literatür taraması ve fotoğraf yoluyla belgeleyip bir doküman hazırlamaktır.Bu bağlamda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır.

Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu dönemine ait seramiklerin süslemesinde kullanılan bezeme konuları hangileridir?

Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu dönemine ait seramiklerin süslemesinde kullanılan renkler hangileridir?

Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu dönemine ait seramiklerin kullanım alanları nelerdir?

Ani harabelerinden çıkarılan Selçuklu dönemine ait seramiklerin süsleme teknikleri nelerdir?

1.3.Araştırmanın Önemi

Yapılan ön araştırmada ve müze elemanlarından alınan bilgiler doğrultusunda Ani harabelerinden çıkarılan ve bu gün Kars Müzesinde sergilenen Selçuklu dönemine ait çini seramiklerin süsleme teknikleri motif ve kompozisyon özellikleri üzerine bir belgeleme çalışması yapılmadığı belirlenmiştir.

Yapılan araştırmalar kazının genel olarak arkeolojik ve sanat tarihsel açıdan incelenmesi anlamında oldukça geniştir. Fakat desen ve kompozisyon özellikleri bakımından ayrıntılı bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle Ani Ören Yerindeki

(14)

Türk kültürü, yaşayışı ve sanatsal üslubu hakkında bilgi sahibi olunması ve belgelenmesi açısından araştırma göz ardı edilemeyecek bir öneme sahiptir.

Ayrıca bu araştırma; Selçuklu Dönemi Türk süsleme sanatının özelliklerini yansıtan çini – seramiklerin desenlerinin fotoğraf, ölçüm ve çizim yolu ile belgelenmesi ve günümüzde geleneksel sanatlarla uğraşan sanatkârlara kaynak oluşturması Anadolu’da benzerleriyle kıyaslanması açısından da oldukça önemlidir.

1.4.Sayıltılar

- Çalışmada, örneklem olarak seçilecek eserler evreni temsil edecek özelliktedir.

- Belgeleme çalışmasının Geleneksel Türk çini seramik sanatı ile ilgilenenlere yardımcı olacağı varsayılmıştır.

1.5.Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırma;

- Ani ören yerinden çıkarılan Selçuklulara ait eserlerle sınırlıdır. - Kars Müzesinde sergilenen eserlerle sınırlıdır.

- Sırlı ve sırsız kaplarla sınırlıdır.

- Eserlerin bazı parçaları kırık olduğundan kompozisyon yorumları sınırlıdır. - Eserlerin süsleme teknikleri motif ve kompozisyon özellikleriyle sınırlıdır.

(15)

1.6 . Kısaltmalar ve Tanımlar 1.6.1 Kısaltmalar

 a.g.e : Adı Geçen Eser  a.g.m : Adı Geçen Makale  C. : Cilt  Nu. : Numara  s. : Sayfa  S. : Sayı  Çev. : Çeviren  B.k.z : Bakınız  Ed : Editör

 DTC : Dil Tarih Coğrafya  TTK : Türk Tarih Kurumu

1.6.2. Tanımlar

Akıtma Usulü: Çömlekçilerin kullandığı geleneksel bir tekniktir. Akıcı astar boya özel şırıngalara konarak, deri sertliğindeki seramik yapıt üzerine akıtılarak dekorasyon işlemi yapılmaktadır (Sözüdoğru,1993s.65).

Astar: Astar beyaz kil (kaolin ile kuartzın karıştırılıp sulandırılmasıyla elde edilen bir çeşit seramik hamuru türevidir. Astarın esas fonksiyonu tekniktir. Bununla beraber süsleme malzemesi olarak da kullanılır.

Astarlar topraktan yapılmış kapların genellikle dış yüzeylerine uygulana, gövde yüzeyinin daha düzgün ve temiz görünümünü sağlayan kaplama malzemeleridir. Astarların sırdan ayrılan yönü sır gibi camsı olmayışı tersine topraksı ve matsı oluşudur(Sümer,2002, s.169).

(16)

Barbutin: Daha çok beyaz, bazen de devetüyü veya çok kırmızı renkli hamurlarla, genellikle astarsız olarak uygulanan bir süsleme tekniğidir. Hamura biçim verilip form oluşturulduktan sonra ayrı ayrı hamur parçalarından yapılmış çeşitli motifler kabaralar halinde gövdeye aplike edilerek arzu edilen şekilde süsleme yapılır (Karamağralı,N,1991,s.28).

Bezeme: Süsleme.

Çini : İçi ve dışı veya tek yüzü sırlı, sır altı boyalarıyla dekore edilerek geleneksel motiflerle süslenişi seçili malzeme ile yapılmış olan, mimariye bağlı olarak gelişen bir sanat türüdür.‘Çini’ kelimesinin ‘i’ilgi harfiyle türetilmiş olması ilk bakışta çiniciliğin Çin’den geldiği kanısını uyandırmaktadır. Gerçekte ise çiniciliğin Türklere özgü bir sanat olduğu sanat tarihi uzmanlarınca kabul edilmektedir(Sözüdoğru,1993, s.123).

Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemi mimarisinde çini dekoru mimarinin temel unsurları arasına girmiştir ve tarihi değeri yüksek eserler arasında yerini almıştır. Mimari eserlerden çini dekoru çıkarılırsa bunların çok şey kaybedeceği ve geriye fakir bir manzara kalacağı şüphesizdir(Aslanapa,1965,s.11).

Araştırmalar Selçuklu 700-800 derece gibi oldukça alçak derecelerde pişirildiğini göstermektedir. Bu ilk pişirime ‘bisküvi pişirimi’ denilmektedir. Selçuklu devri çinilerinde, desenli veya desensiz olarak hazırlanmış çiniye sülyen, kuvars, buğday unu ve su ile elde edilen sırlama işlemi uygulandığı bilinmektedir. Sırlama işleminden sonra çini eser dekorların yüzeye sabitlenmesi amacıyla son olarak yeniden fırınlanmaktadır(Öney,1978,s.80).

Delik işi: Beyaz hamurlu ve astarsız kaplarda uygulanan bir süsleme tekniğidir. Hamur biçimlendirilip form oluşturulduktan sonra sivri bir aletle hamura istenilen şekilde delikler açılır. Bu işlemin daha çok rölyef olarak yapılmış bir kompozisyonda

(17)

(saç örgüsü, geçmeler vs.) rölyef kısmın aralarına uygulandığı yani çoğunlukla rölyef süsleme ile birlikte kullanıldığı görülür. (Karamağralı,1991,s.31).

Debbe: Kulplu ve ağzı kapaklı bakırdan su kabı.

Desen: Yalnız çizgilerle boyasız olarak yapılan resim.

Eyvan: Üç tarafı ve üstü kapalı ve bir tarafı bütün genişliği ile bir avluya yada mekana açılan yapı birimi (Tanyeli,1994,s.67).

Figür: Resim ve heykelde insan ve hayvan görüntüsü.

Fresk: Islak Kireç sıva üstüne, ezildikten sonra su ya da su ve kireç bileşimi bir bağlayıcı ile karıştırılan pigmentlerle yapılan resim. Yüzey kurudukça kireç, pigmentin sıvaya yapışmasını sağlar.

Bu usulde boyalar sıvanın içine geçerek kalınca bir renkli sıva tabakası oluşturduğundan resim çok sağlam olur. Eski zamanlarda binaların duvarlarına hep bu yolla suluboya resimler yapılarak tezyin edilirdi. Gayet basit görünen bu usulde resim yapmak epeyce güç bir iştir. Resmi çok dikkatle ve kararlı yapmak gerekir. Üzerine resim yapılacak duvar ister taş, ister tuğladan olsun önemi yoktur. Fakat resmin uzun zaman dayanabilmesi için üzerine resim yapılacak sıva tabakası iyi hazırlanmalıdır. Duvarın harcından ve sıvasında rutubet ve güherçile olmamalıdır. Üzerindeki sıva alçılı olursa renkler bozulur. Bu sıvanın mutlaka iyi yıkanmış dere kumu ve sönmüş kireçten ibaret olması lazımdır. Resim yapılacak duvar evvela ıslatılır ve kalınca harç tabakasından bir astar çekilir. Bu astar iyice kuruyunca ikinci bir astar harç vurulur. Boyalar bu ikinci harç tabakası daha yaşken sürülür. Bunun için ressam bir günde ne kadar yer işleyebilecekse duvarı o kadar kısımlara ayırarak yalnız her gün işleyebileceği kadar yeri astarlamakla yetinir (Tanyeli,1994,s.59).

Geniş Oyma(Champleve)Tekniği: Kırmızı hamurlu kaplarda ve genellikle astarla uygulanan bir bezeme tekniğidir. Sgraffito tekniğinin bir çeşididir ve genellikle onunla birlikte kullanılan bu teknikte kimi yerler ince uçlu bir aletle kazınırken, kimi

(18)

yerlerde keskin kenarlı bir aletle derin ve geniş yüzeyler halinde oyularak çıkarılır(Karamağralı,1991,s.32).

Kakma(Mışhıma) Tekniği: Hazırlanmış bulunan seramik yapıt üzerine açılan oluklar içine renkli astar doldurularak iki renkli desenler elde edilir(Sözüdoğru,1993,s.67).

Katedral: Bir piskoposluğun merkezi olan, başka bir deyişle kilise hiyerarşisi içinde idari bir organ olan, piskoposun devamlı olarak bulunduğu mekândır. Bu mekân, içinde yer alan kiliseyi de içerir. Katolikler ve Anglikanlar açısından geçerli bir terimdir (http://www.seslisozluk.com 20. 03. 2011).

Lüster: Beyaz hamur üzerine genellikle astarsız uygulanan bir bezeme tekniğidir. Hamura istenen form verildikten sonra fırınlanan kabın bir veya iki yüzü birden opak beyaz sırla kaplanıp ikinci defa fırınlanır. Daha sonra beyaz zemin üzerine istenen lüster tonlarıyla bezeme yapılır. Düşük ısıda üçüncü kere fırınlama yapılır. Bazen kabın formuna göre iç veya dış yüzü kobalt mazisi ile sırlanabilir(Karamağralı,1991,s.36).

Fırınlanmış mat beyaz sırlı çini üzerine perdah(lustre) denilen gümüş veya bakır oksitli bir karışımla desenin işlenmesinden sonra düşük dereceli fırında tekrar pişirilmesi işlemi Lüster tekniği olarak adlandırılmaktadır. Oksitlerde maden karışımı ince bir tabaka halinde çinin yüzeyini kaplamaktadır. Çini hamurunun genellikle gri, sarı ve çabuk dağılan iri taneli topraktan oluştuğu bilinmektedir(Aslanapa,1965,s.12).

Minai: Beyaz hamurlu kaplara genellikle astarsız olarak uygulanan bir bezeme tekniğidir. Hamura biçim verildikten sonra fırınlanan kabın iki yüzü de opak beyaz sırla kaplanır. Üzerine koyu mavi, açık mavi veya yeşil renklerle bezeme yapılarak ikinci defa, daha sonra bunların da üzerine kırmızı, kahverengi, gri, siyah, beyaz ve sarı yaldız renklerinden tercih edilenlerle bezeme tamamlanıp üç veya daha çok sayıda fırınlanır (Karamağralı,1991,s35).

(19)

Minai tekniği uygulanacak esere iki defa fırınlanmak üzere sıraltı ve sır üstü olarak yedi renk uygulanabilmektedir. Sır üstü tekniklerinde çinkolu mat bir sır, diğer tekniklerde ise kurşunlu şeffaf sırlar kullanılmaktadır (Aslanapa,1965,s.12).

Minai tekniği İran’da Büyük Selçukluların bulduğu ve kullanma seramiğinde geliştirdikleri bir tekniktir. Sır altı ve sır üstü teknikleri birlikte uygulanır(Öney,1978,s.94).

Motif: Motifler genel olarak süslemede bütünü oluşturan parçalardan her birine verilen isim olarak tanımlanmaktadır. Güzel sanatların her kolunda motif, kompozisyonun temelini oluşturan öğedir(Turani,1980,s.11) Süslemenin ana unsuru olan motifler; kültür ve sanat alanında çoğu kez toplulukların gelenek ve göreneklerinin, zevk, anlayış ve inançlarının ifadesi olarak algılanmaktadırlar (Keskiner,1989,s.9).

Mukarnas: Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yan yana ve üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu öğesi. Petek biçimi bir görüntü ile yarım kubbelerin içini dolgulayan İslam sanatı öğesi. (Sarkıtlı olanlarına istalaktit denilir).

(Yakut Türkçesinde çıkıntı, burun) düşey bir yüzeyden, üzerinde bulunan daha taşkın bir yüzeye geçmek ve ona bindirmelik görevi yapmak için taş veya tuğladan küçük prizmalar şeklinde, birbiri üzerine oturan bindirmeliklere verilen ad, istalaktit.

Sinan çağında bunlara tekil olarak mukarnas, çoğul olarak da mukarnesat denirdi. Makarnasın çeşitli bölümlerine asaba, pah, badem, peş, kanat, yırtmaç, diş, püskül gibi adlar verilmiştir(http://www.seslisozluk.com 22. 04. 2011).

Ören Yeri: Genellikle tarihi kalıntılarla dolu turizm bölgelerini tanımlamak için kullanılır. Tam anlam olarak da harabelerin bulunduğu yer manasındadır.

(20)

Röleve: Bir yapının bütün boyutlarını ölçüp biçerek o yapının plan kesit ve görünüşünü yeniden çıkarılması.Sanat yapıtının, tablonun, yazıtın çizilerek ya da boyanarak yapılmış kopyası.Ölçüleme (http://www.seslisozluk.com).

Rölyef: Beyaz hamurlu kaplarda astarsız olarak uygulanan bir süsleme tekniğidir. Süslemenin rölyef ( kabartma)olarak yapılmasında baskı kalıp kullanılır. Hamura biçim verilip form oluşturulduktan sonra dişi bir kalıpla bastırılarak istenilen motiflerin hamur üzerine çıkması sağlanır(Karamağralı,1991,s.28).

Rumi Motifleri:

Rumiler XI yüzyıl da Selçuklu Türkleri tarafından kullanılmaya başlanmış ve tavşan, balık, kurt, kuş… gibi hayvan motifleri stilize edilmiştir. Bu dönemde, Orta Asya’nın geleneksel “Hayvan üslubu” kendine özgü bir stilizasyonla tüm süsleme sanatlarını etkisi altına alan bir güç kazanmıştır. Başlangıç dönemlerinde hayvan motiflerinin bazılarını tanımak mümkün olduğu halde, sonraları kuşların başları ve tavşanların ayakları gibi bazı ayrıntılar atılarak “Klasik Rumi Üslup”doğmuştur. Orta Asya’nın bozkırlarında yaşayan Türklerin hayvanlara karşı büyük bir ilgi duyduğu bilinmektedir. Onların sahip olduğu güç ve aralarında yaptığı mücadeleler sanatkârlara daima ilham kaynağı olmuştur. Çoğu kez hayvanları kuvvet, bereket, kötülük, iyilik gibi çeşitli kavramların sembolleri olarak kullanmışlardır. Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra tabii halde hayvan figürlerinin süsleme içinde kullanılması giderek azalır. Özellikle Osmanlılarda buna oldukça az rastlanmaktadır. XV. ve XVI.y.y. lar bezeme sanatlarımızın her alanda en üstün seviyesine ulaştığı bir dönemdir. XV.y.y. dan itibaren, Rumiler aşırı bir üsluplanma altında hayvansal görünümlerinden tamamen uzaklaşmış,her türlü inanç ve kavramsallıktan uzak ,kökeni belli olmayacak derecede ,tamamen dekoratif bir anlamda bütün süsleme alanlarının sürekli kullanılan motiflerinden olmuştur (Keskiner,1923,s.5).

Seramik : Killerin suyla karıştırıldıklarında, plastik özellikleri olan, kolayca biçimlendirilebilen bir hamura dönüşme, pişirildikten sonra da sert ,sağlam,değişmez bir yapı kazanma özelliklerine dayalı çömlek üretme sanatı.

Anorganik maddelerin herhangi bir usul ile şekillendirilip, pişirilmesiyle meydana gelen ürünlere seramik denir(Sözüdoğru,1993, s.1).

(21)

Seksiyon : Bir kuruluşta veya bir organizasyondaki yönetim kademelerinden her biri; bölüm anlamına gelen Fransızca kökenli kelime.Taraf,kısım,bölüm, yer. Müzecilikte kategorilerine göre ayrılmış kısımlara, bölümlere verilen ad(http://tr.wikipedia.org).

Seramik dekorasyonu: Hazırlanmış ve istenen kıvamda bulunan seramik hamurundan şekillendirilmiş bulunan yapıtlar üzerine yapılan sanatsal veya gerekli kabartmalı, yüzeysel işlemlerdir(Sözüdoğru,1993, s.44).

Sgraffito(kazıma) Tekniği : Kırmızı hamurlu kaplarda ve genellikle astarla uygulanan bir süsleme tekniğidir.Hamura istenen biçim verildikten sonra kap astarlanır üzerine sivri uçlu bir kalemle kazınarak desen çizilir ve kap fırınlamaya girer.İlk fırınlamadan sonra şeffaf renksiz bazen yeşilimsi sırla kaplanıp üzerine istenen renklerle süsleme yapılır ve ikinci defa fırınlanır(Karamağralı,1991,s.31).

Tüm milletlerce bilinen bu teknik kil yapıtı üzerine zıt renklerle sürülen astar boyalar üzerinde ince ince bilinçli kazımalar yapılarak elde edilen dekorasyon sistemidir(Sözüdoğru,1993,s.65).

Seramik eserlerin biçimlendirilme işlemi tamamlandıktan sonra hamuru tam olarak kurumadan ince keskin bir alet yardımı ile istenilen yerlere desenler kazınır. İlk pişirme işleminden sonra şeffaf sır ile sırlanarak tekrar pişirme işlemi yapılır (Arık,2000,s.167).

Sır : Seramikte sır olarsak adlandırılan madde, seramik hamurunu ince bir tabaka şeklinde kaplayarak onun üzerinde eriyen cam veya camsı oluşumdur.Hatasız bir sır tabakası seramik çamuru üzerinde genelde çatlamadan ve kavlamadan kalmalıdır(Sümer,2002, s.1).

Sır Altı Tekniği : Boyalar bileşimlerine göre yüzde on –yüzde otuz kullanılan saydam renksiz sır kullanılan hamurla gayet iyi ezilerek su ile karıştırıldıktan sonra pişmiş veya pişmemiş parça üzerine serbest fırça ile sürme veya püskürtme suretiyle

(22)

stanyol foli veya elekten yapılmış şablonların üstüne ince bir tabaka halinde çekilir(Sözüdoğru,1993, s.45).

Sır Üstü Tekniği: Sırlanmış pişmiş, kullanıma hazır mamullerinde güzelliğini çoğaltmak daha kıymetli hale getirmek için sır üstü boyaları ile yapılan dekorasyon şeklidir(Sözüdoğru,1993, s.45).

Stilizasyon : Stilizasyon ,bitki ve hayvanların doğadaki biçimlerinin şematikleştirilip yalınlaştırılarak anlatılmasıdır.Kaynağının karakterini bozmadan yapılan şematikleştirme işlemi olarak da tanımlanmaktadır(Turani,1980,s.119).

Şapel: Hırıstiyanların tapınak veya kutsal alanı, bazen küçüktür ve büyük bir kuruma bağlıdır (örneğin: büyük bir kilise, kolej, hastane, saray, hapishane veya bir mezarlık), bazen büyüktür ve başka bir yapıdan bağımsızdır.

Belirli mezheplerin belirli şapel gelenekleri vardır, bazıları her kilisenin arkasına bir de Meryem Ana şapeli yaparlar (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eapel).

Tonoz: Mimaride kemerlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan genellikle tavan örtüsü olarak işlev gören yapı parçasıdır. Çoğunlukla tuğla ve harçla örülür ve alttan obruk, yarım silindir biçiminde görülür. Kaburgalı, yıldız, beşik, tekne, yelken ağ, eğik, çatma, kubbeli, yelpazeli, sivri, eğri, çapraz, halka,manastır tonozu gibi çeşitleri vardır(http://tr.wikipedia.org/wiki/Tonoz_(mimarl%C4%B1k).

Üslûp: Bir devrin ya da bir sanatçının kişiliği, bir eserin teknik, renk, kompozisyon biçim ve anlatım bakımından özellikleri.

(23)

BÖLÜM II

2. Kavramsal Çerçeve

2.1. Kars ili , Kars Devlet Müzesi ve Ani Ören Yeri Hakkında Bilgiler

2.1.1 Kars İli Hakkında Bilgiler

Kars ili, Anadolu’nun en yüksek bölgesi olan Kuzeydoğu –Anadolu’nun Kür ve Aras ırmaklarıyla Hazar denizine ve Çoruh vasıtasıyla Karadeniz’e karışan kesiminde olup ,42◦ 10’ ve 44◦49’ doğu meridyenleri ile 39◦22’ ve 41◦ 37’ kuzey paralelleri arasında bulunmaktadır ( Kırzıoğlu,1953,s.1).

Kars Doğu Anadolu’da ülkemizin en doğusundaki ve aynı zamanda karasal iklim dolayısıyla da en soğuk illerinden birisidir. Fakat bölgenin bu olumsuzluğu ilin sanayi gelişiminde kısmen olumsuz etkilemiş olsa da il turizm potansiyeli açısından bölgenin başlıca illerinden birisidir. İl ülkemizin başlıca kış turizm merkezinden birisidir ve yapılacak yatırımlarla bu alanda daha da gelişebilir. Kafkas Üniversitesi bu ilimizde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kültür turizmi açısından da tarihin çok eski devirlerine uzanan antik kalıntıları ve ören yerleri ile dikkat çekmektedir. Yontma Taş Çağından itibaren kesintisiz bir yerleşime sahne olan kent önemli kültür turizm merkezlerindendir.

Jeolojik çağlardan Üçüncü zaman’da biçimini alan Kars ili topraklarında Birinci zaman’dan kalma buluntulara da rastlanmaktadır. Sürmeli-Çukuru ovası Aras boyunca alüvyon yapısı göstermekte olup iklim bakımından da daha ılıman bir iklime sahip verimli bir ovadır.

Batıda Allhü-Ekber ve güneyden Şahyolu dağlarıyla komşu illere bitişen Kars ili bölgesinde, Allahü ekber (3125m.) tepesinde düğümlenip Kür, Karsçayı ve Aras

(24)

suları ayrımlarını bölen ve ilin kuzey ile doğusuna gittikçe açılıp genişleyen yaylaları çeviren üçkol sıradağlar bulunmaktadır(Kırzıoğlu,1953,s.3).

Kars ili 18.557km² yüzölçümüne sahip, 349.437 nüfusuyla, yedi adet ilçeye sahiptir. Bunlar; Kağızman, Digor Akaya, Arpaçay, Sarıkamış, Selim ve Susuz’dur.

Kars ilinde karasal iklim hakimdir. Kışları kurak, yazları ise yağışlı geçen ilde kışın sıcaklıklar -39 °C'ye kadar düşer. Karla kaplı gün sayısı 120'den fazladır. Bu ildeki iklim tipi diğer doğu illerine göre farklılıklar göstermektedir. Örnek olarak en çok yağışın yaz mevsiminde yağdığı gösterilebilir. Kars ili dahilinde yaz aylarında ilçeden ilçeye sıcaklık farklılıkları gözlemlenmektedir. Örneğin Akyaka, Arpaçay, Digor ve Kağızman ilçeleri, merkez ilçe başta olmak üzere Sarıkamış, Selim ve Susuz'dan daha sıcak olur(http://tr.wikipedia.org/wiki/Kars_il).

Kars ilinde, Karadeniz’e yakın olduğu halde, arada kat kat sıradağlar ve çok yüksek bir yayla bölgesinde bulunmasından, çok sert kara iklimi hakimdir. Bu bakımdan Türkiye’nin hatta bütün Önasya’nın kışları en uzun ve soğuk geçen bir bölgesi sayılır(Kırzıoğlu,1953,s.10).

Bugün Kars ilinin büyük bir bölümü ormanlardan yoksun bulunmaktadır. Asırlardır süren olumsuz insan etkileri sonucu, iklim ve yükselti nedeniyle zaten fazla zengin olmayan doğal bitki örtüsü yer yer bütünüyle ortadan kalkmıştır. Yine de Sarıkamış ve çevresinde yoğun sarıçam ormanları görülmektedir. Kağızman çevresinde soğuk kışlara uyum sağlamış meşelere de rastlanılmaktadır.

Yaşanan sert iklim koşullarından ötürü il genelinin doğal bitki örtüsü bozkırdır. Ormanlar, dağların yüksek kesimlerine kadar çıkmaktadır. 'Sarıkamış Ormanları' buna bir örnektir. İl genelindeki yayla ve platoların çayırlarla kaplanması sayesinde yayla hayvancılığı büyük önem taşımaktadır. Yörede Dünya'nın başka hiçbir yerinde yetişmeyen nadir bitki türleri bulunmaktadır. İlin geçim ve ticareti hayvancılık ve tarıma dayalıdır. Sanayisi de hayvansal ürünlerin işlenip paketlenip pazarlanması konusunda ağırlık göstermektedir. İl genelinde buğday, arpa, şeker

(25)

pancarı başta olmak üzere yem bitkileri ve endüstri bitkileri de yetiştirilmektedir. Bunların yanı sıra kayısı, elma, ceviz, beyaz lahana, soğan, taze fasulye gibi sebze ve meyve de yetiştirilmektedir.

İle de adını veren ve tarihçe tanındığı günden beri hep böyle anılan Kars şehri ismi, MÖ.130-127 yıllarında Kafkaslar kuzeyinden Dağıstan bölgesinden gelerek buralara yerleşen Bulgar Türklerinden Velentur boyunun Karsak oymağından kalmadır. Bütün Türkiye’de bundan daha eski Türkçe ad taşıyan bir şehrimiz yoktur (Kırzıoğlu,1953,s.15).

Kaşgarlı Mahmut Kars kelimesi için: “deve veya koyun yününden yapılan elbise ve karsak derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi demektir’’.

Buharalı Şeyh Süleyman’da Kars: şal, kuşak, dokuma, bel bağı, fota(ipekli peştamal),miyanbend ve Karsak: sincaptan büyük karnı çil bir nevi hayvan ismidir, tilki manidir diyor(Kırzıoğlu,1953,s.16).

2.1.2 Tarihte Kars ve Ani Yöresi

M.Ö. 860’tan itibaren Urartu hâkimiyetinde uzun süre kalmış olan şehir, M.Ö. 665 yılında İskitlerin eline geçmiştir. M.Ö. 549-330 yılları arasında Pers İmparatorluğu hâkimiyeti altında bulunan bölge, İmparator Darius tarafından “Armenia” adıyla 13. satraplık hâline getirilmiştir. Bu satraplığın sınırlarına kuzeyde Aras Nehri’nden Yukarı Dicle Nehri’ne kadar olan bölge, güneyde Boton Çayı’na, Fırat ve Dicle havzasındaki eyaletler bağlanmıştır.

Urartular çağında Bingöl'den, Çıldır Gölü ile Gökçe Gölü bölgesine değin uzayan yerlerde, insanların çok sık bir yerleşim gösterdiği ve buralarda ondan fazla yerli krallık kurulduğu bilinmektedir. Bununla beraber, bu yerli krallıklar tabi oldukları büyük krallığa zenginlikleri nispetinde altın, gümüş, tunç, at, öküz ve koyun olarak ağır vergiler ödemiş, sık sık isyan etmeleri sebebiyle de ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır. Diauekhi ile Etiuni. Bu krallıklar içerisinde Kars'tak i

(26)

Diauekhi Krallığı komşularına göre daha büyük ve kuvvetliydi(http://www.kars.gov.tr/kars_ytarih.html).

M.Ö. 189 yılında Ermenistan’da başlayan Artaksias Hanedanlığı yönetimi M.S. 2. yüzyıla kadar devam etmiştir. M.Ö. 2. yüzyıldan 53 yılına kadar bölge yabancı valilerce yönetilmiş, bu yıldan itibaren de Arsasid/Arşaguni Hanedanlığı bölgeye hâkim olmuştur. M.S. 226 yılında Part İmparatorluğu son bulmuş, Sasani İmparatorluğu bölgeyi hâkimiyeti altına almıştır. Sasanilerin egemenliği sırasında Kars toprakları “Ararat Eyaleti” adı altında yaklaşık 200 yıl İranlıların egemenliğinde kalmıştır(Yurt ansiklopedisi,1982-1983,s.4485).

M.S. 287 yılında Ermeni tahtına oturan III.Drtad/Trdat,301 yılında Hıristiyanlığı resmen devlet dini olarak kabul etmiştir.IV. yüzyılın sonlarına doğru, Ermenistan’ın Bizans İmparatorluğu ve Sasaniler arasında paylaşılmasından sonra, 5. yüzyılın ikinci yarısı ve 6. yüzyıl boyunca Bizanslılar ve Sasaniler arasında bölgedeki çatışmalar devam etmiştir. Ancak bu dönem Ermeni kültür tarihi açısından önemli yeniliklerin olduğu yaratıcı bir dönemdir.

Bizans ve Sasaniler arasındaki savaşlarda harap olan Ermenistan’a M.S. 640 yılından itibaren Arap akınları başlamıştır. Pers İmparatorluğu’nun 652 yılında yıkılmasında sonra, 661-750 tarihleri arasında bölgeye Emeviler, 750 yılından itibaren Abbasiler hâkim olmuştur. Abbasi Halifesi Harun al-Raşid (786-809) zamanında, Yukarı Aras Nehri, Kars Çayı ile Arpaçay boyları Dvin Emirliği’ne; Kura Irmağı boyu ile birlikte, Ardahan, Göle, Posof ve Çıldır bölgeleri Tiflis Emirliği’ne; Pasinler ile Karasu boyları da Erzurum (Karin/Kalıkala) Emirliği’ne bağlanmıştır. Bu düzenleme 949 yılında Erzurum bölgesinin Bizanslıların eline geçmesine kadar sürmüştür (Kırzıoğlu,1953,s.247).

Bizans İmparatorluğu ve Araplar arasındaki savaşlar VIII. yy ortalarından itibaren yeniden başlamıştır. Bu savaşlar nedeniyle 772 yılında, Çoruh Nehri, Sarısu, Dicle Nehri, Zap Suyu ve Aras Nehri boylarına yayılmış ve ticaretle zenginleşmiş olan Ermeni Bagratlı Sülalesi’nin bir kolu, merkezleri Doğu Beyazıt (Daruynk) olan Kars’ın güneydoğu bölgesine yerleşmişlerdir. Başlarında Aşot Mısager’in bulunduğu

(27)

diğer bir kol da Ermenistan ticaretinin önemli merkezi ve Arap emirlerinin oturduğu Dvin şehrine yakın olan Kars’ın doğu bölgelerine yerleşmeye karar vermiş ve Kamsarakan Sülalesi’ne ait olan Kilittaşı’nı (Pekran/Bagaran) kendine merkez yapmıştır. 826 yılında Aşot ölünce kurmuş olduğu prenslik iki oğlu Bagarat ve Sımbat arasında paylaşılmıştır. Bagarat, Muş civarındaki (Daron, Sasun ve Khoyt) topraklarına, Sımbat babasının başkenti Kilittaşı (Bagaran) ve Aras boylarına (Arşarunik ile Şirak) sahip olmuştur.

Kral I. Aşot’un ölümünden sonra toprakları oğulları Bagarat Taron ve Sımbat arasında paylaşılmıştır. Bagarat Taron, yukarı Fırat vadisini, Sımbat, Ani ve Kars’ı içine alan Şirak bölgesini ve babasının başkenti Kilittaşı’nı almış, ama 772 yılından beri atalarının merkezi olan Kilittaşı’nı bırakıp kendisine Başüregel’i (Şirakavan) merkez yapmıştır( Kırzıoğlu,1953,s.265-266).

I. Sımbat, Sacoğlu Yusuf ve Vaspurakan Kralı Gagik Ardzruni ile 914 yılında yaptığı savaşta tutsak edilmiş ve Dvin’e götürülerek işkence ile öldürülmüş; yerine oğlu II. Aşot Yergat geçmiştir. II. Aşot’un 928/929 yılında ölümünden sonra, kardeşi Abas, Vaspurakan Kralı Gagik’in çağrısı üzerine bir araya gelen Ermeni asillerinin toplantısında Ermenistan’ın krallar kralı (Şahinşah) olarak seçilmiştir. Kars 10. yüzyıldan önce önemli bir kaledir. Ayrıca 10. yüzyılda Ardanuç’tan Trabzon’a giden ticaret yolunun önemli duraklarından da biridir. Kral Abas bu yol güzergâhında seyahat eden tüccarların güvenliğini sağlayarak Kars’ı çok güçlü bir hudut şehri yapmıştır.

Kral Abas’ın ölümünden sonra III. Aşot (953-977), Katolikos Anania başkanlığında, 40 piskoposun ve Ermeni asillerinin hazır bulunduğu bir törenle Ani’de taç giymiştir. III. Aşot 977 yılında ölünce, yerine büyük oğlu II. Sımbat (977-988) başkent Ani’de taç giyerek başa geçmiştir. II. Sımbat’ın krallığı döneminde Ani şehrinin etrafı ikinci kez surlarla çevrilmiş, birçok kilise inşa edilmiş ve katedralin temeli atılmıştır. Ani yakınlarındaki yerleşimlerde ve krallıklarda da yoğun imar faaliyetleri görülmüştür. II. Sımbat, bölgedeki Ermeni krallıklarını ve prensliklerini otoritesi altında tutmayı başarmıştır.

(28)

II. Sımbat’ın 988/989 yılında ölümünden sonra Ermeni Krallığı’nın başına kardeşi I. Gagik (989-1020) geçmiştir. I. Gagik’in himayesinde Bagratlı Ermeni Krallığı ve başkent Ani iktidarının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Ermeni mimarisi altın çağına girmiş, Ani, “1001 kiliseli şehir” olarak ünlenmiştir.

1040 yılında Bizanslılar Bagratlı Ermeni Krallığı’nı imparatorluk topraklarına katmıştır. 1045 yılında Bizans İmparatorluğu tarafından Ani Bagratlıları Beyliği’ne son verilmiştir. Kral Gagik Abas, Kapadokya’da Tzanmantos’a yerleşmiştir. 1054-1055 arası, Selçuklular Kars’a saldırarak tahrip etmiştir (Kırzıoğlu,1953,s.344).

1064 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan komutasındaki Selçuklu ordusu, Bizans yönetiminde bulunan ve kaynaklarda “asla zapt edilemez” denilen Ani’yi kuşatmıştır. Bizans İmparatorluğu’na bağlı generaller Bagrat ve Krikor tarafından savunulan şehir, sultanın başarılı savaş taktiğiyle Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir( Ersan,2007,s.68).

Sultan Alparslan Ani’yi, Divin Emiri Şeddadlı Ebu’l Esvar’a bırakmış, Esvar yaşlı olduğu için oğlu Manuçehr Bey Selçuklulara bağlı olarak Ani’yi yönetmiştir. Böylece Ani’de Selçuklulara bağlı olarak Şeddadlı yönetimi kurulmuştur (Ersan,2007,s.84).

2.1.3 Kars Devlet Müzesi Hakkında Bilgiler

Kars, geniş bir çevreye sahip olmanın yanı sıra M.Ö. 25 bin yılından bu yana çeşitli millet ve medeniyetlerin kurulup yaşamasına ve gelişmesine sahip olmuş, değişik kültürleri içinde barındırmış gerek tarih öncesi gerekse de yazılı tarihe ait birçok kalıntının bulunmasından ötürü bir müzeye olan ihtiyacı gün geçtikçe daha da artmıştır.

Cumhuriyet Dönemi ile birlikte bazı taş eserler bir kısım yerlerden toplanmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda ilk defa bir müze Kars’ın eski vilayet konağının bir odasında zamanın halkevi Başkanı Dr. Budak Demiral ve Halk Eğitim Müdürü Hasan Kartari tarafından “Eski Eserleri Koruma ve Müze Memurluğu” adı

(29)

altında 1959 yılında Kars Müzesi'nin çekirdeğini oluşturmak amacıyla kurulmuştur. Bu girişimden sonra müzeciliğe bir başlangıç yapan il için eski eser toplama çalışmaları giderek artmış ve toplanan eserler başlangıç olarak eldeki imkanlar dahilinde kayıtları yapılmaya başlanmıştır.

1959 yılında kurulan müzeye; gerek toplama gerekse satın alma yoluyla birçok eser kazandırılmış olup, bu işin sonucunda birçok eserler ortaya konulunca 20 Aralık 1964 tarihinde Kümbet Camii (Havariler Kilisesi) olarak bilinen yerde gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra teşhir tanzim yapılarak sergileme yapan bir müze şekline kavuşmuştur.

Kars Müzesi yüklendiği bu görevi 24 Haziran 1969 yılından itibaren Müze Müdürlüğüne dönüştürülerek faaliyetlerini artırarak devam etmiştir.

Kars’ın turizm potansiyeli müzeye bağlı Ani Ören yerinin turizm potansiyeli ile oldukça orantılıdır. Bunların yanında müzenin geliştirilmesi 1965-1971 yıllarında Kağızman Camuşlu, Yazılıkaya ve Kurban Ağa Mağarası'nda kazı ve araştırma yapan Prof. Dr. İ. Kılıç KÖKTEN’in müze bünyesine kazandırmış olduğu eserlerle kendini tamamlamıştır. Gerek kazılar ve gerekse diğer yollarla müzeye eser kazandırılması sonucunda Kümbet Cami'de faaliyetini sürdüren müzenin yeri daha sonraları kendisine yetmemeye başlamıştır.

Müze binası olarak kullanılan ve Abbasi halifelerine tabi Bagratlı Kralı 1. Abbas tarafından M.S 932-937 yıllarında 12 Havari adına yaptırılan şimdi ise Kümbet Camii olarak bilinen dört yapraklı yonca planlı, uzun kasnaklı ve külah biçiminde sona eren kubbe ile örtülü mekan, zamanla müzeye yetersiz kaldığından bugünkü modern müze binasının yapılması planlanmıştır.

1971 yılında İstasyon Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi, Taşlı Harman Mevkii ve gaz ambarının caddeye göre önde bulunan yerde, asıl imar planında Kaleiçi Mahallesi Müstakem Mevki'de Kars Çayı'nın kenarına kendine tahsis edilen 3200 m2 lik yerle takas edilip. 4500 m2lik bu yerin mevcut işgal ettiği alan ancak 3100 m2 kadarlık bir alana temele atılarak 1978 yılında tamamlanmıştır. Bu zaman aralığında

(30)

müze görevini, büro olarak 1877- 78 Osmanlı – Rus Harbinin (93 Harbi) Komutanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın karargâh binası olarak kullanıldığı binada, teşhir olarak da yine Kümbet Camideki yerde devam ettirmiştir.

1978 yılında yeni Müze Binasına taşınma işlemleri başlanmış olup, 1979 yılından itibaren teşhir ve tanzim çalışmalarına da başlanarak 22 Nisan 1981 tarihinde yeni müze ziyaretçilerin hizmetine sunulmuştur.

Bodrum katla beraber üç kat ve yedi ana seksiyondan meydana gelen Müze binasının hizmette kullanım açısından; Bodrum katta; kalorifer dairesi ve depolar, zemin katta; eski eser deposu, bürolar, arkeolojik eser salonu, I.katta; etnoğrafik sergi salonu ve lojman bölümlerinden oluşmaktadır.

Bunların dışında ana caddeye bakan tarafta bahçe teşhir ve tanzimi ile giriş bölümleri bulunmaktadır. Kuzey kısmında ise bina duvarına bitişik vaziyette kendine ayrılmış özel ray sisteminin üzerinde; Doğunun Kurtarıcısı Büyük Asker Kazım Karabekir Paşa’ya 1921 Kars Antlaşması sırasında bir iyi niyet jesti olarak Ruslar tarafından hediye edilen tarihi "Beyaz Vagon" bulunmaktadır.

Kars Müzesi’nde arkeolojik ve etnoğrafik olmak üzere iki grup eser sergilenmektedir. Bölgede bol olan tarihi zenginliklerin ürünlerin sergilenmiş olduğu arkeolojik eser salonunda on iki adeti büyük olmak kaydıyla duvar vitrinleri, dört adeti orta vitrin ve iki adeti de masa tipi vitrin olmak üzere toplam on sekiz vitrin bulunmaktadır.

Arkeoloji seksiyonunda bulunan eserlerde genellikle Prehistorik Çağdan sırasıyla Kalkolitik, Eski Tunç, Urartular, Roma Çağı, Bizans Çağı, Selçuklular ve Osmanlılara aittir. Selçuklu için ayrılmış bölümde birçoğu Ani kazılarından çıkarılmış çiniler, seramik kaplar sırsız toprak pipolar, taştan objeler, küpler, vazolar, testiler yer almaktadır. Bunlar dışında; taştan tahıl öğütme değirmenleri, Opsidien kesici aletler, pişmiş topraktan kap-kacaklar, kemik-cam, boncuk ve bronz olmak üzere çeşitli süs takıları vardır. Cam gözyaşı şişeleri, dinsel aletler, baltalar,

(31)

mızraklar, ok uçları, mühürler, yün eğirme aletleri, kandiller, bronz iğneler, bronz makyaj aletleri ve geçmişten günümüze değin çeşitli cins ve devirlere ait para ve madalyonlar yer almaktadır.

Vitrinlerin dışında iki adet dört kanatlı ve kemer altı bölümünü meydana getiren yarım dairevi kısım mevcut olan Geç Hıristiyanlık örneği ahşap kapı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çoğunluğu mimari yapıları olduğu sanılan yazılı kitabeler ile Selçuklu Devrine ait taştan mitolojik tasvir bulunmaktadır.

Etnografya bölümünde bulunan eserler genellikle; Kars ve çevresinden derlenmişlerdir. Dokuma örneklerinden halı, kilim, heybe, at çulu, farma halı ve kilim yastık yüzleri, seccadeler ile bakır ve tunçtan yapılmış kazanlar, siniler, tepsiler, taslar, ibrikler, yamaklar, (küçük kazan veya yardımcı kap) debbeler (kavurma kabı), kevgir leğen, sahan, havan ve kaşıklar gibi mutfak eşyaları vardır.

Bunların dışında altın ve gümüş işlemeli hançer, kama ve kılıç filintalar, çakmaklı ve toplu tabancalar, demir ve tunç baltalar ile barutluklar gibi silahlar, el ve matbu baskılı eski kitap fermanlar (vesika) gazeteler, çanta ve yazı takımı gibi yazılı basılı eserler, çadırların içinde bölmeler oluşturmak için çubuklar üzerine değişik renklerde iplikler sarılarak kilim gibi desenlendirilmiş çadır çıtı, yöreye ait kaftan, cepken, üç etek, bel kuşağı, başörtüsü, göğüslük (tor) duluk ipi, saç bağı, şal kuşak ve çoraplar gibi günlük halk giysileri bulunmaktadır.

Ayrıca etnoğrafik bölümde gümüş işlemeli eyer takımı, deve çakları, ahşap baston, sopa ve gümüş kırbaç, fayton fenerleri bulunmaktadır. Bunların dışında gümüş işlemeli saatler ve gümüş köstekleri, gümüş muskalıklar, gümüş tabakalar, gümüş kehribar, oltu taşı, koka mercan, sedef olmak üzere tesbih ve ağızlıklar, nargile, şamdanlar, lambalar, semaverler, süt takımı, şekerlik, maşa, gümüş kemerler, gümüş bilezikler, tepelikler gerdanlıklar ve başlıklara (kofik) yer verilmiştir.

Vitrinlerin dışında üç yastık ve divan halısı ile hazırlanmış bir divan üzerinde dokuma aletlerinden terzi, kirman, ve çıkrık ile yarım dokunulmuş bir yöresel halı

(32)

tezgahta takılı vaziyette ve halı dokumada kullanılan aletleri ile beraberinde etnografya salonumuzu süslemektedir.

Bunların dışında müze bahçesindeki teşhirde çeşitli Türk boylarının Kars ve çevresinde kullanmış oldukları koç, koyun, kuzu ve at mezar taşları ile Selçuklu ve Osmanlılara ait yazılı kitabeler ve mimari parçalar bulunmaktadır.

2.1.4 Ani Ören Yeri Hakkında Bilgiler

Kars ve tarihi Ani şehri, Kafkasların ve doğunun verimli Anadolu topraklarına açılan adeta bir kapı bir geçit görevi görmüştür. Tarih boyunca birçok devlet, millet için bu bölge oldukça ilgi çekici olmuş. İpek yoluna yakın bir mevkide olması da bölgenin değerinin artmasını sağlamıştır.

Kars iline 42 km uzaklıktaki Ocaklı köyü sınırları içinde yer alan Ani Ören Yeri Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay nehrinin batı yakasında Türkiye sınırları içinde volkanik bir tüf tabakasından oluşan arazi üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehridir. Ani, İpek Yolu üzerinde Anadolu’ya girişte ilk konaklama merkezi olduğundan önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Tarih öncesi dönemlerde ören yerindeki yerleşim, Bostanlar Deresi denilen vadideki volkanik oluşumlu mağaralardan oluşmuştur. Bu günkü ören yerini oluşturan iç kale M.S IV. Yy da Kars şehrine ismini veren Karsak’lılar tarafından yaptırılmıştır.

Kars’ın 42 km kadar doğusunda bulunan Ani şehri, Ortaçağın aktif yerleşimlerinden biri idi. Doğudan Arpaçay’ın aktığı vadi ile kesişen Bostanlar deresinin arasındaki üçgen sahada yer alan Ani’nin ilk kuruluşu ile ilgili bilgiler yetersizdir(Gündoğdu,2006,s.51).

(33)

( FOTOĞRAF NO : 1)

Arpaçay ve İpek Yolu Köprüsü Kalıntıları

Ani, Hıristiyan Ermeni inanışına göre kutsal bir yer sayılmaktadır. Adını İran, Eti ve Roma tanrılarından aldığı söylenmektedir. Millattan önce bir kale kenti olarak kurulmuş olan şehir defalarca gördüğü saldırılar ve depremlerden dolayı harabe haline gelmiş, şehri ele geçiren kavimlerce de birçok kez yenilenmiş ve askeri amaçla kullanılmıştır.

‘Ani’ sözcüğünün kökeni hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bu adın, İran’daki Su ve Bereket Tanrısı Anahita’dan geldiği görüşü egemendir. Buluntulara göre tarihöncesi çağlardan beri yerleşilen Ani, bir Hıristiyan metropolü olarak ün kazanmıştır (Karamağralı,1998,s.102).

Coğrafi konum olarak, tehlikelere karşı savunulması oldukça kolay bir konuma sahip olan Ani ekonomisi tarıma dayalı feodal yapıda bir şehirken 11.yy dan başlayarak ticaret ve esnaflığa dayalı bir siteme geçilmiştir. Ticaret yolları üzerinde

(34)

bulunması Ani şehrinin ekonomik ve kültürel anlamda oldukça gelişmesini sağlamıştır.

Topoğrafik özelliklerinden yaralanılarak bir kısmı Arpaçay kenarına, bir kısmı da Bostanlar deresi ile yarılmış kayalıklar üzerine yerleştirilmiş olan şehir surlarının uzunluğu, 5 km’yi bulmaktadır. Ancak bu surların kuzeyde, düz arazide inşa edilenleri, önlerinde bir su hendeğinden sonra çift hatlı olarak devam ediyor ve doğudan batıya, sonrada kuzeybatıya yönelerek Arpaçay(Akhuriani) ile Bostanlar deresini birleştiriyordu. Şehrin İpek yolu üzerindeki giriş kapısını dışarıya bağlayan Tek Gözlü Köprü’den başlayarak Şirli Kilisesi yakınında yer alan Bağsekisi Kapısı, Arpaçay’a bakan surlar üzerinde bulunan, günümüzde ise oldukça harap bir kapı idi (Gündoğdu, 2006,s.53).

(35)

( FOTOĞRAF NO: 2 )

M. Fahrettin KIRZIOĞLU’nun Selçukluların Ani’yi Fethi ve Buradaki Selçuklu Eserleri adlı makaleden alınmıştır.

(36)

(FOTOĞRAF NO :3 )

M. Fahrettin KIRZIOĞLU’nun Selçukluların Ani’yi Fethi ve Buradaki Selçuklu Eserleri adlı makaleden alınmıştır. ( 1064’te Selçukluların Ani’yi Fethi sırasında siyasi durumu )

Ani, Orta Çağ’ın en önemli kale şehirlerinden biri (V-IX.yy),Bagratlı (Pakraduni) hanedanı devrinde Ermeniye’nin başkenti ve büyük alışveriş merkezi olmuştu. Bugün metruk olan şehrin harabeleri yanında, Arpaçay ilçesinin Başgedik bucağı toprağında Ani adlı bir köy, Arpaçay’ın doğu yakasında, Sovyetlerin yine bu adı taşıyan bir demir yolu istasyonu bulunmaktadır(Tuğlacı,1984,s.1-2).

MS 4.yy. Kamsaraganlar, Ani’de kale, saray ve kilise inşa etmiştir. Sonradan iç kele olarak kullanılan bu kısımda N.Marr tarafından 19.yy sonu ile 20.yy başında yapılan bu dönem eserleri gün ışığına çıkarılmıştır (Karamağralı,1998,s.102).

Tuğlacı’ya (1984,s.2) göre Ani, şehircilik ve mimarlık bakımından üç gelişme dönemi geçirdi: Kamsaraganlar(IV.-VII.yy’lar),Bagratlılar(Pakraduniler

(37)

X.-XI.yy’ları),Zakaryanlar (XIII.yy’ın ilk yarısı).Arapların(VIII.-IX. Yy’lar) ve Selçukluların(XI.yy ikinci yarısı-XII. Yy sonu) egemenliği sırasında ise iki çöküş dönemi yaşadı .

Kent 5.yy da bir süre Sasanilerin eline geçmiş daha sonra 7.yy a kadar Kamsaraganların egemenliği altında kalmıştır. İslam orduları 643’te Ani’yi fethetmiş fakat elinde tutamamıştır. Kamsaraganların egemenliğine 783’te Bizanslılar tarafından son verilmiştir. Bizans kralı IV. Leon kenti Bagratlılara satmış ve kentin dış surlarının yapımı da bu dönemde olmuştur.

Bagrat krallarından II.Aşot Abbasi halifesine bağlılığını sunmuş ve böylece Ani’de Bagratlı dönemi başlamıştır.III. Aşot 952-953’te Ani’yi başkent yapmış 964’te kentin dış surlarına eklemeler yaptırtmıştır.1001’de I.Gagik’in karısı Kadranide tarafından Büyük Katedral,1013’te Surp Gregor kilisesi yaptırılmıştır..

Ortaçağ’ın en önemli kale kentlerinden biri olan Ani’deki yapılarda o çağların etkisi belirgin durumdadır. Burada IX. yy. sonunda başlayan ve XX. yy da süren araştırmalar sonunda kiliseler, mezarlar, türbeler kümbetler, camiler, hanlar, hamamlar, saray ve yazıtlar meydana çıkarıldı. Bu yazıtlar Hıristiyan ve İslam sanatını birbirlerine karşılıklı etkisini göstermesi bakımından ilginçtir( Tuğlacı,1984,s.3).

Ani 1064’te Büyük Selçuklu sultanı Alp Aslan tarafından Bizanslılardan alınmıştır. Kentin merkezindeki Ani Katedrali en büyük eserlerden biridir.1001yılında Yunan haçı planında yapılmış olan katedral 1064’te Sultan Alp Aslan tarafından camiye çevrilmiştir.

Ani’deki kazı çalışmaları; ilk düzenli kazı çalışmaları St. Petersburg (Leningrad)Çarlık Üniversitesi profesörlerinden ünlü arkeolog Nikolai MAAR’ın başkanlığında başladı. Bu çalışmalar son derece verimli oldu. Fakat kazılardan elde edilen sayısız eşyaların çeşitli müzelere gönderme zorunluluğu ve bu arada da kayba ve zarara uğrama olasılığı karşısında, emniyetli bir yer sağlanıncaya kadar ara verilen

(38)

kazılara 1904 yılında yeniden başlandı.Her yıl aralıksız yapılan ve 16 yıl süren Ani kazıları1917 yılında son buldu ( Tuğlacı,1984,s.4).

N.Maar şehrin rölevesini ayrıntılı bir biçimde meydana getirebilmiş ve binlerce eşya, alet, para, silah vb. objelerle, büyük katedral, ana cadde, şehrin sokakları ortaya çıkarılıp incelenmesini sağlamıştır. Çeşitli arkeolojik buluntular şehrin XI. yy. değil, birkaç yüzyıl sonra çöktüğünü şehrin ileri düzeyde önemli bir uygarlık merkezi olduğunu kanıtlamaktadır.

2.1.5 Ani Ören Yeri Kazı Çalışmaları

Ani’nin genel mimarlık değerlerini tesbit etmek bakımından önemli rol oynayan Viyana Üniversitesi profesörlerinden ünlü arkeolog ve sanat tarihçisi Josef Strzygowski, ciddi incelemelere ve metrografik verilere dayanarak, Batı Avrupa Romantik ve Gotik mimarlık üsluplarının Doğu kökenli olduğunu ve bu üslupların ilkel örneklerinin Ortaçağ Ermeni mimarlığı aracılığı ve Ermeni göçleri yoluyla Avrupa’ya gittiği tezini savundu (Tuğlacı,1984,s.4).

1944 yılında Prof. Kılıç KÖKTEN iç kale ve sur dışında sondaj çalışmaları yapmıştır.1965 yılında Kemal BALKAN, Büyük ve Küçük Hamam kazılarını gerçekleştirmiştir.

Kars ili Arpaçay ilçesine bağlı Ani köyünün yakınındaki tarihi Ani harabelerinde 1965 yılında 16 Ağustostan 16 Eylüle kadar bir ay süresince kazı ve araştırmalar yapılmıştır. Kazı heyeti, Ankara Üniversitesi DTC fakültesi profesörlerinden Dr. Kemal Balkan’ın başkanlığı altında MEB Müzeler Genel Müdürlüğü Şube Müdürlerinden Osman Sümer, DTC Fakültesi Sümeroloji bölümü öğrencilerinden Sefer Budak, Galip Çağırgan ve Aydın Tansel’den kurulmuştur.(…) çalışmalar birbirini takiben üç ayrı alanda devam etti: Bu alanlar; Köyün güneydoğusunda Bostanderesi üstündeki Cirit Tepesi, Köy içindeki harmanların civarı ve Ani Harabeleridir(Balkan-Sümer,1967,s.103).

(39)

1989-2005 yılları arasında ise Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Beyhan KARAMAĞRALI başkanlığında yerli ve yabancı birçok bilim adamalarından oluşan bir ekip tarafından kazı ve restorasyon çalışmaları sürdürülmüştür. Sayın Karamağralı birçok eserin günışığına çıkmasında önemli çalışmalar yapmıştır. Bu dönemde; Aslan Kapı, Selçuklu Sarayı, Küçük Hamam, Büyük Hamam, Ebu’l Manuçehr’den Aslanlı Kapıya uzanan antik yol, kervan yolu, çarşı, kuş evleri, Ani Katedralinin kuzey kısmı, şehrin çeşitli yerlerine dağılmış 17 adet beziryağı işliğinde kazı çalışmaları gerçekleşmiştir.

(FOTOĞRAF NO: 4)

(40)

(FOTOĞRAF NO : 5 )

1989-2005 Yılları Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler

(41)

(FOTOĞRAF NO : 6)

(42)

(FOTOĞRAF NO: 8)

1989-2005 Yılları Arasında Yapılan Kazı Çalışmalarından Görüntüler

(43)

2.1.6 Ani Antik Kentin Tarihi Gelişimi:

 Ani Harabelerinde ilk yerleşme M.Ö. 5000-3000 yıllarında Kalkolitik Çağda

 M.Ö 300-2000 Eski Tunç Devri yerleşmesi

 M.Ö 2000’de Ortaçağ’da Hurri yerleşmesi

 M.Ö 900-700 yılları arasında Urartu Devleti yerleşmesi

 M.Ö 650 yıllarında Kimmer hâkimiyeti

 M.Ö 626-149 Saka Türkleri (İskit) hâkimiyeti

 M.Ö 350-300 yıllarında şehir eski Oğuz boylarından Aksaklıların Kamsaragan soyundan Karampart tarafından yeniden kurulmuştur.

 M.S 430-646 yılları arasında Sasani hâkimiyeti

 M.S 646 yılında Halife Hz. Ömer devrinde Ani çevresi Arapların eline geçmiştir.

 M.S 732 yılında Bagratlı Beyliği egemenliği

 M.S 966 yılında Bagratlı III. Aşot tarafından şehir surları yaptırılarak Ani Krallık Merkezi olmuştur.

(44)

 M.S 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alp Aslan tarafından şehir alınarak Şeddat Oğulları Beyliğine verilmiştir.

 M.S 1199 yılında Gürcü Atabeylerinin eline geçmiştir.

 M.S 1226 yılında Harzemşah Devleti egemenliğine girmiştir

 M.S 1235 yılında Moğol istilasına uğrayarak şehir tahrip edilmiş ve sonra eyalet merkezi olmuştur.

 M.S 1339-1344 yılları arasında İlhanlılar egemenliğine geçmiştir.

 M.S 1406-1467 yılları arasında Karakoyunlu Devleti

 M.S 1467-1516 Akkoyunlular Devleti

 M.S 1516-1534 yılları arasında Afşar Türkleri hâkimiyeti

 M.S 1534 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına girmiş

 M.S 1878 yılında Ruslar tarafından istila edilmiş 40 yıl Anavatandan ayrı kalmıştır.

(45)

( FOTOĞRAF NO : 9 )

Ani Kalesini Ana Giriş Kapısı Gravürü

(46)

( FOTOĞRAF NO : 10)

Ani Kalesi’nin iki burcu (Viyana Mıhıtarist Manastırı Kütüphanesi)

(Pars TUĞLACI’nın Arpaçay ve Yöresi adlı kitabından alınmıştır.)

2.1.7 Selçukluların Ani’yi Fethi

Sultan Alp Aslan, tahta geçtikten sonra yönetimde beli bir düzen oluşturma çabasına girmiştir. Bu düzeni sağladıktan sonra fetih politikasını belirlemeye başlamış Sultan Tuğrul dönemindeki Anadolu seferlerini sürdürmek istemiş ve bu planlar doğrultusunda Doğu Anadolu ve Gürcistan seferlerini başlatmıştır.1064’te başkent Rey’den Azerbaycan’a hareket eder burada Türkmen kuvvetleriyle ordusunu takviye ederek birçok şehri ve kaleyi fethederek Aras ırmağı havzasına kadar geliniştir.

(47)

Köymen’in (1972,s.32) aktardığına göre Ani’nin görünüşü bile korkunçtu. Surları yüksek dağlardan meydana geliyordu. Her dağın tepesinde bir kale vardı Şehrin üç tarafını nehir(Arpaçay)çeviriyor, dördüncü tarafında ise nehirden alınan su ile dolu bir hendek bulunuyordu. Şehre hendeğin üzerindeki bir köprüden giriliyordu.

Bizans askerleri karşı saldırı ile direnseler de, Selçuklu kuvvetleri lağımcı ve okçu birliklerinin çabası ve önemli savaş stratejileri ile ‘Asla Alınamaz’ denilen Ani kalesi fethedildi. Fetihten sonra sultan, şehir ve kalenin yönetimlerine Muhammed bin Mensur ve hadimi Şems’i atadı; çarpışmalar sırasında tahrip edilen şehrin onarılması hususunda onlara emirler verdi ve birde mescit yaptırdı(Sevim,1995,s.51).

Bu arada her iki tarafında savaş hilelerine başvurduğu görülüyor. Mesela Sultan saman ve toprak dolu çuvalları üst üste yığdırarak, bunların üzerinden kaleye sapan ve neft yağdırmıştır. Karşı taraf ise esirleri sultanın çadırının önüne göndererek bununla meşgul olmalarını düşünmüştür ( Köymen,1972,s.35).

Ani tamamıyla zapt edildikten sonra Alp Aslan, tutsaklardan bir takımını özellikle Ermeni Beğlerini İran’a gönderdi, kalanları şehrin imar edilip şenlenmesi için yerlerinde bıraktı(Kırzıoğlu,1953,s.341).

Ani’yi alan Alp Aslan, buradaki Surp Asdvadzadzin katedralini geçici minber ve mihrapla donatarak ‘Fethiye Camii’ ve oğlu Melikşah, veziri Nizam-ül-Mülk ve Selçuklu beyleri ile 20 Ağustos 1064’te burada Cuma namazı kıldı(Tuğlacı,1984,37).

Sultan Alp Aslan ağustos 1064’te şehri ele geçirdikten sonra Hıristiyan din adamlarını cizye karşılığında serbest kalmalarına izin vermiştir. Bu durum Hıristiyan aleminde üzüntüyle karşılanırken İslam aleminde sevinç ve cihad duygularını artırmıştır. Sefer tamamlandıktan sonra Sultan, Ermeni ve Gürcülerin oturdukları Bizans Memleketlerinin yönetimlerini beraberinde savaşa katılan emirlere bırakmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bioglue grubunda anastomoz patlama basıncı ve anastomoz hattı hidroksiprolin seviyelerindeki artma kontrol ve PRP grubuna oranla istatistiksel olarak anlamlı değildi.. PRP

Baz› cerrahi giriflim yanl›lar› an- tireflü cerrahisinin kanser riskini azaltt›¤›n› ileri sür- seler de genifl bir ‹sveç kohort çal›flmas›nda, Barrett durumu

1 uyarınca “İşveren çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği kurumca hazırlanacak işe giriş bildirgeleriyle kuruma doğrudan bildirmekle veya bu

Son olarak raporda, Fethi Bey’in kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın sebep olduğu bazı olumsuz durumlar nedeniyle, Türk siyasi hayatında yeni bir partinin

Yine Giriş’te belirtildiğine göre Tuhfe-i Hattâtîn, “İstanbul, Edirne ve Bursa gibi şehirlerin nüfu- su elekten geçirilircesine” telif edilmiş, böylece

Zengin bağlantı arayüzleri, yüksek hızlı RAM bağlantı desteği, yüksek kapasiteli Flash bellek desteği ve Linux işletim sistemi desteği TMS320DM365 yongasını

Bu makalede iskelet deformitesi ve hiperkalsemi ile bulgu veren, prenatal izleminde intrauterin büyüme kısıtlılığı, polihihroamnios ve çok sayıda iskelet

In this sense, this study was designed to define that to which extent weak position and low status of women created by social equalities affects utilization of health